Category Archives: Maneviyat

Arzu ve Niyet

Kabala bilgeliğine göre, başlangıçta yalnızca Yaradan vardı – ihsan etme ve gerçekleştirme arzusu. O, bu arzuyu gerçekleştirebilmesi için, alma, yerine getirme arzusunu yaratmıştır. Bu yaratılışın özüdür.

Sonuç olarak, tüm evren iki zıt nitelikten oluşur: Yaradan’ın nitelikleri olan ihsan etme, tamamlama, sevme arzusu ve yaratılanın nitelikleri olan alma arzusu, başkalarının pahasına da olsa sadece kendini tamamlama arzusudur.

Alma arzusu, değişmek ve Yaradan’a benzemek için ihsan etmek zorunda değildir.  Kendinden bir şey yaymaz. Ancak, bir çocuğun annesini memnun etmek için yediği gibi, ihsan etmek için alabilir ve fiilen fiziksel olarak almasına rağmen, aslında onu memnun etmek için hareket ederken ihsan ediyordur. Bizler de Yaradan için aynı şeyi yaparız.

Biz her şeyi O’ndan alırız, ancak kendimizi kısıtlar ve sadece O’na memnuniyet vermek için alacağımızı kabul edersek, o zaman Yaradan’a eşit, ihsan eden oluruz. O bize ihsan eder çünkü O ihsan etme niteliğidir, biz O’na memnuniyet vermek niyeti ile alırız ve o zaman O’na eşit oluruz.

O’nunla olan niteliklerin denkliği bize Yaradan’ı ifşa eder ve biz O’nu hissetmeye, anlamaya, keşfetmeye ve O’nunla mutlak bağ içinde olmaya başlarız.

Yani, Yaradan sadece ihsan etme arzusuna sahiptir. Yaratılışın hem bir arzusu hem de bir niyeti vardır: “Yaradan’ın hatırı için” de dahil olmak üzere “kendi iyiliğim için” veya “başkalarının iyiliği için” alma arzusu ve niyeti.

Kişi, arzularını büyükten küçüğe ve niyetlerini “kendi iyiliği için” veya “başkalarının iyiliği için” olarak değiştirerek Yaradan’a göre kendini yükseltebilir veya alçaltabilir, O’na yaklaşabilir veya uzaklaşabilir. Bu durumda niyetin kendisi, eylemin özünü değiştirir. Islahımızın amacı budur.

Eylemi değiştiremeyiz, ancak niyeti “kendi iyiliğimiz için”den “başkalarının iyiliği için”e çevirerek, eylemimizin anlamı tersine değişebilir ve almak yerine ihsan etme haline gelebilir. O’nu memnun etmek için Yaradan’dan alırsam, bu durumda O’nu memnun eden yani ihsan eden sayılırım.

Çalışmamızı bu şekilde anlamaya başlarız: alma arzusunu ihsan etme niyetiyle doğru bir şekilde birleştirerek, kişi kendini doğru bir şekilde oluşturur, Yaradan’a göre uyum sağlar. Buna üç çizgide çalışma denir.

Yaradan’a Benzeme

Soru: Sebep sonuç arasındaki ilişkinin anlamı nedir? Bir hastalığın düzeltilmesi değil de, hastalıkla mücadele ile aynı şey midir?

Cevap: Hayır. Hastalığın kendisini düzeltiriz. Egomuzu düzelttiğimizde, onu tamamen farklı bir sisteme, bir alma sistemi yerine bir ihsan etme sistemine dönüştürüyoruz.

Her biri kendi egosunu kısıtlar ve sonra bir Masah (perde) ve yansıyan ışık vardır, bu da kişinin görünüşte kendisi için alabileceği tüm iyiliği almak istemediği anlamına gelir. Kişi onu yalnızca var oluşunu sürdürmek için alır ve diğer her şeyi diğerlerine verir.

Bu duruma ihsan etme denir. Ortak bir genel sistemde bağ kurabildiğimiz ölçüde, aramızda akan ve içimizde Yaradan olarak ifşa olan ihsan etme niteliğini bu bağ içinde hissedeceğiz.

Aramızdaki karşılıklı ilişkiler yoluyla üst kuvvete benzeyerek, bir şekilde diğerlerinin içinde de ifşa olmasını sağlarız. O bizim için dışsal olarak mevcut değildir, ancak O’nu hissetmek istiyorsak, birbirimize ihsan etme nitelikleri, arzuları ve eylemleri aracılığıyla aramızda bağ kurmaktan başka bir yol yoktur. Dahası, bu şimdi hayal ettiğimiz ihsan etmeyle aynı değildir.

Bu, kendi üzerinize, kendinize karşı yükseldiğiniz çok karmaşık bir eylemdir. Bunu yaparak, bir dereceye kadar Yaradan’a benzer olursunuz.

Elbette gücün kendisi O olduğundan, Yardan’da böyle Tzimtzum (kısıtlama), gerginlik ve diğer tüm çabalar yoktur. Fakat O’nu içinizde hissetmek için çabalarsınız, bu da Yaradan’a benzerlik koşulunu koruduğunuz anlamına gelir ve sonra O size bu şekilde ifşa olur. İnsanın, İbranice “Yaradan’a benzemek” kökünden gelen “Âdem” olarak adlandırılmasının nedeni budur.

Yaradan kendi başına var olmaktadır ve bizler nasıl olduğunu bilmiyoruz ama O, içimizde ihsan etme gücü, sevgi, bağ ve aramızdaki karşılıklı eylemlerin gücü olarak ifşa olur. İşte Kabala bilgeliğinin tüm ilgili olduğu konu budur. Biz Yaradan’a benzeriz ve O da içimizde ifşa olur. Bu, Yaradan’ın kişiye ifşasına vesile olan form eşitliğinin koşuludur.

 

Üst Güçler Nelerdir?

Soru: Üst güçler nelerdir? Bunlar melek mi, tanrı mı yoksa ruh mu?

Cevap: Kabala, kendi başınıza türetebileceğiniz ve sonuç çıkarabileceğiniz hiçbir şeyle aynı fikirde değildir. Bütün bunları reddeder ve böyle bir şeyin olmadığını iddia eder!

İki güçten oluşan bir dünya vardır: olumlu ve olumsuz, egoist ve özgecil. Maddesel düzeyde bu kuvvetler zıttır: artı-eksi, çekim-itiş, soğuk-sıcak vb.

İnsan seviyesinde,  bunlar çekicilik ve sevgi ya da reddediş ve nefret ile ifade edilirler. Sonsuzluk dünyasından bizim dünyamıza kadar tüm yaratılışın yapısı bu iki kuvvetten oluşur. Sadece onlar vardır.

Olumlu güç, çekim, doldurma ve ihsan etme gücü Yaradan’ın gücü olarak adlandırılır ve O’ndan kaynaklanır.

Olumsuz güç, sonsuzluk dünyasında pozitif gücün yanında belirir ve onun zıddından doğar. Ve bu iki güç tüm evreni yukarıdan aşağıya doğru, bizim dünyamıza kadar, beş dünyanın hepsini şekillendirir. Ve sonda, en altta olan bizler, olumsuz gücü almalı ve onu olumlu güce benzer olacak şekilde dönüştürmeliyiz. Misyonumuz budur.

Temiz Bir Ruh İçin Temiz Giysiler

Geçmişteki yüklerden arınmanın hazzını duymuyorsak, o zaman gerçekten arınmak da istemiyoruzdur. Nihayetinde, bizler hala Yaradan’a ait olmayan, ihsan etmeye ait olmayan hazlara özlem duyuyoruz, daha doğrusu egoistçe doldurulmak istiyoruz.

Kendi iyiliğimiz için almaktan, egoist niyetten kurtulmaya arınma çalışması denir. Bunu yapmak için, sanki suya girer gibi üst ışığa atlamalıyım ve kendimi tamamen onun içine sokmalıyım ki, ışık üzerimde etki etsin ve beni arındırsın.

Her yeni derecede bu böyle olur. Yaradan’ın ediniminin derecelerine yükseldiğimizde, O’na yaklaştığımızda, her derece kendimizi arındırma çalışmasıyla başlar. Bu ilk aşamadır. Biz zaten üst ışıkla bağ içindeyken, ikinci aşama zaten kutsallıktır.

Ama önce egoizmimizden kurtulmamız, suya, denize dalar gibi üst ışık yardımıyla kendimizi arındırmamız gerekir. Bir kez arındıktan sonra temiz giysiler giyebiliriz yani kısıtlama, perde ve yansıyan ışık.

Sonraki Adım Nedir?

Manevi yolda hep bilmediğimiz ve henüz hissetmediğimiz bir duruma yaklaşmaya çalışırız. Bunun için elimizde hiçbir veri yoktur, Reşimot yoktur.

Dünyalar yukarıdan aşağıya inerken, Reşimot’a sahiptiler ve bu verilere göre tüm Partzufim ve dereceler sırayla indi. Ama bizler aşağıdan yukarıya giderken nereye gittiğimizi bilmiyoruz.

Bu nedenle, bir dua yükseltmek ve bizi yeni bir duruma getirecek yansıyan ışığı çekmek için dostlarımızla bağ kurmamız ve iptal olmamız gerekir. Adımları kendimiz inşa etmiyoruz. Yalnızca bir sonraki adımla ilgili olarak kendimizi nasıl iptal edeceğimizi bilmemiz gerekir ve o zaman o bizi saracaktır.

İçsel Kargaşa

Peygamberler, Yeşu, 24:6:Ve Ben atalarınızı Mısır’dan çıkardım ve siz denize geldiniz; ve Mısırlılar savaş arabaları ve atlılarla, atalarınızı Kızıldeniz’e kadar kovaladılar.

İsrail’in çocukları, egoizmlerinin üzerine çıkmayı, Firavun’un hüküm sürdüğü Mısır’dan çıkıp egonun gücünün ortadan kalktığı bir duruma geçmeyi başardılar, ancak hala ihsan etme niteliği yoktu. Bu, sadece Sina Dağı’nda Tora’yı aldıktan sonra ortaya çıkar.

Bununla birlikte, zaten Firavun’un yönetimi altında olduklarını ve Mısır (İbranice Mitzraim’de – kötülüğün yoğunlaşması) olarak adlandırılan egoist arzular ile diğer tüm nitelikler arasındaki sınırı geçmeye hazır oldukları duruma ulaştıklarını hissederler.

Soru: Bu arzular neden onların peşinden koşuyor?

Cevap: Her şey bir insanın içinde olur. İlk olarak kendine şunu sormaya başlar: “Neden Mısır’dan çıkıyorum? Nasıl yaşayacağım?” Arzuların yerine getirilmesi gerekir. Onları ne ile doldurmalıdır?

İkincisi, Firavun ayrıca, üst güçle bağ kurdukları için ondan kaçan İsrailoğulları pahasına yaşar. Onlar olmadan var olamaz ve genel olarak onlar da onsuz var olamazlar. Bizler burada birbirlerine ne kadar bağımlı olduklarını anladıkları, geçici bir alan elde ederiz.

 

Manevi Bir Egzersiz

Yaradan’a sevinçle dönmeye çalışın çünkü biz O’nun yarattığı dünyadayız ve yönelebileceğimiz biri var. Bunu yapmak için sürekli talep eden ve isteyen egomuzun üzerine küçük bir adım atmamız gerek. Bundan dolayı sürekli üzüntü ve memnuniyetsizlik içindeyiz.

Yaradan’a tatmin vermediği için ağlamayı bırakın. Aksine O’na dönebilirsek, bu zaten bir sevinçtir. Ve Yaradan ile bağ kurma fırsatının tadını çıkarmak istersem, o zaman Yaradan’dan bu sevinci almaya başlayacağım çünkü O’nun doldurabileceği Kli olacak. Bu sadece psikoloji değil, üzerinde sürekli çalışmanız gereken manevi bir egzersizdir.

Yaradan bize bu egzersizi verir, böylece ilgimizi kendimizden uzaklaştırıp Yaradan’a doğru çeviririz. Kendi içimi kazmak ve egoizmimde tatmin olmadığı için üzülmek yerine, sevinçle Yaradan’a dönerim ve bu benim manevi Kli’m olur.

Kişinin bu imtiyazı kabul etmesi uzun yıllar alır. Ama bu tavsiyeyi dinleyip yerine getirseydi, hemen ilerlerdi. Gün boyu, neşe içinde Yaradan’a dönmeye çalışın.

Herkesin bazen birkaç yıl sürebilen üzüntü ve şüphe dönemleri vardır. Ancak kişi Yaradan’a döndüğünü ve bu nedenle üst bir güçle karşı karşıya olduğu için her zaman neşe içinde olması gerektiğini anlar anlamaz, bu andan itibaren hayatında yeni bir aşama başlar. O şimdiden Yaradan ile bağa ulaşmıştır.

Annenin içindeki embriyonun kendisinin farkında olmadığı gibi, insan bu bağı henüz hissetmeyebilir. Ama o zaten manevi bir embriyo haline girer ve başına gelenlere rağmen neşe içinde kalırsa, bu, egoizminin üzerine çıktığı ve kısıtlama sınırından geçtiği anlamına gelir.

Yaradan’a O’nu memnun etme arzusuyla ulaşmayı başarmak, içimde olanları değil, dışarıda olan Yaradan’ı düşünmek, bu yapmamız gereken ana devrimdir. Bu manevi dünya ile sınıra girmektir.

İsmail’in Soyundan Gelenler – Rahatsızlık ve Yardım

Soru: Yaradan’ın İbrahim’in tohumunu çoğalttığı ve ona İshak’ı verdiği söylenir. Ama bir de İsmail vardı. Bu neden sadece İshak’la ilgilidir?

Cevap: Bu, ruhun köküne bağlıdır. İshak, İbrahim’in tam tersidir. İbrahim sağ çizgi, İshak sol çizgi ve Yakup orta çizgidir.

İsmail’de bu tohum yoktu; yakın kaldı ama bundan daha fazlası değil.

Soru: Peki içimizdeki “İsmail” nedir?

Cevap: İçimizdeki İsmail, hayatın amacını ve Yaradan’ı arayan ama her zaman dolambaçlı yollardan giden biridir. Sanki o bir şeyleri kaçırıyormuş gibidir. Sürekli olarak İbrahim’in veya onun soyundan gelenlerin yanındadır ve her zaman onlarla çatışır. Bir yandan onlara yardım ederken, diğer yandan onları rahatsız eder.

Tora’da, eninde sonunda İsrail’in çocukları, Yaradan’ın, İbrahim’i Kildanilerin Ur’undan getirdiği Kutsal Topraklara döndüklerinde, bu topraklar başlangıçta İbrahim’in soyundan gelenlerin oraya girmesini engelleyecek olan İsmail’in soyundan gelecek diye yazılıdır. Ve bunu bugün de hissediyoruz.

Soru: Bu,  İbrahim’in soyundan bir şey istedikleri anlamına mı geliyor?

Cevap: Evet tabi ki. Onlar bir şey istiyorlar, biz bir şey istiyoruz ve sonunda Yaradan’ın istediği gibi olacak.

 

Manevi Çalışmanın Temeli

Yaratılışın amacı yaratılanları Yaradan’a tam olarak benzetmek, O’nunla birleşmektir. Bu, manevi çalışmanın temelidir.

Amaca, arzunun yerine doğru niyetin inşa edilmesiyle ulaşılır.

Doğru niyete kısıtlama (Tzimtzum) ve Masah denir. Tzimtzum egoist arzunun daralmasıdır. Ve egoist arzu, özgecil niyete uygun olarak bir dereceye kadar ifşa olduğunda buna Masah denir. Aslında, perde eylemi kontrol eder.

Yaratılış düşüncesi, ortaya çıkan tüm egoist arzular için, yavaş yavaş bir daralma yaratılabileceğidir: önce, bu arzuyu hiç kullanmamak, sonra bir Masah, ihsan etme niyeti edinmek ve bu niyet ölçüsünde arzuyu hafifçe açmaya ve ona niyeti eklemeye başlamak.

İhsan etme uğruna bu şekilde alıyoruz. Bu, insanın ilkel arzusunu (alma arzusu) ıslah etmenin anlamıdır. Bu, insanı Yaradan ile bir olmaya, O’na tam benzemeye yönlendiren yaratılışın niyetidir.

Ve kişi ıslah metodunda ustalaşmada ne kadar ilerlerse, onun içinde daha fazla egoizm ifşa olur ve sağ ve sol çizgileri doğru bir şekilde karşılaştırmak ve kendi üzerinde doğru çalışmaya gelmek için egoizmine o kadar fazla Masah koyması gerekir.

 

Doğanın Kategorileri ve Onların Edinilmesi

Soru: “Yokluk” veya “hiçlik” bir şeyin yokluğunu ele alan bir kategoridir. Fizikte buna boşluk denir. Ancak boşluk, bazı nesnelerin yokluğu olsa da, içinde alanlar vardır. Ve Kabala bilgeliği “yokluk” ve “yokluktan varoluş” terimleriyle ne anlatır?

Cevap: Yokluk ve yokluktan varoluş farklı şeylerdir.

Yokluk, herhangi bir yerdeki, hacimdeki veya boşluktaki herhangi bir şeyin eksikliğidir. Bu nedenle, “yokluk”, “hiç” veya “hiçlik” dersek, söz konusu yerde, formatta veya kategoride basitçe hiçbir gücün bulunmadığını söyleriz.

Ve yokluktan varoluş, var olan bir şeydir. Bu nedenle “varlık” veya “öz” olarak adlandırılır.

Dolayısıyla yokluk vardır ve yokluktan ortaya çıkmış bir şey vardır. Ama bu nasıl ortaya çıkabilir? Ne ölçüde var olur? Bu şeyin hangi özellikleri vardır ve onu en azından kim hissedebilir ve doğrulayabilir? Kime ve neye göre var olur?

Bunların çok derin, ciddi, felsefi sorular denilebilir ancak Kabala’da bunlar basit, açık bir şekilde ele alınır ve her birinin kendi yeri vardır.

Önce en ciddi durumlardan birini hemen tartışmak zorundayız: bahsettiğimiz her şey, doğayı edinen ve onda yokluğu, varlığı, var olmayı, hiçliği, vb. bulan bir insanda gerçekleşir. Bu, belirli çabalar gösteren herhangi bir kişinin bu doğa kategorilerine ulaşabileceği anlamına gelir.

Soru: Öyleyse bunlar kişinin dışında kendi başlarına var olmazlar mı?

Cevap: İnsanın dışında olan hakkında, hatta Yaradan hakkında bile konuşamayız çünkü doğanın üst gücü yine içimizde hissedilir. Bu nedenle İbranice’de Yaradan’a “Boreh”, “Bo-reh“—”gel” ve “gör” denir. Yani gelip gördüğünde onu edinirsin ve onu tanımlarsın. Bu, sizinle ilgili olarak “Boreh” olarak adlandırılacaktır.

Soru: Ulaşılamayan ve görülemeyen bir güç anlamına gelen bir terim var mıdır?

Cevap: Şayet ona ulaşmak ve görmek mümkün değilse, onu nasıl tanımlayabilirsiniz? Hissetmediğimiz şeyi herhangi bir isimle adlandıramayız ve bu nedenle bunun hakkında konuşmayız.