Category Archives: Yaradan

Erkek ve Dişi Ruhlar

Soru: Yaradan’a yapışmak ve aynı zamanda O’nun ortağı olmak ne demektir?

Cevap: Yaradan’a yapışmak, tam bir birleşme, tam bir benzerlik, tam bir farkındalık ve anlayış içinde O’na yapışmak demektir. Ben bağımsızım ve aynı zamanda tam da bu bağımsızlıktan dolayı, O’nunla aynı olduğum için O’na bağlıyım.

Aynı zamanda ben dişi tarafı temsil ediyorum, Yaradan da erkek tarafı. Kadın ve erkek, hepimiz birlikte Yaradan’a göre dişi tarafı temsil ediyoruz.

Soru: Yani kadınlar bununla gurur duyabilir mi?

Cevap: Kadın, bir erkekten daha çok yaratılışın özüdür ve üst güçle ilgili olarak doğayı ifşa etme konusunda daha büyük bir yeteneğe sahiptir.  Ve bir erkeğin içinde Yaradan’dan daha fazla vardır, eylemde bir kadından daha fazla bağımsızlık vardır.

Bu nedenle dünyamızda, birbirimizi tamamlayarak, birlikte Yaradan’a benzer tek bir bütün oluşturduğumuzda, doğamızın böyle bir görünümünü elde edebilecek durumdayız.

Sonuç olarak, tüm erkek ve dişi ruhlar birleşecek ve Yaradan’a göre dişi bir ruh gibi tek bir ruh haline gelecekler.

Soru: Erkek ve kadın unsurlar aynı zamanda tek kişi içinde mevcut mu?

Cevap: Elbette. Her insanda, hem erkekler hem kadınlar arasında farklı kombinasyonlar vardır. Ve erkek temeli, ihsan etme derecesinde her zaman dişiden daha baskındır.

Aynı zamanda, biri karşısında dişi unsur ve başkası karşısında erkek unsur olarak hareket edebilirim. Örneğin, üst olan karşısında ben dişil unsurum ve alt olan karşısında, diyelim ki öğrenciye karşı erkek unsurum vb. Bunların hepsi sadece aşamalardır.

 

Hatalardan Öğrenme

Kişinin egoist arzusunu yenmesi ve onun üzerine çıkması her zaman mümkün değildir. Bu, onun ihsan etme eğiliminin, büyük alma arzusuna kıyasla hala çok zayıf olduğu anlamına gelir. Bu nedenle, egoizm içindeki çalışmalarının sonuçlarını alamamaktan hayal kırıklığı hisseder.

Yaratılışın programına göre, ruhu zaten ihsan etme arzusuna ilerlemiş ve kendisine yönelik olmak yerine Yaradan’a yönelik olmalı. Dolayısıyla, ona manevi sürecin bir bölümünde hata yaptığı gösterilir. Bir dahaki sefere başarılı olmak için bu hatanın nerede olduğunu kontrol etmesi gerekir. Bu bir sonraki sefer, belki birkaç saniye veya dakika içinde olabilir.

Manevi yolumda başarı görmüyorsam, o zaman buna henüz hazır değilimdir ve bana henüz doğrudan gelişemediğimi, ama sadece hatadan hataya ilerlediğimi gösterdiği için Yaradan’a şükrederim. Okulda da böyle öğrendik: önce yazdık, sonra yapılan hatalar üzerinde çalıştık ve yavaş yavaş ilerledik.

Aynı şey manevi ilerleme için de geçerlidir, ıslahın en sonuna kadar, her zaman hatalarımızı ortaya çıkarır ve onlar üzerinde ilerleriz. Bizim bütün gelişimimiz, hataları ortaya çıkarmamız ve onlardan öğrenmemiz üzerine kuruludur.

Şöyle yazılmıştır: “Erdemli bin kez düşecek ve yeniden yükselecektir.” Sadece düşmenin sonucunda hatamızı ortaya çıkarır, onu düzeltir ve bir sonraki duruma yükseliriz. Bir sonraki durumda, bir şeyler yapmaya çalışırız, hata yapar, düşer, düşüşü, hatayı, başarısızlığın nedenini ortaya çıkartır ve davranışımızı ıslah eder ve yükseliriz.

Bu her seferinde böyle olur, bu nedenle “Erdemli bin kez düşecek ve yeniden yükselecektir.” diye yazılmıştır. Yürüyen merdivendeymiş gibi manevi merdivenin yüksek derecelerine çıkacağınızı düşünmeyin. Neden düştüğünüzü anlamanız ve kendinizi ıslah etmeniz için her zaman önce bir düşüş olacaktır.

Tam olarak düşüşleri ıslah ederek, Reşimot’u dikkatle inceliyoruz. Tıpkı Adam Kadmon dünyasında AB ve SAG Galgalta’dan doğduğunda olduğu gibi.

Partzuf neden gelişir? Çünkü zayıflığını ve ışığı almadaki yetersizliğini hisseder. Bu nedenle düşmeden ilerlemek mümkün değildir. Bir insanda saklı olan daha derin alma arzusunu, daha incelikli ve daha derin nitelikleri ortaya çıkaran ve ilerlemeye yardımcı olan bu düşüştür.

Bu her meslekte aynıdır: önce sorunları ortaya çıkarırız ve onlardan kırılmaya ve düzeltmeye geliriz. Seçenek yoktur, yaratılanlar mükemmele ancak mükemmel olmayandan ulaşabilirler. İlerledikçe, Yaradan’da daha fazla kusur görürüz ve aynı zamanda, eğer ona ıslah olmuş gözlerle bakarsak mükemmelliğin de tam olarak bu olduğunu keşfederiz.

Yaradan’ın Kontrolü Altında Bir Kişi

Soru: Dünyada Hitler ve Stalin gibi büyük kötü adamlar var. Arkalarında sanki Yaradanmış gibi yenilmez bir güç olduğu hissi vardır ve sonra bu gücü kaybederler. Neden işler bu şekilde olur?

Cevap: Şayet bir kişi Yaradan ile bağa yönlendirilmezse, özellikle Hitler ve Stalin gibi büyük olumsuz insanlar veya büyük olumlu insanlar, sadece üst güç tarafından yönetilirler.

Kişinin bunun üzerinde hiçbir kontrolü yoktur. Kabala ilminin perspektifinden bakıldığında, Yaradan ile bağa ulaşanlar veya bu bağı amaçlamayı isteyenler hariç, tüm insanlık köleleştirilmiştir, onlar hayvan egoizmi tarafından yönetilmektedir. Dolayısıyla onlardan bir şey talep edemeyiz. Ne de olsa nasıl hareket edeceklerini, üst takdirin onları nasıl yönettiğini ve neden bir şeyleri şu ya da bu şekilde yapmaya zorlandıklarını bilmiyorlar.

Elbette dünyaya yapabilecekleri kötülük sınırlı olmalı, ama bunun için onları kınayamayız. Doğanın bizi yöneten gerçek gücünü nasıl doğru bir şekilde ortaya çıkarabileceğimizi onlara göstermemiz ve açıklamamız gerekiyor ki onu ifşa edelim.

Onlarla farklı ilişki kuramayız. Maddesel düzeyde onlardan nefret edebileceğinizi ve onları yok etmeye hazır olabileceğinizi ve onlara iyi bir şey dileyemeyeceğinizi anlıyorum. Ama öte yandan, kişinin içinde onu işletmesi için Yaradan’ın ona koyduğu güçler tarafından köleleştirildiğini ve kontrol edildiğini anlamamız gerekir. İnsan Yaradan’ın yarattığı bir varlıktır.

Ancak Yaradan’ın kişiye verdiği korkunç niteliklere ek olarak, bu nitelikleri ıslah etme yöntemini, yani onları düzeltme yeteneği edinirse, böyle bir kişiye şu soruyu sormak ve talep etmek mümkündür: “Aldıklarınla mı yaptın? Islah yöntemini uyguluyor musunuz? Sana verilen koşullarda bunu doğru kullanıyor musun?”

Ama kişiye kendini ıslah etmesi için şartlar verilmemişse, ondan bir şeyi nasıl talep edebilirsiniz?

Dünyaya Kabala bilgeliği açısından bakarsak, bu kişiyle farklı bir şekilde ilişki kurmamız gerekir. Böyle insanları Yaradan’ın yaratılanı olarak görmemiz gerekir. Hepimiz seçmediğimiz temel niteliklere sahibiz. Nerede doğacağımızı, nasıl yetiştireceğimizi vs. biz seçmedik. Belki ben de farklı bir ailede, farklı bir toplumda, farklı bir ülkede, farklı bir zamanda doğup büyümek isterdim.

Bunu kimse seçemez, öyleyse neden biri bana: “Neden işleri bu şekilde yapıyorsun da başka türlü yapmıyorsun?” diye şikâyet etsin. Bunu yapıyorum çünkü ben böyle yetiştirildim ve Yaradan’ın bana verdiği nitelikler bu şekilde gelişti, hepsi bu.

Kabala bilgeliğinin bizi tamamen farklı bir gerçeklik algısına yönlendirmesinin nedeni budur, böylece kendimizden başka hiç kimseye şikâyetimiz olmaz. Dünyayı ıslah etmek mi istiyorsunuz? Yaradan’ı hedefleyin ve dünyayı ıslah etmesi için talep edin, isteyin, deneyin ve O’na doğru harekete geçin.

 

Egoizmi Aldatmak

Peygamberler, Yeşu Kitabı, 8:1: “Ve Rab Yeşu’ya dedi ki, “Korkma ve yılma; bütün savaşçılarını yanına alıp Ai’ye git. Ai’nin Kralı’nı, halkını ve şehrini bütün topraklarıyla birlikte senin eline verdim.”

Soru: Aslında, şehir aldatma ile alındı. Aldatma yoluyla egoizmle çalışmak neden gereklidir? Neden onu doğrudan alamıyorsunuz?

Cevap: Çünkü egoizm haklıdır: haz almak, almak ister. Kimseyi aldatmaz. İnsanı hazza götürür ve onunla doldurur. Bu yüzden bizim için ondan vazgeçmek çok zordur.

İçimizdeki Ai şehrinin savaşçılarını cezp etmek için aldatmacayla, hırsızca eylemlerle hareket etmeliyiz. Ve anlaşılan o ki her zaman kötü, dolaylı bir şekilde hareket ederiz. Aksi takdirde egoizm yenilemez.

Soru: Neyin doğru neyin yanlış olduğunu nasıl anlayabiliriz?

Cevap: Gerçek, Yaradan’dan gelen ve sonunda galip gelmesi gereken bir şeydir. Ve yalan, ona karşı olan her şeydir. Ancak, her şey görecelidir. Almanın kötü, vermenin iyi olduğunu kim söyleyebilir ki? Bunun tam tersinin doğru olduğu söyleyen farklı felsefeler ve yöntemler var. Ve kesinlikle kalplerinden konuşuyorlar.

Soru: Yani hakikat ancak Yaradan ile bağlantı varsa mı anlaşılır?

Cevap: Eğer Yaradan bunun üzerinde durur ve bunun doğru olduğunu söylerse, bunu kabul etmeliyiz. Bunun gerçekten doğru olduğunu da eylemlerimizin sonunda keşfedeceğiz.

Soru: Yaradan’ın söylediklerini nasıl duyabilirim? Bu gerçeğe nasıl daha yakın olabilirim?

Cevap: O’nun dediği gibi davranmaya, yani anti-egoistik davranmaya başlamalısınız ve yavaş yavaş bunda derin, içsel, daha yüksek bir anlam göreceksiniz.

Soru: Bu doğru bir varsayım mı: Egoizmim bana kötü his veriyorsa, bu iyi midir?

Cevap:  Genel olarak, evet. Ancak biz burada kendi kendine ızdırap vermek veya herhangi bir eziyetten bahsetmiyoruz.

Egoizmle çok güzel, hoş bir şekilde, doğrudan çalışmak gerekir. Aldatma, bir çocuğa tatlı ilaç verdiğimde onu nasıl kandırıyorsam egoizmi de aynı şekilde kandırdığım gerçeğine dayanmalıdır.  Sadece bu şekildedir. İşte bu yüzden aldattığımı, bir şeyi ihlal ettiğimi hissetmem.

Soru: Egoizmimizden nefret etmemiz gerektiğini söylediğimizde ne kastediyoruz?

Cevap: Egoizmden yalnızca Yaradan’a karşı olduğu ve benimle Yaradan arasında bir engel olduğu için nefret edilmelidir.

Aynı zamanda ona saygı da duymalıyız. Egoizm, Yaradan’ın gücü olan bir melek olarak kabul edilir, bu nedenle o hep bizimledir. Sonuç olarak, saygı ve nefret birleştirilir. Sadece ego ile nasıl doğru çalışılacağını öğrenmeniz gerekiyor.

Yaradan Çalışmasında “Gündüz Ve Gece”

Kendi egoist arzumuzun içindeyiz, bu da doğal olarak sadece kendimizi önemsememize neden oluyor. Dolayısıyla, eğer manevi var oluşa yükselerek Yaradan’ı hissetmek ve anlamak istiyorsak, kendi görüşümüz yerine Tora’nın görüşüne, Yaradan’ın görüşüne uymak için egoizmimize direnmeli ve onunla savaşmalıyız.

Kendimizi küçülttüğümüz, egoist arzumuzu Yaradan’ın arzusuna boyun eğdirmek için yaptığımız bu çalışma sürekli olarak sürdürülmeli ve böylece bu dünya üzerinde daha üst bir dünya inşa etmeliyiz.

Bu çalışmaya mantık ötesi inanç denir çünkü Yaradan’ın arzusunu kendi arzumuzun üzerine koyarız, ihsan etme güçlerini alma güçlerinin üzerine yükseltiriz. Başkalarından uzaklaşma isteğimize rağmen, dostlarımızın önünde kendimizi iptal etmemiz gerekir. Böylece Yaradan’ın niteliklerini içimizde şekillendiririz ve O’nu niteliklerimizin benzerliğine göre hissetmeye başlarız.

Bu çalışma daha net, daha odaklı ve kesin hale geliyor. Tekrar tekrar haz alma arzumuza dönüyoruz, böylece onu yeniden biçimlendirip yeni bir şekilde düzenliyoruz. Şuan her şeyi egoizmimizin içinde hissediyoruz: tüm gerçekliği, tüm dünyayı, tüm evreni. Ama eğer arzumuzu Yaradan’a ihsan etme arzusuyla değiştirirsek, o zaman bu dünya yerine, gerçek ve ebedi olan üst, manevi dünyayı algılayacağız.

Bunu yapmak için bilgiden mantık ötesi inanca geçiş yaparız. Neden buna sadece üst olanın görüşü değil de inanç denir? Çünkü haz alma arzumuzun, kendimiz için alma niteliğinin üzerine Yaradan’ın niteliği olan ihsan etmeyi inşa ettiğimiz her seferinde bunun sadece basitçe inanç, ihsan etme ya da Yaradan’ın görüşü olmadığı, yani Malhut’a hükmeden Bina olduğu ortaya çıkıyor.

Sadece bu şekilde, bu dünyanın hissinden üst dünyanın hissine geçene kadar giderek daha yükseğe yükseliriz ve Bina’nın tüm niteliğini elde edene kadar devam ederiz. Önce Malhut’tan ayrılıp Bina’ya girmeye başlarız, sonra Malhut Bina’ya dahil olur ve bu sayede Keter’e ulaşırız.

Bu çalışma sayesinde, Yaradan’ı ve üst dünyayı her seferinde daha fazla ifşa ederiz. Aşama aşama, yaratılışın ne olduğunu, insanlığın, tüm evrenin, tüm doğanın ve tüm dünyaların nasıl inşa edildiğini anlamamızı sağlayan bu yolda ilerleriz. Yolumuz, tüm parçalar arasındaki ilişkileri daha iyi keşfetmemizi ve kendimizi yaratılışın içinde hissetmemizi sağlayan her şeyi içermelidir.

Aynı zamanda, kaçınılmaz olarak düşeceğiz ve kafamız karışacak. Eğer koşuldan koşula, aşamadan aşamaya geçersek, o zaman daha önce olan her şey silinir ve yeni bir aşamaya girerken tüm hissiyatları kaybederiz. Neticede, on Sefirot’ta gerçekliği algılıyoruz ve onlar yenilendiklerinde, yeni bir arzu geldiğinde ve onun üstünde yeni dokuz üst Sefirot olduğunda, o zaman gerçekliği hissettiğimiz tüm Kli’mizde temel bir değişim meydana gelir. Bu nedenle, önceki koşuldan, manevi algı ve duyumdan ayrılma ve yeni bir dereceye geçiş vardır.

Yaradan çalışmasında “gece ve gündüz” olarak adlandırılan böyle geçişlere kişinin alışması gerekir. Gece olmadan, yeni, henüz ıslah olmamış Kelim’in ifşası olmadan, yeni bir gün gelmez. Kendimizi bu yeni arzuların içinde bulduğumuzda, nerede olduğumuzu anlamayız ve kafamız karışır. Bu, manevi çalışmada gecedir.

Gecede çalışmaya, karanlık hissine, his ve anlayış kaybına alışmanız ve bu tür durumlara duyulan ihtiyacın farkına varmanız gerekir, çünkü onlar olmadan yeni bir dereceye, yeni bir aşamaya gelmek imkansızdır.  Gecenin gündüze eşit olması, karanlığın ışık gibi parlaması ve her şeyin gün gibi olduğu dereceye gelmesi için hala neyin eksik olduğunu görmemize yardımcı olan karanlıktaki çalışmadır.

Tüm bu yol, en başından sonuna kadar kendimizi eğmemiz ve onunla daha fazla çalışmaya başlayana kadar egoizmimizden ödün vermemize bağlı. Malhut’tan Bina’ya kadar arzumuzu gizleriz ve Bina derecesine, ihsan etme derecesine ulaştığımızda, haz alma arzusunu uyandırmaya ve Bina’dan Keter’e yükselmeye başlarız.

 

Her Yerde Tek Bir Yaradan Vardır

Soru: Farz edelim ki Yaradan, uygun şekilde çalışan bir onluda ifşa edildiğini, ona Yaradan 1 diyelim. Diyelim ki Yaradan bir başka onluda daha ifşa oldu, ona da Yaradan 2 diyelim. Sonrasında ise, örneğin, iki onlunun tek olarak birleştiği ve Yaradan 3’ün onların içinde ortaya çıktığı bir kongre gibi özel bir olay var.

Yaradan 1 ve 2’nin gelişim aşamalarının Yaradan 3’te de olduğunu ya da iki onlu arasındaki birlik anı benzersiz olduğu için bu Yaradan’ın benzersiz olduğunu söyleyebilir miyiz?

Cevap: Yaradan her yerde tektir. Onların birliğine göre her onluda ifşa olan tek güçtür.

Yaradan’ın tek bir niteliği vardır, o da mutlak sevgi ve ihsan etme niteliğidir. Bu niteliğe benzediğiniz ölçüde onu ifşa edeceksiniz.

Tek Bir Mekanizma İçinde

Baal HaSulam, “Dünyada Barış”: Realite; bir başına kalmış bir bireyin, çevresinde ona hizmet edecek ve ihtiyaçlarını sağlamaya yardımcı olacak yeterli sayıda insan olmadan var olma hakkı olmadığını bize gösteriyor. Dolayısıyla, kişi öncelikle sosyal bir hayat sürmek için doğmuştur. Toplumdaki her birey bir makineye yerleştirilmiş birkaç başka çarka bağlı bir çark gibidir. Bu tek çarkın, kendisi dışında hareket etme özgürlüğü yoktur; ancak makineye, genel görevini gerçekleştirmesinde yeterlilik kazandırmak için belli bir yönde ve diğer çarkların ile harekete devam eder.

Etrafımızda çok büyük, tamamen birbirine bağlı bir dünya yaratıldı. Bunun içinde hiç bir şey özgür değil. Bundan dolayı kişi kendisini aniden dünyanın sonunda, yanında hiç kimse olmadan bulsa bile asla özgür olamaz. Hala tamamen diğer insanlarla bağlantılı olacaktır.

Görünüşte herkesten fiziksel olarak kopmuş olduğu bu durumda bile, içsel çarkları aracılığıyla dünyadaki milyarlarca insanla hala bağlantılı olduğunu anlamalıdır. Bunu yakında keşfedeceğiz.

Nerede olursak olalım, her zaman tüm insanlığa nasıl tamamen bağlı olduğumuzu hissetmemiz veya hissetmeye çalışmamız arzu edilir.

Dünyada tamamıyla özgür hissetmek diye bir şey yoktur. Kanepede uzanıp televizyonu açarsam ya da bilgisayar başına oturursam tek başınayım, özgürüm diye düşünüyorum. Özgür değilim! Ne olursa olsun tüm insanlığa bağlı küçücük bir parçacık gibiyim.

Kişi herhangi bir anda bunu hissederse, belirli sinyalleri almaya başlar. Bir yandan, bu şekilde yaşayarak, sürekli herkesi düşünerek, kendimize fazla yükleniyoruz gibi gelir. Yine de bunu yaparsam, onlarla karşılıklı olarak nasıl etkileşim kurduğumu, beni nasıl etkilediklerini çok geçmeden hissetmeye başlarım. Ve onlar aracılığıyla, Yaradan ile bağlantıyı çabucak bulurum.

Yaradan Genel Bütünsel Güçtür

Soru: Söylediğinize göre Yaradan yok. Öyle ise biz kime MAN (Dua) yükseltiyoruz?

Cevap: Benim demek istediğim, insanların inandığı gibi bir Yaradan olmadığıdır. Yaradan bizi birleşmeye teşvik eden doğanın ortak gücüdür. Bu onun tek amacıdır.

Dolayısıyla, Yaradan’ın doğru tanımı: içinde her şeyin var olduğu genel, bütünleyici güç olmasıdır. Kabala bilgeliği, bu gücün başlangıçta yaratılan her şeyi parçaladığını ve şimdi yaratılışın yavaş yavaş bir yapboz gibi tekrar bir araya gelmeyi özlemlediğini söyler.

Her bir bileşen diğerleri ile olan bağlantısındaki gerçek yerini almalıdır ve karşılıklı bütünleşmelerinde daha yüksek gücü daha daha fazla keşfedeceklerdir. Bu nedenle, Yaradan yok dersem, demek istediğim: O’nu bağın gücünden başka bir şeyde bulmaya çalışmayın. O başka hiç bir şey yapmıyor bu nedenle başka bir şey için umut beslemeye gerek yok.

Manevi Doğuma Yol Açan Koşullar

Soru: Nefeş, Ruah, Neşama, bu üç bileşen nedir?

Cevap: Bunlar dünyamızdan, insanlığın bugün deneyimlediği şu anki arayış, karanlık, yanlış anlama, kafa karışıklığı, kopukluk ve boşluk durumumuzdan yükseldiğimizde manevi gelişimin üç aşamasıdır. Artık dünyadaki hemen hemen herkes bizi manevi doğuma götüren koşullardan geçiyor.

Bu bir bitişin hissiyatı, kısıtlamanın, algı eksikliğinin hissiyatı, bir şeyin gelişmesi için bir arzudur. Çünkü bize sadece sürekli hayal kırıklıkları ve daha da büyük boşluklar getirdiği için gelişimimizde hayal kırıklığına uğrarız.

Tüm bu koşullar çok yararlıdır ve tam olarak bizim dünyamızdan ilk manevi dünyaya, Assiya dünyasına yükseldiğimiz ve gerçek rahimiçi gelişime girdiğimiz ve bir dereceye kadar yukarının varlığını hissetmeye başladığımız güçleri temsil eder.

Tüm insanlığı, tüm dünyayı ve hatta daha fazlasını (içinde bulunduğumuz bir tür düşünce, plan, başlangıç, bitiş, amaç ve süreci) etkileyen tek bir organizma olan küresel bir doğanın içinde olduğumuzu hissetmeye başlarız.

Bunun edinilmesi, Nefeş seviyesine ve Assiya dünyasına ulaşmaktır.

İki Dünyada Yaşamak

Soru: Ruhumu geliştirdiysem ve iki dünyada yaşıyorsam, bundan sonra ne olacak? Herkes gibi yaşayıp çalışmayacak mıyım?

Cevap: Neden olmasın? Aynı hayatta kalırsın ancak birdenbire sizinle diğerleri arasında, Yaradan denilen, her şeyi dolduran bir alan olduğunu hissetmeye başlarsınız.

Hava yerine her şey Yaradan’dır; siz O’nun içindesiniz ve O hepinizin içindedir.

Sonsuza kadar mükemmellik içinde var olduğunuzu hissetmeye başlarsınız.