Category Archives: Birlik

Ruhu 620 Kat Genişletin

Ruh, insanın içsel arzusudur. Ve eğer birbirimize yardım etmeyi istersek, o zaman birbirimizle bağ kurarız, daha yakınlaşırız, birbirimizin arzularıyla dolup taşarız ve tek bir kişi haline geliriz.

Yaradan, bize ne kadar bağ eksikliğimiz olduğunu hissetme, bağ kurma ve böylece başlangıçta var olandan 620 kat daha büyük bağ kurma fırsatını vermek için, yarattığı arzuyu parçalara ayırdı.

Biz ıslahlarımız ile birlikte, onun tüm gücünü, tüm yüksekliğini Adam HaRişon’un sistemine ekleriz. Bu ortak ruh çok küçük doğmuştu; iç hacmi yoktu. Ama Yaradan, yarattığı ruhu kırıp, onun içsel gücünü parçaladığı ve parçalarını birbirinden uzaklaştırdığı için, bu bize büyüme fırsatı verir.

Her birimiz kırık ruhun bir parçasıyız. Eğer tekrar tek bir ruhta birleşirsek, o zaman bu bağa, üzerine çıktığımız ayrılık kuvvetini de ekleriz. Bu yüzden bu ruhun gücünün 620 kat arttığı söylenir. Böylece bir araya gelip tek bir sistem kurarsak, Yaradan’ın yüksekliğine ulaşırız.

Bağ yoluyla daha yüksek manevi seviyelere ulaşırız. Sonunda, herkesin Yaradan’dan aldığı ihsan etme arzularını birleştiririz ve sonra üst güç içimizde kıyafetlenir ve kendisini yaratılışın başlangıcında olduğundan kat kat daha fazla ifşa eder.

Yaradan’ı her zamankinden daha gerçek ve içsel bir formda ediniriz. Islahımız sayesinde, üst dünyaların tüm parçaları giderek daha fazla birbirine bağlanır ve tek bir bütün halinde birleşir, bu da bizim onları tam anlamıyla edinmemizi sağlar.

Yaratılışın amacı, tüm üst dünyaları aralarında hiçbir fark kalmayacak şekilde birleştirmektir ve hepsi tek bir dünyaya, Keter dünyasına dönüşür.

 

Dünya Bizi İleriye İtiyor

Soru: Son zamanlarda kalbi ağırlaştıran bir eğilim var. Her zaman aktif olan insanların bir şeyler yapması çok daha zor hale geldi. Bu süreç nedir?

Cevap: Bugün Kabala çalışan insanlar, yeni bir sisteme girmeye ve onu anlamaya ve tanımaya başlıyorlar. Onlara o kadar çok bilgi verdim ki, kelimenin tam anlamıyla onun içinde yaşıyorlar. Bizim var olduğumuzu, birbirimiz arasında, bizimle Yaradan arasında ve bizimle dünyanın geri kalanı arasında bir karşılıklı etkileşim sistemimizin olduğunu anlıyorlar.

Bizler, Yaradan ile tüm dünya arasında bir ara bağlantıyız ve tüm bunları tek bir ortak sisteme bağlamalıyız. Bu süreci uygulamakta olduklarının farkına varmaya başlıyorlar.

Dış dünyaya erişimi kabul etmek onlar için zordu. Bizler her zaman, her yerden, daha fazla dostu çekmek için çalışıyoruz ki, onlar da manevi edinimi, Yaradan’ın ifşasını arzulasınlar.

Ancak burada biz, rahat yaşam koşulları dışında hayatta hiçbir şeye ihtiyacı olmayan insanlara hitap ediyoruz. Elbette bu çok zayıflatıcı bir şey ve sizi yoldan çıkarır.

Ama bu tam olarak, insanların artık normal bir şekilde var olmak için gerekli ihtiyaçlara sahip olduğu gerçeğidir ve bu ancak karşılıklı sorumluluk temelinde, evrensel bir insan topluluğu yaratılarak çözülebilir, bu da bize en sonunda üst ışığı alabilmemiz, onu kendimizden tüm insanlığa aktarmamız ve tüm dünyanın ıslahı için büyük bir ilerleme sağlar. Bunun için, biz şimdi pratik Kabala çalışmaya başlıyoruz.

 

Kötü Bir Dünyayı Nasıl Islah Ederiz?

Soru: Manevi dünyadan, bir uyum dünyası olarak ve bizim dünyamızdan da uyumsuzluk olarak bahsediyorsunuz. Hayvansal ya da bitkisel doğadan, dışarıdan bakıldığında onun bir kâbus olduğu ve ıslah edilmesi gerektiğinin hemen anlaşıldığı herhangi bir örnek var mı?

Cevap: Bu dünyada kendimizden başka ıslah edecek hiçbir şeyimiz yok çünkü sadece arzularımızı ıslah edebiliriz. Cansız, bitkisel ve hayvansal doğadaki nesnelerin arzuları yukarıdan verilir ve hepsi içgüdüsel olarak kendi içlerinde var olan yasalara ve kurallara uyarlar. Hiçbir özgür iradeleri yoktur.

Bu yüzden, bir sürüngenin bir insanı yediğini ve bu nedenle bu timsahın kötü olduğunu ve öldürülmesi gerektiğini söyleyemeyiz. Neden öldürelim ki? Böyle bir programa sahip olduğu gerçeği için mi? O zaman, bu talihsiz timsaha değil, Yaradan’a dönmelisiniz.

Bir keresinde Miami’de bir arkadaşımı ziyaret ettiğimizde şöyle dediğini hatırlıyorum: “Bu, köpeğimi görmediğim ikinci gün.” Evinin çevresinde timsahların yaşadığı küçük göller vardı ve timsahlar serbestçe karaya çıkıyorlardı. Köpeğin sahibi, köpeğinin çitten atladığını ve timsahlar tarafından yenildiğini düşünüyordu. Peki, şimdi bu timsahları vurmak zorunda mıyız? Onların suçu ne?

Bu, büyük bir hayvansal arzu küçük bir hayvansal arzuyu tükettiğinde, bir hayvanın, hayvansal arzuya verdiği doğal tepkidir. Aynı zamanda, onlar karşılıklı olarak tüketilirler, birbirlerinin var oluşunu sağlarlar ve böylece doğanın hareketi devam eder.

Her bir arzu, daima cansız, bitkisel, hayvansal ve insan seviyelerinden oluşur. Arzu, sadece insan seviyesinde ıslah edilebilir. Eğer onu ıslah ederseniz, o zaman tüm arzular birbirine bağlanır ve hepsi ıslah olmuş kabul edilir, zira insan seviyesi, deyim yerindeyse, tüm arzuların başıdır.

Bu nedenle, şöyle söylenmektedir;  tam bir ıslaha ulaştığımızda, kurt ile kuzu yeşil çimenler üzerinde dostça birlikte yürüyecek ve küçük bir çocuk onlara rehberlik edecektir.

Bu gerçekten böyledir çünkü tüm bu arzular birbiriyle doğru kombinasyona gelecektir. Yani doğru insan arzusu, cansız, bitkisel ve hayvansal arzuları birbirine bağlayacak ve bu ortak yaşamda beraber çalışmaları için, onlara doğru yönü verecektir.

İnsanlığa Yakışan Bir Hayat

Soru: Günümüzde insanların bilinçleri yavaş yavaş değişmeye başlıyor. İnsanların yakında Kabala’nın söylediklerine inanıp, eylemlerini değiştirmeye başlamaları ne kadar gerçekçi?

Cevap: Bu ihtiyaca bağlıdır. Günümüzde insanların her türlü teknik oyuncakları geliştirmeye, savaşlar çıkarmaya ve tabiri caizse birbirlerini toplarından çekmeye devam ettiklerini görüyoruz. Onlar bu tür bir yaşamdan hala memnunlar.

Kendilerine zarar veren ve dolayısıyla onları gerçek Kabalistik kaynaklarından daha da uzaklaştıran geçici, önemsiz ve değersiz bir şeyle uğraşıyorlar. Ve onlara geri dönmek giderek daha zor olacak.

Başkalarına karşı bencilliğini en iyi şekilde kullanan kişi, bizim dünyamızda başarılı görünebilir. Ama aslında bu onu gerçek kaynağına geri dönmek için çok zor bir yolla ve manevi ıslah yolunda çok acı hislerle tehdit eder.

Dünyamız bu şekilde işliyor ve bu konuda yapabileceğiniz hiçbir şey yok. Biz, Kabala’yı yayarak bir şeyler başarmaya çalışıyoruz ama prensipte bunların hepsi dünyanın programında var.

“Kendi Arzularımın Üzerine Çıkar Ve Başkalarının Arzularını Yerine Getirirsem, O Zaman Bu İnsanları Nasıl Hissederim?” (Quora)

Kendinizi ve diğerlerini bir bütün olarak hissedersiniz yani onların sizin en yakınınız, en sevdiğiniz insanlar olduğunu hissedersiniz.

Daha önce düşündüğünüz “benlik”, kişisel “Ben”iniz duyularınızdan kaybolur. Benliğiniz yanınızda yaşayan bir hayvana daha çok benzedikçe, onun ilişki düzeyi önemli ölçüde azalır.

Ancak arzularınız sürekli olarak büyür, peki bu büyüme onların üzerine çıkma hareketi ile nasıl bağdaşır?

Siz büyüyen bu arzuları başkalarıyla daha fazla bağ kurmak için kullanın diye, bu böyledir.

Arzularınız, size birbirinizden ne kadar çok ayrı ve uzak olduğunuzu gösterirse, doğada var olan olumlu bağ kurma gücüyle, bu tür arzuların üstesinden gelme, başkalarıyla bağ kurma ve onlar aracılığıyla tamamlanmayı hissetme fırsatınız o kadar artar.

Bu süreci, sevilen birinin mutlu edilmesine benzetebiliriz. Onları yerine getirdiğinizden daha çok kendinizi tatmin edersiniz çünkü bunu kendi arzularınıza rağmen yaparsınız. Böylelikle doyumun tüm gücünü kendi üzerinizde hissedersiniz. Bu, elektriğin bir dirençten geçmesine benzer: direnç ne kadar güçlü olursa voltaj da o kadar büyük olur.

O gerilim, hissettiğiniz hazdır. Bu acı verici değildir. Bu bir zevktir. Eksinin  yani kendinize yönelttiğiniz arzuların, nefret ve reddedilmenin yerini sevgi ve bağ kurma ile değiştirerek artıya dönüşür.

Geleceğin Mesleği: Kalplerin Bağının Mimarı

Halen Yaradan rızası için nasıl davranacağımızı bilmediğimiz için, grubumuzun iyiliği için, dostlarımızın iyiliği için hareket etmeliyiz. Aynen sıradan bir hayatta olduğu gibi, kişi hiçbir zaman sadece kendisi için yaşamaz. En nihayetinde onun zaten ebeveynleri, çocukları ve hatta torunları vardır ve hepsinin iyiliği için yaşıyordur.

Bazen insanın her şeyden vazgeçip, ıssız bir adaya gidip sadece kendisiyle ilgilenmenin hayalini kurduğunu duyarız. Ancak bu yalnızca çaresizlikten kaynaklanmaktadır, zira insanın başkalarıyla bağ kurması gerekir.

Modern medya bizi giderek daha fazla birbirimize bağlıyor. Sonuç olarak, sadece bilgisayarımızın içinde değil, beynimizin, kalbimizin içinde, kaçmanın imkânsız olduğu bir yerde, tüm dünyayla birlikte yaşadığımızı hissedeceğiz. Bu şekilde, Yaradan bizi tek kalp, tek adam olarak birleşmeye mecbur edecektir.

Biz bu bağı şimdi reddediyoruz, ancak başka bir çözüm olmadığı için, kısmen bilinçsizce, kısmen de kendi arzumuz doğrultusunda bu mutlaka gelecektir.

Herkesin insanlar arasındaki bağ kurma alanında uzman olması gerekecek. Tıpkı bugün herkesin bilgisayarı nasıl açacağını, nasıl şifre gireceğini, e-posta ve diğer uygulamaları nasıl kullanacağını bilmesi gerektiği gibi, gelecekte de kalpler arasında bağ kurmak için, giderek daha fazla bilgiye ihtiyacımız olacak.

Doğanın Planını İnceleyin

Doğanın kendi gelişim planı vardır. Ama biz bugüne kadar kendi planlarımıza göre mi geliştik? Bizim yaptığımız tüm planlar çöküyor. Doğanın ne gibi planları vardır? Onları tanıyalım, onlara ulaşalım ve onlara bir göz atalım. Her zaman, en azından içinde bulunduğumuz şeyi tanımaya değer.

Bizi çevreleyen doğaya hiçbir şey yapamayız, biz onun bir parçasıyız. Bir şeyi istediğimizi sandığımız zaman bile, o da tamamen bu doğadan gelir. Ondan çıkamayız ve ben de kendimden çıkamam. Ne kadar çabalarsam çabalayayım, yine de kendi doğamın içindeyimdir.

Peki, ona göre sürekli değiştiğim bu içsel program nedir? Bunu anlamam lazım; aksi takdirde bu program beni kim bilir nelere iter. Şayet onu tanırsam, ona uygun olarak rahatça ve iyi bir şekilde gelişmem oldukça mümkündür. Ben kendimi iyi hissedeceğim ve herkes kendini iyi hissedecek. Artık insanlığın bu kadar cahil olmayı bırakmasının zamanı geldi.

Kabala bilgeliği bundan bahseder. Bu nedenle, bu şimdi ifşa oluyor ve her şeyden önce bizi, doğayı nasıl kendimize tabi kılacağımızı değil, kendimizi ona nasıl tabi kılacağımızı incelemeye çağırıyor.

Bu konuda karmaşık bir şey yoktur. Doğada yalnızca iki güç vardır; alma gücü ve ihsan etme gücü. İhsan etme gücü, bizi yaratan ve her şeyi canlandıran üst güçtür. Alma gücü ise tüm yaratılmış varlıkların gücüdür ve bir insanda hepsinden daha büyüktür. İnsanoğlu bunu kesinlikle mantıksız bir şekilde kullanır ve tüm doğayı ve etrafındaki herkesi onların aleyhine sömürür.

Bu, bize verilen her iki gücü de en iyi şekilde nasıl kullanacağımızı doğadan öğrenmemiz gerektiği anlamına gelir. Eğer bunu nasıl yaptığını görürsek, iyi olacağız. Doğaya ister Yaradan deyin, ister doğa deyin; fark etmez. Yani Kabala, doğa ile ilgili en doğal, bütünsel ve küresel bir bilgeliktir.

Yorum: Ancak bu çok zor bir şekilde anlatılıyor. Herkes bunu anlayamayacaktır.

Cevabım: Fiziğin ve diğer bilimlerin her şeyi çok daha kolay anlattığını düşünmüyorum. Aksine, Kabala basit bir bilgeliktir çünkü her şeyi herkesin anlayabileceği hislerle anlatır. Kabala’nın söyledikleriyle çalışmaya başladığınızda, bu eylemleri kendi üzerinizde deneyimlersiniz. Bunlar tamamen sizin içinizde oldukları için, size en yakın, en gerçek ve en elle tutulur hale gelirler.

 

“Neden Doğal Afetler Yaşamak Zorundayız?” (Quora)

Doğadan aldığımız büyük darbeler, eninde sonunda bizleri egoist bir paradigmaya göre yaşadığımız (sömürü, manipülasyon ve nefretin bağlarımızda bulunduğu) durumdan, “tek kalp tek adam” sözleriyle tanımlandığı gibi, yani sorunsuz işleyen, birbirine bağlı ve birbirine bağımlı tek bir sistem olarak, olumlu bir şekilde bağ kurduğumuz belirli bir duruma getirmek içindir.

Diğer bir deyişle, eğer insan seviyesinde birbirimizle uyumlu ve dengeli bir bağı paylaşsaydık, o zaman bizim seviyemizdeki denge, doğa boyunca dalgalanırdı ve doğayı uyumlu ve huzurlu bir şekilde yaşardık ve doğal afetler diye adlandırdıklarımız geçmişteki bir şey haline gelirdi.

Bu tür darbelerden elde edebileceklerimizle, gelecek durumlara dikkat etmemiz akıllıca olacaktır: darbeler bizi birbirimize karşı egoist tavırlarımızın içindeki rüya benzeri mevcut durumdan sarsmak ve bizi tam tersi, uyumlu ve huzurlu bir dünyaya uyandırmak için gelir.

Aslında her şeyin iyi olduğu bir dünyada yaşıyoruz ve sadece biz insanlar, birbirimize karşı egoist tutumlarımızla dünyaya olumsuz bir şekil veriyoruz. Birbirimizle egoist -her birimizin başkalarının pahasına kendi çıkarımıza öncelik verdiği- bakış açılarıyla ilişki kurmayı bırakıp, bunun yerine birbirimizle olumlu, nazik ve şefkatli tutumlarla sabırla ilişki kuracağımız zaman yaklaşıyor.

Eğer böyle bir değişim yaparsak, daha önce hiç yaşamadığımız güzel bir yaşama tanıklık etmiş oluruz. Bu nedenle, bu tür ilişkilere mümkün olduğunca çabuk ulaşmaya çalışmalıyız.

Dünyayı İyileştirmek Mi Kendinizi Değiştirmek Mi?

Yorum: Bir kişinin asıl sorunu, daha yüksek koordinatlara bağlı olmamasıdır. Dünyamızın var olmadığını, bunun sadece bir ilüzyon olduğunu söylediğinizde, şu soru ortaya çıkıyor: “Ben neredeyim?”

Cevabım: Hiçbir şey yapılamaz. Bunun için bir metodoloji var. Bu nedenle, kişiyi yavaş yavaş buna sokmak, bunu açıklamak ve ona niteliklerini nasıl yöneteceğini keşfetme fırsatı vermek gerekir. Bütün bunlar başlangıçta bize verilir. Herkes gerçeğe ulaşabilir ve ulaşmak zorundadır. Bu öğrenilmelidir.

Dünyadaki tüm acılar, bizi tam da bunu yapmaya iter. Bizi içinde bulunduğumuz bu küçük küre olan dünyamızı iyileştirmeye zorlamaz. Buna gerek yoktur.

Kendimizi değiştirmeliyiz ki dış küreye, sonra daha dış bir küreye ve daha da dış bir küreye çıkabilelim. Ancak bunun yerine kendi küçük küremizi geliştirmeye başlarsak ve onun içinde kalmak istersek, bizi kiraz çekirdeği gibi sadece dışarı itmeye çalışan doğanın darbeleriyle karşılaşırız. Bugün dünyadaki tüm eylemlerimizde hissettiğimiz şey budur.

Bu nedenle, dünyayı değiştirmemize ve hatta toplumu iyileştirmemize gerek yok, bunun yerine, kişinin başka bir boyutta, başka bir dünyada tamamen farklı bir görüntüyle bir sonraki varoluş derecesine ulaşmasına yardımcı olmamız gerekiyor.

Başka bir şey yapmanıza gerek yok, sadece bu. Geri kalan her şey yalnızca daha fazla acıya ve sonun ertelenmesine yol açacaktır; iyi yükselişi uzaklaştıracaktır.

Dünyamız sadece bunu arzuluyor ve mutlaka buna geleceğiz. Ama her şey, çekilen ızdırabın miktarına ve nihayetinde mantıklı bir şeyler yapmamız gerektiğini – doğanın bizim için neyi planladığını kavramak gibi, anlamamız için geçen süreye bağlıdır.

 

Başkalarının Arzularını Sahiplenme

Kişi sadece kendi başına yaşasaydı, sadece kendini fark etseydi ve daha fazlasını yapmasaydı yani egoizmimiz başkalarını taklit etmeye çalışmasaydı ve kendisine tamamen yabancı yeni görevler icat etmeseydi, o zaman mutlu olurduk ve bizim için her şey basit olurdu. Bütün sorun, kıskançlık, şöhret ve güç arzusunun yardımıyla sahiplendiğim başkalarının arzularını fark etmekte yatıyor ve bu arzular benim arzularım haline geliyor.

Bu bizim ileriye doğru ilerlememiz! Başkalarının istediğini istediğim gerçeğiyle (birden bire ben de onu istiyorum) gelişiyorum. Ancak bu arzular bana başkalarını hissedip onlarla bağ kurabilmem, onların arzularını yerine getirebilmem ve bundan haz alabilmem için veriliyor, onların arzularını kendime mal edip onları yerine getirmeye çalışmam için değil. Bu şekilde asla haz alamam ve asla tatmin bulamam.

Başkalarının arzularını sahiplendiğimizde ve “istiyorum!” diye kendi içimizde onları yerine getirmeye çalışmaya başladığımız zaman, kendimizi yerin dibine batırmaya başladığımız zamandır.

Eğer tersini yapsaydım, bu arzuları kendimde değil de başkalarının içinde, sahip oldukları biçimde, bulundukları yerde yerine getirseydim, o zaman sonsuz mutlu olurdum! Herkesle bağ kurardım. Bu yüzden, kıskançlık, haset, itibar, onur ve diğer tüm nitelikler bana verildi ki, böylece başkalarının niteliklerini hissedeyim ve onların içindeki bu arzuları yerine getireyim. Her şeyin ne kadar basit olduğunu görüyor musunuz?

Ama biz tam tersini yapıyoruz. Bu “zıt” yani başkalarının niteliklerini (kıskançlık, haset vb.) içimizde benimsemek, “Başkalarında ne var? Peki ya ben? Neden?” demektir. Bu, egoizmin gerçek bir ifadesidir. Bu bizleri yaratılış amacının aksi istikametine çevirir.