Category Archives: Maneviyat

Hayvansal Arzuları Kurban Etmek

Soru: İnsanın hayvansal arzusunu kurban etmesi ne anlama gelir?

Cevap: Sadece kendini düşünen hayvansal egoizmden bahsediyoruz.

Başka bir deyişle, kendinizle ilgili tüm düşünceleri öldürmeniz ve yakmanız gerekir. Egoizmin doğru bir şekilde işlediğiniz kısmı, onu yiyebileceğiniz yani doğru şekilde kullanıp enerjiye çevirerek manevi durumunuzun daha da yükselmesini sağlayacak seviyeye yükseltilmelidir.

Tıpkı bugün yemek yediğiniz ve bunun hayvansal bedeninize enerji verdiği gibi, hayvansal egoist arzunuzu doğru kullanmak da manevi bedeninize enerji verir.

Manevi Köklerin Maddesellikte Tezahürü

Soru: İnsan, herkesin bir millet olarak yaşadığı Babil Kulesi’nin inşasından önce olduğu gibi, bir ahenkle manevi yoluna başlar. Sonra arzuları büyümeye başlar, bu da onu her şeyin karıştığı ve hiçbir uyumun olmadığı Babil denen duruma götürür. Daha sonra egosunu küçülttüğünde Kenan (Ahnaa – Azalma kelimesinden) denilen duruma gelir.

Bunu, önce kendi içinde ifşa ettiği anlaşılıyor ve sonra insanın gerçekten tarihsel olarak bir yere gittiğini de görüyoruz.

Manevi kökün maddesel dünyada en az bir kez kendini göstermesi ne tür bir yasadır?

Cevap: Tüm evrenin yapısı olan dünyevi yapımızın maddi ve manevi bir biçimde paralel olarak kendini ifade etmesi gerektiğinden, herhangi bir kökün insanda yavaş yavaş büyümesi ve manevi bir duruma ulaşması gerektiği söylenir.

O bu yüzden böyledir: bir zamanlar fiziksel fetih ve fiziksel ıslah vardı ve şimdi buna sadece içsel, psikolojik, manevi ıslahımızı eklememiz gerekiyor.

Bilgeler, bir insan ruhunun gelişiminin manevi aşamalarını tarif ederken, onları bu dünyanın çeşitli sembolleri ve sözleriyle kodladılar. Örneğin, Kenan topraklarına girmek, azalan egoizm demektir. Kişi egosunun üzerine çıkıp ihsan etmek için çalışmaya başladığında, işte bu toprak (arzu) İsrail olarak adlandırılır.

“Yargıç” Bir İnsan Niteliğidir

Halkının arasında ne yargıca lanet edeceksin, ne de bir hükümdara lanet edeceksin (Tora).

Soru: Yargıçlara saygı nereden geliyor? Ne de olsa sıradan bir insan, yargıcın ne seviyede olduğunu ya da egosundan ne kadar uzak olduğunu bilemez.

Cevap: Mesele şu ki, yargıç bir kişi değil, kişinin kendini yargılamasına izin veren belirli bir içsel niteliktir. Bu niteliğin başlangıcı her insanın içindedir ve herkes bunu kendi içinde geliştirmelidir. Bu olmadan, manevi dereceye yükselmeyi düşünmenin bile bir anlamı yoktur.

Ayrıca şöyle denilir: Tanrınız Rabb’in size verdiği bütün şehirlerinizde kendinize yargıçlar ve kanun uygulayıcılar kuracaksınız… (Tora).

Bu, eğer Mısır’dan çıkmak, yani egomun hapishanesinden çıkmak istiyorsam, egoist arzuları özgecil olanlardan ayıran Kızıldeniz’i (Yam Suf – Son Deniz) geçmem ve kendi içimde özgecil arzular geliştirmeye başlamam gerektiği anlamına gelir.

Ancak bunları, önceki egoist niteliklerime kıyasla kendimde bulduğum yönlendirmeler, hesaplar ve nitelikler doğrultusunda geliştirmeli ve egonun üzerine çıkmalı ve böylece tekrar tekrar nasıl yükseleceğim konusunda kendimi sürekli yargılamalıyım. Benim geçtiğim bütün bu koşullar “yargıçlar dönemi”dir.

Soru: Yargıçların ve kanun uygulayıcıların kurulduğu şehirler nedir?

Cevap: Üst dünyaya, ihsan etme, bağ ve sevgi niteliğine ego güçleri tarafından değil, ancak ıslah edilmiş egoist niteliklerden aldığınız sevgi ve ihsan etme güçleri tarafından kontrol edilme koşulunu yerine getirirseniz girebilirsiniz.

Sonra tamamen farklı, yeni bir dünya önünüzde açılır. Onu siz inşa ediyor ve yaratıyorsunuz.

Yaradan’ın Eylemlerini Yargılamak

Soru: Bu, Yaradan’ı yargılama kavramı nedir? Kişi Yaradan’ı nasıl yargılayabilir ki?

Cevap: Yaşamımızı, kendimizi, O’nun yarattığı her şeyi, bize yaptıklarını ve bizi nasıl yönettiğini yargılayarak, Yaradan’ı her zaman yargılarız.

Yaradan’ı objektif bir şekilde yargılamak için, doğanızın üzerine çıkmak ve hem kendinizden hem de Yaradan’dan bağımsız olmak için önce bağımsızlık seviyesine ulaşmalısınız.

Bu nedenle, kişi egoist niyetlerinden özgürleşene kadar, Yaradan’ın kendisi ve diğerleri ile ilgili eylemlerini objektif bir şekilde yargılayamaz.

Tüm Dünya Sürgünden Çıkacak

Sürgün halinde olduğumuz zaten apaçık ortadadır; buna Pesah (Geçmek) denir çünkü manevi dünyaya girmek ve Yaradan’ı hissetmediğimiz yani sürgün olan durumdan çıkmak için bunun içinden geçmemiz (Pasah) gerekir. Önceleri sürgünde olduğumuzu ve maneviyattan, ihsan etmekten ve sevgiden yoksun olduğumuzu hiç hissetmiyorduk. Biz sadece hayattaki olağan maddesel faydalardan daha fazlasını istedik.

Ancak sürgüne girdiğimizde, bağa ulaşma ihtiyacı ve ihsan etme niteliği içimizde gelişir. Egoizmimizi tanımaya başlarız; bizi Mısır’dan çıkmaktan alıkoyan nitelikleri ortaya çıkarmaya çalışırız ve manevi niteliklere: İsrail topraklarına, ihsan etme niyetine gelmek için onlardan kurtuluruz.

Bu, kişinin egoist arzusunu keşfettiği ve Yaradan’a, ihsan etme ve sevginin gücüne daha yakın olmak için bu dünyadan yükselmesine izin vermediği için onun kötü olduğuna karar verdiği zamandır. Bu hayatta Yaradan duygusundan yoksun olduğunun farkına varmaya başlar.

Bu koşullar, kişide idrakine bağlı olarak yavaş yavaş ortaya çıkar. Bazen kendisini almayla, sonra ihsan etmeyle ilişkilendirir; bazen başkalarıyla bir olmak ister, sonra onlardan uzaklaşır. İlişkilerimize önem vermek için tüm bunları yaşamamız ve hissetmemiz gerekir: kendimizi ne kadar birbirimize yakın yani Mısır’dan çıkmaya hazır olduğumuzu veya ne kadar ayrılmış yani sürgünde ve kurtuluştan uzak olduğumuzu hissederiz.

Ya da belki de henüz sürgüne bile girmedik çünkü ayrılığımız nedeniyle acı çektiğimizi hissetmiyoruz.

İnsanlığın şu anda içinden geçtiği durumları görüyoruz: savaşlar, nefret, destekleme ve birleşme ile reddetme arasındaki yüzleşme. Nefret ve sevgi arasında bu şekilde yaşıyoruz ve nereye gitmek istediğimizi seçmeliyiz. Kişinin kendisini her gün Mısır’dan çıkarken görmesi yani bencillikten çıkış konusundaki tutumunu, Mısır’da olup olmadığını veya kurtuluşa yakın olup olmadığını kontrol etmesi gerektiği söylenir.

Bağ kurmadan ya da en azından bunun içsel bağımıza bağlı olduğunu ve hepimizin yaşamak için tek bir amacımız olduğunu anlamadan, Mısır’dan çıkmak imkansızdır. Eğer biz küresel Kabalistik grubumuzda bağa ulaşmayı başarırsak, o zaman bu tüm insanlığa yayılacaktır.

Birbirimizden ne kadar uzak olduğumuzu hissetmemiz şart, fakat bizi birleştiren tek Yarada’ın önünde durmak için kendimizi tek bir ortak arzuda, tek bir niyette ve özlemde hissetmek, daha da yakınlaşmak istiyoruz. Yaradan ile bağ kurmak istiyorsak, önce birbirimizle bağ kurmalıyız. Bu tek, bir olan kökümüze ne kadar bağlanabileceğimiz bizim ne kadar bağ kurabileceğimize bağlıdır.

Bu çalışmayı bitirmeden sürgünden çıkamayacağız. Hepimizin bir an önce birbirimizle ve Yaradan ile bağ kurmamız gerekiyor. Bu konuda herkes birbirine yardım etmelidir çünkü hepimiz birbirimize bağlıyız. İçsel yakınlaşmamız ölçüsünde, kurtuluşa yaklaşırız. “Kefaret (Geula)” ve “sürgün (Galut)” kelimeleri arasındaki tek fark, yalnızca Yaradan’ın (dünyadaki ilk) adını simgeleyen ek bir “Alef” harfindedir.

Sürgüne sadece bir koşul eklersek, aramızdaki tüm boşlukları ve kopmuş bağları aydınlatacak ve dolduracak olan Yaradan’ın bağımızdaki varlığını, o zaman O’nu ortaya çıkaracak ve üst dünyaya – maneviyata, ulaşacağız. Buna sürgünden çıkış, Yaradan’ı hissedememekten O’nun ifşasına, ayrılığımızdan bağa çıkış denilecek.

Aramızdaki bağ Kli‘dir ve onda ifşa edilen tamamlanma Yaradan, ışıktır.

Manevi Sünnet (Brit Milah)

Soru: Manevi açıdan Brit Milah veya sünnet nedir?

Cevap: İçsel koşullarımın ıslahını başarırsam, “deri” koşuluna ulaşırım. Bu bedenin en dış kısmıdır. Beden kemikler, et, tendonlar ve deriden oluşur. Dolayısıyla arzularımı, dediğimiz gibi içten dışa ıslah ettiğimde, yavaş yavaş derinin ıslahı koşuluna gelirim.

İnsan bedeninin en dışında sünnet derisi vardır, yani kendimi düzeltemediğim aşırı bencil arzu. Onunla yapabileceğim tek şey onu kesip ayırmaktır.

Ve o zaman, içimde kalan her şey ıslah edilebilir, kutsal olabilir ve sünnet derisini kuma, hiçliğe atarım. Bu, egoizmin ıslah edemediğim kısmıdır. Sünnet (Brit Milah) bu nedenle yapılır.

İçsel arzulardan bahsettiğimize göre bunu kendi irademle ama daha yüksek bir gücün yardımıyla yaparım. Buna sözleşme (antlaşma) denir.

Soru: Bundan son Sefira Malhut’u kullanmadığımız ortaya çıkar. Ve burada, sünnet derisinin sünneti Sefira Yesod’da gerçekleşiyor. Neden? Bu, Malhut dışında kullanmadığımız başka arzular olduğu anlamına mı geliyor?

Cevap: Hayır. Yesod’da olan ve zaten dışa doğru olan arzunun son aşamasını kesip attık. Bu nedenle, başka bir arzumuz kalmadı.

Soru: Brit neden sadece bir erkeğe yapılmalı? Prensip olarak, maneviyatta bir fark yoktur. Öyleyse, kadın da bunu yapmalı mı?

Cevap: Hayır. Çünkü erkek insanlığın ihsan eden kısmı, kadın ise alan kısımdır.

Soru: Ama kadın Yaradan’ı edinirse, bunu da yapabilir mi?

Cevap: Evet. Manevi sünnet, dünyamızda cinsiyetten bağımsız olarak herkes için geçerlidir. Esasen, yalnızca ihsan etmek için çabalayan bir kişi bu eylemi yapabilir.

Şehir, Kişinin İçsel Koşuludur

Kudüs (“Ir shlema”), İbranice’den mükemmel şehir olarak tercüme edilmiştir. Kabala’da “Ir – şehir” kelimesi, kişinin yaptığı her şeyin tek bir mükemmel yapıda toplandığı içsel koşuldur. Bu onun evi gibidir ve içsel koşulunu Yaradan ile ilişkilendirmek ister.

Bu, insanlar arasındaki mevcut tüm anlaşmazlıklar üzerinde, tek bir yüce değer oluştuğunda ya bir kişinin içinde ya da insanlığın tümünde gerçekleşir. Bu nedenle Kudüs dünyanın kalbi, dünyanın başkenti olarak anılır.

Buna ek olarak, 3000 yıl önce yaşamış ve kendi içindeki mükemmel koşulu ifşa etmiş olan Kral Davud’un onuruna, Davud’un Şehri olarak da anılır.

Ama Kudüs o zamandan çok önce de vardı. Kaynaklara ve nesilden nesile aktarılanlara göre biz burada yeni bir şey inşa etmedik. Daha ziyade, biz zaten bu dünyada olan her şeyi kabul ettik ve sadece onu bir sonraki dereceye yükselttik.

Esasında, İsrail cansız seviyeyi alıp, manevi seviyeye yükseltmekle övünür.

Soru: Manevi açıdan Hebron ve Kudüs arasındaki fark nedir?

Cevap: Kral Davut Kudüs’e gelmeden önce Hebron’da (“hibur – birlik” kelimesinden gelir) yedi yıl hüküm sürdü. Ve mükemmel bir huşu edindiğinde, içsel ediniminden Kudüs’e taşınması ve orada Tapınağı inşa etmesi gerektiğini anladı.

Manevi açıdan, Kudüs yukarıya doğru çaba gösterir, Hebron ise aşağılara özlem duyar. Hebron, Malhut’un arzusuyla ilişkilidir ve bu nedenle, ataların mezarları orada Makpela mağarasındadır: Adem ve karısı, İbrahim ve karısı ve Yakup.

Anlaşmazlığın Gerçek Nedeni

Anlaşmazlıkların olması gerekir. Sonuçta o zaman, tam olarak çatışmanın olduğu yerde, dünyamızdaki gibi düşmanı öldürmeye, kırmaya, onları yok etmeye değil ama birbirini tamamlamaya çalışırken farklılıkların üzerine çıkmak için çaba gösterme fırsatına sahip oluruz.

Tamamlama koşulu,  her zaman karşılıklı ihsan etmede, Yaradan’ın niteliğinin itilaf halindeki taraflar arasındaki yani yaratılanlar arasındaki çekiminde açığa çıkar. “Barış” anlamına gelen doğru tamamlamayı elde etmenin tek yolu budur.

Bu nedenle Yaradan, herkes arasında açığa çıkacağı gerçeğinden dolayı, aramızda barışı tesis etmek için, onları orta çizgide karşılıklı tamamlama formunda ıslah etmemize fırsat vermek için tüm savaşları ve sorunları uyandırır. Ve bu dünyadaki tüm savaşların sonu olacaktır.

O zamana dek savaşlar ve çatışmalar bitmeyecek ve “Yukarıda barışı yaratmak ve bize barışı getirmek” için orta çizgiye nasıl ulaşacağımızı giderek daha da iyi öğrenmemiz gerekecek.

Genellikle sorun şudur ki, her iki taraf da egoizmi içinde iken, Yaradan’ın ifşasının eksikliğinden oluşan anlaşmazlığın gerçek nedenini belirleyemez. Ve eğer tüm çatışmaların bize üst gücü ifşa etmek için daha fazla arzu, fırsat ve yetenek vermek için tasarlandığını bilirsek, o zaman zaten doğru yönde hareket edeceğiz. Ve sonra giderek daha fazla yeni çatışmalar ortaya çıkacak, ancak bunlar bizi Yaradan’ın ifşasına daha doğru ve daha kesin olarak yönlendireceklerdir.

Haman Neden Mordehay’ı Öldürmek İstiyor?

Purim hikayesinde Mordehay, krala karşı bir komployu ortaya çıkarır ve onu kurtarır. Ancak kral bir başkasını, Haman’ı yükseltir ve onu kendisinden sonra ikinci sorumlu bakan yapar.

Haman, Amalek’in soyundan biridir (“Al Menat Lekabel“in kısaltması, “Kendi iyiliği için”). O, bir insandaki egoist arzuların temsilcisidir.

Ve kralı kurtaran Mordehay, bunun için hiçbir şey almaz. Sonuçta, ihsan etme niteliği, vermenizi gerektirir. Neyi vermeyi? Her şeyi! Ne zaman? Şimdi! Ne kadar süreliğine? Sonsuza kadar!

İhsan, sadece ihsan etmek ve karşılığında hiçbir şey almamaktır. Aksi takdirde, bu ihsan etme değil, bir tür pazarlıktır.

Ancak doğa sürekli içimizde egoizmi büyütür, o gelişir, daha da büyük hale gelir. Bu nedenle Haman’ın gücü artar, Mordehay dışında herkesi dize getirir.

Mordehay kendisinin Yehudi (“Yehud“, “Birlik” kelimesinden gelmektedir) olduğunu ve bu nedenle egoizmin önünde eğilmediğini beyan eder. Egoyu temsil eden Haman, herkesin kendisine itaat etmesini ve egoizm için çalışmasını talep eder. Ama bu doğanın temel yasasına, Yaradan’a aykırıdır.

Bunu anlayanlar, bunu kabul edemezler. Mordehay da bunu kabul edemez. Ancak diğerleri, dünyadaki en yüksek gücün ihsan etme ve sevgi niteliği, özgecilik olduğunun, Mordehay’a olduğu gibi, güvenilir bir şekilde kendilerine açıklanmadığı bir durum içindedirler.

Onlar, her şeyin nasıl egoist bir şekilde kontrol edildiğini ve egoizmini kullanan herkesin başarılı olduğunu görürler.

Bu nedenle, egoist niyetlerimiz her zaman kendileri için bir tür fayda talep eder, böylece onları doldurur ve sürekli onlarla ilgileniriz. Eğer birdenbire, karşılığında hiçbir şey almadan biri için bir şeyler yapma arzusu ortaya çıkarsa, o zaman, elbette, egoizm böyle bir eğilime direnir ve onu öldürmeye çalışır. Bu nedenle Haman, Mordehay’ı mümkün olan her şekilde öldürmeye çalışır.

 

Gözleri Kapalı İlerlemek

Soru: Kişi, “Dilediğini yap, gerçek bir dua yükseltme” diyen egoizmiyle aynı fikirdeyse ne yapmalıdır?Sonuçta, ego bir cevap alacağını biliyor.

Cevap: Yaradan bizimle böyle oynuyor. Ama insan gözleri kapalı ilerlemelidir.

Yolumuzda, aniden durduğumuz ve ilerlemek istemediğimiz, böyle birkaç nokta vardır. Hatta geriye gitmeye, her şeyden vazgeçmeye hazırızdır. Üstelik buna herhangi bir özel koşulun etkisi altında değil, çok ciddi bir şekilde karar veririz.

Bu nedenle, bu tür durumların üstesinden nasıl geleceğimizi bilmemiz ve grupla birlikte, her şeye rağmen ilerlemeye devam etmemiz gerekiyor. Olacağı varsa olur.