Çevre Alışkanlıktan Daha Güçlüdür

Soru: Bir alışkanlık ile çevrenin insan üzerindeki etkisi arasında bir bağlantı var mı?

Cevap: Çevrenin insan üzerinde büyük etkisi vardır.

Soru: Hangisi daha iyi çalışır: çevre mi yoksa alışkanlık mı?

Cevap: Çevre daha güçlüdür. Alışkanlıklarımızı değiştirebilir çünkü bir insanda değiştirebileceğiniz pek çok nitelik vardır: nefret, sevgi, onur, ün ve özellikle utanç. Dolayısıyla çevrenin dış etkisi insanı değiştiren bir araçtır.

Çevrenin etkisi altında, kişi her şeyi hızlı ve doğru bir şekilde yapabilir.

Herkes Kabala Çalışabilir

Soru: Neden kadınlara Kabala öğretilmemesi gerektiğine dair bir görüş var?

Cevap: Kabala genel olarak kimseye öğretilmedi. Gelişiminin bin yılı boyunca, yaklaşık 3.500 yıl önce sadece küçük bir süre için kullanıldı. O zamandan beri, insanlar tarafından uygulanmayı bıraktı.

İlk Tapınağın yıkılmasıyla, Kabala yaygın kullanımdan düştü. Mısır’dan İsrail topraklarına giderken, çölde göçebeyken sadece birkaç on yıl boyunca var oldu.

İlk Tapınağın yıkılmasıyla, zaten insanlardan ayrılmaya başladı ve İkinci Tapınağın yıkılmasından sonra, ne olduğunun anlaşılması neredeyse tamamen son buldu ve sadece bireysel Kabalistler için bir kader olarak kaldı.

Ancak, çalıştıklarımızdan açıkça görülüyor ki, bir yandan, kişi (erkek veya kadın) bireysel olarak başkalarıyla ortak bir grup oluşturdukları bu tür temaslara girdiğinde, bu bireysel gelişimin yoludur.

Onun içinde, belirli bir metoda göre, kesinlikle eksiksiz bir içsel manevi bağa ulaşırlar, “ben”lerinin üzerine çıkarlar ve “ben” yerine “biz” gibi hissetmeye başlarlar. Yani, “biz” onların ortak, kolektif “ben”idir. Ve bu kolektif “ben”de, aralarındaki bu çok yönlü bağda, yeni bir güç, yeni bir nitelik görürler – karşılıklı ihsan etme ve sevgi niteliği.

Kabalistik İfşalar Tesadüfî Midir?

Soru: Bilimde birçok keşif tesadüfen yapılır. Yani, onlar bir şeyi keşfetmeyi beklerler ve bunun yerine tamamen farklı bir şey keşfederler. Örneğin Kolomb Asya’yı keşfetmek istedi ve Amerika’yı keşfetti. Penisilin, karanlık madde vb. de tesadüfen keşfedildi.

Kabala’daki ifşaların da tesadüfi olduğunu söyleyebilir miyiz?

Cevap: Bir yandan, Kabala çalışan bir kişi sürekli olarak yeni, beklenmedik ve tahmin edilemez bir şey ifşa eder. Diğer taraftan, bunun ifşa edildiği gerçek yöntem bilinmektedir.  Onun içinde tek bir koşul vardır – kişinin kendi egoizminin üzerine çıkması.

Dahası, sadece bu yükselişi gerçekleştiren kişi ifşa yapar. Onun edindiği her şey, diğer kişi de aynısını yapmadıkça başkası tarafından görülemez ve anlaşılamaz.

“Yaşamak İstediğimiz Yeri Seçme Hakkımız Var Mı?” (Quora)

Doğanın bizi geliştirme şekline göre, insan toplumunun maksimum yararı için ve maksimum etkinlikle kendimizi gerçekleştirdiğimiz bir duruma ulaşmamız gerekir. Hal böyle olunca da seçeneklerimizi iyice araştırırsak ve belirli bir yerde kendimizi insanlık için daha faydalı bir şekilde gerçekleştirebileceğimizi görürsek, o zaman elbette insanlığa daha faydalı olabileceğimiz bir yere taşınma hakkımız olmalı.

Ancak, böyle bir hareketin ancak hedef konumda insanlığa gerçekten daha fazla fayda sağlayabileceğimizi gördükten sonra gerçekleşmesi gerektiğini vurguluyorum. Bu, sırf öyle hissettiğimiz için ya da belli bir anda “doğru göründüğü” için taşınmaktan kaçındığımız anlamına gelir. Bunun yerine, genel doğa yasasına ve doğanın bizi nasıl geliştirdiğine dair farkındalığımıza göre taşınmaya karar veririz. Ayrıca, Kabalist Yehuda Aşlag’ın (Baal HaSulam) açıkladığı gibi, kendimizi en iyi nerede gerçekleştirebileceğimizi anlayan insanlardan özel izin almamız gerekebilir. O zaman taşınmak istediğimiz yerin, olmamız ve hareket etmemiz gereken yer olduğundan emin olabiliriz.

Sırf bir yerde sıkıldığımız için ve başka bir yerde daha fazla egoist tatmin elde edebileceğimizi düşündüğümüz için taşınırsak yani taşınma amacı sadece başkalarının diğer yerde hazırladıklarını bencilce sömürmek içinse, o zaman böyle yaparak elbette topluma faydalı olmayız ve ben de böyle bir hareketi haklı bulmuyorum.

Neden Yaradan’ı Doğrudan İfşa Edemiyoruz?

Soru: Sadece Yaradan’ı değil, dünyadaki birçok olguyu bir aracı olmadan doğrudan ifşa etmek neden mümkün değil?

Cevap: Bu aracıyla ilgili değil, kendi içimde bu güce nasıl bir benzerlik yaratabileceğimle ilgilidir. Bu durumları neyden yaratabilirim ki?

Bu nedenle Kabala, Yaradan’ı algılamak için en güvenilir şeyin kendi içinizde bir dedektör oluşturmak olduğunu söyler. Bu, ancak birkaç kişiyle bağ kurduğunuzda ve onlarla O’nun her birimizle olan ilişkisiyle aynı ilişkiyi kurduğunuzda mümkündür.

O’nu hissedemeyiz, ihsan etme, etkileme veya yayma niteliğine sahip değiliz. Ancak, küçük bir çember içinde aramızda böyle bir nitelik yaratırsak, o zaman onların içinde, Yaradan’ın üzerimizdeki etkisini ifşa etmeye başlarız.

Kendinizi Sevmeyi Bilmiyorsanız Başkalarını Nasıl Seversiniz?

Facebook’tan Soru: Kendinizi sevmeyi bilmiyorsanız, başkalarını nasıl sevebilirsiniz?

Cevap: Kendinizi çok seviyorsunuz ve eğer sizin dışınızdaki dünyayı hissetmeye başlamak istiyorsanız, başkalarını sevme pratiği yapmalısınız.

Başkalarını sevdiğinizde, ihsan etme niteliğini, gerçek sevgi niteliğini geliştirirsiniz ve kendinizi sevmekten başkalarını sevmeye geçersiniz ve böylece gerçekten dışınızda olanı hissetmeye başlarsınız. Sizin dışınız; uçsuz bucaksız ışıktır, üst dünyadır, yönlendirildiğiniz sonsuz bir durumdur.

“Umutsuzluk Hissetmeyi Durdurmak İçin Ne Yapmalıyım?” (Quora)

Umutsuzluk hissediyorsak, bu duygunun nedenini aramalıyız. Sonunda umutsuzluğa kapılıyoruz çünkü 200 yaşına kadar yaşasak bile haz alma arzumuzu gideremeyeceğiz.

Haz alma arzumuz bizim doğamızdır. O bizi yemek, seks, aile, para, onur, kontrol, bilgi ve maneviyat arzularımız aracılığıyla haz almaya iter. Bu arzuyla ilgili sorun, yalnızca kişisel yararımıza yönelik olmasıdır, bu nedenle aldığımız herhangi bir haz kısa ömürlüdür ve bizler geliştikçe daha fazla boşluk hissederiz.

Yaşamdan umutsuzluğa düştüğümüz bir koşula, tüm insanların eninde sonunda ulaşacağı bir duruma geldiğimizde,  o zaman bu duyguyla en iyi şekilde başa çıkmak için bir çözüm aramalıyız.

Umutsuzluk duygusundan nasıl çıkabiliriz? Bu soruyu eninde sonunda doğadan alıyoruz. Doğa bütündür, kusursuzdur ve ebedidir ve biz de nihayetinde bütün, mükemmel ve ebedi olmayı talep ederiz. Her birimiz bu sonsuz ikilemle karşı karşıyayız ve bir cevap bulamıyoruz. Bazılarımız bu soruyu psikolojik yollarla ya da o an için belli hazlarla yetinerek yatıştırabilir.

Yine de, ne kadar gelişirsek, varoluşsal sorularımızı o kadar yatıştıramayız ve onlar bir şekilde cevaplarını bulmamız için bize giderek daha fazla baskı yapacaklar. Öyleyse, tüm var oluşumuz için çözüm ne olabilir?

Kabala bilgeliği şu çözümü sağlayan bir metottur: kendimizi değiştirerek dünyayı değiştirmeliyiz. Dünya bizim bir kopyamızdır. Niteliklerimizi dışımızdaki her şeye yansıtırız. Bu nedenle, niteliklerimizi manevi niteliklere yani sevgi, ihsan etme ve olumlu bağ niteliklerine değiştirirsek, o zaman farklı bir dünya hissedeceğiz.

Başka bir deyişle, haz almak istediğimiz niyeti değiştirmek (kendimize fayda sağlamaktan başkalarına ve doğaya fayda sağlamak için) umutsuzluğu durdurmanın anahtarıdır. Bunu yaparak doğa ile dengeye girer ve onun sonsuzluk, uyum ve mükemmellik akışını hissetmeye başlarız.

“Terörle Mücadele/Ulusal Güvenliği Korumak İçin Sivil Özgürlüklerimizden Vazgeçmeli Miyiz?” (Quora)

Güvenliğin evrensel, yani tüm dünyada olması gerektiğine dair bir karara varmamız gerekiyor. Güvenlikten yoksun kalırsak ve dünyanın herhangi bir yerinde işbirliği yerine savaş, şiddet veya zorlayıcı yöntemler kullanırsak, tüm dünyanın güvenliği zarar görür.

Güvenlik, güç, kuvvet ve gurur gibi herhangi bir egoist düşünceden gelmiyorsa saygı duyulur ve değer verilir. Hepimiz böyle bir durumu yerine getirirsek, o zaman dünyanın ve her toplumun bunu gerçekten adil bir güvenlik biçimi olarak kabul etmesi gerekir.

Ne kadar özgürlükten vazgeçebiliriz? Gelecekte özgürlüğü ve güvenliği elde etmiş olarak toplumu düzeltmemiz koşuluyla, güvenliğin ihtiyaçları için özgürlüğümüzü reddetmeliyiz. Aksi takdirde, güvenlik adına özgürlüğün her türlü reddi kusurludur.

“Demokratik Olmayan Ülkelerde ve Diktatörlüklerde Yaşayan Bu Kadar Çok İnsan Neden Batı Dünyasına Düşman?” (Quora)

Batı kültürünün dışında yetişen birçok insan, onu yapay ve çeşitli illüzyonların bir birikimi olarak gördükleri için yabancı hissediyor. Batılılar arasındaki davranışların çoğu doğadan uzaktır. Örneğin, Batı kültürü genellikle insan doğasına çok az önem verir ve insanların toplumda nasıl görünmesi gerektiği gibi dışsal davranışları vurgular ve bu, dışarıdan hoş ve iyi huylu göründüğümüz ve içeride her şeyin tam tersi olduğu birçok ikiyüzlü davranışa yol açar.

Başka bir deyişle, Batılı olmayan kültürlerde doğup büyüyen birçok insan, Batı kültüründe ne kadar gurur ve üstünlük duygularının hüküm sürdüğünü görüyor ve bu aynı zamanda Batı demokrasisinin birçok kişiye adil bir toplum inşa etmede tam bir başarısızlık olarak görünmesinin nedenidir.

Ek olarak, Batı demokrasisi, diğerleri arasında İslam, Yahudilik, Konfüçyüsçülük, Budizm, Hinduizm gibi farklı felsefelere ve dinlere uyan kültürler tarafından kabul edilmeyen Hıristiyan değerlerine dayanmaktadır. Sonuç olarak, Batı kültürünü ve Hıristiyan değerlerini kabul etmezler ve bu değerlerin toplumu ne kadar dar sınırlara soktuğunu hissederler. Bu nedenle, insanlar daha kolay ve daha gelişmiş bir yaşam sürmek için Batı’ya göç ettiklerinde bile, birçoğu Batı kültüründen nefret eder ve kendi kültürlerine göre yaşayabilmeleri için belirli sınırlar geliştirir.

Kitap Çevremizdeki Bilgidir

Soru: Şimdi kitap okuma krizi yaşıyoruz, ölmekte olan bir kültür. Okumayı sevmeyen birine nasıl yardım edebilirsiniz?

Cevap: Bana öyle geliyor ki kitap çağı, kendini tükettiği için sona eriyor.

Bu benim kişisel görüşüm değil. Maalesef bir gerçeği söylüyorum. Ben de senin gibi kitap okuyarak büyüdüm. Doğal olarak bizim için kitap her şeydir.

Ama bugün olanların sadece bir doğa kanunu, doğal bir süreç olduğunu görüyorum.

İnsanlığın ne zaman kitapları oldu? 2500 yıl önce. 3.500 yıllık Babil’den daha eski kitaplar da var elbette.

Ancak, temelde, Birinci ve İkinci Tapınaklar arasındaki eski İsrail döneminde yani eksi 3.000 yıl önce hiçbir kitap yazılmadı. Talmudistler ve diğer öğretmenler öğrencilerini sadece dinlemeye zorladı.