Daily Archives: Nisan 9, 2012

Karanlığa Doğru İleri

Soru : Mısır’ın içinden çıkabilmek için egomuzun on musibeti atlatması gerekir, bu ne anlamına gelir?

Cevap: Mısır ile ilgili on musibet, kişinin kendinde hissettiği, egosundan kurtulmak istediği için egosunun ona bu konuda yardım ettiği haldir. Eğer darbeleri hissetmeseydim, aynı egoda kalmaya devam etmek isterdim. Fakat bu egomun içindeyken darbeleri hissediyorsam, bu darbeler benim egomdan kaçmama yardım eder.

Her darbe bir öncekinden daha fazla kuvvetli niteliğe sahiptir. Diyelim ki kumarda herşeyimi kaybettim (aslında konu bunun hakkında değil), bir sonraki darbe benim çok sevdiğim bir insanın kaybı olabilir vs. Aslında dünyadaki hiçbir şey  para ile gerçekleşmez ve birinin akrabasının kaybı ile veya herhangi birşeyin kaybı ile değişmez fakat içsel hissimiz sanki herşeyimizi kaybetmişiz gibi olur.

Şamati kitabındaki bir makalede der ki: Bir insan maneviyata girdiği zaman, bütün dünyayı, ailesini bıraktığını ve herşeyden koptuğunu hisseder. Bu kopuş gereklidir. Bu on musibet, bize sistematik bir şekilde egomuzun belli bölümlerinin üzerinde yükselebilmemiz, egomuzun dışına ulaşmamızı yani egomuzdan kaçmamıza yardım eder.

Son seviye üzerinde bizler tamamen bir karanlık içerisinde oluruz ve bir çaba daha sarf ederiz. Karanlık ileride ne olacağını bilmediğimize dair bizim için bir sembol niteliğindedir. Fakat bizler ihsan etmeye doğru yöneldiğimiz için, karanlık bizim yardımcımızdır.

Eğer Işık’a doğru ileriye hareket ederseniz, egonuz bu durumdan çok memnundur. Fakat eğer siz karanlıkta ileriye doğru ilerlerseniz egonuzun sizi rahatsız etmeyeceğine emin olabilirsiniz; egonuzun size bir zararı dokunmaz ve sonradan herşeyi kendisi için almaz.

Soru: Yani bu bir çeşit oyun gibi midir?

Cevap: Bu “oyun” on musibetten önce Mısır’da idi yani ne kadar uğraştıysak da herşey egomuz amaçlı idi. Bu nedenle, Pithom ve Ramses şehirlerini inşa ederken “İsrail’in çocukları çalışırken işten feryat ettiler.”

İşte burada bahsedilen şudur; bizler karanlığa doğru yönelmişiz ve söylemeye alıştığımız gibi Işık’a doğru değil. Daha da fazlası; yani bütün bu darbeler ve ilerleyiş bizim büyüyen bağımızı temel alıyor, bir yandan egomuz ifşa ediliyor, büyük içsel nefret, bir yandan ise apaçık farkındalık yani sadece karşılıklı bağın grubu ileriye götürmesi. Bu ne anlama gelir?

Büyük bir nefretin olduğunu gördüğünüz zaman herkes ile bağ kurmak istersiniz. Sadece başkalarını düşünüp kendiniz ile ilgili endişe duymazsınız. Tüm düşmanlarınız dahi birbirleri ile meşguldür, birbirleri ile ilgilenir. Diğerlerini düşünebilmeye hazır olabilmemiz büyük nefretimiz yerine ifşa olur. Bu insanlar için iyilik düşünmeniz bile imkansız iken onların hakkında iyi şeyler düşünmeniz ve bunun en önemli şey olduğunu anlamanız ve kendinizi düşünmemeniz halidir. Ciddi ve cazip bir şekilde egodan kopuş, sıyrılma işte burada gerçekleşir!

KabTv’nin  “Bütünsel Toplumun İnşası’ndan, 1.4.2012”

Mutluluk Ekonomisi

İnsanları bir şekilde değiştirmek zorundayız ve çok ilginç bir fenomenle karşı karşıyayız:  Doğa, bizi ölçüsüz bir tüketim toplumundan, ahenk ve denge içinde mantıklı bir tüketim toplumuna doğru değişmeye zorluyor çünkü doğanın temel yasası olarak dengenin yasasını korumak suretiyle eşit şekilde tükettiğimizde ve biri diğerine ve doğaya verdiğinde, insanların çok büyük çoğunluğu çalışmaktan kurtulmuş olacak.

Bu şu demek ki; krizin yardımıyla, şimdiden şekil almaya başlayan geleceğin toplumu kademeli olarak çok daha az çalışmak biçiminde sonuçlanacak. Günde on saat çalışmak zorunda kalmayacaklar. Zamanımızın kullanımına karşı hatalı tutumumuz, insanlar arasında yeni ilişkiler yaratmak suretiyle değişmelidir. Bu gerçekten de uzun bir zaman alacaktır.

Biz bu konu üzerinde çalışıyoruz ve çalışmaktan bağımsız olacak yüz milyonlarca insan için bir sonuca ulaşıyoruz (açıkça onlar için hiç iş olmayacak) ve büyük bir dünya üniversite kurmamız lazım. Bu insanlara doğaya ve diğerlerine karşı bütünleyici bir düşünceye gelmelerini öğretmek zorundayız.

Müşterek bir dayanışmaya giden doğru bütünleyici düşünce her şeyin herkese yeteceği kitleleri özgür kılacak.

Tüm tahminlerimize ve datalarımıza göre, dünyada yoksun kalacağımız hiçbir şey yok. Sorun şu ki insan açgözlülüğü ve egosu yüzünden hakça paylaşımda bulunamıyor.

Eğer tüm işsizleri toplar ve insanların integral eğitim alacağı bir üniversite, sınıflar kulüpler oluşturursak, memnun, dengeli, artık çok fazla tatmin peşinde koşmayan ve  gerçekten mutlu hissedecek tümüyle farklı bir toplum yaratacağız.

Geçen birkaç yıla bakarak anlaşılıyor ki, her şeyin paranın miktarıyla değil ama insanın hayatı nasıl hissettiği ile ölçüldüğü “Mutluluk Ekonomisi”  geliştiriliyor. Bu duruma gelmemiz temel prensiptir.

Burada yapay hiçbir şey yok. Yaşam bizi, toplumda yer alan ve onları nasıl dengeleyeceğimizle ilgili tüm süreçleri çalışmaya zorluyor. Bu, doğanın bizi ittiği şeydir.

Yapar gibi Görünseniz de, ama Dürüstçe ve Sonuna Kadar

Tüm kuvvetler ve algılamanın detayları bizlere Yukarıdan, üzerimizde hareket gerçekleştiren Işık’tan gelir.

Fakat Işık bizim sarfettiğimiz çabaya göre, birşey yapmaya imkanımız olmadığında bile yine de birşeyler yapmak istediğimizde üzerimizde hareket eder. Bir yandan, imkanımız olmasa da, diğer yandan yine de denemişsek.Ve bu da gerçek çabadır: Hiçbir şansım yok fakat yine de istiyorum. Evet, ben bir egoistim. Bu benim için nettir. Ama yine de bunu unutmadan, bazı belirli aksiyonlar yerine getiririm sanki ihsan etmenin hareketleri gibi.

Bu bir oyundur ancak ciddi bir oyun ve bu oyunu kuralları ile oynamak istiyorum. Bana bu fırsat verildi ve bunun avantajını kullanmak istiyorum. Plastik oyuncaklarım olmasına rağmen, ne yapabilirim ki, elimde olanlar ile çalışırım. Tabiki de, bu benim için yeterli değildir fakat bu beni zayıflatmaz. Bir şekilde en azından Yaratan’a benzer olmak istiyorum, tıpkı insanı taklit eden bir maymun gibi.

Ve sonrasında üzerime doğru Çevreleyen Işığı (Or makif) davet ederim. Bu Işık zıtlıklarından dolayı hiçbir bağlantısı olmadığından arzuları uzaktan aydınlattığından dolayı “Çevreleyen” olarak adlandırılır. Ancak, bunu denerler ve sonrasında Işık uzaktan onların üzerinde aydınlatır. Buna şükürler olsun ki, anlamaya başlarlar ve biraz daha hissederler, kalbin biraz daha ağırlığını alır ve işe devam eder ta ki gerekli olan ölçüdeki çabayı doldurana kadar.

Herhangi bir manevi hareketi gerçekleştirmek Üst Işık bize manevi özellikler bağışlayana kadar mümkün değildir. Ve bundan sonra, “simülasyon” ile ilgilenmeye devam etmemiz gereklidir ve en azından buna bir giriş iznimiz olduğu için de şükran duymalıyız. Yaratan bunu hayatımın sonuna kadar yapmamı istese dahi, ben ne tembel ne de istifa etmemiş biri  olarak bununla aynı fikirdeyim.

6 Nisan 2012’de yayımlandı.