Category Archives: Birlik

Dünya Antibiyotik Krizi

Haberlerden (The Raw Story): ‘Bilim adamları, insanoğlunun antibiyotiğin olmadığı bir geleceğe doğru gittiğini ve günümüzde yaşam beklentisinin giderek düştüğü hatta insanların kolayca tedavi edebilecek hastalıklardan bile öldüğü bir dünyaya doğru gerçek bir riskle ile karşı karşıya geldiğimizi söylüyorlar.

İlaç direncinin artışını araştıran uzmanların söylediğine göre, sağlık kazanım yıllarının mutasyona uğramış mikroplar tarafından aşağıya çekilerek, (antibiyotik öncesi çağa dönmüş) hastalıkların daha zor ve pahalı tedavisi edilmesi yanında ölüm riskinin artmasına sebep olacaktır.

Sorunun temelinde, doktorların yanlış ya da gereksiz antibiyotik reçetesi yazmaları ve bunun yanında Asya ve Afrika da dâhil olmak üzere dünyanın bazı bölgelerinde reçetesiz, kolaylıkla ulaşılabilen ilaçların artış göstermesidir.

Uzmanlar, viral enfeksiyonlara karşı verilen antibiyotiklerin yüzde 70 kadarının tamamen etkisiz olduğunu söylemektedirler.

Antibiyotikler olmadan fırsatçı bakterilerle mücadelenin, özellikle özel bir risk teşkil eden majör cerrahi, organ nakli veya kanser ve lösemi tedavisi gerektiren hastaların tedavisini imkânsız hale getirebileceğini açıklamaktadırlar.

Timothy Walsh, Cardiff Üniversitesi Tıbbi Mikrobiyoloji Profesörünün söylediğine göre dünyanın bazı bölgelerinde, şimdiden bazı antibiyotikler tükenmiştir.

İlaçlara direnç bakterinin genetik kodunda değişiklikler yoluyla ortaya çıkmaktadır-antibiyotiklerin normal olarak bağlanmak istediği yüzeyindeki hedefi değiştirerek ya da yok etmesine izin vermeyerek veya antibiyotiği bakteri zarı dışına atma sureti ile bakteriyi aşılmaz hale getirmektedir.

Yanlış antibiyotiklerin çok kısa süreyle alınması, çok düşük bir doz halinde ya da alımının erken durdurulması, genetik değişikliğe uğramış mikropları öldürmekte başarısızlık ile sonuçlanmaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ilaç direncinin ‘antibiyotik öncesi çağa dönmüş’ ile tehdit edildiğini söylemektedir.

Birçok bulaşıcı hastalıklar tedavi ya da kontrol edilemeyen bir risk haline geliyor, bu durum antimikrobiyal direnç ile ilgili bir broşürlerde belirtiliyor.

Antibiyotiklerin, Alexander Fleming tarafında 1928’de penisilinin keşfedilmesinden beri milyonlarca hatta yüzlerce insanın hayatını kurtardığını bilinmektedir.

Ama Fleming’in yaklaşan ilaç direncine karşı uyarılarına bile aldırış edilmedi ve şimdi bilim adamları insanların günümüzde tedavileri mümkün olan menenjit ve septisemi gibi enfeksiyonlardan dahi ölmeye başlayacağını söylemektedirler.

Courvalin söylediğine göre “Eğer bu şekilde devam edersek, insanoğlunun büyük çoğunluğu, bakteriyel patojenlere karşı kullanılan antibiyotiklere çok dirençli olacaktır.’

Benim Yorumum: Düşüşümüzü durduran tek bir çözüm var: Karşılıklı bağlantı ve entegrasyon aracılığıyla doğaya benzemek amacıyla çabalama. Her şeyden önce, birbirimizden farklılığımız bütünselliği artıran çok yönlü bir krize neden olmaktadır. Diğer başka bir çözüm aramaya başlarsak bunun benzeri olma yerine, daha büyük sorunları tetikleriz.

Bir Gemideki Tayfalar Gibiyiz

Türkiyenin batısında yer alan kömür ocağında meydana gelen patlaması sonrası yaşanan afetden dolayı Türk halkının acısını paylaşıyor yaşadıkları ızdırabı hissediyoruz. Yakınlarını kaybeden tüm ailelere taziyelerimizi iletiyoruz.

Bizler eminiz ki bu eski halk bu zor durumun üstesinden gelecektir. Ve bu sadece karşılıklı destek ve bir diğerini sevmekle olacaktır. Tüm insanlık olarak bir gemideki tayfalar gibiyiz ve bu yüzden tek bir insanı bile yargılayamayız bilakis herkesi kucaklayıp onlara birliğin erdemliliğini öğretmeliyiz ki bu erdemlilik tüm insanlığı ıslaha getirsin.

Afet sonrası meydana gelen protestolar halkın içinde oluşan derin ayrılıkları gösteriyor. İçten hissedilen bu arzu aslında daha içsel bir fenomeni işaret ediyor. Bu arzu kişilerin topluma daha bağlı olma isteğini gösteriyor. Ve bu arzu sesini duyurmak, kendisiyle kaygılanılmasını ve korunması istiyor. Yani tek bir aile gibi karşılıklı sorumluluğu hissetmeliyiz.

Karşılıklı sorumluluk bizleri birbirimize bağlamalıdır ve bu bağda diğerlerinide hesaba katmalıyız. Sanki tüm yaratılanlar benim ailem gibi olmalıdır. Buna inanmak gerçekten çok zor ama bu duruma gelmek zorundayız. İçsel gelişmemizde bunu hissetmeliyiz. Tüm insanlar öyle bir his içinde olmalıdır ki tüm dünyayı kendi içinde hissetmelidir. Tüm dünya tek bir aile gibi davranırsak herkes bu ahengin bir parçası olur. Ya Doğa bizi bu duruma darbelerle götürür ya da bu koşulu anlayarak bu duruma kendimize değiştirerek getirebiliriz.

Neden Hastayım?

Soru: Neden ailede olsun ya da başka ortamlarda olsun her zaman sağlık problemleri başgösteriyor?

Cevap: Neden hasta olduğumuzu bilmeyiz çünkü yaratılışın tüm sistemini göremeyiz. Bir kişi bir yerlerde birşey yapar ve bu başka yerdeki başka bir kişi bunu “baştaki bir rahatsızlık” olarak alır çünkü bizler tek bir bütün sistemiz. Bu yüzden, biri hasta olduğunda nasıl hareket etmeniz gerektiğini söyleyemem.

Bizler sadece aramızdaki birlik sayesinde gelişmeliyiz. Sadece bu, tek başına! Baal HaSulam’ın yazmış olduğu gibi, “Dostların Sevgisi”, tüm problemlerimizi karşılamaya hazırdır.

20 Şubat 2014’de yayımlandı.

Yüzler Yerine Kalplerle Bir Olmak

“Sanal alemde iletişime geçmek aslında tam anlamıyla bir iletişim değildir. Bu dünyamızın nasıl dengeyi tuttuğu anlamına gelebilir. Fakat bana göre, burada gerçekleşen bir birlikteliği samimi bir birliktelik olarak tarif edemem.

Öğrenmek, evet, eğitim merkezindeki ve sanal ortamda geriye kalan tüm integral kursları bitirmek için kabul edilebilir. Fakat gerçek anlamda bağ kurmak? İşte bütün bunların yanında tek ihtiyacınız olan şey, dostlarla bir araya gelmektir. Tabii gelecek ne gösterir bilemeyiz, ancak bana kalırsa bu kaçınılmaz ve bundan başka hiçbir çözüm gözükmeyebilir.

Tam olarak söylemek gerekirse, bizler birbirimizin fiziksel dünyada yüzlerini görmek yerine  kalplerine girmeye çalışmalıyız.

Krasnoyarsk Kongresi, 16/06/2013, Ders 6.

Dağıtım ve Birlik

Soru: Kongrenin her üç gününde dedik ki, insanlığın yalnızca %99’una yapılan dağıtım grubu gerçek anlamda birleştirmeye yardımcı olacaktır. Dışarıda dağıtım yapmak için mi birleşiyoruz, yoksa birlik olmak için mi dağıtım yapıyoruz?

Cevap: Bu karşıt olarak oluşur. Şayet bizler dağıtım içine dahil olmaz isek, o zaman bağ kurmaya ve grup içinde içsel çalışma yapmaya devam edemeyiz; hepsi ortadan yok olur. Fakat diğerleri ile çalışmaya başlarsanız, bütün bunları tartışmaya başlarsınız, ”doğum yapınız” ve bütün bunları aranızda birleştiriniz. Onlara her şeyi kendiniz örnek olarak gösteriniz; nitekim aslında öğrenciler de eğitmeni oluştururlar.

Diğer yandan, onlara neyi öğretecekseniz, kendi içinizde de bu doğumu yapmanız gerekir. Bu nedenle, bireyin ve kitlelerin ilerleme sağlayabilmesi, birbirine karşılıklı olarak bağımlı olan karşıtlık içindeki olaylardır. Sizler onlar için, onlar da sizler için vardırlar.

16.6.2013 tarihli  Krasnoyarsk kongresinden, 5. Ders 

Avrupa, Kriz, Amerika

Soru: Avrupa’daki birliğin gücü bize yaklaşmakta olan Amerika’daki kongrede bir sonraki seviyemize ulaşmada nasıl yardım edecek?

Yanıt : Avrupa ve Amerika’nın birbirlerine karşı kuvvetli bir etkileri var. Ama gerçek olan şu ki Amerika’daki krizin etkileri daha az hissedildi. Amerika’da bunu geçiştirmenin olasılığı var. Amerika’da sadece bir hükümet var, tek bir güç, hiçbir konuda kimse ile pazarlık yapmaya gerek yok. Yapmak istedikleri herşeyi yapabilirler, bu kadar basit. Yüz milyar dolar daha basmaya karar verdiler ve yaptılar. Matbaa çalışıyor.

Avrupa’da bu çok daha zor, çünkü tüm ülkeler arasında bir koordinasyon gerektiriyor. Bu nedenle kriz çok daha fazla hissediliyor. Avrupa birleşmiş olsaydı, o zaman krizi çok kolay ele alabileceklerdi. İlk olarak, kriz çok çabuk yatıştırılabilirdi çünkü Avrupa Birliği vatandaşları egolarının üzerlerinde birleşeceklerdi. Genel olarak, Avrupa günümüzün Babil’idir.

Buna ilave olarak, tek bir çözümü benimsemeye başlayıp, Amerikalıların yaptıklarının aynısını yapabilirlerdi. Bütün kriz sadece Avrupa bölünmüş olduğundan yayıldı. Avrupa’nın bir parçası Brüksel’den, Avrupa’nın diğer parçasına kararlarını zorla uygulatmaya çalışıyor. Ve öteki taraf bunu istemiyor, Güney Kıbrıs’ta , parlamento diğerlerinin kararlarını kabul etmeyi reddetti.

Bu ne biçim bir birlik? Ya birleşmek, ya da parçalanmak zorundalar.

Amerika’da, koşullar, karar vermiş oldukları “Bizim krizimiz yok.” bakış açısıyla daha iyi durumda. Sanki hiç birşey olmamış gibi yaşıyorlar ve bunu belirlemiş durumdalar. Ama tabi ki daha sonra herşey çökecek.

 Avrupa Kongre’sinden, Almanya, 6. Ders, 24/03/13 

Takımın Tekyürek olarak Birleşmesi

Soru: Çocuklar bizlerin ve dünyanın gelecekleridir. Oyunlar oynayarak birlik olma üzerine çalışıyorlar. Bazen bu birlik olma oyunlarından sıkılıyorlar ve “Artık yeter! Sonunda birinin kazanmasını istiyoruz” dedikleri oluyor. Böyle bir durumda ne yapmamız gerekiyor.

Yanıt: Grubun içinde kazanmak isteyen bir kişinin olması bir problemdir. Bu oyunun doğru bir şekilde yönetilmediği anlamına gelir. Tabi ki, hem yetişkinler hem çocuklar her zaman kazanmak isterler. Bu bir dereceye kadar hepimizin içinde olan psikolojik bir dürtüdür. Ancak  eğitim zaten bir çocuğa yalnız başına kazanmanın imkansız olduğunu sadece birlik olarak kazanılabilineceğini yavaş yavaş düşünmeyi öğretmek demektir. Sonrasında alışkanlık ikinci doğası haline gelir.

Bu psikolojik bir durumdur. Dünyada bulunan birçok grup bu şekilde eğitilmişlerdir. Örnek olarak dalgıçlar, atletler ve bunun gibi. Psikolojik bir eğitim. Kişi bunu anldığı zaman, birşeyi başarsa bile bunu gruba borçlu olduğunu anlar. Bu yüzden, bu mutlaka öğrenilmesi gereken birşeydir. Bunu çocuklara öğretebiliriz bu sayede düşünmeye, hissetmeye ve bu şekilde davranmaya başlayacaklardır.

Batmakta olan bir denizaltıyla ilgili çok trajik bir hikaye vardır. Mürettebatın yarısının kendilerini kurtarma şansları varken diğer yarısının yoktu. Kurtulma şansı olan ekip denizaltıyı terketmeyi reddettiler ve sonunda hepberaber orada yaşamlarını sonlandırdılar. O kadar kendilerini birbirlerine bağlı hissettiler ki arkadaşlarını arkalarında bırakamadılar.

Bu örnek bize birlik için hazırlıklı olmanın ne kadar önemli olduğunu gösterir. “Ben”in olmadığı “Biz” duygusunun kişinin içinde gelişmesi için.

Almanya’daki Avrupa Kongresinden 22 Mart 2013, Ders 2

Manevi Islahı Nasıl Hesaplamamız Gerekir?

Soru: Tüm 613 tane arzumuzu ıslah edebilmek için ne yapabiliriz?

Cevap: Ne yapmamız gerektiğini önceden bilemeyiz. Bu grup çalışmasındaki katılım payımız ile açıklığa kavuşur ve bu grup büyük bir bedende birleşir, daha büyük bir grupta;  vücudumuzdaki benzerliğe göre, hücreler belli bir organın içinde yoğun olup, organımız ise diğer organların içinde birleşmiş ve entegre olmuş haldedir.

Yani, bağ içindeki, karşılıklı ihsan eden ve karşılıklı yardım içinde olan güçler ve arzular sistemi derece derece şekillenir. Aramızda kuvvetli biçimde şekillenen sistemin bu yatağı üzerinde Işık’ı, bizi yaratan Üst gücü veya Yaradan’ı, yani aynı şeyi hissederiz.

Böylece bizler ileriye doğru olan hareketimizi hesaplayamayız. Bizler aramızdaki içsel artan bağa doğru hareket etmeliyiz; sözle ve hareketler ile değil, fakat niyetlerimiz ve arzularımız içinde ve içsel açıdan, bizlerin bir ağ içinde bağ oluşturduğunu hissetmeye çalışınız.

Bu aslında bugün dünyada ifşa edilen şeydir: bu birbirine bağlı olmak, bağdır. Bizler burada özel bir şey keşfetmiyoruz, fakat  bunun parçası olabilmek için bu bağı basit şekilde yerine getiriniz. Dünyaya bunun karşılıklı bütünsel hareket olarak ifşa olması yani tüm insanlığın karşılıklı bağ hareketi olması, herkes tarafından zorunlu ve arzulanmayan olarak algılanır. Bizler bunu arzulanacak şekilde, içinde var olacağımız ve girmemiz gereken, doğa ve Yaradan ile eşdeğer olunan yer olarak,  keşfetmek istiyoruz.

17.3.2013 tarihli sanal dersten

Birleştirici Kuvvet Nereden Geliyor?

Anlamamız gereken şey eğer ki bir kişi, doğanın en değerli yaratılanı olarak, başarması pek mümkün olmasa bile birlik ve bütünsellik için gayret ederse, bunun sayesinde kendisi için çalışan doğanın bütünselliğini uyandırır. Bizler bunu değişik sistemlerde, farklı nesnelerde ve nasıl büyüdüğümüzün şekline bile bakarak görebiliriz.

Bir çocuğun nasıl geliştiği görüyoruz. Yetişkin olabilmek için, bir şeyde başarılı olabilmek için içgüdüsel atılımlar yapar. Her zaman gerilim halindedir. Bu atılımlar neden başarılıdır? Onu neden yetişkin hale getirirler? Sayısız çabalar sonucu nasıl ve neden öğrenir, büyümeyi, idrak etmeyi, gelişmeyi neden sağlar? Arzusu ile kendisinde, kendisini geliştirecek doğanın gücünü uyandırır.

Aynı doğa, bizi geliştiren ve kademe halinde bitkisel, hayvansal ve daha sonra durağandan (cansızdan) insan seviyelerini yaratmış olan güç, bizim çabalarımız ve çalışmalarımıza karşılık verir. Birlikte bununla bütünsel olmaya gayret edersek, birbirimiz ile bütünleşirsek o zaman akıbetinde aramızda baştan başa bizi sarmış olan genel kuvvetin belli açık görünümünü keşfederiz. Bu demektir ki, birlik için gayret gösterdiğimizde, zaten doğada var olan birleştirici gücü kendi üzerimizde uyandırırız.

Kabtv’den,  ”Bütünsel Dünya” 27.12.2012

Manevi Egoizm ile Dünyevi Egoizm Arasındaki Fark

Soru: Kabala Bilgeliği’ni çalıştığımız süre boyunca ego artmakta. Bu durum, bizim egonun büyümesini hızlandırdığımız görünümünü meydana getiriyor. Aramızdaki bağı geciktirdiğimiz sürece insanlık daha egoist oluyor.

Cevap : Ego, bizden insanlığa geçmez. Hakikaten de keskin biçimde gelişir ancak o içimizdedir. Dostlarına olan sevgiyi özlemleme ve arzulama derecene göre onlardan nefret ettiğini ve onlar tarafından reddedildiğini hissedersin. Maneviyatı özlemlemeyen birisi hiçbir şey hissetmez. Onlar sıradan dünyevi hayvansal dürtülere sahiptir ve fazlası da olmaz.

Eğer dostlarla birlikte “pozitif”e doğru çaba sarfedersem ve buna ulaşırsam buna “Pozitif Bir” diyelim. Sonra aniden “Negatif Bir”i hissederim. Ama ben sıfır düzeyindeysem, ilk dünyevi seviyedeysem, ben sadece bir hayvanımdır. Bunun, sıradan dünyevi bir ego olduğu anlamına gelir.

Manevi ego, tamamıyla farklı bir konudur; bu, grup içinde beni dostlarla daha kuvvetli bir bağa çekmek amacıyla vücut bulur. İlk başlarda her şey güzeldir, harikadır, “Hadi bağ kuralım arkadaşlar”! Bir yer kiralarız kendimize, herkes ateş içinde yanıyordur, herkes hararetle çalışıyordur. Aniden fark ederiz ki kimse kimsenin yüzüne bile bakmadığını hissetmekte. Bu, negatif bir manevi seviye anlamına gelir ve bu iyi bir şeydir.

İşte tam burası üzerine yükseleceğimiz yeni bir seviyedir ki buradan “Pozitif İki” seviyesine geçeriz. Hemen ardından bu kez “Negatif İki” sahne alır. Ve bu böyle sürüp gider. Bu zigzaglar olmaksızın gelişemeyiz.

Kabalist Şimon’un (Zohar yazarı Raşbi) öğrencilerinin birbirlerini yakmaya hazır olduklarının yazıldığı gibi insanların ne tür bir egoya sahip olduklarını hayal edebiliyor musunuz?

Böyle bir seviyeye yükseldiğinizde bu nitelikler içinizde açığa çıkar. Anlaşıldığı üzere yeni bir çevre inşa etmek zorundayız. Sizi destekleyen ve yöneten güçlü bir grup olmaksızın bu seviyeye ulaşamayacaksınız. Bu durum gerekli olduğu zaman sizi “sallar” öyle ki uyanasınız ve nerede olduğunuzu göresiniz; bu, sizi ve diğerlerini dağıtım yapmak gibi, geceleri (sabah derslerine) uyandırmak gibi grup içindeki görevleri yapmaya zorlar. Bu olmaksızın ilerlemek imkansızdır.

İlk başlarda grup içinde minnacık bir ego belirir. Ancak dostlar bunu fark edemezse, grupta yardım edecek birileri ortaya çıkmazsa  grup düşer. Ara sıra bu tür gruplar olduğunu duymaktayım.

O halde manevi gelişimin ciddi işaretleri belirdiğinde gerçekten mutlu olmalıyız. Esasen manevi egoizm budur.

(7 Aralık 2012 tarihli Novosibirsk Kongresi’nin 1. dersinden)