Category Archives: Maneviyat

Egoizmin Üstüne Yükselmek

Soru: İhsan etme gücü Yaradan’ın niteliğidir. Kli (kap) vardır ve Klipot (saf olmayan arzular) vardır. Klipotlar egoizmdir. Peki Kli’nin doğası nedir?

Cevap: Kli’nin doğası ıslah olmuş egoizmdir. Başlangıçta Kli yoktur, yalnızca ve tamamen egoizm vardır. Islah edebildiğimiz şey bir Kli haline gelir yani Yaradan’a benzeyen ve ihsan etmeye muktedir, kendini aşan bir arzu.

Bu arzular bizde yükselişlerde, düşüşlerde ifşa olur, bazen bizden uzaklaşırlar, bazen bize yaklaşırlar vb. Biz bu arzularla uğraşıyoruz.

Grup bize, onun içinde eğitilebilmemiz ve elimizden geldiğince egoizmimizi aşmamız için verildi. Kendimizi aştığımız ölçüde, Yaradan’ı içimizde hissetmeye başlarız.

 

En Yüksek Dereceyi Nasıl Ediniriz?

Soru: Var oluşumuzun en üst derecesini nasıl edinebiliriz?

Cevap: Yavaş yavaş, bizim dünyamızdan başlayarak 125 manevi dereceye kadar.

Her birinde beş Partzufim bulunan Ein Sof (sonsuzluk) dünyasından dünyamıza inen beş dünya vardır ve her Partzuf’ta toplam 125 derece olmak üzere beş seviye vardır.

Ein Sof dünyasına ulaşana kadar bu seviyelere yükseleceğiz. Her seviyede egoizmi tersine çevirmeli ve böylece yükselmeliyiz.

Yani tüm bu seviyeler, egoistlerden, kendimizden daha yüksek, daha da yüksek içsel değişimler anlamına gelir.

Soru: Bu sayım nereden başlıyor?

Cevap: Sayım sıfırdan başlar. Bir gruba girdiğinizde ve gruptaki dostların önünde iptal olmaya başladığınızda, o zaman her şeyi bununla ilişkili olarak ölçersiniz. Bu seviye sıfırdır.

Aynı zamanda, tam olarak nerede olduğunuzu, yüksek veya alçak, yükselişleri, düşüşleri ve yol boyunca farklı dalgalanmaları bilirsiniz. Ve böylece yol boyunca ilerlersiniz.

Duygu Ve Aklın Birliği

Dışsal bilimlerde ilham aklı bastırır çünkü duyguların hakim olduğu yerde akıl çalışmayı durdurur. “Aşktan aklını yitirdi.” diye söylendiği gibi.

Ama maneviyatta her şey tam tersidir; burada duygu ve ilham, edinim ekler ve derinlik yaratır. Manevi sevgi başlangıçta kısıtlama, perde ve yansıyan ışık üzerine inşa edilir yani arzunun emrettiği yerlere çekildiğimiz maddi dünyanın aksine, alma arzusunun üstesinden gelme üzerine inşa edilir.

Ancak maneviyatta, birlik ve sevgi için, yakınlaşmak için arzu, en baştan kişinin arzusunun üzerine çıkmak üzerine inşa edilmiştir. Bu nedenle duygular ve akıl çatışmaz, aksine ikisi de aynı yönde hareket eder.

Ve üstelik şu anda aklımda ve duyularımda olmayan bir şeye ulaşıyorum. Arzularımı veya hormonlarımı takip etmiyorum. Hem hislerimdeki hem de edinimimdeki her adım, egoizmime zıttır. İşte bu yüzden duygular ve mantık bu yolda birbirini destekler ve birbiri ile çelişmez.

Birçok Düşüş Ve Birçok Yükseliş

Hiçbir düşüş olmadan manevi yolda ilerlemek mümkün mü? Şüphesiz ki düşüş olmasaydı, nihai hedefe asla ulaşamazdık. Sonuçta, tam olarak düşüşler sayesinde yükseliriz.

Bizler durup dururken yükselemeyiz. Gerçek ihsan etme uğruna manevi bir eylem gerçekleştirmek için içimde hiçbir güç yoktur,  anti-egoist bir perde yoktur ve üstesinden gelmek için hiçbir güç yoktur. Ben tamamen alma arzusundanım ve nasıl ihsan edebilirim ki?

Peki yukarıdan ne yapılır? Düşüşe sürüklenirim ve acı çekerim ama tutunurum. Düşüş esnasındaki en önemli şey, olağan günlük rutinden sapmamaktır: çalışmak ve çabalamak, çalışmak ve çabalamak… Ne olursa olsun, bir eşek gibi inatla yolda kalmak.

Ve sonrasında, Yaradan’ın benim için bu düşüşleri düzenlediği ortaya çıkar, peki öyle olsun. Ama ben yine de yola devam ederim. Ve o zaman hiçbir şey yapamadığım tüm düşüşlerim, her şeyi sanki ben yapmışım gibi hesaba katılır.

Düşüş istemediğimiz için ağlarız çünkü bize hoş değildir. Ama düşüşlerde Yaradan’ın üzerimizdeki çalışmasını görmemiz gerekir. Bu nedenle, çok sayıda düşüşümüz olsun çünkü bu çok sayıda yükseliş olacağı anlamına gelir!

 

Kısıtlama ve Perde Arasındaki Fark

Soru: Kısıtlama ve perde arasındaki fark nedir?

Cevap: Kısıtlama, sadece dış bir kaynaktan, belki insanlardan ya da doğadan, ne olduğu önemli değil, almayı azalttığım zamandır.  Yani arzu kalır ama onu kullanmayı, doldurmayı keserim.

Perde ise artık sadece kişinin arzularının kullanımında bir azalma değil onların tersine ihsan etmeye, kendi için almaya değil başkalarına vermeye dönüşmesidir.

Manevi Nitelikleri Takdir Etmek

Yorum: Bilge insanlar vermenin gerektiğini, arzuları kısıtlamamız gerektiğini söylüyorlar.

Cevabım: Öyleyse neden yapmıyorsun? Çünkü bu bilge insanlara inanmıyorsun.

Yorum: Hayır, aslında zor olduğu için. Biz insanlar bunu yapmaya çalışıyoruz. Bazen arzularımızı kısıtlamak işe yarasada, çoğu koşulda işe yaramıyor.

Cevabım: Bu gerekli olan, ihtiyaç duyulan, faydalı olandır. Ama bu her durumda karşılaştığımız bir görev mi yoksa bundan kaçınabilir miyiz? Burada birçok soru var. Neden kendimi, doğamı değiştirmek isteyeyim? Sonunda bundan kazancım ne?

Yorum: Manevi dünyanın ifşası.

Cevabım: Manevi dünyanın ifşası ne anlama geliyor? Kendi içindeki herkes için ihsan etme ve sevgi niteliğini ortaya çıkarmaktır, manevi dünyayı ifşa etmenin anlamı budur.

Dünyamızı egoist arzumuzda ifşa ederiz ve çevremizde gözlemlediğimiz şeyleri bu arzuda görürüz. Bana dahil olan ve egoizmimi dolduran her şeye “bu dünya” denir. Kim daha fazla egoizme sahipse bu dünyayı büyük hisseder. Çocuklar, hayvanlar ve bitkilerinki gibi küçük egoizme sahip olanlar bu ölçüde, egoizmi hisseder. Yani manevi dünya sadece ihsan etme ve sevgi niteliğinde hissedilir.

Bunu düşünmemiz gerekir: “Bundan ne elde edeceğim?” Sonuç olarak, sevgi ve ihsan etme niteliklerini, manevi nitelikleri takdir etmem ve saygı duymam gerekir. Ve eğer ne kadar önemli, gerekli olduklarını görürsem -kendim için değil, dünya için, başkaları için çünkü kendimi düşünmemeliyim- o zaman gerekeni yaparım.

Sevgi kendini değil, başkalarını sevmektir. Eğer diğerlerini iyi hissettirmek için her şeyi yapmak istersem, onları kendi iyi niteliklerimle, hislerimle, arzularımla doldururum.

Komşunu sevmek demek, dünyadaki her insanı komşun yapmak ve ona kendine verdiğinden daha fazlasını vermek demektir.

Kişi Nasıl Kabalist Olur?

Soru: İçimdeki psikolog, kendini ve başkalarını anlamaya, sorunları analiz etmeye ve çözmeye, duygularını yönetmeye ve gerçeğe karşı tutumunu değiştirmeye çalışıyor. Bir Kabalist kendi içinde ne yapmaya çalışır?

Cevap: Bir Kabalist, çevredeki gerçekliğin algılanma kaynaklarını, sınırlarını bulur ve kendi üzerinde çalışarak bu sınırları o kadar zorlar ki, gerçekliğin arkasındaki üst gücü, ihsan etme ve sevgi niteliğini, egoizmin doğasında var olan alma, herkesi ve her şeyi reddetme niteliğinin tersini görmeye başlar.

Bu iki nitelik arasındaki mücadelede kişi, manevi gelişimin her aşamasında ihsan etme, sevgi ve bağ niteliklerini ayrılık, alma ve nefret niteliklerine tercih ederek Kabalist olur. Kendi iyiliği için değil, egoizmini tatmin etmek için değil, başkalarının iyiliği için, özgeciliği yaymak için hareket etmeye başlar.

Yaradan’ın Doğasını Edinin

Soru: Sık sık, kişinin kendisi için isterse, bunu yaparak ruhuna zarar verdiğini söylüyorsunuz.

Yaradan’dan kaderimi değiştirmesini istemeye değer mi?

Cevap: Ne için? Gerektiği gibi davranın, giderek daha iyi olmaya çalışın ve o zaman Yaradan’ın Kendisi her şeyi değiştirecektir. Siz O’nun kurallarına uymaya çalıştığınız ölçüde, O da sizinkine uyacaktır.

Soru: Diyelim ki bir seçim yaptım ve Yaradan’ın niteliğini edindim, O’nun niteliklerinde hala O’nun gücü altında mı olurum?

Cevap: O’nun değil kendi niteliklerinizin. O’nun doğasını alıyorsun. Senin oluyor. Bu durumda, kendi gücünüzü ve kendinizi gerçekleştirme fırsatını elde edersiniz. Ve zaten kendi gücünüz altındasınız, O’nun  değil.

Egoist doğanın üzerine çıkarak, özgecil doğanın yardımıyla kaderinizi kontrol edersiniz ve böylece sonsuza kadar en iyi durumda var olursunuz.

İki Uyaranla Hareket

Yorum: Peygamberler kitabında, görevini tamamlayan Yeşu’nun, insanlara Yaradan’ın tüm güzel sözlerinden tek bir kelimeyi kaçırmamalarını ve O’na hizmet etme ahdini bozmamalarını vasiyet ettiği söylenir, aksi takdirde Tanrı’nın onlara verdiği bu topraktan kaybolacaklardır.

Bu talimatlar ve tehditler orada sürekli tekrarlanır.

Cevabım: Bunlar tehdit değil, bir şarttır, bir kural açıklamasıdır ki bunu yaparsan iyi bir duruma geleceksin, yapmazsan tam tersi. Bu bir doğa yasasıdır ve her seviyede, birbirine karşı böyle çalışır.

Soru: Açıklamalarınızda her zaman bir ızdırap unsuru var. Ve eğer kendimizi düzeltmeye başlamazsak, öyle ya da böyle yoğunlaşacaklar mı?

Cevap: Bu gereklidir. Bunun hakkında konuşmamız gerekir. Manevi seviyede ıslahlar yaparak, hayvan seviyesinde acı çekmeyi bırakacağız.

Soru: Kişinin sürekli korkması gerektiğini mi düşünüyorsunuz?

Cevap: Onları korkutmanıza gerek yok! Sadece onu ifşa etmeniz gerekiyor! Artık bir çocuk değil, bir yetişkin olduğu için, ona doğanın ve toplumun doğru resminin gösterilmesi gerekiyor.

Soru: İnsan bir uyaran tarafından arkadan itildiğinde hareket edebilir ve küçük bir aydınlatma ile öne doğru çekilebilir mi?

Cevap: Evet, ikisi de aynı anda. Sadece iki kuvvet tarafından.

Bu hareket çok basittir. Tek sorun, onun uygulanmasıdır. Hareket edeceğiz ve umarız ki uygulayacağız. Zamanımızda, Kabala biliminin kendisi bizim tarafımızdan ve bizim içimizde ifşa edilmektedir. Ve sonra kim onu doğru uygulamak isterse, o kişi için her şey iyi olacaktır.

 

Hayatın En İyi Yılları

Soru: Bazı araştırmacılar, bir insanın hayatının en iyi yılları olarak 30-34 yaş arasını kabul ediyor. Yaklaşık 45 ile 55 yaşları arasında, insanlar üzerlerinde ağır bir yük olan en büyük stresi tecrübe ediyor. İnsanlar 45 yaşından önce ve 55 yaşından sonra kendilerini memnun hissediyorlar. 75 yaşında memnuniyet eğrisinde keskin bir düşüş oluyor. Şaşırtıcı bir şekilde, ankete katılanların neredeyse hiçbiri çocukluklarını hayatlarının en iyi yılları olarak adlandırmamış.

Siz, hayatın hangi dönemini en iyi olarak adlandırırsınız?

Cevap: Ben farklı bir ölçme aracına, farklı değerlere sahibim, o yüzden söyleyemem. Ne çocukluk, ne gençlik, ne ergenlik, ne de yetişkinlik. En iyi yıllar, öğretmenimle tanıştığım, finansal olarak tamamen bağımsız olduğum ve yalnızca manevi gelişimim üzerinde çalışabildiğim zamanlardı.

Yorum: Bu, yükselişlerin ve düşüşlerin olduğu bir zaman olmasına rağmen, en iyi yılları gösterir.

Cevabım: Ama maneviydiler, başka türlü değil. Fiziksel ya da maddi değillerdi.

Soru: Yani insan, hayatının amacını belirlediğinde, hayatının en güzel dönemi o andan itibaren başlar ve devam mı eder?

Cevap: Evet ve yaş önemli değildir.

Soru: Bu sürekli devam mı eder?

Cevap: Ben öyle inanıyorum, evet. Bu dönem benim için henüz bitmedi. Umarım hayatımın sonundan önce bitmez. Hâlâ bir şeyler planlıyorum, bir şeyler bekliyorum, vs. Bu anlamda neyin iyi neyin kötü olduğunu belirleyen çoğu insanla karşılaştırıldığında, benim belli bir avantajım var.

Bir insanın, çevresinde var olan tüm durumu göz önünde bulundurarak ve genel olarak da mutlu olduğu bu yerde, hayata karşı böyle bir tavır alması gerektiğine inanıyorum. Eğer kişi bazı kalıcı değerlere tutunuyorsa, mutlu olduğunu söyleyebiliriz.

Soru: Ve başına bir hastalık gelip gelmediği ya da Tanrı bilir başka neler olduğu önemli değil mi?

Cevap: Evet. Üst yönetimle ilişki içindedir, bu nedenle bu onu zedelemez ya da mahvetmez,  düşmez. Bunu içsel gelişimi için gerekli bir koşul olarak algılar.

Soru: Başka bir deyişle, bu kişiye iyi bir tavsiye midir: sonsuz ve kalıcı bir şey bul, ona tutun ve o zaman hayatta iyi ya da kötü bir dönem diye bir şey olmayacak?

Cevap: Hayır. Bu bize bağlı değil, ruhumuzun köküne bağlı. Şikayet edecek bir şeyimiz yok. Basitçe, kendini gösteren herhangi bir koşul altında, içsel programımızın belirli bir idrak sürecini sürdürmeye çalışmalıyız.

Soru: Her insanın kendi hayat amacı olduğunu söyleyebilir miyiz? Bunu nasıl belirleyebiliriz?

Cevap: Ruhunuzun kökünü idrak ederek. Çünkü etrafımızdaki beden ve tüm çevre sadece sözde bize müdahale etmek için oradadır ama aslında kendimizi, manevi kökümüzü fark etmemiz için vardır. Bu herkese verilir. Ama sadece kişi bunu isterse.