Category Archives: Maneviyat

Şimdiden İtibaren Muhasebemiz Yalnızca Sevgiye İlişkindir

Soru: Yaratılmış varlık kendi utancını Yaradan önünde nasıl sıfırlar?

Cevap: Bunlar BYA (Beria (yaratılış) /Yetsira (yaratılışın şekillenişi) /Asiya (eylem)) dünyalarından onları Atsilut’a (Oluşumun başlangıç yeri) yükselttiğimiz zaman uyguladığımız aynı ıslahlardır. Atsilut (”O’nunla” anlamındaki ibranice kök ” kelimeden gelir-Etzlo) Yaradan sevgisinin yeridir ve BYA dünyaları ise yaratılmış olan varlığın var olduğu yerdir.  

Kırılma sonuçlarının  bütünüyle aydınlatılması yalnızca sevginin açıklığa kavuşturulmasıdır. Kırılma olmadan bizler bu sevgiyi anlayamazdık. Bu yalnızca bu şekilde mümkündü çünkü bu kırılma, nefreti, yani Yaradan ile birlikte olabilmemizden bizi uzak tutan kırılmış arzuları ifşa etti. Bizler karşılıklı olarak O’nun sevgisine ”koşulsuz inanç” içinde karşılık vermek isteriz.

Şunu hayal edin: ben senin sevgine karşılık olarak sevgimi ifade edebilmek için her şeyi vermeye hazırımdır. Aramızda herhangi bir aldı ve verdi muhasebesinin olmasını istemem: ”Sen benim içinsindir ve ben senin içinim,” fakat yalnızca karşılıklı sevgi kazancın üzerinde; buna mükemmel bir eşleşme denir.

Dünyaların yukarıdan aşağıya yayılması, bizim aşağıdan yukarıya yükselişimiz için de, bu nedendendir. Gerçekte Üst Dünyalar’da yukarısı veya aşağısı yoktur. ”Yukarıdan aşağıya” demek, mekanik eşleşme hazırlığında Masah (ekran) ve geriye dönen Işık, Zivug de Hakaa‘ya (çarpılarak çiftleşme) katılırlar. Fakat ”yukarıdan aşağıya” yalnızca sevgi muhasebesi olup, Işığın niceliği ve niteliği hakkında değildir, yani demektir ki, doldurma hakkında değil fakat türevleri hakkındadır; kazandığım ise bütün hediyelerin ötesindedir.

Bizim çalışmamız yalnızca içimizdeki Yaradan sevgisi hissiyatını inşa etmektir. Fakat bizler bütün arzularımızın içinde sevginin tamamıyla zıttını, yani nefreti keşfederiz. Ama bu zaten sevginin ifşası olur; çünkü biz onun zıttını keşfederiz. Bu da zaten yüce bir başarıdır.

Kırılma bizim sevginin ne olduğunu anlamamıza izin verir ! Kırılma tecrübesi yaşamamış bir kişi sevmeyi bilmez, nefret etmeyi bilmez ve aslında herhangi bir şey hissetmez. Kırılma bizi çok hassas bir seviyeye getirir; bu bizi sevgiye istinaden, bazı şeyleri keskince aydınlatmamız için iter. Bizler dereceyi, tansiyon veya Işık ağırlığını ve kap ebatını ölçmeyiz; bizler yalnızca belli koşullara bağlı olan veya herhangi bir şeye bağlı olmayan sevgiyi ölçeriz.

Bu kırılmanın sonucu olup, bize inanılmaz fırsatlar sunar. Bu nedenle, bunun niçin yukarıdan aşağıya, bu dünyaya kadar düşüşte olması gerektiği çok açıkça belirginleşir.

17.5.2013 tarihli Kabala dersinin 3. bölümünden, TES   

Sınıfta Uykuya Dalmamak Nasıl Mümkündür?

Soru: Siz on saat konuşup yorulmayacağınızdan bahsediyorsunuz. Bizler ders boyunca uykuya dalmayacağımızdan ve yorulmayacağımızdan nasıl emin olabiliriz?

Cevap: Bu, önem derecesine bağlıdır. Eğer bu benim için önemliyse, bu durumda uykuya dalmayacağım. Yani, sürekli kendimizi heyecanlandırmamız gerekir. Önem derecesi yukarıdan gelen amaçla sağlanır, daha doğrusu egoizm yükselir ve bu yüzden ego “sıkışır” ve tekrar önemi gözümüzde yükseltmemiz gerekir bu da çevreye bağlıdır.

İyi bir dinlenmeden sonra sınıfta uyanık kalmak problem değildir. Sorun, yorgunluğa rağmen kendini yükseltmektir. Bu, çok önemlidir. Kişinin bu konuda çalışması gerekir.

Çevrenizdeki dostlar da atmosferi doldurmak için vardır. Şimdi, daha önce birçok kez duyduğunuz alışılmış kelimeleri söylüyorum. Onların içinde yeni bir şey görüyor musunuz? Eğer göremiyorsanız, o zaman bu bir problemdir. Kişi yenilik hissetmez gerçeğine kayıtsız kalmamalıdır. Bu, sadece kişiye bağlıdır ve kelimelerin hepsi aynıdır. Bizler kendimize kızgın olmalıyız.

13/06/2013 Krasnoyarsk Kongresi’ne Hazırlık

Yaradan’a Doğru Form Eşitliği İçin Parametre

Tora, ”Exodus, Yitro,” 20:17: Ve Musa insanlara dedi ki, ”Korkmayınız: Çünkü Yaradan sizin doğruluğunuzu tesbit etmek için geldi ve O’nun korkusu sizinle ilgilidir ki, günah işlemeyesiniz.”

Korku çok iyi bir özelliktir. Kişi Yaradan’a yakınlaşamadığını anlar ve bununla ilgili çok dikkatli davranır. Hapisten yeni çıkarılmış bir kişi gibi, çalmanın kötü olduğunu bilir ve nitekim bankadan iki sokak uzak olduğuna emin olur. Çalma gibi günaha teşvik edici şeyden uzak olmak için, arada ne kadar mesafe bırakması gerektiğini bilir. Burada söylenen şey budur; nitekim kişide Masah (perde), henüz herhangi bir koruma yoktur.

Yani korku yararlı ve doğru olan şeydir. Fakat maneviyatta buna ”dehşet” denir. Dehşet, Yaradan ile form eşitliğine engel olma korkusudur. Bu ceza korkusu değildir; ceza yoktur! Engel kendi başına herhangi bir şey ima edilmeden olan cezadır. İma edilen tek şey engeldir. Bu demektir ki, kişi öyle bir ahlaki seviyede olmalıdır ki: Yaradan’dan uzak olmak, ihsan etme özelliğinden uzak olma hissiyatı onun için en büyük ceza olmalıdır.

Soru: Siz insanların korkularını iyileştirmeye çalışırdınız. Sizin yaklaşık 800 farklı tipteki korku tablonuz var. Bizler niçin korkunun rahatsızlık olduğunu düşünürüz?

Cevap: Ben içsel psikolojik seviyeleri iyileştirirdim. Maneviyat seviyesinde korku, ihsan etme özelliği ve alma özelliğinin arasındaki dengesizlik sonucunda gerçekleşir. Bu herkeste aynı köktür, fakat daha düşük seviyededir. Çalışma dengeye erişmek için olup, daha sonra korkunun yok olmasıdır.

Ne yazık ki, geleneksel tıp bilimi korkuyu ilaçlar ile yeniden bastırır. Daha az şeyi görür ve daha iyi uyursunuz. Burada ise, aksine kişiyi uykuya yatırmazsınız ama onu dengeye getirirsiniz.

4.3.2013 tarihli  kabtv,  ”Ebedi Kitabın Sırları’ndan 

Dünyanın Gerçek Resmini İfşa Eden Bir Karşılaştırma

Tora, Exodus (Mısır’dan çıkış), 20:14: ”Sen komşunun evine imrenmemelisin, komşunun karısına imrenmemelisin, ne onun erkek yardımcısına, ne kadın yardımcısına, ne öküzüne, ne merkebine, ne de komşunun olan herhangi bir şeye imrenmemelisin.”

Bir ev, bir eş (karısı), bir yardımcı hizmetkar, bir öküz veya bir merkep gibi bütün bunlar kişinin kendi içinde kurulmuş, derece derece olan temel arzulardır; dışsal kaplardan başlayarak en içsel arzulara kadar..

”Sen imrenmemelisin” demek arzularının üzerinde ihsan etmek için çalışmalısın ve yalnızca kendin için olan arzulardan uzaklaşmalısın.

Şimdiye kadar neye sahip olduğun ve sahip oldukların ile nasıl çalışacağın konusu vardı. Şimdi çalışacağın ise, diğerinin neye sahip olduğu ve diğerlerinin sahip olduklarını kullanamayacağın konusudur.

Kullanmak demek ”istemek” demektir. ”Sen imrenmemelisin” demek  yalnızca ”almayınız” anlamında değil ama aslında imrenmemek, öyle ki, diğeri için en ufacık bir kıskançlık hissetmemek demektir. O zaman, şayet onun ile kendini ilişkilendirirsen, onun hayalini bile görmeyeceğini anlamaya başlarsın.

Genellikle bir kişinin içinde biraz iyiyi, biraz kötüyü görür ve biraz onu kıskanırsınız. Onu aslında olduğu gibi göremezsiniz; siz onu kendiniz ile ilişkilendirip o şekilde görürsünüz; sizden daha iyi veya daha kötü bir yöne doğru diğerini görürsünüz. Eğer o kişiye kıskançlık prizması içinden bakmazsanız, onun hayalini bile kurmazsınız.

O size hiç bir zaman tanımlanamaz çünkü bizim temel özümüz bir kompakt bir disk (CD) gibi Işığa hassas olup, fotoğrafı çeken kameranın arkasındaki mercek gibidir; bunun fotoğrafını çekip elektrik sinyallerine dönüştürür ve bunu kontrol mekanizmasına geçirir ki, temel özümüz herşeyi yalnızca kendimizle ilişkin şekilde algılar: egoma istinaden, bunun ne kadar iyi veya kötü  göründüğünü.

Ben  kendim ile ilişkin bölümünden kurtulursam, o zaman seni görmem, benim görüş alanımdan yok olursun. O zaman ne olur? Dünyanın var olmadığı ortaya çıkar. Ben yalnızca sonsuz boşluk görürüm.

Bu demektir ki, ıslah olmuş bir seviye, diğer insanlara ve insanlığa istinaden, içimdeki kıskançlığın eksikliğini gösterir. Bu durumda, anlarım ki kimse yoktur ve her şey yok olur. Sonra benim tamamıyla yepyeni bir niteliği bulmam gerekir ki, var olan şeyi görmeme izin versin.

Şayet benim egomun sıfırlanma durumu ortaya çıkarsa, o zaman bütün dünyanın resmi sıfırlanmış olup, buna göre dünya var olmamaktadır. O zaman nedir var olan? İhsan etme niteliğinin dışında başka bir şey yoktur. Fakat bunu nasıl algılayabilirim? Ben kendimi ihsan etme niteliğine göre değiştirmeye başlayıp, aynı derecede buna uygun olmam derecesinde, bir karşılaştırma ortaya çıktığı için bu niteliği hissetmeye başlarım. Öyle bir hal alır ki, ihsan etme niteliğine uygun olmayan bir dünya bölümüm var olup, ihsan etme niteliğine uygun olan dünyamda  ise Yaradan’ın olduğunu idrak ederim.

Ben derece derece mutlak ıslaha eriştiğimde sanki ben yok olurum ve yalnızca eşsiz bir Yaradan hissiyatım kalır. Nitekim ben ”O’ndan başkası yok” farkındalığına, bunu kabul etme seviyesine  erişirim.

13.4.2013 tarihli  kabtv  ”Ebedi Kitabın Sırları”ndan

Eğer Kendi Etini Yiyiyorsan…

Eğer acı çekiyorsan ‘‘bir aptal tek başına oturur kendi etini yer’’ denen bir konumdasın demektir. Eğer sana yardım etmek isteyen güçlü bir çevren var ise ve sen de kendini iptal etmekten ve onlarla tamamen karışmaktan utanmıyorsan, şanlısın. O zaman ıstırap çekmezsin daha ziyade bu ıstırabın tümünü en iyiye çevirmenin ifadesini keşfedersin.

Eğer kendi etini yiyiyorsan, acının nerden, ne sebeple, kimden, ne amaçla geldiğinden emin olmayı tanımlayamıyorsun. ‘‘İşin başı sonu O’dur’’ koşulunu unutuyorsun ve bu sanki kendi kendine acı çektirmek gibi, sanki buna kendi kendine sebep olmuşsun gibi ve bunun sorumlusu senmişsin gibi davranıyorsun. Bu yüzden kendine işkence ediyorsun ve kendini yiyiyorsun.

Ancak eğer her şeyi Yaradan’a bağlarsan ve kör bir inançla değil, kendini yemeyi bırakacaksın ve aniden bu kötü hissiyatı yükseliş ifadesine giriş, sana bu koşulu gönderen Yaradan’la bağa çevireceksin böylece O’na bağlanacaksın.

06.06.2013 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. Bölümünden, Rabaş’ın Yazıları

Doğum Sancıları

Soru: Denir ki “Yaradan iyi ve iyilikseverdir’’. Öyleyse ‘‘çocuklarınızı acı içinde getireceksiniz’’ sözü ne demektir? Bu acının, sancının anlamı nedir?

Cevap: Çocuk doğumu acı ve sancı gerektirir ve Tora’yı çalışırken Yaradan’ın özellikle kadına karşı acımasız olduğu izlenimi altındayız. Yaradan kadına der ki ‘‘Arzun kocan için olacaktır ve o senin üzerinde egemen olacaktır’’. Sanki bu ikisi zıt güçler gibidir ancak her ikisi de aynı sebebe hedeflenir.

Malhut, arzumuz, doyumun kaynağına, Zer Anpin’e, erkek kısma özlem duyar. Daha ötesi, bu hepimizin içinde mevcuttur, hem erkeğin hem de kadının içinde. Bizler doyuma özlem duyuyoruz ve bu egoistik özlem hepimizi yönetiyor ve bunun hakkında hiçbir şey yapamıyoruz. Dişi parçanın eril parçaya yaklaşımı bu şekildedir.

‘‘acı içinde çocuklarınızı getireceksiniz’’ yeni bir seviyenin doğumu demektir, yeni bir hissiyatın, yeni bir edinimin, ıstıraplar yolu vasıtasıyladır.

Her seferinde içimizde daha büyük bir ego ifşa olur, uzun zaman birçok koşullar içerisinden geçtiğimizden dolayı bunun kötülük olduğunu ve bundan yani Mısır’dan çıkmamız gerektiğini görmeye başlarız, bir meyvenin tomurcuk atması gibi, aynı basınçla bir bebekte annesinin rahminden doğumu esnasında başarılı bir şekilde dışarı çıkar.

Ancak her doğum acı gerektirir zira her yeni seviye içinde iki zıt gücü barındırmalıdır, birisi embriyonun tutan gücüdür zira ego tutar ve çıkmasına izin vermez, aynı zamanda özgecil iten güç, meyveyi dışarı iten ve içeride tutmak istemeyen güç ifşa olur.

Bu iki zıt güç arasındaki mücadele ‘‘acı’’ denen bir geçiş sürecini yaratır, ‘‘çocuklarınızı acı içinde getireceksiniz’’. Bütünde, tüm maddesel fenomenler maneviyattan kaynaklanır. Böylece her seviyede doğarız.

Bu yüzden tüm manevi seviyelere grubun ‘‘ana rahmimiz’’ olduğu anlayışı ile yaklaşmalıyız ve bunun içerisinde iki zıt gücü yaratmalıyız. Bunlardan birisi varlığımızı sürdürmemizi sağlayan egoistik güç ve diğeri ise tüm her şeyin üzerine yükselmemizi sağlayan itişin özgecil gücüdür. Dışarıda varlığımızı sürdürmemizi sağlayan gücü terk ederek, sadece bizi iten ve bizi ileriye götüren güç tarafından doğarız.

Bu manevi süreç, her manevi seviyede, her manevi doğumun içinde bunun aracılığı ile ilerleyen tipik erkeklerin sürecidir, kesin ve aynı şekilde kadınlarında.

14.06.2013 Tarihli Krasnoyarsk Kongresi 1. Gün, 3. Ders

Bir İhsan Gülümsemesi

Soru: Ben şayet kişinin ruhunu yükseltirsem, Işığı bir dostuma geçirir miyim yoksa onu yalnızca iyi mi hissettiririm?

 Cevap: Bu sizin niyetinize bağlıdır. Şayet bunu Yaradan ile bir olmaya erişmek için yapıyorsanız, yani ihsan etme niteliği ile; ve bu şekilde ilerleme sağlaması için dostunuza amacın yüceliğini ihsan ederseniz, işte o zaman ihsan etme niteliği ile birlikte siz de  ilerleme sağlarsınız. Siz eğer ilerleme sağlaması için birisine yardım ediyorsanız, bu demektir ki, sizin vasıtanız ile ona Işık geçer.

Sizin artık dostunuzun size geriye ihsan etmesi konusunda endişe duymanız gerekmez; nitekim siz Yaradan’ı edinmek amacı için ihsan ederek zaten bağ kurdunuz. Siz dostunuza yardım ettiniz ve bu da zaten ihsan etmektir. Bunu yaparsanız, Yaradan’dan gelen, ıslah eden Işık  sizin içinizden, daha önceden bağ kurmuş olduğunuz kimseye doğru geçer. Nitekim siz zaten ihsan etme hareketini uyguluyorsunuzdur ve bu sizin yapmanız gerekenin hepsidir. Sonucu hissetmek için yalnızca birkaç hareketi şu şekilde uygulamanız gerekir : aslında ihsan etme gücünü elde ettiğinize dair hissetmek.

Anlaşılıyor ki, herhangi bir zamanda herkes için Işığı dilediğim kadar çekebilirim fakat kendim için Işığı çekemem! Işığı kendiniz için çekemezsiniz çünkü bu yalnızca ihsan etme hareketleriniz sonucunda gelir. Eğitmen, grup ve insanlara ilişkin ihsan etme hareketlerini uygulamazsanız, Işığı çekemezsiniz. Işığı bencilce çekebilmek mümkün müdür ?

Sizler şayet beraber çalışma yapar ve karşılıklı ihsan etmeye gelebilirseniz, o zaman Işığı çekebilirsiniz. Yalnızca kendinizi düşünürseniz, Işığı çekemezsiniz. O zaman bu çalışma yalnızca bilgeliği edinmek için olup, Işık çalışması yani ıslah eden Işığı çekmek için yapılan çalışma olmaz.

Yani ne zaman bir dosta gülümsediğinizde, o zaman ihsan etme hareketinde bulunuyorsunuz anlamına gelir. Kimse sizi devamlı ihsan etme hareketinizden alıkoymuyor ve bunu her dakika yapabilmeniz için size fırsat sunuluyor! Fakat burada verilen şart hapiste olduğunuzu anlamak, egonuz ile kilitlenmiş olduğunuz ve Yaradan ile ancak ”İsrail’(Yaşar [doğru] ve El [Allah] kelimelerinden oluşur.Yaratan’a Doğru olan her hangi bir kişiye İsrail denir.) haline geldiğinizde bağ kurabileceğinizdir. Bunun anlamı, diğerleri üzerinde işlevinizi sürdürerek, onlara nitekim ıslah etme gücünü geçireceğinizdir. İsrail, tüm yaratılmış olanları Yaradan’a  doğru ittirenler anlamına gelir.

04.06.2013 tarihli Kabala dersinin 1. bölümünden, Rabaş’ın  yazıları  

İhsan Etmenin Bir Gülümsemesi

Soru: Dostumun ruhsal durumunu yükselttiğim zaman ona Işığı mı aktarırım yoksa basitçe iyi olmasını mı sağlarım?

Cevap: Bu senin niyetine bağlı. Eğer sen bunu Yaradan’a yapışmak yani ihsan etmek niteliğine ulaşmak için yaparsan ve dostuna amacın yüceliğini ihsan edersen böylece dostun ilerleyebilir o zaman aynı zamanda sende ihsan etmek niteliği ile ilerlersin. Eğer sen birilerinin ilerlemesine yardımcı olursan, bu durum Işığın senden ona geçtiğinin bir işaretidir.

Dostunun da bunun dönüşünde sana ihsan etmesi hakkında fazla endişelenmemelisin zira sen zaten Yaradan’ı edinmenin amacına bağlanmış bulundun. Bunu yaptığın zaman Islah Eden Işık Yaradan’dan senin vasıtanla senin daha önce bağlanmış olduklarına akar. Bu durumda sen ihsan etmenin bir aksiyonunu gerçekleştirmiş olursun ve senin yapman gereken her şey budur. Sen sadece sonucu hissetmek için bazı eylemler gerçekleştirmelisin: ihsan etmenin gücünü gerçekten edindiğini hissetmek.

Bu durumda ortaya çıkan şey bunu ne kadar çok istersem bana verilen her anda herkes için Işığı çekebilir olduğumdur fakat Işığı kendim için çekemem! Işığı kendiniz için çekemezsiniz zira Işık sadece ihsan etmek eyleminin sonucu olarak gelir. Eğer hocaya, gruba ve insanlığa ilişkin ihsan etmek aksiyonlarını gerçekleştirmezseniz Işığı çekemezsiniz. Işığı egoistçe çekmek mümkün müdür?

Eğer beraber çalışır ve ortak ihsan etmeye ulaşmayı isterseniz o zaman Işığı çekersiniz ancak sadece kendiniz hakkında düşünürseniz Işığı çekemeyeceksiniz. Bu sadece akıl edinmek için çalışmak olur ve Islah Eden Işık anlamına gelen Tora’yı çalışmak değildir.

Bu yüzden ne zaman bir dosta gülümserseniz ihsan etmek eylemini gerçekleştirirsiniz. Hiç kimse sizi sürekli ihsan etmekten alıkoyamaz ve size bunu yapmak için her an şans verilir! Ancak hapishane olduğunu, egonun içinde kilitli kaldığını anladığın durumda bu olur ve Yaradan’la sadece ‘‘kalpteki nokta’’ arzusuna gelirsen bağlanabilirsin yani diğerleri üzerine hareket ettiğin anlamına gelir böylece ıslahın gücünü onların üzerine aktarırsın. Kalpteki noktası olanlar yani Yaradan’a doğru arzusu olanlar tüm yaratılışı Yaradan’a itenlerdir.

04.06.2013 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. Bölümünden, Rabaş’ın Yazıları 

Kaçınılmaz Yol

Baal HaSulam, ‘‘Yaradan sevgisi ve Yaratılan Sevgisi’’: ‘‘dostunu kendin gibi sev’’ koşulundan hemen sonraki safha yapışmadır.

Dost sevgisi emri bizi Yaradan sevgisi seviyesine getirir. Tüm fırsatların, durumların ve sahip olduğumuz her şeyin içindeki en sağlam yoldur. Bilmiyorduk veya hareket edemiyorduk gibi farklı özürler üreterek bundan kaçmak imkânsızdır zira herkes ihtiyacı kadar olanı alır.

‘‘dostunu kendin gibi sev’’ ıslahı diğer tüm ıslahları kapsar ve en nefret edilendir çünkü doğamızın zıttıdır, bunun bizim tek temelimiz olduğunu anlamaktan başka bir seçimimiz yoktur. Bu ıslaha olan ihtiyacımızı keşfetmediğimiz sürece bizi amaca yöneltecek yolu alamayız.

Soru: Diğerlerine iyi davranmakla Üst Olana nasıl memnuniyet getirebiliriz?

Cevap: İşin özü ikisi de aynı şey. Düşün ki tüm yaratılanlar, bütün insanlar ‘‘Yaradan’ın oğulları’’. Kaynaklarda yazılanlar budur. Böylece sen oğluna iyilik yapınca kesinlikle babaya da memnuniyet veriyorsun.

Yaradan Yunus Peygambere 250 bin nüfuslu Ninova şehrini kendi günahları içinde bırakıp terk edemeyeceğini söyledi. Mesaj çok açık: ‘‘Eğer sen onlara sevgi ile davranır ve onları kurtarırsan Bana memnuniyet vereceksin’’

Yaradan’ın bizden memnuniyet alacağı bir kabı yoktur bu yüzden bu şu demektir ki tüm realite aramızda yayılmıştır her birimizin ve Yaradan’ın arasında. Ve bu realite de ilk önce diğerler insanlar gelir.

Bundan dolayı ıslahın metodunun dağıtımı ve tüm dünya hakkında endişelenmek, onların üzerinde odaklanmamız gerektiğini ve bize izin verilmiş olunan aksiyonlar içerisinde en kıymetli olan aksiyon olduğunu gösterir. Dünya ile bunu nasıl ilişkilendirmemizi bilmemiz için şüphesiz ki önce kendimizi ıslah etmeliyiz.

Hesaplama şu şekildedir: ‘‘Ben her şeyi Yaradan’a memnuniyet getirmek için yapmalıyım. Bu arzuyu dünya hakkında endişe duyarak veya daha kesin olarak, insanlar hakkında endişelenerek ifade ederim. Doğanın duran, bitkisel ve hayvansal seviyeleri de aynı zamanda kendi ıslahları ile birleşeceklerdir. İnsanların sorunlarına merhem olmak için, kendimi düzeltmeliyim ve bu yüzden kendimi düzeltmekle işe başlamalıyım.’’

02.06.2013 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. Bölümünden, Baal HaSulam’ın Yazıları

Kaçınılmaz Bir Yol

Baal HaSulam, ”Yaradan sevgisi ve yaratılmış olanların sevgisi”: ”Dostunu kendin gibi sev”den hemen sonra gelen seviye bütünleşmektir.

Diğerlerini sevme emri bizi Yaradan sevgisine getirir. Bu bütün fırsatları ile güvenli  ve gereken bir yol ve seviyelerdir. Bilmediğimizi söyleyip veya her birimiz gerekeni aldığı için hareket etmedik gibi değişik bahaneler ile bundan kaçmak  mümkün değildir.

”Dostunu kendin gibi sev” gibi ıslah, bütün diğer ıslahları da dahil eder ve en nefret edilendir; nitekim kendi tabiatımızın zıttı olup, bunu anlamak için başka bir seçeneğimiz yoktur, bu temeldir. Islah gereksinimini keşfetmediğimiz sürece bizler, bizi amaca götüren yola gelemeyiz.   

Soru: Üst Güce nasıl memnuniyet getiririz; diğerlerine iyi davranarak mı?  

Cevap: Esas itibarıyla, bu aynı şeydir. Tüm yaratılanların, bütün insanların ”Yaradan’ın oğulları” olduğunu düşününüz. Kaynaklarda bu söyleniyor. Yani şayet oğluna iyi davranırsan, Yaradan’a da memnuniyet  getirirsiniz.

Bir  keresinde Yaradan, Yunus peygambere büyük Ninova (Nineveh) şehrini 250.000 yaşayanı ile birlikte, günahlarına rağmen kuşatamayacağını söylemişti. Burada verilen mesaj açık : ”Şayet onlara sevgi gösterir ve korursan, bana memnuniyet getirirsin.”

Yaradan’ın bizden memnuniyet alması için kabı (kli) yoktur. Bunun için, aramızda yayılan bütün hakikat, her birimizin ve Yaradan’ın arasındadır. Nitekim bu hakikatta ise, diğer insanlar önce gelir.

Islah için gereken metodun dağıtımı ve dünya konusunda endişeli olmak, uygulamamız gereken en değerli hareketler olup, bizler buna odaklanmalıyız. Tabii ki, bizler  dünya ile kendimizi nasıl ilişkilendirebileceğimizi bilmek için öncelikle kendimizi ıslah etmeliyiz.

Bunun hesabı şöyledir: ”Ben Yaradan’a memnuniyet getirmek için her şeyi yaparım. Ben bunu dünya hakkında endişe duymak,  insanlar konusunda endişe duymak şeklinde ifade ederim. Doğadaki durağan (cansız), bitkisel ve hayvansal seviyeler de kendi ıslahlarına bağlı kalacaklardır. İnsanlar ile ilgilenebilmek için, benim de kendimi ıslah etmem gerekir; yani benim de kendimi düzelterek bu ıslaha başlamam gerekir.”

2.6.2013 tarihli Kabala dersinin 4. bölümünden, Baal HaSulam’ın yazıları