Category Archives: Maneviyat

Duyguların Hizmetindeki Akıl

Soru: Kabalistik bilgiyi yayarken, kişinin alınan materyali anlamayabileceğini, ancak içinde bazı mekanizmaların tetiklendiğini ve bunun, açıklamayı aklıyla anlamasından daha önemli olduğunu söylüyorsunuz.

Bu nasıl çalışıyor?

Cevap: Evet, asıl mesele bunun önce duygularda gerçekleşmesi ve sonra aklın anlamasıdır.

Öyleyse neden aklı önemsemem gerekiyor ki? O sadece duygulara hizmet eder. Önce bir resim görüyorum, onu hissediyorum ve sonra onun hakkında düşünmeye başlıyorum. Dünyadaki her şeyde ve algımızdaki her şeyde bu böyledir. Akıl sadece duygularımın hizmetkârıdır. Duyguları tanımlar, ölçer, sıralar, karşılaştırır, analiz eder ve bana bir fikir verir.

Bu nedenle, eğer duygularım hakkındaki fikrimi değiştirmem gerekirse, bu bir iştir ve eğer duygularımı aklın yardımıyla değiştirmem gerekirse, bu farklı bir iştir.

Soru: Fakat Kabalistik bilginin fiziksel olarak yayılması nasıl gerçekleşiyor?

Cevap: Sadece yukarıdan. Işığın daha da geniş bir alana yayılması, daha da derinlere nüfuz etmesi için bir koşul sağlıyoruz.

Diğer insanlarla dışsal olarak bağ kurduğumuz için, ışığın bizim aracılığımızla onlar üzerinde etki etmesini sağlıyoruz. Bu şekilde onlar da yavaş yavaş fikirlerini, bize, dünyaya, her şeye karşı tutumlarını değiştiriyorlar.

“HaVaYaH”ın Dört Harfinin İçsel Anlamı

Arzunun dört safhası, dört harfli HaVaYaH adındaki dört harfin anlamlarıdır: Yod’un ucu Ein Sof’tur, yani işleten gücüdür, yaratılış düşüncesini içerir. (Baal HaSulam, On Sefirot’un Çalışılması , “İç Gözlem”, Bölüm 8, Madde 31).

Yod harfinin ucu, kendi tarafında hala net bir arzunun olmadığı, yalnızca Yaradan tarafında gelişmenin olduğu yaratılışın ilk başlangıcıdır.

Yod harfi zaten arzunun gelişmesi, arzunun içinde belli bir ışığın hissedilmesidir.

İlk Hey, Bina’dır ikinci safha anlamına gelir, potansiyelin gerçekleşmesi olarak kabul edilir.

Hey ve Yod arasındaki fark, ilk aşamada ışığın yarattığı arzunun kendisinin var olduğunu hissetmeye başlaması ve ışığı, içini dolduruyormuş gibi algılamasıdır. Bu aşamaya Binah denir. Işığa benzemek ister.

Vav harfi, Zer Anpin veya üçüncü aşama anlamına gelir. Bu aşama, hem Hohma hem de Hasadim ışıklarının arzunun içinde olduğu ve arzunun kendisini oluşturmaya devam ettiği birinci ve ikinci aşamaların birleşimidir. Sonuç olarak, yalnızca Hohma ışığını almak istediği bir koşula gelir.

Son, dördüncü aşamaya Malhut denir, bu biçimlenmiş arzudur. Bu yaratılıştır. Bizler bu Malhut’un bir parçasıyız ve bu nedenle kendimizi alıyormuş gibi hissediyoruz.

Arınma Aşamaları

Maneviyattan sürgünümüz, dört yüz yıl olarak adlandırılır. Tüm eylemlerimizde, Yaradan’ın dört harfli ismine karşılık gelen yani üst niteliğin tam tezahürü olan dört aşamadan geçeriz.

Sürgünü takip eden aşama çok basittir: ihsan etmenin, sevginin niteliğini hissettiniz ve bu artık sizin için çok değerlidir. Neden? Egonuzun iyiliği için değil, değil mi? Tamam, bunun için değil. O zaman ne için, neden? Bu niteliği uygulamaya nerede hazır olabilirsiniz? Daha fazla nasıl tanımlayabilirsiniz?

Başkalarıyla birleşmeye başlamalısınız. Pratik uygulamaya bu şekilde başlarsınız. Tüm insanlık önünüzde. Harekete geçin! Herhangi bir dünyaya girmek zorunda değilsiniz. Vermek ve sevmek istiyorsanız her şey önünüzde. Neler olduğuna bir bakın – tüm dünya önünüzde: cansız, bitkisel ve canlı doğa, insanlar.

Öncelikle, en azından küçük bir grup içinde, dünyayı etkilemek ve diğer herkese yardım etmek için kendi içlerinde biriktirmek istedikleri ortak özgecil gücü kullanmak için, egonuzu yenerek başkalarıyla bağ kurma arzunuzu kanıtlamalısınız.

Ancak tüm bunlarda belirli bir kişisel egoizm vardır: Kendimiz için, kendim için değil, tüm dünya vb. için dileriz, isteriz. Arzularınızı, niteliklerinizi arındırır gibi, birkaç inceleme daha yapmanız gerekir.

Ve eğer egonun içinde kalırsanız, yine de acı çekecek ama yine de diğer insanlara iyilik yapmak için kendi koşullarınızın üzerine çıkacak mısınız? Yapabilir misiniz? Arzu eder misiniz? Kendiniz için değil, başkaları için – her konuda? Peki ya sizden nefret edenlere, sizin kötülüğünüzü isteyenlere iyilik yapmaya ne dersiniz?

Ve burada ihsan etme niteliğine ait olmaya ve yalnızca onu kendisi için sevmeye hazır olana kadar arınmanızın bir sonraki aşamasına başlarsınız. Bu durumda, egoizminizin kölesi olmaktan, özgeciliğin bilinçli kölesi olursunuz; yani sadece onu seçer, kabul eder ve arzularsınız.

Bu, bir kişinin sürgünde geçirdiği sözde 400 yıldır. Ve sonra, doğanın üst gücü veya Yaradan olarak adlandırılan, ihsan etme ve sevgi niteliğinin hissine girmekle ödüllendirilir. Mısır’dan çıkış veya manevi doğum bu şekilde gerçekleşir.

Kurban Etmek Nedir?

Soru: Kabala’da manevi gelişimle meşgul olan herkesin geçtiği bir koşul vardır. Buna kurban etmek denir. Bu koşulun özü nedir? Neyi kurban ediyoruz?

Cevap: Egoizmimizi yani sadece hazları, kolay yaşamı ve mümkün olan her şeyde başarıyı arzulayan doğamızı (cansız, bitkisel ve hayvansal) kurban ediyoruz.

Böyle bir yaşam için arzumuz, egoizmin doğuştan gelen doğasıdır. Ve eğer kendimizi onun içinde kısıtlamak ve egoizmimizi kullanmak istemediğimiz, aksine ondan uzaklaşmak ve onu kullanmamak istediğimiz başka bir koşula gelmek istiyorsak, buna kurban etmek denir.

Talep Et Ve Al!

Bir grupta gerçekleştirilen birleşme girişimleri, her zaman yenidir. Sürekli hata yapan bir çocuk gibi, sonunda bir karara varır ve amacına kendisi ulaşır. Ancak manevi yolda, manevi hedefe kendimiz ulaşamadığımızı görürüz; yukarıdan güç ve açıklama, yardım ve destek almalıyız. Ancak bu zaten bir karardır. Ve o zaman talep ederiz ve alırız.

Bizim dünyamızdan bir kişi, metodoloji, bilgi ve güç anlayışını nereden edinebilir ki? Ne de olsa hepsi manevi seviyeye, bir sonraki boyuta aittir! Bu tamamen aklının ötesindedir: tamamen farklı düşünceler, kararlar ve doğa anlayışı, tamamen farklı akıllar. Onlar farklı bir prensibe göre çalışıyorlar.

Bizim dünyamızda birbiriyle uyumlu olmayan elektronik cihazlar var ve bunlar arasında bir iletişim oluşturmamız, onları birbirine adapte edecek devreler kurmamız gerekiyor.

Ve maneviyatta bu bile yoktur. Burada adeta niteliksel bir kuantum sıçraması var. Bir sonraki seviyeye yükselmek için ek bir ışık parçası almak gerekir.

Yorum: Bir keresinde bu çalışmada kahramanlığa gerek olmadığını açıklamıştınız. Başarılı olmak için çabalamamıza gerek yok çünkü sadece Yaradan kırık kalpleri iyileştirir.

Cevabım: Bize tamamen yeni nitelikler verecek olan, yukarıdan gelen bir ışık parçasına ihtiyacımız olduğunu anlamayı başarmamız gerekiyor.

Üst Işığın İki Türü

Hohma’ya “ışık” ve Hasadim’e “su” denir. Bina’ya “üst su” ve Malhut’a “alt su” denir (Baal HaSulam, On Sefirot Çalışması, Kısım 1, “İçsel Gözlem”, Bölüm 8, Madde 29).

İki tür ışık vardır: Hohma ışığı ve Hasadim ışığı. Hohma ışığı, ihsan etme niyeti ile ıslah olmuş olan alma arzularını doldurur. Hasadim ışığı ise, ıslah olmuş olan ihsan etme arzularını doldurur, ancak ihsan etmek için almayı değil, sadece ihsan etmeyi tercih eder.

Bu nedenle, Hasadim ışığı Hohma ışığına göre, yoğunluk ve güç bakımından çok daha zayıftır. Ama prensipte bu iki ışık, alma arzusu olan tüm evreni doldurur.

Alma arzusunu ihsan etme arzusuna dönüştürmek, çalışmamızın amacı olduğundan, önce almayı etkisiz hale getiririz. Buna “Tzimtzum” (Kısıtlama) denir, yani alma arzusuyla çalışmak istemeyiz, onun üzerine çıkarız.

Sonra “Or Hasadim” (Hasadim ışığı) arzumuzda yayılır. Ve o zaman, arzularımızın Hohma ışığıyla dolduğu seviyeye bile yükselebiliriz.

Yani her şey, yaratılmış olan tek şey olan “arzu”da gerçekleşir.

Maneviyattan Üçüncü Sürgün

İsrail halkı, İkinci Tapınak seviyesinde kendileri üzerinde çalışırken, bu seviyede kalmak için mümkün olan her şeyi yapmaya çalıştı, ancak insanlık hala egoist olarak geliştiği için, tüm insanlığı içeren ego ıslah edilemediğinden egoizm büyüdü.

Bu nedenle, gelişen egoizm Yahudileri etkiledi ve birbirleriyle aynı iyiliksever etkileşim düzeyinde kalamadılar. Bu koşul, Romalılar ve Yunanlılarla yapılan savaşlarla temsil ediliyor ama aslında bunlar İsrail halkının kendi içsel savaşlarıydı.

Düşüş, egoist arzuların etkisi altında gerçekleşti: Yunanlılar (ideolojide) ve Romalılar (eylemde). Elbette bu Yunanlılar ve Romalılarla ilgili değil çünkü bu sadece İbrahim grubunun kendi içsel koşullarını işaret ediyor.

Sonunda İkinci Tapınak seviyesinden düştüler: “Kendiniz için nefret ettiğinizi başkasına yapmayın”, her türlü karşılıklı eylemden tamamen koptular ve sıradan insanlar gibi oldular. Bu, onların Mısırlılar veya Babilliler tarafından değil, genel olarak tüm manevi kategorilerden kopuk insanlık tarafından ele geçirildiği anlamına gelir.

Bu, bir sonraki, en zor aşamadır – maneviyattan üçüncü sürgün. Yahudiler yavaş yavaş buna girdiler ve önceki derecelerini kaybettiler. Bu uzun yıllar devam etti ve 16. yüzyılda Ari zamanında sona erdi.

Yaradan’a Yaklaşmak Uğruna

Soru: Yaradan’a yaklaşmak uğruna egoizmimizi kurban ettiğimizi söylüyorsunuz. “Yaradan’a yaklaşmak uğruna” ifadesini nasıl anlayabiliriz?

Cevap: Yaradan mutlak iyi olduğundan ve yalnızca iyilik yaptığından ve insan mutlak kötü olduğundan, eğer kötülüğümüzü sınırlarsak, zaten bir şekilde Yaradan’a yaklaşıyoruz ve O’na benziyoruz. İşte bu kurbandır.

Yani egoizmimi, kötü huylarımı kurban ediyorum ve bu beni Yaradan’a yaklaştırıyor. Egoizmimi kısıtlayarak ve başkalarını kendi iyiliğim için kullanmayarak; O’na bu şekilde yaklaşıyorum.

Arzunun Kısıtlanması

Sadece dördüncü safha kısıtlanmış olmasına rağmen, ışık ilk üç safhadan da ayrıldı. (Baal HaSulam, On Sefirot Çalışması, Bölüm 1, “İçsel Gözlem”, Kısım 7).

Son, dördüncü aşama, ilk üç aşamanın genişlemesiyle ulaşılan arzunun kendisidir. Arzu, egoist olmak ve ilk aşamadan ters yönde farklılaşmak istememiştir; bu nedenle kendini kısıtlamış ve ışık ondan kaybolmuştur.

Sonra ışığın farklı bir gelişimini temel alır; ışığı alacaktır ama sadece Yaradan’a memnuniyet getirmek için. Burada bir yandan Yaradan’dan zıtlığı, diğer yandan da O’na benzerliği alır.

Soru: Işık, Kli’den ayrıldığında bu durum nedir? Bu bizim dünyamızda nasıl tezahür eder?

Cevap: Bizim dünyamızda tezahür etmez. Işık, Kli’den ayrıldığında, ölü olarak kalır. Bu herhangi bir canlı veya bitkisel bedenin ölmesine benzer. Hayat veren güç onu terk eder.

Soru: Işığın Kli’den atılması bilinçli olarak mı gerçekleşir?

Cevap: Evet, Kli bu durumda kalamaz, sadece Yaradan’ın zıddı olmamak için içindeki her şeyi feda etmeye hazırdır.

Korku Olmadan Sevgi Olmaz

Yaradan korkusu, O’nun içimde hüküm sürdüğü hissidir; tüm düşüncelerimi, tüm arzularımı ve başıma gelen her şeyi O kontrol eder. O’nun tüm yaşamımı belirlediğini her seferinde daha da net bir şekilde hissederim.

Yaşamım hakkında değil, bu yaşamda Yaradan’a bağlı olup olmadığım hakkında endişelenirim. O’na daha fazla bağlı olmaya özlem duyarım ve birbirimize bağlı olduğumuzu, beni her yönden kucakladığını ve tamamen O’nun merhametinde olduğumu hissederim.

Her şeyden önce korkuya ulaşmalıyız ve sonra korkunun üzerine sevgiyi inşa edebiliriz. Korku olmadan sevgiye ulaşmak mümkün değildir.