Category Archives: Maneviyat

Kabala’ya Göre İhsan Etme

Soru: Kabala’ya göre ihsan etme niteliği nedir? Gerçek şu ki, diğer metotlar da bu nitelikle ile çalışıyor.

Cevap: Evet, ama diğer metotlarda bu nitelik, maddi dünyamız seviyesinde ihsan etme anlamına gelir: vermek ve sevmek.

Kabalistler ise bunu oldukça farklı bir şekilde tanımlar: “İhsan etme niteliğinin ne olduğunu bilmiyoruz. Ama Kabala çalışarak onu bize ifşa eden özel bir enerjiyi kendimize çağırırız.” Bu nitelik hissedilmelidir, onunla ilgilenilmelidir ve o zaman kişi düşüşlerde, yükselişlerde, her türlü içsel değişimde kendini hissetmeye başlayacaktır, ta ki ihsan etme niteliği kişide belirmeye başlayıncaya kadar.

Bu nitelik onu hayvani dünyadan ayırır ve aynı zamanda da bu dünyayla ilgilenmesini ve onunla dengede olmasını sağlar.

Soru: Bu, insanın hayal kurmasına sebep olmaz mı?

Cevap: Hayır, asla. Sen benim uçtuğumu mu görüyorsun? Kesinlikle değil! Ben gayet gerçek bir insanım. Bu hayatı seviyorum.

Kabala, insanları çalışmaya, verimli olmaya, çoğalmaya, bu hayatta sıradan bir insanın yaptığı ne varsa yapmaya zorlar. Bu nedenle, burada bir tür manevi yükselişten bahseden bir şey yok.

Bu edinim, dünyamızı yöneten sistemin edinilmesi anlamına gelir.

Manevi Dünyanın Yapısı

Baal HaSulam, “Kabala Bilgeliğinin Özü“: “Dolayısıyla, realitede hiçbir unsur ya da alt bir dünyada realitenin ortaya çıkışı yoktur ki Yukarısındaki dünyada benzerliğini bulmasın, tıpkı bir göldeki iki damla gibi.

Ve bunlara “Kök ve Dal” denir. Bu, alt dünyadaki maddenin, alt maddenin kökü olan Üst Dünyadaki modelinin bir dalı olduğu addedilir, zira alt dünyadaki maddenin etkilendiği ve tasarlandığı yer burasıdır (Üst Dünya).

Bu demektir ki “gelecek” denilen kök, çimeni büyümeye ve miktar ve nitelik olarak özelliklerini edinmeye zorlar, mühür ve damgada olduğu gibi. Yukarısındaki dünya ile bağlantılı olarak her bir dünyadaki her detay ve realitedeki her meydana gelişin uygulandığı Kök ve Dal yasası budur.”

Yukarıdan aşağıya, sonsuzluk dünyasından bizim dünyamıza kadar her seviyede tüm nitelikleri ve nicelikleri ile açıkça tezahür eden bir hiyerarşiden bahsediyoruz.

Yaratılışın en küçük parçasını bile alır ve yapısını keşfetmek istersek, onda tüm yaratılışın yapısını buluruz. Mutlak doğrulukla! Benzetmek gerekirse, evrenimiz muazzam bir atom olduğundan, bütün parçaları atomlardan oluşmuştur. Belki bu çok net değil ama genel olarak böyle anlayabiliriz.

Dolayısıyla bir kök var bir de dal vardır. Üst seviyeye her zaman kök denir ve kaçınılmaz olarak alt seviyeyi: dalı yönetir.

Böylece, yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya her şey kesin yasalara göre birbirine bağlıdır, açık bir hiyerarşi içinde bulunurlar ve yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya doğru izlenimleri temsil eder çünkü her şey on Sefirot’tan on parçadan oluşur.

Burada kesinlikle bir sorun yok çünkü her şey tam olarak kalibre edilmiştir. Manevi dünyanın yapısı oldukça karmaşık olmayan, basit ve bütünseldir.

Yaradan’ın Eylemlerini İfşa Etme Koşulları

Onludaki dostlarımızla olan bağımızın içinde Yaradan’ı hissetmeye nasıl başlayabiliriz? Asıl çalışma, duygular düzeyinde birbirimize yaklaşmamızı ve uzaklaşmamızı tüm yönleriyle keşfetmektir. Dostlarımız arasında pratikte doğru ilişkileri kurmaya çalışırsak, Yaradan’ı bu eylemler içinde hissetmeye başlarız.

Bu girişimleri birlikte yapmazsak Yaradan’ı nasıl yaratabiliriz? Sonuçta, “Beni siz yarattınız” denir yani Yaradan’ı biz inşa ederiz. Birbirimizle o kadar yakından bağ kurmalıyız ki, “Yaradan” denilen şeyi anlamaya başlayalım.

Tıpkı Lego blokları gibi, arzularımızdan Yaradan’ı bir araya getirmeliyiz. Eğer birbirimizi reddetmemize rağmen, onun üstünde bağ kurmayı arzularsak, o zaman bu iki durum ile birlikte, eylemlerimizin sonucu olan kopukluk ve bağı, uzaklaşma ve yakınlaşmayı inceleyerek, Yaradan’ın kim olduğunu, kimleri bir araya getirdiğimizi ve inşa ettiğimizi ifşa etmeye başlayacağız.

Eğer bir onlumuz ve Yaradan’ı bu şekilde inşa etme fırsatımız yoksa, o zaman O’nun ifşa olacağına dair hiçbir şans ve umut yoktur. Dostlarım ve ben, bloklarımızdan O’nun suretini bir araya getiremezsek, O’nu ifşa edemeyiz. Yaradan’ı inşa etme fırsatının hemen yanında duruyoruz ama O’nu inşa etmiyoruz!

Yaradan’a “gel ve gör” (Bo-Re) denir. Birbirimizi tamamlama arzusu ve niyetiyle bağımızı kurduğumuzda ve ortak bir şeyi bir araya getirdiğimizde, onun nasıl canlanmaya başladığını hissederiz.

Doğadan cansız parçacıkları, içinde negatif ve pozitif yüklerden başka hiçbir şey olmayan atomları aldığımızı ve onları öyle bir şekilde bağladığımızı hayal edin ki, aniden canlı ve gelişen bir şey elde edelim. Atomlar birbirleriyle birleşerek organik bir moleküle, yani içinde hayat bulunan canlı bir maddeye dönüşürler ve hayatın sırrı onun içinde saklıdır. Yaratılışın tüm temelleri ve sırları DNA’nın içinde gizlidir ve bu yaşam gücü nereden gelmektedir?

Cansız parçacıklar, protonlar, elektronlar, nötronlar ve mezonlar, bağlarıyla kendilerini nasıl öyle bir duruma getirirler ki, içlerinde birdenbire “yaşam” denen bir güç ortaya çıkar? Bunu anlamıyoruz, sadece çocukların bloklarından bir ev inşa etmemiz gereken inorganik tuğlalar yerine, kendi kendine inşa edilen ve kendi kendine büyüyen canlı bir şeyin aniden ortaya çıktığını görüyoruz.

Onların içlerinde Yaradan’ın gücü, yaratılışın gücü uyanır ve birbirleriyle bağ kurmaya başlarlar. Biz sadece onlar için koşulları yaratırız; Sanki Yaradan’a ifşa olma fırsatı veriyormuşuz gibi. Sonra kendilerini inşa etmeye başlarlar ve yaratma eylemi, Maase Bereshit gerçekleşir.

Bu nedenle bizim çalışmamız, Yaradan çalışmasına girip müdahale etmek değil, üst gücün eylemini ifşa etmek için koşulları yaratmaktır.

Gelişimin Üç Vektörü

Bu ilim genellikle, iki paralel ve birbiriyle aynı, işleyişe ayrılmıştır, tıpkı bir havuzdaki iki damla gibi. Aralarındaki tek fark şudur; ilk işleyiş yukarıdan aşağıya doğru, bu dünyaya uzanır. İkinci işleyiş ise; yukarıdan aşağıya doğru ortaya çıktıklarında kökte meydana gelen aynı yol ve oluşumlarla tam olarak aynı şekilde, aşağıdan yukarıya doğru çıkmaktır. (Baal HaSulam, “Kabala Bilgeliğinin Özü”)

Üç eksen, üç çizgi, üç vektör olduğunu öğrenmekteyiz:

Birincisi, yukarıdan aşağıya, Eyn Sof dünyasından bizim dünyamıza iniş.

İkincisi, dünyamızdaki gelişim.

Ve üçüncüsü, aşağıdan yukarıya, ıslah anlamına gelen Ein Sof dünyasına bir yükseliş.

Soru: Bu, gelişimimizin sona erdiği anlamına mı geliyor?

Cevap: Gelişimimiz sadece sona ermekle kalmadı, yeniden doğdu. Eğer yukarıya yükselmezsek, zamanında toplanmadığında çürüyen bir meyve gibi onun hastalıklarını görürüz.

İnsanlığın aslında çürümüş olduğunu görüyoruz. Zaman çizgisine bakarsak, 16. yüzyılda iyi doğru duruma ulaştık. Ancak bugün, yükselişimize uzun zaman önce başlamamız gereken bir durumdayız ama ne yazık ki sadece bunun için hazırlanıyoruz.

Aşağıdan yukarıya doğru uzun ve zorlu bir yol var ve her şey bunun için çoktan hazırlanmıştır: nasıl gelişmemiz gerektiğini, nasıl bir grup kuracağımızı, nasıl birleşeceğimizi ve yavaş yavaş Yaradan’ı ifşa edeceğimizi açıklayan Kabala bilgeliği, kitaplar ve farklı araçlar.

Soru: Eyn Sof dünyasından kaynaklananlar parçalanmaya vb.ne, bizim aşağı dünyamızdan kaynaklananlar ise bütünlüğe yol açmalıdır. Yaradan’ın buradaki mantığı/gerekçesi nedir?

Cevap: Yaratılış düşüncesinde tüm süreç baştan belirlenir. Üst güç bize girer ve bizi paramparça eder.

Bu nedenle bencillik ortaya çıkar. Sonra, neredeyse 15 milyar yıl içinde evrimleşir. Ve ancak o zaman, üst kuvvetin de yardımıyla ıslahına başlar.

Fakat ıslah, sizi etkileyen üst kuvveti MAN yükselterek akıllıca ve mantıklı bir şekilde çekmeniz sayesinde gerçekleşir. Islah için, birlik için arzunuzu yükselttiğinizde ıslahın ışığı sizin üzerinize iner.

 

Yaradan Planlarını Değiştirmez

Eğer dünya bu kadar kritik bir durumdaysa, o zaman Yaradan neden dünyayı ıslaha zorlamak için geniş insan kitlelerinde Kabala bilimine karşı ateşli bir ilgi uyandırmasın ki?

Gerçek şu ki, Yaradan dünyayı ıslah etmemiz gereken büyük egoizme göre düzenler. O, arzuları seçmez ve onları zorlamaz. Yaratılışın başlangıcında yarattığı sistem; onun tüm koşulları, tüm tarih boyunca ortaya çıkar ve gerçekleşir.

Yaradan sürecin ortasında yaratılış eylemini revize etmeyecek, değiştirmeyecek ve taviz vermeyecektir. Sistemin içindeyiz ve hangi kuvvetlerin daha büyük, hangilerinin daha az olması gerektiğini ve bu kuvvetleri bizi doğru bağa getirmek için nasıl kullanacağımızı kendi çabalarımızla belirlemeliyiz.

Hiçbir gücü iptal etmiyoruz. Her şey: hem kötü güçler hem de büyük egoizm olduğu gibi kalır. İstediğimiz gibi hiçbir şey yok edilmez. Biri diğerine karşı var olur ve sadece alma gücüne göre ihsan etme gücünü, kötünün gücüne göre iyinin gücünü artırmak gerekir. Ancak bu formda bu iki sistem arasında bir denge sağlayabiliriz.

Ve yavaş yavaş dengeye geldiklerinde, bu ikisi arasında, doğru kombinasyonları içinde, Yaradan’ın gücünü ifşa edeceğiz.

Yaradan’ımızı Gelin ve Görün

Aramızdaki tüm duvarları yıkacak şekilde bağlanmaya çalışıyoruz. Hepimizin, düşüncelerimiz, arzularımız ve karakterlerimiz açısından farklı olması önemli değil, önemli olan sadece bir şey var: Tek amaç etrafında birleşmek. Bizi birbirimize bağlayan şey budur.

Bu nedenle kimsenin doğal niteliklerini değiştirmeye gerek yoktur, tam tersine,  aramızda ne kadar farklılık olursa o kadar iyidir. Ama aynı zamanda kendimize bir hedef belirledik ve hepimiz onun içinde bağlanmayı amaçlamak istiyoruz. Bu, ifşa etmek istediğimiz Yaradan olacaktır çünkü Yaradan bağımızın sonucudur.

Yaradan’a gel ve gör (Bo-re) denir yani geleceğiz ve O’nun bir olduğunu göreceğiz. O’nu aramızda bir bütün olarak, ortak anlaşma, ortak anlayış ve duyguyla ve bağımızın bir noktasında ifşa edene kadar, Yaradan’ı ifşa etmeyeceğiz.

O’na gel ve gör denmesinin nedeni budur çünkü O’nun varlığının koşulunu bağımızla inşa ederiz. Yaratma olmadan Yaradan yoktur. Biz bu Yaradan kavramını yaratana kadar O yoktur ve O sadece Yaradan’ımız olarak bize göre var olmaya başlar. Bunun dışında, sadece edinemediğimiz soyut bir üst güç vardır.

Kabala’nın İfşa Zamanı

Tüm ana kaynaklarımızda, tüm insanlığın Adem adında tek bir kolektif görüntüde birleşmesi gerektiği yazılıdır. O zaman yükselecek ve üst gücün, Yaradan’ın seviyesine ulaşacağız. Bizler bu koşulda var olmalıyız.

Dünyevi koşulumuz, tarihsel varlığımızın yalnızca kısa bir dönemini kapsar. Bundan daha fazlasını değildir.

Eğer bir insanın hayatın anlamını anlama arzusu varsa, o zaman onu durdurmak imkansızdır. Ne kadar yüce ve tatmin edici olursa olsun varlığının sona ereceğini anlar. Varlığı geçicidir, sınırlıdır, yani başlangıçta hiçbir maliyeti yoktur. Ufkunun kapsamının bu hayattan daha yüksek ve daha geniş olduğunu hisseder ve bu nedenle, artık bu küçük çembere bakamaz.

Bir şeyi anladığına inanan ve böylece arzularını sınırlayan insanlar, tutarsızlıklarını kendilerine gösterirler. Bu arada, Kabala karşıtlığının şu anda hüküm sürdüğünü söyleyemem. Tabii ki, bir yerlerde hala bunu söyleyen akıllı adamlar var, ama genel olarak, biz zaten bunu aştık.

Kabala’nın eski karşıtları, onun hakkında alenen konuşmanın imkansız olduğunu fark ettiler ve şimdi kendileri Kabala öğretiyor ve kitap satıyorlar. Bugün, herhangi bir din ile ilgili mağazadan Kabala üzerine kitaplar satın alabilirsiniz ve ben kırk yıl önce onları hiç bulamazdım.

Yorum: Bir yandan Yahudilerin, ıslah metodunu dünyaya sunmaları gerekirken, diğer yandan bugün dünya ulusları Kabala ile daha fazla ilgileniyor.

Cevabım: Eğer kişinin Yaradan için bir özlemi varsa, bu durumda onun kim olduğunun bir önemi yoktur. Fakat elbette bu işte daha çok Yahudi olmayanlar olacaktır. Kitle açısından böyle olmalıdır, çünkü her şey piramit boyunca ilerler.

Doğa Bize Yükselmek İçin Bir Şans Verir

Manevi yoldaki bir kişi büyük düşüşlerden geçer. Ve eğer gruba bağlı hissetmiyorsa, o zaman bu yoldan ayrılabilir. Yalnız kendisinin haklı olduğuna inanarak öğretmene, dostlarına, tüm dünyaya ve Yaradan’a büyük şikâyetlerde bulunur. Ama aslında, bu egoizmin etkisi altındadır.

Bu durumun üstesinden gelmek için gruptan güç alabilir, ancak istemez çünkü diğerlerinden daha akıllı ve daha güçlü hisseder. Gurur, insanı öyle bir dereceye kadar bozar ki, egoizminin yoğunluğu altına gömülür ve manevi olarak ölür.

Bu birçok insanın başına gelir ve sonunda ayrılırlar. Belki de kendi başlarına gelenin farkında değillerdir, aksine kendilerini haklı görürler ve sonunda gözlerinin açıldığını düşünürler. Böyle gerçekçi olmayan şeyler yapan bir topluma girdikleri için pişmanlık duyarlar.

Buna karşılık, tüm din ve inançlarda öğrenciler öğretmeni ve yolun kendisini putlaştırırlar. Ne de olsa orada bir sol çizgi yok, eleştiriye izin yok, her adımda büyüyen bir egoizmin yok. Oysa Kabala ilminde iki ayak üzerinde, iki çizgide ilerliyoruz, denildiği gibi: “Ve siz iyiyi ve kötüyü bilen Tanrılar gibi olacaksınız.”

Bu nedenle, yalnızca Kabala’da bir öğrencinin öğretmenle aynı fikirde olmadığı, hatta ondan nefret ettiği ve Yaradan’ı reddettiği görülür. Ne de olsa, bizlere anlamamız ve kavramamız gereken üst güçle benzerliğe yükselmemiz öğretildi. Ve herkes bunu yapamaz.

Kişi sanki rüzgarla taşınmış gibi, bir Kabalistik grubun içine getirilir ve o böyle bir çalışma için tamamen hazırlıksızdır. Şimdilik kişi sadece mistisizmle ilgilenir, ancak üst gücün gerçek anlamda anlaşılmasına ve idrakine yol açan Kabala bilimiyle ilgilenmez. Ya da bazı fiziksel eylemleri gerçekleştirmeyi ve dua etmeyi öğretmek ister ve kendini bununla sınırlar.

Aramızda böyle ”rastgele” insanlar var çünkü çalışma herkese açık. Ve bu nedenle bazen, bir süre sonra kişi bunun kendisine uygun olmadığını keşfeder; o bize, biz de ona uymayız.

Ve böyle bir kişi ayrılır. Dahası, bu zekaya bağlı değildir, kişi çok akıllı olabilir. Her şey kalbin hazırlığına, ruhun olgunluğuna bağlıdır. Eğer bir insan egoizmine karşı çıkmaya ve iyi ve kötüyü tek bir kaynakta, Yaratıcıda bir araya getirmek için doğanın iki gücünün, alma ve ihsan etme gücünün üzerine çıkmaya hazırsa, o zaman Kabala’da ilerleyebilir.

Fakat eğer bir kişi buna muktedir değilse, yeterince sabrı yoksa, iyiyi ve kötüyü tek bir güçte birbirine bağlayacak kadar akıl ve kalbe sahip değilse, o zaman ayrılır ve öğretmeni ve Kabala’yı eleştirmeye başlar.

Sonuçta bu kolay bir yol değildir, sürekli olarak kendini pasifize etmeyi gerektiren bir yoldur ve bir egoist bunu nasıl sevebilir ve bununla hemfikir olabilir ki? Bu nedenle yakın zamana kadar Kabalistler geniş kitlelere uymayan bu metodu sakladılar. Kabala yalnızca modern zamanlarda geniş çapta yayılmaya başladı, ancak birçoğu buna başladı ve bıraktı. Ve gerisi şu an için gerçeği dinlemeye ve en önemlisi bunu kendi yaşamlarında gerçekleştirmeye hazır olan insanlar.

Bir kişi ayrılırsa, ona fiziksel yaşamda başarılar dileriz ve kendimiz yola devam ederiz. Ve dünyamız bize her geçen gün içinde arayacak hiçbir şeyin olmadığını göstermekte. Peki insan manevi yoldan vazgeçerek ne kazanır? Maddi dünyada onu zenginlik, şöhret, güç ve özel memnuniyetin beklemesi pek de mümkün değildir. Basit bir şekilde sadece, doğanın kendisine gösterdiği şeyde yani Kabala biliminde çaba sarf etmek istemez.

Doğa kişiye, doğanın iki gücünü, artı ve eksiyi alıp Kabala metotuna göre orta çizgide birleştirebilmesi için, gerçekten doğru doğa görüşüne ulaşmanın şanslarını ve olanaklarını ifşa etmek ister.

Kişi bu düzeltmeyi kendi içinde yapmak zorundaydı, kendini içsel olarak doğanın tümüne uygun olarak üç çizgide yeniden yapılandırır: sağ, sol, orta çizgi yani alma gücü, ihsan etme gücü ve bunların doğru bağlantısı. Ve o zaman tüm evreni, tek boyutlu egoist algının tüm sınırlamalarının ötesinde, zaman ve mekanın üzerinde görecek, anlayacak ve hissedecektir.

Tamamen özgecil algı da sınırlıdır, çünkü herhangi bir boyuta erişimi yoktur – her şey açıktır, her şey ihsan etme içindedir. Burada iki çizgiyi birleştirmek gerekir. Kişi sadece her ikisinin de yardımıyla, iki çizginin ortasında, yolda sıkıca durur ve hem verebilir hem de ne kadar ihsan ettiğini ölçebilir. Böylece, Yaradan’ı gittikçe daha fazla kavrayarak basamaklarda yükselir.

Sonsuzluktan Uzatılmış Bir İplik

Kabalistler, Yaradan’ın Kendisini aramızdaki bağda, grubun merkezinde ifşa ettiğini yazarlar. Ve grubumuzun merkezinde aramızda olan her şey, Yaradan denilen üstümüzdeki derecede algılanır.

Üstümüzdeki bir sonraki dereceye, sonra bir başkasına ve daha da yükseğe tırmanmamız gereken manevi bir merdivenin üzerindeyiz. Ve her zaman üst dereceden talimatlar, ışıklar, sinyaller ve uyanışlar alırız.

Bu nedenle, üst derece ile bağ kurmaya ve ona dahil olmaya çalışmak gerekir. Bu bağa, üst derecenin büyüklüğü sayesinde elde edilir.

Alt dereceye göre üst derece, her zaman yaratılışla ilgili olarak, Yaradan olarak kabul edilir. Galgalta’nın Partzufim’i, AB, SAG aracılığıyla sonsuzluk dünyasından bu dereceleri beş dünya aracılığıyla bu dünyanın derecesine indirdik, her dünyada beş Partzufim ve her Partzuf’ta beş Sefirot ile toplam 5 x 5 x 5 = 125 derece yapar.

Aynı dereceleri tekrar tırmanırız. Ve alt dereceye göre üst derece, her zaman Yaradan olarak adlandırılır. Her şeyden önce bu böyledir, çünkü yukarıdan aşağıya inerken gerçekten alt dereceyi doğurmuştur. Ve ayrıca, Yaradan Bo-Re “Gel ve gör” olduğu için, onun içinden geri yükselip onu elde ediniriz. Ve ondan daha da yükseğe tırmanabileceğiz ve ilerleyeceğiz.

Her onlu için sonsuzluk dünyasından uzanan bir iplik vardır. Ve bu ip aracılığıyla sonsuzluk dünyasına, ıslahın sonuna yükselmeliyiz. Kabalistlerin tavsiyelerine uyarsak, o zaman her defasında Malhut’tan Bina’ya ve tekrar Malhut’tan Bina’ya derece derece yükseliriz.

Alt derece, Bina olarak adlandırılan daha yüksek derece ile ilişkili olarak Malhut olarak adlandırılır. Yükseltici güce mantık ötesi inanç, ihsan etme gücü, Bina’nın gücü, Malhut’un gücünün üstünde alma arzusu denir. Eğer ihsan etme arzusunu ve dostlarla bağ kurmayı tercih edersek, o zaman Malhut’tan Bina’ya, aşağıdan en yüksek dereceye yükselebiliriz.

 

“Ve Onlar Kendi Tozlarına Dönecekler”

Ruh ona eklendiğinde ve o gördüğünde, o zaman bu dünyadan ayrılır, yazıldığı gibi, “Nefeslerini çekersin, ölürler ve tozlarına dönerler.” (Zohar Kitabı)

Manevi seviyelere yükseldiğinizde, bir önceki basamak çürür ve egoizm daha da büyür ve sadece inkar etme koşullarınıza geçer. İnkar yasasına, reddetme yasasına göre, bir sonraki aşamada, onu daha da büyük ölçüde, daha da büyük bir egoist ifadeyle kullanırsınız.

Kişi bu ölümü, bu çürümeyi, egoizminin “mezarına” bu batmayı görür. Kişi egoizminin çürüyeceğine sevinir, onu örter, gömer.

Egoizmin çürümesi onu kullanma isteksizliğidir çünkü cansızdır, size hayat üflemez.

Soru: Manevi çürüme ile toprakta insan vücudunda olup bitenler arasında bir bağlantı var mı?

Cevap: Bütün bu süreçler maneviyatta yer alır. Bizim dünyamızda, bunların yalnızca zayıf bir kopyası bedenlenmiştir.

Aslında, dünyamız en küçük, karanlık, son, cansız seviye iken manevi dünya devasa bir seviyeler sistemidir. Manevi doyumlarla karşılaştırıldığında, burada mutlak bir boşluk vardır.