Category Archives: Maneviyat

İnsanlar Manevi Değişime Hazır Mı?

Soru: Görünüşe göre insanların çoğunluğu son derece manevi, soyut değerlerin algılanmasına henüz hazır değiller. Belki de çoğu insanın anlayabileceği bir tür günlük davranış kuralları yayınlamayı düşünmeye değer mi?

Cevap: Sizi anlıyorum ve bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim. Ancak büyük sorunlar üzerimize düştüğünde ve tüm dünya bunlardan muzdarip olduğunda, doğal olarak küresel, ayrılmaz, karşılıklı bir bağlantıda olduğumuz ve bununla ilgili bir şeyler yapmamız gerektiğine dair bir anlayış ortaya çıkar.

Ancak insanlar hazır olup olmadıklarını söyleyemezler. Onlar, asla manevi değişime hazır olmayacaklar. Asla! Başarılı olamayacaklar. Ama hayat bunu yapmalarını sağlayacak. Bence, buna rağmen bu nesilde olacak.

Birliğe Karşıtlık, Bölüm 3

Soru: Sürgün nedir? İnsanlar arasındaki bu ilişki nedir?

Cevap: Kabala’da “sürgün” terimi ihsan etme ve sevgi niteliğinden, birbirleri arasındaki bağdan sürgün anlamına gelir.

Bir çeşit bağ içinde olan bir grup aniden egoist arzularla ele geçirildiğini hissetmeye başlarsa ve insanlar içsel olarak birbirlerinden uzaklaşırlarsa, bu onların firavun, egoizmleri tarafından yönetildiği anlamına gelir. Bu duruma maneviyattan çıkarılma denir. Bu fiziksel değil, duyusal bir hissiyattır.

Yorum: Tarihten bile, o dönemlerde uygulamada insanların fiziksel olarak sürgün edilmediği ve Babilliler olarak adlandırılan, Süryani sürgünü sırasında insanların yerinde kaldığı ve sadece yönetici elitlerin sürgün edildiği bilinmektedir.

Yaradan’ı Görmek

Soru: O’ndan başka hiçbir şeyin olmadığına inanmaya hazırım. Ama Yaradan’ı nasıl görebilirim? Hiçbir fırsat yok.

Cevap: Ne demek fırsat yok? Var. Yaradan’ı görmek için Kabala çalışıyorsunuz.

Görmek, mutlaka gözlerinizle görmek demek değildir. Dünyada görmediğimiz ama hissettiğimiz birçok farklı şey ve olgu var. Bu nedenle, meselemizin üzerinde bir his geliştirmeliyiz ve o zaman Yaradan’ı hissedeceğiz.

Yaradan bir alandır. Örneğin, manyetik bir alan hissediyor musunuz? Hayır. Fakat bu alanı algılayabilecek bir aletiniz olsaydı, bunu hissedersiniz. Yaradan da bir alandır, ancak her şeyi içine dahi eder!

O’nu hissetmek için, bu alanı algılayacak özel bir duyu, özel bir araç geliştirmeniz gerekir ve o zaman Yaradan adını verdiğiniz niteliğin her şeyi doldurduğunu göreceksiniz.

Kabala ilmi bununla iştigal eder ve her bireyin Yaradan’ı ifşa etmesine imkan verir.

Kabalistik Terimler: “Üç Çizgi”

Üç çizgi, Malhut’un çalışmasının özüdür, kendini Yaradan’ın benzerliğinde inşa eden arzudur.

Sağ çizgi ihsan etme, sol çizgi almadır ve ortadaki çizgi, Yaradan’la benzerlikte onların birleşmesidir.

Soru: Sol çizginin, benim doğal arzum olduğunu söyleyebiliriz. Sağ çizgi, benim dışımda olan ve kendi üzerime çağırmam gereken bir güçtür. Birbirleriyle birleştiklerinde üçüncü çizgiyi mi elde ediyorsunuz?

Cevap: Birçok farklı orta çizgi türü vardır. Bu onlardan biridir.

Soru: Kabala’da “12 kabile” terimi de vardır. 12 kabileden bahsederken, herkes bazı insanların kabilelere ayrıldığını hayal etmeye başlar. Kabalistik bakış açısından, sonunda 12’yi veren, dört harfli HaVaYaH ile çarpılan üç çizgiden mi bahsediyoruz?

Cevap: Evet. Bu en eksiksiz HaVaYaH’dır: dört safha, her birinde üç çizgi, 12 kabileyi veya özel bir yaratılış çalışmasını oluşturur.

Son Neslin Zamanı Geliyor

Yorum: Şu anda Koronavirüsten sonra ne olacağı konusunda çok fazla spekülasyon var. Çoğunlukla iş olmayacağı gerçeğinden çok fazla korku var. İnsanların şu anda parası yok. Yeni virüslerden korkuyorlar, evlerini terk etmekten korkuyorlar, çocukları anaokullarına vb. göndermekten korkuyorlar.

Anketler, az sayıda insanın tünelin sonunda ışık gördüğünü gösteriyor. Kabalistler bunun “son neslin” zamanı olduğunu söylüyorlar.

Birçok insan bu “son” nesil kelimesinden korkuyor. Sonuçta, son ondan sonra hiçbir şey olmayacağı anlamına gelir.

Lütfen sıradan insanlara son neslin ne olduğunu açıklayın.

Cevabım: Son nesil koşulunda, yavaş yavaş kendimizi bir sonraki koşula, ruh koşuluna geçmeye hazırlıyoruz. Bunu yapmak için fiziksel olarak ölmek gerekli değildir, sadece yaşamaya başlamak, manevi bağ koşulunun içinde var olmak gereklidir.

Son neslin işareti, insanlığın, egoizmini ıslah etmeye ve ondan kurtulmaya yaklaşmış olmasıdır.

Tüm maddi ve egoistik değerleri sürdürmemiz gerekmeyecek. Artık maddi değerlere, maddi hayata dikkat etmeyeceğimiz noktada, sakin, basit bir şekilde var olabileceğiz. Sadece maneviyata doğru yani aramızdaki bağa doğru yöneleceğiz. Aramızda sadece karşılıklı bağa değer verdiğimiz bir koşula geleceğiz.

Dostlardan daha fazlası olmak için, hatta tek bir bütünden daha fazlası olmak için birlikte çalışmaya başlayacağız.

Soru: Sizce insanlık şimdi bu yönde ilerliyor mu?

Cevap: Kesinlikle net bir şekilde görüyorum. Dahası bu hareket oldukça yoğundur.

Soru: Doğanın bu bağa gelmemizi sağlayacağını söylüyorsunuz. Eğer buna direnirsek, bizi sürekli zorlayacak. Bir kişinin bunu hissetmesini nasıl sağlarım? Tamamen bir egoist olduğunu hissetmesi mi gerekiyor? Önemli olan şey bu değil mi?

Cevap: O bunu ilerledikçe hissedecek. Bir yandan, başkalarına yakınlaşması için baskı hissederken, diğer yandan bunu yapmaya başladığında, egoizminin direncini hissedecektir. Bağ kurmasını engelleyen şeyin egosu olduğunu anlayacak. Kişi nerede olduğunu, egoizminin nerede olduğunu bile bilmiyor.

Soru: Son neslin yasaları nelerdir?

Cevap: Prensip olarak, bunlar birlikten gelen yasalardır.

Soru: Kişi başka bir çıkış yolu olmadığını anlamalı mı?

Cevap: Kesinlikle! Başka seçeneğimiz yok. Zaten yola çıktık. Artık geri dönüş yok.

Soru: Yani şimdi görevim bununla hemfikir olmak, kabul etmek ve yavaş yavaş düzgün bir şekilde bu bağa doğru ilerlemek, onun hakkında konuşmaya ve düşünmeye başlamak mı?

Cevap: Kesinlikle. Var olan her şeyin entegre bir şekilde birbirine bağlı olduğunu anlayın. Ve birbirimizle ve doğanın geri kalanıyla karşılıklı olarak bağ içinde olmalıyız. Birbirimizi “kurtlar koyunlarla yaşayacak”, kadar çok sevinceye dek, görevimizi gerçekleştiremeyeceğiz.

Başka bir deyişle, tüm doğayı, insanlar birbirlerinin bakımını üstleneceği için, doğanın tümünün birbiriyle ilgileneceği karşılıklılık ve sevgiye yönlendirmeliyiz.

Soru: Her şey insanlarla mı başlar? Bu en üst mü? Bir kişi bu duruma ulaşır ulaşmaz, her şey çözülecek mi?

Cevap: Evet. Doğadaki bütünlüğe doğru gidersem, bütün doğa integral hale gelir.

Kişi bunu zaten virüsten görebilir. Ve virüs gitmemize izin vermiyor, bu yüzden, bu işten çıkabileceğimizi düşünmüyoruz. Bizler sadece küresel integral etkileşime doğru gitmeliyiz. Orada doğru, iyi, kolay bir varoluş bulacağız. Yani, burada kendimizi yeniden yapılandırmamız gerekiyor.

Soru: Kendimizi yeniden inşa etmemiz için insancıl, sevgi dolu bir doğa bizi büyük acıya götürebilir mi?

Cevap: Bizler, egoistler olarak değişmek istemiyoruz. Bize öyle geliyor ki, insancıl ve sevgi dolu doğanın bizi olduğumuz gibi kabul etmesi gerekiyor. Doğa bizi nihai, ıslah olmuş koşulumuzun tam tersi olarak yarattı ve bu koşullar arasındaki farkı öğrenip anlayabilmemiz için, yavaş yavaş bizi buna getiriyor. Ve sonrasında yetişkinler olacağız.

Neden Karşılıklı Bağı Hissetmiyoruz?

Soru: Hepimiz birbirimizle ve doğayla bağlıyız. Belli ilişki zincirleri var.

Örneğin, galaksilerin çarpışması, yıldızların oluşumuna neden olur. Yıldızlar, demirin oluşumuna neden olur. Demir, damarlarımızdan akar ve kalbimiz böylece atar. Sanki hepimiz ortak bir kalp atışıyla birbirimize bağlıyız.

Başka bir zincir: İki buçuk milyar yıl önce yaşayan ve oksijen oluşturan bakterilerin fotosentezi sayesinde bugün yaşıyoruz.

Başka bir örnek: Ortak bir bilinç var. Şu anda insanlar geçmiş kuşakların deneyim, bilgi, duygularının biriktiği bir yerde doğuyorlar.

Bu nedenle, bizler ortak bir nefes, ortak bir kalp atışı ve ortak bir bilinçle bağlıyız. Ve bunu anlasak da hissedemiyoruz. Aramızda henüz bilmediğimiz başka hangi gizli bağlar var?

Cevap: Bizler, ortak bir ruha bağlıyız. Bizim niteliklerimiz, hissiyatlarımız, deneyimlerimiz, düşüncelerimiz — tüm bunlar ortaktır.

Hiçbirimizin kişisel bir şeyi yoktur. Her birimiz için geriye kalan tek şey, ortak bir ruha bağlanmak ve tamamen birbirine bağlı sistemimizi hissetmektir. Ve bu olmadan, tek bir varlık gibi yalnız hissederiz. Ancak bu, gerçek durumumuz hakkında yanlış bir fikirden başka bir şey değildir.

Soru: Düşünceler ve arzuların yanı sıra başka neyle bağ kuruyoruz?

Cevap: Tamamen her şeyle. Başkalarından almadan veya kendimden başkalarına geçirmeden, kendim için sahip olacağım tek bir hücre, tek bir düşünce, tek bir arzu, tek bir dürtü, hiçbir şey yoktur.

Soru: Bunu neden hissetmiyoruz?

Cevap: Çünkü egoizmimiz bizi birbirimizden ayırıyor. Tamamen bağımlı ve birbirimize entegre olmamıza rağmen, öyle hissetmiyoruz. Egoizm, olduğu gibi bilincimizi alır ve birbirimizle mutlak, tam, mükemmel bir bağda olduğumuzu anlamayız.

Büyüleyici Bir Perspektif

Soru: Sonunda, bizi bir virüs aracılığıyla bir olmaya zorladıktan sonra, bağ kurma metoduna ihtiyacımız var mı yoksa bu darbeler birlik olmak için yeterli mi?

Cevap: Hayır, bu yeterli değil. Darbeler altında, sadece başlangıçta, metodolojiye getirildiğinizde ilerleyebilirsiniz. Daha sonra kendinizi ilerletmek istersiniz.

Bu nedenle, darbeler olmadan hareket, sizin kalıcı durumunuz olacaktır. Dahası, bu, darbelerin etkisi altında değil, gelecekteki iyi durumlara-ileriye yönelik özleminize olan çekiciliğin etkisi altında ortaya çıkacaktır.

Bağ metodumuzda hala öğrenecek çok şeyimiz var ve sonra anlayışımızda, duygularımızda, kendimize ve dünyaya olan güvenimizde, tam anlamıyla sürekli olarak nasıl yükselebileceğimizi göreceğiz. Bu o kadar heyecan verici bir ihtimal ki vazgeçmemelisiniz.

Soru: Bir kişi bir sonraki darbeleri beklemeden, acı çekmeden iyi bir şekilde ilerlemek için ne yapmalıdır?

Cevap: Ne yapılması gerektiğini öğrenmeli. En azından küçük bir grup insanla olabildiğince bütünsel olarak birbirine bağlı olmalı çünkü bu henüz tüm dünyayla mümkün değildir.

Bu şekilde kişi, darbelerden kaçınır. Ve ilaveten, bu bütünsel ilişkiye herkesi çekmeye ve birliğe çektiği kişilerle birlikte daha da yükseğe ilerlemeye çalışın.

Manevi Uyanış Ne Kadar Zaman Alır? (Quora)

Her insanın manevi uyanışı için geçen süre, hepimizin parçası olduğumuz kolektif sistemin durumuna, gittikçe daha da birleşmiş bir duruma dönüşen ve bu sistemde nasıl ihtiyaç duyulduğumuza bağlıdır.

Kişi, kolektif sistemin küçük bir parçasıdır (Kabala Bilgeliğinde “Adam HaRishon’un ruhu” olarak adlandırılır). Bu sistem, her insanın bu dünyadaki görünümünü ve nihai birleşmiş koşulumuza doğru gelişimini belirler.

İlk manevi uyanışımız istemsiz olarak gerçekleşir.  Bize yaşamın anlamı ve amacı hakkında sorular olarak ifade edilen “kalpteki nokta” adı verilen maneviyat arzusu verilir.  Bu tür sorular, bizi, onların yerine getirilmesi için bir yol bulana kadar, farklı çevrelere yönlendirir.

Bu yolda iken, o zaman sadece elimizde ne varsa yapmamız gerekir ve sonra daha fazla manevi uyanış almak için gereken zaman artık bize bağlı değildir.

Manevi yol; bilgi, anlayış ve nihayetin de edinim aşamalarına ayrılır.

Duyularımızda maneviyatın elde edinilmesi en uzun zamanı alır.

Manevi edinim, sadece sistemin aklını anlamak demek değil, aynı zamanda onunla bir ortak gibi çalışarak, tüm bağlantılarını tamamen içselleştirmek demektir.

Böyle bir duruma ulaşmak demek, parçası olduğumuz kolektif sistemle uyum içinde olmak, onun uyumuna katkıda bulunarak sistemden faydalanmak ve ruhumuzun kökünü keşfetmek demektir.

Birliğe Karşıtlık, Bölüm 2

İsrail halkının on kabilesi neden kayboldu?

Yahudi halkının birliğinin zirvesi Kral Süleyman döneminde idi. Onun ölümünden sonra, Nebukadnetsar’ın İsrail’i fethine ve esirleri sürgüne götürmesine kadar insanlar arasındaki bağda yavaş yavaş azalma yaşandı. Bu hem fiziksel hem de içsel düzeyde oldu.

Tabii ki, çok savaştılar, acı çektiler, mücadele ettiler ve konumlarından kolayca vazgeçmediler. Fakat yine de, egoizm gelişirken buna direnmek çok zordur.

Yorum: Baal HaSulam’a göre Yahudiler, hala manevi topluluk hissiyatı içinde kalanlara ve onu terk edenlere ve tamamen egoizmleri tarafından yönetilenlere ayrıldı.

Benim cevabım: Buna, on kabilenin dünyanın tüm ulusları arasında dağıldığı, on kabilenin on ikiden ayrılması denir.

Soru: Genellikle, Yahudiler asimile olduklarında, onları bir arada tutan antisemitizm yasası yürürlüğe girer. Bu yasanın yürürlüğe girmediği yegane olay buydu ve on kabile ortadan kayboldu. Bu güne kadar da onların nerede olduklarını bilmiyoruz. Bunun nedeni nedir?

Cevap: Söyleyemem. Ama yakında bunu öğreneceğiz. Onlar ve iki kabile arasındaki bağın kopması nedeniyle ortadan kayboldukları açıktır.

Her halükarda, kayıp on kabile geri dönecek. Bu, günlerin sonunda ifşa olmalıdır.

Soru: Doğada gizemler olmalı mı?

Cevap: Bu bir gizem değildir. Onlar, dünyanın bütün uluslarının arzularını özümsemek ve bu arzularla geri dönmek için kayboldular.

Kabalistler bunun olması gerektiğini söylüyorlar çünkü tam bir ıslah için dünyanın tüm uluslarının egoizmine ihtiyacımız var.

Bu nedenle, önce kendi egoizmini ıslah etmesi, daha sonra dünya uluslarının içinde absorbe edilen on kabileyi çekmesi ve tüm on iki kabilenin ıslahını tamamlaması gereken, küçük bir grup var. Ve daha sonra bu tüm dünyaya yayılacak.

Bu arada, biz ilk aşamada, geri kalan iki buçuk kabilenin ıslahı içindeyiz.

Bu konuyla ilgili daha fazla bilgi için: Yahudi Seçimi: Birlik veya Antisemitizm, Yahudi Sosyal Anlaşmazlığının Bir Yansıması Olarak Antisemitizm Üzerine Tarihsel Gerçekler, adlı kitaplarımı okuyun.

Kabala ve İnançlar, Bölüm 8

Yaradan’a Dönün

Baal HaSulam, Şamati, Makale 209: Duada üç koşul vardır:

  1. Çağdaşlarının hepsinden daha kötü durumda olmasına rağmen, O’nun kurtarabileceğine inanmak; onu kurtarmakta “Efendi’nin eli kısa mı kalacaktır” ki.  Aksi takdirde, “Ev Sahibi kendi kaplarını koruyamaz ” ki.
  2. O artık yapabileceği her şeyi zaten yapmıştır, daha fazla çareye sahip değildir ve de durumu için şifa görmemiştir.
  3. Eğer O, yardım etmezse, ölmesi hayatta olmasından daha iyi olacaktır.

Bunlar hayata karşı üç doğru tutumdur. Her şey Yaradan tarafından belirlenir. Benden gelen tek bir düşünce ya da his yoktur, yalnızca Yaradan’dan gelir.

Bu nedenle, her zaman yükseltilmiş bir hazırlık durumunda olmalıyım, aklımda ve hislerimde olan her şeyi analiz etmeliyim, Yaradan’ın bunları bana verdiğini fark etmeli ve derhal O’dan ıslah talep etmeliyim, beni başkalarına karşı sevgi ve ihsan etme düşüncesine yani kendimden önce başkalarına ihsan etme konusunda iyi duygulara yönlendirmesini talep etmeliyim.

Yaradan benim içimde sadece kötülüğü ifşa eder, söylendiği gibi: “Kötülüğü Ben yarattım.” Ancak, bu kötülüğü orta yolda yakalarım ve hemen O’ndan bunu iyiliğe dönüştürmesini talep ederim.

Daha sonra bir tango gibi, Yaradan ile “dans” denilen ilginç bir ilişkiye girmeye başlarım: O beni yönetir, ben de O’nu yönetirim. O beni etkiler ve ben de ona geri veririm.

Kötülüğü kabul etmek burada önceliklidir. Bir kez bunun Yaradan’dan geldiğini ve “O’ndan başka hiçbir şeyin olmadığını” anladığınızda, yapılacak tek bir şey kalır: O’ndan kötülüğü iyiliğe çevirmesini istemek. Tüm yaşamımız, tüm manevi çalışmamız bununla ilgilidir.

Soru: Egoist niteliklerimi ve onların yıkıcılıklarını kabul etmeden, Yaradan’a dönebilir miyim?

Cevap: Hayır. Bu sizin kaleci olmanıza benzer, Yaradan sürekli olarak şut atar ve siz sürekli O’nun atışlarını çevirmek zorundasınızdır.

Soru: Kabalistler kendilerini suçlarla mı?

Cevap: Sürekli ağlıyorsanız, yaşamınızdan memnun değilseniz, herkesi ve her şeyi suçluyorsanız, o zaman Yaradan’ın size verdiği şeyden memnun değilsiniz demektir.

Soru: Kabala insan ahlaksızlığının nedenine olumlu bakıyor mu?

Cevap: Yaradan bunu özellikle yaptı, bu yüzden kişi O’nun yardımına ihtiyaç duyar ve böylece O’nun seviyesine yükselebilir.