Evrenin Programcısı ile Tanışın

Bizim dünyamız üst dünyanın bir baskısıdır, ama sadece bir baskı. Bu kelime birçok farklı nüans içerir.

Gerçek şu ki, dünyamızda bir baskı var, yani siyah bir arka plan üzerinde bir tür beyaz arka plan. Üst dünyanın doğasına benzer bir şey var, ancak tüm bunlar dünyamızın maddesine damgalanmıştır.

Maddi dünya tamamen egoisttir, en yüksek olanın karşıtıdır. Ve iki dünya arasında (baskı ve orijinal) var olan bizler, yapı ve dünya görüşü olarak çok karmaşık yaratıklarız. Kendimizle ne yapacağımızı bilmiyoruz. Nereye gitmeli? Bilmiyoruz. Bizi kim kontrol ediyor? Bilmiyoruz. Ne oluyor? Bilmiyoruz. İçinde bulunduğumuz durum bu.

Yorum: Duyu organlarımız, bizim için yaşadığımız gerçekliği tasvir eder. Kokuları ve sesleri algılarız ve çeşitli nesnelere dokunuruz. Ama dediğiniz gibi dışarıda ne olduğunu tam olarak bilmeyiz. Şöyle ki, beyne sinyal gönderen duyu organlarımız her şeyden etkilenebilir.

Cevabım: Elbette. Hayal ettiğimiz gibi olmayabilir. Ana şey, beynimizde zaten tasvir edilen şeydir.

Yorum: Bugün, insanların kendilerini giderek daha fazla kaptıracakları yeni, sanal bir dünyada ustalaşmaya başladıklarına inanan bilim adamları, bunu yüksek sesle konuşuyorlar. Reality+ kitabını yazan David Chalmers’ı, içine girdiğimiz sanal bir dünya yaratabiliyorsak, o zaman onu daha yüksek seviyeden biri mi yarattı konusunu speküle etmeye iten şey buydu.

Cevabım: Doğal olarak burada bir şey kanıtlayamayız.

Biz, duyu organlarımızın içinde, beynimizin içinde tasvir edilen belirli duyumlarda varız. Bu gerçekliğin ne ölçüde nesnel veya öznel olduğunu da yargılayamayız. Ancak duygularımızın öznel olduğu kesindir. Ve bu gerçekliğin nesnel olabileceği gerçeği açık bir sorudur. Genel olarak, bizim için dünyamız hakkında net olan hiçbir şey yoktur.

Soru: Bizi daha yüksek bir Yaradan’ı düşünmeye iten bu sözde programcı kim? O tam olarak ne buldu? Amacı nedir? Neye ulaşmalıyız?

Cevap: Bu dünyadaki amacımız, onun programcısını gerçekten anlamak ve O’nun bizi ve etrafımızı neden bu şekilde yarattığını öğrenmektir. Her şey bize göre olur. Bu yüzden gerçekte neler olduğunu bilmiyoruz. Ama her şeyi neden bu şekilde ve ne amaçla programladığını bilmemiz gerekir.

Kabala, en önemli ve genel olarak tek görevimizin bu programcıyı, O’nun amacını, hedeflerini ve metodolojisini ortaya çıkarmak, keşfetmek ve ustalaşmak olduğunu söyler.

Başka neye ihtiyacımız var? Kim olduğumuzu, ne olduğumuzu, nerede ve nasıl var olduğumuzu ve ne için yaşadığımızı bir öğrenebilsek, bu bize şu sorunun cevabını verecektir: Bundan sonra ne yapılmalı? Ve bu yüzden, bilmiyoruz. Dünyamızın tamamen kaybolduğunu görüyoruz.

Soru: Böyle bir realiteyi yaratma kabiliyetine sahip biri, içinde yaşamış ve yaşıyor olduğumuz bu dehşetleri nasıl yapabildi?

Cevap: Her şey olaylara nasıl baktığınıza bağlıdır. Bizi var olduğu varsayılan bu evreni, genel olarak içinde bulunduğumuz bu büyük zihni hissetmemiz için yaratan bu büyük programcının görevinin; nerede, ne için ve neden olduğumuz konusunda mutlak cehalet içinde, bizi kaybolmuş, terk edilmiş ve reddedilmiş hissettiğimiz ve sonunda da bunu bilmeyi isteyeceğimiz bir duruma getirmek olması oldukça olasıdır.

Her şeyi kontrol eden üst gücü bilmekten başka seçeneğimiz olmayacak. Buna doğru ilerlediğimizi ve oldukça hızlı bir şekilde yaklaştığımızı düşünüyorum.

Egoizme Karşı Zafere

Yorum: Bizler, Yaradan ile bir anlaşma yapmadan önce, kişinin dostlarıyla, bir grupla anlaşma yapması gerektiğini öğreniyoruz çünkü bizim dünyamızda Yaradan cansız, bitkisel, hayvansal ve insan doğasına ait tüm nesnelerin arkasında gizlidir.

Cevabım: Gerçek şu ki Yaradan bizim hiç elde edemediğimiz bir güçtür. Bunu yalnızca özümüzde-egoizmimizde hissederiz.

İyi bir bağ, özgecil ilişkiler için, bozuk egoist koşulumuzu ve düşmanca bağlarımızı düzeltebildiğimiz ölçüde, Yaradan’a benzer hale gelir ve O’nu aramızda hissedebiliriz.

Bir insan başlangıçta sadece egoist niyet ve arzudan ibaret olduğundan, aramızda bir bağ kurmak için bu egoizm üzerinde çalışmak asıl çalışmamızdır.

Egoizmimizi onun seviyesine göre, gücüne göre ve egoist hedeflerimin dışında kalan her şeyi (tüm dünya için bu düşmanca arzu ve niyetleri yenerek),reddetme arzusuna göre beş parçaya bölerek, yavaş yavaş başkalarına daha yakın olur ve başkalarıyla bağa girerim.

Bununla egoizmimin üzerine çıkarım, onu yenerim ve böylece bencil arzularımın beş adımını da aşarım. Beşle çarpılan beş adım ve yine beşle çarpıldığında, beni Yaradan’dan, O’na benzerlikten ayıran yüz yirmi beş adım verir. Bunlar, edinme, ıslah ve birbirimizle yakınlaşma aşamalarıdır.

“Anne, Savaş Neden Var?” (Medium)

Ukrayna’nın güneyindeki Mariupol’daki bir çocuk hastanesinin içler acısı bombalanması, gazetecilere oğlunun kendisine “Anne, savaş neden var?” diye sorduğunu söyleyen annenin hikayesini akla getiriyor. Birkaç hafta önce, insanların artık eskisi gibi savaşmadıklarını, bunu geride bıraktığımızı söyleyerek oğlunun endişelerini hafiflettiğini söyledi. Şimdi, o ve oğlu, kocası cephedeyken, derme çatma bir bomba sığınağı olan metro istasyonunda saklanıyorlardı.

Bugünlerde pek çok çocuk, önceden haber verilmeden içine atıldıkları korkunç koşulların bir sonucu olarak, böyle zor sorular soruyor. Ama çocuklar savaşı bizim düşündüğümüzden daha iyi anlıyor. Sonuçta, onların hayatları günlük birer mücadele. Sosyal durumlarda sorunsuz bir şekilde manevra yapmamızı sağlayan sosyal becerileri kazanmadıkları için, anaokulundaki veya okuldaki her gün onlar için bir savaştır.

Onlara doğru ve yardımcı olacak bir cevap vermek için, egomuzun tüm savaşların nedeni olduğunu söylemeliyiz. Ego kendini tatmin etmek ve başkasını dikkate almamak ister.

Daha sonra onlara, çocukların bir oyuncak için çekiştikleri gibi, büyüklerin de toprak parçaları için çekiştiklerini söylemeliyiz. Aynı şekilde, çocuklar kavga ederken sopa veya plastik kürekle birbirlerine vurabilirler, yetişkinler ise tank ve uçak kullanır.

Çocukluktan yetişkinliğe değişen hiçbir şey yoktur: Bir başkasında benim istediğim ya da benim olması gerektiğini düşündüğüm bir şey var ve ben onu gerekirse zorla alacağım. Ego böyle çalışır ve tüm savaşların nedeni budur.

Büyüklerin “oyuncaklarından” saklanan bir çocuk, bu mesajı çok net anlayacaktır. Bu bizim, kavga etmenin iyi olmadığını, birbirimizi önemser ve birbirimizle paylaşırsak herkesin daha fazlasına sahip olacağını ve istediklerimiz için savaşmak veya istediklerimizi korumak zorunda kalmayacağımızı, ne yazık ki çok canlı bir şekilde açıklama şansımız.

Çocuklar paylaşma dersini bir kez içselleştirdikten sonra bu ömür boyu onlarla kalacak. Bu, hayatları boyunca başkalarıyla olan ilişkilerinde onlara yardımcı olacak ve umarım, annelerinin bu net açıklamaları sayesinde gelecekte savaşlardan kaçınabilecekler.

Zohar Kitabı – Yaradan Üzerine Bir Çalışma

Rabi Şimon Bar Yochai [Zohar Kitabı’nın yazarı], Tora’nın sırlarını ifşa ediyordu ve dostlar onun sesini dinliyor, onunla bağ kuruyorlardı ve her biri, bu birliğe kendi payına düşeni katıyordu (Ramchal, Adir BaMarom (Mighty On High). ), 24).

Rabi Şimon ve dokuz öğrencisi, etkileşimlerinin tüm koşulları içinde, Yaradan’ı edinmek için o kadar güçlü bir arzuya sahiptiler ki, aralarında karşılıklı bir içsel bağ yaratmayı başardılar. Bu, “dostlar sesini dinliyor, onunla bağ kuruyordu” anlamına gelir.

Onlar, Tora’dan pasajlar okuyorlardı, her biri bu metinlere tepki veriyor, duygularını anlatıyor ve diğerlerini tamamlıyordu ve onlardan biri tüm öğrencilerin sözlerini yazmaktan sorumluydu.

Birbirlerine bağlı olduklarından, izlenimlerini, edindikleri, hissettikleri ortak kaynak olan Yaradan’dan dile getirdiler ve böylece O’nu analiz edebildiler, doğrulayabildiler, O’nu etkileyebildiler ve O’ndan bir cevap alabildiler.

Yani, bu ortak kaynaktan edindikleri izlenimler, Yaradan hakkında çok ciddi bir çalışmadır.

 

Sihir Değil Gerçeklik

Soru: İnsanlar her zaman anormal olaylara ve büyüye ilgi göstermişlerdir. Geçen bin yılda da büyü anlayışı çok fazla değişmedi.

Sözde sıradan bir büyücü kiti, hastalıkları iyileştirme, doğaüstü nesnelerle iletişim kurma, telekinezi ve geleceği öngörme yeteneğini içeriyor.

Kabala bununla nasıl ilişkilidir? Sonuçta, Kabalistik kaynaklardan çok şey alınmış.

Cevap: Kabalistik kaynaklardan pek bir şey alındığını düşünmüyorum çünkü Kabala’da doğaüstü dünyevi unsurlarla ilgili hiçbir şey yoktur. Bunlar sadece ona atfedilen şeyler.

Aslında, Kabala doğaüstü olandan değil, doğal olandan, gerçekte ne olduğundan bahseder. Bununla birlikte, kişinin kendisini ve başkalarını algılamak, hissetmek ve etkilemek için belirli doğaüstü yeteneklere, duygulara ve güçlere sahip olması gerekir.

Ancak bu bir mucize değildir çünkü herkes bu tür yetenekler geliştirebilir. Tıpkı bir yetişkinin yaptıklarını izleyen küçük bir çocuk gibi, bu çocuğa bir mucize gibi gelir. Ve çocuk büyüdüğünde, kendisi çocuklukta olduğunu düşündüğünden daha da büyük bir sihirbaz olur. Bu nedenle, burada mucizeler yoktur. Bilgi ve ustalık vardır.

Soru: Manevi dünyada büyü ve sihrin bir kökü var mı?

Cevap: Bu fenomenleri anlayan, bilen ve sahip olan biri için bu sihir veya mistisizm değildir. Onun için paranormal bile değildir, kesinlikle normal bir unsurdur.

Yorum: Fakat, örneğin nesneleri hareket ettirebilen insanlar var. Ve Kabalistler, anladığım kadarıyla bunu nasıl yapacaklarını bilmiyorlar.

Cevabım: Kabalistler bunu hedefleri olarak belirlemezler. Görevleri tamamen farklıdır: Yaradan’ı ifşa etmek. Ve bu, her türlü hile ile değil, ancak Yaradan’ın seviyesine ulaşılarak elde edilebilir.

 

Gezegende Neden Milyarlarca İnsana İhtiyacımız Var?

Soru: Günümüzde teknolojik yenilikler ve icatlar, insanların yaptığı birçok işlemin makineler yardımı ile yapılmasına olanak sağlamaktadır. Robotlar ve otomatik sistemler giderek insanların yerini alıyor.

Evlere yiyecek ve ilaç getiren sürücüsüz arabalar ve insansız hava araçları artık kimseyi şaşırtmıyor. Birçok ülkede bu zaten test ediliyor. Ancak bu durum birçok insanı işten çıkarttırır. Onlarla ne yapmalıyız?

Cevap: Egoizmimizi zıddına, özgeciliğe, ihsan etme niteliğine ve iyi bağa dönüştürmeyi kolaylaştırmak için, işten çıkarılan kişi sayısı çok fazla olmalıdır. Sonuçta egoizm, taşıyıcılarının sayısına bölünür. Ve bu yüzden her birimizde nispeten küçüktür.

Eğer doğamıza direnme gücümüz olsaydı, o zaman elbette Adem ve Havva gibi olabilirdik. Sekiz milyar parçaya bölünmemiz gerekmezdi.

Çok zayıf olduğumuzdan ama yine de dünyaya karşı tutumumuzu değiştirerek yani esas olarak dünyayı değiştirerek, egoizmimizi aramızda iyi bir bağa dönüştürmemiz gerektiğinden, bu kadar çok insana ihtiyacımız var.

İdeal Bir Yargıç İmajı

Yargıçlar döneminde, yargıcın temel işlevi, kişinin kendi niteliklerini yargılamaktı: ne zaman iyi olduklarını ve ne zaman olmadıklarını ve tam olarak neyin iyi veya iyi olmadığını bilmek ve böylece kendini ıslah etmek için ilerlemek, dua etmek, ihsan etme ve sevme niteliğini vermesi ve insanı egoist doğasının üzerine çıkarması için Yaradan’a dönmektir.

İdeal bir yargıç imajı, kişini içinde, egoizminden kesinlikle kopabileceği, kendine bir dereceye kadar hakim olabileceği, kendini kontrol edebileceği ve daha yüksek bir ihsan ve sevgi niteliğine dönüşebileceği niteliktir.

Bu nedenle, öncelikle yargıç neyin iyi neyin kötü olduğunu belirlemek zorundadır. Ve sonra kötü olanın üzerine çıkarak iyi olanın seviyesine yükselir.

Soru: Bu bir insanın içinde yetiştirilebilir mi yoksa kalıtsal mıdır?

Cevap: Bu insanın içinde geliştirilebilir.

Gelecek, Kadın Liderlere Mi Ait?

Yorum: Bloomberg’in, Covid Direnç Sıralamasına göre Finlandiya, İsveç, Danimarka, Norveç ve Bangladeş salgına en dirençli ülkeler arasında yer alıyor. Bu ülkelerin hepsinin ortak noktası, başbakanlarının kadın olmasıdır.

Bazıları, kadın liderlerin, özellikle kriz durumlarında, dinlemeyi bilme, arabuluculuk becerileri, gerçek pragmatizm, çatışmalara direnç gösterme ve ayrıca nasıl ekonomik olunacağını bilme gibi avantajlar sağlayan niteliklere sahip olduğunu öne sürüyor. Ayrıca kadın liderlerin kriz durumlarında erkek meslektaşlarına göre daha iyi çalıştıkları ve bu krizde sağlık hizmetlerini ekonomiden daha ön planda tuttukları ileri sürülmektedir. Son zamanlarda, bir kadının, insanlığın ilerlemesini yönlendirebileceği gerçeği hakkında giderek daha fazla konuşuyorsunuz.

Yanıtım: Evet, ilerleme sağlayabilir.

Tanrı da erildir; her erkek gibi kadınlardan korkar. 🙂

Soru: “Onlarla uğraşmamak daha iyidir.” O’nun söylediği bu mu?

Cevap: Evet.

Soru: Kadınlar gerçekten böyle özel niteliklere sahip mi?

Cevap: Onlar yeteneklidir. Hayatları boyunca çevrelerindeki insanlarla, başka kadınlarla, çocuklarla, kocalarla çatışma içindedirler. Her şeyi idare etmeleri gerekir – ev işleri, çalışma hayatı…

Erkek her şeyi kadına bırakır ve siyasete girer, kimsenin ihtiyacı olmayan bir işe girer. Bu işler bozulmaya ve krizlere girer. Ancak kadın için her şey olduğu gibi kalır (iş, ev, çocuklar) bunların yanında çocuk taşır, doğurur ve besler.

Bu nedenle, bir kadın gerçekten yeni bir dünya doğurma yeteneğine sahiptir. Bu bir erkeğin işi değildir.

Soru: O halde geleceğin kadınlara ait olduğunu söyleyebilir miyiz? Bunu anlarsak, ilerleyecek miyiz?

Cevap: Evet. Tora’da Tanrı’nın İbrahim’e, “Sara’nın sana söylediklerini dinle” dediği yazılıdır. Çünkü O, her şeyi böyle yaratmıştır. Islah edilmiş egoizmi dinleyin.

Yorum: Bu zaten Kabalistik bir kavram.

Cevabım: Bu çok önemlidir. Kendinizi değil, ıslah edilmiş egoizmi dinleyin. Esas olarak, günlük seviyemizde bir kadın, erkeklerden çok daha pratik, çok daha makul ve çok daha dengelidir.

Kabala Hakkındaki Spekülasyonlar

Soru: “Kabala” kelimesi birçokları tarafından mistik bir şey olarak algılanıyor. Madonna’dan kim bilir kimlere kadar, Kabala ile meşgul olduklarını haykıran tüm insanlar, gerçekten Kabala mı yoksa şov dünyası ile mi uğraşıyorlar?

Cevap: Elbette şov dünyasıdır. Kabala, Yaradan’ın bu dünyada bir insana ifşası ile ilgili bir öğretidir. Herkes Kabala uygulayabilir. Ancak gerçekten sonuçlara ulaşmak için, kişinin çok ciddi bir şekilde içine girmesi gerekir.

Soru: Eğer öyleyse neden istisnasız tüm Yahudiler Kabala öğrenmiyor?

Cevap: Birincisi, insanlar yeterince gelişmediği için, bir zamanlar bununla meşgul olmak yasaktı. Ancak 14. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar Kabala’nın uygulanmasına zaten izin verilmişti. Rambam ve Ari gibi büyük Kabalistler bunun hakkında yazdılar. Ve 20. yüzyılda Kabala herkese açıklandı, böylece bugün herkes onu çalışabilir.

Ama gerçek şu ki, Kabala etrafında şov dünyası yaratan ve birçok hile yapan birçok sahtekar var: Kabala ve tıp, Kabala ve büyüler, Kabala ve de-nur’un nabzı ya da her neyse. Bu saçmalık! Onlar, insanları hizada tutmak için masallardır.

Soru: Yani insanlar bunu kendileri için mi uydurdular?

Cevap: Onu uyduranlar insanlar değil, onların liderleriydi.

Bir Çocuk Güçlü Olmak Zorunda Mı?

Soru: On beş yaşındaki genç Ethan Crumbley’nin ebeveynleri Amerika Birleşik Devletleri’nde tutuklandı. Ethan okulunda dört kişiyi vurdu.

Bir öğretmen, çocuğu, kurşun resimlerine bakarken görmüş. Çocuk, ailesinin atıcılık sporlarıyla uğraştığını belirtmiş. Okul bu konuda hemen annesini bilgilendirmeye çalışmış, ancak bir gün sonra anneden doğrulayıcı bir yanıt almayı başarmış.

Ertesi gün, vurulma günü, bir öğretmen çocuğun yarı otomatik bir silahı, vurulmuş bir kişiyi, gülen bir emojiyi ve “Her yer kan” ve “Düşünceler durmayacak. Bana yardım edin.” sözlerini gösteren çizimlerini görmüş. Okul, velileri bir görüşme için çağırmış ve velilerden çocuğu eve götürmelerini istemiş Ebeveynler bunu reddetmiş ve oğullarını okulda bırakmışlar. Ayrıca, çocukta babasının oğlu için satın aldığı bir silah olduğunu da söylememişler.

Aynı gün 15 yaşındaki çocuk, Michigan’ın Detroit banliyösünde bir lisede düzenlediği silahlı saldırıda dört öğrenciyi vurarak öldürdü ve 7 kişiyi de yaraladı. Dört öğrenci öldü ve yedi kişi de yaralandı.

Bunlar ne biçim anne baba?!

Cevap: Onlar bizim toplumumuzun, bizim durumumuzun birer ürünüdürler. Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Neler olduğunu bilmiyorlar. Buna nasıl tepki vereceklerini bilmiyorlar. Bir çeşit kafa karışıklığı içindeler. Ve yalnızca onlar değil.

Soru: Ama bir çocuğa askeri silahlar alıyorlarsa veya bir şekilde ona öldürmeyi öğretiyorlarsa, ebeveynlerin düşüncesi nedir? Onların felsefesi nedir?

Cevap: Buradaki düşünce, en nihayetinde bu korkunç dünyada çocuk kendini koruyabileceğidir.

Yorum: Bu, öncesinde  “Oğlum, dünya korkunç ve güçlü olmalısın” dedikleri anlamına geliyor.

Cevabım: Evet. Hissettiği bu.

Soru: Böyle bir felsefeyle nereye varacağız?

Cevap: Birbirimizi yok edeceğiz.

Soru: Ama biz kendimiz de öleceğiz, değil mi?

Cevap: Yani, o zaman öleceğiz.

Yorum: Esasen bir çocuk doğuruyoruz ve aynı zamanda şöyle diyoruz: “Hayatta kalmak için güçlü olmalısın, herkesten güçlü olmalısın.”

Cevabım: Evet, dünya böyle işliyor. Devlet liderlerinden sokakta gördüğünüz herkese bakın.

Soru: Peki ya çocuklarımızın hep mutlu olmasını istediğimizi sürekli dile getirdiğimiz bu düşünceye ne olacak?

Cevap: Mutluluğun ne anlama geldiğini bilmiyoruz. Belki de mutluluk, bir şarkıda dedikleri gibi, “sıcak bir silahtır”.

Yorum: Mutluluk kavramı tamamen karışık. Mutluluk anlayışı bir şekilde sıcak, yakın veya sevilen olmaktan çıktı.

Cevabım: Hayır, hayır, bunun uzun bir süre ve gerçekten küçük yaşlardan itibaren öğretilmesi gerekiyor. Kolay değil. Bugün dünya artık öyle değil. Bugün böyle değerlerden bahsederseniz size gülerler ve böyle bir çocukla kimse arkadaş olmaz.

Soru: Yani çocuk güçlü mü olmalı? Sınıfın en güçlüsü mü?

Cevap: Ondan korkulması gerekir. Güç kültü, esasen zamanımızın kültüdür. Birinci olmak.

Ülkeler ve devletler arasında, her türlü şirket ve insanların her biri arasında yapılanlara bakın. En önemli şey güçlü olmak, bir vücut geliştirici gibi fiziksel olarak güçlü olmak, parada güçlü olmak, bir oyunda, bir şeyde güçlü olmaktır. Genel olarak güçlü olmalısınız. Ve böyle bir durum umutsuzluğa yol açar; sadece bir silah satın almak ve linç “yasasını” kullanmak daha kolaydır.

Soru: Çocuğun böyle bir umutsuzluğa sahip olması, katliam günü yazdıklarının da gösterdiği gibi: “Bana yardım edin! Dünya korkunç!” – bu ebeveyn şefkatinin, ebeveyn sevgisinin bir sonucu mu?

Cevap: Belki. Çünkü kendisiyle ilgili olarak, dış dünyadan ve anne ve babasından ne kadar farklı olduğunu görüyor. Ailesi ona her şeyi vermek için her şeyi yapmaya hazır. Hatta silah almaya bile.

Soru: Peki dediğiniz gibi sevgimizle dünyayı ilk bozan biz miyiz?

Cevap: Bu, bu şekilde ortaya çıkan yanlış ebeveyn sevgisinden kaynaklanmaktadır.

Soru: Günümüz dünyasında, farklı bir çocuk büyüsün, her şey farklı yürüsün diye ebeveynler sevgilerini nasıl yönlendiriyor?

Cevap: Hepsinin değiştirilmesi gerekiyor. Kökte, özde değişmemiz gerekiyor. Ve eğer dünyamızın temeli egoistse ve bununla ilgili düşünmüyorsak, o zaman silah stoklamaktan ve her birimiz kendimizi çitle çevirmekten, dizginlemekten ve böyle yaşamaktan başka bir şey düşünemeyiz.

Soru: Ve karşı ateş açmak mı?

Cevap: Evet. Bundan kaçış yok. “Benim evim benim kalemdir.” Ve düşünmenin ve hareket etmenin yolu budur.

Soru: Peki çocukları nasıl yetiştirmeliyiz?

Cevap: Eğitimin yolu şudur: sürekli olarak kendi güvenliği hakkında düşünmesi ve endişelenmesi gerekiyor. Ve çevredeki dünyanın ona empoze ettiği kendi güvenliği hakkındaki bu tür düşünceler, uygun sonuçları çıkarmasına yol açar: Bir silaha ihtiyacım var ve en sonunda, düşmanlarımı yok etmeliyim.

Soru: O zaman soru şu: Bu dünyayı nasıl değiştireceğiz? Bu dünyayı değiştirmek için ne yapmalıyız?

Cevap: Silahları yasaklayamazsınız; bu anlaşılabilir. İnsanlar arasındaki nefreti yasaklayamazsınız. Yapabileceğiniz tek şey onlara sevgiyi ve nefreti doğru kullanmayı öğretmek.

Soru: Bunu nasıl yaparsınız? Bunları nasıl doğru kullanırsınız?

Cevap: Bu zaten bütün bir bilimdir ve okulda öğrenilmesi gerekir.

Ve sınıftaki diğer tüm bu etkinlikler, okulda okudukları her türlü konu, coğrafya, tarih vb. ikincildir. Kişiye öğretilmesi gereken en önemli şey, başkalarıyla ve çevresiyle – cansız, bitkisel, hayvansal ve insanlarla, doğru bir şekilde etkileşimde bulunmaktır. Bu en önemli şeydir. Ve onlara bunu öğretmiyoruz.

Annelerinden çıktılar, doğdular ve bir şekilde ilk yıllarda onlara bu dünyayla nasıl etkileşime gireceklerini öğretiyoruz. Ve sonra, onlara bu dünyayla nasıl doğru bir şekilde etkileşime girileceğinin bilimlerini öğretmemiz gerektiği zaman da, onları her türlü boş malzeme ile dolduruyoruz.

Ama diğer insanlara nasıl davranılacağını, onlarla doğru toplumu nasıl yaratacağını, bir kişinin size nasıl olumlu bakmasını sağlayacağınızı veya nasıl bir topluluk oluşturulacağını öğretmiyoruz.

Soru: Ve bu öğretilmeli mi?

Cevap: Bu en önemli şey! Bunun için bir okul olmalı. Çünkü okul, neredeyse annesinden yeni çıkmış küçük bir çocukla -ilk 5-6 yıl hala annesinin yanındadır- ve sonra yetişkinlik arasındaki geçişte vardır. Ve yetişkin hayatı yabancılarla, diğer insanlarla vb. ile olur. Yani okul, doğumdan dünyaya açılmaya geçiş sürecinde olmalıdır. Bu hazırlığı vermiyoruz.

Soru: Yani çocuklar için olduğu kadar ebeveynler için olan bir okuldan mı bahsediyoruz? Çünkü evde de aynı atmosfer olmalı.

Cevap: Elbette, evet.

Soru: Ve öğretmenler için de mi bir okul?

Cevap: Bu doğal olarak ortak bir görevdir.

Buna pedagoji denir; buna öğretim denir; buna çocuk yetiştirmek ve eğitmek denir. Bunun adı ebeveynlik!

Ve onlara ne veriliyor? Tamamen gereksiz bir eğitim veriliyor. Bu ebeveynlik değil.

Soru: Peki, silah hala çocuğun elindeyse o zaman ne olacak? Eğer sizin dediğiniz gibi yetiştirilirse bu silahla ne yapacak?

Cevap: Herkesi koruyacak. Kimden? Hayvanlardan, uzaylılardan, bilmiyorum. Herkesi koruma fikrine sahip olacak. Bu Dünya ve bunların hepsi benim. Herkesin iyi hissetmesini istiyorum, diyecek.