Category Archives: Kabala

Gözlerin Antlaşması

Soru: Kabala’da gözlerin antlaşması diye bir şey var mı? Bunun anlamı nedir?

Cevap: Gözlerin antlaşması, yüksek idrakin ışığında, Hohma’nın ışığında, büyük bir birleşmedir.

Bizim dünyamızda olduğu gibi “duydum” diyenler olduğu gibi “gördüm” diyenler de var. Kabala’da görme, Hohma’nın ışığını sembolize eder ve duyma, Hasadim’in ışığıdır.

Hasadim’in ışığına gelince, tam olarak ne hissettiğimizi söyleyemeyiz. Duyarız ama bu tam bir farkındalık değildir. Tam farkındalık görmektir.

Bu nedenle, “gördüm” veya “duydum” diyen peygamberler vardır. “Gördüm” Yaradan’ın mutlak olarak eksiksiz bir idrakidir ve böyle bir peygamberliği en yüksek olarak kabul ederiz.

“Görülmüş” ve “duyulmuş” ayrımı, başımıza gelen her şeydedir. Elbette her şeyi Yaradan’dan alıyoruz. Hayatta her birimizin deneyimlediği her şey sadece O’ndan gelir.

O, tek başına bizi doldurur ve bizi her zaman hareket ettirir. Ama arzuladığımız en önemli şey mutlak idraktir ve bu ancak Hohma’nın ışığında, yani görmede olabilir.

Yaradan’la Dört Antlaşma

Soru: Maneviyatta dört antlaşma var. Bunların gerçekleştiği bir sıra var mı?

Cevap: Hayır, bizler sadece grup içindeki ortak arzumuz üzerinde çalışmalı ve onu tamamen ihsan etme kalitesine bağlamayı amaçlamalıyız. Bunların hepsi çalışma sırasında aşamalar halinde yapılır. Yaradan bize üst gücü verdiğinde, bu içimizde gerçekleşecektir.

Soru: Bu dört antlaşma ile ilgili olarak biraz kafam karışırsa ne olur?

Cevap: Onların kaç tane olduğunu düşünmeyin bile! Bizler sadece dostlarımızla ve Yaradan’a doğru ilerlemeyi çalışan tüm büyük dünya grubuyla ve sonrasında, herkesi kendi güç ve yetenekleri ölçüsünde birbirleriyle ve Yaradan ile bir antlaşmaya getirmek için, tüm insanlıkla bağ hakkında düşünmemiz gerekiyor.

 

Anahtar Hızlanmadır

Soru: Bir durum meydana geldiğinde Yaradan’ın bunu benim iyiliğim için gönderdiğini biliyorum. Dostlarımın iyiliği için bilinçli olarak tepki veririm ama bir yanım bundan zarar görür. Doğru şeyi mi yapıyorum?

Cevap: Hala nerede olduğunuzu netleştirmek için size her zaman acı vereceğini anlamalısınız. Manevi Partzuf sürekli olarak çelişkili niteliklerdedir.

Malhut’ta egoist bir arzu vardır. İlk dokuz Sefirot’tan gelen üst ışığın Malhut üzerindeki etkisinden dolayı, kendisini ilk dokuz Sefirot ile ilişkili olduğu kısma (ihsan etmenin nitelikleri) ve bu niteliklere atfedemeyeceği kısma ayırabilir. Böylece o, iki kısma ayrılır.

Kendisini ihsan etme nitelikleriyle ilişkilendiren kısım, Malhut’taki ıslah edilmiş kısımdır. Ve kısıtlama (Tzimtzum) altındaki kısmı kullanma hakkımız yoktur. Bunu yapmak istesek de, kullanım kendi iyiliği için olacağı için reddederiz. Bizler bu şekilde çalışırız.

Bu çelişki insanın içinde her zaman vardır. Ona nerede olduğunu, hangi aşamada, hangi durumda olduğunu ölçme ve anlama fırsatı veren budur. Yalnızca ışığın ya da yalnızca karanlığın deneyimine sahip olamayız. Tüm hissiyatlardan çıkış yolu budur. Ya tam ışık ya da tam karanlık aynı şeydir. Kap (Kli), kendisini derecelendirebilen, ölçebilen ve tartabilen bir arzudur.

Bu yüzden endişelenmeyin, devam edin. İçinde bulunduğumuz durumları hiç düşünmemize gerek yok. Bizim için asıl olan tüm bu durumları hızlıca fark etmek, kendi içimizde işlemek ve birinden diğerine geçmektir. Hepsi bu. Ana şey hızlanmadır.

 

Küçük Bir Grup Büyük Bir Kabalistten Daha Yüksektir

Onlu bir grup, herhangi bir bilge veya Kabalist’ten daha yüksektir çünkü henüz nerede olduklarını ve ne yapacaklarını anlamayan küçük, hedef odaklı insanlardan oluşan bir topluluktur. Ancak ortak bir amaç için çabalıyorlar ve bir araya geliyorlar.

Bu nedenle, onların bağı manevi yapıda büyük bir Kabalistten daha yüksektir. Bu doğrudur çünkü Yaradan’ı kendi içlerinde inşa ederler. Durumları daha umut vericidir ve bu nedenle Yaradan onlarla daha fazla ilişki kurar.

 

Ceza Değil Islah Sistemi

Soru: Eski zamanlarda İsrail’de, istemeden birine zarar veren insanlar, özel jübile yılına (Shmita Yovel) kadar sığınak şehirlere yerleştirildi. Bir kişi o yıla kadar kendini ıslah etmediyse ne oldu? Yine de affedildi mi?

Cevap: Hayır. Yaşadığı toplumda onun üzerinde çalışırlardı. Ceza elbette vardı ama hapsetme şeklinde değil.

Kişi, kendisine toplumun farklı bir unsuru olmayı doğrudan değil, dolaylı olarak açıklayan bir çevrede olmalıdır. Ve böylece, bir süre sonra belirli bir etki alır.

O suçluya felsefe, psikoloji ve diğer bilimlerde çalışma ve öğrenme fırsatı verin; diğerleriyle yakın temas halinde olması için onu farklı bir ortama yerleştirin. Bir insanı etkilemenin tek yolu budur.

Biz ise tam tersine, onu suç işlemeyi cesur bir davranış olarak gören daha da büyük suçluların bulunduğu bir ortama atıyoruz. Sonuç olarak, yeni suç eylemlerine hazır hale geliyor.

Bunun adı ceza mı? Buna, onu toplumdan soyutlamak denir! Onu daha fazla suça hazırlıyorsunuz. Gördüğümüz bu.

Biz kendimiz, böyle bir toplum ve ceza sistemleri yarattık. Ve Kabala’ya göre, cezalandırma değil, ıslah etme sistemi olmalıdır.

“Kusursuz Bir Tanrı, Kusurlu İnsanları Nasıl Yarattı?” (Quora)

Görünüşteki kusurlu halimiz üzerinde, Yaradan’a nasıl benzeyeceğimizi ve bunu yaparak bu kusuru nasıl ıslah edeceğimizi öğrenmek için – öyle ki insan doğası, Yaradan’ın mutlak sevgi ve ihsan etme tutumunun mükemmelliğine zıt olan, kişisel çıkar için zevk almak için korkunç ve eksik bir arzudur – bize gerçeğin kusurlu olduğu algısı ve hissi verilmiştir.

Bu, çocuklara yapbozlar veya model araba ve uçak kitleri vermemize benzer. Bunu, eksiksiz bir şeyin ne olduğunu ve kırık, parçalanmış ve tamamlanmamış bir şeyden, nasıl eksiksiz bir şey inşa edeceklerini öğrenmeleri için yaparız. Bütünlüğü inşa etmek için, Yaradan’ın görünüşte eksik bir şey yaratması gerekiyordu.

Dünyamızdaki her şeyi eksik temeller üzerine yaratırız. Yemeği nasıl hazırladığımız veya bir evi nasıl inşa ettiğimiz örneğini ele alalım: yapmak istediğimiz her şeyin çeşitli parçalarından veya bölümlerinden başlarız ve onu doğru bir şekilde kullanana kadar inşa ederiz.

Tamamlanmış bir şeyi ancak onun inşasına başlarsak inşa edebiliriz. Bu işlem maddesel yaşamlarımızda olduğu gibi, manevi yaşamlarımızda da aynen geçerlidir.

Dünya anlayışımız ve hissimiz, bizler bütünlük ve mükemmelliğe ulaşana kadar, dünya anlayışımızı inşa etmemiz ve hissiyatımızı geliştirmemiz için eksik olarak başlar. Bu süreçte kurduğumuz bağlar, Yaradan’ın bütünlüğüne dair anlayışımızı ve duygumuzu geliştirmemiz içindir ve görünüşte kendimizi kendimiz inşa ederek Yaradan’ı keşfederiz. Böyle bir süreç hakkında Kabalistik metinlerde şöyle yazılmıştır: Yaradan, kendilerini O’nun kadar mükemmel kılmak için inşa edenlere “Beni siz yarattınız” der.

Kabalistik Metodolojinin Temeli

Soru: Manevi bir kap nedir? Nasıl kırılır? Kırılan parçaları onluda nasıl bir araya getirebiliriz?

Cevap: Diyelim ki birisiyle iyi bir ilişkiniz oldu ve sonra ayrıldınız yani bir şekilde birbirinizden ayrı düştünüz, artık birlikte olamıyorsunuz ve eskisi gibi bağlantınız yok. Bu bir öncesi ve sonrası örneğidir.

Şimdi nefretin üzerine, eski bağları sevgiye kadar nasıl yeniden kurabileceğinizi görmeye çalışın. Bu, bu şekilde işler. Yaradan bizi kasten ayırdı, böldü ve uzaklaştırdı ki biz bu mesafeyi, zıtlığı ve çelişkileri aşmaya çalışalım ve böylece önceki birleşme durumuna geri dönelim, ancak 625 kat daha güçlü.

O zaman, bir zamanlar sahip olduğumuz küçük ışık, şimdi bizi destekleyen küçük aydınlatmadan 125 kat daha büyük olmak için beşle, başka bir beşle ve başka bir beşle daha çarpılacak. Bizi toplayan ve birleştiren Yehida’nın ışığına dönüşecek.

Bütün bu aşamalardan geçmemiz gerekiyor. Korkacak bir şey yok; asıl olan çalışmamızın prensibidir. En zor kısım birinci derecedir. O zaman her şey hareket etmeye başlayacak; ilke aynıdır.

Soru: Yaradan’ın varlığını, Yaradan’ın gerçekliğini, Yaradan’ın elini tam olarak nerede hissediyoruz? Hangi noktada?

Cevap: Bu, dostlarıyla, grubuyla gerçekten samimi bir bağ kurmak isteyen bir kişinin kalbinde hissedilir.

“Toplumlar Nasıl Değişir Ve Değişimin Başlıca Güçleri Nelerdir?” (Quora)

Doğamız zevk almak, haz almaktır ve haz alma arzumuz sürekli büyür. Gelişiminin bir sonucu olarak, tekrar tekrar yeni ve farklı mutluluklar talep eder. Aynı şekilde, haz alma arzusu ne kadar artarsa, insanlık kendini gerçekleştirmek için giderek daha karmaşık yollar geliştirir.

Şu anda eşsiz bir durumdayız. Kapitalizm sona ulaştı. Son 50 yıldır onu canlandırmaya çalışıyoruz, ama işe yaramadı. Bugün doğa bizi irademize karşı yeni bir koşula doğru geliştiriyor.

Geçmişte, toplum genelinde gerçekleşen geçişlere dahil olduk, çünkü bu geçişler egoist arzularımızın, doğamızın büyümesiyle uyumluydu. Kölelikten feodalizme ve ardından şimdi sahip olduğumuz kapitalizme geçmek için adımlar atarak toplumumuzun her derecesini geliştirdik.

Ancak bugün kapitalist bir sistemde kalarak huzur bulamayacağız ve kendi irademizin gücüyle bir sonraki gelişim düzeyini oluşturamayacağız, çünkü egoist gelişimimizin doygunluğuna ulaştık. Egomuzun artık yeni bir gelişim düzeyine ulaşması gerekmiyor ve bu nedenle geçmişte yaptığımız gibi sıradan araçlarımızla yeni bir koşul inşa etmeye ihtiyacımız yok.

Bir sonraki gelişim derecemiz egomuza karşı çıkan bir gelişme olacaktır. Kendimizi olduğu kadar egoizmimizi de tersine çevirerek bir sonraki gelişim derecemize uyum sağlamamız gerekecek. Bugüne kadar gelişimimizi yönlendiren egoist gücün, şu anki çağımızda bizi giderek daha fazla sorun ve krize götüren olumsuz bir güç olduğunun farkına varmak için, bilinçli olarak büyümemiz gerekecek. Egoist arzularımızdaki olumsuzluğu fark ederek, karşıt bir duruma yükselmemiz gerektiği sonucuna varmamız gerekecek.

Bugün, ego artık bizi geliştirmiyor. Doğa bizi özgecil, birbirine bağlı ve birbirine bağımlı olan kendi formuna göre geliştiriyor. Bu nedenle, kendimizi adapte etmemiz ve insanlığı doğa ile uyum içinde inşa etmemiz ve artık onunla çelişmeden gelişmemiz gerekiyor. Başkalarını kendi çıkarları adına sömürmenin egoist biçimlerinin çoğalmasına izin vermek yerine, insan toplumunda olumlu bağ ilişkileri geliştirmeliyiz.

Bugün yepyeni bir dönüşümün ve geçişin eşiğindeyiz. Artık egonun büyümesini doğal olarak takip ederek gelişemeyiz, çünkü ego aşırı şişmiş ve gelişimini doyurmuştur.

Bu çok zor çünkü insanlık egoist gelişmeyi doyurduğumuzu anlamıyor ve hükümetler de kesinlikle anlamıyor. Ahbap-çavuş kapitalizmi, savunucularının her birinin diğerlerini elinde tuttuğu ve herhangi bir değişiklik hakkında düşünmek istemediği bir durumdadır.

Bugün Kabalistler, insanlığın yakında nelerle karşılaşacağını açıklamayı kendi görevleri olarak görüyorlar, çünkü geçmişte yaşadığımız insanlığın çehresini değiştiren devrimlerin aksine, şimdi bir devrim zamanı değil, tam bir değişme zamanı ile karşı karşıyayız. Bunu açıklamayı başaracağımızı ve bunu yaparak insan toplumunun geçmesi gereken değişiklikleri anlamamıza ve hafifletmemize yardımcı olacağımızı umalım. Aksi takdirde, insanlık gelişiminin bir sonraki aşamasına çok fazla talihsiz acı ve ıstırapla geçecektir.

Manevi Doğuma Giden Yol

Bir insan mantık ötesi inançla gittiğinde, onun için ne kadar bildiği, ne bildiği, ne düşündüğü ve anladığı önemli değildir. Hiçbir şey öğrenmeye çalışmadan, gözleri kapalı, bilgisinin üstüne çıkar.

Bununla birlikte, kendi bilgisi, anlayışı, hissiyatlarının bir kısmına sahiptir ve hepsini aşmaz, kendini sınırlı bir insan yapmaz, bunun ötesine geçmeye çalışır. Eğer bu şekilde ihsan etme niteliğinde, dostlarına yaklaşma niteliğinde ve sevgi içinde hareket etmeye çalışırsa, bu eylemler onu İbur durumuna, manevi doğum koşuluna götürür.

Bu nedenle Rabaş şöyle yazar: “Bir kişi gözleri kapalı gidebildiğinde” yani, dünyamızı egoistçe ve başka bir şey olmadan gördüğü duyguları ve aklı tarafından yönlendirilmediğinde, ancak “mantık ötesi” gitmek istediğinde, bu “Bilgelere inan ve sonuna kadar git” dendiği gibi (inanç ihsan etme niteliğidir), o zaman bunu yaparak İbur denilen bir eylemi gerçekleştirir. Kendini teslim olma durumuna sokar. Ve yavaş yavaş manevi tohumun özelliği içinde kendini gösterir, gelişmeye başlar.

“Sadece iyilik ve nezaket hayatımın tüm günlerinde beni takip etsin; ve ben Rab’bin evinde günlerce oturacağım” (Mezmur 23).

Bu nedenle en önemli şey, Yaradan ile dolu bir dünya hayal etmeye çalışmaktan vazgeçmemek, O’nu ve kendimizi O’nun içinde hissetmeye başlamak için niteliklerimize, eylemlerimize ve niyetlerimize göre O’na nasıl yaklaşabileceğimizi düşünmektir.  Buna “Rab’bin evinde günlerce oturmak” denir.

Dünyayı Farklı Bir Şekilde Görmek İster Misiniz?

Soru: Sizin için öğrencilerinize aktaracağınız en önemli şey nedir?

Cevap: Doğru dünya görüşü: dünyanın, hayatın, insanın ve bir çağın görüşü.

Bu benim için en önemli şey – bir insanı hayatının doğru görüşüne göre konumlandırmak. Bunu yapmak için, ona içinde bulunduğu dünyanın resmini ve bunun en iyi yönde nasıl değiştirilebileceğini, neyle, hangi yollarla ve bu dünya resminin ne olması gerektiğini az ya da çok açıklamam gerekiyor- çünkü bu bize bağlı.

Dünya, bizim algımızın bir türevidir. Biz dünyada yaşamıyoruz ama dünya bizim içimizde yaşıyor. Ve bu, bir insana aktarmanız gereken şeydir – dünyanızı siz yaparsınız, siz yaratırsınız, onu kendi içinizde siz boyarsınız! Bu noktaya gelmek kolay değil. Dünyayla bu şekilde ilişki kurmaya başlamak bir devrimdir, kişinin çok ciddi içsel, manevi devrimidir.

İnsanları buna getirmek, dünyanın onların hissettikleri gibi olmadığına dikkatlerini çekmek gerekiyor. Dünya, onunla nasıl ilişki kuruluyorsa onun bir türevidir, yani kendinizi başka bir dünyanın algısına göre yeniden düzenleyebilir ve yeniden ayarlayabilirsiniz. Dünyanın kendi şekli, kendi formu yoktur. Bu, programlayabileceğiniz bir resimdir. Ve böylece içinde yaşadığınız dünyayı inşa edebilirsiniz.

Soru: Ve içinde yaşadığım dünya benim için hemen değişecek mi?

Cevap: Elbette. Sizin isteklerinize, niteliklerinize ve çabalarınıza göre değişecektir. Yani dünyayı siz yaratırsınız.

Yorum: Bu günlerde, günlük Kabala derslerinizde, On Sefirot’un Çalışması ve Kabala Bilgeliğine Önsöz gibi metinleri bir süreliğine bir kenara koydunuz ve şu anda Baal HaSulam’ın “Dünyada Barış”, “Barış” ve benzeri makalelerini çalışıyoruz. Lütfen bu dönüşü açıklar mısınız?

Cevabım: Bu, gerçekten de dünyanın tamamen ona karşı tutumumuzun bir yansıması olduğunu anlamak için gerekli.

Üst ışığın dünyasında yaşıyoruz. Ve bu ışığa yaklaştığımız ve uyum sağladığımız ölçüde onu hissedeceğiz ve onu çeşitli formlarda hissedeceğiz. Ve bu formlar, bizim içsel değişimimize ve kişisel gelişimimize bağlı olarak ilerlemelidir. Bir insanı getirmem gereken şey budur.

Dünyayı farklı bir şekilde mi görmek istiyorsunuz? Haydi Yapalım!

Ancak bunun için, önce dünyayı nasıl algıladığımızı ve onu nasıl ve ne çeşit bir dünyaya değiştirebileceğimizi anlamak için bazı bilgiler ve araçlar edinmeliyiz.

Çünkü dünyanın kendisinin belirli bir niteliği ve belirli bir biçimi yoktur. Eğer buna müdahale etmezsek, o zaman hepimiz dünyayı aynı görürüz, çünkü hepimizin egoist bir arzusu vardır ve bu bizi dünyanın bu karşılıklı olan resmine ayarlar. Bu nedenle ortak bir algıya, ortak bir dile, iletişime, etkileşime vb. sahibiz.

Ama dünyanın kendi içimde çizdiğim şey olduğunu anlamaya başlarsam ve bu şekilde onu kendi dışımda görürsem, ancak o zaman dünyanın bireysel bir resmi, dünyanın düzenlenmesi üzerinde çalışabilirim. Ve burada zaten tamamen farklı bir alana gireriz. Yani neden bu kadar kötüye giden bir dünyada olduğumuzu, neden bizim tarafımızdan bu şekilde hissedildiğini ve onu farklı hissetmeye başlamak için neler yapabileceğimizi anlamaya başlarız.

Bunu yapmak için, içsel olarak yeniden düzenlenmeli ve etrafımızdaki herkes gibi, dünyanın bir resmini beş bedensel duyu organımızda hissedeceğimiz bir duruma gelmeliyiz.

Ve yavaş yavaş kendi içimizde yaratacağımız beş organda, üst dünya denilen başka bir dünyayı hissedeceğiz. Aralarındaki farkı, üst dünyanın içimizde bu dünyanın resmini nasıl çizdiğini ve bu dünyadan üst dünyaya nasıl yükselebileceğimizi hissedebileceğiz. Bunlar, kendi içimizde gerçekleştirmeye başlamamız gereken durumlardır; yavaş yavaş bize yakın hale gelmeliler.

Bu nedenle en önemli görevimiz, manevi hazırlığın belirli aşamalarından geçmek ve ardından kendimizi değiştirmeye başlamak ve buna bağlı şekilde, içsel değişimlerimizin bir sonucu olarak, içsel değişimlerimize göre çevremizdeki dünyanın resmini nasıl değiştirdiğimizi gözlemlemektir.

Gerçek şu ki bu dünya bize böyle bir durumda verilmiştir, bizim tarafımızdan yavaş yavaş değişen ilkel egoist niteliklerimizde algılanan, bize verilen belirli bir resimdir. Herkes için aynı anda az ya da çok değişirler. Bu nedenle insanlığı ve cansız, bitkisel ve hayvansal doğayı yavaş yavaş değişiyor gibi görürüz. Ancak bu gelişme, binlerce yıl boyunca çok yavaş ve tamamen bencildir.

Egoizmimizin üzerine çıkarsak, dünyanın tamamen farklı hissiyatlarına girmeye başlayacağız ve zaten farklı bir dünya, farklı bir resim, dışsal resimden bağımsız olarak kendi içimizde farklı etkileşimler göreceğiz.

Artık cansız, bitkisel ve hayvansal doğayı ve insanı değil, daha ziyade güçler dünyasını -gerçekte var olanı- göreceğiz. Ve bizim dünyamız da, aynı zamanda bizi etkileyen ve hissiyatlarımızdaki gibi bu dünyanın bize canlı ve var gibi görünen yansımalarını yaratan güçlerdir.

Ama aslında bizim için güçler dünyası ile etkileşime girmeye başlamamız önemlidir; insanları getirmem gereken şey budur. Henüz bilmiyorlar ama buna hazırlıklı olmaları gerekiyor. Hazırlık uzun yıllar sürer. Bugün bunun hakkında konuşmak zaten mümkün ve önümüzdeki kısa süre içinde, hatta belki birkaç hafta içinde kelimenin tam anlamıyla buna yaklaşmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bu nedenle, anlamadığımız fiziksel güçler arasındaki etkileşimleri tasvir etmek için bir kağıda bazı çizelgeler çizdiğimiz katıksız mekanik veya bir tür soyut bilimle meşgul olmak istemiyorum.

Ve bu güçleri kendi içimizde yeniden üretip gerçekleştirebildiğimizde, o zaman çalıştığımız şey, manevi eylemlerimizin uygulanması için gerekli olan teorik kısmımız olacaktır. İnsanları getirmek istediğim şey bu.

Bu nedenle derin Kabala bilimine girmek için acelem yok. Pratik olarak ona girmek için, bugün henüz içimizde olmayan bazı doğa güçlerini elimizde tutmamız gerekir; onlar henüz tezahür etmediler. Onları ifşa etmeye başlamalı ve onlarla gerçekten nasıl çalışacağımızı öğrenmeliyiz.

Gelmemiz gereken şeyin cevabı bu.