Yeni Hayat 1145 – Bir Ulusun Öz Saygısı

Dr.Michael Laitman, Oren Levi ve Nitzah Mazoz ile söyleşide

Çeşitli milletlerden ve kültürlerden bir grup insanı birbirine bağlayan İbrahim’in zamanından beri, Yahudiler içlerinde var olan ruhsal genlerini benimsemişlerdir. Bu geni uyarmak için, kökümüzle özdeşleşmeli ve giderek bölünen ve ayrılan dünyayı bağa doğru ilerletmeliyiz. Kabala bilgeliği, zıtlıkların üzerinde iki kısım içinde, nasıl bağ kurulacağını açıklar. Doğa kanununa göre, İsrail halkı özel rollerini yerine getirmeli ve bağlantı yöntemini tüm dünyaya yaymalıdır.

 

Söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.kabala.info.tr/kutuphane/michael-laitman/dr-laitman-ile-yeni-hayat/yeni-hayat-1145-bir-ulusun-oz-saygisi/

Bir Annenin Kalbi

Bir annenin kalbi, hem fiziksel hem demanevil olarak tüm evrenin merkezi noktasında yer alır. Sonuçta, manevi ve bedensel doğum tam da bu noktadan meydana gelmektedir.  Bir annenin kalbinden daha güçlü hiçbir şey yoktur; gerçekliğin en hassas, en önemli noktasıdır. Yaradan, bir annenin kalbinin temeli olan, bir arzu yarattı.

Dolayısıyla kadınlar birlik hakkında en azından biraz düşünmeye başlarlarsa, tüm insanlığın, ortak ruhun doğumunun başladığı yerden, tüm evrenin bu merkezi noktasına zaten dokunacaklar. Dünya ancak bir kadın sayesinde ıslaha gelecektir.

Bir kadın, doğuran, gelişen ve organize eden muazzam bir güce sahiptir. Ve tam tersi, bir kadın bu ıslaha katılmazsa o zaman o, bir çekişme nedenine, yabancılaşma ve kötülük alanına dönüşür. Bu nedenle gerçekten  kadınların birleşip insanlığa barış, huzur ve birlik getirmesini umuyorum.

Talebimiz Bağışlanma Değil Islahtır

Haber raporları, dünyanın uçuruma doğru ilerlediğini, her gün daha da aşağı battığını ve acilen gerçek bir tedaviye ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.  Ancak böyle bir aşının bir laboratuvarda yapılamayacağına şüphe yok ve maalesef salgın daha da şiddetlenecek. Henüz Dünyanın iyi bir yönde değiştiği  belli değil.

Bizler realitenin tamamından sorumlu hissetmeliyiz ve tam olarak da bunun için Yaradan’dan af dilemeliyiz. Sonuçta, her şeyin bize bağlı olduğunu anlıyoruz. Yaradan bizi Kendisine yakınlaştırdı ve O’ndan, yüce hükümdar olarak tüm dünyayı talep etmemizi bekliyor. Işığın Kendisi ile tüm dünya arasında akacağı bir kanal olmamızı istiyor, ama biz yine de O’ndan bunu isteyemiyoruz.

Bu yüzden bunun için af diliyoruz çünkü bugün zaten onu uygulama yükümlülüğümüz var. Geçmiş suçlar için değil, dünyanın durumundan sorumlu olduğumuzu bildiğimizden, şimdi yapmamız gereken şey için af diliyoruz. Bu nedenle, dünyayı bugünkü böylesine korkunç bir duruma getirdiğimiz için Yaradan’ın önünde tövbe etmemiz gereken şeye sahibiz.

Tüm bu sorunlardan, Koronavirüs pandemisinden önce bile doğru bir şekilde davranmış olsaydık, dünyaya iyi güçler çekerdik ve dünya iyi bir yöne dönmüş olurdu.

Görevimizi, Yaradan ile bağımızı ihmal ettiğimiz için özür dileriz. Biz af dilemiyoruz; daha ziyade ıslah edilmek istiyoruz: Bırakın Yaradan bize bilgelik, hisler versin ve dünyayı düzeltebilmemiz için bizi O’na yakınlaştırsın. Dendiği gibi: “Yaratılan sevgisinden, Yaradan sevgisine.”

Roş HaŞanah — Yeni Bir Hayatın Başlangıcı

İnsan, egoizminin üzerine yükselerek “Mısır’dan Göç” ten çıkar. Egoizminden çıkana kadar, egoist doğasının kudreti altında olduğundan henüz bir insan olarak kabul edilmez. Egoizmin üzerine yükselerek, kişi en azından biraz Yaradan’a benzer hale gelir ve Adem olarak adlandırılır.

Bu nedenle, insan derecesi, Pesah ile başlar. Ama sonra, alma arzusundan ihsan etme arzusuna geçiş esnasındaki Sefirot sayısına göre, yedi aylık bir dönemden geçmemiz gerekiyor. Pesah Bayramı’ndan sonraki yedinci ayda Roş HaŞanah (yeni yıl) başlar; gerçekten yeni bir manevi derece inşa etmeye başladığımız, yeni bir başlangıç.

Ancak bundan önce dürüst bir hesaplama yapmak gerekiyor: Ben neyim, nereden gelmekteyim, neyi inşa etmeliyim, neyden uzaklaşmalıyım ve neye yakınlaşmalıyım? Bu nedenle Slichot (pişmanlık) olarak adlandırılan, yeni yıl öncesinde sorgulama yaptığım bir dönem vardır: nereden geliyorum, hangi nitelikten geliyorum ve hangi niteliğe ulaşmak istiyorum? Almaktan ihsan etmeye, hayvansal akıldan mantık ötesi inanca yani manevi akla, Yaradan’ın düşüncesine geçmek isterim.

Dünyayı hayvansal gözlerle görmek, hissetmek ve algılamak yerine, yeni bir gerçeklik algısına gelmek ve her şeyi ihsanın gözünden, inancın gücüyle görmek isterim. O zaman bu dünya yerine gelecek bir dünya göreceğim. Tüm bunlar Roş HaŞanah’ı – yeni değişikliklerin başlangıcını simgeler.

Bu yıl çok özel çünkü tüm insanlıkta büyük değişiklikler oluyor. İlk defa, tüm insanlık böyle radikal bir değişim yaşıyor; bu gerçekten Rosh HaŞanah’dır – yeni bir yılın başlangıcı, herkes için yeni değişikliklerdir.

Bunu, Yaradan’ın vaadinin gerçekleşmesi olarak görebilirsiniz. Bunu anlamaya çalışanlar ve insanlığın bunu doğru, hızlı, herkese sevgiyle ve Yaradan’a sevgiyle yapmasına yardımcı olanlar, Yaradan’a doğru (Yaşar El) anlamına gelen, İsrail olarak adlandırılırlar.

Bu koşula, ancak Adam HaRişon’un parçalanmış ruhunun ıslahıyla ulaşılabilir. Yaradan onu kasıtlı olarak kırdı, böylece onu, tıpkı çocukların LEGO bloklarını bir araya getirmesi gibi, şimdi bir araya getirebiliriz ve ve bundan da ulaşmamız gereken manevi hayatı daha iyi anlayabiliriz.

Bu nedenle her gün egoist doğamızın kötülüğünü açığa çıkarmak ve iyiyi tanımak yani sadece iyi bir bağın insanlığı kurtarabileceğini anlamak için, büyük adımlar attığımızdan dolayı memnunuz.  Koronavirüsün tek tedavisi budur.

Bu yüzden, değişimlerin başlangıcı olan Rosh HaŞanah’ın bu özel bayramını memnuniyetle karşılıyoruz.

Öyleyse neden bu bayramdan önce af dilemek gelenekseldir? Yaradan’ın bizim tövbemize ihtiyacı yoktur. Bağışlanmayı dilediğim bütün koşulları yaratan O’dur. Onlara doğru bir şekilde tepki verirsem, bu, Yaradan’ın benim üzerimdeki çalışmasını doğru bir şekilde anladığım ve O’nun ortağı olarak O’nunla çalıştığım anlamına gelir. Bu ortaklıkta birçok derece vardır: bir hizmetçi, bir günahkar, bir dost, sevilen biri ve diğer birçoğu.

Yaradan’ın bizim tövbe ve ıslahımıza ihtiyacı yoktur. Cehaletten, yanlış anlamadan ve bilgiye duyarsızlıktan çıkmak ve Yaradan’ın programını anlamak için, üst sistem ve onun işleyişi ile birlik için onlara ihtiyaç duyan bizleriz.

Bu programı sadece anlamıyoruz, aynı zamanda kontrol etmeye başlıyoruz. Bu, dünyadaki ilk ürkek adımlarını atan, içinde yaşamayı öğrenen ve sonunda büyüyüp onu kontrol etmeye başlayan çocuklara benzer.

Aynı şekilde, Yaradan’ın anlayışına ve O’nunla birliğe ulaşana kadar yavaş yavaş manevi gerçekliğe dahil oluruz ve hatta kontrolün dizginlerini O’ndan alırız, “Oğullarım Beni yendi.” diye yazılmış olduğu gibi. Aslında, sadece biz kötü eğilimi kontrol edebilir ve onu iyi bir eğilim haline getirebiliriz.

Sadece bize neyin bağlı olduğunu sorabiliriz yani Yaradan’dan, bize bıraktığı doğru eylemleri gerçekleştirmemiz için bize güç, sebep, hissiyatlar ve yetenek vermesini isteyebiliriz. Bu şekilde, Yaradan’ın yarattığı dünyaya dahil oluyoruz ve onun son ıslahına doğru ilerliyoruz.

Dünyanın son ıslah aşamasındayız. Şimdiye kadar, dünya seçici olarak, küçük parçalar halinde düzeltildi, sanki bir arabada birbiri ardına parçalar değiştirilmiş gibi: motor, vites kutusu, şanzıman vb. Ama sonra tüm düzeltmeleri bir araya getirip tüm sistemi başlatırız.

Bu zamana kadar, geçmişin tüm Kabalistleri, Adam HaRişon’un ortak ruhunun sisteminde kişisel, kısmi ıslahlar yapıyor, parça parça ıslah oluyorlardı. Ancak şimdi, en önemli işin zamanı geldi: parçalar arasında iletişim kurmak ve tüm sistemi birlikte başlatmak.

Bu farklı bir iş. Çok özel. Sonuçta, ne olması gerektiğini anladığımız için tüm parçalar arasında bir bağ kurmamız gerekiyor. Bu nedenle bu ancak hafiften ağıra, içeriden dışarıya karşılıklı bağımızla mümkündür. Ama sonunda tüm sistemi başlatmak zorundayız.

Yaradan’dan, Kendisini ifşa etmesini istemiyoruz ama bizler Kli’mizi bir araya getirerek, O’nu ifşa etmek istiyoruz. Kli, Yaradan ile aynı şekilde çalışacaktır ve bu çalışmadan Yaradan’ı anlayacağız. Bu, arzuladığımız üst gücün ifşasıdır.

Bu sanki sadece hikayeleriyle değil, hayatımı onları anlayıp hissedecek şekilde organize ederek, babam ve annem gibi olmak istemem gibidir. Hayattan, onlara gerçekten ne olduğunu ve benimle nasıl ilgilendiklerini ve benim için her şeyi yaptıklarını anlayacağım. Buna “Seni Eylemlerinden biliriz” denir ve yeni bir dönemi, yeni bir yılı tanımlar. Dünya böyle bir ıslaha doğru ilerliyor.

“Biz, Bizim İçin Değilsek, Kim Bizim İçin”

Dr. Michael Laitman Facebook Sayfamdan  28.08.2020

Öğretmenim derdi ki, eğer biri ağır bir çantanın yanında durursa ve insanlardan onu kaldırıp omzuna koymasına yardım etmelerini isterse, kimse ona yardım etmez. Ama çantayı alır, omzuna koyarsa ve çanta tek başına taşıyamayacağı kadar ağır olduğu için adeta kayıyorsa, etrafındaki herkes yardımına koşacaktır. Hikayenin kıssadan hissesi basittir: Yardım istemeden önce kendinize yardım etmek için çaba gösterin. O zaman, yardıma ihtiyacınız olursa, o kesin gelecektir.

Günümüzde, sadece kendimize yardım edebileceğimiz her zamankinden daha fazla nettir. Devlet görevlilerinin bizim için işimizi yapmasını beklersek, sonsuza kadar bekleyebiliriz. Ancak karşılıklı sorumluluk yoluyla elde edebileceklerimizin sınırı yoktur.

Covid-19 pandemisinden öğrenebileceğimiz pek çok ders var ama bence en önemli çıkarım, bizler tek bir sistemiz ve sistemin refahı, onun parçaları arasındaki bağların kalitesine bağlıdır. İnanılmaz bulaşma kolaylığıyla virüs bize şunu öğretti: herhangi bir yerde bir enfeksiyon, her yerde enfeksiyon demektir. İrademize karşı, o bizi birbirimizin sağlığından sorumlu yaptı, ancak bunu yaparken zaten bildiğimiz bir gerçeği vurguladı: Tamamen birbirimize bağımlıyız.

Birbirimizden sorumlu olduğumuzun farkına varmak, sadece birbirimize hastalık bulaştırmamamız gerektiğini öğretmekten ibaret değildir. Bu bizlere, eğer gezegende iyi bir yaşam sürdürmek istiyorsak, kalplerimizi birbirine bağlamamız gerektiğini, aksi takdirde birbirimize fiziksel olarak yardım etmek için yapmamız gerekeni yapma motivasyonumuz olmayacağını gösterdi.

Başka bir deyişle, salgınla birlikte yaşadığımız sağlık krizi her şeyden önce bir toplumsal krizdir, toplumsal parçalanmanın bir belirtisidir. Aslında, toplumsal parçalanmadan muzdarip olmasaydık, şu anda yaşadığımız krizlerin çoğu asla gerçekleşmezdi. New York ve Chicago’daki silahlı şiddet dalgası, toplumsal parçalanmanın bir belirtisi değil mi? Reçeteye tabi olan ilaçlara ve hatta her yıl on binlerce Amerikalıyı öldüren reçetesiz satılan ilaçlara bağımlılık krizi, bu toplumsal parçalanmadan kaynaklanmıyor mu? Ya aile içi şiddet, polis şiddeti, ırkçılık, fanatizm, cinsel taciz, sözlü ve fiziksel taciz, depresyon, obezite, boykot kültürü, bunların hepsi toplumsal parçalanmanın sonuçları değil mi?

Açıkçası, bugün ihtiyacımız olan gerçek çare birbirimizle ilgilenmek ya da en azından birbirimizden sorumlu olmaktır. Ama bunu bizler yapmazsak- toplumdan topluma, şehirden şehire, devletten devlete ve ülkenin her yerinde olmak üzere- kimse bizim için toplumsal sorumluluk inşa edemez.

Covid-19 bir meydan okumadır. Ve meydan okumaya başkaldırmak, zorluğun bizi öncekinden daha yüksek bir seviyeye çıkarması gerektiği anlamına gelir. Yoksa neden ilk sırada meydan okuma geldi ki? Bu Koronavirüs durumunda, açıkça bizi izolasyonun en düşük noktasından bağın zirvesine yükseltmek için geldi. Bu, bugün, mutluluğa giden yolumuzdur.

Aşı Zaten Her Kalpte Var

Koronavirüs ile mücadelede esas olan, hastalığın kendisini anlamaktır. Hangi durumda olduğumuzu anlayana kadar, iyileşmeye doğru bir sonraki aşamaya geçemeyeceğiz. Sonuçta doğa bize virüsü sona erdirmemize ve onu unutmamıza izin verecek mucize bir tedavi vermeyecek.

Doğanın amacı bize hastalık boyunca rehberlik etmek ve bizi iyileştirmek değildir. Doğa, virüsten acı çekmenin, bizi onun içindeki insan faktörünü yani kopukluğumuzu ve birbirimizle kötü ilişkilerimizi açığa çıkarmaya zorlamasını istiyor.

Ve sonra başkalarının ne düşündüğü ve hissettiği hakkında endişelenmeye başlamak için, birinin diğerine karşı tavrını düzelteceğiz, kalplerinde ne olduğunu anlayacağız. Böyle bir ilişki kurmazsak, Koronavirüs veya ardındaki diğer virüslerden uzun bir süre acı çekmeye devam edeceğiz. Yeni bir çağda olduğumuz ve insanların başkalarına karşı tavırlarını düzeltmek zorunda olduğumuz için salgın bitmeyecek.

Her kötü durum, birbirimize duyduğumuz nefretin sonucudur. Bunun tam olarak farkına varılması, zaten tedavinin başlangıcı olarak hizmet eder. İnsanlık bu mesajı duyarsa, bu zaten tedavinin yarısıdır. Tüm bu aşılara ihtiyacımız yok. Şimdi her ülke insanlığı iyileştirmek için değil, ondan para kazanmak için Koronavirüse karşı ilk aşıyı yapan ülke olmaya çalışıyor.

Bu tam olarak tersi eylemdir. Her ülke bir aşı satmak istemekte. Tüm insanlığı kurtarabileceği gerçeğiyle gurur duymazlar, herkese : “Aşımızı alın ve tedavi olun!” diye teklif etmezler. Hayır, “Bunu satın alın” derler. Yani burada, bu darbenin bizi nasıl yönlendirdiğinin tam tersi davranıyoruz. Ve bu yüzden aşı herhangi bir gelişme getirmeyecektir.

Ancak Koronavirüs için zaten bir tedavimiz var, bir aşımız var. Ve bu çok basit: Birbirine karşı iyi bir tutum tüm virüsleri etkisiz hale getirir. Aşı mı istediniz? Ona sahipsiniz! Herkes kalplerinde virus için bir tedaviye sahiptir. Kullanın onu! Bundan başka hiçbir şeye gerek yok.

Kalpteki bu antivirüs, sevgi, birlik ve kalbin yakınlığıdır. Tüm virüsleri yok eden en güvenilir ilaçtır. Şu anda test edilen deneme aşıları gibi klinik denemeler yapalım. İnsanların gerçekten yakınlaşmaya başladığı bir grup kurup, Koronavirüsten etkilenmemelerini sağlayacağız.

Ve bunda annesinin kalbi olan bir kadının özel bir rolü vardır. Kadınlar gerçekten Koronavirüsten  kurtulmak isteseler ve ortak çabalarıyla bunun mümkün olduğunu anlasalar bunu yaparlardı.

Aksi takdirde salgın büyüyecek çünkü yaz bitti ve çocuklar okula dönüyor. Ve sonra tatiller, bayram toplantıları ve dualar için zaman gelecek. Her şeyi olduğu gibi bırakırsak darbelerin sonu gelmez. Doğa boyun eğmeyecek.

Bizler “son nesil” denen yeni bir çağdayız ve komşumuzu kendimiz gibi sevmeye başlamalıyız. Sadece bu, şu anda insanlığı her şekilde bekleyen tüm hastalıkların tedavisi olabilir. Nereden darbe bekleyeceğimizi bile bilmiyoruz ama gelecekler.

Dünyanın her yerindeki kadınların bizi duyacağını ve her insanın, özellikle de kadınların kalbinde herkesi kurtarabilecek bir güç olduğunu anlayacağını umuyoruz. Görünüşe göre insanlar arasındaki ilişkinin virüsle, kimyayla ve biyoloji ile bir bağlantısı yok ama aslında öyle. İlişkimiz en yüksek gizli güce sahiptir ve bu nedenle, yalnızca onları düzelterek virüslerle baş edebiliriz. Aksi takdirde, hepimiz acı çekeceğiz, özellikle de kadınlar.

Virüsün aramızdaki egoist bir bağın sonucu olarak ortaya çıktığını ve iyi ilişkilerin virüsü yok ettiğini ve bir ilaç görevi gördüğünü anlamak – bu bilgi bile bizi iyileştirmeye başlayacak. İyi ilişkiler tüm iyiliklerin kaynağıdır ve böyle bir bağın olmaması tüm kötülüklerin kaynağıdır ve Koronavirüs bunu bize kanıtlamak içindir.

Bir anne olarak kadın, tüm aileyi başkalarına iyi davranmaya yönlendirmelidir. Annemizin bizi okula gönderirken ya da bahçede yürürken bize nasıl talimat verdiğini hatırlıyor musunuz: “İyi bir çocuk olun, kavga etmeyin, o zaman onlar da size zarar vermez. Caddeyi sadece uygun geçitten geçin. Başkalarıyla ilgilenin, onlara yardım edin, o zaman onlar da size yardım edecekler “.  Buna “iyi çocuk” olmak denir. Öyleyse hepimiz iyi çocuklar olalım. Ve kadınlar, anneler bunu bize anlatmalı. Sonuçta, bununla hiçbir şey kaybetmeyiz!

Neden çocuklara sokakta iyi davranmayı öğretiyoruz ve bunun onlara iyi geleceği konusunda kendimize güveniyoruz? Çünkü iyiliğin karşılığında iyiliği uyandırdığını biliyoruz. Ve burada da durum aynıdır, birbirimize karşı daha iyi olalım ve bunun nasıl yardımcı olduğunu görelim. Bu da eğer birdenbire Koronavirüsü yok etmezse, o zaman bize pek çok sıkıntı getiren bencilliğimizi biraz sınırlandırarak ne kaybederiz ki?

Zaten içimizde olan ilacı denemeye değer. O zaten var, hiçbir şey icat etmemize gerek yok. Ve eminim ki kalbimizdeki bu ilacı kullanırsak tüm virüsleri yeneceğiz.

Twitter’da Düşüncelerim / 25 Eylül 2020

Koronavirüs bir darbe değil, gelişimimizi kolaylaştırmak, bizi birlik yoluyla bir araya getirmek – doğanın Üst gücünü algılamak için büyümemize doğru bir itiştir. Ona bağlı olmalıyız. Bunun hiç bir dinle ilgisi yoktur. Ancak o zaman hayatımız daha iyi olacak.

“Öğretmenim ve Ben”

Facebook Sayfamdan Michael Laitman 22.09.2020

Şubat 1979’da soğuk ve yağmurlu bir akşam, arkadaşım Chaim Malka ile her zamanki gibi Kabala kitaplarını araştırırken, bunun umutsuz olduğunu anladım. “Chaim,” dedim, “hemen şimdi bir öğretmen bulacağız.” Arabaya bindik ve insanların Kabala çalıştığını duyduğum, Ortodoks bir şehir olan Bnei Brak’a gittik. Ön cama sanki yağmur boşalırken; arabayı sıfır görüş mesafesiyle neredeyse kör bir şekilde sürdüm. Ama içsel olarak sürüyordum; devam etmek zorundaydım.

Şehre girdikten sonra nereye gideceğimiz konusunda hiçbir fikrimiz yoktu. Birden, kaldırımda karşıdan karşıya geçmek için bekleyen bir adam gördüm. Yağan yağmurda etraftaki tek kişi oydu. Pencereyi açtım ve selin içinden bağırdım: “Kabala’yı buralarda nerede çalışıyorlar ?!”

Adam ilgisizce bana baktı ve “Sola dönün ve meyve bahçesine doğru sürün. Caddenin sonunda karşıda bir ev göreceksiniz; Kabala’yı çalıştıkları yer orası.”

Meyve bahçesinin yanındaki evde, öğretmenimle tanıştım, Rav Yehuda Leib HaLevi Ashlag’ın ilk oğlu ve halefi Rav Baruch Shalom HaLevi Ashlag (RABAŞ), Zohar Kitabı üzerine yaptığı Sulam (Merdiven) yorumundan sonra Baal HaSulam (Sulam’ın yazarı) olarak bilinen 20. yüzyılın en büyük kabalisti.

Sonraki on iki yıl boyunca, RABAŞ’ın kişisel asistanı olarak hizmet ettim ve baş öğrencisi oldum. O’nunla sabah üç saat, akşam iki saat herkesle birlikte çalıştım. O’nu yalnız başımıza günlük gezilerine, sahile ya da parka götürürken dahi çalıştım. İkimiz hafta sonlarını birbirimizin şirketinde geçirdiğimiz her hafta sonu O’nunla çalışıyordum ve bir ay hastanede kaldığında uygun zamanlarda O’nunla çalıştım. İster ders sırasında ister araba sürerken veya başka bir fırsatta olsun, maneviyatla ilgili sorabileceğim tüm soruları sordum. O’na sordum çünkü bilmem gerekiyordu. O’nun,  bin yıl öncesine dayanan bir soyun son halkası, son Mohikan olduğunu biliyordum ve bu öğretiyi devam ettirmem gerektiğini de biliyordum.  Her dersi kaydettim ve sözlerini not aldım. O’ndan elimden gelen her şeyi, kelimelerin dışsal ve içsel anlamlarını özümsedim, böylece zamanı geldiğinde onları aktarabilirdim.

Birkaç yıl sonra, RABAŞ bana manevi çalışma yapacağım arkadaşlara ihtiyacım olduğunu söylediğinde O’na kırk öğrenci getirdim. Onlar için, kişinin sıradan bir insandan bir Kabaliste – insan doğasının en içsel inceliklerini ve Yaradan’la olan ilişkisini bilen – ilerlemesi hakkında paha biçilmez denemelerini yazmaya başladı.

RABAŞ’ın denemeleri sadece öğrencilerinin değil, hepimizin, her birimizin yolunu açtı. Şimdi bu denemeler, maneviyata ulaşmak isteyen herkese yolu gösteren bir deniz feneridir. Bize birbirimizle nasıl ilişki kuracağımızı ve yol boyunca içimizde keşfettiğimiz duygu ve durumlarla nasıl ilişki kuracağımızı öğretirler. RABAŞ, babasına çok benzer şekilde, bir öncüydü, sonsuz cesaret, şefkat ve insanlık sevgisinin öncüsüydü.

1991’de ölümünden sonra, insanlar benden öğretmenliğe başlamamı istediler. RABAŞ beni hala onunla birlikteyken öğretmeye teşvik etmişti, bu yüzden insanlar bana başvurduklarında kabul ettim ve Bnei Baruch (Baruch’un oğulları) adını verdiğimiz bir çalışma grubu kurdum. Gerçekten bizler o zaman çok arzu ettik, adı hak etmeyi ve öğretmenimin manevi çocukları olmayı arzuladık.

Bugün, O’nu vefatının 29. yıl dönümününde anarken, Bnei Baruch adını hak etmeye, O’nun sevgi ve birlik yolunda yürümeye ve dünyadaki tüm susamış ruhlara otantik Kabala bilgeliğini yaymaya devam edeceğimizi umuyorum.

“Ve bir kez bu giysiyi talep ettiğimde sevginin kıvılcımları içimde ışıldamaya başlar. Kalbim dostlarla birleşmeye özlem duyar ve bana öyle gelir ki, gözlerim dostlarımı görüyor, kulaklarım onların sesini duyuyor, ağzım sevgi ve neşe içinde onlarla konuşuyor, eller kavuşuyor, ayaklar daireler çiziyor ve dünyasal sınırlarımın ötesine geçiyorum. Dostlarım ve benim aramdaki geniş uzaklığı unutuyorum… ve bana öyle geliyor ki dostlarım ve benim haricimde dünyada başka bir gerçeklik yok. Bundan sonra, “ben” iptal oluyor ve onlarla kaynaşıyorum ta ki dostlarımın haricinde dünyada hiçbir gerçekliğin olmadığını hissedene kadar” (RABASH, Mektup No. 8).

Yeni Hayat 1141 – Barış İçin Eğitim

Dr. Michael Laitman, Oren Levi ve Nitzah Mazoz ile söyleşide

İbranice’de “barış” anlamına gelen Şalom, İbranice mükemmellik anlamına gelen “Shlemut” kelimesinden türemiştir. Hayatta mükemmelliğe ulaşmanın yolu barıştan, yani karşıtların uzlaşmasından geçer. Uzlaşma, kimin haklı olduğunu tartışmadan görüşlerin üzerine aşılması yoluyla gerçekleşir; iki yeni, üçüncü bir şeyi doğurur. Barış için eğitim, doğadan olumlu bir güç çekerek, onu davet ederek egoist doğayı aşmak için eğitimdir.

 

Söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.kabala.info.tr/kutuphane/michael-laitman/dr-laitman-ile-yeni-hayat/yeni-hayat-1141-baris-icin-egitim/

Twitter’da Düşüncelerim / 24 Eylül 2020

Bir öğretmen NE düşüneceğini değil, NASIL düşüneceğini öğretir. Başkalarından ve kendinden nasıl bağımsız olunacağını öğretir, yalnızca hedefe işaret ederek: Yaradan’ın ifşası

Bugün bir Partzuf oluşturmaya çalışacağız: bireysel egomuzdan ortak bir şey yaratmak, bir ruhu şekillendirmek için. Sadece kili suya (Hasadim) batırmamız gerekir, o zaman her şey 10 Sefirot’un tek bedeninde birleşecek ve ondan Yaradan uğruna ortak eylemler yapabileceğiz.

Doğa (Yaratan) bize, birbirimize doğru davranmayı öğrenene kadar, pratikte birbirimizden izole edilmemiz gerektiğini göstermek istiyor. Ve bir duaya da protestoya katılıp katılmamamız önemli değil. Bizim iyi tavrımız karantinayı kaldıracak!