Category Archives: Yaradan

Bu Dünya Kaybolduğunda

Soru: Olga şöyle yazıyor: “Anne karnındaki embriyonun, tüm yaşamını başından sonuna kadar gördüğünü bir yerde okudum ya da sizden duydum. Öyle midir? Ve eğer öyleyse, o zaman neden bu yeteneklerini daha sonra kaybediyor?”

Cevap: Bu sıradan bir embriyoya değil, manevi bir embriyoya atıfta bulunur. Bizim embriyomuzun hayvanların embriyosundan hiçbir farkı yoktur. Bizler hayvanlar gibi doğarız. Ve yavaş yavaş, eğer gelişirsek, belki düzgün insanlara hatta belki de Yaradan’ı hisseden manevi insanlara dönüşürüz.

Soru: Diyelim ki manevi bir embriyo olarak gelişiyoruz. Peki bu manevi embriyonun her şeyi görmesi ne anlama geliyor? “Başından sonuna kadar her şey” ne demektir?

Cevap: Kendini nasıl görür: Nereden geliyor, bu nedir, ne amaç içindir. Yani başından sonuna kadar tüm yolunu görmeye başlar ancak çok dar bir ölçekte. Ve neden manevi bir formda doğduğunu ve var olduğunu anlar.

Soru: Peki bu son, nedir? Manevi bir embriyoysam ne görebilirim?

Cevap: Tüm ruhlarla ve Yaradan ile tam bir bağdır. Hepsi bu. Bu, zamanın, hareketin hissiyatı yani tüm bu dünyanın hissi sona erdiğinde, ihsan etme niteliğine, sevgi niteliğine, herkesle mutlak bağ niteliğine yükseliştir.

Soru: Kişi manevi bir embriyo haline hangi noktada gelir?

Cevap: Kendini düşünmeyi bıraktığında.

 

Kötülüğü Nasıl Islah Edebiliriz?

Soru: Kötü olan niteliklerin, arzuların, özlemlerin ve düşüncelerin ıslahı tam olarak nedir? Böyle bir istek ve düşünce ortaya çıkarsa bunu pratikte nasıl düzeltebilirim?

Cevap: Sadece onlu içinde. Kendi başıma hiçbir şey yapamam.

Bizler en iyi, en net ve doğru sisteme sahibiz, bu yüzden onu kullanmaya başlayın. Bu sisteme girin ve size neler verebileceğini, onluya katılmanın ve bağ kurmanın her bir kişiyi nasıl hemen düzeltmeye başladığını göreceksiniz. Bunu yaparsanız, başka bir hiç düzeltmeye ihtiyacınız olmayacaktır.

Bizler manevi yasaları bilmiyoruz, ancak kendimizi onluda bağ kurmaya zorlayarak, manevi durumun apaçık ve doğru formuna ulaşırız ve o zaman Yaradan onun içinde ifşa olur.

Manevi Tohumun Ortaya Çıkışı

Arzudan -ve orada yaydığı ruhun uzantısı ile- meleklerin “kişiler” denilen derecelerinden bir başka kuvvet çekilir ve her şey meninin uzantısına girer ve beden onlarla inşa edilir. Bu, o üç derecenin ilk, en alt gücüdür – Nefeş’tir. (Herkes için Zohar, “Lech Lecha,” Madde 97).

Bu, kişinin manevi derecesi ile ilgilidir.  Bizim dünyamızda şu dereceler vardır: yenidoğan, çocuk, genç, ergen, genç insan, yetişkin, orta yaşlı ve yaşlı insan.

Manevi dünyada ise, kişinin Yaradan ile tam eşitliğe ulaştığı yetmiş manevi yıl kadar olan, kişinin gelişiminin ve Yaradan seviyesine yükselmesinin dereceleri vardır.

İsh (adam) derecesi,  kişinin manevi gelişiminin birinci derecesi, Yaradan ile en küçük denkliği, Nefeş derecesidir.

Tıpkı bizim dünyamızda bir tohumdan küçük bir insanın doğması gibi, burada da her birimizin içinde mutlak surette var olan manevi tohumdan bir insan doğar. Gerçek şu ki, bu tohum insanın içinde kendini göstermeye başlayınca kişiyi uygun kitaplara, çevreye ve hocayı aramaya yöneltir.

Böylece kişi Kabala’ya gelir ve Zohar Kitabı’nı okuyarak çektiği ışığın etkisiyle bu tohumu yani kendi içindeki geleceğin insanının embriyosunu geliştirir ve ilk aşamaya, İsh derecesine yükselir.

Bu tohum, “kalpteki nokta”dır.

İnsanlığın Yükselmesine Yardımcı Olmak

Soru: Işığın yolunu seçersem, bu acı yolunu izleyen insanlara nasıl yansır?

Cevap: Işığın yolunu seçen her insan, onun dünyamıza iletkeni olur. Dünyamız büyük beslenmeler, ışıklar alır ve sonrasında daha fazla insan bilinçaltında bu yola özlem duyar.

Böylece, ıslahla meşgul olan her insan, herkesin yükselmesine yardım eder. Kişi, maddesellikte somutlaşmadan önce insanların kötülüğü anlamalarına ve böylece sorunlardan, darbelerden ve birçok savaştan kaçınmalarına yardımcı olur.

 

Perde – İnsanın Yaradan İle Kişisel Etkileşimi

Soru: Perdeye sahip olan bir kişi topluma ne gibi faydalar sağlar? Onun kendini düşünmeme yeteneği bir şekilde diğer insanları etkiler mi? Yoksa bunlar tamamen içsel hesaplamalar mı ve kimse bununla ilgili bir şey bilmiyor mu?

Cevap: Aslında, insanlar böyle bir özelliğe sahip olmadıkları ve maneviyatı hissetmedikleri için perdenin varlığından tamamen habersiz olabilirler. Bu birincisi.

İkincisi, kişi bir perde edinmek istiyorsa, derslere gelmeli ve gruptaki alma ve ihsan etme niteliklerini incelemelidir.

Soru: Ve eğer zaten benzer düşünen bir grup insan içindeyse ve orada egoizminin üzerine çıkıyorsa, bu onunla birlikte çalışanlar tarafından bir şekilde hissedilir mi?

Cevap: Hayır. Neden? Bu sadece onları bozabilir. Perdeyle çalışmak, kişinin Yaradan ile bireysel etkileşimidir.

Perde Manevi Dünyayı Hissetmek İçin Bir Fırsattır

Soru: Perde, kişinin Kabala çalışma sürecinde edindiği anti-egoist bir güçtür. Bunu nasıl tanımlarsınız? Bu bir nitelik mi, bir duygu mu, bir güç mü, bir koşul mu?

Cevap: Perde dışarıdaki dünyayı bencilliğimizin üzerinde hissetme yeteneğidir. Egoist arzumuzda hissettiğimiz şeye dünyamız denir. Onun üzerinde hissedebildiğimiz şeye üst dünya veya manevi dünya denir.

Kişi perdeyi edinerek, kendi “Ben”inden, kişisel yararından soyutlama yeteneği kazanır. Etrafındaki her şeyi tamamen farklı bir biçimde, kendisiyle ilgili değil, gerçekte olduğu gibi algılamaya başlar. Bu onun avantajıdır.

Yani artık arzu ve özlemlerinin kölesi değildir ve kendi menfaati için bilinçli ve hatta bilinçaltı hesaplara girmez. Dünyanın nesnel resmini tam olarak görür.

Dünya Savaşlarını Önlemek

Soru: Bir Kabalist, Yaradan’ın dünya savaşları ve felaketler gibi eylemlerini haklı çıkarmalı mı yoksa onları engellemeye mi çalışmalı?

Cevap: Bunları önlemek veya haklı çıkarmak farklı şeylerdir. Bir Kabalist her durumda bu eylemleri engellemeye çalışmalı ve ayrıca onları haklı çıkarmalıdır.

Soru: Bnei Baruch bir üçüncü dünya savaşını önleyebilir mi? Yoksa Yaradan’ın bu eylemini haklı mı çıkarmalıyız?

Cevap: Bu bize bağlıdır: Birliğimizin dünya çapında ne kadar ifşa olacağına, dünyayı kendi egoizminden koruyan bir koruyucu haline ne kadar geleceğine bağlıdır. Sorun şu ki, egoizm durmaksızın büyüyor ve dünya savaşları gibi sorunları tetikleyip bunlara davetiye çıkarıyor. Burada yapacak bir şey yok. Baal HaSulam’ın üçüncü ve hatta dördüncü dünya savaşı olasılığı hakkında yazdığını görüyorsunuz. Yine de eylemlerimizin bunu engelleyeceğini ve birlik metodunu tüm dünyaya yaymamızı mümkün kılacağımızı umuyoruz. Eylem! Kendi aranızda ve çevrenizde harekete geçin.

Maneviyatta Doğum Öncesi Gelişim

Soru:  Kişi, manevi doğum öncesi durumunu hisseder mi?

Cevap:  Bizler hepimiz Yaradan’ın içinde olduğumuzu hissetmeye başlamalıyız, şöyle yazıldığı gibi: “O’ndan başkası yoktur.”

Kendimi, Elokim denilen manevi üst annenin rahminde olduğum hissine sokarsam,  bu da beni yükselten, benimle tamamen ilgilenen ve tüm duygularımı, düşüncelerimi belirleyen Bina’nın niteliğidir, tüm gücümle ona tutunmaya çalışırım, bu da ona, rahmine bağlı olduğum ve sadece onunla uyum içinde hareket etmek istediğim anlamına gelir. Bu şekilde gelişirim.

Her zaman şunu düşünmeye çalışın: “O’ndan başkası yoktur. Ve tüm bunlar sadece beni doğru yönde geliştirmek içindir.  O, iyi ve iyilik yapandır.” Her zaman böyle düşünmeye devam edersem, o zaman üst olana hep bağlı kalırım ve manevi annenin içinde olduğumu hissetmeye başlarım.

Bu tür birçok aşamadan geçtikten sonra doğarım yani O’nu daha fazla anlamaya, hissetmeye, görmeye başlarım. Doğum süreci bu şekilde gerçekleşir, belki çok hoş değil, biraz da dramatik ama görece kısa.

Ve sonrasında, zaten daha fazlasını anladığınızda, daha fazlasını bildiğinizde, çocukça konuştuğunuzda, manevi anlamda gülümsediğinizde ve farklı bir tepki hissettiğinizde sadece daha yüksek bir seviyede sürekli akan, üst ile farklı bir bağ gerçekleştirilir.

Sizler bir bağa sahipsiniz ama sizin için asıl şeyin kavramak olduğu cansız bir seviyede değil ve hala hiçbir şey hissetmiyorsunuz. Bu, henüz ilgili algı duygularına sahip olmadığınız için size gerçekten tepki vermeyen duyarsız bir anneye benzer.

Ve sonra, algınızı geliştirerek, annesini hissetmeye başlayan bir çocuk gibi, onu farklı bir şekilde görürsünüz.

“Zengin Adam ve Oğlu” Alegorisi

Mektup 25, Baal HaSulam: Bir gün zengin adam uzun yıllar sürecek bir geziye gitmek zorunda kalmış. Fakat oğlunun o yokken servetini iyi yönetemeyeceğinden korktuğu için varlığını değerli taş, mücevher ve altınla değiştirip, tüm bunları saklamak için toprağa derin bir mahzen kazdırmış ve oğlunu da buraya koymuş.

Sadık hizmetkârlarını etrafına toplamış ve oğlunun yirminci yaş gününe kadar mahzenden çıkmasını engellemeleri emrini vermiş. Her gün ona yiyecek ve içecek götürecekler fakat asla ateş veya mum vermeyeceklermiş. Ayrıca güneş ışığının girmemesi için mahzenin duvarlarını sık sık kontrol etmelerini ve her bir çatlağı sıvayla kapatmalarını emretmiş.

Sağlığı için ise her gün onu bir saat dışarıya çıkartmalarını, şehirde yürütmelerini fakat kaçmaması için çok dikkatli olmalarını, yirminci doğum gününde ise ona mum verip, camı açmalarını ve dışarı çıkmasına izin vermelerini tembihlemiş.

Alegori bizim durumumuzdan bahsediyor. Büyük, bilge ve çok nazik baba (Yaradan), sahip olduklarımıza doğru şekilde davranabilmemiz için kasıtlı olarak bizi karanlık bir bodrumda tutar. Bizler daha akıllı hale gelene kadar etrafımızdaki hazineleri görmemeliyiz.

Öte yandan, Kabala çalışırken, dışarı çıkıp başkalarının nasıl eğlendiğine ve her türlü aptalca şeyi yaptığına bakma fırsatımız vardır. Bazen zamanlarını nasıl geçirdiklerini bile kıskanırız. Ve oturup henüz bir şey alamadığımız için üzülürüz.

Zaman geçtikçe, bu dünyada var olanlardan, üst dünya ve Yaradan hakkında sürekli düşünmek için feda ettiğimiz ve vazgeçtiğimiz şeylerden yavaş yavaş çeşitli izlenimler ediniriz, gerçi bu konuda henüz bir şey anlamayız. Bütün bu koşulları sindirirken, büyük ıstırap hissederiz.

Doğal olarak oğlanın ıstırabı dayanılmazdı, özellikle kendisi gün ışığından birkaç dakika yararlanıyorken, dışarı çıkıp diğer çocukların belli bir saate bağlı kalmadan ve yanlarında gardiyanları olmadan sokaklarda yediğini içtiğini gördüğü zaman.

Dışarıdaki yürüyüşler onu daha da kötü hissettirir çünkü durumunu başkalarına göre görür.

Ve kaçmaya kalkarsa acımasızca dövülecekti.

Görüyoruz ki, Kabala’dan ayrılırsak daha iyi durumda değiliz; kendimizi yiyoruz: “Bu dünyada ne yapıyoruz? Ne için? Neden?” İki taraftan da memnun değiliz: Hem bundan hem de ondan.

Fakat en çok da öz babasının emirlerinin bu ıstıraba neden olduğunu duyduğu zaman üzülmüş…

Sonuçta, bu yönetim bize Yaradan’dan geliyor. İyi ve Mutlak bunu bize neden yapıyor?!

…çünkü onlar, babasının emirlerini yerine getiren babasının hizmetkarlarıydı.

Yani tüm dünyamız ve içindeki her şey ve etrafımızdaki tüm insanlar Yaradan’ın emirlerini yerine getirirler.

Doğal olarak, babasını gelmiş geçmiş tüm zalimlerin en zalimi sayıyordu, çünkü böyle bir şeyi kim duyup görmüştü ki?

Bu, kendi durumunda farkına varmaya başladığı şeydir. Bu tıpkı bize benzer. Hâlâ Yaradan’ı haklı çıkaramasak da, ne kadar kötü hissettiğimizi anlarız. Bir yıl, iki, beş yıl ya da daha fazla, oturur, öğrenmeye çalışırız, bir şeyi anlamaya çalışırız ve tüm bilgileri kendi içimizde çözeriz; ve yine de hiçbir şey anlamıyoruz, kavrayamıyoruz ve giderek artan bir karanlık içindeyiz.

Yirminci doğum gününde babasının emrettiği gibi hizmetkârlar ona mum indirmiş. Oğlan mumu yakıp etrafına bakınmış. Aman tanrım bir de ne görsün? Çuvallar dolusu altın ve her türden değerli mücevher.

Bütün dünya onun önünde! İstediğini yapabilir, kesinlikle her şeyi kullanabilir! Her şeyi anlar, her şeyi bilir; her şey onun elinde: sonsuzluk, sınırsızlık, mükemmellik – her şey!

Ancak bundan sonra babasının gerçek merhametini, tüm bu zorluğun onun iyiliği için olduğunu ve hizmetkârların onu mahzenden çıkaracağını anlamış. Mahzenden çıktığında başında ne gardiyan ne de zalim hizmetkârlar varmış. Tersine, dünyadaki insanların en zengini soylu bir adam haline gelmiş.

Ne oldu? Baal HaSulam şöyle yazıyor:

Gerçekte burada yeni bir şey yok çünkü başlangıçta da bu kadar zengindi fakat algısında kendini tüm bu günler boyunca mahsene sıkışmış bir halde yoksul ve sefil olarak gördü. Şimdi ise tek bir anda muazzam zenginlikler elde etti ve çukurun dibinden çatının tepesine çıktı.

Açık havada yürüyen, akşamları kafelerde oturan, buluşan diğer gençleri kıskanır, mutsuz ve boş, soğuk bir bodrumda amaçsız bir hayat sürer.

Aslında, bunların hepsi sadece kendi hislerindeydi. “Yoksul ve sefil olduğunu, bütün günlerini çukurda ezildiğini, şimdi ise bir anda muazzam zenginlikler elde ettiğini” hissetti. Ona zengin olmuş gibi geliyor, ama aslında o her zaman zengindi. Bu, bir kişinin aniden banka hesabında miras olduğuna dair bankadan bir bildirim almasıyla aynıdır. Bu miras kendisine 10 yıl önce vasiyet edilmiş olmasına rağmen, banka bunu ancak şimdi fark etmiş ve kendisine haber vermiştir. Olur böyle şeyler.

Bu bana da bir defasında olmuştu. Bir zamanlar Petach Tikva’ya 30 kilometre uzaklıktaki küçük bir kasaba olan Rehovot’ta yaşadım. Orada bir banka hesabım vardı. Tabii ki, onu unuttum. Bankalar bunu müşterilerine hatırlatmaktan hoşlanmazlar. Onlara borçluysanız, bu başka bir konudur, ancak size borçlularsa parayı alırlar. Onları çalmıyorlar, sadece size haber vermek zorunda değiller.

Arkadaşım bu hesabı tesadüfen keşfetti. Kendi işi için bankaya gitmiş ve aynı zamanda “Laitman’ın hesabında ne var?” diye sormuş. Bankadaki çalışan, hesabımda 90.000 şekel olduğunu söylemiş. Uzun zaman önceydi ve o zaman büyük bir paraydı.

Bu nedenle birdenbire, gerçekten zengin ve asil olduğunu, her şeyi anladığını ve bildiğini ve her şeyi kontrol edebildiğini keşfeden bu genç adamı anlıyorum. O, ebedi, mükemmel, sonsuz ve sınırsız hale geldi. Aslında, Baal HaSulam’ın yazdığı gibi, yeni bir şey olmadı, çünkü bu sadece kişinin kendi algısında gerçekleşti.

Hepinizin karanlık bir bodrum katında oturduğunuzu hayal edin! Oradan çıkamazsınız! Orada belirli bir süre geçirmeniz gerekecek ve ardından size bir el feneri verilecektir. Ve bodrumdan çıkmanıza bile gerek olmadığını göreceksiniz; etrafınızda her şey vardır! Artık bunu doğru bir şekilde kullanabileceksiniz ve bu nedenle sizden bir şey saklamaya gerek yoktur.

Bu hikâyeyi kim anlar? “Günahın” bir kişinin dahi dışarıya çıkmaması için dikkatle gözlemlenen derin mahzen olduğunu anlayan kişi.

Bu çok basittir: Mahzen ve dikkatli gözlemin hepsi “imtiyazlar” ve babanın oğluna olan merhametidir. O olmadan babası kadar zengin olması, akıllı ve bilge bir hale gelmesi imkansız olurdu. Bu nedenle çocuğu mahzene atmak ve böylece onda farklı duyumlar hazırlamak için onu eğitmek gerekir.

Fakat hatalar değil, “günahlar” asıl günahtır. Yukarıdan zorlama yoktur. Daha ziyade zenginliği tekrar elde etmeden önce bu his kelimenin tam anlamıyla hüküm sürer. Fakat bir kez zenginliğini geri kazandığında, görür ki tüm bunlar babasının zalimliği değil, merhametidir.

Şunu anlamak zorundayız ki, baba ve biricik oğlu arasındaki tüm sevgi bağı, mahzene ve karanlığa ve dikkatli nöbete ilişkin babanın oğluna duyduğu şefkatin farkına varmasına bağlıdır, çünkü oğul, babanın bu merhametlerinde büyük bir çaba ve derin bir bilgelik görür çünkü büyümüştür ve bunu takdir edebilir.

Niyete Odaklanın

Soru: Derslerde hep “Niyete odaklanalım, arzularımızı birleştirelim ve tek bir niyette birlikte ilerleyelim” diyorsunuz. Bu ne hakkındadır?

Cevap: Dostlar birbirleriyle bağda Yaradan’ı ortaya çıkaracak öyle bir nitelik yaratabilirler ve bu nitelik yardımıyla egoizme karşı savaşırlar. Bahsettiğim şey bu.

Soru: Bu niyeti kendimizde uyandırabiliyor muyuz?

Cevap: Çabalamalıyız. Sıradan bir maddesel insanda doğru bir niyet yoktur ve olamaz. Bu nedenle görevimiz, ne istediğimizi bilmeden bile olsa Yaradan’dan o doğru niyeti bize vermesini istemektir.