Category Archives: Maneviyat

Zaman, Dünyamızın Bir Kusurudur

Soru: Sorum, zamanla alakalıdır. Bizlerin belki de birliği başaramamamızın tek sebebi Yaradan’a eşzamanlı bir şekilde yönelemediğimizdendir. Unutmamalıyız ki, bireysel olarak hepimiz daha önceden zaten bu büyük bağlantıyı hissettik.

Cevap: Zaman, dünyamızın bir kusurudur. Eğer ben, mutlak güvende tamamen emniyetli hissetseydim,  benim mevcut durumumun her dakikasında ve gelecek yılda, yirmi yılda ya da binlerce yılda küçük bir fark ya da hiçbir fark olmayacaktı. Eğer ki değişiklikler benim durumlarımda var olmasaydı, daha sonra, zaman hiç olmayacaktı.

O zaman “var olmadı” ne demektir? Bu, hiçbir durumun, diğerinden daha iyi ya da daha kötü olmadığını ifade eder. Bu nasıl olabilir? Eğer ben, güven dolu Yaratıcıya sahip olursam, bu olabilir. Daha sonra, bir taraftan durumlar değişebilir; fakat diğer taraftan ben tamamıyla bu durumların nasıl değiştiğiyle ilgilenmem. Sonrasında zaman, kaybolur.

Kharkov Kongresi “Yükselmeyi Birleştirmek” 19/8/12, 7.Ders

Her Kim Dostu İçin İsterse İlk Önce Kendisi Alır

Soru: “Her kim dostu için isterse ilk önce kendisi alır” sözünün özü nedir? Bu konu benim için çok kafa karıştırıcı zira Yaradan’dan arzumun değişmesi için yapacağım talep, halen kendi yararıma bir dua çünkü bu durumda biliyorum ki ben diğerlerinden önce alacağım. Burada bir şeyler beni gerçekten rahatsız ediyor?

Cevap: Bu demektir ki sen daha henüz tam olarak dostun için dua etmiyorsun. “Her kim dostu için dua ederse ilk önce kendisi alır” sözü dua edenin kendisini hiç düşünmediğini ve de ilk önce alanın kendisi olacağına konsantre olmadığını ifade eder.  Evet, o diğerlerinden önce alır zira Işık onun vasıtasıyla dostlarına iletilir. Başka nasıl olabilir ki?

Basitçe o, kendisi için hiçbir düşüncesinin olmadığı sadece dostu için dua ettiği bir seviyeye yükselir. Burada kişinin “kendisi” hakkında hiçbir düşüncesi olmadığı gibi kendi kişisel koşulunu yükseltmesi için duası da yoktur. Tüm isteği dostunun yakarışını doldurmaktır. Hiçbir şekilde kendisi için bir arzusu yoktur.

Bu durumda kişi gerçekten diğerlerinden önce alır çünkü o dostlarına Işık’ı aktarır. Bu materyali kavramalıyız. Ruhlarımız Beria, Yetzira ve Assiya dünyalarındadır. Bizlerin birçok soru ve talepleri vardır. Eğer biz bunları Assiya dünyasının Malhut’una yükseltirsek o zaman Malhut da onları daha yükseğe, Atzilut dünyasının Zer Anpin’ine yükseltir; her kim MAN yükseltirse sanki “aşağıda” olan dostları için bir talebe gelir. O zaman, Yukarıdan Işık’ı ilk alan o olur. Işık ilk onun vasıtasıyla akar ve daha sonra Malhut vasıtasıyla diğer ruhlara iletilir.

Soru: Öyleyse, böyle bir arzuyu edinmek için ilk önce Yaradan’a başvurmalıyım ve O’ndan bana bunu vermesini talep etmeliyim ki tamemen egomdan özgür olabileyim; kendi hakkımda bencilliğimin hiçbir damlası olmaksızın, doğru mu?

Cevap: Kesinlikle, bu durum da bir sonraki duaya ön ayak olan dua olur. Aksi halde, bu durum bir sonraki egoistik halkadan başka bir şey olmaz.

18.08.2012 Tarihli Kharkov Kongresi ‘‘Uniting to Ascend’’, Ders 5

İçsel Bağ: Bağ Arzudan Geçer

SORU: Bizi dinlemeye hazır olmayan insanların kalbine nasıl dokunabiliriz?

CEVAP: Diğer insanların kalplerine ulaşmada problem yoktur. Karşılıklı bizi bağlayan tüm etkenlere rağmen, aramız gergindir ve bu etkenler sizin hizmetinizde, devam edin. Sistemi içten etkileyin. Dünyada hiç kimse ‘kalp noktası uyananlar dışında’ böyle güçlü bir erişime, insanları birbirine bağlayan içsel bir ağa sahip değildir.

Hepimiz birbirimize karşılıklı bağlıyız. Bütün dünya ortak duygu ve düşünceler içerisinde amaçsızca dolaşıyor, fakat “hayvansal” seviyede. Gerçekliği değiştirmek kuvvet ister. 7 milyarın hiçbiri buna ulaşamaz. Bunların hepsi gözetim altında. İçsel ağ içerisinde aktif olarak çalışabilirseniz bu herkesi birbirine bağlar. Eğer doğru şekilde yardım etmeyi isterseniz ilerleme, gelişme kişilere ifşa olur. Sonra siz bu ağa bağlanırsınız ve arzunuzu eklersiniz; ’’sizin duanız’’. Devam edin, şansınız var, sonunda kalp deki noktayı aldınız, kabul ettiniz. Dünya çapındaki diğer dostlarımız gibi.

Biz hepimiz bu içsel ağa bağlıyız ve olumlu gelişmeye direk yardım ederiz. Dünyayı kendimize biraz daha fazla güçle çekmek avantajlı değil negatif ısrarın sonucudur. Eğer biz doğal güce, yaratıcıya yardım edersek dünya ilerler, negatif darbeleri pozitiflerle değiştirirsek bu dünyayı ileriye çeker. Kabalistler buna “kendini ve dünyayı liyakat ölçüsüne göre yargıla” derler. Sonunda geçmişteki delici acılar ilerleme yolunda hoş bir maceraya dönüşür.

SORU: Bunun anlamını; ‘’bu kelimeler hakkında değil’’ olarak başkalarına söyleyebilirim. Eğer kişi, ben doğru niyette olduğum halde dinlemiyorsa bu işe yarar mı?

CEVAP: Elbette. Kulaklarınızla duymak zorunda değilsiniz. İnsanları dış bir yöntemle uyandırmak zorundayız. Ancak gerçek ve en güçlü yayılması kuşkusuz olan yol, içsel ağdan geçer. Eğer biz içsel bağımızı aramızda korursak dünya daha farklı olurdu.

Soru şudur; İçsel bağımızı arttırmak için nasıl bir çaba göstermeliyiz ve dışsal bağımızı arttırmak için nasıl bir çaba yapılmalı?

Eğer biz tüm gücümüzü etkin bir biçimde içsel bağımız için yatırırsak, bunu yapmalıyız. Fakat yapamayız ve ayrıca biz dışsal bağ içinde çalışmalıyız. Bu bizi birlik içinde karşılıklı olarak etkilemeye yardımcı olur.

Ruhun İnşası İçin Bir Dua

Soru: Durdurulmaların üstesinden gelebilmek için nasıl bir duaya ihtiyaç vardır?

Cevap: İlk önce O’nun için övgü sağlamalı ve daha sonra talepte bulunmalısın. Talep aynı zamanda Yaradan’a memnuniyet getirmek için olmalıdır. Bu demektir ki bir dizi aksiyon ve arzu var burada: Biri diğerine bağlı olan ta ki hepsi bir zincirde ve tek bir hizaya gelene dek.

Yaradan’ın yüceliği ve benim değersizliğim. Ve talep, bu zincirin içerisinde beni bağlayacak olandır; kendimi düzeltmem için bana güç verilmesidir zira tüm bunlar Yaradan’ın çalışmasıdır, benim değil. Tüm bunlar Yaradan’a memnuniyet getirebilecek düzeltilmiş durumu edinebilmem içindir.

Her şeyi tek bir zincirin içerisinde uygun şekilde düzenlediğimde, süreci ne kadar çok bildiğimi ve anladığımı ve hangi ölçüye göre süreçle hemfikir olup onun parçası olmayı istediğimi gösteririm. Buna benim “manevi kabım” denir.

Eğer tüm arzular, düşünceler, sebepler ve sonuçlar doğru şekilde düzenlenirse, bunlar Kabalistlerin yazmış olduğu Siddur’daki (Dua kitabı) gibi bir dua oluştururlar. Böylece, şükran içinde, bir talepte ve minnettarlıkta Yaradan’a memnuniyet getirmek için yani kabımı inşa etmek için nasıl yakarışta bulunmam gerektiği konusunda örnekler verirler. Dua, manevi kabın inşasıdır.

Bundan daha fazlasına ihtiyacımız yoktur, ancak şunu da bilmeliyiz ki her şey Işık tarafından yapılır ve bu yüzden bizden talep beklenilir ki bu aksiyon Yukarıda yer alsın. Doğru kabı edindiğimizde,  bununla ‘‘ihsan etmek için almak’’ aksiyonunu yapabileceğiz.

İlk önce ihtiyacımız olan şey kötülüğün tanınmasıdır; bu kötülüğün netleştirilmesi, bundan kendimizi ayırmak arzusu ve ıslah için talep.  İlk önce ‘‘ihsan etmek için ihsan etmek’’ ve daha sonra ‘‘ihsan etmek için almak’’. Bunun hepsi manevi kırılmadan bile önce Yüce Meclis’in (Sanhedrin) hocaları tarafından bizler için hazırlanmış olan Siddur’daki duaların sıralamasına göre yansır.

06.09.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. Bölümünden, Rabaş’ın Yazıları

Duvardaki Aralıktan Gelen İnce Işığı Kaçırmayın

‘‘Gözyaşı Kapısına’’ ulaşmak demek, kendi gücünle hareket ettiremediğin bir arzudan, ağır bir taştan başka bir şey olmadığını görmektir; bu durumun tüm hareketliliği sadece dışarıdan gelen enerji tarafından sağlanır. Bu yüzden tüm çalışman çevreden bu yardımı teşvik etmek için ifadeleri bulmaktır.

Bizlere özgür seçim verilmiş olması çok önemli bir noktadır. Ancak kişi tüm gücünü harcadığında ve hiçbir şey yapamadığını gördüğünde, umutsuzluk veya zayıflığı hissettiğinde, gelecek için tüm motivasyonunu ve umudunu kaybettiğinde kişi aniden hisseder ki kendi başına hareket edemiyor. Bu durumda kişiyi önden amaca doğru ileriye çekecek veya en azından bazı küçük üzüntü ile onu arkadan itecek ve hareket etmesi için zorlayacak hiçbir arzu gücü yoktur.

Öylesine ölü bir durum ki ilerlemek için özgür seçim kişinin kendi gücü tarafından ortaya çıkar; yabancı bir tarafından değil. İster olumlu ister olumsuz olsun fakat ilerlemek için gerekli olan güçleri kendisi bularak. Kişi bu güçleri kendi içinde aramamalı daha ziyade çevre ile çalışmaya başlamalı ve çevrenin gücü ile Yaradan’a doğru tırmanır.

Ancak kişi Işık’ın aralığına anlık girebildiği ve aksiyonu yapabildiği böylesi gri durumlarda analiz etmek için çok hassas olmalıdır.

Birçok arzuyla beraber kişinin içine girebileceği ve bunu kırmak için kullanabileceği Işık için bir aralık aniden ortaya çıkar. Kişi sürekli bu an için beklemelidir, en cansız koşulun içinde, kendini en güçsüz ve maneviyatta tüm tadı kaybetmiş olduğunu hissettiği zaman.

Kişi umutsuzluk veya duygusuzluk hissettiği zamanda bile, bu durumun üzerinden dışarıya zıplayabileceğini umutla bekleyerek kendi keskin algısını tutmalı. Sanki önünde katı bir duvar varmış gibi ve aniden küçük bir çatlağı fark ediyorsun; bu çatlağın içine işliyorsun ve buradan çıkış yolunu keşfediyorsun. O orada, bu karanlık durumun içinde başarıyı nasıl edineceğini buluyorsun.

06.09.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. Bölümünden, Rabaş’ın Yazıları

Kalpte Kilitlenmiş Kale

Soru: Kral’ın sarayına, doğru bir şekilde yönlendiğimizin işaretleri nelerdir?

Cevap: Kral’ın sarayı, dışarıda bir yerlerde, bir dağın başında falan değil. Bizi belli bir mesafeden cezbeden veya büyülü Disneyland şeklinde bir kale silueti değildir.

Yaradan’ın sarayı, insan kalbinin içerisindedir ve bu bir kişinin hayal etmek istediği bir resim değildir. Kalbini Yaradan’ın sarayına nasıl dönüştüreceği hakkında düşünmek, kişi için pek hoş bir durum değildir. Bu durum aniden kişinin bir şeyler yapmasını gerekli kılar: Yaradan’ın tapınağına girmek için ihsan etmenin kanunlarını almak ve kendini dönüştürmek için değiştirmek. Bu durum, kişiyi hoş olmayan koşullardan geçmeye zorlar.

10.09.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. Bölümünden, Rabaş’ın Yazıları

Bağlanma Noktaları Vasıtasıyla İlerleyiş

Zohar Kitabının bizlere anlattığı gibi karşılaştığımız tüm sıkıntılar ve zorluklar yoldaki duraklamalardır. Unutmamalıyız eğer ki bağlanma içerisinde olmuş olsaydık hiçbir şeyi açıklamaya ve hiçbir şeyi yazmaya gerek kalmazdı. Tek ihtiyacımız olan şey bağlanmaya ulaşmaktır – doğru talep budur.

Eğer talebim her zaman doğru olursa, talebime göre sabit olarak bağlanma içinde olurum. Sadece talep etmeliyim ancak talep doğru ve arınmış mutlak arzu için olmalıdır – içinde bulunduğum duruma ilişkili olarak.

Eğer şimdi doğru talepte bulunabilseydim şüphesiz ki, kendi seviyeme göre bağlanmaya ulaşmış olurdum. Böylece arzular, durumlar, içsel ve dışsal yaklaşımlar her defasında içimde değişirler ve eğer ben doğru talepte bulunsaydım bir noktadan diğerine bağlanarak, bu noktaların vasıtasıyla aşağıdan yukarıya direkt bir şekilde ilerlemiş olacaktım.

Bu yüzden tüm işimiz doğru taleptir, talebimizi her defasında daha ve daha fazla kusursuz şekilde arındırarak. Bu çalışma için olan hazırlığın birçok durumları vardır: Bütün bu dünya, dostlar, çalışma vb.. Tüm bunlar talebimizi arındırmak içindir.

Bu dünya ve dostlar arındırmam gereken arzumun bileşenleridir. Benden talep edilen tek şey duadır – MAN. Bu yüzden denir ki tüm ıslahlar bir dua tarafından ve arzumuzu arındırmak için yaptığımız iyi işler tarafından olur.

Kitap bize dualarımızın içindeki talep etmemiz gereken arzuları anlatır. Kabalistler bunun dışında başka bir şey yazmazlar zira sen her şeyi kendinin dışında keşfedeceksin.

11.09.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 2. Bölümünden, Zohar Kitabı

Işık Hiç İzin Kullanmaksızın İşler

Soru: Islah Eden Işık’ın bizi ne ölçüde etkilediğini nasıl ölçebiliriz?

Cevap: Işık’ın etkisini kesin olarak ölçmek şimdiki durumda imkânsızdır zira kişi Işık’ı ölçecek alet edevata henüz sahip değildir. Problem Işık’ta veya Üst seviyede değil kişinin kendisindedir.

Diyebiliriz ki Islah Eden Işık, bir kişiyi, kişinin onu özlemlediği ölçüde etkiler. Ancak kişi kendi özlemini ölçemez; bu özlem kişinin kendi arzusu, kendi çabası, kendi tansiyonu olmasına rağmen. Bunun sebebi kişi sürekli düşüş ve yükseliş durumları içerisindedir ve ister bilinçli isterse bilinçsiz yapmış olsun kişi bu anları ve çabaları sayamaz.

Nihayetinde tüm bunlar birikir. Bu biriken bir süreçtir, şöyle denir: “Birçok kuruş büyük bir hesap yapar” ve nihayetinde büyük bir hesap olduğu zaman kişi Islah Eden Işık’tan gelen diğer kısmı hisseder.

İşin doğrusu Işık bizleri sabit olarak etkiler ancak bizler bu etkiyi sadece belli bir kısmın dolumu sonrası ve edinmiş olduğumuz hassasiyet seviyesinde hissederiz. Böylece bize Işık sanki parça parça geliyor gibi görünür ancak işin gerçeği Işık sabit olarak bir kişiyi etkiler.

Işık, bizi onu düşünmediğimiz zamanlarda bile etkiler ve doğal olarak geliştirir. Reşimot (manevi bilgi genleri) birer birer ortaya çıkar ve Işık, reşimotları etkiler. Aksi halde bu reşimotların tam doyumu olmayacak ve gelişmeyeceklerdi. Hayatın darbeleriyle daha akıllı olursunuz, daha fazla anlar ve ihsan etmeye yakınlaşırsınız: Bu demektir ki sürekli olarak Reşimotlar ortaya çıkar ve Saran Işık onların üzerinde işler.

Ancak özlem duyduğun Işık, Islah Eden Işık’tır;  öyle ki seni etkilesin ve Reşimotun ve Işık’ın etkisinin doğal ortaya çıkışını hızlandırsın diye özel aksiyonlar sergilersin. Buna rağmen aksiyon aynıdır, buradaki fark o kendi başına gelmediğinden sen onu çağırır ve talep edersin.

10.09.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. Bölümünden, Rabaş’ın Yazıları

Tüm Problemlerin Sebebi Kimdir?

Soru: Genel bir mekanizmanın değişik parçaları yeterince işlev görmedikleri zaman değişik zararlara yol açabiliyorlar. Toplum için hayati parçalar nelerdir?

Cevap: Yaklaşımımız basittir: Hayati parça benim çünkü tüm diğer parçalar kesinlikle ıslah oldu. Bunun üzerinde düşünecek bir şey yok; sadece bu bakış açısından olaya yaklaşırsan ıslah resmini görebilirsin.

Genel sistem işlemekte; bu sistem, ihtiyaç duyulan her şeye sahip ve doğru bir istikamete hareket etmektedir. Bununla birlikte “herkes diğerinin hatasına göre yargılamakta” ve bir çözüm aradığımda, ben ıslah olmamış bir dünya görüyorum.

Ve görüyorum ki bu çözüm televizyonda değil; benim hislerimde: Maaş yeterli değil; banka hesaplarında limit aşımı söz konusu, sağlık bozuluyor, insanlarla ilişkiler kötüye gidiyor, evdeki aletler bozuluyor… Kısaca ben bozuk bir dünyada olduğumu hissediyorum.

Kendime şunu söylemek zorundayım: Bu tamamen, benim diğer dişli çarklarla beraber hatalı olarak etkileşimde olduğum anlamına gelen hatalı şekilde dönüp durmamdan kaynaklanmaktadır. Problem, politikacılarda ya da kodaman iş adamlarında değil; problem sadece benim içimde! Diğer insanların arzularını ve niteliklerini bağlayamaya teşebbüs etmeye yarar, sistem içindeki diğer problemler konusuna bakışta hiçbir hissiyat yok!  Her şey mükemmel. Problem benim.

Günlük Kabala dersi, 4’üncü bölümden, 10.9.2012, “Dünya’da Barış”

Niyet Gücü’nün Kadranı

Haz ve doygunluk arzusu, niyeti değiştirmekten başka, bir şey yapamaz. Ellerinden ve bacaklarından bağlı olduğunu bir hayal et, ne yapabilirsin ki? Elinden bir şey gelmez, maksadından öte başka hiç bir şeye hükmedemezsin. Haz duyma isteği de öyle, kendi başına hiç bir eylemde bulunamaz.

O sadece edinmeyi, almayi bilir. Öyleyse bırak da yegane işlevini en güzel biçimde yapsın. Ancak kimi zaman kendisi için alır içine absorbe eder, kimi zaman ise bütün alımları reddeder, kendini en ufak doygunluğa kapatır.

Benim ağızım her daim açık haldeyken almaktan ve doymaktan nasıl vaz geçerim? Kendimi ne şekilde kapatırım? Bunu yalnız niyetimde değişiklikler yaparak başarabilirim. Edindiğim ve içime çektiğim herhangi bir şeyi almaktan saymıyorum, zira zevk almıyorum. Buna artık edinim denemez. Doygunluğa ulaşmaya dilediğim halde, bundan haz duymuyorum.

Arzulama duygusu bana doğa tarafından verildi, ben ise idrak ve anlayişima dayanarak haz duymuyorum artık, kendimi buna kapatıyorum.

Arzulama duyusunun tek  işlevi kendisine karşı tutumumuzu ve muamelemizi değiştirmemiz içindir, bu hissle nasıl çalışacağimıza dair karar vermemiz gerekiyor.

Işığın benim üzerimdeki tesir gücüne, arzularımın üstüne yükselebilme olanağıma göre – onunla ne yapacağıma karar veriyorum: Arzumu kısmalımıyım, yahut haz duymaya kendime müsaade etmelimiyim? Hangi amaçla zevk duyabilirim? Belki kendimi tatmin etmek için, belki vermek, iletmek maksadıyla. Belki de bu edinim gereklidir ve hiç bir şekilde kınanmaz veya mükafatlandırılmaz.

Önemli olan ne amaçla doyum ve zevk duymaya kendime izin veriyorum: maksadım Yaratanı memnun kılmak mı yoksa kendimi tatmin mi etmek? Belki de biz ikimiz bu haz ve doygunluk hissine varmalıyız. Çünkü biz, birbirini seven ve hoşnut kılmak isteyen iki dost gibiyiz. Birlik ve bütünlük duygusunu tattıkça haz duyuyoruz.

İçimizde bir çok buna benzer düşünce ve fikirler olabilir, lakin bütün bunlar niyetimizle ilgilidir. Başka hiç bir şeyi değiştiremiyorum. Ağzım açık, ellerim bağlı – doygunluğa varma arzusu bu şekilde görünüyor. Akıl ve mantığa nazaran, inanç üstün gelirse herşey çözülmüş olacak. Olan bitene karşı yalnızca  kendi tutumumu ve tepkimi göz önünde bulundurmalıyım, önemli olan budur. Reaksiyomlarımı, tutumlarımı Yaratıcınınkilere benzeyene dek hiç durmadan düzeltmeliyim.O anda, Yaradan ve ben, tam bir ahenkli birleşime varmış olacağız.

Bütün bunları göz önunde bulundurarak, niyetinizin ne ölçüde önemli olduğunu anlayın. Niyet insan evresine aittir. Niyetimizin gücüne göre seviyemizi ölçüp görebiliriz.