Category Archives: Maneviyat

“Hayatınızın Amacını Nasıl Bulursunuz?” (Quora)

Bizi her an hayatın amacına doğru geliştiren doğanın yüksek planını ve programını öğrenerek hayatımızın amacını bulabiliriz.

Doğanın planını öğrenerek, yavaş yavaş şimdiki enkarnasyonumuzda neyi gerçekleştirebileceğimizi, önceki enkarnasyonumuzda kaderimizin ne olduğunu, doğanın nasıl işlediğini, neden olduğumuz gibi yaratıldığımızı ve çevrenin etkisi altında gelişim şeklimizin nasıl olduğunu hissetmeye başlarız.

O zaman bu sisteme nasıl katılacağımızı ve onu nasıl kontrol edeceğimizi anlayabiliriz. Arzularımızı ve niyetlerimizi, doğanın yüksek planını öğrenmeye dayalı rehberlikle birlikte kullanarak, doğanın kontrol odasına girebilir ve her şeyin nasıl ve neden olduğu gibi yaratıldığını keşfedebiliriz.

Hayatın amacını sormak, bu keşfe doğru atılan ilk adımdır. Tarih boyunca ve bireysel yaşamlarımız boyunca, hepsi mevcut algı ve duyum seviyemize ait olan yemek, seks, aile, para, onur, kontrol ve bilgi arzuları yoluyla gelişiriz.

Anlam ve amaç arzusu, zaten daha yüksek bir algı ve duyum düzeyine aittir ve hayatın anlamını ve amacını sormak onun keşfinin tohumudur. Bu arzuyu, sonsuz ve bütün olan hayatın amacına nasıl yönlendireceğimizi öğrenerek, fiziksel varoluş seviyemizin üzerine nasıl çıkacağımızı öğrenir ve kendimizi, her şeyin nasıl ve neden işlediğini algıladığımız daha yüksek bir realitede yaşarken buluruz. Üstelik böyle bir edinim seviyesinden, aynı zamanda kendi kaderimizi nasıl etkileyeceğimizi de öğreniriz.

20 Eylül 2015 tarihli Kabalist Dr. Michael Laitman ile Günlük Kabala Dersi’ne dayanmaktadır. Kabalist Dr. Michael Laitman’ın öğrencileri tarafından yazılmıştır/düzenlenmiştir.

Maddi Olaylar ve Manevi Kökler

Yorum: Büyük Kabalist ARİ, gelecekte Purim hariç tüm bayramların iptal edileceğini yazmış.

Cevabım: Bütün bayramlar, saf egoizmden tamamen sevgi dolu özgeciliğe doğru, ıslah yolunda ara manevi koşullardan bahseder ve bu nedenle son koşul iptal edilmeyecektir. Bu Purim’dir.

Soru: İnsanlar “Ester Parşömeni”ni nasıl yazdılar?

Cevap: Onlar manevi olarak bu koşulun içindeydiler.

Yorum:  Ama parşömen bir çocuk hikayesi gibi yazılmış.

Cevabım: Sadece bize öyle geliyor.

Soru: Biraz derinlik olduğu açık ama basit bir gözle bakarsanız ziyafetin yüz seksen gün sürdüğünü söylüyor. Bu nasıl olabilir?

Cevap: Neden olmasın? Bütün gün masada oturmadılar. Tüm bağımlı devletlerin liderleri toplandı, birlikte tartıştılar, bir şeyler çalıştılar, dansları izlediler, ava gittiler ve akşam yemeği yediler. Bütün bunlara ziyafet denir.

Bütün bunların arkasında manevi koşullar vardır, bu yüzden böyle tarif ettiler.

Soru: Dünyamızın olaylarını temel mi aldılar?

Cevap: Evet. Gerçek şu ki, dünyamızdaki herhangi bir olayın kökü manevi dünyadadır. Böylece özel olayları anlatırken köklerine dikkat çekmişlerdir. Bugün de böyle yapıyorlar. Bu nedenle, bunun böyle olduğunu ve böyle olması gerektiğini biliyoruz.

Ruhun İç Haritası

Soru: İsrail Toprağı cansız seviyede bir arzuya karşılık gelir ve insan seviyesinde de bir arzu vardır. Biri diğeriyle açıkça örtüşmeli mi?

Cevap: İdeal olarak, evet. Ve gelecekte de öyle olacak. Niyet arzuyla örtüşür, onu şekillendirir ve arzu böylece dünyanın belli bir kısmına denk hale gelir. Bu, kişide ikamet yerini değiştirme veya başka değişiklikler yapma ihtiyacı yaratır.

Soru: Kişi manevi gelişimle meşgul olduğunda, içindeki tüm yerleri içeren bu İsrail haritasını keşfeder mi? Bu böyle mi olur?

Cevap: Ruhun türüne göre değişir ve her insan tarafından hissedilmez. Ama genel olarak, insanlar evrende nereye ait olduklarını, manevi köklerinin nerede olduğunu hissedeceklerdir.

Soru: Dünyamızda az çok bilgi sahibi olan insanlar var. Hiçbir şey bilmeyenler de var. Maneviyatta da durum aynı mı?

Cevap: Evet, bunu hissetmeye başlayacağımız ve manevi niteliklere göre hareket etmemiz gerektiğini anlayacağımız zaman gelecek.

Gel, Hisset ve Başar

Yorum: Tüm Kabalistik kaynaklarda, her zaman iki güç düşünülür, örneğin, Haman ve Mordecai, Musa ve Firavun, vb.

Cevabım: Doğada artı ve eksiden başka bir şey yoktur.

Soru: Prensipte, bunu basitçe iki kuvvetin etkileşimi olarak tanımlayabilir miyiz?

Cevap: Hayır, onu iki fiziksel kuvvet olarak tanımlayamazsınız. Aralarında birçok olası eylem, ifşa edilemeyen koşullar vardır ve bu nedenle dünyamızın imgelerinde alegorik olmaktan başka bir şekilde tanımlanamazlar. Artı ve eksiyi alıp, “Birbirlerine şöyle yaklaşıyorlar, böyle uzaklaşıyorlar…” diyemezsiniz.

Bu nedenle, Kabala, insanlara ıslahımızın tüm sorunlarını açıklamak için dünyamızın dilini kullanır. Kişi kendini ıslah etmeye başladığında bu nitelikleri hisseder ama ona “Ne hissediyorsun?” diye sormaya çalışır—söyleyecek hiçbir şeyi yoktur. Çünkü kişi güçleri hisseder ve onları ancak bizim dünyamızdaki somut örnekleriyle açıklayabilir. Sorun budur.

Önemli olan bunu yaşamamız, bunu hissetmemiz ve bunu başarmamızdır.

Maneviyat – Yaradan İle Bağ

Soru: Maneviyat ne demektir?

Cevap: Maneviyat, Yaradan’a insanlar aracılığıyla ve bazen de doğrudan bağlı olduğum zamandır.

Ancak başkaları aracılığıyla Yaradan ile bağ kurmam daha iyi ve daha güvenilirdir.

Maneviyat,  Yaradan ile doğru bağdır. Eğer bu gerçekten doğruysa, insanların içinden geçer ve Yaradan denen nitelik onda tezahür eder.

Atzmuto—Var Olan Her Şeyin Kökü

Soru: Atzmuto’nun sonsuzluk dünyasından daha yüksek olduğunu anlamakta haklı mıyım? Eğer öyleyse, Kabala Tora’nın hangi sırlarından bahsediyor?

Cevap: Gerçek şu ki, Yaradan’ın isimleri dahil, edindiğim her şeyi, bilinmeyen bir şeye benzerliğim ölçüsünde edinirim.

Ama aynı zamanda Atzmuto denilen, edinemediğim bir şey vardır ve bu beni etkileyen her şeyin köküdür. Sonsuzluk dünyasını ortaya çıkarmamızın nedeni budur ancak onun üstünde olanı değil.

Kabala’da, ışığın yukarıdan indiğini ve 0 safhası olan Keter’i yarattığını öğrenmekteyiz. Ardından, zaten bir kap olan 1. safha Hohma gelir. Sonra sonsuzluk dünyasının Bina, Zeir Anpin ve Malhut safhaları vardır.

Kabalistler tüm bu aşamaları edinirler ama ışığın indiği asıl kaynağı edinemezler. Onlar, ışığın 0 sahasını, Keter’i oluşturduğunu söylüyorlar. Ama nereden geldiği, doğasının ne olduğu hakkında hiçbir şey bilmiyoruz.

Biz sadece “Seni yaptıklarından biliriz” diye biliyoruz.

Bu nedenle, Atzmuto, O’nun Kendisi, ulaşılamaz. Tek kelimeyle – edinilemez.

Soru: O halde Tora’nın sırları nelerdir?

Cevap: Tora’nın sırları, Atzilut dünyasının başında edindiğimiz şeylerdir.

“Maneviyatı Aramak Ne Demektir?” (Quora)

Bu, günlük hayatın sunduğundan daha fazla veya farklı bir şey istemekle başlar. Kabala ilminde buna, “kalpteki nokta” olarak adlandırılan maneviyat arzusunun ortaya çıkması denir. Bu arzu ortaya çıktığında hayatın anlamı ile ilgili soruya cevap alma ihtiyacı hissederiz.

Böyle bir arzuya nasıl geliriz?

Bu, önce hayvanlar gibi olduğumuz, yalnızca yemek, aile, cinsellik ve barınma arzularıyla birkaç yaşam boyunca geliştikten sonra gelir ve daha sonra para, onur, kontrol ve bilgi arzularıyla gelişiriz.

Gelişimimizin ilk aşamasında sadece yemek, aile, cinsellik ve barınma arzularımız vardı. Toplumdan tamamen tecrit edilmiş olsak bile hala bu tür arzularımız vardır. Gelişimimizin sonraki aşamaları – para, onur, kontrol ve bilgi arzuları – toplumla ilgili olarak ortaya çıkan arzularla karakterize edilir.

Daha sonra, bilgi için arzu ortaya çıkar. Her şeyin nereden geldiğini ve köklerimizi keşfetmek için yola çıktığımızda, bilimler filizlendi. Ancak bilgi için böyle bir arzu, hala sadece dünyamızın çerçevesi içinde yer almaktadır.

Arzumuzun gelişiminin ancak sonraki aşamasında gerçek kaynağımızı, özümüzü ve amacımızı, yani hayatın anlamını bilmek isteriz. Daha sonra kökenimiz, geleceğimiz ve gerçekte kim ve ne olduğumuzla ilgili sorulardan rahatsız olmaya başlarız.

Bizler, doğamız gereği egoistiz. Tüm arzularımızın ortak noktası, ben merkezli olmaları ve yerine getirilmeyi istemeleridir. Onlar bize baskı yapar ve kelimenin tam anlamıyla her hareketimizi kontrol ederler. Dünyamızdaki egonun sınırı, bizim ötemizde bir şey hakkında bilgiyle dolma arzusudur.

Acı çekmek, arzularımızın merkezinde yer alır. Acının etkisi altında bir tür arzudan diğerine geçeriz. Dengeli bir durumdaysak, kendimizi huzurlu hissederiz. Yeni bir arzu ortaya çıktığında, bir şeylerin eksikliğini hisseder ve yeni bir şey deneyimlemek veya almak istiyor gibi hissederiz, bu yüzden arzumuzun taleplerini yerine getirmeye çalışmaya başlarız… ve bu süreç hayatımız boyunca tekrar eder. Kısacası, her zaman doyuma doğru ilerleriz ve acıdan uzaklaşırız.

Hayatlarımızı sayısız arzularımızı yerine getirmeye çalışarak yaşarız. Birkaç yaşamdan sonra, geriye tek bir arzunun kaldığı bir duruma geliriz: kaynağımıza, yaşamın anlamına ulaşma arzusu.

Bu son arzu ortaya çıktığında, diğer her şey anlamını yitiriyor gibi görünür. Daha sonra hiçbir şey mutluluk getiremeyecekmiş gibi duygusal ve ruhsal olarak boş hissederek depresyona gireriz.

Hayatın anlamsız ve asılsız olduğu hissi, çağımızda yüzeye çıkmaya başlayan yeni bir arzunun, maneviyat arzusunun ifadesidir. Esasen bu, biz onu bu şekilde dile getirmesek bile, hayatın anlamını ve amacını -“Hayatın anlamı nedir?” diye soran bir arzudur. Bu, bizi bir tür anlam ve cevap bulmak için çeşitli öğretiler üzerinden arayışa iter.

Kabala bilgeliği özellikle bu arzuyu yerine getirmek için oluşturulmuştur. Bu, yaşamın anlamının keşfine -daha yüksek gerçekliğe ulaşılmasına- yol açan ve onu araştırmak isteyen herkesin incelemesine açık olan deneysel bir yöntemdir.

İnsanlığın Manevi Gelişiminde İbrahim’in Rolü

İnsanlık, kendi yaşamına ve gelişimine mantıklı, gerçekçi bir tutum almaya başlayabildiğinde, Tora ortaya çıkmaya başladı.

Bu ilk kez Adam HaRishon zamanında, daha sonra antik Babil’de, Adem’den yirmi kuşak öğrenciden sonra, Babil’in manevi lideri olan ve dünyadaki yetmiş ulustan oluşan Babillilerin doğal egoist gelişimine karşı çıkan İbrahim’de oldu.

İbrahim bu sistemi anlamaya çalıştı, algılayabilecek hale geldi ve öğrencilerine aktardı. Babası Babillilerin büyük bir manevi lideriydi. İbrahim, onlara varoluşun manevi özünü açıklayarak Babil halkını yükseltmeyi başardı. Ona cevap verenler onu takip edip Babil’den ayrıldılar.

İbrahim, insanın, bencilliğine rağmen komşunu kendin gibi sevme ilkesine dayalı, tamamen birbiriyle bağlantılı bir sisteme, bilinçli olarak getirilebilmesi için tüm doğanın böyle yaratıldığını açıkladı.

Egoizm bize özel olarak verilmiştir, böylece birbirimize olan nefretten aramızdaki sevgi durumuna geçebiliriz. Esas olarak, fikir çok basittir, tüm anlaşmazlıkların üzerine sevgiyi inşa etmek. Onlara öğrettiği buydu.

İçinde bulunduğumuz küresel doğa, onun maddi ve manevi tüm parçalarını, sonunda bu duruma gelmek için zorunlu kılmaktadır. Bunu anlayan ve İbrahim’i izleyen Babilliler, kendilerini kendi aralarında bir bağ kurma anlamında “Yehud”, bağ kelimesinden gelen Yahudi olarak ya da dünyaya ve birbirlerine karşı egoist bir tutumdan özgecil bir tutuma geçenler anlamında  “Ever”, “Ma’avar” kelimesinden gelen İbraniler adını verdiler.

Böylece yetmiş küçük millete ek olarak, İbrahim’in önderliğinde, diğerleriyle birleşmeyen, ancak “Biz tek bir halkız” diyen bir topluluk meydana geldi. Kendilerine, Yaradan’a doğru anlamında “Yisra-El (Yaşar-El)” kelimesinden türeyen İsrail adını verdiler.

“Maalesef Birbirimizi Sevmek Zorundayız” (Linkedin)

Birbirimizden hoşlanmadığımız için fikri beğenmeyebiliriz ama birbirimizi sevmeye gelmeliyiz, yoksa bir iç savaşın içindeyiz. Bugün İsrail Devleti’nin durduğu yer burasıdır. “Komşunu kendin gibi sev”, kurulduğu günden beri Yahudi halkının mottosu olmuştur. Biz, başkalarını sevme fikrini ödüllendirmeye gelen bir yabancılar topluluğuyduk ve atalarımız, “tek kalp tek adam” olmaya yemin edene kadar bunu birbirleriyle uyguladılar.

Ancak bugün bize bakarsanız, ondan çok ama çok uzağız ve daha da uzaklaşıyoruz. Hiç kimse kolları sıvayıp Yahudiliğin bu en temel ilkesini uygulamaya çalışmadı. Başlangıçta çocukları başkalarını önemseyen insanlar olarak yetiştirmek anlamına gelen eğitimi, ister laik ister dini olsun, bilgi aktarmaya dönüştürdük, ancak hiçbiri başkalarıyla nezaket ve sevgiyle nasıl ilişki kurulacağını insanlara öğretmiyor. Sonuç olarak, toplumumuz çöküşün eşiğine geldi. Ülkedeki hizipler arasında o kadar çok nefret var ki, rotayı çabucak tersine çevirmezsek daha önce yaptığımız gibi bir iç savaşa sürüklenebiliriz.

Bunu kıyamet habercisi olduğum için değil, zaten oluşmakta olan şeyi engellemek istediğim için söylüyorum. Milletimiz böyle bir duruma zaten geldi ve kanlı bir iç savaşta en çok kendimize verdiğimiz korkunç can kayıpları bir yana, ülkemizi ve özgürlüğümüzü kaybetmemize neden oldu. Bugün de etrafımızı saran düşmanlarımız var, ama bugün de biz kendimizin en kötü düşmanlarıyız.

Bu nedenle, tüm farklılıkların üzerinde birliğin ileriye dönük tek seçeneğimiz olduğunu kabul etmeliyiz. Siyaset, eğitim, savunma, dış politika, laiklik veya şu anda bizi bölen herhangi bir konuda anlaşmayacağız. Ancak şunu anlamalıyız ki, muhaliflerimizi yok etmeye çalışırsak, kendimizi de yok edeceğiz. Bu nedenle, bir geleceğimiz olsun istiyorsak, geriye kalan tüm farklılıkların üstünde birleştirmek için bir yol bulmaktan başka seçeneğimiz yok.

Bunu başarmak mümkün görünmeyebilir, ancak birliğin diğer tarafında bir iç savaş var. Bunu aklımızda tutarsak belki bir yolunu buluruz. Ve bu yolu bulmanın ilk adımı, köşede gizlenen tehlikenin farkına varmaktır. Düşmanlarımız geriye kalanları öldürürken, biz birbirimizi öldürmeye gelmeyelim diye, bir sonraki adım, açık kalplerimiz olmadığı için, açık zihinlerle oturup, yine de birlikte nasıl yaşayabileceğimizi konuşmaktır.

İhsan Edebilecek Miyim?

Soru: Bizim dünyamızda, düşüşler esas olarak kişi tatminsiz kalacağından korktuğunda hissedilir. Bu nitelikle ilgili olarak maneviyatta hangi korkular ortaya çıkıyor?

Cevap: Korku: İhsan edebilecek miyim? Sevebilecek miyim? Her zaman egoizmimin üzerinde olabilecek miyim? Firavun’un (egoizmin) kontrolünde olan Mısır’dan çıkabilecek miyim?

Soru: Oturup “Yaradan’a ihsan edebilecek miyim, edemeyecek miyim?” diye düşündüğümü hayal etmek çok zor. Yani, hayvansal bedenim için yaşadığım korkunun aynısını mı yaşıyorum? Benzer mi?

Cevap: Az çok. Ancak prensipte, kıyaslama yoluyla bunu söyleyebiliriz.

Kişi sadece buna girmeli, bunu hayatının bir parçası yapmaya çalışmalı ve o zaman her şey yoluna girecektir.

Kişi, dünyamıza ek olarak, düşüşlerimize, yükselişlerimize ve bedensel varoluş hislerimize ek olarak, başka bir varoluş, başka bir dünya olduğunu ve onda aynı şeyin sadece başka kategorilerde gerçekleştiğini anlamaya başlayacaktır.