Category Archives: Egoizm

“Ego Bozulduğunda” (Linkedin)

Hatırlayabildiğimiz sürece, ego bizim müttefikimizdi. Bize büyük başarılar kazandırmıştır: Mağaralardan çıktık, tarımı geliştirdik ve kendi yiyeceğimizi üretmeyi öğrendik, yeryüzünün ve gökyüzünün efendileri olduk, vebaları yendik ve yalnızca iki yüzyıl önce yeryüzündeki her insanın potansiyel olarak krallara layık bir yaşama sahip olmasını sağladık.

Ama bizler bu noktaya gelemedik. Bazılarımız hayal bile edilemeyecek bir refahın tadını çıkarırken, diğerleri atalarından hiç olmadığı kadar kötü durumda; yiyeceksiz, susuz ve haysiyetsiz sinekler gibi ölüyorlar. Vebaları yenebilirdik, ama öyle görünüyor ki sanki biz kendimiz dünyayı kin ve nefretle ile istila eden bir veba haline geldik, hemcinslerimiz için, tüm yaşam için ve gezegenimiz için. Sahip olduğumuz her şeyi bize kazandıran ego, bozulmuş görünüyor ve şimdi onunla başardığımız her şeyi yok ediyor.

Büyümek ve gelişmek için egoyu kullandığımız sürece, ego bizim lehimize çalıştı. Egoyu her zaman sadece gelişim için değil, aynı zamanda düşmanları ve rakipleri yenmek için de kullandık, ancak onun ele geçirmesine izin vermedik. Geçtiğimiz birkaç on yılda, ego yaptığımız her şeyi devraldı ve başkalarıyla ilişkilerimiz artık sadece kendimizi inşa etme arzusuna değil, çoğunlukla olmasa da büyük ölçüde incitme, aşağılama ve hatta başkalarını yok etme arzusuna dayanmakta. Ego bir kez yıkıma odaklanmaya başladığında, her şeyi mahveder. Bu gerçekleştiğinde, bizi başka bir dünya savaşına sürüklemeden önce, ona veda etmenin zamanı gelmiştir.

Bunu hala anlamıyoruz; hala egonun bizim arkadaşımız olduğunu düşünüyoruz, ancak tüm ebeveynlerin çocuklarına söylediği gibi, “Kötü arkadaşlıklardan uzak durun!” Ego artık kötü bir arkadaştır çünkü herkesle savaşmak ve herkesi yok etmek için, sorunlardan başka bir şey aramaz, bu yüzden ondan uzaklaşmalıyız yoksa bizi de beraberinde sürükler.

Bir alternatif var: İleriye giden yol, el ele vermek ve güçleri birleştirmektir. Ego bu şekilde tatmin olmayabilir çünkü kimseyi yok etmeyeceğiz, ancak egolarımızın aksine geleceğimizde güven, neşe ve kendimize güven kazanacağız. Günümüzde, yalnızca birleşmiş bir toplum gelişebilir. Sadece farklı geçmişlere, inançlara ve ideolojilere sahip insanlar el ele verdiklerinde, dünyadaki değişen koşullara uyum sağlayabilecek hayati ve esnek bir toplum yaratabilirler. Yalnızca tek bir ideoloji hüküm sürdüğünde, hızla katı ve kırılgan hale gelir ve çok geçmeden çöker. Nazi Almanya’sı, Faşist İtalya ve Komünist Sovyetler Birliği’nde ne olduğuna bir bakın, başarılı olmak için çeşitliliğin bir gereklilik olduğunu ve egonun hüküm sürdüğü yerde çeşitliliğin gelişemeyeceğini anlayın. Egoyu tahttan indirmenin zamanı geldi.

21’inci Yüzyıl: Sorunun Kökenine Bakmak

Soru: Yuval Noah Harari’nin “21. Yüzyıl İçin 21 Ders” adlı kitabı, insanlığın önümüzdeki yıllarda karşılaşacağı zorluklardan bahsediyor.

Ki onları kitlesel işsizlik, teknolojik, politik ve çevresel zorluklar, nükleer silahlar, değerlerin değişimi, inançsızlık çağı veya yeni-hakikat çağı, kitlesel savaşlar, eğitimde bir değişiklik ve gelecekte sürekli yönelim bozukluğu olarak tanımlıyor.

Yazar, dünyanın yakın zamana kadar üzerinde tutunduğu eski inançların çoktan çöktüğüne, ancak bunların yerini alacak hiçbir şeyin gelmediğine inanıyor. Nereye taşınacağımızı, ne yapacağımızı, hangi becerileri edineceğimizi anlamıyoruz. Bu nereye götürebilir?

Cevap: Bu zorlukları insanlık için doğrudan bir tehdit olarak görmüyorum çünkü insanlık daha ciddi bir ortak hedefle karşı karşıya: bizi sürekli yok eden doğamızın üzerine çıkmak.

20.yüzyılda her türlü teknik ve teknolojik devrimi ve iki dünya savaşını yaşadık ama bu bizi kurtarmıyor. Bilgisayarlaşma ve teknolojik atılımlara ulaştık, ancak bu bile bizim için zararlı. Egoizmimizin sadece insanlığı öldürdüğünü, yeni seçkinler yetiştirdiğini ve onların bir hidra gibi etraflarındaki her şeyi yuttuklarını görüyoruz.

Bu nedenle, sorunun kökenine bakmalıyız. Sosyal, politik, ne olursa olsun değiştirebiliriz, teknolojileri binlerce kez değiştirebiliriz ama bir tür “her derde deva” ilaç için belirli bir umuttan sonra, kendimizi yine kaybedenler olarak buluruz çünkü bir “yılan” gibi egoizmimiz her şeyi ele geçirir ve bize hiçbir şey bırakmaz.

Bu nedenle, herhangi bir alandaki tüm teknolojiler ve ilerlemeler, gelişimimizde bizi hala hayal kırıklığına uğratacaktır. İnsanlığı, gelişimimizin meyvelerine layık, mutlu edebilecekmişiz gibi görünüyordu, ama tam tersine, kendisinin daha derine düştüğünü hissettiğini, haksız bir şekilde ülkelere, uluslara ve sınıflara böldüğünü görüyoruz. Sonuç olarak, kendimizi yine büyük bir hayal kırıklığının karşısında buluyoruz.

Bu nedenle, ana hedefimizi, insanın egoist doğasını almalı ve bunu nasıl düzeltebileceğimize bakmalıyız. Bu olmadan, talihsizliklerimizin tüm kaynakları veya nedenleri hiçbir şeye yol açmayacaktır. Tam olarak köke bakmamız gerekmektedir.

İnsanların Bana Yönelik Eleştirileriyle Nasıl İlgilenmeliyim?

Soru: İnsanların bana yönelik eleştirileriyle nasıl ilgilenmeliyim?

Cevap: Konu olmadıkça, özellikle benimle ilgili eleştirilere cevap vermiyorum ve görüyorum ki öğretme yöntemlerimi biraz değiştirmek, ifademi biraz değiştirmek veya bazı yönlere daha fazla dikkat etmek vb. için, bu eleştirilerden yararlanmalıyım. Kabala bilgeliğinin yayılmasına pratik olarak yardımcı olabilecek her türlü eleştiriyi memnuniyetle karşılıyorum.

Hakkımda söylenen diğer her şeyi şeyi görmezden geliyorum ve insanların benim hakkımda yazdıklarını bile okumuyorum. Basında pek çok tatsız şey yazıldığını duydum, ancak hiçbirinden, hiçbir şekilde rahatsız olmadım. Bu, insanın ıslah olmadan önceki doğasıdır.

Orta Çizgi Nasıl Oluşturulur?

Soru: Orta çizgiye geçmek için sağ çizgiden isteyerek nasıl vazgeçebiliriz?

Cevap: Hiçbir şeyden vazgeçmemelisiniz. Orta çizgi, sağ çizgi ile sol çizgi arasındaki doğru kombinasyonun bir sonucu olarak ortaya çıkar.

Bir yandan, orta çizgi, ikisi sayesinde var olur. Sağ çizginin,  yalnızca karşısında ona zıt olan sol çizgi olduğundan dolayı sağ çizgi olduğunu söyleyebiliriz. Aslında, iki çizginin uygulaması orta çizgide gerçekleşir. Bu, bir çizginin diğeri olmadan var olamayacağı anlamına gelir. Karşılıklı var olarak birbirlerini belirler ve tanımlarlar.

Soru: Orta çizginin herhangi bir özel, açık göstergesi var mı ve bunun gerçekten orta çizgi olduğunu nasıl idrak edebiliriz?

Cevap: Orta çizgi, denge ile edinilir. Tıpkı bir ipin üzerinde yürüyen bir insanın, bir sopa yardımıyla kendini sürekli dengelemesi gibidir. Sizin için de aynısıdır. Eğer bunu unutursanız orta çizgiye sahip olmayacaksınız çünkü o, kendi başına değil sadece iki zıt çizginin birleşimiyle var olur.

 

Ben Alan Ve Verenim

Yorum: “Yaradan’a bağlı kalın” deniyor. Hayalimiz, hissiyatımızda Yaradan’ı ifşa etmektir. Aynı zamanda, siz,  O’ndan bağımsız olacağımızı söylüyorsunuz. Bunda bir tür çelişki var.

Cevabım: Aslında, bize iki zıt çizgi veriliyor, sağ ve sol olan, üçüncüyü, her ikisinden oluşan ve aynı zamanda bunların üzerinde olan, orta çizgiyi  biz inşa ediyoruz.

Tam ihsan etme ve sevginin niteliği sağ çizgidir, egoizm ve nefretin niteliği sol çizgidir ve ben onları kullanarak, onların üzerine orta çizgiyi kurarım.

İçimde egoizm, öfke, açgözlülük ve kıskançlık vardır, her şeyi almak isterim. Ve sizin içinizde, bir ev sahibi olarak, tam tersine, ihsan ve koşulsuz sevgi var ve onları sizden alabilirim. Her şeyi vermeye tamamen hazırsınız. Ancak, egoizmimle sizi kullanırsam, o zaman size bağlı olurum.

Ayrıca benim utanmam burada ortaya çıkıyor. Bu, bugün dünyada gördüğümüz şeydir, depresyon ve diğer her şey, sözde büyük utanç niteliği olarak adlandırılan, üst niteliğin bir sonucu olarak.

Bunun üzerine çıkmak için, benim üzerimdeki etkinizi tamamen ortadan kaldırmalıyım. Bunu ancak her iki niteliği de uyguladığımda yapabilirim. Aynı zamanda egoizmimi tam olarak kullanırım, mümkün olan her şeyi sizden alırım, sizden gelen hazzı kendimden geçiririm ama size memnuniyet vermek için.

Sonuç olarak, ben bir alan haline gelmem çünkü sadece sizin iyiliğin için alırım. Ben verenim çünkü size her şeyi vermekteyim. Ve sizler bir alan haline gelirsiniz.

Ben alan ve verenim. Siz alan ve verensiniz. Bizler kesinlikle birbirimize eşit hale geliriz. O halde “yaratılan – Yaradan” derecelerinde, aramızda kesinlikle hiçbir fark yoktur. Tamamen size eşit dereceye ulaşırım.

Dahası, burada lider olduğum için, bu yeni ilişkinin yaratıcısı olduğum için, sizden bile daha yüksek oluyorum. Sonuçta, tüm süreci yönetiyorum: Onu yaratıyorum, icat ediyorum ve uyguluyorum.

Machsom’u Geçmek Ne Kadar Sürer?

Soru: Machsom’u geçmek ne kadar sürer?

Cevap: Kesin olarak söylemek mümkün değil. Belki birkaç yıl, hatta birkaç on yıl. Her şey bir kişinin ne kadar yatırım yaptığına, ruhunun ne kadar derin olduğuna bağlıdır.

Eğer kişi ağır, derin bir ruha sahipse, bu onun büyük bir egoizme sahip olduğu anlamına gelir ve o zaman da Machsom’u geçmesi, üst dünya hissine çıkması, kendisini ve içindeki diğer şeyleri ıslah etmeye başlaması çok zordur.

Birkaç yıl içinde bile bunu oldukça kolay bir şekilde atlatan insanlar da var.

Genel olarak bu, ruhun egoizminin boyutuna bağlıdır. Bu nedenle, ağır egoizmle çok çalışma gereklidir.  Ama o zaman bu ruh dünyamızda ve üst dünyada çok şey yapabilir.

Twitter’da Düşüncelerim / 18 Mart 2021

Fukushima nükleer santralindeki trajedinin üzerinden 10 yıl geçti. Ancak insanlık trajedilerden ders almaz. Sadece darbelerden öğrenir. İnsanlığın savaş zamanlarında, felaketlerde ve tsunamilerde aldığı tüm darbeler olumsuz gelişmeyi hızlandırdı.

Hatalı bir yol izlemeye devam ediyoruz.

Daha fazla çeşitlilikte gereksiz ürünler üretmek istediğimiz için daha fazla enerjiye ihtiyacımız var. Doğru hesaplama yaparak fazlalıklardan tasarruf etmiş olurduk. Ancak ego bunu yapmamıza izin vermeyecektir.

Bir yıl içinde öleceğimizi bilmek, davranışlarımızı değiştirmemize yardımcı olmaz. Şu anın tadını çıkarıyorum – ve bu kadar yeter!

“Yeşil” projeleri hayata geçirerek doğayı koruduğumuzdan eminiz. Ancak, düzeltmemiz gereken küresel doğa değildir – daha ziyade kişiyi düzeltmeliyiz. Doğanın tamamı bütünseldir ve tüm derecelerde birbirine bağlıdır.

Herhangi bir trajediden çıkmanın birincil yolu, ilişkilerimizdeki kötülüğün farkına varmak olmalıdır.

İnsan en yüksek gelişim düzeyinde var olur. Diğer insanlarla ilişkilerini düzeltmeye başladığında, diğer dereceler – duran, bitkisel, hayvansal anında dengeye girecektir. Dünya sakinleşecek ve mükemmel ve bütün olacak.

İnsan Doğası: Sahip Olma Dürtüsü

Soru: Araştırmacılar, hem zenginlerin hem de fakirlerin karakteristiği olan “materyalizm” gibi bir kavramın, insanların eşyalara bağımlılığı anlamına geldiğini iddia ediyorlar.

Bu bağımlılığın yarattığı sosyal imaj ve değer sistemi, hem toplum hem de birey için yıkıcıdır. Buna yenik düşenler, yaşam sevincini, gönül rahatlığını kaybederler, bu da kaygı, depresyon ve ilişkilerin çöküşünü getirir.

Bununla birlikte “taç” Koronavirüs’ün geçtiğimiz yılında, insanlar daha az materyalizm göstermeye başladı. Ancak öte yandan, artık bunun aynı madalyonun diğer yüzü olduğu zaten açık. İnsanlar neden eşyaları bu kadar çok seviyor?

Cevap: İnsan egoisttir. Sahip olmayı ve onun olduğunu hissetmeyi seviyor: “Benim, benim, benim!”. Bunu küçük çocukların, bir oyuncağı kapıp kimseye vermedikleri örneğinde görüyoruz. Onu, bunun uygun olmadığına ikna etseniz bile çocuk anlamaz. Her zaman onun elinde olmasını ister. İşte o böyle doğar.

Bu nedenle, insanları, sevdikleri her şeyi “Bunun benim olmasını istiyorum.” demelerinden, elde etmek için böyle bir istek duymalarından dolayı kınayamayız. Ya da sevmediği bir şeyse bile ama başkası onu seviyorsa, apaçık, bu iyidir diye, o da sahip olmak ister.

Dahası, bu şeye sadece kendisi sahip olmak ister, diğer çocukta olmamalı ve bu mümkün değilse, o zaman kimse sahip olmamalı. Yani, bu hayatımızın tüm yıllarına eşlik eden, mutlak bencilliktir, çocukça ve önemsizdir. Bundan kaçamazsınız.

Nasıl dengeleyebilirsiniz? Sadece doğru yetişme ile. Ancak bunun için, insanlar üzerinde çalışacak ve onları diğerlerine kıyasla sahip olduklarından memnun kalacak şekilde eğitecek bir sistem inşa etmek gerekir. Genel olarak bu özel bir eğitim sistemi olmalı, yoksa materyalizmden asla kurtulamayız.

Soru: Materyalizm, özünde kişinin kendisini donatmasıdır. Kişi kendini ekstra bir şeyle donatır. Materyalizmin yerini ne almalı yoksa zamanla ortadan kalkacak mı?

Cevap: Kalkacağını düşünüyorum. Bunun yerine, daha içsel bir donanım geçerli olacaktır: bir kişinin diğerlerine karşı tutumu, diğerlerinin ona karşı tutumu, ancak bu bazı şeylerin başka şeylerle yer değiştirmesi değil.

Sonuç olarak kişi, en büyük edinimin, komşunu kendisi gibi sevmesi ve hatta belki de kendisinden daha fazla sevmesi olduğu anlayışına gelmelidir. Bu, insanın küçük egoist doğası üzerine tamamen farklı bir yükselişidir.

Umarım doğru yetiştirilmenin etkisi altında biri diğerini yavaş yavaş iptal eder.

Mutlak Özgürlüğe Doğru

Soru: İsrailliler Mısır’ı terk ettiğinde bağımsızlık nasıl ifade edildi? Neyden bağımsız hale gelirler?

Cevap: Şimdiye kadar sadece Firavun’dan, egoizmlerinden kaçıyorlar. Bu henüz bağımsızlık kazanmak değil, kölelikten kaçıp kurtulmaktır daha fazlası değil. Kölelikten efendiye çok uzun bir yol var.

Yorum: Diyelim ki, bir ülke bağımsızlık kazanıyor, mesela Polonya’nın Rusya’dan bağımsız hale gelmesi gibi…

Cevabım: Onların bağımsızlıkları nedir? Hepsi birbirine bağımlıdır. Ve en önemlisi, bencil oldukları için kötü bir bağımlılık içindeler.

Ve eğer, onlar sevgi ve ihsan etme niteliklerinde birbirleriyle birleşmeye başlarlarsa, o zaman bağımlılıkları iyi olacak, birlikte bir araya gelecekler. Sonra, bugün olduğu gibi, öylesi bir tür bağla bağlı oldukları düşünülmeyecektir. Sonuçta, eğer beni sevdiğinizi bilirsem, o zaman sizden bağımsızım: sizin sevgi niteliğinizi, kendi bağımsızlığımın bir niteliği olarak kullanıyorum ve siz benimsiniz. O zaman, aramızda aynı bağ olmasına rağmen özgürüz.

Egoizmimizi, hepimizi tek bir ağa bağlayan ve kendini ürkütücü bir şekilde zorunlu gösteren bir bağlantı olarak kullanıyoruz. Bir yandan birbirimizden uzaklaşamayacağımızı anlarız. Öte yandan, egonun üzerine yükseldiğimizde ve sevgi niteliğini inşa ettiğimizde, onun üzerine de ihsan ettiğimizde, üçüncü seviyeyi – bağımsızlığı kazanırız.

Nefretin içsel niteliği egoizm ve sevginin niteliği ihsan etmek, içimizde üçüncü bir çizgi yaratır – mutlak özgürlük.

Soru: Sonuç olarak, Yaradan’dan bağımsızlık mı kazanıyoruz?

Cevap: Her şeyden önce, Yaradan’dan. Çünkü bu durumu yaratan tek kişi Yaradan’dır. Bu yüzden şöyle denir: “Kötülüğü ben yarattım ve onu düzeltmek için Tora’yı verdim.” O ilk ve tektir. Ve ben sadece ikinciyim.

Nuh’un Yedinci Emri

Yorum: İsrail halkı On Emri almadan önce Nuh’un Yedi Emri vardı: Tufandan önce altısı ve Tufandan sonra bir tane daha eklendi.

Benim Yorumum: Talmud’a göre, Tanrı onları Adem aracılığıyla Nuh’a verdi ve Nuh onları tüm insanlığa aktardı. Sonra bu insanlıktan Yehudim adlı bir grup ortaya çıktı, bu da “Yaradan’ı arzulamak” anlamına gelir. Bu nedenle onlara ek emirler eklendi.

Soru: Tufandan sonra eklenen Nuh’un yedinci emri neden adil bir yargı sistemi oluşturmayı zorunlu kılmıştır?

Cevap: Çünkü Tufandan önce her şey içgüdüsel olarak gelişti ve insanların ıslah olmaya ihtiyaçları yoktu. Ve Tufandan sonra, Tufan’a neden olan büyük, korkunç bir egoist güç ortaya çıktığında, bu ek buyruk getirildi.

Yani, Tufandan önce insanlar temel hayvan seviyesindeydiler, adli kanunlara, hukukçulara, mahkemelere ihtiyaçları yoktu. Ve ego büyüdüğünde, o zaman etkileşimleri düzeltmek için bir yargı sistemi ve diğer her şey gerekliydi.