Monthly Archives: Mayıs 2012

Hislerin Yenilenmesi

Soru: Birkaç çalıştaydan sonra ortaya çıkan şey artık her şeyin söylenmiş olduğu, konuşacak daha fazla bir şey kalmadığı, sadece aynı kelimelerin tekrarı. Bu normal bir durum mu?

Cevap: Hayır normal değil. Tamamen farklı yeni hissiyatları görmek için sürekli çaba harcamalıyız, aynı kelimelerin içinde yeni bir anlam. Buradaki gerçek on Sefirot daima tekrarlanır fakat koşulların değişmesiyle, tamamıyla yeni seviyeleri deneyimliyoruz, şöyle ki yeni doyumlar, tecrübeler, olaylar ve tüm bunun arasındaki içsel bağlantılar. Sabit olarak aynı konu hakkında konuşuyor olsam bile bu aynı olmamalı. Durum tamamen farklı olmalı çünkü ben sürekli değişiyorum. Eğer bu durum bana sanki değişmiyor görünüyorsa sorun benim içimdedir. Eğer bir kişi değişmiyorsa, kişi kendisine sormalı, sorun nedir?

20.05.2012 Tarihli Sanal Dersten, Kabala’nın Temelleri

Dostum Yaratan’ın Bir Temsilcisidir

Soru: Bir çalıştay esnasında nasıl çalışırız, bir diğerini nasıl dinleriz?

Cevap: Dostum anlayabileceğim veya anlayamayacağım bir şeyler söyleyebilir. Benim çok yüce veya salakça olarak düşündüğüm şeyler söyleyebilir. Her ne durum olursa olsun, ben şimdi onu Yaratan’ın bir temsilcisinin tecellisi olarak algılarım. Yaradan beni onun vasıtasıyla etkiler.

Eğer ben dostumun davranışı, tavrı tarafından bir itilme hissedersem onun sözlerinin veya herhangi başka bir şeyinin gerçek anlamı, benim onu algılayamadığım veya istemediğimdir. Ve işte bu muhteşem bir eksersizdir! Bunun üzerine yükselmem gerekir! Eğer o Yaratan’ın temsilcisi ise, zira “O’ndan başkası yok”, özellikle böylesi bir olayı paylaştığımızda, o zaman dostumu yüceltmeliyim ve bana sunulan her şeyin temsilcisi olan onun vasıtasıyla manevi özü idrak etmeye çalışırım ki bunların tümü bana bu şekilde sunulur ve aynı zamanda kendisini de bu yolla sunar. Her şeyi mutlak kutsallık, mutlak ihsan etme, mutlak manevi nitelikte algılayacağım bir durumda kendi üzerime yükselmeliyim – içimde hissettiğime, sahip olmadığım gerçeğe rağmen.

İçimde bu iki niteliğin ortaya çıkması çok iyi bir durumdur: Dostumda gördüğüm her şeyi hiç bir surette dikkate almadığım zaman dostuma karşı göstermiş olduğum egoistik yaklaşımım ve diğer bakımdan, tam zıttı, dostuma Yaradan’ın temsilcisi olarak mantık ötesi davrandığım zaman çünkü dünyada kötü, fena, kusurlu olabilecek birinden hiçbir şey gelmeyecektir. Ve eğer bu içimde var olursa, o zaman o benimdir; ona kendimin gibi bakarım.

İşte bu yüzden, eğer bu iki durumu kendi içimde fark edebilirsem o zaman belli bir manevi çalışma yapmışımdır. En üst ve en düşük tüm kritik koşulları birbiriyle ilişkili olarak beraber tutmalıyız ve ortak bir kaba sahip olacağız – Malhut ki temeldedir ve sadece hoş olmayan şeyleri kapsar – ve bu içimizde daha net kötüyü görmeye başlayacağız ve Keter’e doğru bunun üzerine yükselebileceğiz. O zaman bunlar arasında öylesine bir mesafe ve gerilime ulaşacağız ki Saran Işık İç Işığa dönecek ve oraya yansıyacaktır. Ve bizler ilk manevi seviyeyi edineceğiz.

Bu ne yapar? Bizleri birbirimizle bağlayan Atzilut dünyasının Malhut’una doğru MAN yükseltiriz ve orada kendimizi yeni doğumlar olarak ilk kez için tesis ederiz. Ve bir kişi tek başına doğmaz ancak en az on kişi olarak doğar.

Üst Işığın Sırrı

Zohar’ı okuduğumuzda unutmamamız gereken şey, kitapta anlatılan sadece aramızdaki bağın kendi içindeki farklı formlarıdır. Zohar her defasında bu bağı kullanarak nasıl yüksek seviyelere yükselebileceğimizi, ‘üç çizgi’, yeni Reşimot (anımsayış), uyanışlar, İbur (anlayış), Yenika (bakım) ve Mokhin’in (yetişkinlik) ve devam eden seviyelerindeki aydınlanmaları vasıtasıyla bu bağı nasıl güçlendirebileceğimizi izah eder.

Bunların tümü aramızdaki bağı sıkılaştırmak içindir yani kırılmayı düzelterek kaplarımızı daha ve daha fazla sıkı bir şekilde sıkılaştırmak ve bağın yoğunluğu ölçüsüne göre ayrılmış olan parçaların arasında duran karşılıklı ihsan etmenin yaklaşımını keşfetmek ve şimdi olduğu gibi egolarımızın üzerinde bağ kurmak. Buna aramızda ifşa olan Üst Işık denir.

Eğer ki bu parçalar bağ kurmak için kendilerini iptal ederlerse buna Hassadim (Merhamet) Işığı denir ancak bu parçalar bağ kurmak için aynı zamanda egolarıyla da çalışırlarsa buna Hohma (Erdemlik) Işığı denir.  Bu bağdır ve bundan başka bir şey de yoktur.

21.05.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 2. Bölümünden, Zohar

Dönüş Noktası

Soru: Grupta kesin bir tartışma olduğu zaman, kişinin yolunda duran farklı direnç mekanizmaları vardır.  Bu, zamanımızın çoğunda bu direnç mekanizması ile ilgilenerek meşgul olacağımız anlamına mı geliyor?

Cevap: Hayır. Bence bu burada olmamalı. Hazırlık safhasında, kişi egosu ile çalışmaktan umutsuzluk duygusunu hissetmeye ulaşmalıdır. Kişi bunun içinde bir yaşam olmadığını anlamalıdır.

Şunu anlamalıyız ki, eğer gelişimimin bir sonraki seviyesine,  sonraki boyuta, doğa ile uyum seviyesine çıkışa ulaşmak istiyorsam, egoistik gelişimim ile hayal kırıklığına uğramalıyım ve egomu büyütmemeliyim. Aksi takdirde, o basitçe beni öldürecektir. Benim diğerleriyle birleşik olarak iletişim içinde olmama izin vermeyecektir; bana, onunla, doğanın uyumunu hissedebileceğim ve bu boyuta, seviyeye girebileceğim kabı vermeyecektir.

Gelişimin tüm önceki aşamalarındaki egoyu terk etmeliyim. Dönüş noktası, çatallaşma noktası, ayrılma, kriz, bugün üzerlerine gideceklerimiz bizleri gerçekten, egomuzu “kıracağımız” ve aşağıda bırakacağımız gerçeğine yönlendirirler. İnsanlık, büyük bir problem ile yüzleşiyor: Ulaştığımız o çok büyük egoyu hissediyor, onunla hayal kırıklığına uğruyor ve onu terk ediyor çünkü buna mecbur bırakıldık. Bu, “kötülüğün tanınması” safhası olarak adlandırılır. Bunun üzerine gitmeliyiz.

Eğer, zaten insan gelişiminin bir sonraki seviyesini hissetmeye başlamış bir gruptan bahsediyorsak, bunlar egoyu terk etmeye hazır kişiler olmalıdırlar. Şunu anlamalıdırlar ki, tamamen içsel olarak değişmelidirler, tıpkı bir bilgisayara yeni bir programa sahip bir disk koymak gibi, eski programı silmek ve tamamen yeni bir program yüklemek. Baştan “çalıştırılmaya”, tamamen “yükseltilmeye” hazırım. Bunun için hazırım, çünkü kötülüğün tanınması seviyesinde, egomun sadece bana zarar verdiğini keşfederim; bunu kötü olarak algılarım.

İnsanlar kötülüğün tanınmasına ulaştıklarında ve egolarının üzerine yükselmeyi denemeye teorik olarak olsa da hemfikir olduklarında, bunu grup içerisinde, onları az da olsa yönlendirecek ve aynı zamanda onlarla birlikte çalışacak iki rehber ile yaparlar. Grup, yavaş yavaş, bu psikolojik “çıkışları”nın nerede, egolarının üzerinde, yeni özgecil psikolojiye, “doğa” olarak adlandırılan seviyeye olduğunu hissetmeye başlarlar.

6 Mayıs 2012’de yayımlandı.

“Entegral Eğitim üzerine Konuşma”

Bugün Başkalarını Batırmayın ki Yarın da Onlar Sizi Batırmasın

Ben tüm yaşamımı kendi kendime bakmak ile geçirdim; içsel, içgüdüsel, bilinçle, niyetle ve üzerinde düşünerek. Bu durumda kendi tabiatımı bunun tamamen zıttına nasıl çevirebilirim? Dostumu sevmeyi nasıl öğrenirim? Sonuçta, dostumu sevmem yalnızca onu düşünmem anlamına gelir, tüm bütünümü ona hizmet için ortaya koymam, tüm demek her şekilde anlamında yani yapabileceklerim ve genel anlamda bende varolanlar demektir. Bunu bu derecede yapabilmem için kalan tek şey, tek nokta ihsan etmek, onunla merhametle ilgilenmek ki kendisini mümkün olduğu kadar iyi hissetsin.

Bu nasıl bir anne çocuğuna bakarsa onun gibidir. Doğanın kendisi, anneyi, yorulmadan yavrusuna bakabilmesi için yönetir ve yaşamında ilgilendiği tek şey ve onu memnun eden yalnızca birkaç gramlık yavrusudur. Anne yavrusunu nasıl rahat ettirebilmeli, nasıl yedirmeli, ne zaman altını değiştirmeli ve bütün olarak onun iyi hissedebilmesi için ne yapması gerektiğini yalnızca düşünür. Anne için başka bir ilgi alanı yoktur.

Bizler onu örnek alarak tüm insanlığa da bu şekilde hizmet edebilmek için, aynı bağlılık ile, bunu nasıl yapabiliriz ? Bu gerçekçi değildir!

Acaba doğa bizim önümüze olması mümkün olamayan şartlar mı çıkarıyor? Peki, bizler neden tamamen zıt bir duruma ulaştık? Bizler niçin tamamen kişisel kendi kaygılarımıza dalıyoruz? Daha da fazlası, hayvanlar da devamlı kendilerine bakmak ile ilgilidirler, insanlar ise, buna ek olarak, diğerlerini kullanarak kazanç sağlamak isterler, güçlerini ve fikirlerini onların üzerinde uygulamak isterler, onları kendi isteklerine göre bükebilmek isterler. Bir insan diğerlerinin üzerinde ise, onlardan yüksek olunca bundan haz alır. Daha da fazlası, eğer onlar kendisinden daha kötü hissederlerse o zaman karşılaştırıldığında onlardan daha avantajlı bir durumda olur. Bir insan devamlı kendisini ve diğerlerini değerlendirir ve karşılaştırır nitekim yalnızca bu şekilde memnuniyet derecesini yapılandırır, artırır.

Eğer bencillik beni bu noktaya yönelttiyse, herkesten yüksek hissetmek istersem ve onlara sadece kendimin üstün olduğunu hissedebilmem için ihtiyacım varsa, bu tabiatımı nasıl değiştirebilirim ve bundan zıt bir duruma dönüştürebilirim? Belki de benim için böyle ütopik bir durumu hayal etmek yani dostumla ilgilenmek ve bundan zevk almak da uğraşmaya değerdir, annenin bebeğine bakması misalinde olduğu gibi. Başkalarını sevmemin aynı annenin yavrusuna hissettiği gibi olduğunu farz edersek ve ben onlar ile devamlı ilgili olursam belki de o zaman bunu kesin şekilde kendimde gerçekleştirebilir miyim?

Aslında bunu başarmak için bir zorlama görmüyorum. Buna beni mecbur eden ne olabilir?

Aslına bakarsanız, insanlık bunu binlerce senedir düşünüp taşındı. Tarih boyunca birçok kitaplar yazıldı ve buna benzer şeyler yerine getirilmeye teşebbüs edildi: Yeni bir çevre inşa etmek, birbiri ile etkileşimde olan organizasyonlar oluşturmak gibi. Yüzlerce sene öncesinde bile, ütopyacı kimseler, dünyanın değişik bölgelerindeki insanlar arasında iyi ve içten ilişkiler oluşturmaya teşebbüste bulundular. Fakat bu niyetleri yerine getirme konusunda başarılı olamadılar.

Gelişme safhalarımızda bizler daha zeki bir hale geliyoruz ve insan doğasını daha da iyi öğreniyoruz. Şimdi anladığımız ise kendi tabiatımızın üzerine yükselemediğimizdir. Belki de bu iyi birşeydir. Belki de bu bize özel birşey verecektir. Fakat böyle bir toplumu inşa etmek imkansızdır: Tabii ki ütopik bir fikir.

İşte bu nedenle bizler, toplumlarımızda kendimizi, dostumuza zararımızın pek fazla dokunmaması için, bizi etkileyen prensiplerimiz ile kısıtlarız. Avukatlar, muhasebeciler, sosyologlar, psikologlar, politikacılar vs. gibi sosyal kuralları normal kılan kimseler vardır. Bizler birbirimiz ile bağ kurarız fakat bu yalnızca hizmet alabilmek içindir. Örneğin belediye şehir ile ilgilidir, çöplerin toplanması, çocuk yuvası gibi servisler, okullar, kültür merkezleri ve bunun gibi. Bizler herkesin ihtiyaçlarını hesaba katmak istiyoruz ve bu durumda tabii ki bağ kurmaya değerdir. Sonuçta, her birey servisler için toplu küçük bir meblağ öder. Bu bizim için açıkça ortadadır çünkü bunlar sayesinde bizler gerçek ve hesap edilebilen bir kar elde ederiz.

Fakat insanların duygular alemlerindeki davranışlarını ve hislerini değiştirmesi konusuna gelirsek, yani kişi dostuna kendi kalbinden gelen gerçek hisler ile değer verebilse, işte bu bizim pek yapamayacağımız bir şeydir.

İşte burada bizim bugün içinde bulunduğumuz özel kriz durumunu anlayabilme konumuna ulaşırız. Bu çok tuhaf bir krizdir ve özelliği ile aramızdaki ilişkilerle alakalıdır. Tüm daha önceki teşebbüs edilmiş bencilce oluşumlara dayanarak, bizler herkes için daha rahat bir toplum inşa etmeyi aradık, ortak ilgi alanlarımızın muhakemesini şu veya bu şekilde yaparak. Bizler, sayısı artan canı sıkılmış insanların, birbirleri ile çatışmalara ve uzlaştırılamaz zıtlaşmalara sebep olacaklarını düşünüyoruz ve bu ise iç savaşları körükler. Asırlar boyunca fark ettiğimiz şey, birbirimizi bitirmememiz için bencilliğimizin iyice dinginlenmesi gereklidir.

Nitekim bütün bu hesaplamalar ”bencilce bir şemsiye” altında inşa edilmişti: Anladık ki tabiatımız böyledir ve bizler birbirimizi belli sınırlar içinde zaptetmeliyiz. Dünyamız bencil yönde titrese de, hala öyle bir mekanizmaya sahip olması gerekir ki tüm ilerleyişlerimizi mahveden bu patlamaları önlesin. İnsanlık bu şekilde Dünya Bankası’nı, Birleşmiş Milletleri’ni ve diğer uluslar arası organizasyonları oluşturdu. İşte bu şekilde daha yakınca iletişime geçilebilindi ve ilgili alanlarda daha tam hesaplara gelinebilindi.

Özellikle son asırda birbirimizi dikkate almamız gerektiğini fark ettik. İki dünya savaşında da bizler kimsenin kazanmayacağını gördük-aksine, herkes sonuç olarak ıstırap çeker ve herkes kendi hesabına oranla birşeyler öder.

İşte bu sebeplerden dolayı insanlık, iletişim yapabileceği kanallarıyla çeşitli topluluklar oluşturmuştur. Hatta Moskova ve Washington’da global bir tehdit oluşması durumunda acil irtibat için ”kırmızı düğmeler” vardır. Böyle bir şekilde belli bir güven boyutu burada vardır çünkü dahil olan tüm tarafların oluşabilecek bu zıtlaşmalardan, karşılıklı dayanışma olmadan, karlı ve pak bir şekilde çıkılmayacağı bilinir. Nitekim başka bir alternatif olmadığını fark ederek, belli bir temel korunarak, bizler şimdi etkileşim ve iletişim kurabiliriz.

Bir yandan bu hala bir bencilce yaklaşımdır fakat diğer yandan ise olayların bu şekilde dönüşümü bizlerin birbirine yakınlaşmasını sağlar. Bizler artar şekilde birbirimizden nefret etsek ve diğerlerini öldürmek istesekte, ortada belirginleşen şey: Diğerlerinin de bizler kadar kuvvetli olduğu ve bu sebeple birbirimizi dikkate almamızın değeri ve önemidir.

11.1.2012 tarihli Kabtv ”Yeni bir yaşam”’dan

Bu makale Dr. Laitman’ın blogunda 17 Mayıs 2012, saat 12:29’da yayınlanmıştır.

Kötüye Karşı İyi Eğilim

Soru: Yaratan hem kötü eğilimi hem de iyi eğilimi yarattı. ”Ben kötü eğilimi yarattım” diye yazılmıştır. O zaman iyi eğilim nereden gelmektedir?

Cevap: Gerçekte iyi eğilim yoktur. Yalnızca kötü eğilim vardır ve bu da Yaratan tarafından yaratılmıştır. Bu sebepten dolayıdır ki O bizi O’nun kötü eğilimi yarattığı konusunda bilgilendirir. Fakat bizler bu kötü eğilimi Tora (Islah eden Işık) yardımı ile ıslah ederiz ve iyi eğilim haline dönüştürürüz.

”Eğilim” bir arzudur. Arzu değişmeyip olduğu gibi kalır. Fakat ”kötü” demektir ki, ben devamlı kendim için isterim ve bu bana zarar verir çünkü sanki küçük bir hayvanmışım gibi bu dünyaya kendimi kapatırım ve yaşamam gereken seneleri bu şekilde yaşarım.

İyi eğilim grup içinde birleşmeyi denemek anlamına gelir ve gördüğümüz bunu yapamadığımızdır ve ortak bir yakarış içerisinde haykırmaya başlarız. Sonra ıslah eden Işık gelir ve aramızdaki birliği meydana getirir ve bu birlik içindeki ihsan etme niyeti, Işık ifşa edilir. Daha sonra kötü eğilim yerine, bizlerin iyi eğilimi vardır; aynı arzuda fakat dost ile bağ kurma niyeti ile eğilim vardır.

New Jersey Kongresi’nin 3. seminerinden, 12.5.2012

Bu makale Dr. Laitman’ın blogunda 14 Mayıs 2012 tarihinde saat 20:10’da yayınlanmıştır.

Yalnız İnsanlar, Bize Katılın!

Haberlerden (BBC Haberler): ”Finlandiya’daki bir çalışmaya göre, çalışma yaşında olup yalnız yaşayan insanların depresyon geçirme riskleri aile içinde yaşayanlara oranla %80 artmış durumdadır.” Buradaki temel nedenler, hanımların yetersiz durumdaki barınacak ev şartları ve erkekler için sosyal desteğin eksikliği olup, bahsedilen her iki kesim de bu durumdan eşit derecede etkilenir.

Bu çalışmada Finlandiya’da antidepresan kullanan 3500 kişi izlendi.

Bir zihinsel sağlık yardım derneği, yalnız yaşayan insanların kendi problemleri hakkında konuşabileceği, bunları dışarıya aktaracağı ortamların bulunması gerektiğini belirtti.

Çalışmayı yürüten yazarlar son otuz sene içinde bir kişinin yaşadığı evlerin oranının batılı ülkelerde her üç kişiden biri şeklinde A.B.D. ve İngiltere’de arttığına dikkat çekti.

Böyle bir çalışma genelde ortadaki riskleri olduğundan daha az hesaplar çünkü depresyon geçirme riski yüksek olanlar pek böyle bir çalışmaya dahil olmazlar veya çalışmayı tamamlamazlar. Bizler aynı zamanda depresyonun ne kadar alışılagelmiş ve tedavi edilmemiş olduğunu muhakeme edemedik.

Bu çalışmaya göre yalnız yaşamanın, kendini diğer kimselerden uzak tutma hisleri, sosyal bütünleşme eksikliği ve güvensizlik gibi zihinsel sağlık açısından risk oluşturan bağlantısı olabilir.

Beth Murphy, zihinsel sağlık yardım derneği Mind’ın istihbarat başkanı, yalnız yaşayan kimselerin sayısındaki artışın, ulusal zihinsel sağlığında kesin bir şekilde etkisinin olduğunu belirtti.

Bu sebeple yalnız yaşayan insanlara uygun tedavi gerekir, konuşma terapileri, güvenilir ve destek veren ortamların yaratılarak, problemleri tartışarak ve üzerinde çalışarak; sadece antidepresanlara bağlı bırakılmış olmak yerine problemler üzerinde çalışılması gerekir.

Benim Yorumum: İşte bu sebepten dolayı onların bütünsel yetiştirme sınıflarında çalışmaları gerekir-her üyesinin olumlu bağ, yakınlık ve sevgi dalgaları yarattığı özel toplumu kişinin kazanması gerekir. Daha sonra bizler bir araştırma çalışması yönetip onların mutluluk, özgüven, psikolojik ve fiziksel sağlık seviyelerini ne kadar arttırdığımızı ve şuç, intihar oranının ne kadar düşmesini başardığımızı göstermeliyiz.

Bizlerin toplumunda, bizler yalnız olan insanlara uzanmalıyız ve kendi dairelerimiz içinde sıcaklık ve çevre desteği bulacaklarını onlara açıklamalıyız. Evlilik kurumunun yıkılışından niyetlenerek insanlara ilişkilerini farklı bir seviyede inşa etmeleri gerektiğini, ilişkilerin hayvani çekim yerine, karşılıksız ihsan etme ve sevgi üzerine kurulması gerektiğini göstermeliyiz.

Bu makale Dr. Laitman’ın blogunda 11 Mayıs 2012 tarihinde, 16:50’de yayınlanmıştır.

Sıfırdan Sonsuzluğa

Soru: Her pratik çalışmada belli başlı safhalar vardır: Başlangıç, ortası ve bir son. Birlik sürecinin safhaları nelerdir? İnsanları nereye doğru götürmeliyiz?

Cevap: Birliktelik nerdeyse Ein Sof (sonsuzluk)’tur. Bir entegrali nasıl hesaplamanız gerektiğini bilirsiniz: Sıfırdan sonsuzluğa. Yani her seferinde puzzle’ı biraraya koymaya çalıştığınızda, soruları düzenlemek için ve bu sorulara çözümler ve yanıtlar bulmak için, neler olup bittiğinin daha derin bir katmanın anında keşfedersiniz.  Doğa, kendi derinliğinde sonsuzdur ancak biz sadece ilk katmanını kaldırırız ve sonrasında ikincisini v.b. ve her seferinde daha derin ve derin bir şekilde ifşa olurlar.

Görürüz ki, önceki katmanlarda iyi ve sistematik olarak ve en önemlisi dönemsel olarak ne çalıştıysa (bir dönem, tekrar, net ya da statik olsun, bu bilimsel tabanlı her sürecin ve her planın sonucudur) o zaman daha derin katmanlarda, nitelikleri, kanunları, geçmiş modelleri keşfederiz, bir bütün olarak artık işlemez, fakat işleyen başka bir şey vardır.  Eğer bir önceki modele geri dönersek, bunun orada çalıştığını görürüz fakat daha derin bir seviyede bu çalışmaz çünkü, orada giriş ve çıkış arasında tamamen yeni ilişkiler doğar. Bu gerçekten insan bilincinin psikolojisinin derinliğindeki müthiş bir keşiftir.

6 Mayıs 2012’de yayımlandı

“Entegral Eğitim üstüne Konuşma”

Dr. Laitman’ın CNN Şili Kanalındaki Söyleşisi

http://www.youtube.com/watch?v=b2Fy4hDCg3I

Gazeteci : Merhaba Şili. Profesör Michael Laitman, UNESCO eğitim danışmanı. Dr. Laitman dünya içinde  şimdilerde karşılaştığımız sorunları aşmamız konusunda bağ ve ahenk konularını bir metot olarak işleyen akademik bir sistemi destekliyor.

Kendisi ziyareti esnasında konferansta konuştu ”2012, Bizler nereye gidiyoruz?”, bütünsel bir toplum oluşturabilmek için insanlar arasında olması gereken düzgün ilişkilerin nasıl kurulacağı konusunu ele aldı. Bunu ve diğer konuları araştırabilmek için, CNN Şili, Dr. Laitman ile sohbet edecektir.

Dr. Laitman, bizlerle bu akşam bir arada olduğunuz için teşekkürler. Öncelikle, size Başkanımız Sebastian Piñera’nın verdiği eğitim ile ilgili ve vergi reformları hakkındaki önemli bilgiyi size aktarmak isterim. Bu reformların %100’ü eğitimi düzeltmek yönündedir. Başkan, gelişmemizde eğitimin önemi ve bunun etkisi ile ekonomide ve ekonomi bilgisinde iyi bir seviyeye ulaşmamız konusunda konuştu. Sizce Şili bu görüşü gerçekleştirmesi için hangi adımları atmalı, kendisini nasıl dönüştürmelidir ki barındırdığı yetenekleri ile bilgi toplumu arasına dahil olsun ?

Profesör Laitman: Açıkçası, Şili’nin gelişimi ve eğitimsel seviyeler arasında doğrusal bir bağlantı vardır ve bu nedenle olağan eğitimsel sistemin içinden eğitimsel gelişimin ayrı tutulması gerekir. Bu paralel sistem ulaşılabilinmesi için herkese açık olmalıdır. Yurttaşların toplum ile bağının nasıl olması gerektiğini ve onların diğer insanlar ile ahenk içinde nasıl ilişkide bulunabileceklerini göstermelidir. Böyle bir sisteme ihtiyaç duymamız fevkalade bir gereksinimdir  ve bizim organizasyonumuzun da sebebi budur: Yeni bir insan ortaya çıkarmak, toplumun içinde yer alan ve çevresi ile ilişkilerine hakim bir insan, global değişiklere karşı nasıl davranmasını bilen bir insan; birbirimiz ile bağ içinde olduğumuzu bilen yani yalnızca kendileri ile ilgilenmeyen insanlar ortaya çıkarmak. Kimse ülkenin diğer tarafındaki insanlarla veya dünyanın diğer tarafındakileri ile ilgilenmez fakat bu da insan olmanın bir parçasıdır.

Gazeteci: Profesör, yani bu sistemde önemli olan, demek istediğiniz, bu eğitim toplumun tüm seviyesindeki insanlar için herkese açık mı olmalı yoksa sadece belli bir grup için mi ?

Profesör Laitman: Bizler en temel seviyede başlayacağız, 3 yaşındakiler ile diyebiliriz. Daha sonra bunu takip eden seviyelere üniversitelere ulaşıncaya kadar devam edeceğiz. Açıkça temel ve oradan itibaren bunun devamı olarak başlayarak sıkı kurumlar ortaya çıkarmalıyız. Eğer bir ülke bunu idare edebilirse bu en çok hemfikir olunacak bir şey olur. Herkese açık olan eğitim yani 3 yaşından başlayıp üniversiteye gelene kadar olan eğitimi bir ülkenin üstesinden gelebilmesi gerçekten zordur.

Gazeteci: O zaman başkan Piñera’nın bahsettiği, sosyal eşitliğin okul öncesi eğitimde, çocuklar çok küçük olduğu zaman bir hedef  ile  başlangıçta ekilmesi  hususunda  aynı fikirde misiniz?

Profesör Laitman: Evet, katılıyorum, herşey eğitime bağlıdır. Bizler kişiyi iyi olması için eğiteceğiz, toplum ile doğru şekilde bağ içinde olmasını global krize göre ve onun gördüğümüz gelişim yolu şeklinde ve evet, bu eğitim ile çocuklarımıza diğerleriyle  beraberce ahenk içinde yaşamayı öğreteceğiz. Bunun da üzerine bizler bir meslek, bir kapasite sağlayacağız toplum içine sunulan mükemmel bir dünya yurttaşı olacaktır. Bu istenen birşey ve eğitim sistemini geliştirmeliyiz çünkü ardından da tüm dünya sorunlarını çözebiliriz.

Gazeteci: Bu düşüncelerimiz ile devam edersek, Başkan  Sebastian  Piñera bugün bir vergi reformunu duyurdu. Halka açık bildiriminde bizlerin vergilerinde indirim olacağını, yaklaşık  %50 civarında indirim diyebiliriz bu da zaten düzgün eğitimin genellikle finansmanının zor olduğu  orta halli geçinen aileler için olacak. Sizce vergi indirimleri doğru bir yöne doğru ilerleme midir yoksa daha fazla imtiyazlara gereksinimimiz var mıdır?

Profesör Laitman: Sizler böyle şeyler yapan bir ülke için şükretmelisiniz. Bu şekilde gelişip, ilerleyip insanların iyiliği için doğru adımları takip etmeliyiz. Bu gerçekten çok iyi!

Gazeteci: Profesör, geçmiş makalelerinizde sık sık bahsettiğiniz önemli bir konu, sosyal hareketlerde büyüme hakkında ve onların dünyadaki önemi- örneğin- bugün duyurulan vergi reformu bile geçen sene belirginleşen öğrencilerin baskısı sonucu ortaya çıkmıştır. Burada ve dünyanın her yerinde gerçekleşen sosyal hareketleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Profesör Laitman: Tabii ki bu insanlar için büyük bir ayrıcalık yani bu zamanda sokaklara çıkabilmeleri ve hükümetlerinden değişiklik talep etmeleri! Olan budur ve bizi bu korkutur, hükümet ise gerçekte ne olduğu hakkında geribildirim alır. Bu insanlar ve hükümet arasında bir diyalog meydana getirir. Bizler şimdi burada bunun olduğunu görüyoruz ve gelinebilmesi kolay bir nokta değil. Bizler bunun boş yere olmadığını görüyoruz çünkü yapılan değişiklikler var ve bu da istenilendir.

Açıkçası bu diyalog derin, sanki özel yuvarlak masa gibi önemli şeylerin kararının alındığı ve bizler iyi bir yolda ilerleme sağlıyoruz. Ben sadece eğitim hakkında konuşmuyorum. Ben baş netice konusunda konuşmak istiyorum yani bizler sadece bir meslek sağlamıyoruz fakat insan olacak bir çocuk geliştiriyoruz. Bizler, bunun, kişinin hem ülkesine hem de tüm dünyadaki insanlar için ne kadar faydalı olacağını göstereceğiz. Bu en önemli olan şey, bütünsel bir alanda hissedilebilir yaşam duygusunu tamamıyla birbirine bağımlı ve bağ içinde yapabilmek. Önemli olan budur. Bu, insanlara sağlıklı bir aile ile gerçekten sağlıklı bir yaşam sürme fırsatını sağlar. Psikoloji sayesinde nasıl herkesin arkadaşı olabileceğimizi öğrenmemiz gerekir; farklılıklara nasıl yaklaşmamız gerektiğini ve kendimizi toplum ile nasıl bütünselleştireceğimizi öğrenmeliyiz. Bu çok önemlidir.

Gazeteci: Ve bu sistemin içinde bütünsel gelişimi tüm alanlar içinde desteklemeyi tasarlıyor musunuz-bu demektir ki, yalnızca okul ve üniversitede değil fakat teknik eğitimde de mi? Bu eğitimsel planda toplumun tüm hallerini dahil ediyor musunuz?

Profesör Laitman: Evet, bizlerin herhangi bir yerde öğretilen tüm meslekleri dahil etmesi lazımdır. Bizler küçük yaşlarda takviyede bulunmalıyız ve çocukların farklı düşünmelerinin gerekliliğini anlamalarını sağlamalıyız, nefret ve çekişme üzerinde yükselip tüm bunların üzerinde sevgiyi inşa edebilmelerini sağlamalıyız. Bizler tüm farklılıkların üzerinde birleşip bağ kurarız ve çekişmelerle farklılıklarla dost olabileceğimizi anlamalıyız; yani bu ikilemde bile bizler birliği bulabiliriz.

Gazeteci: Daha önce bizler sosyal hareketler hakkında konuşmuştuk. Öğrencilere, Şili liderlerine, ulusal bildiriler ve hareketlerde seslerini yükseltmiş liderlerine, masaya mesajlar getiren ve uluslararası seviyede isminden bahsedilenlere ne gibi mesaj gönderebilirsiniz, sizin dediğiniz gibi, bu dünyada, bizim global alanımızda, daha fazla bağ kurmak mı?

Profesör Laitman: Beni iyi anlamanızı istiyorum. Bana kalırsa bu tarz yollar pek  işe yaramaz, baskı yolu ile yapılanlar uzun zamanda iyi neticelere ulaşmaz. Bizlerin oturup tartışması gerekir. Her insanın gayesi hakkında konuşmalıyız, ne yapılabilir ve nasıl yapılabilir. Her kişi masasını tartışmaya açmalıdır çünkü hepimizin insan kaynakları konusunda sınırlamaları vardır. Bizler herkesin başarmak istediğini yapmaya müsait değiliz. Bu nedenle sokaklara çıkma konusunun tümü iyi fakat tüm niyet ve gayeler için oturup tartışılması lazım ve nelerin yola koyulabileceği de görülür. Ben tüm bu tartışmalar içinde birçok başka organizasyonlar içindeyim ve bu baskının önemli bir nokta olduğu konusu doğru fakat toplumun iyiliği için kolay ve sıcak olan tartışmalarımız olsun. Umut ederim ki bunu Şili başarır.

Gazeteci: Profesör, çok teşekkürler! Son sorumuz internet sosyal paylaşımda yaşanan patlamalar, twitter, facebook vs. ve dediğiniz gibi sadece finansal değil sosyal bir birlik de oluşuyor. Buna nasıl bakıyorsunuz?

Profesör Laitman: Son senelerde bu yöne doğru geliştik fakat bizler birbirimizden daha da fazla ayrıldık. Günümüzde cep telefonları bizleri birleştirmek yerine ayırıyor. Twitter ve Facebook gibi şeyler birine fiziksel olarak yaklaşıp ulaşmak yerine, birine anında mesaj göndermemizi kolaylaştırıyor. Bu tarz bir bağ doğru olanı değildir. Zannedersem ki bu değişecektir. Bizlerin sanal ilişkiler ve fiziksel ilişkiler arasında dengesi olmalıdır. Birkaç sene bekleyelim ve denge kendini ortaya çıkarır eminim, şu anda birçok şey dengesini kaybetmiş durumda, bu da tüm yeniliklerde olduğu gibi fakat yavaş yavaş  değişecek ve bizler kendimizi dengede hissettiğimiz noktaya erişeceğiz, bilgisayarların ve cep telefonlarının arkasında saklanmayacağız.

Gazeteci: Doğru, bu önemlidir, Profesör. İşte bu sebepten dolayı bizler birbirimizin karşısında böyle önemli konuları, ulusal ve uluslararası seviyede eğitim gibi konuları konuşuyoruz. CNN Şili adına bize ayırdığınız zamanınız için teşekkür ederiz.

http://www.youtube.com/watch?v=b2Fy4hDCg3I

Kendi Kendimin Eğitmeni Olmak

Bizler derece derece toplumda bir anlaşma seviyesine, bir duruma ulaşmayı umarız ve insanlar arasında iken, insanlar başkalarının onları değiştiremeyeceğini ve yalnızca kendilerinin değişmesi gerektiğini anlamaya başladıkları zaman; dünyayı değiştirmelerinin, kendilerini değiştirmeden mümkün olamayacağını yani dünyanın, bir insanın kendini algılayışı, kendi yansıması olduğudur ve işte bu yüzden sanki gelecekteymiş gibi rol yapması gerekir ki böylece gelecek bugün haline gelsin. Kozma Prutkov’un bir keresinde dediği gibi: ”Eğer mutlu olmak isterseniz, mutlu olun.” Genelde bu böyledir.

Bu sebepten dolayı bir eğitmen de aynı zamanda bir psikoterapist gibi olmalıdır. İnsanları çok iyi anlamalı ve bunların tümünü bilmeli. Eğitmenler kurslar tamamlamalı ve birçok deneyim sahibi olmalı. Onlar doğru davranış formüllerini, değişimi ve insan reaksiyonlarını öğrenmelidir. Yani başka bir deyişle, onların tecrübelerinin esasında doğru girdi ve çıktılar ile belli senaryolar yer almalı. Onlar insanlar ile ne yapacaklarını anlamalılar ve insanların nasıl reaksiyonları olabileceğini, çıktıyı başarabilmek için tam olarak neye ihtiyaçları olduğunu bilmeleri gerekir.

Bunun yanında, yetişkinler ile çalışırken bizler onlar ile birlikte çalışırken onları da eğitmene dönüştürmeliyiz çünkü her insan genelde kendi kendisinin eğitmenidir. Diğerleri ile etkileşim içinde iken görülür ki herkes hem diğerini hem de kendisini eğitir. Başka bir deyişle, bu çalışma iki taraflıdır, tüm insanlar arasındaki ortaklık çalışmasıdır.

Aslında eğitmenler, öğretmenler ve yöntembilimciler grup ile başta çalışma yapmalarına rağmen grup tüm metodu; deneyimlemesi gereken tüm değişimler zincirini, tüm programı, tüm belli davranış kurallarını, aralarındaki etkileme ve mübadele (değiş tokuş) kurallarını onlardan alır. Sonunda gruptaki herkes öyle bir noktaya erişir ki bu metodu hem kendilerinde hem de diğerlerinde uygulayabilirler, diğerleri ile aktif bir şekilde etkileşimde bulunup, grubun etkisi altında kendilerini nasıl değiştirmeleri gerektiğini tam olarak idrak ederler.

Başka bir deyişle, eğer bir kişi herhangi bir duruma hatta beklenmedik bir kaza senaryosu gibi bir duruma düşerse, tam olarak nasıl davranması gerektiğini, bu durumu nasıl düzene sokacağını, nasıl etkileyeceğini ve kendisi üzerinde doğru etkiyi bırakmasını nasıl sağlayacağını hemen hisseder.  Bu şekilde, kişi çevresi ile her zaman nasıl düzgün çalışacağını, bunu kendisi ve etkileyeceği grubu için de eşzamanlı şekilde nasıl vasıta haline getireceğini bilir.