Category Archives: Egoizm

“Egoist Dünyamızda Bazı Hayatlar Daha Değerli” (Linkedin)

Covid-19, Brezilya’da yaklaşık 350.000 kişinin hayatına mal oldu, aşılar çileden çıkaracak kadar yavaş ve her gün çeteleye binlerce kayıp ekleniyor. Bu arada, Avrupa ülkelerinin aşılara erişimi var ve günlük rakamları üç haneli rakamların altında. Yine de, Brezilya’da yaşanan trajedi medyanın ilgisini çok az çekerken, bu arada, Avrupa’daki bürokratik yetersizlik olmasaydı daha da başarılı olabilecek mücadele tüm dikkatleri üzerine çekiyor. Brezilyalıların yaşamları daha az mı değerli?

Medyada yer alma durumuna bakılırsa cevap açıktır. Ancak gerçekte cevap “Evet, daha az değerlidir” den daha da kötüdür. Brezilya’da ve Güney Amerika’daki diğer birkaç ülkede yaşanan trajediye, eşit olmayan ilgi, ulaştığımız sadece kendimizle ilgilenme seviyesini göstermektedir. Günümüzde bu, hayatın değeri sorusuna basitçe cevap vermenin imkansız olduğu bir noktada çünkü kimse tek bir düşünce bile belirtmiyor. Öyle görünüyor ki yalnızca reyting ve medyada yer alma dışında hayat tartışmaya değmez.

Bu elbette haber değil, ama bu kadar patentli hale geldiğinde, sadece kendimize varlığımızın doğasını hatırlatmak için bile olsa, bahsetmeye değer. İnsanların tamamıyla/her yönüyle bencil olduğunu bir kez daha görüyoruz.

Kendimize bir soru soralım: Farz edelim ki istediğimizi, ne zaman istersek yapabilseydik ve hiç kimse, kesinlikle kimse bilmeseydi, parmağını bize doğrultmasaydı, bizi cezalandırmasaydı veya herhangi bir şekilde kınamasaydı, dünyamız nasıl olurdu? Durum böyle olsaydı nasıl davranırdık? Tahmin edebileceğinizden emin olduğum gibi, doğamız hakkında ifşa edilenden daha da fazla öğrenecek şeyimiz var. Belki de onun tezahür etmesini beklemek yerine ne yapacağımızı hayal etmek akıllıca olacaktır çünkü yavaş yavaş, hayal etmediğimiz şeyin realitede gerçekleştiğini görüyoruz.

İnsanlığa en güzel hediyeyi verebilseydim, herkesin gerçek insan doğasını olabildiğince çabuk ve zararsız görmesini sağlardım. Bu, iltihabın acı verici bir şekilde patlayana kadar daha da kötü bir şekilde şişmesine neden olan geçici düzeltmeler uygulamak yerine, doğamızın bir düzeltmesini içtenlikle aramamıza neden olurdu.

Yine de pandemi pes etmeyecek. Sayısız kez belirttiğim gibi, aramızdaki karşılıklı bağların her şeyi kapsayan bir çözümü dayattığı farklı bir zamandayız. Egoizmimizi iyileştirene kadar, virüsten, bir mutasyondan veya diğerinden iyileşemeyeceğiz. O zamana kadar onun kırbacından kurtulmak kısa ömürlü olacak ve onu izleyen her darbe öncekinden daha acı verici olacaktır.

Doğamızın Kötülüğünü Fark Etmek

Yorum: Kişi egoizminin kötü olduğunu fark ettiğinde, Musa (Limşoh kelimesinden, çekmek)  niteliği onun içinde ifşa olur ve onu egosundan çıkarmaya başlar.

Cevabım: Musa, Firavun’un kızı Batya tarafından büyütüldü. Bu ortamda büyümüş, Firavun’un bilgeliğini edinmiş ve hayata karşı tüm bencil tavrıyla Firavun gibi olmuştur.

Soru: Bu bizim özgecil eğilimlerimizin bile egoizme dayandığı ve ondan geliştiği anlamına mı geliyor?

Cevap: Neler olduğunu görüyoruz, tüm insanlık bencilce gelişiyor. Ancak şimdi güçlü egoist eylemlerimizin filizleri yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor: bu Dünya’ya yaptığımız şeyler, her şey ne kadar anlamsız ve sadece bizim zararımıza. Bu hayatı yaşıyoruz, birbirimiz için mahvediyoruz ve ölüyoruz. Bu bizim varoluşumuzdur.

Bu nesilde ifşa etmemiz gereken şey, egoist doğamızın kötülüğünün bu şekilde farkına varılmasıdır.

Mısır Karanlığı

Yorum: Sekiz Mısır vebasından sonra dokuzuncu darbe gelir: Mısır karanlığı. Eğer doğru anlıyorsam, bu, şu anki koşulu içinde bir kişinin tam bir haz eksikliği hissettiği anlamına gelir.

Benim cevabım: Daha ziyade umutsuzluk olduğunu söyleyebilirim; kişi önünde hiçbir şey olmadığını ve geride hiçbir şey kalmadığını anlar, ancak bu durumda kalmayı kabul eder.

Her veba, ihsan etme niteliğini, sizin için kabul edilebilir tek nitelik olarak kabul ettiğiniz bir koşuldur. Görünüşe göre, şimdi karanlıkta bir kimseden istenen tam ihsan içinde, kişi bunu kabul eder.

Soru: Karanlığı nerede hissediyor? Egoizminin içinde mi?

Cevap: Evet. Egoizm artık ona hiçbir şekilde ilham veremez, artık hiçbir şeye yönlendiremez. Kişi, bunun büyük bir kötülük olduğunu, onun sadece elimine edilebileceğini,  ondan beslenemeyeceğini, onun içinde gelişemeyeceğini anlar çünkü bu durum içinde hiçbir şey inşa edemez.

Prensip olarak on vebanın tümü, ruhumuzu oluşturan on egoist arzudan on vazgeçiştir.

Soru: Kişi karanlık hissettiğinde bu depresyon değil midir?

Cevap: Hayır. Asla! Yaradan’a ancak bu şekilde ulaşabileceğini anlayan bir kişinin ileri doğru güçlü bir hareketidir.

 

Dünyada Hiç Barış Olacak Mı?

Soru: Şu anda birçok insan Üçüncü Dünya Savaşının çoktan başladığına inanıyor.  Fütürologlardan Papa’ya kadar herkes bu konu hakkında açıkça konuşuyor.  Birçoğu bu savaşın bölümler halinde gerçekleştiğini kabul ediyor.  Henüz büyük resimde görünmedi, ancak birçok düzlemde zaten devam ediyor.

Virüsün insanlığa getirdiği sonuçlar, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının sonuçlarıyla karşılaştırılabildiğinden, Üçüncü Dünya Savaşı’nın Koronavirüs’e karşı bir savaş olduğuna dair daha da egzotik bir görüş var.

Üçüncü Dünya Savaşı’nın bizi gerçekten beklediğini düşünüyor musunuz?

Cevap: Maalesef, olabileceğini düşünüyorum.  Bunun olup olmayacağı değil, bunun hakkında konuşmak istemiyorum.  Ama olabileceği gerçeği bulunuyor.

Gerçek şu ki, insanlık sürekli bir rekabet içinde, birbirleriyle rekabet henüz bir dünya savaşı değil.  Bir dünya savaşı, insanları yok ederek birbirimizi yenmek istediğimiz zamandır.  En azından şimdilik bunu görmüyoruz.

Ayrıca virüsten bir silah olarak bahsetmek de imkansız.  Biz onda herhangi bir yön göremiyoruz.  Bunu Çinlilere veya başka birine atfetmeye gerek yok.  Doğal olarak pek çok fikir, plan var ama bu bir savaş değil.

Üçüncü Dünya Savaşı, süper güçlerin devasa nükleer güçlerinin harekete geçirileceği bir nükleer savaş anlamına gelir.  Bunun olacağını düşünmek istemiyorum ama mümkün.

Soru: Dünyada hiç barış olacak mı?

Cevap: Bir gün olacak.  Bir gün, insanlara başka bir yol olmadığını fark ettirerek ve herkesi egoizmin üzerine çıkararak veya büyük bir ıstırap yüzünden, az sayıda insan Dünya’da kalacak ve gelişimlerine tamamen farklı bir seviyede, tam bir karşılıklı yardımlaşma, karşılıklı ihsan etme ve karşılıklı bağ içinde yeniden başlamaktan başka çarelerinin olmadığını anlayacaklar.

“Tüm İnsanlık Adına Pesah Bayramı Yapmak İçin Ne Gerekiyor?” (Linkedin)

Önümüzdeki hafta sonu Pesah başlıyor. Yahudi gerekliliği gibi görünen bu bayram, aslında içinde tüm insanlık için bir mesaj ve bir öngörü barındırıyor. Musa’nın, Firavun’un ve Mısır’dan göçün hikayesinin birkaç epik filme ilham vermiş olması tesadüf değildir; kölelikten kurtulmanın evrensel mesajı her insanda yumuşak bir noktaya dokunur: Özgürlük arzusu.

Hikayeden en iyi şekilde yararlanmak için bizi neyin veya kimin köleleştirdiğini ve nasıl kurtulabileceğimizi anlamamız gerekir. Bayramın adı “Pesah (Geçiş)” tesadüf değildir. Kölelikten özgürlüğe geçişi temsil eder. Ve büyük zalim, Firavun, egomuzdan başkası değildir.

Adı İbranice “moşe” [çeken] kelimesinden gelen Musa, bizi Firavun’un elinden çeken ve bizi kendi kaderimizin efendisi yapan güçtür. Mısır’ın hikayesi gerçekten evrenseldir, çünkü egodan kurtuluş her bir bireyle ilgilidir. Bir noktada, her birimiz egonun acımasız bir efendi haline geldiğini hissedecek ve ondan kaçmak isteyeceğiz. Bu, kişinin Musa’yı takip ederek Mısır’dan çıktığı ve kendine işkence yapan Firavun’dan- egodan, özgür bir kişi olduğu zamandır.

Bugünler, Covid-19 günleri, herkes için zor günlerdir. Covid bizi köleleştirmese de, bizi kesinlikle kısıtlanmış hissettirdi. İnsanların ruhları üzerindeki artan baskı, eve kilitlenmelerin ekonomik bedeli, artan acı ve keder, virüsün gelişine kadar sahip olduğumuz partiyi mahvediyor. Virüs gelene kadar Firavun’a aşıktık. O, yani egomuz, bize medeniyet, ilerleme, refah ve başardığımız her şeyi verdi.

Ancak Firavun aynı kalmaz. Hayattaki her şey gibi o da zamanla değişir. Egomuz büyüyor ve gelişiyor ve bu süreçte giderek daha zorlu hale geliyor. Dün harika olan bugün tamamen yetersiz kalıyor. Yavaş yavaş, giderek daha fazla memnuniyetsiz hissetmeye başlıyoruz. Ne kadar çok sahip olursak, o kadar mutlu olacak şekilde,  tam tersi olması gerekmez miydi? Kimin kendi isteklerini yerine getirmemizi talep ettiğini düşünürsek değil: Egomuzun.

Egomuz doyumsuzdur; onu ne kadar çok beslerseniz, açlığı o kadar büyür. Ve açlığı ne kadar büyürse, o kadar talepkar hale gelir. Sonunda, kendinizi yalnızca bir şeylere sahip olana kadar ödüllendirici görünen tatminlerin peşinde kilitlenmiş olarak bulursunuz. İstediğinizi elde ettiğinizde, patronunuz fısıldar: “Bana daha fazlasını getir ‼! Bana daha iyisini getir ‼!” Sonra, siz “Yeter!” dediğinizde kaçamayacağınızı anlarsınız; egonuzun kölesisinizdir ve ne kadar çok direnirseniz, o sizi daha çok üzer. Bu, Firavun’un sizi sömürdüğünü, ancak ona hizmet ettiğiniz sürece size iyi davrandığını anladığınız zamandır. Ama bırakmak istediğiniz an, onun gerçek yüzünü ortaya çıkarırsınız. Bu, Mısır’daki köleliğin başladığı zamandır.

Henüz orada değiliz, ama yaklaşıyoruz. Zaten kendimizi kötü hissediyoruz, ama henüz kötü hislerimizin sebebinin bir virüs ya da başka bir felaket olmadığını, egomuz olan Firavun olduğunu anlamadık. Bunu kavradığımızda, egonun köleliğinden, Mısır’dan göçümüzün başlangıcı olacak.

Şimdilik, hayatlarımızda hoşlanmadığımız her şeyi incelemek ve kendimize bunlardan, gerçekte kimin acı çektiğini sormak yeterlidir. Kendimizle egomuz arasında bir boşluk yaratmaya başlarsak, işi kimin talep ettiğini, ödülü kimin aldığını ve bedelini kimin ödediğini görebiliriz.

 

Her Durumda Nasıl Kazanılır?

Soru: Bir keresinde Avrupalı bir öğrenci, Fransız boks ve güreş dünya şampiyonu eski bir dövüş sanatları öğretmenine geldi ve sordu: “Bana ne öğretebilirsin?”

Eski usta şöyle dedi: “Şehrin etrafında yürüdüğünüzü ve kazara sizi soymak ve kaburgalarınızı kırmak isteyen birkaç haydutun sizi beklediği bir caddede dolaştığınızı hayal edin.” Öğrenci şöyle der: “Ve sen bana onları nasıl yeneceğime dair numaralar öğreteceksin?” “Hayır, sana oraya gitmemeyi öğreteceğim.”

Soru şu: Eğer güçlüyseniz, düşmanlarınızı yenmek için ileri doğru gider misiniz yoksa onlardan uzaklaşır mısınız? Ne yaparsınız? Bugün her türlü tehlikeyle karşı karşıyayız. Biri tehlikenin içine girer ve onun cesur olduğunu söylerler. Biri bundan kaçınır, o bir korkaktır.  Kişi nasıl davranmalı?

Cevap: Her türlü tehlikeli oyunlara, kavgalara ve çatışmalara dahil olmayı seven insanlar vardır. Onlar için tam da bu durum, bu olay öyle bir heyecan verir ki, bunun için insanın yaşaması gerektiğine inanırlar. Tüm bu olaylar, tüm bunlar kesinlikle faydasızdır.

Ve bunu istemeyen insanlar vardır; bunlar sonuçlarla ilgilenirler. Tüm bu toplanmalarda dönen bu değersizliklerle herhangi bir açıklamaya ve genel ilişkilere karışmadan ihtiyacım olanı başarabilirsem, o zaman bunu neden yapmalıyım ki?

Tutum şu şekilde olmalıdır: hedefe daha yakın ve tüm bu çatışmalardan uzak. Sizi zorlayacaklar, sizi toplumlarına bağlayacaklar ve onlara cevap vermeniz gerekecek. Size yapışacaklar ve bırakmayacaklar. Sizi kendi çevrelerinde döndürecekler. Buna kesinlikle ihtiyacınız yok. Yol boyunca kafanız karışacak ve hedefe ulaşamayacaksınız.

En iyisi, rakiplerle savaşmak için bu sanatlara ihtiyacınız yok. Kesinlikle! Oradaki herhangi bir teknik bilgiye ihtiyacınız yok. Bu hedefe kısa ve basit bir şekilde nasıl ulaşabileceğinizi bilmeniz gerekir. Bu da genellikle ulaşmak istediğiniz durum simüle edilerek yapılır.

Soru: Bu caddede nasıl dolaşabilirsiniz? İnsanın dolaşmayı öğrenmesi gereken aslında bu bilgelik değil mi?

Cevap: Ne amaçla oraya gidiyorsun, dolaşıyorsun ya da herhangi bir yere mi gidiyorsun?

Yorum: Amaç belki basitçe bu soyguncuyu veya bu politikacıyı yenmektir.

Cevabım: Bu başka bir mesele. O zaman oraya gitmeli ve orada bir şeyler yapmalısın.

Ve amacınız erkekler için değil, doğada bir toplumun veya devletin doğasında bir tür değişiklik yapmaksa, o zaman her türlü küçük gangster çekişmesine ihtiyacınız yoktur.

Soru: İnsan, tüm bunların saçmalık olduğunu anlaması için bu çatışmalara hiç girmemek için hala hangi hedefe sahip olmalıdır?

Cevap: Saf bir hedeften bahsediyorsak, o zaman onu kendim için belirlemeli ve buna ancak daha yüksek bir gücün yardımıyla ulaşılabileceğinin farkına varmalıyım. Ve bu yüzden, bu daha yüksek gücün faaliyet gösterdiği bölgeye gitmeli, onunla temas kurmalı ve onunla müzakere etmeliyim ki gerekli olanı yapsın.

Bencil değil özgecil alanlara girin. Ve orada Yaradan ile bağ kurmalı ve O’nu insanlığı değiştirmenin gerekli olduğuna ikna etmeliyim, yalvarmalıyım.

Soru: Özgecilik alanda ne tür numaralar var?

Cevap: Bunun tersi doğrudur. Bu, içeri girdiğim ve herkese ne kadar havalı olduğumu göstermeye çalıştığım egoizm değildir, özgecilik, içeri girdiğimde ve herkese başkalarının iyiliği için kendimi ne kadar geçersiz kılabileceğimi gösterdiğim zamandır.

Soru: Buna gerçek cesaret mi deniyor?

Cevap: Evet, tabii ki.

Soru: Ve siz oraya savaşmak için mi gidiyorsunuz? Bu da bir kavga mı?

Cevap: Burada başka bir savaş olacaktır: kendinizle savaşmalısınız. Çünkü tüm doğanızın buna karşı olduğunu hissediyorsunuz.

Not: Yani, asıl mesele başkasıyla değil, kendinizle savaşma tekniklerinde ustalaşmak mı?

Cevap: Ve bu çok uzak değil.

Soru: İnsan buna gelecek mi?

Cevap: Gelecek.

 

Sonsuza Kadar Mısır’da Kalmayın

Sonsuzluk ışığına ulaşma arzusunu nereden bulabiliriz?  Şimdi sonsuz bir ışık okyanusundayız, ancak bundan yoksun olduğumuzu düşünüyor muyuz?  Asla.  Bizler, önümüzde gördüklerimizi, egoizmimiz tarafından algılanabileni arzuluyoruz.

Ve işte bu yüzden İbrahim Yaradan’a sordu: “Onu miras alacağımı nasıl bileceğim”, çünkü onlar Kelim [kaplar] ya da oğullarıma vereceğinizi bana gösterdiğiniz büyük mirasa ihtiyaç duymuyorlar;  ihtiyaçları yok.”  Sıradan bir insan bu tür düşünceleri nereden alır, çünkü sadece sessiz bir hayat istiyor ve başka bir şey istemiyorlar?

Ancak Yaradan şöyle der: “Hayır!  Sizin için tüm kötülüklerin özü olarak Mısır sürgününü hazırladım.  Bu döneme girecek ve öyle arzular edineceksiniz ki onlardan kurtulmak isteyeceksiniz.  Size zararlı olduklarını hissedeceksiniz.”

Bir yandan onlardan kurtulmak için güç yok, diğer yandan onların içinde kalmak imkansızdır.  Sürgün öyle bir hapishanedir ki sizi boğan, nefessiz bırakır ama ondan o ölçüde de kaçamazsınız ki egoizm sizi boğar.

Ve sadece, her şeyi kendisi için almak olan egonuz için çalıştığınızı görürsünüz.  Sanki deliklerle dolu bir kovadan içmeye çalışıyormuşsunuz gibi: suyu alırsınız, susuzluktan ölürsünüz, ağzınıza getirirsiniz ve o boştur.  Ve sonra bu hapishaneden kaçmaktan başka çare kalmaz.

Egoist olarak kalan ve vermeyi öğrenmek istemeyen kişiye Yahudi değil Mısırlı denir.  Ne de olsa Yahudi birlik (Yihud) demektir ve bir Mısırlı, birlik için çabalamaz ve Mısır’da kalır.

Yaradan tüm bunları İbrahim’e açıkladı.

İnsan Doğasını Değiştirmek Ne Demektir?

Soru: Bir bilim insanı, bu deneyime bizzat katılmadan insan doğasını değiştirmenin ne anlama geldiğini anlayabilir mi?

Cevap: Elbette. Bunu anlamak çok kolaydır.

Doğada egoizm vardır ve onu tersine, özgeciliğe doğru değiştirebilecek bir güç vardır. Bizi düzeltmesi için bu gücü nasıl çekeceğimizi bilmemiz gerekiyor. Bu, küçük gruplar halinde, kendimizi diğerlerinden önünde, tamamen mekanik olarak, bir oyundaymış gibi feshettiğimiz özel çalışmayla başarılır.

Ama biz egoistler, kendimizi feshedebilir miyiz? Yapabiliriz. Bizler, bu tür çabalar sarf ederek doğanın olumlu gücünü çekiyoruz.

Doğa, olumlu ve olumsuz olmak üzere iki güçten oluşur. Bugün sadece olumsuz güç tarafından kontrol ediliyoruz. Ve olumlu olanı kendi çabalarımızla çekebiliriz. O zaman hem bu iki güç hem de dengeleyici doğa arasında var olurken, onu anlamaya ve kendimiz kontrol etmeye başlayacağız.

 

“Kötü Huylu İlişkiler” (Linkedin)

Kanser binlerce yıldır insanlığı rahatsız ediyor. Bazı kanser raporları MÖ yedinci yüzyıla kadar uzanmakta ve Mısır’daki eski parşömenlerde göğüs kanserinden bahsedilmektedir. Çağlar boyunca sayısız tedaviler hazırlanmıştır, ancak kanser yine de yayılıyor. Bazı bilim adamları, her vaka ve her bir kişi benzersiz olduğu için, kanserle vaka bazında mücadele etmemiz gerektiğine inanıyor. Benim görüşüme göre, tüm kanser türlerinin tek bir nedeni vardır; nedeni ortadan kaldırırsanız kanseri ortadan kaldırmış olursunuz.

Kanser, bazı hücrelerin bencilce davranmaya başladığı, çevrelerini ve nihayetinde tüm organizmayı yok ettiği ve ölümüne neden olduğu hücreler arası ilişkilerde bir bozulmadır. Ancak vücudumuzdaki hücreler doğası gereği bencil değildir; işbirliği yapmaya ve hatta gerekirse bedenin iyiliği için kendilerini feda etmeye programlanmışlardır. Kanserli hücreler, içlerine kötü amaçlı bir yazılım yüklenmiş gibi yapılarını bozan ve komşularına kötü davranmalarına neden olan doğal programlarına aykırı davranmaya başlarlar. Bu kötü amaçlı yazılım, kanserin bedenlerine zarar verdiği insanlar, bizleriz. Birbirimize düşman olduğumuzda, kendi hücrelerimiz de dahil olmak üzere doğanın diğer tüm seviyelerine kötülüğü yayarız. Sonuç olarak onlar da ölene kadar birbirlerine düşman olurlar ve biz de onlarla birlikte ölürüz. Diğer bir deyişle, ruhumuz kötü davranışlarla boğuşursa, hücrelerimiz için de öyle olacaktır.

Birbirimize karşı kötü davrandığımızda, acı çekenlerin mutlaka zorbalar olması gerekmez. Aslında acı çekenler genellikle zorbalar değildir, ama sonunda herkes acı çeker. Suçlulara verilen ceza her zaman belirgin olmasa bile, kötü davranıştan dolayı kimse kazanmaz. Aynı şey kanser için de geçerlidir: Hastalananlar her zaman bencil hücreler değildir; genellikle önce başka bir organ etkilenir. Ancak sonunda, tüm vücut yok olurken, her biri eşit derecede acı çeker.

Adalet ilahi olsaydı, kanser sadece bencillere ızdırap verirdi. Ancak işler bu şekilde yürümemekte. Tıpkı tüm hücrelerin birbirine bağlı olması ve bir yerdeki zayıflığın başka bir yerde bir hastalığa yol açması gibi, bencil bir kişi de başka bir kişide hastalığı tetikleyebilir. Diğer kişi hiçbir şekilde bencil olmayabilir, ancak hepimiz bağlı olduğumuz için tüm sistem zarar görür ve insan zinciri boyunca bir yerlerde bir bağ kopar. Sonunda, vücutta olduğu gibi tüm zincir acı çeker, yani sonu beklersek adaletin yerine geldiğini görecek kimse kalmayacaktır.

Bu nedenle, kansere çözüm vakaya göre bir tedavi değil, herkes için aynı tedavidir: Vücudumuzdaki hücreler arasında, doğal olarak var olanlarla ilişkilerimizin düzeltilmesi. Birbirimize karşı kötü niyetimiz aracılığıyla kendi hücrelerimizi hasta etmek yerine, onlardan asıl sağlıklı bir vücut gibi çalışılacağını öğrenmeliyiz. Birbirimize saldırmak yerine birbirimizi savunduğumuzda, beden, zihin ve ruh olarak sağlıklı olacağız.

Büyüyen Ego Bize Nasıl Yardımcı Olur?

Soru: Eğer hepsi egodan kaynaklanıyorsa, insanın kararlarının değeri nedir?

Cevap: Onlar gerçeği egoizmden elde edemeyeceğinizi keşfetmek için gereklidirler. Ama yine de ego sayesinde ilerliyorsunuz. Bir yandan içimizde ego yardımıyla elde ettiğimiz pek çok duygu ve deneyim ortaya çıkar.

Öte yandan, hakikate bu şekilde ulaşamayacağımızın farkına varmaya başlarız. Egoizmin üzerine çıkmalıyız ve o zaman mantık ötesi inancın ne anlama geldiğini düşünmeye başlayacağız.