Category Archives: Yaradan

Bağ Ne Kadar Güçlüyse, Arzu O Kadar Güçlüdür

Soru: Dostlarımız için doğru Hisaron’u (arzuyu) yaratacak gücü nereden bulabiliriz?

Cevap: Bunu kendi aranızda geliştirmelisiniz. Mesele şu ki, hem güç hem de arzu bir yerden değil, sadece yukarıdan, Yaradan’dan gelir. Ama hepsi ona ne kadar ihtiyacımız olduğuna bağlıdır.

Bazen: “Bize arzu ver!” diye talep ediyoruz. Ama elimizdekilerle düzgün bir şekilde baş edemiyoruz ve bu yüzden de bütün haykırışlarımız, yakarışlarımız, isteklerimiz, dualarımız hiçbir şey getirmiyor.

Bu nedenle, sadece bağınız ölçüsünde, bir talep için doğru dürtülerin veya yukarıdan bir arzunun, sizi geliştirecek ve büyütecek güce yükselme arzusu için, içinizde ortaya çıkacağını anlamalısınız.

Sadece aramızdaki ortak bir talebin tespiti ve onu Yaradan’a döndürmek bize bağlıdır.

Tek Kökü Keşfetmek

Soru: Kabala bilgeliğinin kişiye en üst hedefe nasıl ulaşacağını öğrettiği söylendi. Bunu yapmanın yolu nedir?

Cevap: Yaradan’a giden yol herkes için aynıdır, ancak her birinin kendi kişisel yolu vardır. Bu ne anlama geliyor? Bir yandan Yaradan’ı edinmenin yolu içsel bir kişisel deneyimdir, bu da onun yalnızca sizin deneyimleyebileceğiniz bir şey olduğu anlamına gelir. Baal HaSulam’ın dediği gibi, “Gözleriniz görecek, bir yabancı da değil.” Yaradan çok özenli, kişisel bir tutumla edinilir. Öte yandan Yaradan, aramızdaki iyi, açık, karşılıklı bir bağ vasıtasıyla edinilir.

Burada aslında bir paradoks vardır. Aramızdaki ortak bağı ifşa ettiğimizde, her birimiz bu bağda yalnızca kendi üst, tek ve bireysel kökümüzü keşfederiz.

Ardından, genel (son) ıslah adı verilen bir sonraki aşama gelir. Hiçbir Kabalist henüz bunu edinmediği için onun hakkında bir şey söyleyemem çünkü bunun için tüm insanlığın ıslahı gereklidir. Hepimiz ıslah olmak istediğimizde ve her kişi kendi köküne ulaştığında, tüm bireysel kökler tek bir büyük köke bağlanacak ve bu ıslahın sonu olacak. O zaman hepimiz kaynağımızı, tek ve eşsiz Yaradan’ı edineceğiz.

İnsanlık Kendi Programını Gerçekleştirecek

Soru: Kabalistler kaderlerini gerçekleştirmeden insanlık yok olursa ne olacak?

Cevap: Hayır. Bizler doğa denen bir sistemin içindeyiz. Bu sistem mutlak ve evrenseldir. Bizi kontrol eden ve önceden belirlenmiş bir hedefe götüren bir güçler ağının içindeyiz.

Bu hedef ve geçmemiz gereken tüm aşamalar, deyim yerindeyse gerçekleşti, sadece kendimizi bu aşamalara sokmalı ve onlarda dönüşümlü olarak var olmalı ve farklı seviyelere yükselmeliyiz. Adımların kendisi ve son durum (tam ıslah) zaten hazırlanmıştır.

Bu nedenle, hiçbir yıkım olamaz ama bizi gönüllü olarak, doğru seçimle, özgür irademizle yaratılış hedefine doğru yönlendirecek ve şu anda yaşadığımız küçük ıstıraplar tarafından yönlendirilmeyen büyük ıstıraplar olabilir.

O yüzden sakin olabilirsin, insanlığa bir şey olmayacak. O, programını yerine getirmekle yükümlü olacaktır.

“Yaradan Acı Çekmeye Neden İzin Vermekte?” (Quora)

Dünya ıstıraplarla dolu ve bizler cinayeti, hırsızlığı veya insanlar üzerindeki her tür acıyı haklı çıkaramayız.

Ancak, bu dünyadaki acı ve ıstırabımızın bizi bir ıslaha yani adaletin kabulüne, sevinç ve şifa hissine götürebileceğini hissettiğimizde, acıyı ve ıstırabı haklı çıkarmaya başlarız. Genel olarak, acı ve ıstırabın, görünüşte dünyada gerçekleştirdiğimiz günahlara veya ihlallere bir yanıt olarak gelmediğini anlayamayız.

Acı ve ıstırap sadece tek bir amaç için ortaya çıkar: onun nedenini ve amacını aramamızı sağlamak. Darbeler, sonunda yaşam için daha büyük bir anlam ve amaç aramamızı sağlamak için bizi arkadan dürten bir sopa görevi görür.

Sorun şu ki, neden dövülmemiz gerektiğini anlayamayız ve darbeler çok ciddi olabilir. Dünyada o kadar çok acı ve ıstırap var ki, haksız ve gereksiz gibi görünüyor. Bununla birlikte, acı ve ıstırap, bizi daha akıllı yapan tek bir arzuda birikir: belirli bir görevi yerine getirmek için yaratıldığımızın farkındalığının başlangıcı.

Aslında, haksız acı ve ıstırap duyguları ve nedenleri hakkında soru işaretleri uyandıran, görünüşte anlamsız olan bu kadar çok ıstırabın neden meydana geldiğinin anlaşılmaması, tam olarak neden meydana geldiğidir.

Acı ve ıstırap, bizi sonunda acının ve ıstırabın gerçek nedenini aramaya yönlendiren bir soru işareti bırakır. Bu gerçek nedeni, sonunda acı çekmenin anlamını aramaktan hayatın anlamını aramaya geçtiğimizde buluruz.

Bununla birlikte, genellikle acı ve ıstırabın temel nedenlerini aramamız için olduğuna dair hiçbir fikrimiz yoktur, ancak yine de, acı çekmemizin tek nedeni budur.

 

Manevi Dünyaya Bir Köprü

Neden onluya tutunup dostlarınıza garantör olmak istediğinizde, sanki Yaradan bunu yapmanıza izin vermiyor ve sizi bu yoldan itiyormuş gibi birdenbire bir problemler uçurumu ve bu kadar güçlü reddetmeler ortaya çıkar?

Bütün bunlar, bu engellerin fark edilemez hale geleceği ıslah için güçten hala ne kadar yoksun olduğunuzu anlamanız içindir. Bu duvarın üzerinden atlayabilir, tüm engellerin üzerine çıkabilir ve ıslahı başarabilirsiniz.

Bizler, “Yaradan ile savaş” denen bir savaşa giriyoruz. Yaradan’ın Kendisiyle doğrudan O’na karşı savaş halindeyiz çünkü O’na dönmek ve bize yardım etmesi için O’nu ikna etmek isteyelim diye yolumuza çıkan tüm bu engelleri yaratan O’ydu. Bu işi yapması için O’na dua etmeliyiz, babasını rahatsız eden dırdırcı bir çocuk gibi sürekli talepte bulunup, “Benim için yap, yap” diyerek, O’nu yalnız bırakmamalıyız. Yaradan’ın bizden beklediği budur.

Manevi dünyanın girişinin tam önündeyiz ve Yaradan bize kapıyı açsın diye nasıl haykıracağımızı kavramak istemiyoruz. Burada iki şart vardır: İstemek ve birlikte talep etmek gerekir. Daha fazla bir şeye gerek yok. Maneviyat, birlikte olduğumuz zamandır ve Yaradan, birliğimiz ölçüsünde Kendisini ifşa eder.

Önümüzde birbirimize yardım etmezsek tırmanmamız imkansız olan demir bir duvar var. Hiçbirimiz bizi manevi dünyadan ayıran çitin üzerinden atlayamayız. Sadece bizim bağımızla aşılabilir. Bu engeli aşmak ancak bu formda mümkündür.

En önemli şeyin bağımız olduğu, son nesilde Mesih çağında yaşıyoruz. Görev, kendi başımıza manevi dünyaya geçmek değil, başkalarının da oraya gidebileceği bir bağ kurmaktır.

Karıncalar gibi, bir engeli aşmaları gerektiğinde, önce kendilerinden canlı bir köprü kurarlar, birbirleriyle kenetlenirler ki arkalarından gelen diğer karıncalar da onların vücutlarına tırmanabilsinler. Yapmamız gereken şey bu. Biz öncüleriz ve kendimizden böyle bir köprü yapmalıyız ki başkaları üst dünyaya üzerimizden yürüyebilsin. Bu bizim işimizdir, kutsal işimizdir.

Yaradan’la Birleşilecek Tek Yer

Eğer başarı görmüyorsam bu, grupta çalışmadığım anlamına gelir. Yaradan’ı tek başına ifşa etmek imkansızdır. Bunu yapabilmek için onluda olmalısınız.

Kişi grubun, grup da Yaradan’ın içindedir. Grubu atlayıp Yaradan’a geçemem, önce grupla bağ kurmalıyım, ancak bundan sonra Yaradan’a ulaşabilirim. Sonuçta, Yaradan ile iletişim kurabileceğim kaplara, on Sefirot’a sahip değilim.

Sadece Malhut olan Sefira’ya sahibim, bu yüzden ilk dokuz Sefirot’um olan grubun önünde kendimi pasifize etmem gerekir. O zaman, tam on Sefirot’a sahip olacağım ve onlarla Yaradan’a ulaşabileceğim. Bu bir doğa kanunudur ve başka hiç bir şekilde işlemez. Eğer bir grup içinde çalışmıyorsam, Yardan’ın ifşasına gelemeyeceğim.

Her şey gruba pasifize olmamla başlar. Bu, bireysel algımdan çıkıp gruba dahil olduğum anlamına gelir ve sonra dostlarımla birlikte zaten Yaradan’la yüz yüze geliriz. Bu nedenle şöyle denilir: “Yaratılanların sevgisinden Yaradan sevgisine.”

Grup sadece Yaradan’a yükseleceğimiz bir sıçrama tahtası değildir,  Yaradan’ı içinde ifşa ettiğimiz kaptır. Dışsal arzulara dahil olarak ve kendimi iptal ederek, Yaradan’ı hissetmek için Kli’yi hazırlamalıyım. Kendimi gruba pasifize ettiğim ölçüde, Yardan’ın da tüm yaradılışa aynı şekilde nasıl pasifize olduğunu görürüm.

Bu, doğa sisteminin işlediği katı bir kuraldır ve biz bunu değiştiremeyiz. Bu kuralı kabul edersek Yaradan’ı ifşa edeceğiz, eğer etmezsek O’nu ifşa edemeyeceğiz. Grup Yaradan’ın ifşası için bir kaptır. Neticede ben sadece bir noktayım, bir pikselim ve tek başıma hiçbir şey yapamam. Dostlara ihtiyacım var, tercihen on tanesine.

Üst dokuz Sefirot olan dostlarıma Malhut olarak dahil olurum ve pasifize olmam vasıtasıyla onların egoist arzularını kabul ederim. Sonunda zaten egomun üzerinde dahil olduğum bir Kli’ye sahip olduğum anlaşılır ve böylece Yardan’ı ifşa edebilirim. Dostların geri kalanı, her biri çabasına göre Yaradan’ı ifşa edecektir. Belki ben Yaradan’ı 8. derecede hissederim ve birisi kendini daha fazla pasifize etmiş ve O’nu 15. derecede hisseder, hatta bir diğeri daha da fazla hisseder ve bu 125. dereceye kadar böyle devam eder.

Egoizmimin derinliklerine inerek kendi içimde arayacak hiçbir şeyim yok. Çünkü içimde egoizmden başka bir şey yok. Yardan ancak egoizmin üzerinde ifşa edilebilir. Bu yüzden, gruba dahil olduğumda, beni egoizmimin üzerine yükseltecek bir sıçrama tahtası edinirim.

Dostlarımın belki egoist olmalarına rağmen, eğer onların önünde kendimi pasifize edersem, benim için bir Kli’ye dönüşürler, içinde dışımdaki bir arzuya doğru, Yaradan’a doğru kendimi pasifize edebileceğim bir Kli’ye. Bu yüzden Yaradan’ı bu Kli’nin içinde ifşa ederim.

Yaradan dostların içinde ifşa olur. Dostların ıslah olup olmadıklarının bir önemi yoktur çünkü onlara pasifize olduğum ölçüde ifşa ettiğim dostların nitelikleri değil, Yaradan’dır.

Bu nedenle, grup sadece Yaradan’ın derecesine atlamak için bir araç değildir. Yaradan’la, grup içinde, gruba dahil olduğum ölçüde birleşirim! Sadece bu da değil. Evrende cansız, bitkisel, hayvan ve insan seviyelerinde var olan tüm ortak yaradılış arzusu, Yaradan’ı ifşa ettiğim maddeye dönüşür.

Bu nedenle, her zaman bunun aracılığıyla Yaradan’a ulaşma niyetiyle, mümkün olduğu kadar kendimizi gruba pasifize etmeye değer. Grup içinde herkes, üst gücün orada ifşa olabileceği şekilde, dostlara ilişkin kendi görüşünü inşa eder.

Birden Çok Güç Mü Yoksa Tek Bir Güç Mü?

Yorum: “Kabala Bilgeliğinin Özü” adlı makalesinde Baal HaSulam, üst güçlerin inişindeki sebep ve sonuç sıralaması hakkında yazıyor. Hep tek bir güç olduğunu ve “O’ndan başkası olmadığını” söylememize rağmen, burada birden çok güçten bahsediliyor.

Cevabım: Yaradan, diğer birçok güce parçalanan tek pozitif güçtür. Bunlar bazen melekler, bazen de güçler olarak adlandırılır. Genel olarak birçok isimleri vardır, ancak onlar yalnızca Yaradan’ın güçleridir.

“Ondan başkası yok” demek; O’na karşı çıkan, görünüşte Yaratan’a zarar veren ve O’nun eşsizliğini ve iyiliksever tutumunu inkar eden güçleri görseniz bile aslında tüm bunlar O böyle istediği ve bilerek yaptığı içindir.

Niyetin Doğru Olup Olmadığı Nasıl Kontrol Edilir?

Soru: Kişi, niyetinin doğru olup olmadığını nasıl kontrol edebilir?

Cevap: Bunu dostlarınıza karşı olan doğru tavrınızla kontrol edebilirsiniz. Dostlarınızla ilişki kurduğunuz gibi, Yaradan ile de ilişki kurarsınız.

Ve Yaradan’a farklı davrandığınız konusunda kendinize yalan söylemeyin: “O’nu seviyorsunuz ama dostları…”  Böyle bir şey yoktur çünkü dostlarınıza karşı tutumunuz içinde Yaradan’a karşı tutumunuzu şekillendirirsiniz. Başka türlü değil!

 

Manevi Dünyanın Yapısı

Baal HaSulam, “Kabala Bilgeliğinin Özü“: “Dolayısıyla, realitede hiçbir unsur ya da alt bir dünyada realitenin ortaya çıkışı yoktur ki Yukarısındaki dünyada benzerliğini bulmasın, tıpkı bir göldeki iki damla gibi.

Ve bunlara “Kök ve Dal” denir. Bu, alt dünyadaki maddenin, alt maddenin kökü olan Üst Dünyadaki modelinin bir dalı olduğu addedilir, zira alt dünyadaki maddenin etkilendiği ve tasarlandığı yer burasıdır (Üst Dünya).

Bu demektir ki “gelecek” denilen kök, çimeni büyümeye ve miktar ve nitelik olarak özelliklerini edinmeye zorlar, mühür ve damgada olduğu gibi. Yukarısındaki dünya ile bağlantılı olarak her bir dünyadaki her detay ve realitedeki her meydana gelişin uygulandığı Kök ve Dal yasası budur.”

Yukarıdan aşağıya, sonsuzluk dünyasından bizim dünyamıza kadar her seviyede tüm nitelikleri ve nicelikleri ile açıkça tezahür eden bir hiyerarşiden bahsediyoruz.

Yaratılışın en küçük parçasını bile alır ve yapısını keşfetmek istersek, onda tüm yaratılışın yapısını buluruz. Mutlak doğrulukla! Benzetmek gerekirse, evrenimiz muazzam bir atom olduğundan, bütün parçaları atomlardan oluşmuştur. Belki bu çok net değil ama genel olarak böyle anlayabiliriz.

Dolayısıyla bir kök var bir de dal vardır. Üst seviyeye her zaman kök denir ve kaçınılmaz olarak alt seviyeyi: dalı yönetir.

Böylece, yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya her şey kesin yasalara göre birbirine bağlıdır, açık bir hiyerarşi içinde bulunurlar ve yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya doğru izlenimleri temsil eder çünkü her şey on Sefirot’tan on parçadan oluşur.

Burada kesinlikle bir sorun yok çünkü her şey tam olarak kalibre edilmiştir. Manevi dünyanın yapısı oldukça karmaşık olmayan, basit ve bütünseldir.

Yaradan’ın Eylemlerini İfşa Etme Koşulları

Onludaki dostlarımızla olan bağımızın içinde Yaradan’ı hissetmeye nasıl başlayabiliriz? Asıl çalışma, duygular düzeyinde birbirimize yaklaşmamızı ve uzaklaşmamızı tüm yönleriyle keşfetmektir. Dostlarımız arasında pratikte doğru ilişkileri kurmaya çalışırsak, Yaradan’ı bu eylemler içinde hissetmeye başlarız.

Bu girişimleri birlikte yapmazsak Yaradan’ı nasıl yaratabiliriz? Sonuçta, “Beni siz yarattınız” denir yani Yaradan’ı biz inşa ederiz. Birbirimizle o kadar yakından bağ kurmalıyız ki, “Yaradan” denilen şeyi anlamaya başlayalım.

Tıpkı Lego blokları gibi, arzularımızdan Yaradan’ı bir araya getirmeliyiz. Eğer birbirimizi reddetmemize rağmen, onun üstünde bağ kurmayı arzularsak, o zaman bu iki durum ile birlikte, eylemlerimizin sonucu olan kopukluk ve bağı, uzaklaşma ve yakınlaşmayı inceleyerek, Yaradan’ın kim olduğunu, kimleri bir araya getirdiğimizi ve inşa ettiğimizi ifşa etmeye başlayacağız.

Eğer bir onlumuz ve Yaradan’ı bu şekilde inşa etme fırsatımız yoksa, o zaman O’nun ifşa olacağına dair hiçbir şans ve umut yoktur. Dostlarım ve ben, bloklarımızdan O’nun suretini bir araya getiremezsek, O’nu ifşa edemeyiz. Yaradan’ı inşa etme fırsatının hemen yanında duruyoruz ama O’nu inşa etmiyoruz!

Yaradan’a “gel ve gör” (Bo-Re) denir. Birbirimizi tamamlama arzusu ve niyetiyle bağımızı kurduğumuzda ve ortak bir şeyi bir araya getirdiğimizde, onun nasıl canlanmaya başladığını hissederiz.

Doğadan cansız parçacıkları, içinde negatif ve pozitif yüklerden başka hiçbir şey olmayan atomları aldığımızı ve onları öyle bir şekilde bağladığımızı hayal edin ki, aniden canlı ve gelişen bir şey elde edelim. Atomlar birbirleriyle birleşerek organik bir moleküle, yani içinde hayat bulunan canlı bir maddeye dönüşürler ve hayatın sırrı onun içinde saklıdır. Yaratılışın tüm temelleri ve sırları DNA’nın içinde gizlidir ve bu yaşam gücü nereden gelmektedir?

Cansız parçacıklar, protonlar, elektronlar, nötronlar ve mezonlar, bağlarıyla kendilerini nasıl öyle bir duruma getirirler ki, içlerinde birdenbire “yaşam” denen bir güç ortaya çıkar? Bunu anlamıyoruz, sadece çocukların bloklarından bir ev inşa etmemiz gereken inorganik tuğlalar yerine, kendi kendine inşa edilen ve kendi kendine büyüyen canlı bir şeyin aniden ortaya çıktığını görüyoruz.

Onların içlerinde Yaradan’ın gücü, yaratılışın gücü uyanır ve birbirleriyle bağ kurmaya başlarlar. Biz sadece onlar için koşulları yaratırız; Sanki Yaradan’a ifşa olma fırsatı veriyormuşuz gibi. Sonra kendilerini inşa etmeye başlarlar ve yaratma eylemi, Maase Bereshit gerçekleşir.

Bu nedenle bizim çalışmamız, Yaradan çalışmasına girip müdahale etmek değil, üst gücün eylemini ifşa etmek için koşulları yaratmaktır.