Category Archives: Maneviyat

Bir Kadın Kabala’da Ne Bulur?

Soru: Kadınlar neden Kabala çalışmaya gelir ve neden bu kadar çoklar? Kabala’da ne bulurlar?

Cevap: Kadınlar bize çalışmaya gelirler, çünkü bu dünyada güvenebilecekleri hiçbir şeye sahip olmadıklarını, güvenebilecekleri bir yaşam partnerine sahip olmadıklarını hissederler; eğitilmesi, yetiştirilmesi, desteklenmesi gereken çocuklar hakkında tüm kadınsı, anne bakımı konusunda, eve bakma ve doğru aileyi kurma konusunda, bunları nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Ve erkekler de bilmiyor.

Dolayısıyla kadınlar bu şekilde her şeyin nasıl çalıştığına, her şeyin nasıl düzenlenebileceğine dair bazı cevaplar almaya başladıklarını ve bu nedenle Kabala’ya geldiklerini görürler. Her şeyden önce, evde, ailede, işte, yaşadıkları şehirde ve dünyada doğru atmosferi yaratabilmeleri için onlara bir tür güven, bir tür temel sağlar.

Soru: Manevi arzuları neden bu kadar büyüktür?

Cevap: Kadınların her şeyden önce maneviyat için değil, mücadele ettikleri için olduğunu düşünüyorum. Kabala’ya gelirler, çünkü materyalde kesinlikle karşılıksız bir varoluş görürler.

Neden ve ne için varız? Burada neler oluyor? Bu dünya nasıl düzenlenmeli? Çocuklarla doğru bir şeyler nasıl yapılır? Bunlara cevap yoktur ve kadın ne yapacağını bilemez haldedir. Varoluşla ilgili en önemli soruların cevaplarına sahipse, o zaman zaten sakindir.

Ve en önemli şey: “Çocuklarıma, bize ne olacak?” sorusudur. Hayatta, dünyada bu soru çok, çok canlıdır.

Kadın, her şeyden önce bunu cevaplamaya gelir. Ve burada söylenenlerin evrensel psikoloji, evrensel gelişim, evrensel ıslah vb. hakkında olduğunu anlamaya başladığında, ortaya çıkan tüm bu muazzam Kabala ölçeklerine rağmen – evrensel ve bunun ötesinde – kadınlar hala çalışmaya devam ederler ve bu gereklidir.

Bu, bilgi ve merak açısından değildir. Bir kadın için bu zorunlu olarak çok daha derindir. Üzerinde var olabileceği bir temel, bir kesinlik arar.

Bina’nın Koruyucu Gücü

Yorum: Bina genellikle suyu temsil eder, ancak bir mağarada havayı temsil ettiğini söylüyorsunuz.

Cevabım: Bu durumda Bina, hava gibidir. Bunların alegoriler olduğunu anlamalıyız. Birçok insan hala çeşitli mağaralarda veya barınaklarda yaşıyor, ancak bu onlara fazladan bir şey vermez.

Burada kastedilen şey, bir kişinin bilinçli olarak böyle bir durumu seçmesidir, böyle bir davranış modeli, onu dünya denilen egoizmin üzerine çıkaracak, böylelikle kişi Bina denilen özgeciliğin niteliğini, ihsan etme niteliğini, başkalarıyla bağ niteliğini kazanacaktır.

Kişi kendi çabalarıyla bu tür nitelikleri kendi içinde yaratır. O, ışığın, üst dünyanın, ihsan etme niteliğinin niteliğini kendine çeker. Bu, genel olarak, kişinin kendi içinde sığınak gibi bir şeyi oluşturduğu, Yaradan’ın gücü, Bina’nın gücüdür. Kişi, manevi dünyada tam olarak yükselip daha yüksek bir seviyeye çıkamasa da, en azından kendi koşulu içinde, kendisi için daha yüksek bir nitelikle dolu hayali bir şey yaratır ve onun içinde var olur.

 

Islah Metodunun Faydaları

Soru: Kabalistik ıslah metodunun özelliği nedir?

Cevap: Bize gerçek doğayı, onun bizden ne istediğini ve onunla yüzleşip onun gerçek yasalarını öğrenirsek nasıl mutlu olabileceğimizi ifşa eder.

Elimizi ateşe sokmayacağız, düz zeminde tökezlemeyeceğiz, birkaç yıl içinde ondan bir darbe alıp, susuz, yiyeceksiz ve temiz havasız kalacak şekilde hareket etmeyeceğiz. O bize yasalarını gösterecektir.

Kabala bilimi, Yaradan’ı ifşa etmenin bir metodudur. Ve Yaradan tamamen doğadır. “Elokim” (Yaradan) kelimesinin gematriası (sayısal değeri),  “Teva” ya (doğa) eşittir. Yaradan ve doğa bir ve aynıdır.

Kabala bizlere dünyamızda ve onun ötesinde işleyen tüm genel yasaları gösterir. Onları tanırsak, kaçınılmaz olarak doğru olanı yapacağız. Doğanın kanunlarını net bir şekilde anlamamız gerekir ve o zaman hata yapmayacağız. Kabala bize bu fırsatı verir.

Yaradan’ın İsimlerinin Özünü Anlamak

Soru: Üst güç hakkında konuştuğumuzda, sadece tek bir kelime kullanırız: Yaradan, yani yaratan biri. O’nun tüm isimlerinin özünü anlamak mümkün mü?

Cevap: Şimdi bununla ilgilenmenizi tavsiye etmem çünkü Yaradan’ın isimleri, bir kişinin ediminin dereceleriyle doğrudan ilişkilidir. Bunun nedeni, ruhun manevi dünyanın seviyelerinde yükselirken onların her birinde farklı isimler, tanımlar ve kodlar almasıdır.

Bu, orduda görev yapan ve rütbeler alan birine benzer: çavuş, teğmen, albay, binbaşı, general vb. Ve seviyelerin her biri kişinin ilerlemesini gösterir. Kişi burada da, ediniminin seviyelerine göre Yaradan’ı farklı isimlerle adlandırır. Bundan daha fazlası değil.

Yaradan’ı ifşa ederek ve O’na farklı isimler vererek (iyilik yapan, acımasız, inatçı, yardımsever),  O’nun ifşa ettiğiniz özelliklerini belirtirsiniz.

Ve O’nda, O’nun tüm özellikleri tek bir basit formdadır: sadece yaratılanları yükseltmek ve haz vermek amacıyla. Ama siz onları tek tek ifşa ediyorsunuz ve O’na farklı isimlerle hitap ediyorsunuz. Dolayısıyla bunlar Yaradan’ın isimleri değil, kişinin Yaradan’ı nasıl hissettiğidir. Bu tıpkı bir çocuğun bugün işlediği bazı suçlardan dolayı annesi onu azarladığı için, annesine kötü anne demesine benzer. Ama anne gerçekten kötü müdür?

Dolayısıyla, bu kelimeleri, isimleri ve unvanları Yaradan’ın Kendisine atfedemeyiz, ancak kişinin henüz düzeltilmemiş halinin bir sonucu olarak hissettiği şeye atfedebiliriz. Yaradan’ı tam olarak edindiğimizde, o zaman O, sadece iyi ve iyilik yapan olacaktır.

 

“Çalışmaya Kim Gelir” (Linkedin)

İnsanlar sık sık bana, Kabala öğrencisi olma olasılığı en yüksek kişinin kim olduğunu ve neden bazılarının onunla ilgilendiğini ve bazılarının istemediğini, hatta reddettiğini soruyorlar. İlk bahsettiğim şey, Kabala’nın, hayatın anlamını soran herkes için olduğunu yazan, Zohar Kitabı üzerine Sulam [Merdiven] yorumunun yazarı Baal HaSulam’ın bilinen sözleridir. Bununla birlikte, birçok insan hayatın anlamını sorar ama sonunda Kabala çalışmaz, bu yüzden Kabala çalışmaya gelen çoğu kişi sık sık hayatın anlamını sormuşken, hayatın anlamını soran herkes sonunda Kabala çalışmaz.

Covid, insanların kaygı düzeyini önemli ölçüde artırdı. Birçoğu hayatın anlamını sormaya başladı bile. Ancak, bu başlı başına ciddi bir Kabala öğrencisi olmak için yeterli değildir. İnsanlar salgın sırasında her türlü durumdan geçtiler: Görünürde hiçbir sebep olmaksızın darbelere maruz kaldılar, onlarla başa çıkamayacaklarını hissettiler, sonsuz bir hayatta kalma mücadelesine zorlandılar ve çoğu zaman arkadaşları, aileleri veya yetkililerden çok az destek aldılar. Bu tür koşullar, kişiyi neden cezayı hak ettiğini, bu hayatta neyin yanlış olduğunu ve başkalarının nasıl mutlu olurken kendilerinin olmadığını sormaya kolaylıkla teşvik edebilir.

Bununla birlikte, bir krizin ortasında dolaşan insanlar (genellikle) Kabala çalışmak için en iyi adaylar değildir. Kabala, öğrenci adına bağlılık gerektiren uzun bir süreçtir. Bu nedenle, Kabala çalışmaları için en iyi adayların, bir krizin ortasında olmayan, ancak daha önce birini (veya daha fazlasını) deneyimlemiş ve o zamandan beri hayatlarını istikrara kavuşturmuş olanlar olduğunu söyleyebilirim. Yine de, hayatın anlamı hakkındaki soru pes etmez. Bu olduğu zaman, bu, sorunun kişiyi ciddi ve kararlı bir öğrenci yapacak kadar derin olduğunun bir işaretidir.

Kişi Kabala çalışmaya başladığında yeni ufuklar açılır. Genişletilmiş gerçeklik algısı, öğrencinin alıştığı veya üzerinde büyüdüğü tanıdık normları ve sınırları aşar. Bu, hayatın yüklerinin çoğunu ve hepimizin sahip olduğu birçok “derin suçluluk duygusunu” alır çünkü işlerin nasıl yürüdüğünün farkına varılması, hepimizin ego odaklı olduğumuzu ve bu nedenle bencil olmanın değiştirilemeyeceğini ortaya çıkarır.

Bu bir öğrenciyi pervasız yapmaz çünkü Kabala bilgeliği, aynı zamanda egolarımızın efendisi olabileceğimizi de öğretir. Onu yok etmiyoruz veya bastırmıyoruz, daha ziyade gücünü olumlu amaçlar için kullanıyor ve ortak fayda için çalışmasını sağlıyoruz. Bu nedenle Kabala öğrencileri bir yandan çok bireyseldir, ancak diğer yandan topluma son derece bağlıdır ve herkesin başarısı için coşkulu bir şekilde işbirliği yapar.

Özellikle günümüzde, ego insan toplumunun her parçasını ve her bir kişiyi bireysel olarak yok ederken, egoyu nasıl dizginleyebileceğimizi ve onu yapıcı bir şekilde nasıl kullanabileceğimizi bilmek özellikle önemlidir. Bu nedenle, Kabala öğrenmeye hazır ve istekli olanların çalışmalarından ciddi anlamda kazanacakları çok şey vardır ve toplum, onların öğrenmelerinden kendilerinin kazanacağından daha fazlasını kazanacaktır.

Tek Bir Düşünceye Tutunmak

Soru: Tüm eylemlerimde ve yaptığım her şeyde Yaradan’a benzemek istediğim düşüncesine tutunmak doğru mu?

Cevap: Evet, ama bu düşünce size yardımcı olacak birçok başka düşünceye de yol açmalıdır. Örneğin, Yaradan’a benzemek için gruptaki dostlarımla bağ kurmak, herkesten aşağıda olmak ya da tam tersi, onları arkamda çekmek için herkesin üzerine yükselmek vb.

İlk düşünce ana düşüncedir, ancak onu bir ana düşünceye eklenen ikincil düşünceler takip eder. Kabala bilgeliğiyle ne kadar çok meşgul olursanız, Yaradan’a nasıl yakınlaştığınızı o kadar çok takip ederseniz, içinizde daha fazla ikincil düşünceler ve arzular ortaya çıkar, ama hepsi tek bir genel ortak integrale bağlanır.

Çevrenin Gücü Altında

Soru: Vücudumuzun ihtiyacından fazlasını tüketmememiz gerektiğini söylüyorsunuz. İnsanlık belli bir noktaya kadar bu yolu izledi. Sonra ne oldu?

Cevap: Sonra insan, yanlış sosyal gelişim nedeniyle yanlış şekilde ilerlemeye başladı. Gerçek şu ki, eğer kişi toplumdan bağımsız olarak kendi başına var olsaydı, o zaman sadece vücudunu korumak, gerekli beslenmeyi sağlamak ve üremesini sağlamak için bir şeyler yapardı.

Yani, tüm bedensel ihtiyaçlarımız yiyecek, cinsellik ve aileye indirgenmiştir. Onlar için doğal içsel ihtiyaçlarımız var ve onların bu çerçevede gerçekleştirilmeleri gerekiyor.

Ama insan aynı zamanda çevrenin de kontrolü altındadır. Hayvanlarda, onların çevre ile arasındaki ilişki, içgüdüleriyle açıkça düzenlenir. Ve biz insanlar, içgüdülerimizin ötesine geçen zenginlik, güç, şöhret ve bilgi için devasa sosyal arzular geliştiririz.

Bu dört tür arzu ancak toplum pahasına tatmin edilebilir. Kendine yetebilme zenginlik olarak adlandırılmaz. Zenginlik, diğer şeylerle ilişkili olarak ölçülür, güç ve şöhret gibi. Ve bilgi doğanın tümü ile ilişkilidir.

Başka bir deyişle, egoist arzularım bedenim için gerekli olanın ötesine geçtiğinde ve belli birkaç yıl var olması için, gereken normal doyumu aştığında, çevreleyen doğaya ve topluma boyun eğmeye başlarım. İşte o zaman en sonunda bizi yok eden egoizm kendini gösterir.

Soru: Bir Kabalist hangi temelde insanın özünün haz alma arzusu olduğunu iddia eder?

Cevap: Bu soru bir Kabaliste yöneltilmemelidir. Bunu herkes bilir: biyologlar, zoologlar, fizyologlar ve psikologlar. İnsan sadece haz ister. Dünyayı sadece en fazla hazzı nereden alabileceğiniz veya neyden kaçmanız gerektiği perspektifinden görüyoruz ki, böylece bize zarar vermesin.

Sadece hazlara doğru ve sadece acı çekmekten çok uzağa, biz böyle yönlendiriliriz, bu şekilde davranırız, istekli olsak da olmasak da.

“Zohar Kitabının Sırrı” (Linkedin)

Bu Perşembe akşamı, Pesah Bayramı’nın ertesi günü başlayıp kırk dokuz gün sonra sona eren Omar sayımının 33. günü olan LAG ba Omar’ı, Sukot bayramının arifesinde kutlayacağız. 33. gün birçok nedenden ötürü çok anlamlıdır, ancak özellikle birisi dünya çapında milyonları büyüler: O gün, on dokuz yüzyıl önce, Kabala bilgeliğinin ufuk açıcı kitabı olan Zohar Kitabı’nın yazımının sona ermesiydi.

Bugünün insanlık için büyük bir gün olarak kutlanmasının iyi bir nedeni var: Zohar Kitabı özel bir şekilde ve özel bir amaç için yazılmıştır. Bir sebepten dolayı gizlenmiş ve daha sonra sadece bu nedenle ortaya çıkmıştır. Ve bu günleri bu nedenle yaşıyoruz.

Rabbi Şimon Bar Yohay (Raşbi) büyük bir Kabalistti. En yüksek maneviyat derecelerine erişmiştir ve adı Yahudiliğin temel kitapları olan Mishnah ve Gemarah’ta defalarca anılmaktadır. Bununla birlikte, Raşbi’nin benzersizliği, üstün manevi başarısında değil, onu insanlıkla paylaşma konusundaki amansız çabalarında yatmaktadır. Manevi dünya bizimkinin tam tersidir. Dünyamız egoizme ve yıkıcı rekabete dayanırken, manevi dünya saf sevgi ve vermekten oluşan bizim zıt imajımızdır. Bu nedenle Zohar Kitabı “Her şey sevginin karşısında duruyor” diye vurgular. (VaEtchanan, Madde 146).

Manevi dünyadaki temel birim, on alt birimden oluşur. Bu alt birimler, Partzuf adı verilen güçlü ve istikrarlı bir yapı oluşturmak için birbirini tamamlayan, benzersiz ve çoğu zaman birbiriyle çelişen sevgi ve verme ifadeleridir. Sevginin bu alt birimlerine, Partzuf adı verilen temel manevi birimde birleşen İbranice sapir [sapphire] kelimesin gelen Sefirot denir. Daha sonra Partzufim [Partzuf için] bir araya gelir ve tüm manevi dünyayı inşa eder. Sefirot, sevgi ve vermenin ifadeleri olduğundan ve maneviyatta var olan her şeyi oluşturdukları için, tüm manevi dünya tek bir sevgidir.

Dünyamız saf egoizmden oluştuğundan ya da Yaratılış kitabının bize, “Bir insanın kalbinin eğilimi gençliğinden kötüdür” (Yaratılış 8:21) diye bahsettiği gibi, bizler manevi dünyadan tamamen kopuğuz. Aslında, biz O’na o kadar zıt durumdayız ki duyularımızla kavrayamıyoruz.

Ancak hayatını, insanlığı bu sevgi dünyasıyla birleştirmeye adayan Raşbi, uçurumu kapatmanın bir yolunu bulmuştu. Oğluyla birlikte, onun gibi kendilerini bu asil göreve adamaya istekli olan, sekiz hevesli öğrenciyi bir araya getirdi ve bunlardan on tanesi, az önce de söylendiği gibi, on Sefirot’tan oluşan manevi bir Partzuf’un bir görünümünü oluşturdu.

Ancak süreç kolay olmadı. Raşbi ve öğrencileri insandı ve bu nedenle doğaları gereği bencildiler. Bir onlu oluşturmak, onları manevi bir Partzuf yapmadı. Uzun ve kademeli bir süreç olan manevi bir Partzuf’a benzemek için, egoizmlerinin üstesinden gelmeleri gerekiyordu. Ve daha manevi, sevgi dolu olmayı öğrendikçe, deneyimlerini yazıya döktüler ve böylece Zohar Kitabı’nı yazdılar.

Bunu onlardan önce kimse yapmamıştı ve o zamandan beri de kimse yapmadı. Yavaş yavaş kendi egoizmlerini aştılar, galip geldiler ve bunu alegorilerle ve Kabala dilinde yazdılar. Manevi yolculuklarının sonunda, doğalarını tamamen nefretten sevgiye dönüştürmüşler ve hepsini bu muhteşem kitapta bizlerle paylaşmışlardı. Zohar Kitabı’nın insanlık için çok önemli olmasının nedeni budur, özellikle de nefretin hayatımızın her yönünü ele geçirdiği bugünlerde.

Aharei Mot bölümünde, Raşbi’nin onlusu bize nefreti hissetme ve sevgiye dönüştürme sürecinde deneyimledikleriyle ilgili fikir verir. Onlar, “‘Kardeşlerin birlikte oturması ne kadar iyi ve ne kadar hoş’. Bunlar birlikte otururken arkadaşlar ve birbirlerinden ayrı değillerdir. İlk başta, birbirlerini öldürmek isteyen, savaş halindeki insanlar gibi görünürler. Sonrasında kardeş sevgisine geri dönerler.” diye yazmışlardır.

Ancak Raşbi’nin onlusu burada bitirmemiş; neden bu kadar çabayı gösterdiklerini de paylaşmışlar. Onların sözleriyle, “Ve siz, burada olan dostlar, daha önce şefkat ve sevgi içinde olduğunuz gibi, bundan sonra da ayrılmayacaksınız… ve sizin erdeminizle dünyada barış olacak, yazıldığı gibi, ‘Çünkü kardeşlerimin ve dostlarımın hatırına, ‘Barış içinizde olsun’ dememe izin verin.’” Gerçekten de onlar, Zohar Kitabı’nı kendileri için değil, dünyanın geri kalanının barış ve sevgiyi bulması için yazdılar.

Ancak Raşbi ve onlusu kitabı yazmayı tamamladığında, insanlığın buna hazır olmadığını anladılar. Bu sevgi kitabını doğru bir şekilde kullanmak için, insanlığın, nefretin içine ne kadar derinden batmış olduğunu hissetmesi gerekiyordu. O zamanlar, kendilerini öldürmek isteyen Romalılardan sürekli kaçıyor olsalar da bir bütün olarak dünyanın insan doğasının gerçekte ne kadar nefret dolu olduğunu ifşa etmediğini biliyorlardı. Sonuç olarak, yine bir başka özverili eylemde, çok çetin bir şekilde yazdıkları kitabı gizlediler.

Yüzyıllar boyunca insanlık, doğasının daha daha derin katmanlarını ifşa etti, bu gerçekten de tamamen kötüydü. Yeterince kötülük ifşa olduğunda, Zohar Kitabı bir kez daha ortaya çıktı. Ancak yine de herkesin onu bilmesinin ve onu amacı için: nefreti sevgiye dönüştürmek için kullanabilmesinin zamanı değildi.

Ancak şimdi, 20. yüzyılın sonundan bu yana, doğamızı kabul etmemiz, bu sevgi ve vermenin kitabına gerçekten ihtiyaç duymamız için yeterlidir. Bu nedenle modern zamanların en büyük kabalisti Rav Yehuda Aşlag, Zohar Kitabı üzerine Sulam [merdiven] yorumunun tamamını yazdı, bu kitaptaki her kelimeyi açıkladı, böylece hepimiz ondan faydalanabilir ve kendimizi, Raşbi’nin öğrencilerinin yazdıklarında yaptıkları gibi dönüştürebiliriz.

Gerçekten LAG ba Omer, insanlık tarihinde onu nefret bataklığından çıkarmak ve manevi dünya olan sevgi havuzuna çekmek için bir ip atılan çok önemli bir güne işaret ediyor.

 

Üst Dünyayı Nasıl Edinebiliriz?

Yorum: Yaradan’ı haklı çıkarmak için, O’nun yönetimini anlamalıyız. Ve O’nun yönetimini anlamak için, O’nun niteliklerine benzememiz gerekir. Bu bir kısır döngü gibi görünüyor.

Cevabım: Hayır. Sadece egoist dünyamızda bu böyle görünüyor ama maneviyatta değil. Maneviyatta “O’nu haklı çıkarmak için” diye bir şey yoktur. Maneviyatta sevgi ve ihsan etme arzuları üzerinde, bilginin değil inancın niteliği üzerinde çalışırım.

Maneviyata sıradan anlayışımla, aklımla ve maddesel duygularımla ulaşamam. İçimdeki maneviyatı sınırlayamam. Orada her şey onun fiziğini, yapısını vb. anladığım fiziksel dünyadakinden farklı bir şekilde gerçekleşir ve ben, içimde bir model inşa ederim ve bir şekilde bunun dünya olduğunu düşünerek, onun içinde yolumu bulmaya başlarım.

Manevi dünya bu şekilde edinilmez. O benim dışımda edinilir ve onu sınırlayamam. Eğer yaparsam, bu üst dünya değil, uydurduğum bir şey olur.

Bütün Doğayı Hissedin

Soru: Dünyanın bütünlüğünün edinilmesinin, kişinin manevi seviyelere yükselişi ile bağlantılı olduğu bilim dilinde nasıl açıklanabilir, bütünsel evrenin yapısına manevi dünyalar nasıl dahil edilir ve onların varoluş gerçeği nasıl açıklanır?

Cevap: Kabala ilmi, dünyamızda yaşayan bir insana, kendisini ifşa eden bir bilimdir, o zaman tabii ki tüm bunlar mümkündür. Sadece bunu doğru bir şekilde anlamaya çalışmalı ve başkalarına açıklamalıyız.

Egomuzun büyüdüğü, şekillendiği ve geliştiği ölçüde dünyamızı ediniriz. Bu nedenle, Kabala, egoizmin doğru biçimde gelişmesiyle ilgilenir yani alma arzusunu, doğamızın temel arzusu olarak anladığımızda ve onun üzerinde, kendimizin üzerinde gerçekleştirmemiz gereken yapay bir tepki olarak başka bir yapı, ihsan etme arzusu oluştururuz.

Bu iki eylemin, yönün ve niyetlerin yardımıyla, tüm doğayı tüm tezahürlerinde kesinlikle hissedebilir ve kavrayabilir, onu fark edebilir ve başkalarına aktarabiliriz. Kabala bilimi bunu yapmamızı sağlar.