Category Archives: Maneviyat

Karanlığı Aydınlatan Kıvılcımlar

Neden kutsallığa, Yaradan’ın ifşasına, birleşmeye, tüm yaratılışın ıslahına giden yolda, saf olmayan arzuları, Klipot’u beslemeliyiz? Bu arzular neden gerekli? Yaradan’ın kırılmayı, egoist arzular ile ihsan etme arzularını karıştırmak için bilerek yaptığını anlamalıyız.

Ve çalıştığımızda, kirliliğin (Klipa) ne anlama geldiğini, kutsallığın ne anlama geldiğini, kutsallığı Klipa’dan nasıl çıkaracağımızı anlayarak, bundan gelişiriz ve Yaradan’ın ne yaptığına, neden ışık ve karanlıktan oluşan bir yaratılışı yarattığına, alma arzusundan ve ihsan etme arzusundan ve birini diğerinden nasıl ayırdığımıza dair akıl, duyarlılık ve anlayış kazanırız.

Tüm hayatımız hayal kırıklığı ve zorluklarla dolu bir arayıştır. Ve tüm bunlar, alma ve verme, ışık ve karanlık arasındaki tüm bu gerilimlerden kıvılcımlar çıkarabilmemiz içindir. Yalnız ışık ya da tek başına karanlık bize yardım edemez, ancak sadece birini diğeriyle çarpıştığımızda, sanki taşı taşa çarpıyormuşuz gibi, kıvılcımlar saçarız.

Bizi dolduran ve maddenin ötesinde böylesine yüksek anlayışlara götüren bu kıvılcımlardır ki, onların içinde Yaradan’ı edinmeye başlarız. Yaratılışın içinde Yaradan’a doğrudan ulaşacak, O’nu anlayacak ve hissedecek hiçbir yetenek yoktur.

Fakat tam da karanlığı aydınlatan kıvılcımları üreten bu sürtünme sayesinde Yaradan’ın bizim için hazırladığı yolu anlamaya başlayabiliriz.

Birçok zor durumdan geçeriz, o zaman aniden zifiri karanlıkta ve anlaşmazlıkların içindeyizdir, Yaradan’ı bilmemizi sağlayan aydınlık parıldar, sonra bir başkası ve bir başkası.

Bu tür birkaç kıvılcım tutuşturduktan sonra, artık Yaradan’ı ve O’nun eylemlerini nasıl tanıyacağımızı hissederiz.

Kişisel Arzulardan Ortak Arzulara

Bunlar, Kâhin Elazar’ın, Nuh’un oğlu Yeşu’nun ve İsrailoğulları kabilelerinin atalarının (evlerinin) başları tarafından Şilo’da Yaradan’ın önünde, buluşma çadırının kapısında kura ile veraset olarak bölüştürülen miraslardır. Ve onlar toprakları bölüştürme işini bitirdiler. (Yeşu 19:51).

Yaradan’ın O’na ulaşabilmesi için yarattığı ve Kendine çektiği ortak arzu, Yaradan ile aynı şekilde, ihsan etme ve sevgi niteliği üzerinde çalışmalı ve grup içinde yaptığımız gibi hareket etmelidir. Bir grupta birleştiğimizde, ortak arzumuz, niyetimiz, çalışmamız ve deneyimimizin yardımıyla Yaradan ile nasıl ilişki kurduğumuzu anlayabiliriz.

Bu bağı fark etmeden Yaradan’a dönemeyeceğimiz anlaşılmakta. Neye ve nasıl hitap edeceğimizi bile bilemeyiz. Bu nedenle her grup, tam olarak ortak kolektif  arzusundan Yaradan’a dönmek ve bir araya gelmek için kendi görevi üzerinde  çalışmalıdır. Ardından, hepsi ortak bir ulusta birleşeceklerdir.

Kişi tüm arzularını düzenlemeli ve onları öyle bir şekilde inşa etmelidir ki, önce küçük arzularla başlamalı ve sonra onların yardımıyla tüm büyük arzulara doğru hareket etmeli, böylece kendisiyle diğerleri arasındaki bağa yönlendirilmelidir. Ve o zaman bu koşula göre, bu eylemlerden, bu deneyimden Yaradan’a nasıl döneceğini zaten anlayabilir.

Soru: “Küçük arzular” ne anlama gelir?

Cevap: Bunlar üstesinden gelebileceğim küçük egoist arzulardır. Ve henüz çalışamadığım ve yapamayacağımı bildiklerim de vardır. Ama tam da küçük arzularla çalıştığım için büyük arzulara yakınlaşırım.

Bağ Ne Kadar Güçlüyse, Arzu O Kadar Güçlüdür

Soru: Dostlarımız için doğru Hisaron’u (arzuyu) yaratacak gücü nereden bulabiliriz?

Cevap: Bunu kendi aranızda geliştirmelisiniz. Mesele şu ki, hem güç hem de arzu bir yerden değil, sadece yukarıdan, Yaradan’dan gelir. Ama hepsi ona ne kadar ihtiyacımız olduğuna bağlıdır.

Bazen: “Bize arzu ver!” diye talep ediyoruz. Ama elimizdekilerle düzgün bir şekilde baş edemiyoruz ve bu yüzden de bütün haykırışlarımız, yakarışlarımız, isteklerimiz, dualarımız hiçbir şey getirmiyor.

Bu nedenle, sadece bağınız ölçüsünde, bir talep için doğru dürtülerin veya yukarıdan bir arzunun, sizi geliştirecek ve büyütecek güce yükselme arzusu için, içinizde ortaya çıkacağını anlamalısınız.

Sadece aramızdaki ortak bir talebin tespiti ve onu Yaradan’a döndürmek bize bağlıdır.

Tek Kökü Keşfetmek

Soru: Kabala bilgeliğinin kişiye en üst hedefe nasıl ulaşacağını öğrettiği söylendi. Bunu yapmanın yolu nedir?

Cevap: Yaradan’a giden yol herkes için aynıdır, ancak her birinin kendi kişisel yolu vardır. Bu ne anlama geliyor? Bir yandan Yaradan’ı edinmenin yolu içsel bir kişisel deneyimdir, bu da onun yalnızca sizin deneyimleyebileceğiniz bir şey olduğu anlamına gelir. Baal HaSulam’ın dediği gibi, “Gözleriniz görecek, bir yabancı da değil.” Yaradan çok özenli, kişisel bir tutumla edinilir. Öte yandan Yaradan, aramızdaki iyi, açık, karşılıklı bir bağ vasıtasıyla edinilir.

Burada aslında bir paradoks vardır. Aramızdaki ortak bağı ifşa ettiğimizde, her birimiz bu bağda yalnızca kendi üst, tek ve bireysel kökümüzü keşfederiz.

Ardından, genel (son) ıslah adı verilen bir sonraki aşama gelir. Hiçbir Kabalist henüz bunu edinmediği için onun hakkında bir şey söyleyemem çünkü bunun için tüm insanlığın ıslahı gereklidir. Hepimiz ıslah olmak istediğimizde ve her kişi kendi köküne ulaştığında, tüm bireysel kökler tek bir büyük köke bağlanacak ve bu ıslahın sonu olacak. O zaman hepimiz kaynağımızı, tek ve eşsiz Yaradan’ı edineceğiz.

Benim Düşüşüm Grup İçin Bir Kazançtır

Benim düşüşüm grup için büyük bir kazançtır çünkü şimdi kırılmadan sonra içimde ilk ortaya çıkan sol çizgiyi, haz alma arzusunu gösteriyorum. Ve gruba, herkesin gittiği yöne bu arzuyla katılırsam, onlara yakıt, arzu malzemesi ekleyeceğim.

Ve bu malzeme üzerinde yukarıdan alacakları ışık herkese ilerleme fırsatı verecektir. Sonuçta, tüm ilerlememiz iki ayak üzerindedir. Ve şimdi Yaradan’ın bana ifşa ettiği yeni büyümüş egoizmimle sol çizgiyi kullanıyorum. Ve grup bana yardım ediyor ve buna sağ çizgiyi ekliyor. Böylece herkes egoist arzusunu gruba getirir ve grup bu arzusunu dengelemesine yardımcı olur ve biz de iki ayak üzerinde ilerleriz.

Bu nedenle, içimizde yeni egoizm açığa çıktığı için utanmamalı ve üzülmemeliyiz. Baal HaSulam “Günahkarların, egoist düşüncelerin ve arzuların ifşa edilmesine sevindim çünkü bu, daha fazla ilerlemenin temelidir.” diye yazmıştır.

Manevi Dünyaya Bir Köprü

Neden onluya tutunup dostlarınıza garantör olmak istediğinizde, sanki Yaradan bunu yapmanıza izin vermiyor ve sizi bu yoldan itiyormuş gibi birdenbire bir problemler uçurumu ve bu kadar güçlü reddetmeler ortaya çıkar?

Bütün bunlar, bu engellerin fark edilemez hale geleceği ıslah için güçten hala ne kadar yoksun olduğunuzu anlamanız içindir. Bu duvarın üzerinden atlayabilir, tüm engellerin üzerine çıkabilir ve ıslahı başarabilirsiniz.

Bizler, “Yaradan ile savaş” denen bir savaşa giriyoruz. Yaradan’ın Kendisiyle doğrudan O’na karşı savaş halindeyiz çünkü O’na dönmek ve bize yardım etmesi için O’nu ikna etmek isteyelim diye yolumuza çıkan tüm bu engelleri yaratan O’ydu. Bu işi yapması için O’na dua etmeliyiz, babasını rahatsız eden dırdırcı bir çocuk gibi sürekli talepte bulunup, “Benim için yap, yap” diyerek, O’nu yalnız bırakmamalıyız. Yaradan’ın bizden beklediği budur.

Manevi dünyanın girişinin tam önündeyiz ve Yaradan bize kapıyı açsın diye nasıl haykıracağımızı kavramak istemiyoruz. Burada iki şart vardır: İstemek ve birlikte talep etmek gerekir. Daha fazla bir şeye gerek yok. Maneviyat, birlikte olduğumuz zamandır ve Yaradan, birliğimiz ölçüsünde Kendisini ifşa eder.

Önümüzde birbirimize yardım etmezsek tırmanmamız imkansız olan demir bir duvar var. Hiçbirimiz bizi manevi dünyadan ayıran çitin üzerinden atlayamayız. Sadece bizim bağımızla aşılabilir. Bu engeli aşmak ancak bu formda mümkündür.

En önemli şeyin bağımız olduğu, son nesilde Mesih çağında yaşıyoruz. Görev, kendi başımıza manevi dünyaya geçmek değil, başkalarının da oraya gidebileceği bir bağ kurmaktır.

Karıncalar gibi, bir engeli aşmaları gerektiğinde, önce kendilerinden canlı bir köprü kurarlar, birbirleriyle kenetlenirler ki arkalarından gelen diğer karıncalar da onların vücutlarına tırmanabilsinler. Yapmamız gereken şey bu. Biz öncüleriz ve kendimizden böyle bir köprü yapmalıyız ki başkaları üst dünyaya üzerimizden yürüyebilsin. Bu bizim işimizdir, kutsal işimizdir.

Islah Olmuş Ruhlara Katılın

Raşbi, Herkes için Zohar, VaYechi, Madde 168: “Kişi öldüğünde, ona görme izni verilir. Akrabalarını ve dostlarını hakikat dünyasından görür, onları tanır ve hepsi de bu dünyada sahip oldukları şekilde kazınmışlardır. Eğer kişi erdemli ise hepsi onun huzurunda sevinir ve sevinç gözyaşı döker.”

Soru: “Bu dünyada sahip oldukları şekilde kazınmış” ne anlama geliyor?

Cevap: Manevi merdiveni tırmanırken, kişi değişmez. Sadece niteliklerinin kullanımını değiştirir.

Soru: Neden herkes seviniyor ve sevinç gözyaşı döküyor?

Cevap: Çünkü tam bir ruh onlara doğru yükseliyor ve şimdi onların ıslah olmuş ruhlarının çoğunluğuna katılıyor. Bu manevi dünyada büyük bir katkı, büyük bir olaydır.

Bu dünyanın seviyesinde yedi milyar ruhun ya da daha doğrusu siyah noktaların olduğunu ve her birinin yükselip sonsuzluk dünyasının seviyesinin gücüne ulaşması gerektiğini düşünün. Bu süre zarfında, bu nokta seviyesinde anlamsız bir yaşam sürüyorlar.

Tabii ki, hepsinin kendilerini ıslah etmeleri arzu edilir. İşte bu yüzden bu yüce ruhlar bize yardım eder, kaldırır ve sarsar, böylece sonunda manevi aşamaya, mükemmelliğe ve uyuma ulaşırız ve ıslah olmuş her ruhta seviniriz.

Dünyamızda sistemik acılar ortaya çıkmaya başlıyor ve insanları sistematik düşünmeye başlamaya zorluyorlar. Bizler birbirimize bağlıyız, birbirimize bağımlıyız ve hiçbir şeyi şiddet içeren yöntemlerle değiştiremeyiz.

Umarım bu sistemik acılar herkesi birleşme ihtiyacına getirir. Ve sonra, küçük bir grubun niteliğine göre değil, niceliğe göre, tüm insanlık olarak yükselmeye başlayacağız. Bu herkes için çok kolay, basit, anlaşılır ve doğal olacak.

Gazetelerde yazılacak, televizyonda konuşulacak ve her yerde tartışılacak. Sürekli olarak insanların akıllarından geçecek ve onlar için bir yaşam konusu haline gelecektir.

Birliğe iyi ve hoş bir şekilde geleceğimizden kesinlikle eminim. Ayrıca Zohar Kitabı’nın şimdi ortaya çıkmış olması da çok güzel bir işarettir. Sadece onu açmanız, yudum yudum içmeniz gerekiyor ve bu işe yarayacaktır.

Kabala’ya Göre İhsan Etme

Soru: Kabala’ya göre ihsan etme niteliği nedir? Gerçek şu ki, diğer metotlar da bu nitelikle ile çalışıyor.

Cevap: Evet, ama diğer metotlarda bu nitelik, maddi dünyamız seviyesinde ihsan etme anlamına gelir: vermek ve sevmek.

Kabalistler ise bunu oldukça farklı bir şekilde tanımlar: “İhsan etme niteliğinin ne olduğunu bilmiyoruz. Ama Kabala çalışarak onu bize ifşa eden özel bir enerjiyi kendimize çağırırız.” Bu nitelik hissedilmelidir, onunla ilgilenilmelidir ve o zaman kişi düşüşlerde, yükselişlerde, her türlü içsel değişimde kendini hissetmeye başlayacaktır, ta ki ihsan etme niteliği kişide belirmeye başlayıncaya kadar.

Bu nitelik onu hayvani dünyadan ayırır ve aynı zamanda da bu dünyayla ilgilenmesini ve onunla dengede olmasını sağlar.

Soru: Bu, insanın hayal kurmasına sebep olmaz mı?

Cevap: Hayır, asla. Sen benim uçtuğumu mu görüyorsun? Kesinlikle değil! Ben gayet gerçek bir insanım. Bu hayatı seviyorum.

Kabala, insanları çalışmaya, verimli olmaya, çoğalmaya, bu hayatta sıradan bir insanın yaptığı ne varsa yapmaya zorlar. Bu nedenle, burada bir tür manevi yükselişten bahseden bir şey yok.

Bu edinim, dünyamızı yöneten sistemin edinilmesi anlamına gelir.

Manevi Dünyanın Yapısı

Baal HaSulam, “Kabala Bilgeliğinin Özü“: “Dolayısıyla, realitede hiçbir unsur ya da alt bir dünyada realitenin ortaya çıkışı yoktur ki Yukarısındaki dünyada benzerliğini bulmasın, tıpkı bir göldeki iki damla gibi.

Ve bunlara “Kök ve Dal” denir. Bu, alt dünyadaki maddenin, alt maddenin kökü olan Üst Dünyadaki modelinin bir dalı olduğu addedilir, zira alt dünyadaki maddenin etkilendiği ve tasarlandığı yer burasıdır (Üst Dünya).

Bu demektir ki “gelecek” denilen kök, çimeni büyümeye ve miktar ve nitelik olarak özelliklerini edinmeye zorlar, mühür ve damgada olduğu gibi. Yukarısındaki dünya ile bağlantılı olarak her bir dünyadaki her detay ve realitedeki her meydana gelişin uygulandığı Kök ve Dal yasası budur.”

Yukarıdan aşağıya, sonsuzluk dünyasından bizim dünyamıza kadar her seviyede tüm nitelikleri ve nicelikleri ile açıkça tezahür eden bir hiyerarşiden bahsediyoruz.

Yaratılışın en küçük parçasını bile alır ve yapısını keşfetmek istersek, onda tüm yaratılışın yapısını buluruz. Mutlak doğrulukla! Benzetmek gerekirse, evrenimiz muazzam bir atom olduğundan, bütün parçaları atomlardan oluşmuştur. Belki bu çok net değil ama genel olarak böyle anlayabiliriz.

Dolayısıyla bir kök var bir de dal vardır. Üst seviyeye her zaman kök denir ve kaçınılmaz olarak alt seviyeyi: dalı yönetir.

Böylece, yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya her şey kesin yasalara göre birbirine bağlıdır, açık bir hiyerarşi içinde bulunurlar ve yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya doğru izlenimleri temsil eder çünkü her şey on Sefirot’tan on parçadan oluşur.

Burada kesinlikle bir sorun yok çünkü her şey tam olarak kalibre edilmiştir. Manevi dünyanın yapısı oldukça karmaşık olmayan, basit ve bütünseldir.

Yaradan’ın Eylemlerini İfşa Etme Koşulları

Onludaki dostlarımızla olan bağımızın içinde Yaradan’ı hissetmeye nasıl başlayabiliriz? Asıl çalışma, duygular düzeyinde birbirimize yaklaşmamızı ve uzaklaşmamızı tüm yönleriyle keşfetmektir. Dostlarımız arasında pratikte doğru ilişkileri kurmaya çalışırsak, Yaradan’ı bu eylemler içinde hissetmeye başlarız.

Bu girişimleri birlikte yapmazsak Yaradan’ı nasıl yaratabiliriz? Sonuçta, “Beni siz yarattınız” denir yani Yaradan’ı biz inşa ederiz. Birbirimizle o kadar yakından bağ kurmalıyız ki, “Yaradan” denilen şeyi anlamaya başlayalım.

Tıpkı Lego blokları gibi, arzularımızdan Yaradan’ı bir araya getirmeliyiz. Eğer birbirimizi reddetmemize rağmen, onun üstünde bağ kurmayı arzularsak, o zaman bu iki durum ile birlikte, eylemlerimizin sonucu olan kopukluk ve bağı, uzaklaşma ve yakınlaşmayı inceleyerek, Yaradan’ın kim olduğunu, kimleri bir araya getirdiğimizi ve inşa ettiğimizi ifşa etmeye başlayacağız.

Eğer bir onlumuz ve Yaradan’ı bu şekilde inşa etme fırsatımız yoksa, o zaman O’nun ifşa olacağına dair hiçbir şans ve umut yoktur. Dostlarım ve ben, bloklarımızdan O’nun suretini bir araya getiremezsek, O’nu ifşa edemeyiz. Yaradan’ı inşa etme fırsatının hemen yanında duruyoruz ama O’nu inşa etmiyoruz!

Yaradan’a “gel ve gör” (Bo-Re) denir. Birbirimizi tamamlama arzusu ve niyetiyle bağımızı kurduğumuzda ve ortak bir şeyi bir araya getirdiğimizde, onun nasıl canlanmaya başladığını hissederiz.

Doğadan cansız parçacıkları, içinde negatif ve pozitif yüklerden başka hiçbir şey olmayan atomları aldığımızı ve onları öyle bir şekilde bağladığımızı hayal edin ki, aniden canlı ve gelişen bir şey elde edelim. Atomlar birbirleriyle birleşerek organik bir moleküle, yani içinde hayat bulunan canlı bir maddeye dönüşürler ve hayatın sırrı onun içinde saklıdır. Yaratılışın tüm temelleri ve sırları DNA’nın içinde gizlidir ve bu yaşam gücü nereden gelmektedir?

Cansız parçacıklar, protonlar, elektronlar, nötronlar ve mezonlar, bağlarıyla kendilerini nasıl öyle bir duruma getirirler ki, içlerinde birdenbire “yaşam” denen bir güç ortaya çıkar? Bunu anlamıyoruz, sadece çocukların bloklarından bir ev inşa etmemiz gereken inorganik tuğlalar yerine, kendi kendine inşa edilen ve kendi kendine büyüyen canlı bir şeyin aniden ortaya çıktığını görüyoruz.

Onların içlerinde Yaradan’ın gücü, yaratılışın gücü uyanır ve birbirleriyle bağ kurmaya başlarlar. Biz sadece onlar için koşulları yaratırız; Sanki Yaradan’a ifşa olma fırsatı veriyormuşuz gibi. Sonra kendilerini inşa etmeye başlarlar ve yaratma eylemi, Maase Bereshit gerçekleşir.

Bu nedenle bizim çalışmamız, Yaradan çalışmasına girip müdahale etmek değil, üst gücün eylemini ifşa etmek için koşulları yaratmaktır.