Category Archives: Tabiat

İnsan – Doğanın En Yüksek Seviyesi

Soru: İnsan neden doğanın tacıdır?  Belki de doğada daha gelişmiş varlıklar vardır ve hayatımız onlara bağlı olabilir mi?

Cevap: Bilgi ve duyum sistemimizden, insanın en yüksek varlık olduğunu görüyoruz.

Tabii ki, doğanın tacı olarak adlandırılmamıza rağmen, egoizmimiz her şeyi yok ediyor.  Fakat cansız, bitkisel, hayvansal ve insan doğası sistemi içinde, insan yaratılışın en üst noktasıdır ancak zararlı ve çok kusurludur ama yine de zirve noktasıdır.  Eğer kendini düzeltir ve değiştirebilirse, o zaman her anlamda gerçekten doruk noktası olacaktır.

Biz insanlar, yaratılışın nihai amacıyız, şimdiki formumuzda değil ama başarabileceğimiz ve başarmamız gereken formda.

Bu varoluş biçimi, içinde doğduğumuz ve geliştiğimiz egoist doğamızın üstesinden geldiğimizde elde edilecektir. Bu nedenle bizler, kötü, genel sistemin tam zıttı olarak, onun ortak bütünlük arzusunun farkındalığına gelmeliyiz.

Egoist arzumuzu özgecil olan arzuya, mesafemizi ve ayrılığımızı bağ ve yakınlığa doğru ıslah ettiğimizde, gerçekten doğanın en yüksek seviyesi oluruz.

Twitter’da Düşüncelerim / 8 Ağustos 2020

Tüm doğayla – içgüdüsel olarak, parçası olarak değil, bilinçli olarak, çabalarla bağ kurmak …

Her geçen gün daha fazla insan, yaşadıklarının tesadüfi şoklar olmadığını, doğanın amacının insanları tüm doğa ile bilinçli bir benzerliğe getirmek olduğunu, toplumun doğası gereği gelişiminin planlanmış bir programı olduğunu fark ediyor.

Yaradan’ın ifşası için bir alan, ortak bir arzu yaratırsak, “O’ndan Başka Yok” kavramı gerçekten gerçek olur. Sonuçta, haz alma arzularımızı iptal ederek ve onların üzerinde hep birlikte bağ kurmayı dileyerek, şimdiye kadar var olmayan bir şey inşa ediyoruz.

Bu konuda  “Beni siz yarattınız” diye yazılmıştır.

Kimse başkalarına karşı nefret ile ilgili düşünmemeli ve onları iptal etmemelidir. Aksine, karşılıklı tavizler yoluyla, Yaradan’ın yaşayabileceği bir alan yaratabilmemiz için, her birine yer verilmelidir. Sadece karşıt görüşlerin doğru karşılıklı kullanımı, karşılıklı tavizlerimizin üzerine Yaradan’ın ifşaları için bir yer inşa etmemize izin verecektir.

Yeni bir varoluş şekline giriyoruz. Eğitim, insanlığı buna hazırlamalıdır. Sonuçta, eğitimin özü, insanlara doğada ve toplumda yaşamayı öğretmektir. Ve doğa bizden herkesin herkesle daha bütünsel bir işbirliğini talep etmektedir.

Evrensel eğitimimizdeki ana değişiklik budur.

Bizler daima doğanın etkisi altında geliştik. Ama bizim neslimizi özel kılan, bilinçli olarak gelişmeye başlamamız gerektiğidir. Doğa bizi hayvanlar gibi gelişmeye zorlamadan önce, bugün baskısının ardındaki amacı anlamamızı istiyor- egonun üzerinde birleşmek.

Olanları kriz olarak algılamayı bırakmalıyız. Doğa kendi yasalarına göre işliyor. Ama onları anlamıyoruz, bu yüzden onlara uymuyoruz. Bu nedenle, kriz doğada değil, bizim doğayı anlama eksikliğimizdedir.

Bireysellik ve Birbirine Bağlılık

Soru: Biyologlar birçok canlı organizmanın kolektif kararlar alabileceğini keşfettiler. Örneğin, bazı bakteriyel ortamlarda, tekdüzelik, belirli bir kimyasalın salınmasıyla elde edilir. Birbirleriyle bu şekilde iletişim kurmaları bir tehlike işareti olabilir.

Balık sürüsü, bir yırtıcı balığı bireysel balıklardan daha hızlı ve daha kesin olarak tanır. Tek başına insanlar, hatta yüksek zeka seviyesine sahip en akıllı olanlar bile, bir ekibin çözdüğü sorunları çözemezler. Yani, kolektif aklın açık belirtileri vardır.

Fakat burada bir çelişki var: Bir yandan doğa tarih boyunca bireyselliğimizi geliştiriyor. Öte yandan da, hayatta kalanların en güçlüler değil, işbirliğine daha fazla adapte olan kişiler olduğunu gözlemliyoruz. Bu paradoks nasıl çözülebilir?

Cevap: Bireysellik, bütünlüğe, karşılılığa veya birbirleriyle doğru bağa aykırı olmamalıdır.

Her sistemde ayrı elemanlar vardır. Her biri kendi yolunda çok önemli ve mükemmeldir. Ancak aralarındaki etkileşim kalibre edilmelidir, böylece duygularında, etkilerinde ve birbirleriyle kombinasyonlarında, ortak bağlarından dolayı yönlendirildiklerini hissederler. Bu nedenle, biri diğeriyle çelişmez.

Bir yandan, dahi ve sıra dışı insanlardan oluşan bir takım toplamak istiyoruz. Öte yandan, bunlar arasında mutlak etkileşim, bağ ve entegrasyon olmalı. Aksi halde bu bireyler ne işe yarar ki?

Soru: Öyleyse doğal seleksiyon ve birlikte gelişim, beraber mi var olmakta?

Cevap: Gerçek şu ki, gelişim bize doğa tarafından verilmektedir. Ancak gelişim ile birlikte, ya da belki de bazı yönlerden ona karşıt olarak, doğa her bir nesneyle birleşmemizi ve birbirimizle daha bağ içinde olmamızı ister. Bunu birçok nesil boyunca yapmadık ve bu nedenle çok acı çekiyoruz.

Birbirine Bağlı Bir Dünyada İnsan, Bölüm 6

Geleceğin Toplumunda Doyum

Soru: Kişi geleceğin toplumunda ne ile doyum sağlayacak?

Cevap: Gelecek toplumda kişi, sadece doğanın tüm özelliklerinin ve güçlerinin, Şehina’nın parıltısı olarak adlandırılan, bütünleşik resminin şaşırtıcı bağının daha iyi anlaşılması nedeniyle doyum sağlayacaktır. Bu eşsiz, uyumlu eylemin anlayışı, bir kişi için en büyük haz olacaktır.

Soru: Kişi diğer insanlarla bağ kurma sürecinden haz alacak mı ve bu doyum sağlayacak mı?

Cevap: Evet. Diğer insanlarla bağlı olarak, doğanın tek gücünü ifşa etmeye başlayacak ve bu onu dolduracak ve yüceltecektir.

Soru: Buna sevgi denilebilir mi?

Cevap: Sevgi deyin. Aslında bizim görüşümüze göre sevgi, tamamen zıt bir şeydir, bencil bir hazdır.

Karakter Özelliklerini Değiştirmek Mümkün Mü?

Soru: İnsanın temeli DNA’dır, yani her şeyi belirleyen genlerimiz: fizyolojimiz, her türlü eğilimi ve hatta günümüzde söyledikleri gibi politik görüşleri. Buna katılıyor musun?

Cevap: Genler veya diğer bazı parçacıklar, dalgalar veya elementler eğilimlerimizi belirlerse ne fark eder ki? Elbette bize rehberlik eden ve sayesinde insanların karakterlerini, hayata karşı farklı yaklaşımlarını vb. ayırt ettiğimiz özellikler vardır. Buna gen denir.

Yorum: Genlerimiz kendilerini değiştirilebilen veya değiştirilemeyen nitelikler olarak gösterebilirler. Örneğin, bir çocuk para kültünün hüküm sürdüğü egoist bir ailede doğarsa, prensip olarak, onun bir özgecil olarak büyüme şansı yoktur.

Benim Yorumum: Hayır, buna katılmıyorum. Doğada zıt nitelikleri görüyoruz. Öğretmenimiz Baal HaSulam, tersine dönmenin çok sık gözlemlendiğini yazıyor. Rusya’da devrimcilerin soylu ailelerde doğduklarını biliyoruz. Bu, çocuklar ebeveynlerine karşı zıt gittiklerinde, babaların ve çocukların ebedi sorunudur. Bu nedenle, bu çocuklarda tersine dönen, ebeveynlerin özellikleridir.

Soru: Sizce karakter özellikleri değiştirilebilir mi? Kişinin cimrilik için bir tutkusu olduğunu varsayalım.

Cevap: Hiçbir şeyi değiştirmeye gerek yoktur. Bunun yapılamayacağına inanıyorum çünkü içimizdeki veriler, her insanda, her Partzuf’ta, her ruhta ilk dokuz Sefirot olarak adlandırılır. Bizim sadece onları doğru bir şekilde nasıl kullanacağımızı öğrenmemiz gerekiyor.

“İnsanlar Neden Birbirlerinden Nefret Ediyorlar?” (Quora)

Nefret, insanlara özgü bir niteliktir.

İnsan doğası, başkalarının yararından önce kendi yararını gözeten, kendi kendine hizmet eden egoist bir arzudur.

Ne kadar gelişirsek, egoist niteliğimiz o kadar artar ve benzer şekilde, diğer insanlar ve ekoloji pahasına kendimize daha fazla fayda sağlamaya çalışırız.

Başka bir deyişle, ne kadar gelişirsek, birbirimize olan nefretimiz o kadar artar.

Olumsuz bir nitelik gibi görünse de, insanlıkta giderek artan nefretin olumlu bir yönü vardır: artan olumsuz hissiyat, bizi hayatta kalmak, gelişmek ve mutlu olmak için egoist insan doğamızı değiştirmemiz gerektiğini keşfedeceğimiz, ciddi bir kendi kendini incelemeye götürür.

Egoist doğamızın dışındaki, olumlu, özgecil, sevgi dolu ve şekillendiren doğa, düşünme ve hareket etme şeklimize zıt olarak davranır.

Bu nedenle, nefretimize göre hareket edersek, bu bize yalnızca doğanın yasalarının farkında olmadığımızı ve ayrıca doğa ile tutarsızlığımızı ve dengesizliğimizi gösterir.

Gerçek nefret böylece bizler sevgiye doğru giderken kendini ifşa eder. Yani doğanın nihai yasası olarak, kendimizi sevdiğimiz gibi birbirimizi sevme yoluna ayak basarsak, o zaman içimizde nefretin ortaya çıkmasını, başkalarını gerçekten sevmek için düzeltmemiz gereken bir nitelik olarak görmeye başlayacağız.

Ve neden başkalarını sevmek isteyelim ki?

İstesek de istemesek de, doğa hepimizi mutlak bir sevgi koşuluna, doğanın temel niteliğine yönlendiriyor. Kendimizi başkalarını sevmeye ayarlayarak, yükselen nefretin üstünde birbirini sevmek için destekleyici bir çevre oluşturarak kendimizi, aksi halde istemsiz olarak ortaya çıkan nefretten doğacak olan çok fazla ıstıraptan kurtaracağız.

Bugünün birçok dünya olayları, insanlıktaki muazzam nefreti ifade ediyor. Yaşamın birçok alanında başkalarına karşı taraf tutuyoruz ve bölünmüşlüklerimizi birbirine bağlamak düşünülemez görünüyor.

Egoist insan doğamızın bizim üzerimizde nasıl işlediğine, bizleri böldüğüne dair anlayışımızı yönlendiren, bölünmelerin üzerinde destekleyici bağlar geliştirebilmemiz için herhangi bir eğitim uygulayamadığımızdan, egonun taleplerine defalarca düşeriz ve nefret de kusursuz bir şekilde egemen olur.

Nefretimizin kaynağını – insan egosunu – nasıl düzelteceğimizi öğrenmeliyiz ki böylece onu sevgi ile nasıl örteceğimizi bilelim.

Şu anda dünyada olup bitenler üzerinde bir durum kontrolü yaparsak, çok önemli bir geçiş döneminde olduğumuzu görürüz: egonun kötülüğünün giderek daha fazla farkına vardığımız bir yerdeyiz.

Geleceğimiz hakkında çok daha kötü, daha depresif, stresli, endişeli ve belirsiz hissediyoruz ama yine de olumsuz duyumlarımızın nedenleri ve etkileri ile bu konuda neler yapabileceğimizin farkında değiliz.

Ancak, eninde sonunda egoist insan doğamızın, sevgiye geçmek için “çekebileceğimiz”  bir kaldıraç olduğunun farkına varmak zorundayız.

Hayatlarımızı dolduran artan nefret ve olumsuzluk olmadan, içimizdeki giderek çözülmekte olan bu kötülük, gerçek bir sevgi duygusunun ortaya çıkması için daha fazla arzu ve özlem eklediğinden, sevgide daha dolu bir haz duygusu da hissedemeyiz.

Yine de, egoist doğamızın değişmesini istemek için onu kötü olarak kabul etmeye, acı ve ıstırabı beklememize gerek yoktur.

Destekleyici bağlar kurmak, kendimizi birbirimizi sevmeye yönlendirmek ve zaten yöntemin rehberliği ile inşa ettiğimiz çok daha güçlü bir sevgi ve olumlu bağ örtüsü içinde, olumlu bir şekilde bağ kurmaya ve nefret kaynağımızın – her birimizin içinde yaşayan ego – ifşasını hızlandırmaya başlamak için uygulayabileceğimiz bir bağ metodu vardır.

Kısacası, bize nefret gönderilir, böylece birbirini sevmeyi amaçlayan bir toplum inşa etme konusundaki aktif çabalarımız sayesinde, nefreti onarabilir, sevgi ile örtebiliriz ve bunu yaparak, topluma yayılmış yeni bir uyum ve mutluluk duygusu yaşarız.

Birbirine Bağlı Bir Dünyada İnsan, Bölüm 5

Doğa Sert Bir Öğretmendir

Soru: Baal HaSulam, doğanın darbelerinin kusursuz olarak ve toplumun gelişme düzeyine uygun olarak gerçekleştiğini yazar. Yani toplum geliştikçe doğa bizi ıslah eder.

Bugünkü ıslah, 100 yıl önceki virüslerden ve felaketlerden nasıl farklıdır?

Cevap: Gelişimimize uygun olarak, doğadan gittikçe daha fazla darbe alıyoruz. Bize öyle geliyor ki doğa bizi cezalandırıyor. Ama bu doğru değil. O, bize öğretir, hangi seviyede ve ne ölçüde yanıldığımızı gösterir. Birbirimizle bütünleşme ve doğanın küresel resmiyle  birleşme çabasından sapıyoruz.

Genel olarak doğanın söz dinlemeyen, bilgisiz katılımcıları olduğumuz ortaya çıkıyor. Ne yapmamız gerektiğini anlamıyoruz. Ya da anlıyoruz, ama duymak istemiyoruz.

Sonuç olarak, doğa bize her zaman işaret eder, burnumuzu hatalarımıza sokar ve biz onları görmeyiz. Aramızda en başarılı olanların, bu hatalara daha az dikkat eden, etraflarındaki dünyada olan bireylerin tutarsızlıklarını umursamayanlar olduğu ortaya çıkmaktadır. Onlar,  her şeyi kendi yollarıyla yaparlar ve aynı zamanda başkalarının anlayışında en başarılı olarak kabul edilirler.

Yorum: Ama doğa hala bizi ortaklık, işbirliği, dayanışma yönünde itiyor. Bazı felaketler meydana geldiğinde, insanların birbirine daha hassas ve nazik davranmaya başladığını görüyoruz.

Cevabım: Bir şeyleri fark ettikleri için değil, zorunluluklar yüzünden. Ve tehdit edici durum geçer geçmez derhal birbirlerine karşı durmaya geri dönerler.

Soru: Darbeler yardımcı olmazsa, doğa bizi dayanışmaya, hassas ilişkilere nasıl yönlendirebilir? Onların amacı nedir?

Cevap: Doğa yine de onun ne kadar bütünleyici olduğunu görmemize ve kendisiyle benze şekilde, ne kadar bütünleyici olmamız gerektiğini hissetmemize yol açar.

Soru: Öyleyse, doğa hala insan olarak, yaratılışın tacı olarak bunu tek başımıza fark etmemizi ve birbirimizle hassas bir şekilde bağ kurmayı istememizi mi talep etmekte?

Cevap: Evet. En üst seviyede birleşmek için, doğanın içsel, itici gücünün tamamını hissettiğimiz ve onunla aynı olduğumuz bir sistem yaratırız: sonsuz, mükemmel ve her şeyi edinme.

Soru: Yani toplumda değerlerin bir çeşit sıfırlanması mı gerekir?

Cevap: Tabii ki. Her birinde.

Hayat Dersleri

Soru: Her birimiz hayatta zor anlar yaşıyoruz. Sonra kendimize bir soru soruyoruz: “Bunu neden hak ediyorum?” Karmik yasalar gerçekten var mı ve her kişi başına gelenleri hak ediyor mu?

Cevap: Bu kısmen doğrudur ve kısmen değildir. Her insanda ruhunun bir kaynağı vardır. Belli bir dizi özellik ile doğar ve önceki döngüleri deneyimlerine sahiptir. Ve şimdi onlara devam etmeli ve varlığının amacına ulaşmalıdır: Yaradan’la tam benzerliğe ulaşmak.

Bunun için, kişinin başlangıç noktası geçmiş döngülerinde bir yerde kaybolur ve gelecek döngülerinde bitiş noktası kaybolur. Ve şu anda o, belli bir planı yürütmektedir. Bu nedenle, başına gelen her şey kazara olamaz. Bütün bunlar tamamen önceden belirlenmiştir. Bu şekilde kişi, hedefe yönlendirilir.

Soru: Her insan bundan bir ders almalı mı?

Cevap: Evet, eğer almak isterse. Bunun için çabalarsa, o zaman ona yukarıdan yardım edilir, kendisine belli bir çevre verilir ve daha sonra bu dersleri öğrenebilir ve oldukça bilinçli hareket edebilir.

Soru: Bugünkü duruma göre, insanlık bu dersi öğrendi mi? Koronavirüs ile olan durumdan ne anlamalıyız?

Cevap: Şimdi bir pandemi dalgasından geçmekte olan bizim dünyamız, bütünsel bir sistemdir. İlk defa bu, tüm gezegenden geçiyor. Tarih boyunca, dünyada istisnasız herkese dokunacak hiçbir şey olmamıştır.

Bizlere dünyamızın tamamen bütünsel, kapalı bir sistem olduğu gösterilmektedir ve bu nedenle kendimizi tamamen içsel dengeye getirmeliyiz.

Sosyal Salgın İçin Aşılama (KabNET)

Kaygıyı, bilinmeyenden daha güçlü bir tetikleyici yoktur. Ve bizler şu anda bilinmezliğe doğru zorlu bir dönemden geçiyoruz.

Bu bizi korkutuyor. Kafa karışıklığı, karantina ve endişe, COVID-19’un yansımaları nedeniyle Amerikan akıl durumuna yönelik bazı tehditlerdir. Uzmanlar durumun sosyal bir salgına yakın olduğuna inanıyorlar. Bu çalkantılı sularda, su üzerinde kalmanın tek yolu bir destek ağı aracılığıyla, insan bağlantısı yoluyla kaygıya karşı bir bağışıklık sistemi inşa etmektir.

Gerçekte, sayısız gizli nedenlere dayanan, toplumumuzun çeşitli yönlerine olan güveni kaybettiğimiz, öngörülemeyen ve kontrol edilemeyen birçok unsur var. Bu insanları endişelendiriyor.

Elli yıl önce, gelecekten bu kadar korkmuyorduk. İlerleyeceğimizi ve her şeyin daha iyi olacağını düşündük. Şimdi yarının ne getireceğini ve çocuklarımız için bir şeylerin iyileşip iyileşmeyeceğini bilmiyoruz. Bu artık bir spekülasyon değil, görüyoruz ki dünya geriliyor. Yaklaşmakta olan sıkıntılar konusunda gerçek bir korkuyla karşı karşıyayız.

Kişi doğal olarak gelecekteki ihtimalleri bilmek ister; aksi halde şimdiki zamanda nasıl hareket edeceğinden emin olmaz. Geçmişte çoğu insan hayatlarının akışının ne olacağını büyük ölçüde düşünebilirdi. Hayat sade, toprağa yakın, mevsimlerin rehberliği eşliğinde ve doğaya yakındı.

Yıllar geçtikçe, doğanın yaşamın kökü olarak, içinde bulunduğumuz yüce sistem olarak algılanmasından uzaklaştık. Kendimizi birbirimizden uzaklaştırdık, bireysel başarıları yücelttik ve büyüyen egoizmin bize hizmet etmek için yaratıldığını hissetmemize sebep olan, acımasız rekabeti teşvik ettik.

Bundan sonra ne olacağını bilmiyoruz. Bizi neyin etkilediğini veya nasıl doğru bir şekilde tepki vereceğimizi bilmiyoruz. Doğadan uzak ve toplum olarak parçalanarak, sürekli belirsizliğin içine düştük.

Giderek dünyayı etkileyen şoklara alışmaya devam ederken, gerçekte hangi gücün hareket ettiğini ve tüm bu olayları bize getirdiğini merak ediyoruz. Çevremizdeki her şeyin kaynağını bulmaya çalışmak ve bunun doğa olduğunu anlamak, bizim için belirsizlik unsurunu gerektirir. Bu, bizi ona benzer hale getirmeye, birbirine bağımlı ve karşılıklı olmaya zorlayan aynı kuvvettir.

Muazzam acılar ve sıkıntılar aracılığıyla, güçlü ve anlamlı insan ilişkilerinin kalesi inşa etmenin önemini yavaş yavaş kabul ediyoruz. Bu önermeyi içselleştirdiğimiz ve bağlantılarımız üzerinde çalışmaya başladığımız için, sıcaklık ve şefkati, destekleyici düşünceler ve başkaları için endişeyi doğuruyoruz. Bu eylemler geleceğe olan güvenimizi artıracak ve mevcut belirsizlik durumumuzda bizi güvenli bir şekilde yönlendirecektir.

Gelecekteki toplum, insanların aralarında bağ kurmak için yaşadıkları bir toplum olmalıdır çünkü bağın içinde neşe ve bütünlüğü keşfedeceklerdir.

İnsanlar sosyal varlıklardır. Topluma o kadar bağlıyız ki, kıtlık ve korku hissettiğimizde, o bizlerin güvenli cennetimiz olmalıdır. Güven duygusu, karşılıklı garanti veren bir çevre yaratmalıyız. Sosyal salgının iyileşmesi için gereken tek şey budur.

Ortak İpliklerle Bağlı (Linkedin)

Her şey ortak ipliklerle birbirine bağlıdır. Demir, Dünya ‘ dan ve yıldızlardan gelir ve kanımızda oksijen taşımaya yardım ederek bize hayat verir. Bakteriler, yaklaşık 2.5 milyar yıl önce fotosentez yoluyla oksijen üretmeyi öğrendiler ve bu da sonunda insanlığın evrimini sağladı. İnsanlık on binlerce yıl boyunca gelişti ve günümüz bebekleri insanlığın birikmiş bilgisiyle doğmaktalar.

Aslında, doğum veya ölüm yoktur, ancak aynı varlığın tüm gerçeklikten oluşan sürekli bir gelişim süreci vardır. Kabala’nın “ruh” dediği varlık tüm özelliklerimizi, hislerimizi, deneyimlerimizi ve düşüncelerimizi içerir.

Her şey ortaktır. “Biz” olarak gördüğümüz şeylerin hiçbiri gerçekten kişisel değildir. Benliğimizi korumak için mücadele etmek yerine, ortak ruha bağlanmalı ve tam bağlı olmamızın sistemini hissetmeliyiz. Ve bu olmadan, tek bir varlık gibi yalnız hissederiz. Ancak bu, gerçek durumumuz hakkında yanlış bir fikirden başka bir şey değildir.

Gerçekte, bize başkalarından gelmeyen ve bizden tüm insanlığa ve tüm evrene gitmeyen tek bir hücre, düşünce, arzu veya dürtü yoktur. Egomuz olmasaydı hepimiz bunu hissederdik. Egoizm, hakkaniyet, ayrılık ve başkalarından yabancılaşma hissi, bu bütün bağlılığı deneyimlememizi engelliyor. Birlikteliğimizin mutlak bilinci yerine, tamamen karanlığın içinde, egomuzun duvarlarıyla çevriliyiz.

Ama biz bu şekilde kalmaya mahkum değiliz. Kaderimizde bu duvarları yıkıp, bilinçli insanlar olmak var. Bu yüzden toplum bize verildi, böylece birbirimizle bağ kurarak “pratik” yapabiliriz. Aramızda şefkatli bağlar kurmaya çalışırken, gerçekliği oluşturan önceden var olan bağları taklit ediyoruz ve böylece onları hissetmeye başlıyoruz.

Gerçek bilgelik, bilgi biriktirmekten değil, başkalarından gelen bilgiler, bize ve bizden başkalarına akarken, diğerleriyle bağı güçlendirmekten gelir. Öğrenmemiz gereken tek beceri başkalarını sevme zanaatıdır ve o zaman dünyanın tüm bilgisi kalbimizde ve aklımızdadır. İşte bu yüzden tüm sorunlarımızın çözümü samimi bağlarda, önemsemede ve karşılıklı sorumlulukta yatmaktadır. Bu duygular ve bu tutum bize sadece sosyal dayanışmayı değil, egoist benliklerimizle sınırlı kaldığımız sürece hayal bile edemeyeceğimiz bilgi ve farkındalığı kazandıracaktır.