İletişim Yoksa Barış da Yoktur

Bizler etrafımızdaki her şeyi aklımız ile mantıklı kanıtlar ve açıklamalar ile algılamaya alıştık. Bizler halen Yaradan’ın gizliliğinde olsak da, halen tam net olmayan konular arasında bazı kısımlar var, hâlihazırda bu parçaları birleştirerek bir resim meydana getirmek ve onunla yaşamamız mümkün. Ancak, genel halkın bu tarz açıklamalara ihtiyacı yok. Onların algılamaları daha duygusal.

İhtiyacınız olan tek şey kendi tarihimiz üzerine inşa etmek. İsrail; İbrahim ve Musa tarafından bir araya getirilmiş, kişinin komşusunu kendisi gibi sevmesi kanununa göre, tek yürek tek adam olarak yaşamakta olan özel bir insan topluluğudur. Bu İsrail ulusunun var olmasının koşuludur. Eğer bu seviyeden, boş nefret etme durumuna düşersek, o zaman bu topluluğun yok edilmesine gelir ve sürgüne gideriz.

Şimdi, tüm gerekli koşulları yerine getirerek, birliğimizi yeniden güçlendirmemiz ve tek yürekte tek adam haline gelmemiz gereklidir. Sonrasında, İsrail topraklarındaki, İsrail halkı olarak adlandırılacağız.

Etrafımızda olan hiçbir şey fark etmez. Tüm bunlar sadece bizleri bu koşulu yerine getirmeye zorlamak için gelmektedir. Tüm bunlar yavaş yavaş, insanların kalpleri sayesinde hissedebilecekleri bir şekilde getirilmelidir. Özet olarak, hangi koşullar altında var olmaya devam edebileceğimizi onlara açıklarız.

Tüm bunlar garip, mantıksız ve irrasyoneldir. İsrail halkı bu dünyada garip bir fenomendir ve herkes de bunu bilir. Ancak, bu irrasyonel topluluk, tarih boyunca var olmuş, tüm diğer halklardan daha güçlü ve sağlamdır.

Tüm bunlar, derhal ve tamamen açık bir şekilde, hiçbir eksiklik olmadan izah edilmelidir. İnsanlar buna hazır durumdalar ve her geçen gün durumları daha da kötüye gitmektedir. Günümüzde yeni moda, ana kontrolün geniş toplumda olmasıdır. Ana silah da, her ülkenin buna göre hareket etmesini gerektiren geniş bir dünya görüşüdür.

Bu şekilde, Yaradan bizleri insanlığın parçaları üzerinden yönetmiş olur. Günümüzde silahın gücü hiçbir şeyi çözememektedir. Savaş başka bir seviyeye geçmektedir: fikirlerin yüzleşmesi ve karşılaşması. Aslında, bu bir medya savaşıdır. Her şey, hangi tipte olduğuna göre, medyada hüküm sürenler tarafından belirlenmiştir. Sonuç olarak, şunu anlamamız gerekmektedir ki, insanlar arasında iletişim yoksa o zaman barış da yoktur.

21 Temmuz 2014’de yayımlandı.
Günlük Kabala Dersinin 1.Kısmı 17 Temmuz 2014, Şamati #68

Bu Savaş Teröristlere mi yoksa Yaradan’ın Gizliliğine mi?

Soru: Eğer şu anki savaş farklı ideolojiler arasındaki bir mücadele ise, İsrail’deki farklı ideolojiler arasındaki savaş nedir?

Cevap: İlk olarak şunu anlamalıyız ki, bizler üst güç, yaradılışın düşüncesi tarafından yönetiliyoruz ve bu sayede de Islah eden Işığı bizleri kurtarması ve kazanmamız için kullanabiliriz. Ancak nasıl kazanmalıyız?

Tüm bu savaş bir düşman terörist organizasyonu yenmek için değil, tüm dünya üzerinden var olan Yaradan’ın gizliliğini yenmek içindir.

Bunu ortadan kaldırmamız gerekiyor, en azından bir dereceye kadar ve sonrasında hangi dünya içerisinde yaşamakta olduğumuzu, bizlere, tüm yaratılan canlılara neler olduğunu, Üst Gücün bizlerden ne istediğini görebileceğiz. Bu arada, bu da, İslam perspektifine karşıt bir görüş hiç değildir. Bu sadece bir açıklama gerektirmektedir, başka da bir şey değil.

Savaş, iki görüş arasındaki çatışmadır. Bu savaşın özü, her iki tarafın da kendi egosunu kullanarak kazanmak istiyor oluşudur. Fakat şunu anlamalıyız ki, günümüzde bu tarz bir savaşa yer yoktur. Bu savaşın başka bir şey olması gereklidir: bizlerden Yaradan’ın gizliliğini ortadan kaldırmamız istenmektedir. Bizlere gönderilen engeller ile sanki belli bir bölgede belli bir hâkimiyet sürmekte ya da belli bir politik ideolojide olan teröristler ile savaşmakta olduğumuzu düşünmeye zorlanmamız istenmiştir.

Aslında, gerçekte olan, tamamen farklı bir savaştır ve sadece bu yaşanan durum ile bizleri bu şiddetli ani koşullara sokanın Üst Güç olduğunun farkına varabilecek ve bu sayede O’nu ifşa edebileceğiz.

Bizler O’nu sadece, bu güçten gelen her şeyin aslında O’nu ifşa etmek için olduğu ve O’nunla form eşitliğine ulaşmamız için olduğu mesajının toplu dağıtımı ile ifşa edebiliriz. Çünkü bu form eşitliği O’nu ifşa etmek için gerekli olan araçtır.

Üst Güç ile form eşitliği, bizlerin “Dostunu kendin gibi sev” ve kişinin düşmanını, sevdiği kişiye dönüştürmesi koşulunu yerine getirmesini gerektirir. Bu da düşmanları, dosta ve dışsal düşmanları, içsel düşmanlara dönüştürmemizi gerektirir.

20 Temmuz 2014 tarihinde yayımlandı.

Egoist Algının Bir Krizi

Dünya 2008’den önce herkes için bariz hale gelen bir krizin içine girdi. Ancak, öncesinde hiç kimse bu konuda konuşmak istemedi. Bu sadece borsanın düşmesi veya bazı bankaların iflası gibi değildir, küresel kriz tüm dünyayı kapsamaktadır. Dünya tamamen tek bir sisteme bağlı olduğunu görmeye başladı, ancak bu sistem iyi değildir.

Biz birlikte çalışmak istiyoruz. Avrupa çaresizlik ile birlik olmuştur,  çünkü biz tamamen birbirimize bağımlıyız. Ancak, bizi bağlayan yasalar egoist yasalardır, bu yüzden birbirimizi doğru kullanmak yerine, birbirimize zarar veriyor ve mahvediyoruz.

Bu daha önce böyle değildi. Uluslararası ticaret, uluslararası ilişkiler, üniversiteler, fabrikalar, şirketler ve ülkeler gelişti. Her şey, karşılıklı yarar sağlama, “Sen-Ben, Ben-Sen” prensibine göre iyi çalıştı ve gelişmek mümkündü.

Ama sorun, kapalı bir sisteme, integral bir ağa dönüşen Dünyadaki özel bağımlılıklardır. Bu, artık eski ekonomik bir sistem, politik ve  bazı ülkeler arasındaki siyasi ve kültürel ilişkiler değildir, bunu yerine aramızda benzersiz yeni ilişkilere ihtiyaç vardır.

Bununla birlikte, bu benzersiz ilişkileri anlamıyoruz çünkü doğamız gereği egoistiz. Hepimiz dünya çapında bütün olarak birbirimizle bağlantılı olsak bile; normal, egoist, kapitalist standartlara göre birlikte çalışmaya devam ediyoruz ve bu yüzden bu bağlantılar çalışmaz halde.

Kriz budur. Dünyada aramızda kurmamız gereken, yeni yollarla bağlanmış yeni ilişkiler ile buna ulaşmak için yetersizliğimiz arasındaki çelişki bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır.

İnsanlar eskisi gibi var olmaya devam edebileceklerini  düşünüyorlar. Ancak dünya, insan toplumu ve bütün hareketsiz, bitkisel, hayvansal ve insanlığın dâhil olduğu doğa, şimdiden tavırlarımızı değiştirmemizin gerekli olduğu bir sistem haline gelmiştir. Bu özellikle insanlardan istenmektedir hareketsiz, bitkisel ve hayvansal doğadan değil.

Bu yüzden, krizin sebebinin derinliklerine inmeyi düşünürsek, sebebinin algımız olduğu açıklığa kavuşur. Bütün mesele; aniden kendimizi içinde bulduğumuz ortak ilişkilerin bir bağ türünde olduğumuzu farkında olmamamız ve hep birlikte bu ağın koşullarına göre nasıl davranmamız gerektiğidir.

Burada, Kabala imdadımıza yetişiyor. Grup içerisindeki dostlara nasıl davranıyorsak Dünyanın da aynı şekilde ona göre  hareket edeceğini açıklar, herkesin dostlara yardım ettiği, diğerleri ile aynı arzulara entegre olmuş, herkesin tek bir kalbe sahip  olduğu.

Dünya bunu istesin ya da istemesin, şimdiden bu bağlantılara göre davranmaya başladı ve insanlık için dışarı çıkmadan ve onlara öğretmeden ve bugün neler olduğunu onlara anlatmadan, Kabala bilgeliğini uyguluyor olmuş olmayız. Bu bilgiyi almış olduğumuz misyonu yürütüyor olmayız.

Finansal Savaş

Haberlerden PostScriptum): “Son on yılda, Amerika Müsteşarlığının ekonomik savaşının bilenmiş araçlarının bünyesindeki elit kısım, bir kurşun bile atmadan dünyadaki neredeyse bütün ülkeleri, dizlerinin önüne çökertebilmektedir.

Bu strateji, müttefiklerinin bir şebekesi tarafından desteklenen küresel bankacılık sisteminin bir hegemonyasına dayanmaktadır. Düşmanın finansal akışını durdurmayı amaçlayan bu yol, savaşın yeni bir türüdür.

Şu an, bankalar kendi eylemleri yüzünden çöktüğünde, para aklama veya finansal terörizm ithamı ile suçlandıklarında bir ölümcül  kucaklama içine düşmüş  hale gelir. Finans kurumu ABD topraklarında çalışmıyor olsa bile, bu bir ölüm cezasıdır. Avrupa bankalarının ABD regülatörleri ile tartışmaya cesaretleri  yoktur. Kurbanları ile tüm bankacılık işlemlerini durduracaklardır.

Nauru, Burma, Kuzey Kıbrıs, Letonya ve Beyaz Rusya Amerika’nın taleplerine itaat etmek zorunda kaldılar. Kuzey Kore felç oldu. Ama bugün dünya birbiriyle oldukça bağlantılı hale geldi ve bu yaptırımlar bir zincirleme reaksiyon oluşturabilir.”

Benim Yorumum: Bugün, Amerika Birleşik Devletleri dünyanın hâkimidir ve bu yüzden Çin, Rusya ve Avrupa Birliği de  kendi parasını dünya düzeyine yükseltmeği çok istiyor.  Ancak ABD  bunun olmasına  herhangi bir yol ile hiçbir şekilde izin vermez. Büyük bir finansal savaş önümüzde. Bu bize küresellik bilincini, olumlu bir küreselliğe gitmek zorunda olduğumuz negatif küreselliği getirecektir, çünkü küreselliğin kendisini değiştiremeyeceğiz. Tarih ve evrimde hiçbir geri dönüş yoktur.

Avrupa’da Babil’in Yıkıcı Etkisi

Soru: Neden bağın (bağlantı) gücü bazen güçlü ve bazen güçlü değil? Örnek olarak, Amerika Birleşik devletlerinde, birçok eyaletin birleşimi çok güçlü bir ulus yarattı, oysa Avrupa’daki birlik böyle bir başarı getirmedi.

Cevap: Avrupa’da Babil’in yıkıcı gücü, çeşitli dillerin karışımı ve karışıklılığı etkin.

Soru: Yarattığımız bağlantı gücünün durumu, daha kötü yapmayacağından nasıl emin olabiliriz?

Cevap: Bu dünyanın düzeltilmesi ile ilgili Kabala bilgeliğinin ve bilgisinin serbestçe yaymanın mümkün olduğu bir süre içinde olup olmadığımıza bağlıdır. Bu zamana ulaştık mı, ulaşmadık mı? Bizim için böyle bir soru yok çünkü bu büyük bir Kabalist tarafından yazılmıştır.

Soru: Tüm dünya, bütün kendi katmanlarında, formlarının tümünde, zaten bu yöntemi kabul etmek için olgun hale geldi mi ve etkili bir şekilde idrak etti mi?

Cevap: Dünya bu krizi hissettiği ölçüde hazırdır: ya çocukların eğitiminde, aile içinde, işsizlik ve işte, sosyal ilişkilerin içinde ya da genel ekonomik krizde.

Soru: Avrupa’da kriz hissedilir hale gelmiştir ve bunu durdurmaya çalışıyorlar. Bu çabalar bir kaç yıldır herhangi bir başarı elde edilmeden zaten devam etmektedir.

Cevap: Bu işi kendi başlarına yapmaya asla hazır olmayacaklardır. Her nasılsa, bize öyle geliyor ki, beklersek insanlar hayatları için doğru bilgiyi almaları ve birdenbire bilgeleşmeleri ve arzuyu almaları ve kendi kendilerine anlamaları mümkün olacaktır. Fakat bu asla mümkün olmayacaktır. Kendi kendilerine bir şey anlamayacaklar.

Birden fazla darbe almaları, onları daha iyi ve akıllı hale getirmez, aksine onları daha inatçı ve daha fena yapacaktır. Sadece onlarla birlikte yapacağımız ortak etkinlikler yoluyla ve yöntemlerimiz ile durumu düzeltmek mümkün olacaktır.

Karmaşık Bir Soru

Soru: Kişi “Dostunu kendin gibi sev” koşulunun neden gerekli olduğu sorusunu nasıl yanıtlamalıdır?

Cevap: Çünkü, dünya entegre tek parçadır ve herkes arasındaki karşılıklı entegre bütün bağlantı “sevgi” olarak adlandırılır, herkes için karşılıklı sevgi, tıpkı tek vücuttaki hücreler gibi. Bu, “Dostunu, kendin gibi sevmelisin” olarak adlandırılır. Bu demektir ki, tıpkı yaradılışın diğer tüm parçalarının arasında olduğu gibi, kişiler arasında da öyle bir bağlantı olmalıdır.

Doğada, her şey doğru bağlantıdadır ve aralarında bir birlik vardır, sadece insanlar hariç. İnsanlar bu birliği bozmaktadırlar ve cansız, bitkisel, hayvansal seviyelerin doğalarını çarpıtmaktadırlar. İnsanlar kendilerini düzeltmeye başladıkları anda, doğa da otomatik olarak değişmeye başlayacaktır.

Doğa, yükselmeye başlayacaktır çünkü, yaradılışın tüm parçaları birbirlerinin içine eklenmiştir, fakat özellikle Adem yani insan dediğimiz o özel seviyede bu gerçekleşecektir. Bu sayede, “dostunu sev” yaradılışın başlıca kanununu yerine getirmiş olmaktadır, yani tüm parçaları arasındaki bağlantıyı.

22 Haziran 2014’de yayımlandı

Sochi Konferansından 6/9/14, Ders 1

Bir Elin Nesi Var İki Elin Sesi Var

Marina R. Bityanova’nın görüşleri (Moskova Open Üniversitesi’nde Psikolojik Destek Eğitim Merkezi’nde Profesör ve dört kitabın yazarı): “İnsanlar uzun bir süre için birlikte çalıştıkları zaman ortak kararlar vermek zorundadırlar – bir uzlaşmaya gelmek için değil, soruna ortak bir görüş geliştirmek için. Uzlaşma ortalama çözümdür ve dolayısıyla hiç kimseye ait değildir. Bir grup kararı geneldir ve bu nedenle herkes tarafından kabul edilmektedir.

Pratik açıdan bakıldığında, bu kararların ortaklaşa kabul edilmiş olması çok önemli bir özelliğe sahiptir: aynı zamanda bu herkesin kişisel bir kararıdır, bu yüzden herkes onları gerçekleştirebilir. Bu sebepten dolayı bir grup kolektif tartışmaya, hayati kararları bir arada almaya teşvik edilmelidir.

Ama grup kararı etkili midir? Belki de kararın başka biri tarafından alınması daha iyidir – sorumlunun, liderin ve sonra gerekçesi için grubu ikna eder.

İnsanlar kompleks ve sağlam bir kararı tartışmalarla almanın daha iyi olduğunu uzun süredir fark etmişlerdir (bilgelerden oluşan bir konsey, yaşlıların toplanması, tartışma odaklı grup), genel bir anlaşmada – fikir birliği. Bir grup eylemi “ortalama” kişinin eyleminden nicelik ve nitelik olarak üstün olmasına rağmen bazen olağanüstü kişiliğe sahip bir kişinin eylemleri kadar etkili değildir.

Grup kararları bireysel olandan daha risklidir; birleşerek insanlar risk almaya karar verir, çünkü bir grup kararı insanları sorumluluğu ve aşırı uçlarda verilen kararların benimsenmesini kolaylaştıran kişisel sorumsuzluğu paylaştıklarını hissettir ve riskin hazine olarak görülmesini sağlar: risk almaya hazırlık durumunu artırır; panel tartışmasında sırasında, grup üyeleri bu hazır duruma sahip olduklarını hedefleyerek göstermektedir.

Grup kararlarının bir diğer önemli özelliği: tartışma sırasında, görüşler ortalama değildir, ama polarize olmuştur.

İç birliğin ve özerkliğin yüksek düzeyine sahip bir grubun düşünce tarzı aşağıdaki özelliklere sahiptir:

–         Yenilmezliğinin bir illüzyonu;

–         Tek mümkün ve doğru olan kişinin kararı için rasyonel bir açıklama vermek arzusu;

–         Rakiplerinin basmakalıp görünmesi;

–         Azınlığa yönelik açık baskı

–         Oybirliğinin bir illüzyonu

–         Grup ruhu bekçileri olarak kendi kendilerini tayin edenlerin ortaya çıkması, v.s.

Çalışmalar göstermektedir ki, iç kohezyon ve üyelerinin kendini memnun etme istekleri olan bu tür gruplar artmaktadır, fakat bu grup kararlarının kalitesini azaltmakta; üyelerinin kendi kararlarını alındığı gruplar, diğer gruplara göre daha yüksek bir kalitedir.

Bu olgu sık sık krizde çalışan gruplarda oluşur, stresli durumlar grup üyelerini grup hedefleri etrafında birleştirmeye zorlayarak, dış dünyaya karşı bir çit oluşturur.”

Benim Yorum: Bir grup birleştirmek istediğinde bütün dünya onun birliğinden faydalanır, içinde negatif nitelikler oluşmaz.

Modern Dünyanın Korkuları

İlya Pluznikov’un görüşleri (Moskova Devlet Üniversitesi Nöro-psikoloji ve Anormal Psikoloji Fakültesinde Yardımcı Doçent)“Korku evrimin bir ürünüdür. Tüm korkular evrim sırasında sabitlenmiş ve yaralı kabul edilmiştir ve bizimle yaşar.

Modern Batı Avrupa toplumu ruhsal çöküntünün yüksek olduğu bir toplumdur; narsisttir, her şeyin mükemmel olması gerektiği, kişinin en iyi olmak zorunda olması anlamına gelir; bu da kişi ile standartlar arasında uyumsuzluk oluşturarak endişeye neden olmaktadır.

Benim Yorumum: Çevre herkesin yaşam amacını tanımlar ve belirler. Bir ormanda gelişmiş olsaydık en iyi savaşçı olmak için çabalıyor olurduk. Bu nedenle kişinin değil, çevrenin ve nevrozların tedavi edilmesi gerekir.

En kısa zamanda toplum kalkınma vektör eşitliğini değiştirdiğinde, eşitlik, kardeşlik, maneviyat ve karşılıklı desteğin ideallerini varsaydığında ve kişiyi topluma vericiliği ile değerlendirdiğinde; herkes sanki iyi bir annenin kollarındaymış gibi hissedecektir.

Sosyal Eşitsizlik İnsanları Mutsuz Eder

Jan Delhey’in görüşleri (Sosyoloji Profesörü, Beşeri ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Jacobs Üniversitesi, Almanya):  “Daha eşit toplumlar ‘daha iyi’ toplumlar mıdır? Bu makale gelir dağılımındaki eşitsizliğin Avrupalıların subjektif refah derecesine bağlı olup olmadığını veya nedenlerini ele almaktadır. Geniş bir uluslararası karşılaştırmada gelir eşitsizliğinin ve mutluluğun (veya mutsuzluğun) mevcudiyeti arasında genellikle kesin bir bağlantı olmadığını bununla birlikte Avrupalıların daha eşitsizlik içeren yerlerde daha az mutlu olduğunu göstermektedir. Bunu daha ayrıntılı tartışmak ve deneysel olarak üç testle Avrupalıların neden eşitsizlik karşıtı, güven/güvensizlik, durum endişesi ve çatışmalarını açıklayabiliriz.

Bu üç potansiyel uzlaştırıcılardan her biri, bir ülkenin gelir dağılımındaki eşitsizliğin ölçüsü ve buna karşın alt öznel refahı ile sonuçlanan bir varsayımla açıklanmaktadır. 30 ülkede yapılan Yaşam Anketi 2007 Avrupa kalitesi adlı çok kapsamlı bir arabuluculuk analizi verilerine göre; güvensizlik ve durum endişesinin eşitsizlikten kaçınmanın önemli bir uzlaştırıcısı olduğunu oysa algılanan çatışmanın öyle olmadığını ortaya koymaktadır. Bunu daha detaylı gösterebiliriz, güven varlıklı toplumlar arasında önemli bir uzlaştırıcı iken durum endişesi daha az varlıklı toplumlar arasında kritik bir öneme sahiptir.

Benim Yorumum: Güvenin inşası ve böylece bir toplumda esenlik duygusu sadece tam ve sürekli insan eşitliği ile mümkündür. Bu ancak integral eğitim ve yetiştirilme yöntemiyle ve bağ kurmanın bilgeliği ile mümkündür, böylece Üst Işık insan doğasını değiştirebilir.

Dünyanın Kuantum Algılanışı

Tüm ihtiyaçları ve arzuları ile bütün dünyayı, Sonsuzluk Dünyasının tüm Malhut’unu kendimize bağlamamız gereklidir. İlk önce, kendimize yakın olan tarafları çekeriz, örnek olarak, benzer görüşleri olan ve diğerleri ile bağ kurmak isteyen kişileri: “Herkes, kendi komşusuna yardım etsin.”

Ve sonrasında, bizden daha uzak olan taraflara geçiş yaparız, örnek olarak, kendi dış görünüşümüzü paylaşmayanlar ya da birbirleri ile bağ kurmak için çabalamayanlar ya da yaradılışın amacını ifşa etmek istemeyenler.

Dağıtım, genel toplumun arzularını toplamakla başlar. Küçük, ilkel ve dünyevi görünürler ancak sadece buna benzerler. Üst Partzuf ve altındaki bağlantıda, ikincisi daha küçük bir arzu taşır. Hâlbuki Üst Partzuf, altta olanın isteğine, üstün alttakine karşı hissetmiş olduğu büyük sevgiden dolayı çok önemli ve gerçek bir şey olarak bakar. Bu yüzden, üst, altta olanın ihtiyaçlarını karşılayacak büyük işi yerine getirebilecek hale gelir.

İşte bu şekilde tüm dünyayı kendime iliştirmiş olurum. Denilmiştir ki, tüm dünya bana hizmet etmek üzere yapılmıştır. İnsanlar, ne bu gerçeği anlarlar, ne de bu şekilde düşünürler. Bunun tam aksine, beni reddeder hatta benden nefret ederler. Ancak, bu benim için hiç önemli olmamalıdır. Onların arzularını kabul ederim ve bilirim ki, ben onlara, onların bana davrandıkları gibi davranamam.

Onlar yaşamış oldukları problemler ve savaşlar yüzünden ıstırap çekerken ben de oturup daha bilge olmayı bekleyemem. Bu hatalı bir yoldur ve komşularımızı sevmek ile uyumlu bir davranış değildir. Eğer bu şekilde düşünüyorsanız, bu hala kendi üzerinizde çalışmanız gerektiği anlamına gelir. Bu, ne olursa olsun, çabalarımızı neden diğerleri ile bağ kurmak için devam ettirmemiz gerektiğini açıklamaktadır.

Dik başlı, işe yaramaz, ailesinin sözünü hiç dinlemeyen ve kasıtlı olarak her şeyi yanlış yapan oğulları olan bir aile düşünün. Ne olursa olsun, o hala onların oğullarıdır ve yine ne olursa olsun aile, oğullarını korumak zorundadır. Bu, bizlerin, daha sonra başına ne geleceğini bilmediğinden, hayata küsmüş ve umudunu yitirmiş dünya üzerinde çalışmamız gereken modeldir.

Bu, kendilerini iyi, olağandışı, akıllı, zeki olarak saymayıp, kendilerini zayıf, aptal olarak hisseden ve etraflarındaki dünyada ne olup bittiğinin farkında olmayan, insanlığın gerçek doğasının ifşasıdır. Dünya, gittikçe gerilemekte, daha da alçaklara düşmekte, yiyecek, seks gibi temel birkaç ihtiyaç dışında hiçbir şey insanların ilgisini çekmemektedir.

Eski kültürümüz, uzay programımız, o yüce isteklerimiz, bilim adamlarına, bilgelere, sanatçılara, iyi eğitimli kişilere olan saygımız nereye gitti? 50 yıl kadar önce bunların hepsine sahiptik. Her şey bir anda gitti! İnsanoğlu, sanki bir hayvan topluluğuna benziyor.

İnsanlar, en küçük ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak durumdalar ve ıstırap çekiyorlar. İstatistiklere göre, şu anki refah seviyesi, 100 yıl öncekinden 10 kat fazla ancak aynı zamanda, depresyon, umutsuzluk ve birine ihtiyaç duyma duygusu sürekli olarak büyümekte. Nihayetinde, bunlar doğrudan maddi refah ile ilgili konular değiller.

Sorunlar bizler üzerlerinde çalışalım diye bizlere verilmektedir. Bunu çok açık bir şekilde anlamamız gerekmektedir. Bizlerin dünyayı algılaması tamamen “kuantumdur”. Hepimizin sahip olduğu görev ile arasında büyük bir çelişki vardır: özgür seçimi olan tek kişilerin biz olduğumuzu ve diğerlerinin buna sahip olmadıklarını kabul etmek. Bu kural, istisnasız olarak herkes için geçerlidir. Bu bizleri, tüm dünyanın her birimize bağlı olduğuna ve hepimizin de bu amaca hizmet etmesi gerektiğine yönlendirir.

28 Mayıs 2014 dersine hazırlık kısmından.

6 Haziran 2014’de yayımlandı