Category Archives: Maneviyat

Manevi Yolda Düşüşler ve Yükselişler

Soru: Yaradan’ın düşüşler ve yükselişlerle bağlantılı olduğunu hissetmeye çalışmak nasıldır?

Cevap: Bizim dünyamızda alma arzusu otomatik olarak içimizde sürekli olarak çalışır ve ben dünyamızı aşağı yukarı onunla bağlantılı olarak hissederim. Manevi dünyada, benim doğal arzum ihsan etme arzusudur ve durumlarımı onun içimde dalgalanmasına göre hissederim.

Yani, Yaradan’ın (ihsan etme niteliği) daha büyük bir hissiyatı bir yükseliştir, daha küçük olanı ise bir düşüştür.

Doğal olarak, manevi dünyadaki düşüşler ve yükselişler, dünyamızdaki düşüşlerden ve yükselişlerden tamamen farklıdır, çünkü maneviyatta hepsi bizim çabalarımızdan gelir. Maddi dünyada, özel çabalara ihtiyacımız yoktur, çünkü alma niteliği olan egoizmde otomatik olarak var oluruz. Manevi dünyada ise, onun içinde minimum düzeyde bile var olabilmek için, sürekli olarak egoizmin üzerine çıkarak bir sonraki niteliğe, ihsan etme niteliğine yükselmek için çaba göstermeliyiz.

Bunlar bilinçli olarak üst ışığı çektiğimde ve o bende yeni bir özellik düzenlediğinde meydana gelen özel, içsel çabalardır. Ben ihsan etmenin içinde otomatik olarak var olamam, çünkü o zaman yeniden temel doğal özelliğimiz olan egoizmin içine düşerim.

Sanki yerin üstünde olmak istiyormuşsunuz gibi, bunu yapmak için biraz çaba sarf etmeniz gerekir. Ve çaba ortadan kalkar kalkmaz, tekrar yere düşersiniz.

Yorum: Ancak Kabalistler, bir kişi Mahsom adı verilen iki dünya arasındaki potansiyel engeli aştıysa, o zaman bir daha asla bedenselliğe düşmeyeceğini yazar.

Cevabım: Yine de sürekli anti-egoist çabalar sarf etmesi gerekir.

Soru: Manevi dünyada var olmak zor mudur?

Cevap: Hayır, zor değildir. Her şey Yaradan’ın yüceliğine, ihsan etme niteliğinin büyüklüğüne ne kadar önem verdiğimize bağlıdır. Kendimizi bu güce, onun önemine, büyüklüğüne adarsak, o zaman zor değildir ve kalıcı olabilir.

Ancak bu, çaba göstermeye başladığımızda kalıcı olacaktır. Yani bu çabanın uygulanması bizim kalıcı durumumuza dönüşebilir. Ve bu hoş bir çabadır. Kişi Yaradan’ın yüceliğini hissettiği ölçüde bu, hoş hale gelir.

2021 Yılı—Kölelik Çağının Sonu

Bir yıllık karantinadan sonra ekonomi nihayet açılmaya başladığında, yeni bir olgu ortaya çıktı: İşletmeler, yüksek işsizlik oranına rağmen üretime devam etmek için gerekli sayıda işçiyi işe alamıyor. Koronavirüs pandemisi nedeniyle işini kaybedenlerin herhangi bir iş fırsatı aramak için acele edecekleri ve çalışanlarla ilgili herhangi bir sorun yaşanmayacağı varsayılmıştı.

Ve hala, hem İsrail’de hem de dünyada büyük bir işgücü sıkıntısı var. Ve bu sadece düşük ücretli, vasıfsız işler için değil, aynı zamanda yüksek teknoloji, hukuk büroları, muhasebe için de geçerli. Bu nedenle ofisler küçük bir kadro ile ve azaltılmış bir programla çalışmak zorundalar.

Daha önce bu işleri yapanlar ise evde oturuyorlar, pandemi nedeniyle devletten iyi bir ödenek alıyor ve işe dönmek için aceleci değiller. Bu paradoksu yani devasa bir işsizlik seviyesi ile işçi bulmanın imkansız olduğunu nasıl açıklayabiliriz?

Çalışmak isteyen yeterli insan yok. Birçoğu bu arzusunu kaybetti. Sonuçta, açlık veya sosyal baskı tehlikesi altında değiller. Devlet yardımı alırken kanepeye uzanabilir, gazete veya kitap okuyabilir, TV seyredebilir veya ailenizle birlikte plaja gidebilirsiniz.

Ve aslında, bunda yanlış bir şey yok, çünkü bazen “oturup hiçbir şey yapmamak daha iyidir” deniyor. Dünya, iş yerinde aşırı zorlamak için yaratılmadı. Bir işe yaramayan bir sürü iş var, o yüzden evde oturmak daha iyi olmaz mıydı? En azından çevre iyileşecek ve kirlilik azalacaktır.

Kişi, onu zorlayan koşullara uyum sağlayan haz alma arzusu olduğu için, bunda beklenmedik bir şey yok. Üzerinde baskı yoksa, kişi kımıldamaz.

Daha önce toplum, çalışmamanın imkansız olduğu tavrını benimsiyordu: iş yok – geçim kaynağı yok. Bu nedenle, kişi geçimini sağlamak, ailesini ve çocuklarını beslemek için iyi bir meslek edinme arzusundaydı. Bugün her şey alt üst oluyor: Aile kurma, çocuk yapma arzusu yok, çalışmaya da gerek yok.

Ve aslında amaç daha çok çalışıp iş sahibini zenginleştirmek değil, ne için var olduğumuzu anlamaktır. Sabahtan akşama kadar işletme sahibi vergi ödemekten kurtulup birkaç milyon daha kazanacak diye işi nasıl çarpıtacağını düşünen bir ekonomist olarak çalışmanın ne anlamı var? Ve kendimiz için çok daha fazla oyuncak üretmemize ve oynamamıza imkan veren teknolojik ilerlemenin faydası nedir?

Bir kişinin bu zamanı ailesine, çocuklarına ayırması ve gerçekten bilim, felsefe, Kabala yani manevi ilerlemeyi çalışarak kendini geliştirmesi daha faydalı olacaktır. Kendisi için inşa ettiği yapay dünyayı değil, içinde yaşadığı doğanın doğal dünyasını çalışacaktır. Ve böylece her şey sakinleşecek, baskı ve sorun olmayacak, boşanmalar olmayacaktır.

Aksi takdirde, insanı zincire vuran sistemleri biz kendimiz destekleriz.

Bir insan evde kalırsa, dünyayı ve ailesinin, milletinin ve tüm dünyanın hayatını daha iyi hale getirmek için düşünmek için zamana ve enerjiye sahip olacaktır. Son yüz yılda bizi

Dünya Egoizmle Sınırlı Değil

Dar odaklı niyetimizin ötesine geçebilseydik – her şeyi sadece kendi iyiliğimiz için yaparak (bilinçli ve bilinçsiz olarak, herhangi bir çabayla, zorla, her şekilde) – dünyayı kendi beş duyumuzla değil, sanki başka birinin duyuları aracılığıyla hissetmeye başlardık.

Dünyanın, diğer insanların duyu organları aracılığıyla algılanması bize tamamen farklı bir resim verir – üst dünya dediğimiz, egoist olanın üstünde, bencil olmayan. Ne de olsa kendimizden çıkmaya, kendi iyiliğimiz için olan niyetimizden çıkmaya ve kendi iyiliğimiz için olmayan niyetle bütünleşmeye başladığımız ölçüde, önceden bu güce kendi iyiliğimiz için hizmet ettiğimizi ve şimdi bu güce başkalarının iyiliği için hizmet ettiğimizi keşfederiz.

Başkalarının iyiliği için olan niyete Lişma denir.

Bu niyeti edindiğimizde, dünyayı, bize, varlığımıza, eylemlerimize ve arzularımıza bağlı olmayan, farklı şekilde görmeye başlarız. Bu dünyaya üst dünya denir. Neden? Bizim üzerimizde, bizden daha yüksek, bizim dışımızda olan güçleri, eylemleri görmeye başlarız çünkü bunlar bizim dar egoizmimiz ile sınırlı değildir.

Lişma denilen bu tam formda hareket etme imkanı, bizi sonsuzluk, mükemmellik derecesine götürür ve bize farklı bir dünyada, farklı bir alanda var olma fırsatı verir.

Soru: Yaradan burada nerede?

Cevap: Yaradan; onu kendi dışında edinmeye başladığı için kişiye bu durumda ifşa edilen ihsan etme ve sevginin genel gücüdür. Bu ölçüde, kısmen Yaradan olarak adlandırılan bu büyük alanla, onu yeni bir dünyada, yeni bir boyutta çevreleyen bu büyük güçle giderek daha fazla tanışır.

Verenin Yüceliği

Soru: Manevi dünyanın temeli, ona atfettiğimiz önemdedir. Kaynaklarda sadece bir gram ışığın ve bir gram arzunun olduğu yazılıdır ve diğer her şey buna nasıl davrandığımız, belirli olgulara ne kadar önem verdiğimiz tarafından belirlenir. Bu nasıl olur?

Cevap: Dünyamızda arzuların ve tatminlerin bir tür orantılı ölçüm standardına sahip olduğu gerçeğine alışkınız: Metre, metreküp, parsek (3,26 ışık yılı), mesafeler, ton vb.

Ancak manevi dünyada maddi boyutlar yoktur. Oradaki her şey yalnızca duyusal olarak, birinin diğeriyle ilişkisiyle ölçülür. Bu nedenle, benim için tüm evrenden ve tüm hayatımdan daha değerli olabilecek bir gram malzemeyi önemsiyorsam, diyelim ki bu gram yeni bir yaşamın başlangıcıdır, o zaman onu tüm evreni dolduran bir şey olarak değerlendiririm. Bana göre her şeyden daha büyüktür. Bu, bir nesnenin manevi değerini ölçer.

Başka bir deyişle, manevi bir nesnenin geometrik veya metrik bir boyutu yoktur ve yalnızca benim tutumumun büyüklüğü, ona olan ilgim ve nesnenin gözümdeki büyüklüğü ile belirlenir. Bunlar tamamen subjektif (öznel) ölçümlerdir.

Soru: Prensip olarak, manevi edinimi olan bir kişi veya bir Kabalist, Yaradan’ın kendisine verdiğinden değil, Yaradan’ın onun gözündeki öneminden mi haz alır?

Cevap: Yaradan’ın kendisine verdiğini hissetmez. Kişi ancak Yaradan’ın kendisine verdiklerinin büyüklüğü kadar hisseder.

Soru: Dünyamızdan bir örnek ele alalım. Diyelim ki bir fincan kahve de bu birleşik güçten geliyor. Sadece kahve içebilirim. Ama benim için önemli biri yaptıysa, doğal olarak sadece içkiyle değil, bu kişinin önemiyle, benim ve toplumun gözünde ne kadar büyük olduğu ile de tatmin olmuş olacağım. Bu şekilde mi çalışır?

Cevap: Evet.

Yorum: Ama yine de bir çeşit materyal olmalı.

Cevabım: Bizim dünyamızda materyal mutlaka vardır. Bu nedenle, ondan daha soyut kategorilere geçebilmemiz için, yaratılan maddi dünyadan başlıyoruz.

Soru: Bu, dünyanın tüm hazlarına şu şekilde davranmam gerektiği anlamına mı gelir: bu bana Yaradan tarafından verildi ve tek eksiğim bunu bana verenin önemi?

Cevap: Evet, ama aldığım kişi için önem geliştirmeye başladığımda ve benim için bu alınan nesnenin öneminden daha fazlaysa, o zaman başka boyutlara geçerim.

Yani nesnenin kendisi artık benim gözümde önemli değildir. Önemli olan tek şey, onu bana verenin önemidir. Sonra maddi dünyamızın duyumlarından üst dünyanın boyutlarına ve duyumlarına geçerim: Bunu Yaradan’dan aldım.

Yaradan’a Doğru İlk Hareket

Herkes İçin Zohar, VaYikra, Madde 80: Yanına vardığında tozların içinde yattığını gördü. O zaman kraliçenin görkemini ve kralın ondan isteklerini kim gördü?

Kraliçe bilinçsiz yatmaktadır, kendisi ile hiçbir şey yapamamaktadır. Bu, kaynaktan tamamen ayrılmanın farkına varılmasıdır. Bir şekilde, krala ulaşmak için en azından biraz güç bulmalıdır. Güç olmasa bile, arzu olmasa bile, sadece ilk hareket. Kral diğer her şeyi ekleyecektir.

Hepimiz böyle korkunç, kayıp, güçsüz, karanlık, kafa karışıklığı içindeyken Yaradan’a doğru küçük bir hareket bulmalıyız. O zaman O’nun ifşası bize yeni bir güç, yeni bir anlayış getirecek ve ışığın yolunu açacaktır.

Ortak Bağlantı Ağında

Kabala ilminde, tüm yaratılışın, dünyamızda ve etrafımızdaki manevi dünya dediğimiz güçler dünyasında var olan her şeyin, ortak bir bağlantı ağı olduğunu çalışır ve sonra ifşa ederiz.

Bu ortak, karşılıklı, destekleyici, birbirini tamamlayan bağlantı ağına ruh denir. Bizler sadece bununla ilgili konuşuruz: aramızda onu nasıl ifşa edeceğimizi, nasıl artıracağımızı, aklımızla ve duygularımızla bunun içine nasıl gireceğimizi ve nasıl kontrol edebileceğimizi konuşuruz. Bütün bunlar ruhun edinilmesidir.

Bu bağlantıyı ifşa ederken, Yaradan denilen ihsan etme ve sevginin gücünü keşfetmeye başlarız. Esas olarak, Kabala bilgeliğinin tüm meşgul olduğu ve genel olarak kişinin yapabileceği tek şey şudur: bu dünyadaki hayatı boyunca, Yaradan’ı edinmek, ruhu edinmek yani içinde hepimizin var olduğu ve tamamen birbirimize bağlı olduğumuz güçler ağını edinmektir.

Tarihsel Kronoloji ve Manevi Gelişim

Soru: Tufan, Mısır’dan Çıkış vb. tüm manevi koşulları aynı kronolojik sırayla mı yaşamız gerekiyor yoksa bu şart değil mi?

Cevap: Tora’nın bize anlattığı her şeyi aşağı yukarı aynı kronolojik sırayla yaşamamız gerekir, ancak her bir kişi bunları kendi ruhunun durumuna göre yaşar.

Yani Mısır’da olmak, dört yüz yıl sürgünde geçireceğim ve oradan çöle kaçacağım anlamına gelmiyor.

Tüm bunları manevi çerçevelere dönüştürmemiz gerekiyor, bu da Mısır’a inmenin egonun kötü olarak tanınması olduğu anlamına geliyor. İlk başta, bu kötü değil ve yedi yıllık tokluk var, egomdan zevk alıyorum ve bunun beni ileriye götürdüğünü anlıyorum, Kabala ilmini çalıştıkça daha çok biliyorum ve daha çok anlıyorum.

Sonra yedi yıllık açlık gelir. Daha önce egonun beni doldurduğunu hissettiysem, şimdi beni manevi edinimden ayırdığını ve artık onu kabul etmek istemediğimi, ondan çıkmak istediğimi hissediyorum.

Erdemli Bir Kişi Yaratılışın Tüm Parçalarının Birbirine Bağlı Olduğunu Görür

Erdemli insan, dünyayı paramparça görmeyecek kadar kendini ıslah etmiş, yaratılışın tüm parçalarının birbirine bağlı ve birbirini tamamladığını hisseden kişidir.

Bu nedenle, tüm yaratılışın, yerine getirilmesini Yaratan’dan alan tek bir kap, tek bir arzu olduğunu anlar, hisseder ve keşfeder. Ve bu nedenle, yaratılışı haklı çıkarır.

Yaradan onu tek bir kap ve onun içinde tek bir ışık olarak ifşa etmeden önce kişi yaratılışı haklı çıkaramaz. Yani erdemli kişi, Yaradan’ı O’nun eylemlerine göre haklı çıkarır ve ona tüm yaratılışı tek bir bütün olarak gösteren eyleme dahil olur.

Doğanın Beş Kısmı: Kök ve Onun Etkileri

Yorum: Rabbi Nachman, birçok farklı kitabın bulunduğu bir mağaraya girmiş gibi bir rüya gördüğünü yazmıştır. Onları açmaya başlayınca hepsi aynı yerden açılmışlar ve aynı şeyden bahsetmekteymiş.

Benim Cevabım: Öyledir, hepsi sadece manevi kaynaşma, birleşme, yükselme durumuna nasıl geri dönüleceğinden bahseder. Esas olarak, tüm birincil kaynaklar zamanımız için yazılmıştır. Bizler şimdi maneviyattan son, dördüncü sürgündeyiz ve ondan, Kral’la,  Yaradan’la birliği tamamlamaya gelmeliyiz.

Soru: Ama bütün birincil kaynaklar aynı şeyi söylüyorsa, neden bu kadar çok farklı kitap var?

Cevap: Çünkü her şeyden önce dört ana dil vardır.

Vücudumuzda her şey beş kısımdan oluşur (kök ve onun dört etkisi): Akciğerlerin beş kısmı, ağzın beş kısmı, beş duyu, eldeki beş parmak vb.

Gerçek şu ki, ruhu kendisi için inşa eden ışık, onun kök sistemi, sözde taç, köktür. Kökten dört aşama gelir, kendisi için arzu oluşturan ışığın dört yayılımı. Sadece son, dördüncü aşama ışığa yükselmek, ışıkla aynı olmak isteyen gerçek arzudur.

Böylece doğadaki her şey beş aşamada yaratılır ve bu nedenle dört tür dilimiz var, yani yaratılış tarafından dört tür ışık algısı.

Ayrıca dört tür yaratılış vardır: cansız, bitkisel, canlı ve insan.

Kabala, değişimimizin tüm aşamalarını anlatır yani sonuncusu kök olan, beş dünyanın 125 aşamasını çıkışı tanımlar.

Her dünyada, Partzufim (büyük aşamalar) olarak adlandırılan beş bölüm vardır ve bunların her biri beş alt aşamaya bölünmüştür – Sefirot. 125 basamağa çıkar. Onların hepsi, Yaradan’ın “Değişmez, silinmez dört harfli adı” denen tek bir anlayışa dönüşür.

Yaradan’ın dört harfli adı, dışarı giden kökü (nokta) ve bu noktayı temsil eden dört harfi içerir. Yani O’nun bu beş temsili formunun içinde, beş tezahüründe, bizler O’nu hissederiz.

Yaradan İle Pin Pon

Soru: Bir düşünce Yaradan’dan geliyorsa ancak birleşmeye yönelik değilse, kişi onunla nasıl doğru bir şekilde çalışır?

Cevap: İyi ve kötü tüm düşünceler Yaradan’dan gelir. O kadar çok olumsuz düşünceye sahibim ki! Onları ayırmalı ve neden geldiklerini anlamalı, onları iyilere dönüştürmeli ve Yaradan’dan onları değiştirmesini istemeliyim.

Varsayalım ki Yaradan’dan 1000 düşünceden bir tanesi olumlu gelsin. Ama bunların 999’u olumsuzdur. Yani grup aracılığıyla Yaradan’dan onları değiştirmesini istemeliyim. Yani, eğer bana bu düşünceleri gönderiyorsa, bu, onları O’na geri gönderebileceğim ve O’nun onları olumlu düşüncelere dönüştüreceği anlamına gelir. Tam olarak bir pin pon oyunu gibi.

Belirli bir düşünceyi veya arzuyu yakalarsam, Yaradan’ı onları değiştirmeye ikna edebilirim demektir. Ve hiçbir şey yapmak zorunda değilim! Sadece benim talebim gereklidir.