Category Archives: Maneviyat

Her Zaman İhtiyacımız Olanı Alırız

Soru: Kendimize çektiğimiz ışıkla ne yapabiliriz?

Cevap: Talep ettiğiniz şey ıslahın ışığıdır. Size gelir gelmez, onunla ne yapacağınızı hemen anlamaya başlarsınız. Ne de olsa, bu gücün, bu anlayışın, bu ışığın size gelmesi için bir talepte bulundunuz.

Bu nedenle, sadece harekete geçin. Ne istediysen ona göre alırsın.

Aslında, her zaman ihtiyacımız olanı alırız. Belki kendi taleplerimizi anlamıyoruz ama her an ihtiyacımız olanı alıyoruz. Üstelik sadece Yaradan’dan alıyoruz, O’ndan başkası yok. Sadece bunu nasıl doğru kullanacağımızı düşünmeliyiz.

 

“Purim Nedir? Neden Önemlidir?” (Quora)

Purim, insanlığın doğa ile mükemmel uyumlu bir bağlantı içinde birleştiği “ıslahın sonu” olarak adlandırılan bir durumu temsil eder.

Islahın sonundaki Kli (kab), ıslahın sonunun ışığıyla -Ein Sof’un (sonsuzluk) Kli’si ve Eyn Sof’un ışığıyla- birleşir; burada sonsuzluk ve mükemmelliği hissederiz ve tüm sorunlarımızı ve kederlerimizi geride bırakırız ve ışıkla, neşeyle dolu sınırsız bir dünyaya gireriz. Bu nedenle günün şarap ve diğer alkollü içeceklerle dolu olması gerektiği söylenir.

Bu önemlidir çünkü çatışmaların ve problemlerin olmadığı, gerçekliği dolduran tek bir ışığın olduğu, mükemmel ebedi dünyada var olma hissini ne kadar çok taklit edersek, o zaman o mükemmel bağlantı durumunu, kendi aramızda var olacak ve bizi dolduracak şekilde çekeceğiz.

Dünya İçin Dua

Dünyadaki durum her geçen gün daha patlamaya hazır hale geliyor. Tüm dünya, Ukrayna’daki olayların hızlı gelişimini titizlikle takip ediyor. Ancak Kabalistler siyaset ve coğrafi sınırlarla ilgilenmezler.

Kabalistler tek bir şey isterler: mümkün olan her yerde sevgiyi eklemek ya da en azından nefreti azaltmak ve insanlar arasındaki çatışmayı azaltmaktır ve biz bunu yapmak için yardım etmeliyiz.

Bu nedenle, ana araç duadır. Duanın yardımıyla insanlar arasında daha büyük bir bağ kurmayı başarırsak, bu insanlığın yararına olacak ve Yaradan’ı memnun edecektir. Yaradan, Kendisinin karşısında, kırılmış yaratılanlar yaratmak zorundaydı ki, insanlık nefret ve reddetmenin ötesinde bağ kurmayı istesin. O zaman birliğin ne anlama geldiğini anlayacak, hissedecek ve keşfedeceğiz.

Ana şey, bağ kurmanın gücünü ortaya çıkarmaktır. Biri olmadan diğeri olamaz. Bu nedenle Yaradan herkesten daha fazla acı çekiyor ama başka seçeneği yok, doğayı bu formda yaratması gerekiyordu. Bizim görevimiz, duamız, arzumuz ve talebimizle, O’nu her şeyi ıslah etmeye zorlamaya çalışmaktır. O, bizim ıslah talebimizi bekliyor ve O her şeyi hemen yapacak. Bizim arzumuzdan başka bir şeye ihtiyacı yok.

Yaratılışta, başlangıçta eksik olan tek şey, Yaradan’ın iyi gücüne eşdeğer olma arzumuzdur. Yaradan, yaratılmışların arzusuna ihtiyaç duyar, bu yüzden bütün yaratılanları eksiklik içinde yaratmıştır. Ve bizim bu eksikliği ifşa etmemiz gerekiyor.

Bu nedenle, bizler barış, bütünlük, mükemmellik, sevgi ve bağ istemedikçe bu gerçekleşmeyecektir. Tam anlamıyla her seviyede bağ kurmayı istememiz gerekiyor. Bununla, tüm doğa, tüm dünyalar, hepimizin bağlı olduğu tamamen ıslah edilmiş duruma geri dönecek ve hepimiz, sonsuz ve mükemmel olan bağın gücünü ifşa edeceğiz.

Mesih, bir insan değil arzumuza göre ortaya çıkan ve kaybolan bir güç, bir ruhtur. Birbirimize yaklaşmak istediğimizde gelir, istemediğimizde gider. Mesih, bizi egoizmimizden ihsan etmeye, sevgiye ve bağlantıya çeken (Moşeh) bir güçtür.

Dolayısıyla bizi kötüden iyiye, ayrılıktan bağa, nefretten sevgiye çekecek bu güce ihtiyacımız olduğunu anlıyorsak, Mesih’e sesleniyoruz. Hadi bunu hep beraber yapalım.

Temel sorun, doğamızda var olan kayıtsızlıktır. Bazen belirli bir olay veya yaralı bir hayvan, kalbimize ülkeler arasındaki bir savaştan daha çok dokunur. Bu arada bizler, ıslah olmamış egoist nitelikler içinde var oluruz.

Bu yüzden kalbimize yakın olan şeyleri önemsiyoruz. Kendi evinizdeki küçük bir arıza, dünyadaki olaylardan, süpernova yıldız patlamalarından veya Dünya’nın diğer tarafındaki bir kasırgadan daha fazla endişelendiriyor. Egoizmimiz gerçeği bize böyle gösteriyor.

Ancak, tüm gücümüzle, birlikte Yaradan’dan onlu gruplar içinde kendimizden çıkmanın ne anlama geldiğini ve aramızda işleyen gücü hissetmemize izin vermesini istersek, o zaman aramızda bulunan üst gücü ifşa etmeye başlayacağız. O zaman bu dünya, bireysel egoizmimiz için değil, Yaradan için daha önemli olan şeyleri fark etmeye başlayacağız.

Onlu Vasıtası İle Daha Fazla İnsana

Soru: Her birimizin ihtiyaç duyduğu sosyal bağlantı sayısı 10 ila 20 kişi, yani en yakın çevre. Ve sonrasında mesafenin durumuna göre 150’ye kadar çıkıyor. Peki, insan geliştikçe böyle fizyolojik değişiklikler yine de olacak mı?

Cevap: Evet. Bu, sosyal varlıklar olduğumuz ve toplumun bir parçası gibi hissetmemiz gerektiği için olabilir. Aksi takdirde tamamen hayvanların seviyesine ineceğiz.

Bir toplum içinde, bir şehirde yaşamak, bize benzer başkaları tarafından çevrelenmiş, onlarla etkileşim içinde olmak, genel olarak bozulan yani gerektiği gibi gelişmesine izin vermeyen bedensel dünyanın seviyesinin üzerinde olmasa da kişiyi şekillendirir. Öyle anlaşılıyor ki gelişirken kendimizi sınırlıyoruz ve bunu hayatımızda fark ediyoruz.

Bu nedenle, daha yüksek bir seviyeye yükselmeye çalışmamız gerekiyor. Ama tüm bunlar birbirimizle doğru etkileşimimiz tarafından belirlenir. Bu nedenle, sosyal ağlarda veya başka bir yerde 150 arkadaşım olsa da olmasa da, fazlası veya azı fark etmez, Her şeyden önce onludaki görevlerimi yerine getirmem ve sonrasında bunun aracılığıyla daha geniş bir insan çevresi, toplum ve doğa güçleri ile bağlantı kurmam gerekiyor. Ama bütün bunlar, birlikte geliştiğim o 10 manevi dostumun içindedir.

Soru: Yani bu, artan sayıda insan için, onlu aracılığıyla kurulan yeni bir iletişim seviyesi mi?

Cevap: Evet. Doğada her şey bu şekilde çalışır.

Sonsuz Parçanızı Hissedin

Yorum: Bir insanın, ancak ruhuna ne yaptığının perspektifinden görerek düzeltilebileceğini söylüyorsunuz. Yani, bir suç işlerken, neden-sonuç ilişkisinin bütün resmini hayatın kısa bir döneminde değil, genel kapsamı içinde ortaya koyduğumda, ebedi tarafıma ne yaptığımı görüyorum.

Cevabım: İnsan kısa bir yaşam süresi içinde bile her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu hissedebilir, ortak bir sisteme bağlı olduğunu anlayabilir ve diğer tüm insanların kendisinin bir parçası olduğunu, hayatın kısa olduğunu anlamaya başlayabilir, çok geçmeden de – ya bu yaşamda ya da sonrakinde – başkalarına zarar vermekle temelde kendisine zarar verdiğini keşfedecektir.

Üstelik bu, kendisine verdiği en doğrudan zarardır çünkü gerçekte hepimiz bir bütünü temsil ediyoruz. Biz sadece bu sistemi görmüyoruz çünkü o, bedenimizden ayrıldığımızda bize ifşa olur.

Kişi, ona bir şekilde hissetme fırsatı verirseniz, bu yaşam sırasında veya beden öldükten sonra bedeni terk etme özelliklerine hakim olmaya başlar.

Ancak bu mümkündür. Kabala’nın meşgul olduğu şey budur – tek bir bütün olduğumuz hissine hakim olmak için bir metot. Ancak bu durumda kişi, kendisine karşı olduğu gibi başkalarına karşı da farklı bir tutuma sahip olacaktır. Bu yüzden şöyle yazılmıştır: “Komşunu kendin gibi sev” çünkü bu şekilde evrende gerçekten var olan ve sadece bizden saklı olan tek doğru koşula geliriz.

Gizli dünya -hissedemediğimiz dünya- hepimizi tek bir bedenin hücreleri gibi, tek bir bütün olarak içine dahil eder.

Yeni Bir Derecenin Eşiğinde

Soru: Bir sonraki dereceye geçmemiz gerektiğini söylediniz. Kendimizi hedefleyebilmemiz için bunu tarif edebilir misiniz?

Cevap: Bir sonraki derecenin tarifi çok basittir: Aramızdaki iyi ilişkilerde Yaradan’ın niteliklerinin ifşasıdır. Sonuçta, uğruna çabaladığımız şey – bağ niteliği, sıcaklık ve destek- mevcuttur.

Yaradan gizlenmişti ve şimdi biz bu niteliği kendi aramızda yaratabildiğimiz ve edinebildiğimiz ölçüde O, içimizde ifşa oluyor. O, form benzerliği yasasına göre ifşa olur.

Bu nedenle, burada beklenmedik bir şey yok. Belki de beklenmedik olan budur, ancak genel olarak her zaman kendimizi Yaradan’ı algılamak üzere ayarlamamızla sonuçlanır, bu da O’nu edinmemiz sonucunu doğurur. Bu yüzden, “Oğullarım beni yendi” denilir. O’nu içimizde ifşa olmaya zorlarız.

Gözlerin Antlaşması

Soru: Kabala’da gözlerin antlaşması diye bir şey var mı? Bunun anlamı nedir?

Cevap: Gözlerin antlaşması, yüksek idrakin ışığında, Hohma’nın ışığında, büyük bir birleşmedir.

Bizim dünyamızda olduğu gibi “duydum” diyenler olduğu gibi “gördüm” diyenler de var. Kabala’da görme, Hohma’nın ışığını sembolize eder ve duyma, Hasadim’in ışığıdır.

Hasadim’in ışığına gelince, tam olarak ne hissettiğimizi söyleyemeyiz. Duyarız ama bu tam bir farkındalık değildir. Tam farkındalık görmektir.

Bu nedenle, “gördüm” veya “duydum” diyen peygamberler vardır. “Gördüm” Yaradan’ın mutlak olarak eksiksiz bir idrakidir ve böyle bir peygamberliği en yüksek olarak kabul ederiz.

“Görülmüş” ve “duyulmuş” ayrımı, başımıza gelen her şeydedir. Elbette her şeyi Yaradan’dan alıyoruz. Hayatta her birimizin deneyimlediği her şey sadece O’ndan gelir.

O, tek başına bizi doldurur ve bizi her zaman hareket ettirir. Ama arzuladığımız en önemli şey mutlak idraktir ve bu ancak Hohma’nın ışığında, yani görmede olabilir.

Dil Antlaşması

Soru: Dil antlaşması ne anlama gelir? Bu, hakkında konuşmamıza izin verilmeyen şey midir?

Cevap: Dünyamızda dört manevi antlaşmanın tamamı çok karmaşık ve özel yasalardır.

Dil antlaşması, kişinin sözleriyle, ilk üç yasadaki gibi düşüncelerle değil, tam olarak sözlerle, kendini ifade ederken hiçbir yaratılana zarar vermemeye dikkat etmesi gerektiği anlamına gelir.

Kişi ihsan etme ve bağ için çalıştığında, tüm dünyayı sadece dostlarına göre değil, diğer insanlara ve hatta hayvanlara karşı da mükemmel olarak algılamalıdır. Bu nedenle, kimse hakkında eleştirel açıklamalar yapmayız. Tüm dünyayı Yaradan’ın bir eylemi olarak algılar ve O’nun yarattıklarından herhangi birine sözlü veya zihinsel zarar vermekten kaçınırsınız.

Tuz Antlaşması

Soru: Tuz antlaşması ne anlama gelir?

Cevap: Tuz bozulmayan bir maddedir. Aksine, içine konan her şeyi korur.

Bu nedenle, kendi aramızda ve Yaradan ile yaptığımız antlaşma, sonsuz bir antlaşma anlamına gelir. Dünyamızdaki tuz, antlaşmanın tam olarak bu niteliğini temsil eder.

Kalbimi Yaratılışın Amacına Nasıl Yönlendirebilirim?

Soru: Sık sık kendimi kötü düşüncelere ve arzulara sahip olduğum bir koşulun içinde buluyorum. Kalbimi tekrar tekrar yaratılışın amacına nasıl yönlendirebilirim? Gittikçe zorlaşıyor, bu benim için bir mücadele.

Cevap: Doğal olarak, bu bir mücadeledir. Bunun iki nedeni vardır: ya daha yüksek bir seviyeye çıkmak ya da büyük ihtimalle dostlar arasındaki bağ zayıflıyordur. Bu aynı zamanda bir sonraki dereceye yükselmenin bir sonucudur.

Grup içinde bağı güçlendirin ve her şeyin nasıl kolay, özgür ve sevinçli hale geldiğini göreceksiniz.