Category Archives: Birlik

“Bir Felaket Olduğunda Doğa Bize Ne Öğretir?” (Quora)

Doğal afetler bize doğayla uyumsuz yaşadığımızı gösterir.

Bizler doğanın bütünsel sisteminin parçalarıyız ve doğada cansız, bitkisel, hayvansal ve insan seviyelere sahibiz.

Doğa cansız, bitkisel ve hayvansal seviyeler arasında karşılıklı bağ ve bağımlılık ile tek bir organizma gibi hareket eder. Bizler de doğanın birbirine olan bu karşılıklı bağlılığının ve bağımlılığının parçalarıyız, ancak bunu algılamaktan ve hissetmekten yoksunuz. Bu nedenle, insan seviyesi iyi düzeyde olduğu sürece her şeyi yok etmeye hazırız.

Doğal afetler, bize bu şekilde yaşamaya devam edemeyeceğimizi, birbirimize karşı tutumumuzu değiştirmemiz gerektiğini göstermek için gelir: insanlığı hepimizin birbirine bağımlı olduğu tek bir bütünsel sistem olarak kabul etmek, birbirimize bakmak zorunda olduğumuzu ve bunu yapmazsak hayatlarımızın giderek daha acımasız hale geleceğini göstermek için.

“İnsanlığın Neye İhtiyacı Olduğunu Nasıl Bilebilirim?” (Quora)

İnsanlığın bilmesi gereken şey, doğanın bizi ilerlettiği şeyin bir sonraki tam birlik seviyesi olduğudur ve doğanın isteğimiz dışında bizi birbirimize bağlaması, katlandığımız her türlü ıstırabın nedenidir. Diğer bir deyişle, bizi giderek daha fazla birbirine bağlayan doğa güçleri vardır ve pozitif bağ kurma eğilimini reddederek acı çekiyoruz ve bunun tam tersine bizi birbirimize bağlayan bu güçlerle uyum içinde hareket edersek, hayatı mutlulukla deneyimleriz.

İşte bu yüzden bugün, üzerimizde işleyen doğanın bu güçlerini ve pozitif bağlarımızı fark ederek, bu güçlerle nasıl eşitlenebileceğimizi bize öğreten yepyeni bir eğitim şekline ihtiyacımız var. Daha sonra, doğanın bize rehberlik ettiği, uyumlu bir şekilde birbirine bağlı bir yaşamın bir sonraki aşamasına huzurlu bir şekilde yükselebiliriz.

Küresel bir insanlık haline geldiğimizi görüyoruz. Bu küresel karşılıklı bağımlılığımızdan ve karşılıklı bağlarımızdan kaçacak hiçbir yer yok. Dolayısıyla doğa ile uyum içine girmek demek, kendimizi içinde bulduğumuz bu daralan küresel bağımlılık ve birbirine bağlı olma duruma karşı tutumumuzu yükseltmemiz – hepimizin tek bir teknede olduğumuzu, tüm dünyada tek bir aile olduğumuzu fark etmemiz – ve buna göre birbirimizle ilişki kurmaya başlamamız demektir. Bu, doğanın duymamızı istediği mesajdır ve karşılıklı etkimizi ve bağımlılığımızı düşünmeden, her birimiz için bireysel olarak tatlı ve iyi görünenin peşinden koşmak isteyen aptal çocuklar olarak kalırsak, o zaman doğa ne yapacak? Bize iletmek istediği şeyi dinlemeye başlayana kadar bizi cezalandıracaktır. Doğanın birleştirici eğilimiyle uyumsuzluğumuz bugün çektiğimiz acıların sebebidir ve geleceğe doğru ilerledikçe daha fazla acı çekmemizin de sebebidir.

Bu nedenle, doğanın bize göstermeye başladığı şeyi, küresel olarak birbirine bağlı ve bağımlı tek bir insanlık olduğumuz ve karşılıklı bağımlılığımızı uyumlu ve barışçıl bir şekilde gerçekleştirmek istiyorsak, doğanın kendisi her şeyi kendi içinde barındırdığı gibi, bizim de birbirimize karşı tutumları tersine çevirmemiz gerektiğini dikkate almalıyız.

Yalnızca egoist doğamızla (başkaları ve doğa pahasına kendi çıkarımızla) doğup büyüdüğümüz için bu oldukça karmaşıktır, ancak kendimizi, tüm dünyada bağ kurmayı zenginleştiren yeni bir öğrenmeyi uygulama yoluna sokarsak, başımıza gelecek her türlü kargaşaya olan ihtiyacı azaltarak olumlu bir geçiş yapabileceğiz.

“Geleceğimiz Aslında Hangi Faktöre Bağlı?” (Quora)

Geleceğimiz, kim olduğumuzu, nerede olduğumuzu, nereye gittiğimizi ve gelişimimize rehberlik eden yasalarla kendimizi nasıl uyumlu hale getirebileceğimizi anlamaya bağlıdır. Bunu yaptığımızda kendimizi uyumlu ve huzurlu bir dünyada yaşarken bulacağız.

21. yüzyıla kadar, içimizde büyüyen egoist dürtülere göre geliştik. Bugün, insan egosu doruk noktasına ulaştı ve buna bağlı olarak artık daha sonraki gelişimimizde özgür seçim yapma olanağına sahibiz.

Bizim özgür seçimimiz nedir? Bu, bizim egoist doğamızın üzerine çıkma yeteneğimizdir.

Egomuzun üzerine çıkmak tek özgür eylemimizdir çünkü egoist dürtülerimizden kaynaklanan yaptığımız diğer her şey, bizi sürekli olarak kendimize yönelik hazlara doğru hareket ettiren, istemsiz bir programa göre işler. Bu nedenle, başkalarının yararını düşünerek ve hareket ederek, kişisel çıkarımızın üzerine çıkabildiğimizde, tüm egoist doğamızın dışında bir eylem gerçekleştirmiş oluruz. Bu özgür eylemde, kendini hedef alan bir yönde hiçbir haz tasavvur etmeyiz, bunun yerine tüm iyiliğin başkalarına yönlendirilmesini arzu ederiz.

Eğer özgür seçimimizin farkına varırsak, sonsuz ve mükemmel olan yeni bir yaşam algısı ve duygusuyla yeni bir doğaya yükselteceğiz.

Biz özgür seçimimizi kullansak da kullanmasak da, doğa yasaları ortaya çıkacaktır. Ancak, bu geçişe katılmazsak, hayatı giderek daha acı ve ıstırap verici olarak deneyimleyeceğiz. Egoist arzularımız asla tatmin olmaz. Sürekli olarak aradıkları hazlardan yoksun kaldıkça, kendimizi giderek büyüyen bir sorunlar ağına dolanmış olarak bulacağız.

Özgür seçim yeteneğimiz, bizi hayvanlardan ve doğanın diğer tüm parçalarından ayıran şeydir. Bu nedenle Kabalistler, tüm gerçekliğin insan için yaratıldığını söylerler: Doğuştan gelen egoist durumumuzun üzerine çıkabilen ve kendimizi doğanın kanunlarıyla -sevgi, verme ve bağ kanunları- uyumlayan, doğanın yegâne zeki yaratıklarıyız.

Önümüzde muazzam bir geçiş süreci ve hatta daha da şaşırtıcı bir hedefimiz var. Mevcut durumumuz, geleceğe doğru yol alırken karşılaştığımız yeni ve daha büyük zorluklara cevaplar aramamızı gerektiriyor. Bu gerçekten de olumlu bir durum ve ben bunu kaygıyla değil umutla karşılıyorum.

Birlikte Çalışmak

Gelişimimizin şu anki aşaması dağıtımdır çünkü dünyanın birbiriyle doğru bağa veya dediğimiz gibi, karşılıklı garantiye (Arvut) ihtiyacı vardır.

Diyelim ki herkes aynı fikirde: “Evet, karşılıklı olarak birbirimize bağlı olmalıyız; aksi halde birbirimizi yeriz.” Ama nasıl karşılıklı bir anlaşmaya varabiliriz?

Kabala’nın devreye girdiği yer burasıdır. “Uslu bir çocuk ol” dediğimiz ilk aşamalar değil, Kabala, çünkü üst ışık olmadan, onun çekimi olmadan, siz kendinizi değiştiremezsiniz. Her zaman başkalarına karşı çıkacaksınız. Bu nedenle Kabala insanlar için gereklidir.

Doğa bizi karşılıklı garantiye mecbur kıldığından, insanlar birbirlerine karşı bir nezaketin gerekli olduğundan emin olmalılar. Küçük bir küre üzerindeyiz ve birbirimize tamamen bağlıyız. Bu bize bağlı değildir; bizi yukarıdan, doğadan zorlayan bir koşuldur ve hepimizi çevrelemiştir: “Ve şimdi, bunu çözün.”

Ya bir hesaplaşma ayarlayacağız ve sonra herkes birbirine bıçak saplayacak ya da bir şekilde anlaşmaya varmaya çalışacağız.

Ama hepimiz egoist isek ve sadece başkalarını kullanarak bir şeyi nasıl elde edeceğimizi düşünüyorsak, nasıl anlaşabiliriz? Aynı zamanda bunun artık diğeri üzerinden çalışmadığını, sistem yuvarlaksa o zaman birlikte hareket etmemiz gerektiğini anlıyoruz.

Bu sistemin merkezi herkes için ortak bir hedef olmalıdır: sistemin merkezi dışında ben değil, sen değil, herkesin kendisi için değil. Kendimizi, doğamızı nasıl değiştirebiliriz? Tarihte ilk kez, teknolojiyi, toplumu değil, insanın kendisini değiştirme ihtiyacına geliyoruz.

Ve o zaman Kabala, ıslahın gücünü çekmenin tek yolu olarak sahneye çıkacaktır.

 

“Depresif Gençlere Büyük Ölçekte Nasıl Yardımcı Olabilirim?” (Quora)

Bana öyle geliyor ki geçmişte insanlar daha basit hayatlar yaşarken, çocuklar daha mutluydu. Aile ve sosyal bağlar hayatımızı doldururdu ve ebeveynlerimize, komşularımıza ve genel olarak insanlara daha yakındık.

Bugün ekranlara yapışmış, birbiriyle hiçbir şey yapmak istemeyen bir nesilde yaşıyoruz. Bizim neslimizin ebeveynleri de genellikle çalışmakla meşguller ve bence ergenlik depresyonunun, biz ebeveynlerin çocuklarımızı ihmal etmesiyle çok ilgisi var.

Bu nedenle ebeveynlere daha az çalışmalarını ve çocuklarıyla daha fazla zaman geçirmelerini tavsiye ederim. Plaja gitmek, futbol maçına gitmek gibi birlikte çeşitli aktiviteleri yapmalılar ve en önemlisi aktiviteler ebeveynler ve çocuklar tarafından birlikte yapılmalıdır.

Bugünün aileleri bağ kurmaktan büyük ölçüde mahrum kalıyor ve bu nedenle ebeveynlerin çocuklarıyla bağ kurmak için daha fazlasını yapmasının bir zorunluluk olduğunu düşünüyorum.

Üç Çizgide Nasıl Çalışılır?

Soru: Üç çizgide çalışmanın farklı yolları olduğunu söylediniz. Ne demek istediniz?

Cevap: Diyelim ki, ben bir babayım, kocayım, öğretmenim ve vatandaşım. Tüm ilişkilerimde orta çizgide davranmalıyım: kendimle ilgili, her şeyle ilgili ve bilim, sanat, teknoloji, ekonomi, finans, doğaya karşı tavrım vb. her şeyde uygulanmalıdır.

Eylemlerimizin her biri arzudan gelir ve bu nedenle egoizmimiz tüm eylemlerde yer aldığı zaman, onların hepsi en uygun şekilde orta çizgiye uymalıdır, kesinlikle ihsan etmeyi, sevmeyi ve çevreleyen sistemi dengeli, nazik ve sakin hale getirmeyi amaçlamalıdır.

Bugün mutlak bir uyumsuzluk içindeyiz çünkü aramızda üç çizgi sistemi veya bütünsel bir karşılıklı bağ sistemi tezahür ediyor ve bunu kendi içimizde fark edemiyoruz. Dolayısıyla doğanın bize gösterdiğinin tam tersi bir durumdayız. Bizim açımızdan ne algımızda, ne eylemlerimizde ne de düşüncelerimizde herhangi bir şeye ya da kimseye karşı üç çizgi davranışı olmadığı ortaya çıkıyor. Bu yüzden tüm faaliyetlerimizde kriz içindeyiz.

Orta çizgi, tüm iyi ve kötü niteliklerimi, düşüncelerimi, arzularımı ve hareketlerimi herkesle iyi bir ilişki kurmaya yönlendirmem anlamına gelir. Asıl peşinde koştuğum şey budur çünkü bunu başarabilirsem ve hayatımda böyle bir yol izlersem, o zaman kendimi, insanlığı ve dünyayı mükemmel, ebedi, sonsuz ve her bakımdan iyi yapacağım. Bu nedenle, orta çizginin ne olduğunu çalışıyoruz.

Kabala bilgeliği, Bina ve Malhut‘un birleşmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkan Masah de Hirik‘i, ikinci kısıtlamayı (Tzimtzum Bet) ve diğerlerini oldukça derinlemesine inceler.

Ancak ortalama bir insanın buna ihtiyacı yoktur. Ona ancak şunu söyleyebiliriz: “Egoist olmana rağmen, her şeyi ne kadar kendin için istesen de, bunun üzerine çıkmaya çalış ve başkalarının durumunu da hesaba kat. Yapabiliyorsan, onların durumlarını seninkinden daha yüksek hayal et. Dene! En azından bir şekilde, bir kez bunu yapabilir misin? Ve aynı zamanda insanlığın böyle bir durumda nasıl var olacağını düşün. Hepsi bu.”

İnsanların bunu anlamasının gerekeceği bir duruma doğru ilerliyoruz; aksi takdirde kelimenin tam anlamıyla birbirlerini diri diri yiyecekler. Her şey bir insanın doğasında vardır ve kendimizi farklı ilişkilere içsel olarak hazırlamaya başlamazsak, bu gerçekleşebilir.

Doğru Bir Bağa Sahip Olursak Her Şey İyi Olacaktır

Kişinin içinde bulunduğu durumu ne kadar zor olarak algıladığı, hangi hedefe doğru ilerlediğini anlamasına bağlıdır. O zaman, iyi bir sonuca götürdüğü sürece, herhangi bir koşuldan geçmekte sorun yaşamayacaktır.

Bize neler olduğunu ve ne olması gerektiğini anladığımızı düşünüyorum. Kötü ve iyi bir durum arasındaki fark, aslında sadece aramızdaki bağın niteliğindedir.

Eğer bağ, iyi ve doğruysa, o zaman her şey tıkanmamış borulardan serbestçe akan su gibi sorunsuz ilerler. Asıl mesele, içlerinde tıkanıklık olmaması ve hiç kimsenin diğerlerinin erişimini engellememesi, aksine onları birbirine bağlamak ve birleştirmek istemesidir.

Geleceğin Dünyasını Nasıl Görüyorum?

İnsanlar bana sık sık geleceğin dünyasını nasıl gördüğümü, neye dayanacağını ve bu dünyada birbirimizle nasıl etkileşim kuracağımızı soruyor.

Ne yazık ki bunun yakın gelecekte gerçekleşeceğini düşünmediğimi itiraf etmeliyim. Yeni bir dünyanın doğuşuna eşlik eden daha pek çok sorun olacaktır. Ancak ortaya çıktığında, aramızdaki savaşlardan ve nefretten kaçınmak için her şeyi yapacak şekilde yaşamamız gerektiğini anlayacak insanların zihninde var olan farklı bir dünya olacak.

Kimsenin diğerine nefret duymaması, aksine karşılıklı sevgi, saygı ve temas arzusu duyması için kendi aramızda mücadele etmeliyiz.

Umarım buna ulaşırız. En azından artık dünyadaki tüm olaylar, neyin iyi neyin kötü olduğunu ortaya çıkarmaya yönelik.

Kalpteki Deprem

Türkiye’de meydana gelen deprem gibi korkunç felaketler olurken, nasıl Yaradan’ı haklı çıkarabiliriz? Yaradan’ın bizi neden böylesine keskin ve ağır darbelerle uyandırdığını bilmiyoruz.

Ancak görünüşe göre bunlar hem yardımı hem de cezayı içeriyorlar. Bağımız sayesinde bu cezayı ödüle çevirmeye çalışabiliriz. Sonuçta, bize yardımcı olabilecek tek eylem de bu.

Kendimizi, felaket bölgesinde fiziksel olarak göçük altında kalan dostlarımızın içinde buldukları durumlara kaptırabiliriz ve onları tüm bu yerlerden ve koşullardan çekip çıkarmaya ve başımızın üstüne kaldırmaya çalışabiliriz.

Hepimiz ve Yaradan arasında ortak bir bağa ulaşmayı özleyen, sadık yakın dostlar olarak, onlara değer veriyoruz ve onları sürekli olarak düşüncelerimizin ve kalbimizin derinliklerinde hissetmek için elimizden gelenin en iyisini yapacağız. Yaradan her şeyi öyle düzenler ki hepimiz bu eyleme dahil oluruz. Bu şekilde bizi bu felaket aracılığıyla birbirimize bağlar ve bu nedenle daha da fazla birleşmemiz gerekir.

Bağ kurmak dışında hiçbir şeye ihtiyacımız yok; bunu yaptığımızda Yaradan’ın tüm insanlığın üzerine saçtığı ışık, birleşmiş gruplarda daha güçlü bir şekilde parlayacaktır. Bu nedenle bağımız, beraberliğimiz ve kucaklaşmamız ne kadar güçlü olursa, üst güç olan Yaradan’ın ışığı bizi o kadar çok etkiler ve bizi tüm sıkıntılardan çekip çıkarır.

Deprem bölgesinde olan tüm dostlarımızı kucaklıyor, düşüncelerimizi ve kalplerimizi bu endişe ile dolduruyoruz, bu sayede onları Yaradan’ın yardımıyla felaketlerden koruyabileceğiz.

“Toplum Olarak Neden Bu Kadar Yozlaştık?” (Quora)

Her eylemimizin ve düşüncemizin arkasında, başkaları ve doğa pahasına kendimiz için haz almak istememize neden olan egoist bir arzu vardır.

Üstelik bu egoist arzu sürekli olarak büyür.

Geçmişte birbirimizle dost olabiliyorduk, günümüzde ise birbirimize, bir şeyler kazanmak için karşımızdakini nasıl kullanabiliriz merceğinden bakıyoruz. Ve böyle bir tavır için suçlanacak da değiliz. Çünkü bunun nedeni egomuzun büyümesidir.

Bunun hakkında ne yapabiliriz? İçimizde sürekli büyüyen bir tür hayvan var ve bizden etrafımızdaki herkesi ve her şeyi kendi çıkarımız için olabildiğince sömürmemizi talep ediyor.

Aslında, her zaman böyle bir istekle hareket etmiştik, ancak bugünkü kadar büyük değildi, bu yüzden onu, bugün hissettiğimiz gibi giderek artan olumsuz şekillerde deneyimlemiyorduk.

İçimizdeki egoist arzunun büyümesinin nedeni, sadece hayat deneyimlerimiz ve toplumumuzun giderek daha fazla yozlaşması değildir. Doğamızın özünde gerçekten egoist olduğunun, başkalarını ve doğayı mümkün olduğunca kendi çıkarımız için kullanmayı gerçekten istediğimizin ve böyle bir dürtünün bizi bir sürü olumsuz sonuca götürdüğünün, toplum olarak farkına varmamız gerekiyor. O zaman, bu farkındalık, bizde kendimizde köklü bir değişiklik yapma arzusu geliştirmelidir: egoist doğamızı özgecil bir doğaya dönüştürmek için, onlardan kazanmak için başkalarını nasıl kullanacağımızı düşünmek yerine kendimizi başkalarına fayda sağlamak için nasıl kullanacağımızı düşüneceğiz. Eğer böyle bir geçiş yapmazsak, toplum eninde sonunda parçalanacaktır.