Category Archives: Yaradan

İstikrarlı Bir Temel Üzerinde Üç Nokta

Yorum: Zulmün iyi bir nitelik olmadığını ve zulmün üzerine kurulu bir toplumun ayakta kalamayacağını söylediniz. Doğanın en kalıcı özelliği merhamettir. Ancak, başkalarına yardım ederek onlara yardım etmeyeceğimizi ve hiçbir şeyi düzeltmeyeceğimizi söylüyorsunuz. Burada belirli bir çelişki var.

Benim cevabım: Bunda özel bir çelişki görmüyorum. Başkalarına yardım etmek ne anlama geliyor? Birine bir şey verirsek, ona gerçekten yardım ediyor muyuz? Sorun bu.

Merhamet edip, diyelim ki bir katili veya hırsızı serbest bırakırsak, herhangi bir merhamet eylemi yapmıyoruz ve hatta belki de dünyaya onarılamaz zararlar veririz.

Her zaman sorunun daha derin özünü ve eylemlerimizi ima ederim. Merhamet niteliği, dünyayı ıslah edebileceğiniz nitelik değildir. Dünya genellikle sağ ve sol, merhamet niteliği ve yargı niteliği olan iki çizgiyi yan yana koyduğumuzda orta çizgi olarak adlandırılan şeyle ıslah edilir ve bunlar birlikte Yaradan’ın benzerliğine yönlendirilebilirler.

Her bir eylemi, her bir niteliği, her bir fikri, doğru seviyeye, sağlam bir temele yükseltmek için üç noktaya, “bir masanın üç ayağına” ihtiyacımız var. Bu minimumdur.

“Üç bacağın” özü aşağıdaki gibidir. Bize ihsan etme niteliği ve alma niteliği verilmiştir ve bu iki niteliği doğru bir şekilde uygulamalıyız. Birbirlerine karşı nasıl doğru bir şekilde yan yana konulabilirler? Nerede daha fazla merhamet olmalı ve yargının, kısıtlamanın nitelikleri nerededir? Dövmek ya da dövmemek, idam etmek ya da affetmek? Bunun için mutlaka Yaradan’ı ifşa etmeliyiz.

Her iki niteliği de birleştirip Yaradan’a yönlendirdiğimizde, onları içsel olarak nasıl doğru bir şekilde yan yana koyabileceğimiz konusunda O bize açık bir kılavuz verir. Ve o zaman bizler gelişiriz.

Yani üç noktaya ihtiyacımız var: iki sözde melek, iki kuvvet, alma ve ihsan etme ve onlar içimizdedir. Ama en önemlisi, üçüncü noktaya, Yaradan’ın ifşasına ihtiyacımız vardır.

Bu nedenle, Kabala bilgeliği bize sadece O’nu anlayabilmemiz için verilmiştir. Fakat O, kişiye yalnızca, Yaradan’a benzerliğini içsel olarak O’ndan nasıl gerçekleştireceğine dair bir örnek almak istediği ölçüde ifşa edilir.

Hangi Dua Cevaplanır?

Dua asla cevaplanmamalıdır: eğer öyle olursa dua olmaktan çıkar ve yazışma haline gelir (Oscar Wilde).

Cevabım: Temel olarak, dua, onun ifadelerinden birinden ikinciye, sonra üçüncüye akmalıdır ve böylece Yaradan onun içinde kıyafetlenmeye hazır olacak bir forma gelene kadar devam etmelidir. O zaman her şey dengeye gelecektir.

Soru: “Yaradan içinde kıyafetlenir” ne anlama geliyor?

Cevap: Dua, hayatım boyunca, yaşadığım her şey aracılığıyla, onun kaynağına Yaradan’a olan davranışımdır; hayatla ve onun aracılığıyla hayatın kaynağıyla olan en derin ve genel ilişkimi ifade eder. Bu gerçek bir duadır.

Soru: Onu ben mi inşa ediyorum yoksa bilinçsizce içimde mi doğuyor?

Cevap: O yavaş yavaş şekillenir.

Soru: Bu, onu basitçe oluşturamayacağım anlamına mı geliyor? Bu duayı hayatım mı oluşturuyor?

Cevap: Elbette. Bu bir felsefe değildir.

Soru: Bütün hayatım onda mı birikir?

Cevap: Hepsi. Kişi tüm hayatı boyunca dualar oluşturur.

Soru: Cevaplanacak gerçek bir duayı yükseltmek için hayatımı nasıl yaşamalıyım?

Cevap: Kalbinizi açmaya çalışmalısınız, içinde duanın ne olduğunu ve nasıl çıktığını göreceksiniz. Ama bunu gerçekten bu şekilde yapmalısınız. Aksi halde dua olmaz.

Soru: “Kalp” derken ne demek istiyorsunuz?

Cevap: En derin arzularınızı ve hayallerinizi kastediyorum ama daha da iyisi, hayattan taleplerinizi.

Soru: Bütün bu imkansız arzular nelerdir?

Cevap: Onlarla birlikte Yaradan’a gelmek istediğiniz anlamına gelir. Ve O’nun bunları neden yerine getirmediğini size açıklamasını istersiniz.

Soru: İmkansız arzularımdan hangisi cevaplanacaktır?

Cevap: Sadece biri; eğer bir şeyi arzuladıysanız, bu arzuların Yaradan tarafından yerine getirilmesini bekliyor muydunuz? Aslında istediğin bu değildi! Aksine, onları yerine getirecek Yaradan’ı arzu ettiniz. Bu onların yerine getirilmesi olacaktır.

Yani ne ve nasıl olursa olsun parayı, mutluluğu, şöhreti, şansı arzulamadınız ama Yaradan’ın bunu yapmasını beklediniz çünkü O’nun arzularınızı yerine getirmesini istediniz ve sadece bu sizi tatmin edecekti. Başka hiçbir şeye ihtiyacınız yok! Sadece O! Onu bir damlayla doldursa bile yeter çünkü bunu O yaptı!

Daha Yüksek Olan Doğaya Benzer Hale Gelin

Soru: Kısıtlama tek seferlik bir hareket mi yoksa her seferinde mi yapılmalı?

Cevap: Sürekli yapılmalıdır, koşullara bağlı olarak her seferinde farklıdır. Kabalist’e bazı hazlar gelir ve aynı zamanda o, dünyamıza bir ışık iletkeni olduğu için bunları kullanıp kullanamayacağını sürekli hesaplar.

Soru: Bir Kabaliste gelen şeyler nedir?

Cevap: Diyelim ki her gün bir milyon dolar alıyorsun.

Yorum: Ama bu gerçekçi değil. Günlük bir milyon dolar alsaydım, elbette hesaplamalar yapardım.

Cevabım: Yapardın, şayet alamayacak olsaydın.

Soru: Bir Kabalist’e sürekli olarak yukarıdan bu tür teklifler mi verilir? İlginç bir hayat olduğu anlaşılıyor!

Cevap: “İlginç” ile ne kastediyorsun? Ortaya çıkan şudur ki hayatı sürekli bir gerilim içindedir ve doğru davranması gerekir.

Bulunduğunuz seviyede, dünyayı ıslah etme arzunuzu gerçekleştirmenizi sağlayacak koşulları yaratmaya başlayın. Ve o zaman size nasıl daha büyük güçlerin ve bilginin geleceğini göreceksiniz. Ve sonra, belki de milyonlarca dolar. Her şey onları ne kadar doğru uygulayabildiğinize bağlıdır.

Soru: Burada elbette en önemli şeyi, amacı anlamanız gerekiyor: Ne uğruna bunu yerine getiriyorum?

Cevap: Bu, tüm dünyada, tüm doğada sadece ihsan etme ve sevginin üst gücü adına olmalıdır.

Soru: Bunun basit bir hesaplamadan farkı nedir? Ben doğa tarafından öyle yaratıldım ki, karar veren otomatik bir programım var ve ben bununla hemfikirim. Ve burada, dediğiniz gibi, düşünmeniz, biraz çaba sarf etmeniz gerekiyor. Ne için?

Cevap: Eğer iradeli çabanızla daha yüksek doğaya, Yaradan’a benzemek istiyorsanız, ona nasıl benzeyeceğinizi araştırmalısınız. Ve bu güç gibi olmak, iyilik yapmak demektir.

Soru: Evet, ama bir insanda bunun için bir tür eğilim olmalı. Neden bu güç gibi olayım ki? Özellikle bunun sevgi ve ihsan etme gücü olduğunu ve benim için bundan bana hiçbir şey gelmeyeceğini söylerseniz.

Cevap: Bundan bir şey elde edemeyeceksiniz ve bunun için hiçbir şey almayacaksın.

Soru: O zaman neden?

Cevap: Yaradan gibi olmak için. Aksi takdirde, ücret karşılığında çalışmak istersin. Bu işe yaramayacak.

Doğa içimize güçler, arzular koydu ve onlar bizi buna götürecek. Ancak düşüncelerimizle, bunu düşünerek bu dönüşümü hızlandırabiliriz. Ve gerçekçi görünmese de, başka seçenek yok. Herkes buna gelecek.

 

Birinci Kısıtlama ile İkinci Kısıtlama Arasındaki Fark

Soru: İkinci kısıtlama (Tzimtzum Bet) açıklanırken materyali çalışmakta neden güçlük çekiyoruz?

Cevap: Çünkü ilk kısıtlama, bizde doğal olarak bulunan egoist alma arzusu üzerine yapılır.

Ve ikinci kısıtlamada, ne üzerinde çalıştığı tam olarak belli değildir. Alma için hiçbir fırsatın olmadığı gerçeğiyle, sadece hiçbir alım olmaksızın ihsan etme niteliği gibi olmak için çalışır.

Yani, ben aldığım anda bu ilk fırsat vardır ve niyetim O’na haz vermek için Veren’in uğruna almaktır. Ve ikincisi, O’nu memnun etmek için alamadığım için, almadığım zamandır.

Soru: Örnek verebilir misiniz? Diyelim ki birkaç milyon dolarım var ve hiç kullanmıyorum çünkü onları kendim için kullanacağımı ve üst güçle bağ kurmayacağımı anlıyorum ve onunla temas halinde olmak benim için önemli. Bu ilk durumdur.

İkinci durum, örneğin bir 100.000 doları kendim için değil, başkaları için kullanabileceğime karar verdiğim zamandır. Ve sonra bu fırsatı başkalarının iyiliği için kullandığım ölçüde Yaradan’a bağlanırım. Bu doğru mu?

Cevap: Evet. Ama bu ikinci kısıtlama değildir. Sadece sahip olduğun kaynakları kullanmaktır.

Eğer bir Masah‘ınız yoksa ve kendinizi sadece almaktan engelleyebiliyorsanız, buna ilk kısıtlama denir. Buna ek olarak, başkaları uğruna kendinizi tamamlama fırsatınız varsa, örneğin, başkalarına aktarmak için 100.000 $ karşılığında bir şey almak ama kendiniz için hiçbir şey almamak gibi, o zaman bu zaten ilk kısıtlamanın üzerinde güç kullanılması demektir.

Ve ikinci seçeneği gerçekleştiremezseniz, o zaman belki de almadan, kendinizi başkaları gibi yapma fırsatınız vardır. Ama bunlar tamamen manevi kavramlardır ve o zaman başkaları gibi olursunuz, almazsınız.

Soru: Peki, dünyamızdaki ikinci kısıtlamaya bazı örnekler verebilir misiniz?

Cevap: Evet. Birinden bir şey alıp başkasına ilettiğiniz zaman; örneğin, birinden bir milyon aldıysanız ve tıpkı Bina‘nın Keter‘den alıp aşağıya iletmesi gibi, onu kendiniz için almak yerine aktaracak gücünüz varsa.

Egoist Arzuların Kısıtlanması

Soru: Kabala’da en temel manevi koşul kısıtlamadır. Kısıtlama nedir? Bizler neyi kısıtlıyoruz?

Cevap: Egomuzun kullanımını, reddetme ve alma yönünde değil, ihsan etme ve bağ yönünde kullanmaya başlayabileceğimiz noktaya kadar kısıtlarız.

Egoizm bizim doğamızdır. Manevi dünyayı yani cansız, bitkisel ve canlı maddeyle örtülü olmayan ama görünürde onun ötesinde olanı algılamaya başlamak istiyorsak, o zaman kendimizi yeniden yönlendirmeli ve niteliklerimizi almaktan ihsan etmeye doğru kullanma yönünde değiştirmeliyiz.

Soru: Bu, her türlü arzu için, özellikle temel arzular: yemek, seks ve aile için de geçerli mi?

Cevap: Kişi, hem temel hem de geri kalan tüm arzularını kullandığı bir duruma gelmelidir ama kendi çıkarıcı için haz alma amacıyla değil. Eğer bu arzular, “ne övülür, ne de kınanır” denilen var olmamız için gerekliyse, onları kullanabiliriz.

Gerçek şu ki, kısıtlama niyet üzerinde gerçekleşir. Bu nedenle vücudumun çalışması için gerekli olan her şeyi kullanabilirim, bu konuda herhangi bir kısıtlamaya yer yoktur. Bu arzular üst dünyaya girişinizi engellemeyecektir.

Yaradan ile Uyum İçinde

Soru: Çölde doğan insanlar neden sünnet olmamıştı?

Cevap:  Çöl, Bina niteliğinin eksik olduğu bir koşuldur. Bu koşul içinde, egoizmi yumuşatmak ve ihsan etmeye hazır olma seviyesine kadar ıslah etmek imkansızdır. Bu nedenle, çölde sünnet mümkün değildir.

Denir ki: “kalbinin kenarını kes” – yani arzunun ıslah olamayan kısmını.

Sünnet, Malhut’un dördüncü kısmının yani benim ıslah edilemez, egoist arzumun, Yaradan ile anlaşmanın bir işareti olarak kesilen, Malhut’un en uç kısmıdır (sünnet derisi). Bu yalnızca kesilip yere, kuma atılarak ıslah edilir.

Soru: Kişi bu arzunun ıslah edilemeyeceğini nasıl anlayabilir?

Cevap: İnsan bunu anlayamaz. Sünnet, kişinin önceki safhasına göre – babası tarafından yapılır, manevi ya da fiziksel olarak.

Soru: İnsan neden sünnetten hemen sonra düşmeyi bırakır?

Cevap: Çünkü İsrailoğulları, kendileri için manevi gıda elde edebilecekleri yani Yaradan’a dönebilecekleri bir koşula girerler. Esas olarak, artık toprak üzerinde beslenmeye başlayabilirler.

 

Manevi Sevgi

Soru: Manevi sevgi nedir?

Cevap: Manevi sevgi,  kişinin tüm insanlığa olan sevgisini içerir, böylece tüm insanlık tek bir bütün gibidir, sevdiği bir kişi gibidir çünkü bu sevgi dolu tavırda Yaradan’ı ifşa ettiğini keşfeder, Yaradan’ı görür ve O’nunla bir ilişki kurar; O’nunla tüm doğayı, tüm insanlığı, tüm şimdiyi ve geleceği hissetmeye başlayacak şekilde iletişim kurar.

Üst Dünyayı Nasıl Etkileyebiliriz?

Soru: Manevi dünyadaki nedensel ilişkiler, dünyamızdaki hiyerarşik yönetimin tezahürü müdür?

Cevap: Şaka mı yapıyorsunuz? Bizim dünyamız manevi dünyayı mı yönetiyor?

Yorum: Manevi dünyadaki nedensel ilişkiler burada hiyerarşik yönetim olarak yansıtılır.

Cevabım: Bu doğru, ama dünyamızın bununla ne ilgisi var?

Manevi dünyayı ancak onu etkileyebildiğiniz ölçüde yönetebilirsiniz. Bunu yapmak için manevi bir güce, ihsan etme gücüne, sevgi gücüne, başkalarıyla bağ gücüne, olumlu bir güce ihtiyacım var. Dünyamız negatiftir, manevi dünyanın zıddıdır, egoistiktir.

Üst dünyayı etkilemek istiyorsanız, devam edin. Kendinizden başkalarına ihsan etmeye, pozitif enerjiyi, sevgi ve ihsan etme niteliğini aşılamaya başladığınız ölçüde, bunu yapabilirsiniz.

Bunu yaparak, üst dünyayı aşağıdan yukarıya doğru gerçekten etkilemeye başlayacaksınız. Hiyerarşi tam tersi olacaktır. Bu mümkündür. Sadece tek yol budur.

Egoizmin Üstüne Yükselmek

Soru: İhsan etme gücü Yaradan’ın niteliğidir. Kli (kap) vardır ve Klipot (saf olmayan arzular) vardır. Klipotlar egoizmdir. Peki Kli’nin doğası nedir?

Cevap: Kli’nin doğası ıslah olmuş egoizmdir. Başlangıçta Kli yoktur, yalnızca ve tamamen egoizm vardır. Islah edebildiğimiz şey bir Kli haline gelir yani Yaradan’a benzeyen ve ihsan etmeye muktedir, kendini aşan bir arzu.

Bu arzular bizde yükselişlerde, düşüşlerde ifşa olur, bazen bizden uzaklaşırlar, bazen bize yaklaşırlar vb. Biz bu arzularla uğraşıyoruz.

Grup bize, onun içinde eğitilebilmemiz ve elimizden geldiğince egoizmimizi aşmamız için verildi. Kendimizi aştığımız ölçüde, Yaradan’ı içimizde hissetmeye başlarız.

 

Birçok Düşüş Ve Birçok Yükseliş

Hiçbir düşüş olmadan manevi yolda ilerlemek mümkün mü? Şüphesiz ki düşüş olmasaydı, nihai hedefe asla ulaşamazdık. Sonuçta, tam olarak düşüşler sayesinde yükseliriz.

Bizler durup dururken yükselemeyiz. Gerçek ihsan etme uğruna manevi bir eylem gerçekleştirmek için içimde hiçbir güç yoktur,  anti-egoist bir perde yoktur ve üstesinden gelmek için hiçbir güç yoktur. Ben tamamen alma arzusundanım ve nasıl ihsan edebilirim ki?

Peki yukarıdan ne yapılır? Düşüşe sürüklenirim ve acı çekerim ama tutunurum. Düşüş esnasındaki en önemli şey, olağan günlük rutinden sapmamaktır: çalışmak ve çabalamak, çalışmak ve çabalamak… Ne olursa olsun, bir eşek gibi inatla yolda kalmak.

Ve sonrasında, Yaradan’ın benim için bu düşüşleri düzenlediği ortaya çıkar, peki öyle olsun. Ama ben yine de yola devam ederim. Ve o zaman hiçbir şey yapamadığım tüm düşüşlerim, her şeyi sanki ben yapmışım gibi hesaba katılır.

Düşüş istemediğimiz için ağlarız çünkü bize hoş değildir. Ama düşüşlerde Yaradan’ın üzerimizdeki çalışmasını görmemiz gerekir. Bu nedenle, çok sayıda düşüşümüz olsun çünkü bu çok sayıda yükseliş olacağı anlamına gelir!