Category Archives: Birlik

Emirler Birliğin Basamaklarıdır

Soru: İkinci doğayı, yani dost sevgisini edinme yolunda, bize yardımcı olacak emirleri ve yasayı uygulamak için kişinin kendisini alıştıracağı, kitapların işaret ettiği talebin anlamı nedir?

Cevap: Gerçekleştirmek istediğim ıslah aksiyonlarına “emirler” denir. İlk önce neyi ıslah etmeye ihtiyacım olduğunu içimde ifşa etmeliyim; yazıldığı gibi: “Eğer kişi ilk başta o emri kirletmemişse, onu gerçekleştirmesi imkânsızdır.” Yani her şeyden önce eksikliği, içimizdeki kötü eğilimi ifşa ederiz ve ondan sonra ıslah için neye ihtiyacımızın olduğunu görürüz.

İhsan etmek için haz alma arzusunun ıslah edilmesine, “emri yerine getirmek” denir. Çünkü bu Yaradan’ın hükmüdür. Bunu gerçekleştirmek ancak Işıkla, yani Tora denen güç ile mümkündür.

Şöyle ki egoistik başlangıcımın ifşası için bana tüm koşullar verilir; dostlara ilişkili olarak çalışmak ve ilişkimi onlara yönelik olarak arındırmak. Ve egomu ifşa ettiğim zaman neyi ıslah etmem gerektiğini anlarım zira gerçek kötülük budur. Çünkü ego, beni Yaradan’dan, Üst Güç’ten ayırır.

Daha sonra grubun gücünü kullanırım. Islahın, Işık’ın gücünü almak için birleşmeyi arzularsak o zaman Işık’ı yukarıdan alırız ve bu bizi birleştirir. Birliğimizin basamaklarına, “yerine getirmemiz gereken emirler” denir. Şöyle ki ben bu birbirini izleyen Yaradan’ın hükümlerini uyguluyorum; O’nun arzusu benimle ilişkili ve sonunda alma arzum ihsan etmekten zevk almaya dönüşür ve niteliklerin benzerliğine göre, ihsan etme gücü, Yaradan, bunun içinde ifşa olur. Ve tüm bunlar bize cennet gibi bahsedilen bir yerde değil bu dünyada tam da olduğum noktada gerçekleşir.

01.07.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. Bölümünden, ‘‘Matan Tora (Tora’nın Verilmesi)’’

Duyguların Hassasiyetine Saldırı

Soru: Seminer esnasında nasıl bir çabaya ihtiyacımız var? Bu sanki saldırı esnasındaki bir patlama gibi mi olmalı veya muntazam içsel bir araştırma gibi mi?

Cevap: Seminer ve genel anlamda yolumuz, tamamıyla duyguları baz alır nitekim biz, içimizdeki bizi ilgilendiren kaynağın herşeyini tasfiye ediyoruz, haz alma arzusunu. Arzu, his ile kendini algılar fakat tecrübe edinilen değişik durumları fark edebilmemiz için idraka ihtiyacımız vardır. İdrak bizlerde yalnızca yükseldiğimiz seviyelerde; ıslah edilmiş kaba ulaşmak isteğimizi birleştirmeye başladığımızda ortaya çıkar. İşte bu, bizlerde manevi idrakı oluşturmaya başladığımız zamandır.

Bu durumdan önceki zamanda dünyasal düzen ile meşguldük, hayvansal akıl ile, yani bencilliğimize daha iyi hizmet eden ile idik. Akıl bu dünyanın seviyesinin üzerine yükselemedi çünkü bir sözde olduğu gibi, kölenin nasibi efendisine göre ayarlanır. İşte bu sebepten dolayı varolduğumuz duygular ve aklımız bu dünyanın seviyesi ile kısıtlıdır ve manevi şeylerle ilgisi yoktur. Burada insanın ne kadar zeki olduğu da önemli değildir. Bunun sadece manevi şeylerle bağıntısı yoktur.

Yeni hissiyatımız ve idrakımız ile manevi bağ içinde, bizler ortak noktamızı arayış konusunda gelişme sağlarız. Bu hassasiyet birbirimiz ile bağ içinde olduğumuz alanda belirgin olmalıdır, grubun merkezinde. Zekamız buradaki çeşitli kurnazlığı ortadan kaldırmak için belirir ve bağ kurabilmemiz için yardımcı olur. Bunlar zaten manevi duygular ve idraktır, manevi merdivene aittir.

İşte bu sebepten dolayı seminerde ilham, özellikle birlik konusunda hakim olmalı; yalnızca basit, yeni bir bilgi almak için sevinç içinde ve kendini geliştirme arzusunda ise olunmamalı. Eğer ben bu çalışmaya, uyanışımı ve seminere hazırlığımı dahil etmek istiyorsam o zaman en başından itibaren sadece birliğe doğru odaklanmalıyım. Bu birliğin önemine odaklanmak, grubun ve dostların önemine odaklanmak demek ve yalnızca kendim için birşeylere erişmek umuduna kapılmamam anlamına gelir. Bahsedilen şekilde boş çaba harcayan kimselere yazıktır ki, nitekim onlar grubun dışında kalacaklardır.

21.5.2012 tarihli Günlük Kabala Dersi’nin 1. Bölümü’nden, ”Seminer hakkında konuşma”

Eksi ve Artı’nın Birleşimi

Soru: Derslerde birlik hakkında çok düşünüyorum ancak bunu hissetmem çok zor ise ne yapmalıyım?

Cevap: Bizim işimiz mantık ve duyguların arasında gerçekleşir, orta çizgide. Kişi bu orta çizgiyi, düşüncelerinde, arzularında, niyetlerinde ve ilişkilerinde yani her şeyin içinde tutmalı. Tek bir yola sapmak hangi yön olursa olsun kabul edilemez. Zira bütün bunlar yaratılışın içinde Yaratana zıt ifşa oluyor, bu orta çizgide ifşa olmalıdır.

Tüm doğa sadece orta çizgide var olmanın gerçeğine şükreder, orta durumlar mutlak eksi ve mutlak artı arasındadır, uç durumlar arasındaki dengenin içindedir.

Ancak insan seviyesindeki dengeye cansız, bitkisel veya hayvansal seviyelerdeki gibi ortalama suretiyle ulaşılmaz daha ziyade artı ve eksinin bir araya gelmesi sonucu gerçekleşir!  Sağ ve sol çizgiler ortanın dışında kendi başlarına dengeye gelmezler onlar ancak merkezde birleşirler ve işte bu yüzden orta çizgi onların (sağ ve solun) basit toplamlarından çok daha yüksek bir seviyede ortaya çıkar. İşte bizim dünyamızdaki ve manevi dünyadaki orta çizginin farkı budur.

Kendi üzerimizde çalışıyor olduğumuz tüm bu konseptlerin bir dengede varacakları ve her çeşit problemin çözümünde bize doğru yaklaşımı sağlayacakları anlaşılmalıdır.

20.05.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. Bölümünden, ‘Daha Önceki Kongreler Hakkındaki Konuşma’

Bugün Başkalarını Batırmayın ki Yarın da Onlar Sizi Batırmasın

Ben tüm yaşamımı kendi kendime bakmak ile geçirdim; içsel, içgüdüsel, bilinçle, niyetle ve üzerinde düşünerek. Bu durumda kendi tabiatımı bunun tamamen zıttına nasıl çevirebilirim? Dostumu sevmeyi nasıl öğrenirim? Sonuçta, dostumu sevmem yalnızca onu düşünmem anlamına gelir, tüm bütünümü ona hizmet için ortaya koymam, tüm demek her şekilde anlamında yani yapabileceklerim ve genel anlamda bende varolanlar demektir. Bunu bu derecede yapabilmem için kalan tek şey, tek nokta ihsan etmek, onunla merhametle ilgilenmek ki kendisini mümkün olduğu kadar iyi hissetsin.

Bu nasıl bir anne çocuğuna bakarsa onun gibidir. Doğanın kendisi, anneyi, yorulmadan yavrusuna bakabilmesi için yönetir ve yaşamında ilgilendiği tek şey ve onu memnun eden yalnızca birkaç gramlık yavrusudur. Anne yavrusunu nasıl rahat ettirebilmeli, nasıl yedirmeli, ne zaman altını değiştirmeli ve bütün olarak onun iyi hissedebilmesi için ne yapması gerektiğini yalnızca düşünür. Anne için başka bir ilgi alanı yoktur.

Bizler onu örnek alarak tüm insanlığa da bu şekilde hizmet edebilmek için, aynı bağlılık ile, bunu nasıl yapabiliriz ? Bu gerçekçi değildir!

Acaba doğa bizim önümüze olması mümkün olamayan şartlar mı çıkarıyor? Peki, bizler neden tamamen zıt bir duruma ulaştık? Bizler niçin tamamen kişisel kendi kaygılarımıza dalıyoruz? Daha da fazlası, hayvanlar da devamlı kendilerine bakmak ile ilgilidirler, insanlar ise, buna ek olarak, diğerlerini kullanarak kazanç sağlamak isterler, güçlerini ve fikirlerini onların üzerinde uygulamak isterler, onları kendi isteklerine göre bükebilmek isterler. Bir insan diğerlerinin üzerinde ise, onlardan yüksek olunca bundan haz alır. Daha da fazlası, eğer onlar kendisinden daha kötü hissederlerse o zaman karşılaştırıldığında onlardan daha avantajlı bir durumda olur. Bir insan devamlı kendisini ve diğerlerini değerlendirir ve karşılaştırır nitekim yalnızca bu şekilde memnuniyet derecesini yapılandırır, artırır.

Eğer bencillik beni bu noktaya yönelttiyse, herkesten yüksek hissetmek istersem ve onlara sadece kendimin üstün olduğunu hissedebilmem için ihtiyacım varsa, bu tabiatımı nasıl değiştirebilirim ve bundan zıt bir duruma dönüştürebilirim? Belki de benim için böyle ütopik bir durumu hayal etmek yani dostumla ilgilenmek ve bundan zevk almak da uğraşmaya değerdir, annenin bebeğine bakması misalinde olduğu gibi. Başkalarını sevmemin aynı annenin yavrusuna hissettiği gibi olduğunu farz edersek ve ben onlar ile devamlı ilgili olursam belki de o zaman bunu kesin şekilde kendimde gerçekleştirebilir miyim?

Aslında bunu başarmak için bir zorlama görmüyorum. Buna beni mecbur eden ne olabilir?

Aslına bakarsanız, insanlık bunu binlerce senedir düşünüp taşındı. Tarih boyunca birçok kitaplar yazıldı ve buna benzer şeyler yerine getirilmeye teşebbüs edildi: Yeni bir çevre inşa etmek, birbiri ile etkileşimde olan organizasyonlar oluşturmak gibi. Yüzlerce sene öncesinde bile, ütopyacı kimseler, dünyanın değişik bölgelerindeki insanlar arasında iyi ve içten ilişkiler oluşturmaya teşebbüste bulundular. Fakat bu niyetleri yerine getirme konusunda başarılı olamadılar.

Gelişme safhalarımızda bizler daha zeki bir hale geliyoruz ve insan doğasını daha da iyi öğreniyoruz. Şimdi anladığımız ise kendi tabiatımızın üzerine yükselemediğimizdir. Belki de bu iyi birşeydir. Belki de bu bize özel birşey verecektir. Fakat böyle bir toplumu inşa etmek imkansızdır: Tabii ki ütopik bir fikir.

İşte bu nedenle bizler, toplumlarımızda kendimizi, dostumuza zararımızın pek fazla dokunmaması için, bizi etkileyen prensiplerimiz ile kısıtlarız. Avukatlar, muhasebeciler, sosyologlar, psikologlar, politikacılar vs. gibi sosyal kuralları normal kılan kimseler vardır. Bizler birbirimiz ile bağ kurarız fakat bu yalnızca hizmet alabilmek içindir. Örneğin belediye şehir ile ilgilidir, çöplerin toplanması, çocuk yuvası gibi servisler, okullar, kültür merkezleri ve bunun gibi. Bizler herkesin ihtiyaçlarını hesaba katmak istiyoruz ve bu durumda tabii ki bağ kurmaya değerdir. Sonuçta, her birey servisler için toplu küçük bir meblağ öder. Bu bizim için açıkça ortadadır çünkü bunlar sayesinde bizler gerçek ve hesap edilebilen bir kar elde ederiz.

Fakat insanların duygular alemlerindeki davranışlarını ve hislerini değiştirmesi konusuna gelirsek, yani kişi dostuna kendi kalbinden gelen gerçek hisler ile değer verebilse, işte bu bizim pek yapamayacağımız bir şeydir.

İşte burada bizim bugün içinde bulunduğumuz özel kriz durumunu anlayabilme konumuna ulaşırız. Bu çok tuhaf bir krizdir ve özelliği ile aramızdaki ilişkilerle alakalıdır. Tüm daha önceki teşebbüs edilmiş bencilce oluşumlara dayanarak, bizler herkes için daha rahat bir toplum inşa etmeyi aradık, ortak ilgi alanlarımızın muhakemesini şu veya bu şekilde yaparak. Bizler, sayısı artan canı sıkılmış insanların, birbirleri ile çatışmalara ve uzlaştırılamaz zıtlaşmalara sebep olacaklarını düşünüyoruz ve bu ise iç savaşları körükler. Asırlar boyunca fark ettiğimiz şey, birbirimizi bitirmememiz için bencilliğimizin iyice dinginlenmesi gereklidir.

Nitekim bütün bu hesaplamalar ”bencilce bir şemsiye” altında inşa edilmişti: Anladık ki tabiatımız böyledir ve bizler birbirimizi belli sınırlar içinde zaptetmeliyiz. Dünyamız bencil yönde titrese de, hala öyle bir mekanizmaya sahip olması gerekir ki tüm ilerleyişlerimizi mahveden bu patlamaları önlesin. İnsanlık bu şekilde Dünya Bankası’nı, Birleşmiş Milletleri’ni ve diğer uluslar arası organizasyonları oluşturdu. İşte bu şekilde daha yakınca iletişime geçilebilindi ve ilgili alanlarda daha tam hesaplara gelinebilindi.

Özellikle son asırda birbirimizi dikkate almamız gerektiğini fark ettik. İki dünya savaşında da bizler kimsenin kazanmayacağını gördük-aksine, herkes sonuç olarak ıstırap çeker ve herkes kendi hesabına oranla birşeyler öder.

İşte bu sebeplerden dolayı insanlık, iletişim yapabileceği kanallarıyla çeşitli topluluklar oluşturmuştur. Hatta Moskova ve Washington’da global bir tehdit oluşması durumunda acil irtibat için ”kırmızı düğmeler” vardır. Böyle bir şekilde belli bir güven boyutu burada vardır çünkü dahil olan tüm tarafların oluşabilecek bu zıtlaşmalardan, karşılıklı dayanışma olmadan, karlı ve pak bir şekilde çıkılmayacağı bilinir. Nitekim başka bir alternatif olmadığını fark ederek, belli bir temel korunarak, bizler şimdi etkileşim ve iletişim kurabiliriz.

Bir yandan bu hala bir bencilce yaklaşımdır fakat diğer yandan ise olayların bu şekilde dönüşümü bizlerin birbirine yakınlaşmasını sağlar. Bizler artar şekilde birbirimizden nefret etsek ve diğerlerini öldürmek istesekte, ortada belirginleşen şey: Diğerlerinin de bizler kadar kuvvetli olduğu ve bu sebeple birbirimizi dikkate almamızın değeri ve önemidir.

11.1.2012 tarihli Kabtv ”Yeni bir yaşam”’dan

Bu makale Dr. Laitman’ın blogunda 17 Mayıs 2012, saat 12:29’da yayınlanmıştır.

Sıfırdan Sonsuzluğa

Soru: Her pratik çalışmada belli başlı safhalar vardır: Başlangıç, ortası ve bir son. Birlik sürecinin safhaları nelerdir? İnsanları nereye doğru götürmeliyiz?

Cevap: Birliktelik nerdeyse Ein Sof (sonsuzluk)’tur. Bir entegrali nasıl hesaplamanız gerektiğini bilirsiniz: Sıfırdan sonsuzluğa. Yani her seferinde puzzle’ı biraraya koymaya çalıştığınızda, soruları düzenlemek için ve bu sorulara çözümler ve yanıtlar bulmak için, neler olup bittiğinin daha derin bir katmanın anında keşfedersiniz.  Doğa, kendi derinliğinde sonsuzdur ancak biz sadece ilk katmanını kaldırırız ve sonrasında ikincisini v.b. ve her seferinde daha derin ve derin bir şekilde ifşa olurlar.

Görürüz ki, önceki katmanlarda iyi ve sistematik olarak ve en önemlisi dönemsel olarak ne çalıştıysa (bir dönem, tekrar, net ya da statik olsun, bu bilimsel tabanlı her sürecin ve her planın sonucudur) o zaman daha derin katmanlarda, nitelikleri, kanunları, geçmiş modelleri keşfederiz, bir bütün olarak artık işlemez, fakat işleyen başka bir şey vardır.  Eğer bir önceki modele geri dönersek, bunun orada çalıştığını görürüz fakat daha derin bir seviyede bu çalışmaz çünkü, orada giriş ve çıkış arasında tamamen yeni ilişkiler doğar. Bu gerçekten insan bilincinin psikolojisinin derinliğindeki müthiş bir keşiftir.

6 Mayıs 2012’de yayımlandı

“Entegral Eğitim üstüne Konuşma”

Basitliğe Doğru

Soru: Günümüzde, bilim adamları hepimizin var olduklarını bile hiçbir zaman bilmediğimiz sayılamayacak kadar çok konuda aramızdaki mesaiyi arttıracak şekilde birbirimize bağlı olduğumuzu keşfediyorlar. Bir Kabalist bunu nasıl yorumlar? Gerçekten bu muazzam karışık hareketlerin sürekli olarak gözlerinin önünde gerçekleşmesi mümkün müdür?

Yanıt: Gerçekte, herşey çok basittir. Ve bizler daha da geliştikçe bu daha da basitleşir. İnsan basittir ve egoizm, ihsan etme arzusuna karıştığından birden çok hesaplar ortaya çıktığında Işık da basittir.

İnsan daha fazla geliştikçe, dünyanın resmini daha doğal olarak algılar. Alışkanlık, ikinci doğası haline gelir. Aynı şekilde ailenizi ve sevdiklerinizi görürsünüz: Hayatınız, doğanız haline gelir ve sevdiklerinizle olan ilişkilerinizde ya da tam olarak kim olduklarını bilmediğiniz kişilerde daha fazla çaba sarfetmezsiniz. Hepsini bilirsiniz ve tüm bağlantıları anlarsınız.

Şu anda size sanki bir problemmiş gibi gözüküyor çünkü bir çaba gerektiriyor. Fakat ihsan etme arzusu içinizde hükmettiğinde, problemler ortadan kaybolur. Manevi dünyayı tanımaya gelmek ve onun içinde yaşamaktan daha basit hiçbir şey yoktur.

“Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Tüm atomların ve dünyaların hareketini kontrol edebilmek için, herşeye nasıl dikkat edebilirim?

Herşey kendi sisteminizde, içinizde ifşa olacağından hiçbirşeyi kontrol etmenize gerek yoktur. Ve bu yüzden arka arkaya gelen her derece baskıdan ve ne olduğunu anlamanın gereksiniminden daha da bağımsız olacaktır. Her adımla, herşey sadece daha açık hale gelecektir.

31 Mart 2012’de yayımlandı.

Geçiş Döneminde Yaşanan Zorluklar

Yeni gelişim düzeylerine geçişi hep küçük krizler teşvik etmiştir: Eğitim, sosyal, finansal ve diğer sistemler gittikçe bozulmaya başladı. Evlilikler ayrılıkla sonuçlanmaya, yavaşça fakat düzenli bir şekilde yayılan yasa dışı uyuşturucu madde kullanımı ise alkolizme baskın çıktı. Bir anda terörizm belirgin bir hale geldi.

İnsanlığın tedirginliği açığa çıkıyor. Bu, yaşamın tüm safhalarındaki acizlik ve aksaklıklar sonucu oluşan, bencil kurallara göre inşa edilmiş ve herkesin sadece kendisi ile meşgul olduğu durum yani : ”Bu senin, bu benim ve sakın bu sınırı geçme” anlamına gelir. Herkes kendi özgürlüğünü ve kişisel özel alanını savunur. Şimdi ise, doğa aramızdaki sınırları yok eder, duvarları yıkar ve bizi, bizim uzak kalmak istediğimiz, hazır olmadığımız toplu ve ortak yaşam biçimine doğru sürükler.

Egolarımızın derecesi çok küçük iken bizler herşeye açık idik. O zamanlar tek bir aile şeklinde bir köyde yaşayıp yaşamadığımız bizim için pek farketmezdi. İnsanlar kapılarını kilitlemek zorunda değillerdi ve birbirlerine karşı daha candan, daha naziktiler. Kocaman bir aile (ebeveynler, çocuklar ve torunlar) bir odayı paylaşabiliyorlardı ve birbirlerinden çekinmiyorlardı.

Şimdilerde ise bunlar farklı. Büyük bir bencillik ile bizler birbirimizden ayrıyız. Herkes kendine ait ayrı bir oda istiyor, ya bilgisayarın arkasına saklanmayı ya da telefonla meşgul olmaya gayret ederek diğerleri ile olan bağlantılarını mümkün olduğu kadar aza indirgiyor. İnsanlar artık aile olup birleşmiyorlar fakat daha çok cinsellik için beraber olup birbirlerinden uzaklaşıyorlar.

Fakat bir anda doğa bu ayrılıkları ortadan kaldırmaya başlıyor ve böyle yaparak bizim birbirimizden kopmamızı önlüyor. Şu anki yaşadığımız kriz, bugüne kadar yaşamış olduğumuz krizlerin en büyüğüdür. Bunu geciktirmek için elimizden gelen herşeyi yapıyoruz, gerçeğe aykırı beyan veriyoruz. Fakat bu durum daha alçak seviyelerdeki, birbiri ile hala bağ içinde olan toplumda kendini gösteriyor.

Şu sıralarda aile krizi diye birşey pek yok çünkü ailelerin zaten birbiri ile bağları kopmuş. Ailelerin yarısından fazlası kendiliğinden aile sayılmaz ve hiçbir şekilde kendilerini yeniden düzenlemek ve canlandırmak arzusunda değillerdir. Evlenmek istemeyen kimselerin sayısı %70’e kadar ulaştı. Bugün üyelerinin birbirlerine karşı iyi, sevgi ve saygı ile davrandığı aile neredeyse bir eski zaman modeli durumuna düşmüştür.

Diğer ikinci bir temel sorun ise uyuşturucu sorunudur. Bizler bu çirkin hadiseye itaat ediyoruz; bununla savaşımız yumuşak ve ılımlıca. Fark ettiğimiz bunun mani olamadığımız korkunç birşey olduğu çünkü içinde yaşadığımız toplum ve bu yaşam bizi kaçış yapmaya doğru farklı yollar aramaya itiyor.

Bir sonraki problem ise gençliği nasıl yetiştireceğimiz. Şu sıralarda nüfus zayıf, insan sayısında artış pek yok ve insanlar çocuklarını nasıl yetiştireceklerini, nasıl bakacaklarını bilemiyorlar. Ebeveynler çocuklarını hem geceleri hem de gündüzleri hem de gün içerisinde bırakıp ilgilenmiyorlar. Çocuklar artık aileleri ile birlikte büyümüyorlar ve bağ olmadan, nesiller arası mesafenin arttığı bir dönemde yaşıyorlar. Gelecek nesli kaybetmek üzereyiz fakat kimse onlar hakkında pek endişe duymuyor. Bizler ortaya ”Çocuklarımızın yetiştirilme tarzının iyi veya kötü olmasının farkı ne olacak; değişen ne olacak ?” diyerek konuşuyoruz. İşte bu bizim düşünce tarzımız ve problemin özünü bile uzaktan yakından kavrayamıyoruz.

Anlaşıldığı üzere önceki yaşanmış tüm krizler bizler için yeteri kadar felaket değildi ve aynı zamanda kendimizin tüm yaşam ayrıntılarımız ile iflas etmiş bir zihniyet içinde olduğumuzun farkındalığına da bizi ulaştırmadı. Gelişim süreci daima küçük ve zayıftan büyük olanlara doğru etkili olur. Bu çocuklarımızı cezalandırmamıza benzer, yani önce onları başta ikna etmeye çalışırız sonra büyük bir kargaşa ortaya çıktığında ise onları tehdit ederiz. Bu noktada, hepimiz gayet ciddi bir süreçten geçiyoruz; bu ölümle kalım kadar mühim olan bir durum.

Doğa ve bizler arasındaki iki mühim çelişki dönemleri içinden geçiyoruz. Bütünsellik, bizim doğaya ve onun tüm sistemlerine karşı olduğumuzu fark etmemizi sağlar. Demek istenilen; önceden bizlerin tamamiyle birbiri ile bağ içerisinde olması gerekiyor iken birlik içinde olmamak için elimizden gelen herşeyi yapıyoruz.

Beraber bağ içinde olmamız gerektiğinin iyi olduğunu anlıyoruz fakat bu duruma nasıl erişebileceğimizi bilemiyoruz. Dünyadaki herkes, eğer insanların eğitim, teknik, pedagoji ve kültürel sebepler nedeniyle birleşmeleri gerçekleşirse tüm bu durumu daha da kolaylaştıracağını idrak ediyor. Fakat nasıl egolarımıza karşı zıt davranabiliriz? Bizler bunu yapma yeteneğine pek sahip değiliz!

Burada yatan problem şu: Eğer birleşmemiz mümkün olmazsa aç kalacağız. Çok basit! Yiyecek, güvenlik, konut, ısıtma, fiziksel sağlık gibi temel ihtiyaçlarımızı karşılayacak durumda olamayacağız. Hayatta kalabilmek için tatmin edilmesine ihtiyaç duyulan beş temel ihtiyaç vardır.

Bu zamanda doğa bizi o kadar sıkıştırıyor ki eğer doğanın koşullarını karşılayamazsak beş temel ihtiyacımızı tedarik etmemiz mümkün olamayacak. Çevrebilimi gibi bir kavram güvenlik koşulumuzun bir parçasıdır. Yiyecek temin etmek ve ekolojik bir çevreyi tutabilmek konusunda başarısızız; ikisi de birbirine bağımlıdır ve biri diğerini etkiler.

Endişe, korku ve kargaşa insanoğlunu muhtemelen şiddetli önlemler almaya zorlayacaktır. Eğer birşey yapmazsak, bizim doğaya karşı olan direnişimiz ve karşı koyuşumuz bizleri, ıstıraba, savaşlara, yıkıma ve silinmeye doğru götürecektir. Bir noktada bizler tekrar hayatta kalabilme şansımızı tekrar değerlendirip birleşmemiz gerektiği sonucuna varacağız ve gelişimin dördüncü seviyesine ulaşacağız : ”İnsan” seviyesine.

16.1.2012 tarihli ”Bütünsel Eğitim Konuşması”ndan

Bu makale Dr. Laitman’ın blogunda Mart 2012’de saat 09:34’te yayınlanmıştır.

Doğa ve İnsanlık Arasında Bir Tampon

Soru: Birleşme ve yayılma konusundaki çabalarımız dünyanın geri kalanında değişimler yaratmakta. Bu bize geri etki yapar mı? Mesela; kitleler için kurslar yaratır ve bu insanlarla iletişimi başlatırsak, onların sayısı büyüyecek. Bu, ilerlemek ve çabucak birliğe gelmek için yapabileceklerimiz üzerinde bir etkiye sahip olur mu? Bu süreç, bağlantılı mı?

Cevap: Evet, bu süreçler kesinlikle bağlantılı. Biz ilerlemek için öyle bir fırsat yakaladık ki tüm insanlığa liderlik yapabileceğiz. Eğer doğanın bakış açısından bakarsak, bizim yaratılışımıza hiç ihtiyaç yok. Bizler, doğayla ve insanlığın geri kalanıyla koordineli biçimde çalışmak zorunda olan bir tampon gibi hizmet ediyoruz; çünkü, kendi kendine ilerleyemez.

Bu sebeple yedi milyar insanla beraber olmalıyız. Bizler, onlara anlaşılabilir bir metot yaratmayı ve her şeyi çok kolay, keyifli, uygun ve bir haz alınacak şekilde tek bir yöntem içinde organize etmeyi denemeliyiz. Bizi izlemeleri için onların ilgisini harekete geçirmek zorundayız. Bu asla zorlayıcı olmamalı zira ilerlemeleri için gönüllü ve uyanık olmaları gerekir.

Onları gelişimlerinde sıklıkla cesaretlendirmeliyiz; öyle ki daha da ileri hareket etmenin öneminin farkına varacaklardır. Dolayısıyla gelişeceklerdir. Esasen, bizim eğitimimiz insanları, kişisel gelişimlerinin gerekliliğinin idrakine varmaya getirme üzerine yönetilir.

Tarafsız Bölgede Bir Buluşma

Soru: “Ben” ve hatta “Biz” hissimi kaybettiğim “Bak, ne hissedebiliyorsun?” koşulu, kişiye örnek olarak mı verilmiştir?

Yanıt: Hayır, bu his bize Yukarıdan örnek olarak verilmemiştir. Bu zaten içimizden geliştirdiğimiz ve inşa ettiğimiz ve aşağıdan harekete geçirdiğimizdir. Biz bunu her gün tüm hareketlerimizde dersten derse, dostların buluşmasından, dostların buluşmasına meydana getiririz. Tüm bunlar aşağıdan yetişir ve bu zaten bizlerin ortak başarısıdır!

Bu yüzden bence şu anda gerçekleştirmekte olduğumuz hazırlık, özellikle kongreden önce son üç günde ve kongrenin kendisinin anında bizleri global boyutta bir araya getirmeli.

Eğer önceki tüm kongreler, Aralığın başındaki ilk olanından başlayarak, üç hafta önce İsrail’de gerçekleşen son olanına kadar, o zaman şu anda çok anlamlı bir şekilde dünyaya dışarıya çıkıyoruz. Avrupa’nın kuzeyine uzak bir yere gidiyoruz, Vilnius’a, böyle bir kongreyi organize etmek için alışık olunmayan bir yere. Ne Moskova ne de Viyana. Merkezi bir nokta olarak gözükmüyor fakat bu bizim için çok önemli. Ancak, esas itibariyle, neden hayatın daha yoğun olduğu başka bir yer değil?

Bu çok anlamlıdır. Bu çok güzeldir. Sanırım, bu buluşmamızın, tarafsız bölgedeki kongremizin farklı  bir özelliği, farklı bir tonu olacak.

Yorum: Gerçekten, Avrupa ciddi bir yerdir ve eğer bir şey başlarsa bu oradan başlar. Tarihten biliyoruz ki 1.Dünya Savaşı ve 2.Dünya Savaşı Avrupa’da başlamıştır.

Yanıt: Günümüzde büyük değişikliklerin Avrupa’da gerçekleştiğini görüyoruz. Ancak, her şeye rağmen, Avrupa, ayrılma yerine, daha büyük bir birleşmeye doğru geçmeye başlamıştır. İthal mallarına ağır vergiler getireceklerinden ve sonunda ayrılacaklarından oldukça kaygılıydım.

Fakat seçeneklerini iyi bir şekilde değerlendirdiler ve gördüler ki bu onlara başka bir hareketten çok daha pahalıya mal olacaktı. Doğal olarak bu sadece ekonomik düşüncelere temelindeydi. Fakat birleşmenin, ayrılmaya göre daha karlı olduğuna dair kanıt olması iyidir. Her şey, özel bir yolda olmasına ve Onlar özelliklerine rağmen buna doğru hareket ediyor.

Bunun bizim aktivitelerimizin sonucu olduğuna dair hiç şüphe yoktur.

23 Mart 2012’de yayımlandı.

“Biz Kültürü” Depresyona olan Genetik Eğilimi Dengeliyor

Görüş: (Joan Chiao, Psikoloji Assistan Profesörü Northwestern Üniversitesi Weinberg Sanat ve Bilim Koleji): “Northwestern Üniversitesindeki yeni bir çalışmaya göre, depresyona olan genetik eğilimin topluluk bilinç merkezli bir kültürde gerçekleşmesi, bireysel değerleri olan bir kültüre göre daha az muhtemeldir”

“Gelişmekte olan kültürel nörobilim alanından gelmekte olan bu çalışma, zihinsel sağlığa, sosyal gruplar ve uluslar arasında global bir bakış atmaktadır.”

Joan Chiao: “‘A.B.D. ve Batı Avrupa gibi yüksek bireysellik kültüründen olan kişilerin uyum yerine tek olmaya, anlaşma yerine ifade etmeye  ve kendilerini eşsiz ya da gruptan farklı olarak tarif etmeye daha çok değer vermeleri muhtemeldir” dedi.

Chiao: “Bunun karşısında, ortaklık kültüründen olan kişilerin bireysellik yerine, sosyal uyuma  değer vermeleri daha muhtemeldir. Bireysel kültürdeki kişilere göre, onların grup bağlılığını ve dayanışmasını arttıran davranışları uygun bulmaları daha muhtemeldir.” dedi.

Chiao: “Ortaklık kültürleri, genetik olarak depresyona eğilimli bireylere sosyal desteğin sözlü olmayan ya da belirgin bir beklentisini verebilirler. “Bu tarz bir destek öyle görünüyor ki savunmasız bireylere, depresif olayları tetikleyen çevresel risklere ya da stres kaynaklarına tampon sağlamaktadır.” dedi.

Değerlendirmem: Şüphesiz ki, birleşme sürecinde, iyi ve kötü grupta dağıtılmıştır; daha fazlası, kötü karşılıklı olarak çıkartılır ve iyi karşılıklı olarak eklenir. Bu doğanın kanunudur, çünkü birleşme doğal egoizme karşı gerçekleşir. Kabalistler bunu doğanın temel prensiplerinden biri olarak bilirler.

Bu yüzden Kabala, kişilerin birleşmesinin, hem özel hem umumi tüm problemleri çözdüğünü savunur, bireyi ve toplumu bir sonraki gelişimden kaynaklanan basamağa yükseltir. Bunun nedeni birleşmenin ileriye üst güçle olan niteliklerin benzerliğine davet etmesidir ve böylece onun etkisi altında birleşenleri getirir.

20 Mart 2012 ‘de yayımlandı