“Doğa Yasaları ile Etik ve Ahlak Arasındaki Fark Nedir?” (Quora)

Doğa yasaları, doğanın tüm parçalarını uyumlu bir şekilde birbirine bağlayan ve bütünün yararını dikkate alan, değişmeyen sevgi ve ihsan etme yasalarıdır.

Aksine, ahlak ve etik belirli bir zamanda insan davranışının kurallarıdır. Örneğin, geçmişte daha sert iletişim yöntemleri, hatta zulüm noktasına gelene kadar, norm olarak kabul edildiyse de, sonrasında bizler geliştikçe, bu davranışlar o kadar ılımlı ve dostane hale geldi.

Doğa kanunları, başkaları pahasına haz alma arzusu olan ve sürekli büyüyen insan doğasına zıttır. İnsan egosu büyüdükçe, gelişimimizin farklı aşamalarında birbirimizle daha rahat geçinebilmek için, ahlaki değerlerimiz ve ahlak sistemimiz o kadar çok değişir. Bununla birlikte, ahlaki değerlerimiz ve ahlak sistemimizde ne kadar geliştiğimiz önemli değildir, bizler her zaman kendimizi bir şeylerden eksiklik ve ilişkilerimizde gitgide daha fazla sorun ve kriz içinde buluruz

İnsani gelişme, bizi yavaş yavaş doğa kanunları ile dengeye ulaşma ihtiyacına götürür. Bugün, doğa kanunlarının keşfi için her zamankinden daha olgun durumdayız.

Bununla birlikte, insan egosu tarafından yönetilmekten (olabildiğince optimal bir şekilde anlaşmak için, ahlakı ve etiği uyarlamaya ve uymaya çalışmaktan), birbirimizle uyumlu bir şekilde bağlandığımız ve uyumlu bağlarımız içinde doğada bulunan pozitif güçleri keşfettiğimiz, doğa kanunları tarafından bilinçli olarak yönetilmeye doğru bu sıçramayı nasıl yapabiliriz?

Bu sıçramayı, sosyal bir düzende doğa kanunlarını öğrenerek ve uygulayarak yani ilişkilerimizde bir sevgi ve özen örtüsü olacak şekilde, toplumda nasıl pozitif bir bağ kurulacağını öğrenerek yapıyoruz. Yani, insan toplumunda tek bir bütün olarak bağlanarak, doğa kanunlarının mükemmelliği ve bütünlüğü ile eşleşir ve sonra hayatımızı dolduran yepyeni bir tür uyum, mutluluk, güven ve huzuru deneyimlemeye geliriz.

Twitter’da Düşüncelerim / 7 Aralık 2020

Barış ve mükemmellik, Yaradan’ın ayrıcalığıdır. Bu, bir insanın sahip olmadığı şeydir. Yaradan bizi kötü bir eğilimle yarattı ve bize biraz iyilik verdi ki böylece onları birbirine bağlamanın yollarını arayalım. İki zıtlığı uzlaştırmanın imkansızlığı yüzünden umutsuzluğa kapıldığımız zaman…

Orta çizgiye yaklaşmak, dostlar, grup olmadan hiçbir şey olmadığımı fark etmektir. Ders hazırlığına geldiğimde kendimi ölü, boş hissederim, hiç bir şey hissetmediğimin, hazır olmadığımın hissederek. Dostların konuştuğunu, birbirlerini uyandırdığını duyduğumda uyanırım. Onların uyanışıyla canlanırım.

Dostlara karşı esnek olursak: onları destekler ve güçlendirirsek, çabalarımızla grubun nasıl daha da doğru şekillendiğini hissederiz. Grubu önemseyen her kişi kendini orta çizgi olarak inşa eder, tam olarak Yaradan’ı hedef alarak ve O’nu kendi içinde ifşa ederek.

Herkesin Özgüvenini Artırın

Soru: Duygusal bir etki, gruba aittir. Kişi kendisini belli bir toplulukla özdeşleştirir, onu olumlu değerlendirmeye çalışır ve bu şekilde statüsünü ve özgüvenini yükseltir.

Bu etkiyi güçlendirmeye ve geliştirmeye değer mi? Örneğin, birleşmek isteyen bir grup insan içinde, “Sen özelsin, sen en iyisisin. Birlikte üstesinden geleceğiz ” demek?

Cevap: İnsanların özgüvenini artırmanın, enerjiyi ve belki de bir kişinin içinde uykuda olan hedefe ulaşma arzusunu yükseltmenin, onu cesaretlendirmenin, onu desteklemenin gerekli olduğunu düşünüyorum.

“Birlik Bizim İçin Neden Önemlidir?” (Quora)

Birlik önemlidir çünkü doğa birleşmemizi ister.

Birleşerek, doğa ile dengeye girer ve aramızda yüzeye çıkması için doğada bulunan pozitif bir gücü uyandırırız.  O zaman olumlu olguların hayatlarımızı doldurduğunu hissederiz: mutluluk, güven, barış ve uyum.

Aksine, birliğe doğru hiçbir hareket yapmayarak, egolarımız azalmadan büyür ve bölünmenin ve nefretin bizi giderek daha fazla ayırmasına izin veririz.  Buna bağlı olarak, yaşamlarımızda artan olumsuz olgular yaşarız yani kişisel, sosyal, ekolojik ve küresel ölçeklerde acı çekeriz.

Buna ek olarak, birliğimizin sadece bir grubun diğerine karşı birliği değil, tüm bölünmelerin üzerinde olması önemlidir.  İkincisi, toplumdaki bölünmeyi ve nefreti artırmaya hizmet eden ve aynı zamanda sonuçta hiçbir olumlu sonuca yol açmayan, sadece bir gruptur- şişirilmiş bir egodur.

Bu nedenle, birliğin önemi, hayatta kalmamızın ve hayatlarımızı uyumlu veya acı dolu yaşayıp yaşamadığımızdır.

Toplumda birliğin önemini tesis etmek, düzenli eğitim ve bölünme üzerinde birlik örneklerini gerektirir.  Bu nedenle, kitle iletişim araçları, televizyon, radyo ve internet yoluyla aldığımız mesajlaşma türlerinde ve örneklerde bir değişiklik olması gerekiyor.  Tüm bu bilgi kaynaklarından, birliğin, uyum ve işbirliğinin (bölücü dürtülerinin üzerinde birleşmek için birlikte çalışan insanlar) önemini ve faydalarını örnekleyen girdiler alırsak o zaman hepimiz birliğin önemli olduğunu hissetmeye başlayacağız ve birbirimize karşı tutumumuz bu yönde ayarlanmış hale gelecektir. Ancak şu anda, bu tür bilgi kaynakları bölücü mesajlarla doludur ve bu nedenle toplumda sayısız olumsuz sonuç görmekteyiz.

Toplumda, birliğe öncelik verme süreci henüz başlamadı.  Bununla birlikte, birliğin önemini diğerlerinden daha erken anlayanların, topluma kırmızı alarm göndermeye yatırım yapmaları akıllıca olacaktır.  Sigara karşıtı kampanyaların, sigaranın insanların sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerine dair halkı bilinçlendirmesine benzer şekilde, “bölünmenin üstünde birlik” kampanyaları, birliğin önemi ve bölünmüş kalmanın sayısız zararlı etkileri konusunda halkın farkındalığını artırmayı hedefleyecektir.

Bölünmeden birliğe dönüşümün anahtarı, birliği zenginleştiren bir öğrenme sürecini başlatmaktır.  İnsanların, doğanın birleşmemizi istediğinin farkına varması gerekecek.  İnsanlardan imkansızı istemiyoruz, kimseyi yapmak istemedikleri bir şeyi yapmaya zorlamıyoruz.  Sadece birlik ihtiyacını kamusal söylemin merkezine getirmek için sosyo-kültürel etkilerimizi düzenliyoruz ve daha sonra bunun hakkında daha fazla düşüneceğiz ve olmasını istemeye başlayacağız.

Sonunda, bölünmenin üzerinde birlik, çeşitli kamusal alanlardaki sigara içilmez bölgeler kadar sıradan hale gelecektir: İnsanlar, bu kalibrasyonun, bölücü dürtülerinin ötesinde başkalarına olumlu davranmak için yapılacak doğru ve sosyal olarak kabul edilebilir şey olduğunu hissedeceklerdir. Dahası, bu değişimin temelinde doğa olduğunu vurgulamak önemlidir: Doğanın bize nasıl birleşmemiz için rehberlik ettiğini anlamak ve bunu yaparak, birliğimiz yoluyla sadece biraz daha iyi bir yaşam dilemekle kalmayız, bunu yaparak gezegendeki herkesin hayatını gerçekten kurtarır ve iyileştiririz.

Günah Nedir?

Günah, yaşam amacımızın: doğa ile denge içinde uyumlu bağımızın tadını çıkarmanın, gerçekleştirilmesinden sapmadır.

Çoğu insan günahı, ilahi bir yasayla ilgili olarak bir tür yanlışlık olarak görür. Bu görüş kendi içinde doğruluğa sahiptir, yine de asıl endişe kaynağı olan şey, hepimizi uyumlu bir şekilde birbirine bağlayan ve bizi doğa ile dengeleyen yaşamın nihai hedefine doğru ilerleyip ilerlemeyeceğimizdir.

Bu nedenle, tüm davranışlarımızın – günahkar ya da olumlu – hayatımızın amacına yönelik hareketle ilgili olarak nasıl ölçüldüğü konusunda farkındalık yaratmak önemlidir.

Doğanın bizim için belirlediği hedefi net bir şekilde resmedebildiğimizde, o zaman bizi bu hedefe en uygun şekilde yönlendirebilecek davranışları tartışabiliriz; bilgelik ve farkındalıkla hızlı ve zevkli bir şekilde ona nasıl ilerleyebiliriz.

Bu tür davranışlara “emirler” denir çünkü doğanın bakış açısından, nihai hedefimize doğru belirli bir yoldan gitmemiz emredilmiştir.

Aksine, yaşamın amacına doğru olan hareketimizi saptıran ya da geri döndüren davranışlar, günah kabul edilir.

Hayatımızın amacı, doğanın mükemmel bağlantılı formuyla tam bir dengeye ulaşmaktır. Doğadaki olumlu güçler, doğa ile artan denge ölçümüze göre kendilerini bize daha fazla ifşa eder. Dolayısıyla, doğa ile bu tür bir dengeyi hedefleyen her türlü davranışlar “emirler” olarak kabul edilir ve gelişimimiz üzerinde olumlu ve uyumlu bir etkiye sahiplerdir.

Hayatlarımızın amacına ulaşmak, doğanın sevgi, ihsan etme ve bağ niteliklerinin tam olarak edinilmesine eşittir. Bu nedenle bilgeler, “Dostunu kendin gibi sev”in, hayatımızın ana emri olduğunu belirtmişlerdir.

İçsel Bilgelik

Manevi çalışma mantığın ötesine geçer; bu, egoist aklımıza ve duygularımıza göre değildir. Ama o zaman nasıldır?

Manevi yapıdaki Sefira Daat (bilgi), duyguların ve aklın özel bir birleşimidir. Duygular Bina’dan gelir ve akıl Hohma’dan gelir, bundan daha yukarıda çalışmak nasıl mümkün olabilir? Manevi yaşamda onunla ilerlemek için, nasıl bu ilkenin en uç noktasını bile kavrayabiliriz?

Yeni algılama araçlarına ulaşmak istiyorsak, duygularımız ve aklımız üzerinde değil, sadece dostlarımızla yakınlaşmak için çalışmalıyız. Maneviyatta bir adım ileri giderek bir şeyleri anlamak ve edinmek istersem, bunu aklımda veya duygularımda nasıl yapacağımı aramıyorum. Sadece dostlarıma daha yakın olmak haricinde bunu bir kitaptan ya da duyularımla öğrenemem.

Adam HaRişon’un sistemini ıslah etmek için, yapabileceğimiz tek pratik eylem budur. Onludaki dostlarımla manevi bağ, içimde yeni bir Kelim açacak ve beni yavaş yavaş mantıktan, mantık ötesine doğru değiştirecektir:  bu dünyanın maddi Kelim’inden, dünyevi akıl ve hislerden manevi Kelim’e. Ve onlar sadece engellerin üstesinden gelmekle, kayıtsızlık ve dostlardan, onludan içsel ayrılıkla ortaya çıkarlar.

Kalbimi açtıkça ve bağ kurmak istedikçe, “Öğrenen bilge değildir” sözünü daha fazla anlarım. Edinim, bilgiye değil gittikçe daha fazla bağlanmaya başlayan Kelim’e bağlıdır. Parçalanmadan sonra, hepimiz bölünmüş durumdayız, ancak, birleşmek ve yakınlaşmak istediğimiz ölçüde, içinde yeni manevi kavramlar hissettiğimiz ıslah olmuş Kelim’i meydana getiririz.

Bu yüzden kendimi, manevi değişimlerden geçecek ve daha fazla maddi sebep ve psikolojik hisler aramayacak şekilde eğitirim. Sadece dostlarımla bağ kurmak isterim ve Adam HaRişon’un Kli’sini ıslah ederek, bütünsel bir manevi sistemin ne olduğunu, parçalanmadan önce Adam HaRişon’da ne olduğunu ve şimdi nereye gittiğimizi anlamaya başlarım.

Bizler, üst gücü, Yaradan’ı ve Kabala bilgeliğini kendi içimizde keşfederiz ve kitap bilgisi kazanmayız. Kabala’ya içsel bilgelik denmesinin nedeni budur.

Ahlaki Normlar Bizi Kendimizi Yok Etmekten Koruyabilir Mi?

Soru: Hayvanlarda her şey kendini göstermek içindir: dişler, kaslar, boynuzlar, güçlü kuyruklar ve toynaklar. Her tür içinde, bu silahlar, içgüdüsel olarak sınırlı ölçüde kullanılmaktadır. Toprak için savaşabilirler, ancak birbirlerini yine de yok etmezler. Doğanın kendisi, hayvanlar aleminde dengeyi böyle korur.

İnsanlarda, bunun tersi doğrudur. Cebinde bir silah olan, çirkin görünümlü bir adam onu her an kullanabilir. Ortaya çıkardığımız ahlaki standartlar bizi, kendi kendimizi yok etmekten nasıl koruyacak?

Cevap:  Koruyamazlar. Bunu yapmamızı yalnızca doğa engelleyebilir. Kendimizi tamamen yok etmemize izin vermeyecek çünkü belli bir planı var.

Soru: İnsanların kendi içlerinde böyle bir kısıtlama mekanizması yok mu?

Cevap: Hayır. Kendimizi sınırlayamayız. Nefretimizin içinde, birbirimizi yok etmek istediğimiz noktaya ulaşırız.

Sinerji Etkisi

Yorum: Sinerji etkisi, insanlar, bütünsel bir grupta birleştiğinde ortaya çıkar ve sonuç olarak aralarındaki entelektüel enerji artar.

Kabala’da ayrıca, kişi on kişilik bir gruba dahil olursa, on kat daha büyük değil, bin kat daha büyük bir güç aldığı söylenir.

Benim Cevabım: Elbette, çünkü aynı zamanda üst enerjiyi çekmeye başlar.

Kişi kendini feshedip üst kaynak ile aynı hizaya getirirse, o zaman artık gruptan egoist bir tepki değil, üst kaynaktan özgecil bir tepki alır. Bundan dolayı başarılı olur.

Konformizmin Etkisi

Soru: Konformizmin etkisi, kişinin çoğunluğun görüşüne uyduğu kolektiflerde oldukça yaygındır. Bu etki, daha yüksek bir amaca ulaşmak için, bir şekilde birbirine yakınlaşmak isteyenler için bütüncül eğitim kurslarında nasıl kullanılabilir?

Cevap: Ben şahsen bu etkiyi asla kullanmam. Bunu kişiye sadece kendisi kullanabilmesi için açıklarım. Onlara ulaşması için, ona herhangi bir amaç veya yöntem empoze etmem. Sadece eline bir araç veririm. Eğer isterse, amacın önemini ve çevrenin önemini kendisi için geliştirmesine meydan veririm ve sonra ilerler.

Ne bir kişiyi ne de grubunu manipüle etmem. Ne yapacağını kendi özgür iradesiyle seçmesine izin veririm.

Bir İş Modeli Olarak Sosyal Medya

Soru: Sosyal ağların temel görevi, başlangıçta insanlar arasındaki iletişimi geliştirmek için inşa edilmiş olmalarına rağmen,  kişiyi ona bir şey satmak için televizyona veya bilgisayar ekranına yapıştırmaktır.

Böyle bir sanal ortamı değiştirmenin mümkün olduğunu düşünüyor musunuz? İnsanlar üzerindeki iktidar kimin elinde olmalı? Ne izlemeliler? Ne okumalılar? Ne satmalılar? Sonuçta her şey sizler için belirlenir.

Cevap: Elbette her şey bizim için belirlenir. Kimse bize sormaz. Kısacası, güvenebileceğimiz, eğitimimizi ve yetiştirilmemizi yönetecek özel bir kuruluş oluşturulmalıdır. Sadece bu kuruluş neyi izlememiz ve dinlememiz gerektiğini açıklayabilir, genişletebilir, küçültebilir, değiştirebilir ve dikte edebilir.

Soru: Eğer hükümetlerin veya özel kişilerin elindeyse, o zaman hiçbir şey işe yaramaz mı?

Cevap: Böylesi hükümetler yoktur. Onlar her türlü finansal ve politik kodamanlar tarafından yönetiliyorlar. Bunun birinin elinde olması gerekiyorsa, o zaman kesinlikle hükümetlerin elinde olmamalı.