Category Archives: Maneviyat

Mısır’dan Çıkışın Anısına

“Çaba sarf ettim ve buldum!” Çaba sarf ettim demek manevi bir kabı inşa ettim demektir. Bu kabı inşa edene dek kendinizi yeterince bu çabaya vermediniz demektir ve bu çaba olmadan Mısır’dan çıkamayacaksınız.

Mısır’da çabanızı tamamladıktan sonra bu çabayı Sina Dağı önündeki birlik denen durumla biçimlendirmelisiniz. Mısır’daki kölelik kalplerimizi ağırlaştırdı ve birlik olmamıza izin vermedi. Mısır’dan çıkıştan sonra tüm çalışmamız birliğe yönelir.

Bu birliği Mısır’da yapmak istedik, birlik bir kap olduğu için bize bu durumda izin verilmemiştir. Mısır, egoistik arzunuzdan kaçmak için halen çaba sarf ettiğiniz bir seviyedir, bu (Firavun veya Yaratan’ın arkası olarak bilinir.) kabınızın inşasını tamamlamaya izin verilmediği zamandır.

Şimdilik, çaba eksik ancak şu an tüm ölçü birikir – yani bir sonraki hissedebileceğiniz derece için yeterince açık izlenim, anlayış ve hissiyatınız var demektir – ve daha sonra ayrılabilirsiniz.

Ancak Mısır’ı terk edeceğimiz zaman yanımızda olacak bir kap henüz yoktur. Sadece şimdi, Mısır’dan çıkıştan sonra, kaplarımızın tam olmadığı ölçüde olduğunu keşfedebileceğiz zira aramızda birliğin noktası eksik. Birlik olmamız için Islah Eden Işığa, Tora’ya ihtiyacımız vardır. Mısır köleliğinden kaçtıktan sonra, bize Tora verilir ve onu alırız.

Tora’yı, Islah Eden Işığı, aldıktan sonra bunun içinde kaplarımızı birleştirmeye yardımcı olacak Işığı alırız. Mısır’da birliği edinemedik. Birlik olmamıza izin vermeyen Mısır’ın egemenliğinin etkisi altındaydık. Ancak şimdi, kaplarımızın inşasını tamamlayabiliriz.

Daha sonra, çölde başıboş dolanırken, sürekli günah işleyeceğiz, defalarca ve günahları ıslah edeceğiz. Bunları ıslah ederek, her defasında ‘‘Mısır’dan çıkışın anısına’’ diyeceğiz zira diğer tüm olayların hepsi bundan türer ve çölde bunları aşama aşama ıslah ederiz.

Sonradan ıslah edeceğimiz tam bir kabı edinmek için Mısır sürgününün 400 yıl süreceği farz edilmişti. Mısır’da yapılan hiçbir ıslah yoktur. Oysaki kötülüğü ıslah etmek için her defasında sanki aynı acıyı, aynı konumu diriltiyormuş gibi bu kötülüğü açıklığa kavuşturmamız gerekir.

Böylece, çölde kırk yıl başı boş dolaşma, sonu gelmeyen günahlar zinciridir. Hâlbuki işin aslı bunlar günah değillerdir, fakat kötülüğün ifşası için daha derine inmek gerekir ki bu günahı ıslah edelim. Bunun için hazırlık Mısır’da yapılmıştır ve bu yüzden sürekli kendimize hatırlatalım, ‘‘Mısır’dan çıkışın anısına’’

25.12.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. Bölümünden ‘‘Kabala Bilgeliği ve Felsefe’’

Korkuya Sahip Olmaktan Korkmak

Soru: Doğru manevi korku nedir?

Cevap: Doğru manevi korku her an kişinin içinde ortaya çıkmalıdır ve kişi onun nasıl düzeltmesi gerektiğini bilmelidir yani daha büyük bir korku için kendine nasıl soracağını bilmelidir.

Benim dostlara çok bağlı ve sadık olmadığımı gördüğümü varsayalım ve bunun beni gerçekten korkutmasını isterim. Ben endişeli ve bu durumdan korkmuş olmayı hissetmek isterim. Hissedeceğim şey ise, dostlara yeterince güçlü bir şekilde bağlı ve sadık değilsem, hiçbir şeyi elde edemeyeceğim.

Benim dostlara dâhil olmamı ve kendimi iptal etmem gerektiğini biliyorum; fakat bunu yapamıyorum. O zaman benim buradaki korku ve endişem nerededir? Benim varlığımı çok tehdit eden ve acıtan bunun eksikliği olduğunu düşündüğüm endişe nerededir? Bu kalıcı içsel endişe beni sürekli meşgul etmelidir. Korkuya sahip olmamaktan korkmalıyım.

4/12/12 Tarihli Günlük Kabala Dersi, 1.Bölüm, ‘’On Sefirot Çalışmasına Giriş’’

Çıkarsız Sevginin Sihirli Işığı

Islah süreci ilerleyişimizin sırasını belirleyen birkaç safhaya bölünür. Eğer bize şimdi Yaradan’dan gelen hazzın alma kaplarımızda hissetmemize izin verilmiş olsaydı, yani O’nun iyi ve iyiliksever olduğu, bu durumda alma kaplarımızı ihsan etmek için ıslah edemezdik. Alma kaplarımız Üst Işığın içindeki hazzın ne olduğunu anlamış olacaklar ve hiçbir şekilde bunlara kısıtlama ve düzeltme getirmeyeceklerdi.

Böylece, ilk safha boyunca kişi inancı edinmeli yani kişi grup içerisinde çabasını sarf etmiş ve Işık tarafından etkilenmesi onun içinde doğmuştur ki bu durumda ihsan etmenin gücünü edinir, yaklaşımının anlayışı oranında ihsan etmeye özlem duyar. O zaman bu güç, ihsan etmenin iyi olduğu hissiyatını kişinin içinde yavaş yavaş oturmuş hale gelen bir şekilde kişi de mecbur kılar.

Sanki kişi ihsan etmeyi egoistik sebeplerden ötürü tercih ediyor gibidir ancak bu böyle değildir. Bencil olmamak gerçeğinden zevk alır. Işık, etkisi oranında kişiye ihsan etme değerinin gücü olan bu eğilimi, bu değerleri verir. Daha sonra kişi ihsan etmek aksiyonları için bir şeyler yapmaya hazırdır. O ancak etrafındaki kişilere yönelik olarak bu aksiyonları yapabilmeyi talep eder.

İhsan etme gücünü edindiği ölçüye göre kişi kaplarıyla nasıl çalışabileceğini anlamaya başlar, buna 613 emri incelemek denir, yani kişinin genel arzusunun bölünmüş olan 613 arzusunun ıslahıdır. Daha sonra, elbette ki, o tüm arzusunu sadece ihsan etmek için kullanır.

Kendi için olan arzuları ihsan etmek için kullanabildiği ölçüde, artık ihsan etmenin gücünü değil sevginin gücünü hissetmeye başlar. Böylece, 612 emri tutarak son emre ulaşır, 613. emire, Yaradan sevgisine.

O zaman Yaradan’ın adamı doldurmak olan nihai niyeti vasıtasıyla ki bu yaratılışın amacıydı, tüm bu emirler vasıtasıyla kişiye ebedi haz ifşa olur.

Bu durumda ortaya çıkan şey kişiyi iten eksikliği olmaksızın bu yolda tek bir adım dahi atamadığıdır. Bununla kişi tamamen çevreye bağlıdır. Öyle ki çevre kişiyi doğru yöne doğru ilerletir ve ihsan etmek için olan eksikliğini yükseltir, kişi çevresini gözünde yükselterek, bu eksiklikler onların ortak amacı haline gelir.

30.12.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin Hazırlık Bölümünden 

Birçok Sorun Var; Sebebi Tek

Tüm Tora gibi Zohar Kitabı, sadece aramızdaki bağ hakkındadır, birliğe geldiğimizde bağımız yeni bir gücü açığa çıkartmaktadır. Her an adeta birkaç “kilogram”lık bir güçle karşılıklı bağımızın merkezine girmeyi deniyormuşuz gibi tek diğeriyle bağ kurmak amacıyla kendimizi zorluyoruz. Biz bir kez bağ inşa etmek için yeterli güç oluşturduk; “Assiya Dünyası” olarak tanımlanan özel bir bağ türünü açığa çıkardık. Daha yüce bir heyecan oluşturduğumuzda bu bağa ifşa olunan (açığa çıkan) “Yetzira Dünyası” denir. Böylelikle daha yukarı manevi seviyelere tırmanırız. Bundan fazlası yok.

Böylece Zohar’ı okurken sıklıkla bir diğeriyle daha kuvvetli bir bağ kurmayı ve bağımızın ne olduğunu öğrenmeye çalışırız. Keşfettiğin bağ sayesinde karşılıklı ihsan etme derecesine ulaşırsın ve karşılıklı ihsan etme derecesine göre özel bir güç olan Yaradan’ı keşfedersin. Buna “Yaratılmış olanların sevgisinden Yaradan sevgisine ulaşmak” denir.

Hakkında düşünmemiz gereken tek koşul budur çünkü bu koşuldan başka hiçbir şey yoktur. Her seviyede sadece bu koşulun gizliliği ve ifşası (açığa çıkması) mevcuttur. Henüz yeterince kuramadığın ama şöyle böyle kurduğun bağın derecesine göre her şeyin içinde umutsuzca ızdırapları, füzeleri, ekonomik sorunları hissedersin. Tüm bunların sadece tek sebebi bulunmaktadır: Diğerleriyle güçlü bir bağ kuramamış olman!

(22 Kasım 2012 Tarihli Günlük Kabala Dersi 2. Bölüm, Zohar)

Bilincin Bir Tıklaması İçin Dünya Savaşı

Soru: Yolumun tüm safhaları önceden belirlenmişse yaşamımın mutlak bir sonucunu özgür irademle değiştirebilir miyim? Yaşamım Kabala Bilgeliği ile veya bu bilgelik olmaksızın nasıl farklı olacaktır?

Cevap : Bu çok devasa bir farktır.

Farz edin ki okula gitmek istemiyorum ve ayrıca ailem tarafından da dövülüyorum. Aynı şey de burada: Bacağımı kırdım, ülkem savaş halinde, doğal afetler var; anne babaya ait tutumlar daha gerçekçi olarak hissedilir. Bu problemler vasıtasıyla yapmam istenenleri yapacağım. Ve dahası; bazen okuldaki cezadan kaçmayı başarsam bile bundan daha fazla indirim şansım yok; kaçacak hiçbir yer yok.

Ben Maneviyat’ın yoluyla, ızdırabın yolu arasındayım ve buradaki seçimim hayatımı değiştirir. Bunu ızdırabın değişik çeşitleri olarak hissetmemize karşın, bu gerçekten de hayat veya ölüm meselesidir. Piyangodan bir milyon dolar kazanmak isteyen ama sadece yüz bin dolar kazanan bir kişinin durumuyla 15 yıldır yatalak olan birinin durumu aynıdır; her iki durumda da hissedilen ızdıraptır.

Soru: Ama hala daha bir bacak kırmak zorunda mıyım?

Cevap : Eğer bu yaratılışın amacına doğru davranışını değiştirecek tek unsursa: O zaman evet. Ancak sen “zamanı hızlandırma” yolunu takip edebilir ve tutumunu değiştirebilirsin ve işte o zaman ızdırapları hayvansal seviyeden konuşan (insan) seviyesine doğru aşacağından dolayı bacağını kırmak zorunda kalmayacaksın.

Işık ve kaplar, biri tek diğerine ters olmak zorundadır. Hayvansal seviyede, bu durum şöyle ifade edilir; hadi şöyle diyelim: Bacağını kırmak, birinin maaşından mahrum kalması, veya bir yangın, ciddi bir hastalık, vs.. Ancak eğer konuşan seviyeye doğru acıların üzerine yükselirsen bunu deneyimlersen ve şu anda ihsan edememekten dolayı üzgün hissedersen, işte bu senin problemindir ve senin nereden ızdırap çektiğindir. Düzelten Işık, sana bu hissi verir ve o zaman artık dünyevi felaketlere ihtiyacın kalmaz.

Ayrıca daha birçok dünyevi sorun manevi olandan daha fazla istenir. Örneğin binlerce yıl yataktan kalkamayacak kadar hasta olmak, sevginin sızılarının bir anını deneyimlemek gibidir. “Yaradan’ı neden sevmiyorum?” İşte bu, seviyeler arasındaki farklılıktır ve evde ışıklar söndüğünde küçük bir çocukla bir yetişkinin durumunu kıyaslamak gibidir. Bu kıyaslanamaz bile.

Krizin nasıl yayıldığına bir bakın: Hiç kimse korunmuyor ve güvende değil. Hislerinin arasından sadece küçük bir çomak koymak için, dünya insanı yoldan çıkarmak anlamına gelen korkunç ızdıraplar tarafından tehdit ediliyor. O zaman bir Üçüncü Dünya Savaşı’ndan sonra insan doğanın etkisi altında olduğunu keşfedecektir. O zaman da bu savaş, bir başka küçük çomak anlamına gelecek Dördüncü Dünya Savaşı’yla yer değiştirecektir: “Ahh, doğayla dengelenmem gerekiyormuş.” Diğerlerinin üzerinde Beşinci Dünya savaşı, insana ihsan etmenin gerekliliğini gösterecektir ve bu böyle gider.

Işık’ın sadece birkaç ay içinde açabileceği elektrik düğmesini, korkunç felaketler yıllar sürecek ızdıraplarla açabilecek. Doğru çalışmadan geçerek, kişi başka bir seçeneğinin olmadığını bir ay içinde anlayabilir. Bu sebeple mesajımızı olabilecek en hızlı şekilde tüm dünyaya aktarmak zorundayız.

(15 Kasım 2012, Günlük Kabala Dersi 4. Bölüm, Kabala Bilgeliği’nin Özü)

Eğer Anlamını Bilirseniz Hayat Güzeldir

Yaratılışın amacına ulaşmanın tek bir yolu vardır – Kabala Bilgeliği. Bu dünyada, ortaya çıkan başka diğer amaçlara kendi gücümüzle ulaşabiliriz. Ancak yaratılışın amacına ulaşacak güce sahip değiliz; yaratılışın amacını anlamak için bile gücümüz yok. Amacı görebilmek ve ona ulaşabilmek için dizayn edilmiş değiliz.

Fakat gelişimimizin süreci içerisinde dünyevi normal hayatımızda bile yaratılışın amacını edinmeden kendimizi kötü hissedeceğimiz içsel bir konum vardır, sanki bu daha yüce bir amaçla ilişkili değilmiş gibi. Ancak bizler bu materyal dünyada bunun üzerine çıkmak ve yaratılışın amacına ulaşmak için varız.

Böylece, gelişimimiz içerisinde artık yeter diye aniden hissettiğimiz bir safhaya geliriz, bu şekilde daha fazla devam edemiyoruzdur ve hayatın amacını bulmak gerekli olmuştur. Bu andan itibaren kişi hayatın amacını araştırmaya başlar.

Bu soru bireylerin içerisinde ve bütün grupların içerisinde ve tüm dünyada uyanır. Şüphesiz ki, bu durum, insanların şimdiki algılarına göre hissettikleri ıstırapları olarak darbeler tarafından tesis edilmiştir yani ortalama dünyevi problemler, besin, aile, para, onur ve bilgi.

Bir kişi hiçbir şey ile tatmin edilemeyen bu dünyevi arzularının içerisinde doyumun eksikliğini hisseder ve böylece haykırmaya başlar: ‘‘Hayatımın anlamı ne?’’ Kendi var oluşunun tadını öylesine kaybetmiştir ki eğer amaca ulaşamazsa bu hayata neden ihtiyacı olduğunu anlamaz.

O zaman, yaratılışın amacını edinmek için Kabala metodunun farkındalığına gelmeye ihtiyaç duyar. Öyle ki tüm materyal hayatı tek bir amacı özlemler.

Bazıları erken gelir, bazıları geç gelir, bu onların her birinin ruhunun köküne, özel süreçlerine bağlıdır. Ancak er ya da geç, herkes bu amaca gelmelidir, doğasını değiştirerek öyle ki tüm egoistik arzularımız temel gereklilik seviyesinde erir.

Bu materyal seviye ne mahkûm edilmiş ne de kutsanmıştır çünkü kişi manevi amacın farkındalığı için bu temel gereklilikler içinde tatmin olur. Ve kişi tüm gücüyle bu daha yüce amacı edinmek için kendini adayacaktır.

13.11.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. Bölümünden, On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş

Düşüncelerimiz Ve Arzularımız Nereye Yerleştirilmiştir?

Soru: Kişinin arzusu nereye yerleştirilmiştir: bedenin içine, bedenin dışına, havanın içine veya bir sonraki kişiye?

Cevap: Bedende hiçbir surette arzumuz yoktur. İnsan bedeninde her organın yerini değiştirebiliriz, istediğimiz kadar nakil ameliyatı yapabiliriz ancak bedende her ne yaparsak yapalım hiçbir şekilde insanda bir etkileşim yapamayacağız.

Yarım yüzyıl önce Güney Afrikalı Profesör Barnard ilk kalp naklini gerçekleştirdiğinde herkes endişelenmişti: ‘‘Hastaya şimdi ne olacak? Hasta daha sonra nasıl hissedecek?’’ Hiç bir şey tabi ki! Kalp kan pompalayan bundan başka hiçbir şey yapmayan basit bir mekanizmadır.

Hatta eğer biz bir beyin nakli bile yapsak, hiçbir şey değişmez. Beynimiz düşünen bir birim değildir; beyin düşünce üretmez. Beyin sadece bizi sebebin evrensel alanına bağlayan bir iletkendir. Arzularımız da işte aynı zamanda bu alanda mevcuttur, bedenlerimizde değil. Bedenimiz sanki bu alanda var oluyor gibi görünüyor ve sırf bu alanı algılıyor. Algıladığımız yaşam, gerçek anlamda küçük bir endüksiyonun üzerimize yansımasıdır.

Soru: Diğer bir ifade ile bütünsel sebebin içerisinde, kişi sevginin genel alanına girdiği zaman bu kişi kendi iletkeninin %100 tümünü kullanır ve böylece daha ileriye mi gelişir?

Cevap: Evet, ancak bu durum şimdiki beynimizin algıladığı şekilde değil!

Bizlerin sadece alanı dışarıda tutan endüksiyon bobinine benzer bir aletimiz vardır ve bu alet bu alanın içerisine belli bir akım tetikler. Ve bizim hissettiğimiz şeyde bu akımlardır, farkında olduğumuz ve tanıyabildiğimiz temel şeylerdir. Ancak, realitede, bizi saran alan muazzam güçlü ve yoğundur.

Soru: Kendi bobinimizi %100 yoğunlaştırarak, farkındalığımızı genişletebilir miyiz?

Cevap: Farkındalığımız sadece diğerleriyle bağ kurduğumuzda genişler. Öyleyse, eğer kendimizi ‘‘ateşler’’ ve güvenilir bir ‘‘selenoide’’  dönüştürürsek, bunun içine girmeli ve diğer insanların arzularını edinmeliyiz ki onlara memnuniyet verelim ve diğerlerine nasıl daha yakınlaşacağımızı hissedelim ve onlara yakınlaşarak her birine yardım edebilelim.

KabTV’deki 03.11.2012 Tarihli Michael Laitman’ın ProgramındanKabTV ’deki 03.11.2012 Tarihli Michael Laitman’ın ProgramındanKabTV ’deki 03.11.2012 Tarihli Michael Laitman’ın Programından

İyi Olmak Zor, Ancak Mümkündür

Soru: Diğer insanları hayrette bırakacak olan sahip olabileceğimiz en inanılmaz ve en fantastik arzumuz nedir?

Cevap: Her şeyi yapabilme kabiliyetine sahibiz! Ölümsüz, sonsuz, her şeyi bilen, her şeye gücü yeten olabiliriz ancak bunu sadece diğerine taşımayı istediğimiz ölçüde yapabiliriz yani her şeyi kendimiz için (kendimize kullanmaktan) tutmaktan ziyade diğerlerine aktarmaya karar verirsek olur.

Yorum: Allah olmak istediğini söyleyen akıllı bir arkadaşımla okula gitmiştim. Gittikçe büyüyen bir ivme ile yayılan sınırsız hazzı istediğini ifade ederdi. Bu dünyada gerçekten böyle bir ilerleme mevcut mu?

Cevap: Şüphesiz, olur. Ancak, form eşitliğinde değiliz! Genel yönetim içerisinde edindiğimiz seviye gerçek anlamda Allah’ın seviyesidir, Yaratan’ın seviyesidir. Form eşitliğine gelmek zor mu? Belki… fakat kesinlikle mümkündür.

Yorum: Bu arkadaş aynı zamanda “gerçek insanların içinde yaşadığı kendi evrenini’’ yaratmak istediğinden bahsederdi.

Cevap: Kişi aslında kendi evrenini yaratabilmelidir; daha ötesi kişi birbiri içine sarılmış evrenlerin düzenini yapabilir. Sonunda, kişi mutlak doyum ve ifşa koşulunu edinecek buna da “sonsuzluk dünyası” denir ki burada hiçbir arzu yoktur. Kişinin durması gereken yer burasıdır! İşte bu!

Bundan sonra ne olacak? Bunun cevabını veremiyoruz zira “sonsuzluk” konumu bizim sınırlı algılarımızın ötesindedir. Bakın, halen ‘‘son’’ hakkında konuşuyoruz;  tüm yapabileceğimiz şey ‘‘bir son’’ nosyonunu az biraz daha genişletebilmektir, biraz daha ileriye itebilmek. ‘‘bir sonraki’’ diye bir şey yok. Mesafenin, kategorileri ve limitleri bu sınırların ötesinde basitçe kaybolur.

KabTV ’deki 03.11.2012 Tarihli Michael Laitman’ın Programından

Gruptaki Sol Çizgi

Soru: Gruptaki sol çizginin ifşası neyi gösterir?

Cevap: Eğer grupta doğru sol çizgi ifşa olursa, bu o kadar kötü değildir, zira sol çizgi ancak bir sağ çizgi varsa ifşa olabilir, sadece bizler kendimizi kalbin ağırlaşmasını, sıkıntıları, sorunları, çatışmaları ve anlaşmazlıkları almaya hazırlamışsak sol çizgi ifşa olur.

Grupta her şey gerçekleşir; fakat bir sol çizgi daima sağ çizginin zıttına gelir ve bu da bizim bunu doğru algıladığımız ve hayal edebildiğimizi gösterir. Bizler Yaradan’ın bize döndüğünü ve Firavun ’un kalbini ağırlaştırdığını anlamak zorundayız. O, bunu bize daha yüce görünmek için yapar ve O’nu bilmemize yardım eder.

Yaradan orta çizgi, saf ihsan eden ve sevgidir. Yani aramızda ortaya çıkan problemleri hedefe doğru bizi ilerletmek için gönderildiğini anlayalım diye. Sol çizgi yükselmek için direkt yolu açmak için ortaya çıkar! Sol çizgi yükselmek için en önemli bileşendir zira bizler kalbin ağırlaştırılmasını hissettiğimiz ölçüde büyürüz.

Firavun’ un her Mısır vebasından önce bizlerin bir sonraki seviyeye ayrılması için on kez daha büyümesi gibidir. Buna ‘‘kurtuluş’’ ve sürgünden çıkış denir. Yol bu şekilde işler.

24/10/12 Tarihli Günlük Kabala Dersi 1.Kısım, Rabaş’ın Yazıları

Ego’nun Tüm Durumlarından Özgür Olmak

Amacın ve Yaratan’ın yüceliğinin öneminden ( ki bunlar olmazsa çalışamayız) çok fazla konuştuk zira güce ihtiyacımız vardır. Ancak buradaki soru, ne için Yaradan’ın yüceliğine ihtiyacım var? Bu, ihsan etme ile hemfikir olacağım bir durum için mi yoksa ihsan etmeyi istiyor muyum ve ihsan etmek için Yaratan’ın yüceliğine mi ihtiyacım var? Tüm fark budur: mantık altı mı, mantık dâhilinde mi yoksa mantık ötesi inanç koşulunda mı çalışıyorum?

Yaradan’ın yüceliğini hissetmeyi istememin bir sebebi var zira aksi halde çalışamayacağım, öyleyse bu mantık dâhilinde bir eylem. Ancak dersem ki ihsan etmeye ulaşmam lazım zira bu benim için en önemli şey ve şu an sahip olmadığım güç için talepte bulunursam ve bu benim için bir ifade, yani bu ifade, ben bu yüceliği sadece mantık ötesi inanç içinde çalışmak için istiyorum demektir.

Burada içsel olarak netleştirmem gereken ince bir ayrım vardır. Bunu kelimelerle anlatmak imkânsızdır zira aklımızı karıştırır.

Rabaş der ki “Eğer bir kişi Yaradan’ın yüceliğini hissetmiyorsa, beden tüm kalbi ve ruhuyla Yaradan’ın önünde kendisini iptal etmez.” Bir kural vardır: Alma arzusu sadece Yaradan’ın yüceliğinin önünde kendisini teslim eder.

“Ancak eğer kişi sadece Yaradan’ın önemini ve yüceliğini gördüğü koşul altında Yaradan için çalışmaya hem fikir olacaksa, bu durum baştan o kişinin Yaradan’dan bir şeyler almak koşulunda olduğunu gösterir.” Bu demektir ki kişi bu yükten çekeceği ıstırabı aydınlanmak için istiyor. Eğer yükün önemli bir kişiye ait olduğunu düşünürseniz o zaman bu yükü taşımak size zor gelmez. “Aksi takdirde kişi tüm kalbiyle çalışmak istemez zira kişi sınırlıdır ve gizliliğin etki alanındadır ve ben sadece ihsan etmek için çalışmak istiyorum diyecek kadar özgür değildir.”

Eğer ki kişi Yaradan’ın yüceliğini kendi çalışması için bir ön koşul olarak yerleştirirse o zaman bu durum Bina’nın bir durumu olamaz ve kişi için sol çizgi tarafından gönderilmiş olan tüm şüphelerden ve problemlerden onu kurtarabilecek bir ‘‘gemi’’ gibi ona hizmet edemez.

Hiçbir şey almaya ihtiyacı olmayan Hafetz Hesed, Bina’nın yaklaşımıdır: bu yüzden, o özgürdür. Ancak almak isteyenler sınırlıdır ve diğerlerinin görüşlerine tabidir. Eğer bir kişi kör inançla çalışırsa ve yücelik veya herhangi başka bir şeye ihtiyaç duymazsa, buna özgürlük denir.

31.10.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. Bölümünden, Rabaş’ın Yazıları