İnanç Doğal Bir İnsan İhtiyacıdır

Soru: İnsanın bir şeye inanmaya, idollere sahip olmaya, bir şeye hayranlık duymaya, bir şeye tapınmaya doğuştan ihtiyacı vardır. İnanç, doğuştan doğamızda var mı yoksa toplumun gelişiminin bir sonucu mu?

Cevap: İnanç, son derece gelişmiş bir organizmanın bir özelliğidir. Bazı ilkel canlıların ya da hayvanların inançlı olduğunu söyleyemeyiz. İnanç güvensizliklerinden kaynaklandığı için kişinin doğal bir ihtiyacıdır.

İnanç, kendini bir şeye güvenebileceği, bazı köklü doğal veya bilimsel temellerde bir tür kaide üzerine koymak isteyen bir kişinin içsel hareketidir.

Soru: Bir Kabalist olarak neye inanırsınız, neye taparsınız?

Cevap: Genel olarak hiçbir şeye inanmam ve hiç kimseye ve hiçbir şeye tapmam. Ancak, öte yandan yücelttiğim, saygı duyduğum, seviyesine ulaşmaya çalıştığım şeyler var. Onlara taptığımı söyleyebilirsiniz ama bu tapınma daha çok saygı gibidir.

Firavun’a Birlikte Gideriz

Yorum: Tora’da yazılmıştır ki; Yaradan Musa’ya, “Firavun’a doğru gel’’ der.  O, “Onunla savaşmak için Firavun’a git’’ demiyor.

Cevabım: Dahası, Musa, Firavun’a hiç de gitmek istemez, korkar. Ancak Yaradan “Korkma, seninle gideceğim’’ der. O, Musa’ya güvence veriyor gibi görünüyor: “Korkacak bir şey yok, hadi birlikte gidelim.’’

Aslında, bu iyi bir yaklaşım değildir, çünkü o andan itibaren Firavun, Musa’ya ve hatta Yaradan’a saldırıya başlar ve der ki: “Dinlemek zorunda olduğum Yaradan kim ki?’’

Soru: “Firavun’a gel” ne demektir? Bir kişi bunu nasıl hisseder?

Cevap: Kişi Yaradan’a dönmek ister, böylece, Yaradan kişiye, onun egosundan; ihsan etme, sevme ve özgecilik seviyesine yükselmesine yardım etsin. Bu, Mısır’daki sürgünden çıkışın ve Firavun’dan kaçışın yoludur.

Soru: Bu süreç nasıl olur? Kişi, kendisine “Firavun’a gel, beraber gidelim” diyen bir ses mi duyar?

Cevap: Burada hiçbir ses yoktur. Kabala’dan psikolojik bir mesele çıkarmayın.

Firavun, sizin egoist durumunuzdur. Bunu çözmek için, onu almalı, özgecil durumunuzun önüne koymalısınız ve birini diğerinin yardımıyla düzeltmelisiniz. Siz, alma ve nefret niteliğini düzeltmek için ihsan etme ve sevgi niteliğini kullanmaya hazırlıklısınız.

Soru: Ama biz bunu hissedecek araçlara sahip değiliz. Bu sanki, annesinin karnında, bir dünya, alan, zaman ve hareket olup olmadığını anlayamayan bir çocuk gibidir. Bu, buradakiyle aynı olabilir mi? Bazı kelimeleri söyleyebilirsiniz ama içlerinde bir anlam yoktur. Bu hisleri nasıl ediniriz?

Cevap: Hisleri, ancak bunu kendi içinizde ifşa etmeye başlarsanız elde edebilirsiniz.

Güç Arzusu – Ne Uğruna?

Soru: Bir liderin güç arzusu olmalı mı? Onsuz yapabilir mi?

Cevap: Bu, gücün ne için olduğuna bağlıdır. Çocuklarımı doğru bir şekilde yetiştirmek istiyorsam, onlar üzerinde gücüm olmalı. Ama bu onların yararına ve bana doğanın verdiği çerçeve içinde olmalı.

Diğer her şey gücün kötü kullanımıdır. Bu da zaten olmaması gereken bir şeydir.

Soru: Genel olarak, güç arzusu bir kişinin doğuştan gelen bir özelliği mi yoksa sonradan edinilmiş bir özellik midir?

Cevap: Doğuştan gelen bir arzudur. Bir insan diktatör doğar ve bir diktatör yetiştirmek imkânsızdır. Toplum sadece koşulları sağlar.

Duvardan Geçme Arzusu

Negatif bir güç, hedefe giden yolda, doğru yön için gerekli bir unsur olarak algılanmalıdır. Bu hedefte olumlu ve olumsuz güçler bir araya gelir ve aralarındaki bağlantı sayesinde hedef bize görünür hale gelir.

Maddi dünyada, önce hedefi görürüz ve sonra ona nişan almaya çalışmalıyız. Ama maneviyatta bu tamamen farklıdır: Eğer hedefe doğru bir şekilde nişan alırsam, o zaman onun önümde olduğunu görürüm.

Maneviyatta kendimizi her zaman önce bir duvarın önünde buluruz ve ancak bir çözüm bulursak, duvarda bir kapı olduğunu görebiliriz. Ve çözüm, bizi neyin engellediğini veya bize yardımcı olduğunu bulmak değil, tüm ön koşulları, birbirlerini tamamlayacak ve gereksiz hiçbir şey olmayacak şekilde toplayabilmektir.

Bu nedenle, her karar mükemmelliğin edinimidir. Ve mükemmellikte iyi ya da kötü bileşen yoktur, olumsuz ya da olumlu bileşen yoktur, ancak her şey birbirini tamamlar.

Maddi dünyada kapalı bir kapı görebilirsiniz, ancak manevi dünyada kapı ancak açıksa görünür. Açık bir kapı ancak tam bir inancın gözünden görülebilir. Kusursuz inanca ulaştığımız an bir geçit açılır.

Önümde hiçbir kapının görünmediği boş bir duvar varsa ama ben gerçekten geçidin açılmasını istiyorsam, o zaman açılacaktır.

Maddi dünyada önce kapalı bir kapı görürüz ve ancak o zaman onu açmaya çalışırız. Ama maneviyatta kapalı kapılar yoktur: ya kapı açıktır ya da sadece boş bir duvar vardır. Ve tam inanca ulaştığımda, anında açık kapıyı görürüm.

Tam inanç, hiçbir şeyin beni duvarın diğer tarafında olandan ayırmadığı anlamına gelir. Kendimde bu nitelikleri edinirsem, o zaman ayıran bariyer ortadan kalkar.

Sevginin Geliştirilmesi

Soru: Gücün bir birey ve bireyin davranışı üzerindeki olumsuz etkisiyle mücadele etmek için etkili mekanizmalar var mı?

Cevap: Uzun yıllar ve hatta belki nesiller boyunca, herkesin içinde, diğer herkes için yavaş yavaş bir sevgi gelişimi vardır. Başka hiçbir şey! Ancak bu şekilde egoist özümüzün üzerine çıkıp sevgi tarafından kontrol edilir hale gelebiliriz.

Yorum: Ancak bu uzun bir eğitim sürecidir.

Cevabım: Başka hiç bir şeyimiz yok.

Doğa Bizi Neye Doğru İtiyor?

Yaşamın amacı sorusu bir insanın içinde ortaya çıkar çünkü doğa bizi buna, evrenin tüm boyutunu kavrayana ve bugün sadece hayvan kişiliğimizde kendimizi hissettiğimiz dünya algısının ötesine geçen ortak bir dünyanın çerçevesini hissedene kadar geliştirmemiz gereken programına doğru iter.

Şu anda biz cansız, bitkisel ve hayvansal maddelerden oluşuyoruz. Ancak artık bir adım daha ileri gitmek zorundayız.

Biz sadece hayvanız. Ben var olduğum sürece, fiziksel bedenim var. Yani benim “ben”im bu hayvana dahildir ve onun içinde yaşar.

Ve bu “ben”i hayvani koşulumdan nasıl çekip çıkarabilirim ve onu hayvanımdan ayrı ve ondan bağımsız olarak nasıl geliştirebilirim ki bu hayvan ölse bile benim “ben”im var olmaya devam etsin? Bağımsız olarak var olması için bu “ben”i nasıl ayırabilirim? Esas olarak, Kabala’nın  düşüncesi budur çünkü bu durumda yaşamak için bir şeye sahibizdir.

“Ben”inizden ayrılmak, bağımsız olarak var olmanızı engellememek için, hayvan koşulunuzun üzerine çıkmanız demektir. Dünyamızda, bedenin nasıl bastırılacağı, pratik olarak nasıl öldürüleceği, her türlü acı, işkence, açlık grevi, meditasyon vb. ile nasıl yok edileceği hakkında uzun zamandır çok sayıda teori geliştirildi.

Kabala, kişinin bu yaşamda mevcut bedeninde iken, bedeninin üzerinde, ondan bağımsız olarak, kendi “ben”inin var olduğu hareketsiz ve engin bir dünyayı hissetmeye başlaması gerektiği gerçeğine dayanan özel bir metottur.

“Mizah, Ciddi Bir Mesele” (Medium)

Mizahı hayatımızda bu kadar gerekli kılan nedir? Gülmenin kaynağı ne olmalı? Mizah duygusu da dahil olmak üzere, her şey gelişimimiz için yaratılmıştır. Bu bize gelişme gücü ve yeteneği verir.

Mizah alanında profesyonel olarak uğraşan kişilere yakın olan herkes bilir ki, bu insanlar genellikle mutsuz, doğası gereği çok ciddi ve hatta bazen depresif insanlardır. İçinde bulundukları gri buluttan kendilerini kurtarma dürtüsünden bir mizah duygusu geliştirirler.

Genel olarak, kişi ne kadar çok gelişirse, incelikli mizahı takdir etme konusunda o kadar yetenekli olur. Olağanüstü yeteneğe sahip – normal düşünme şeklimizde tamamen alakasız olan, ayırt edici şeyler arasındaki beklenmedik bir bağlantı olan mizahtan bahsediyorum.

İncelikli mizah, kendimizle dalga geçebilmemiz için doğamızı yan taraftan gözlemleyebilmemizi gerektirir. Böylesi mizah, doğadan aldığımız orijinal form, eğitim aldığımız form ve hayatımızın çeşitli aşamalarında benimsediğimiz formlar gibi birçok farklı kimliği kendimizde tanımlama yeteneğine dayanmaktadır ve bunlar başkalarından özümsediğimiz formlardır. Bütün bu kimlik karşılaştırmalarından her çeşit önemli araştırma çıkar.

Mizah, bir yandan eleştiriyi aktarabilmeli, diğer yandan sevginin ruhuyla hoş bir şekilde verilmelidir. Asla başkalarıyla dalga geçmemeli ve nefreti kışkırtmamalıyız. İnsan olarak bencil doğamızın zayıflıklarını açıklığa kavuşturmak, zayıflıklarımızın farkındalığını ve bilişini geliştirmemize yardımcı olmak için yalnızca insanlıkta var olan genel zayıflıklara gülmeliyiz. Çünkü olumsuz niteliklerimizin farkında olursak, onların üzerine çıkmak için çalışabiliriz.

Ne de olsa, doğa bizi bu şekilde, kusurlu yarattı. Doğa, kendimizi eleştirmemize ve doğamızı aşmamıza yardımcı olmak için, bize bir mizah duygusu verdi. Mizah, kendimizi daha yüksek bir perspektiften görmemizi sağlar ve böylece bizi mevcut derecemizin dışında daha yüksek bir seviyeye yükseltmeye de yardımcı olabilir. Kendimize yandan bakmak ve gülmek, gerçekte kim olduğumuza dair içsel incelemeyi ateşleyebilir. Eğer kendimize nasıl güleceğimizi biliyorsak, o zaman bu: “Tanrı beni güldürdü” (Yaratılış 21:6) diye yazıldığı gibi, büyüyebileceğimiz bir durumdur.

İyi mizah her zaman kibar olmalı, gelişmeyi sağlamalı ve bahsettiğimiz şeye karşı sevgi uyandırmalıdır. Sert bir atmosferi yumuşatmak için, mizahın kafamızı altüst etmesi gerekir.

Kalbi açabilen ve insanlar arasındaki duvarları yıkabilen mizah ile ilgili olan şey nedir? Mizah, üzerimize giydiğimiz tüm kabarık giysileri bizden uzaklaştırır. Sanki bizi tüm pozlardan ve maskelerden soyar, hepimizi eşit ve basit kılar. Hepimizin içinde aynı olan zayıflıklara birlikte güldüğümüzde, aramızda hemen daha yumuşak bir ilişki yaratırız.

Sınırları, engelleri ve mesafeleri ortadan kaldırmak için mizahtan daha güçlü bir araç yoktur. Zamanımızın en büyük mücadelesi, en ciddisi, insanları birbirine yaklaştırmak, bizi daha bağlı kılmak için mizah geliştirmektir.

Maneviyatın Algınlanması

Soru: Siz sürekli olarak, Kabalistik metodolojiyi uygulamada ilk adımın en zoru olduğunu ve sonrasında her şeyin sorumsuzca gittiğini söylüyorsunuz. Neden ilk geçiş süreci en zorudur?

Cevap: Çünkü bu ilk geçiş esas değişimdir, kişinin doğasının tersine -egoistten özgeciliğe- değişmesidir ve diğer tüm adımlar özgecil bir şekilde sadece yükselişlerdir. Yani bunlar birbirlerine benzerler ve siz tersine değişmezsiniz.

Soru: Bunu hislerinizde kendiniz deneyimlediğinizde, bu dönüşüm nasıl harika oldu?

Cevap: Dünya algınızın, dünya görüşünüzün, dünyaya bakış açınızın ve dünya varoluşunun nasıl değiştiğini kelimelerle aktarmak mümkün değil, çünkü bu dünyada böyle bir araç yok.

Soru: Fakat tüm bu değişikliklerin, yani maddede çok fazla değil ama diğer her şeyle ilgili olarak, hissiyatta meydana geldiğini söylediniz. Bu, her şeyin madde düzeyinde aynı kaldığı anlamına mı geliyor?

Cevap: ‘Aynı’ ne anlama geliyor? Eğer, ‘aynı’ sizinle ilgili olarak öznel bir şekilde var ise, o zaman her şeyin aynı kalması ne anlama gelir? Bu nasıl olabilir?

Madde/öz, arzudur. Arzu tamamen farklı bir şekilde işlevini yerine getirir. Yani, cansız, bitkisel ve canlı madde vardır; bu içinde bulunan herkesi kapsayan, insanları kapsayan bizim tüm dünyamızdır ve bir sonraki seviye insan maddesidir.

İnsan Adem’dir, Domeh (Yaradan’a benzer) kelimesinden gelir. Bu özü sahiplenmeye başlarsanız, sizin olur. Bir arzu ‘Adem’ (Yaradan’a benzer) formunu aldığında, onun içinde bir sonraki dereceyi hissedersiniz.

Yorum: Sık sık, insanların ufkun ötesinde bir yerde bir şeyler beklediklerini, ancak tüm gerçek değişikliklerin burada, şimdi, şu anda gerçekleştiğini örnek veriyorsunuz.

Cevabım: Evet, çünkü ufkun ötesinde bir şey yok. Belli bir arzunun içindesiniz, onun uygulanmasını, formunu, “kendin için”den “başkaları için”e, ihsan etmeye, kendinizin dışına doğru değiştirmeniz gerekiyor. Yapmanız gereken şey budur.

“Mısır’dan Çıkış Ne Zamandı?” (Quora)

Kabala bilgeliğine göre, Mısır’dan çıkış, kişinin kendisi için alma arzusundan çıkması, kendine yönelik egoist düşünceleri, sezgileri ve kararları geride bırakması ve daha yüksek bir sevgi, ihsan etme ve bağ realitesine girmesi anlamına gelir. Bu, aydınlanmış yeni bir dünyaya doğumdur.

Bizler, o dünyaya girmeden önce, sadece kendi çıkarlarımız için alma arzusu içindeyiz, kendi hayatlarımızla ilgili dar bir endişe içindeyiz ve bu koşuldan çıkmak, Mısır’ın (yalnızca kendi çıkarı için olan niyetin) kontrolünden kurtulmak ve sevgi, ihsan etme ve bağın üst gücünün yeni bir kontrolüne girmek demektir. Bu ikinci dünyada, başkalarına ve tüm doğaya fayda sağlamak için yeni bir niyet keşfeder ve onunla yaşarız.

Başka bir deyişle, Mısır’dan çıkış geçmişteki bir tarihsel olay veya sadece büyüdükçe öğrendiğimiz bir hikâye değildir. Bu daha çok manevi yolumuzda geçtiğimiz kilit bir geçiş durumudur, burada bedensel bir egoist koşulda olmaktan, üst güçle temas halinde, manevi bir sevgi, ihsan etme ve bağ koşulunda yaşamaya geçeriz.

Kudüs Tek Bir Manevi Niteliktir

Soru: Çeşitli birincil kaynaklar, gelecekte Kudüs’ün dünya halkları için bir işaret noktası olacağını ve onların ışığına koşacaklarını söylüyor, şöyle yazıldığı gibi: “Ve milletler senin ışığınla gidecekler” (İşaya 60:3). Neden her şey böyle kodlanmış? Bu ne ile ilgilidir?

Cevap: Mesele şu ki, halkların yakınlaşması düşüncesi, aslen evrenin kendisinde, kendi yapısının içindedir. Ama bu, ancak tüm parçalarının ıslahından sonra, herkes birlik için çaba gösterdiğinde ve bunun tam olarak tüm dünyayı yaratmanın merkezi, sembolü ve hedefi olduğunu gördüğünde kendini gösterecektir.

O zaman büyük Kudüs şehrinin gerçekte neyi temsil ettiğini bileceğiz.

Kudüs’ü kendi içinizde yeniden inşa etmek gibi bir kavram vardır. İnsanlar arasında hiçbir fark olmaması için kendi aramızda böyle bir nitelik, böyle bir hareket, bir bağ yaratmalıyız, böylece birbirimizi hareket yoluyla hissedebilir ve tek bir bütüne dönüşebiliriz.

O zaman tüm özel niteliklerimizin ve kalplerimizin birleşeceği bu tek niteliğin adı “Kudüs” olacaktır. Ve buna yönelik ilk adım bencilliğin ortadan kaldırılması olmalıdır.