Category Archives: Karşılıklı Sorumluluk

Çeşitliliğin Faydaları (Medium)

Mişna’da (Sotah, 9:15) günlerin sonunda nefretin yükseleceği yazılır. Bugün olanlara baktığımızda, günlerin sonuna yaklaşıyoruz. Sosyal medya, gazeteler ve televizyonda asla bu kadar nefret duyulmadı ve dalga sadece daha da yükseliyor gibi görünüyor. Artık sessiz yer yokmuş gibi ama genel görüş, açıkça zehirlidir. Çizginin dışında tek kelime – çizgiyi aşmak da çok kolaydır –  ve yasaklanırsınız, dünyadan aforoz edilirsiniz.

Son zamanlarda gördüğümüz ırkçı-nefret ve ırkçılık-karşıtı protestolar bu karanlık gelgitin bir parçasıdır. Tüm dalgalar gibi ırkçılığa dayalı isyanların doruk noktası ve inişleri olacaktır, ama bu eğilim kesinlikle dev bir fırtınaya doğrudur.

Nefret orada bitmeyecek. Nefret yoğunlaştıkça ve yayıldıkça, her grup içindeki parçalar ana birliklerden ayrılacak ve birbirlerine karşı savaşacak daha küçük kamplar oluşturacak. Toplum parçalanacak ve anarşi hüküm sürecek. Talmud’da (Sanhedrin 98b), en büyük bilgelerin bile günlerin sonunda yaşamak istemeyeceği yazılmıştır.

Açıkçası, henüz orada değiliz, ama oraya gidiyoruz. Eğer rotayı tersine çevirmezsek, düşündüğümüzden daha erken oraya varcağız.

Nefretin Rolü

Sorun şu ki, nefretin tamamen kötü ve zararlı olduğunu düşünüyoruz. Nefret etmemeye çalışıyoruz ama bunu yaparak daha yoğun bir nefret patlamasıyla yüzleşene kadar onu düzeltme şansını kaçırıyoruz.

Nefret, bizde olmayan her şeye karşı hissettiğimiz antipatidir. Benzersizlik duygumuz ruhumuzun derinliklerine dayanır, ancak iyi bir nedenden dolayı oradadır: Bizler sadece zıtlıklar vasıtasıyla algılarız. Karanlığın duygusunu kavrayamamış olsaydık, ışık olduğunu bilemezdik. Soğuğun ne olduğunu hissetmeseydik sıcaklığı hissedemezdik. Aynı şekilde, nefreti hissetmeseydik, sevgiyi hissedemezdik.

Bu nedenle nefret ortaya çıktığında, onu bastırmaya veya reddetmeye çalışmamalıyız. Bunun yerine nefretimizin nesnesine olan sevgimizi, ortaya çıkan nefretten daha büyük olana kadar arttırmak için bilinçli bir çaba sarf etmeliyiz. Nefretin tezahürüne katılan tüm taraflar çabaya katılırsa, sonuç her zamankinden daha fazla sevgi olacaktır. Tüm taraflar katılmazsa, tüm süreç umutsuzdur.

Toplumun tüm kesimleri bu çabaya girerse, dünyamızdaki sevgiyi daha önce hiç görmediğimiz seviyelere yükseltiriz ve bunun nedeni, bizi uygun bir sevgi seviyesini oluşturmaya zorlayan, benzeri görülmemiş nefret seviyesinden kaynaklanacaktır. Nefretin meşruiyetini inkar ederek, sevgi dünyasını inkar ediyor ve onu yakında gelecek olan nefretin daha yoğun göstergelerine mahkum ediyoruz.

Bu paradigmaya göre, nefret ettiğimiz her şey aslında daha büyük sevgi yaşamak için bir sıçrama tahtasıdır. Eğer bugün, ırklar arasındaki en yoğun nefret ortaya çıkarsa, işte tam olarak sevginin yeni seviyesinin ortaya çıkması gereken yer burasıdır. Ancak, bu, her iki taraf da aralarındaki sevgiyi mevcut nefretin ölçüsünde artırmak için birlikte çalışırsa gerçekleşir.

Bunun tamamen yeni bir fikir olduğunun farkındayım ve bize öğretilmiş olan her şeyle çelişiyor. Ancak öte yandan, bize öğretilenler artık çalışmıyor, bu yüzden yeni bir yön denemenin zamanı geldi.

Fikir basittir: Diğer kişi benden farklı; Diğer kişiden hoşlanmıyorum ve o kişinin incinmesini veya en azından gitmesini istiyorum. Bu nefret, son haftalarda ve aylarda gördüğümüz tüm şiddeti körükleyen şeydir. Eğer onu bu şekilde bırakırsak, tüm ülkeyi havaya uçuracak. Bu yüzden, onun azmasına ve büyümesine izin vermek yerine, hepimiz açıkça sahte olmasına rağmen, birbirimize olan sevgimizi artırmak için bilinçli çaba harcamalıyız. Şaşırtıcı bir şekilde çabalarımız meyve verecek ve bir dakika önce dayanamadığımız insanları sevebileceğimizi göreceğiz.

Çok pratik bir paradigmadır; cesaret ve bağlılık gerektirir, ülkenin tamamen erimekten kaçınması için tek umududur.

Birbirine Bağlı Bir Dünyada İnsan, Bölüm 3

İnsanlık Tek Bir Organizmadır

Soru: Bizler, birbirine bağlı bir dünyada yaşıyoruz ve bu bağ her seviyede kendini gösterir. Herkes kelebek etkisi, domino etkisi, kolektif zeka, kalabalıkların bilgeliği vb. gibi fenomenleri bilir.

Her türlü problemi çözmek için kalabalığın bilgeliğini kullanan “kitle kaynaklı çalışma” adı verilen, bir disiplin bile vardır. Birbirine bağlı olmayı; karşılıklı sorumluluk, birinin veya bir şeyin birbirine bağımlılığı, hiçbir tarafın diğeri olmadan yapamayacağı bir ilişki olarak tanımlar.

Kabala’da, bu karşılıklı garanti yasası 3000 yıl önce tanımlanmıştır. Bu yasa nedir?

Cevap: Karşılıklı garanti (Arvut),  hepimiz birleşik bir entegre sistemi temsil ettiğimiz zamandır.

Henüz dünyadaki tüm insanlardan bahsetmiyoruz, ancak prensipte doğa bizleri, birbirimize tamamen bütünsel olarak bağlı olduğumuzu fark etmeye doğru iter. Bu nedenle, tamamen birleşik tek bir organizma olabilmemiz için, birbirimize karşı tutumumuzda, ilgimizde ve karşılıklı yardımlarımızda değişmeliyiz. Bir beden!

Bu şu anlama gelir; tıpkı bedenime özen gösterdiğim ve içgüdüsel olarak bunun için en iyisini istediğim gibi, doğada da aynı rolü üstlenmeli ve herkesin aynı seviyeye ulaşması için çabalamalıyım.

Birbirine Bağlı Bir Dünyada İnsan, Bölüm 2

Doğanın Deneyi

Soru: Doğanın bizi zorla bütünleşmeye doğru nasıl ittiğini görüyoruz. İlk başta, insanlar hayatta kalmak için birleştiklerinde bu, kabile, toplumsal bütünleşmesiydi, daha sonra zorla imparatorluk bütünleşmesi, sömürgeleştirme ve ardından kültürel, dini, ulusal ve sınıf bütünleşmesi geldi. Bugün ekonomik ve bilgisel bir bütünleşme var.

Bütün bunlar bizim katılımımız olmadan, doğanın etkisi altında gelişti ve hiç kimse bunu özellikler istemiyordu. Ve aniden bizi ayıran, tüm bağları durdurmamıza neden olan bir virüs var.

Bu neye yol açıyor? Bu doğaya aykırı gibi gözükmüyor mu?

Cevap: Prensip olarak, birbirimizden yavaş yavaş uzaklaşmaya doğru ilerliyoruz. Bir zamanlar topluluklarda, köylerde ve çiftliklerde yaşadık, ama şimdi herkesin kendi dairesi var.

Bugün, yeni evliler ebeveynleri ile yaşamıyor ve bu bir zamanlar doğaldı. Şu anda, her küçük çocuğun kendi odası, kendi kişisel alanı olmalı. Çocuğun egoizmi o kadar büyük oluyor ki, sadece 5-10 yaşında olmasına rağmen, kendisi için hala ayrı bir alana ihtiyaç duyuyor: “Bu benim ve girmeyin!” Başka bir deyişle, kişinin egoizminin büyüdüğünü görüyoruz.

Ve şimdi doğanın kendisinin bize gösterdiği, onun bir sonraki seviyesi ifşa oluyor. Birbirinize yakınsanız, ilişkileriniz sizi hastalığa ve ölüme götürür. Yani, birbirinizden iki ila 10 metre mesafede olmalısınız. Bunun nereye gideceğini kim bilebilir?

Temelde, bu oldukça doğaldır. Bu şekilde birbirimize daha az zarar verebiliriz.

Soru: Sanki doğa, egoistçe olduğu için, birbirimizle bağda olmamızı yasaklıyor mu?

Cevap: Burada başka bir şey öğreniyoruz. Bir yandan, ister istemez çalışmayı bıraktık ve bir süre kendimizi aile çemberinin içinde bulduk. Bu nedenle, insan bu yaşam tarzına alışık olmadığından, bazı problemler yüzeye çıktı.

Öte yandan, problemler sadece eşler arasında değil, aynı zamanda ebeveynler ve çocuklar arasında, çocukların kendileri arasında vb.de ortaya çıkmaktadır. Onlar, doğası gereği sosyaldir ve bunun çok büyük sonuçları olacaktır.

Doğa bizi belli bir deneyden geçiriyor; ben böyle görüyorum. Doğaya, bizleri, nasıl davranmamız gerektiğini anlayacağımız belirli bir duruma getiren, üstün bir zeka olarak bakıyorum.

Üst akıl, gerçekte nasıl davrandığımızı, koşullarımızı nasıl belirlediğimizi ve onların nasıl farkında olduğumuzu, hoş olanı hoş olmayanla karşılaştırarak, gelişimle, çeşitli hareketlerle bir çıkış yolu bulabileceğimizi bilir. Alışkanlıklarımızın, geleneklerimizin ve sosyal sorunlarımızın ve çözümlerinin nasıl değiştiğini görür.

Şimdi tüm ülkeler aynı anda farklı kültürlerde, farklı derecelerde bu tür bir yeniden yapılanmaya maruz kalıyorlar ve bu her şeye rağmen gerçekleşiyor.

Twitter’da Düşüncelerim / 14 Temmuz 2020

Tüm dünya “zorunlu ve yeterli” düzeyine daraltılacaktır. Bu bağlamda, bedenlerimiz gerçekten hayvan olduğu gibi insanlar hayvanlar gibi olacak. Ve sadece manevi olarak tüm çabamızı Yaradan gibi olmak için harcayacağız! Bu tür bir büyüme sınırsızdır!

Herkes Koronavirüs pandemisinin bitmesini bekliyor. Ama bu sadece başlangıç. Sonuçta tüm insanlığın zihniyetini değiştirmesi gerekiyor. Ve insanlığın hala bu safhayı hissetmek, bu safhanın bizi nereye ve hangi sona götürdüğünü anlamak için zamana ihtiyacı var.

Ve sonra birliğe doğru nasıl değişileceğini anlamak için!

Bugün Tapınağın duvarlarını, perdeyi yeniden inşa etmeye hazırlanırken o kırılmayı hatırlıyoruz!

Üç Hafta (Bein ha-Metzarim), içinde manevi baskıya dayanmamız gereken manevi bir safhayı sembolize eder. Fakat Tapınak’ın, manevi perdenin, aramızdaki bağın yıkıma sebep olana dayanmada başarısız olduk.

Üçüncü Tapınak’ın insanlar tarafından taştan inşa edilmediği, ancak canlanan, tek bir kalp haline gelen taş kalplerden inşa edildiği yazılıdır. – Yaradan ile, sevginin ışığı ile dolu bir tapınak.

Kadınlar yalnızca birleşerek dünyadaki durumu değiştirebilir ve düzeni yeniden sağlayabilirler. Genellikle kadınlar aile kavgalarına benzeyen kendi hakları, eşitlik için savaşırlar. Ben manevi bir savaştan bahsediyorum. Kadınlar insanlığın anneleridir.

Bütün dünyayı değişmeye mecbur etmelidirler.

Mücadele kadın hakları için değil toplumu etkileme becerileri için olmalıdır. Kadınlar ilerlemek isterse çok şey öğrenmeli ve buna göre doğru bir şekilde birleşmeli, misyonları hakkında bilgi edinmeli ve uygun sağ duygu ve bilgelikle amaçlarını gerçekleştirmelidirler.

Her gün gerçekliğin doğru algısına yaklaşıyoruz, her gün olup bitenlerin izlenimi tam bir ölüm olsa da. Bizi yalnızca Yaradan’ın kendisinin düzeltebileceğini bize fark ettirmek, Yaradan’ın işidir. Biz kabul edersek, o bizi düzeltir!

Bir insanın yüksek sinir sisteminin aktivitesini, algının ve karar vermenin alturistik bir programına dönüştürebilen virüslerin müdahalesi olmadan, algımızın egoistikten alturistiğe geçişi imkansız görünüyor.

Koronavirüs Sonrası Dönem, Hangi Hazları Hazırlıyor?

Soru: Bir kişi haz olmadan yaşayabilir mi?

Cevap: Hayır. Varlığının her dakikasında, kişi haz ister.

Soru: Sizce Koronavirüs döneminde ne gibi yeni hazlar ortaya çıkacak? Kafe ve restoranlarda bulunmaktan ve yurtdışı gezilerinden alınan eski haz biçimlerinin büyük olasılıkla ortadan kalkacağını görüyoruz.

Cevap:  Bunlar yavaş yavaş terk ediliyor ama istediğimiz veya istemediğimiz için değil. Doğa öyle bir şekilde programlanmış ki, içimizdeki tüm bu hazlar giderek değişiyor. Bu nedenle, 20. yüzyılda keyif aldığımız hazlar, 21. yüzyılda yavaş yavaş kayboluyor. Bunun yerine hangi hazlar geliyor? Bekleyeceğiz ve göreceğiz.

İnanıyorum ki bunlar; içinde varoluşun bir sonraki seviyesini ifşa edeceğimiz, aklı ve kalbi, üst bir yaşamın hissi ile doldurmaya başlayacağımız, birbirimizle doğru iletişimin hazları olacaktır.

Soru: Birlikte oturmanın, iletişim kurmanın ve birbirimize bağlılığımızın daha derin katmanlarını ifşa etmenin en büyük haz olduğunu düşünüyor musunuz?

Cevap: Sade bir dille konuşmak gerekirse, bu,  doğanın üzerimizde nasıl çalıştığını, bizimle nasıl etkileşime girdiğini, onu nasıl etkilediğimizi ve bizi nasıl etkilediğini hissetmemiz gerçeğinden gelen psikolojik bir hazdır.

Soru: Yani tüm problemler ancak insanlar arasındaki ilişkiyi değiştirerek mi çözülebilir? Ve bunu kanıtlayabilir miyiz?

Cevap: Hiçbir şeyi kanıtlamaya gerek yok, onu hayattan göreceğiz. Ama bugün de böyle değil mi? İnsanlar arasında bir sorun olmasaydı, dünyamız ne kadar iyi olurdu?

Yorum: Bir yandan öyle görünüyor, ancak öte yandan, bir araya gelen insanlar için net değil, bir şekilde doğanın alt katmanlarını etkileyebileceğiz.

Cevabım: Bu açıklanmalıdır. Ve bütünsel bir doğada bulunduğumuz için açıklamak o kadar da zor değildir. Bütün evren ve biz, vücudumuz, toplumumuz, her şey parçaların bütünleşik etkileşimi ilkesine göre düzenlenmiştir.

Küresel, bütünsel sistemin çerçevesinde isyan çıkaran tek şey insandır, fiziksel değil ama ahlaki bir yolla, başkalarına karşı tutumuyla. Kişi başkalarına, “kendinin dışına” karşı bu tutumu düzene sokmak zorundadır.

Soru: Sizce insanlar şimdi birleşirlerse, doğanın üzerimizde bir tür yararlı etkisini hemen göreceklerini ve bunun tersine, eğer bağlarını keserlerse, bazı felaketlerin başlayacağını kanıtlamanın mümkün olacağını düşünüyor musunuz? Yoksa hala çok açık bir şekilde gerçekleşmeyecek mi?

Cevap: Bu çok açık bir şekilde gerçekleşmeyecek, ancak açıklamalarımızla bu süreci hızlandırabiliriz. Sonuçta, temelde böyle bir fırsatımız var. Ve her türlü virüs bize yardımcı olacaktır.

Birbirine Bağlı Bir Dünyada İnsan, Bölüm 1

Küresel Egoizmde Tuzağa Düşmek

Soru: Büyük fizikçi Albert Einstein şöyle söyledi: “İnsan, bizim tarafımızdan “Evren” olarak adlandırılan, zaman ve mekanla sınırlı bütünün bir parçasıdır. Kendisini, düşüncelerini ve duygularını diğerlerinden ayrı bir şey olarak deneyimliyor – bilincinin bir tür optik yanılsaması olarak. Bu yanılsama, bizim için kişisel arzularımıza ve bize en yakın birkaç kişiyi karşı sevgiyle sınırlanan bir tür hapishanedir. Görevimiz, tüm canlıları ve doğayı onun tüm güzellikleriyle kucaklamak için merhamet/sevgi çevremizi genişleterek, kendimizi bu hapishaneden kurtarmak olmalıdır. Hiç kimse bunu tam olarak başaramaz, ancak böyle bir başarı için çabalamak başlı başına özgürlüğün bir parçasıdır ve içsel güvenlik için bir temeldir. ”

Bu ifadeye katılıyor musunuz?

Cevap: İfadeler güzel. Fakat öyle düzenlenmişler ki, onları anlamaya başladığınızda, tamamen farklı şeyler, olaylar, nedenler ve çözümler hakkında düşündüğünüz sonucuna varıyorsunuz. Ve her şeyin olması gerektiği gibi doğru olduğu anlaşılıyor, herkes kabul ediyor, ama sonunda farklı yönlere koştukları noktaya geliyorlar.

Soru: Gerçekten, başkaları için sevgi hakkında, birlik hakkında konuşuyoruz ama bunun daha da kötüye gittiğini görüyoruz.

Fakat birlik ve sevgi binlerce yıl önce de konuşuldu. Bütün dinler bunun üzerine inşa edildi. Bugün bile bu konuda bilimsel araştırmalar yapılmaktadır. Kişi, çok pragmatik olmasına rağmen, birliğin bize fayda sağlayabileceğini görür. Ama biz neredeyiz, bu birlik nerede, başkalarına olan sevgi nerede?

Cevap: Egoizmimiz birbirimize boyun eğmemize izin vermez. Bir anda size boyun eğersem, bir sonrakinde boyun eğmek istemediğimde, ondan uzaklaşmaya çalışırım, kendim için bir şeyler koparmaya çalışırım.

Ülkeler, hükümetler ve hükümetler arasında yapılan anlaşmalara bakın. Her ülkede, her bir hareket için, bir kişinin her hareketi için kaç yasa vardır? Ve onların uygulamalarını kim izliyor? Ve bu yasalar dahilinde ne yapabiliriz?

İnsanlar yeni yasalar icat etmekten başka bir şey yapmıyorlar, yazıyorlar ve raflara koyuyorlar. Ve sonra, gerektiğinde, onları her türlü tuzak kurma yöntemini kullanarak çıkarırlar ve bu yasanın var olduğunu ve etkinleştirilmesi gerektiğini kanıtlamaya başlarlar. Bu şekilde başkalarını bastırmak isterler.

Egoizmimizin herkesi boyun eğdirmek isteyen bu hareketlerini anlıyoruz. Bu egoistler, böyle bir gururla hükümetlerde dururlar ve parlamenter yöntemlerle başkalarını bastırmaya çalışırlar. Ancak bu şeyler ne kadar tolere edilebilir ve ne kadar süre var olabilirler?

Twitter’da Düşüncelerim / 13 Temmuz 2020

Virüs sürüleri yolumuza geliyor. Bu benim kendi iyiliğim için. Dünyada olan her şey insanlığın iyiliği içindir – büyümemiz ve biraz değişmemiz için.

Önümüzde yumuşak bir iniş değil, tüm dünya ekonomisinin zor bir çöküşü var!

Hükümetler, gerekli olmayan endüstrileri ve şirketleri deneyip ve fesh etmek yerine, onları ayakta tutmaya çalışıyorlar. Ve yine de, bu çabalar, işletmelerin ve bir ayağı çukurda çılgın ekonominin ölümünü kesinlikle hızlandıracak.

Yaradan bize vuruyor ve darbeleriyle iyileştiriyor! Bugün daha fazla acı çeken, dünün ekonomik bağlarını kapatmaya zorlanan ülkeler, sadece gerekli ürünleri üreterek kendi kendine yeten yeni bir ekonomi ve yaşam biçimine girmek için daha kolay bir zamana sahip olacaklar.

Hükümetler ve para arasındaki bağlantı apaçık!

Sınırsız tüketim üzerine kurulu olduğu için ekonominin gerçekten çökmesi gerekiyor. Dolayısıyla hükümetler, işletmelere olan bağlarına değinen tüketim ekonomisinin korunmasını zorlamaya çalıştıklarında, kâr uğruna onları yapay olarak tüketimi desteklemeye zorlarlar.

İnsanları Nasıl Derecelendirdiğimizi Gözden Geçirme Zamanı

Bir kişiyle ilk toplantıda sorulan ilk sorulardan biri “Ne yapıyorsunuz?” yani yaşamak için ne yapıyorsunuz sorusudur. Bu soruyu sorduğumuzda genellikle bilmek istediğimiz iki şey vardır: 1) Ne kadar kazandığınız ve 2) Sosyal tabakadaki sınıfınız nedir? Aslında, yeni tanıştığınız birine ne kadar kazandığınızı hemen söylediyseniz, yaptığınız işin türü veya sosyal sınıfınız hakkında sorgulama yapmazdı. Sizin kazancınız,  yalnızca o kişinin sizi derecelendirmesine olanak tanır.

Ama para anlamsız olsa ne yaparsınız? İştigal edilecek iş olmayacağından dolayı, birçok iyi insanın kendi iradeleri dışında kalıcı olarak işten ayrılacağı, genel bir işsizlik gerçeğine doğru gidiyoruz. Bu fütüristik bir senaryo değildir. COVID-19 bu gerçeği körükledi. Başlangıçta insanlar öfkelendiyseler de, şimdi gittikçe daha fazla şirket sürekli düşük talep gerçeğine uyum sağladıkça, işten çıkartılmaktadırlar.

Hükümetlerin işsiz insanlara temel gelir sağlama yükümlülüğü ve bu gelirin kendilerine işten çıkarılma gerçeğini öğreten oturumlara katılmaya bağlı olması konusunu, sayısız kez makale ve kitaplarda yazdım. Dünyanın tamamen birbirine bağımlı hale geldiğini ve hayatta kalmak için birbirimizden sorumlu olmamız gerektiğini bilmek şart olsa da, insanların özgüven duygusunu da gözetmeliyiz.

Başka bir deyişle, tatmin edici bir yaşam sürdürebilmek için insanların sağlaması gereken üç unsur vardır: 1) fiziksel giderler (temel gıda vs.), 2) yaşadıkları dünyayı anlamak ve 3) haysiyet veya özsaygı duygusu. Bu üçünden herhangi biri olmadan, insanlar umutsuzluğa sürüklenecek ve birçoğu toplumu parçalayacak olan, şiddete başvuracaktır.

Çünkü günün sonunda, halk figürleri halkın arzularına hitap eder, halk, topluma veren ve daha da önemlisi onları bir araya getiren insanlara saygı duyduğunu göstermelidir. Uyumlu bir toplum, dayanıklı bir toplum olduğu için, sorun yoktur. Ayrıca, insanlar destekleyici bir ortamda yaşadıklarında daha mutlu olurlar. Bunun istediğimiz toplum olduğunu ve bizi saygı, haysiyet ve onurlandırmayla bir araya getirmeye yardım eden insanlara yatırım yaptığımızı göstermeliyiz. Eğer bunu inançla yaparsak ve kararlı bir şekilde başkalarını sömüren insanları, en zenginleri bile kınadığımızı gösterirsek, en güçlü insanlar takdir edilme karşısında, güçlerinden ve servetlerinden vazgeçeceklerdir.

Bu nedenle, sosyal değerler değişirse, insanların arzuları da değişecektir çünkü hiçbir şey, insanların görüşünden daha güçlü değildir. Hangi değerleri istediğimizi, ne tür bireylere saygı duyduğumuzu gösterirsek, bu insanlardan oluşan bir toplum yaratacağız.

Öğretmenimin babası, üretken düşünür ve Kabalist Baal HaSulam, tüm konsepti kısa bir paragrafta ifade eder: “Gerçekten de, deneyimli herhangi bir kişi, dünyanın hayal edilebilir zevklerinin en büyüğünün, insanların sevgisini kazanmak olduğunu bilir. Bu imrenilen şeyi elde etmek, her türlü çabaya ve dünyevi taviz vermeye değer. Bu, her neslin en iyilerinin çekildiği ve tüm dünya yaşamını önemsizleştirdikleri mıknatıstır.”

Beraberliğimize katkıda bulunan insanlara saygı duyduğumuzda, bu katkı yeni para birimi olacaktır. Ne kadar çok insan buna katkıda bulunursa, saygı yeni para birimi haline geldikçe, toplumun gözünde ve dolayısıyla kendi gözlerinde onlar “zengin” olacaklardır. Bu taktiği kullanırsak, topluluklarımızı ve ülkelerimizi COVID-19 ve ötesindeki fırtınalı sulardan, güvenliğe doğru yönlendireceğiz.

Twitter’da Düşüncelerim / 11 Temmuz 2020

Virüs nereden geldi? Biz virüsün kaynaklarıyız. Umursamayıp birbirimizi reddettiğimizde, doğada olumsuz güçler ortaya çıkarırız …

Bir kişi maneviyat için arzusunu kaybettiğinde, bunun Yaradan’dan, kasten, ona mantık üstü inançla gitme imkanı vermesi- ki böylece manevi dereceye yükselmesi için geldiğini anlamıyor.

Özgür seçim bu şekilde ortaya çıkar – gözlerinizi kapatmak ve Yaradan’ı haklı çıkarma yolunu takip etmek için!

Karantina durma ve düşünme, değişme zamanıdır. Bilge olan biri doğmakta olan safhayı görür. Bu bizi sonsuz ve mükemmel bir safhaya götürür – aramızdaki doğru bağa, üst kuvvetin ifşasına, aklı dolduran üst ışık alanına ve sonsuz edinimle hislere.

Yaradan, büyük bir özen ve sevgi ile bizi ortak bir talihsizlik vasıtasıyla birbirimize bağlar

Üst ışık bizi etkiliyor, içimizde ifşa olmak için yaklaşıyor. Onun yardımıyla bu safhalardan geçmemiz gerekiyor. Hayat iyi olduğunda insanlar birbirlerinden uzaklaşırlar, ancak ortak bir talihsizlik onları yakınlaştırır.

Daha ziyade hedefe doğru ilerleyişimizi hızlandıracağız.

İnsanlık Eski Babil’den dağıldı. Şimdi Yaradan bizi psikolojik bir darbe aracıyla bir araya getiriyor. Yaradan’ın eylemlerini haklı çıkarmaya çalışalım, O’na ulaşmak için gerekliliklerini anlayalım. O zaman güncel olayları sorun olarak görmeyiz.

Biz son nesiliz- başlangıç safhasına yürüyen!

Her şeyin kendi iyiliğimiz için ifşa olduğunu görmek adına aklı ve kalbi açmaya çalışalım. Yaradan, Kendini bize integral bir formda, içimizde ve tüm gezegenin etrafında ifşa ediyor. Dünyanın yaratılışından bu yana daha önce böyle bir şey olmadı!

O bizim hayatlarımızı dikkate almıyor fakat HaVaYaH arzusunun, realitenin tamamının tüm derecelerini sonsuza kadar nasıl yerine getireceğine bakıyor.

Islahın sonu zaten ilerlemekte – zaten etkili, bizler bu sürecin ortasındayız. Haydi algımızı genişletelim ve Yaradan’ın insanlığa ne yaptığını görelim.

Ancak bu tamamlanmanın derecesi, Yaradan’ı her şeyde görmeye hazır olduğumuz ölçüde, kişiye özgü, kişisel, bireyseldir.

Yaradan’ın tüm dünyayı doldurduğunu ve bana onun olmadığı şeklinde gelen hiçbir yer kalmadığını görüyor muyum? Çünkü bu imkansız olurdu! Realitenin tamamı, Yaradan’ın doldurduğu bir arzudur.

Egom geleceği görmeme izin vermiyor, sadece bunun için fayda sağladığım sürece …

Koronavirüs, kendi başımıza duramadığımız için ego gelişimimizi durdurdu. Yaradan’ın her şeydeki rehber elini görmeliyiz – ve gerçekleşen her şeyin ıslahlar olduğunu ve dünyada kötü bir şey olmadığını görmeliyiz.

Son birkaç on yılda kendimizi, dünyayı ve çocuklarımızın hayatlarını yok ettiğimizi anladık, egoist yarışı durduramadık. Şimdi yukarıdan yardım alıyoruz,Yaradan bize kötülüğü Koronavirüs şeklinde ifşa ediyor ve egoizmin üzerinde yükselerek, kısıtlamalarla onu ıslah etme fırsatını

Unutmamalıyız ki, tüm çalışmalarımız mantık üstü inançla, yani alma kuvvetinin üzerindeki ihsan etme kuvvetiyle meydana gelir. Daha büyük bir alma kuvveti olduğunda, daha fazla egoizm ifşa olur bu, daha zor olan bir çalışmayı yerine getirmek ve Yaradan’ın gerçekliğine yaklaşmak için üstüne yükselme fırsatı verildiğinin bir işaretidir.

Korona – Bizi Yeniden Programlayan Virüs (Thrive Global)

Bizleri sağlığımız için birbirine güvenmeye zorlayarak, virüs bize birbirimize güvenebileceğimizi, destekleyici topluluklar kurabileceğimizi ve insanlarda, zevkten daha fazla şey bulabileceğimizi öğretiyor.

Kim olduğumuzun farkına varamayabiliriz ama yaşam hakkında düşünme şeklimiz, istediğimiz şeyler, değerler, tercihler, arzularımız, davranışlarımız, korkularımız, tepkilerimiz, tüm bunlar içinde yaşadığımız sosyal ortam aracılığıyla ruhumuza “programlanmıştır”. COVID-19 kendini hayatımıza sokup onları karantinaya zorladığında, bu hepimizi etkiledi. Bazıları için etki fizikseldi ama herkes için duygusaldı. Koronavirüs’ün yaptığı sosyal ve davranışsal etkiler daha yeni başlıyor ancak onların etki alanı geniş ve kalıcı olacak. Bizler yeni bir döneme girdik. Ne kadar erken adapte olursak, hepimiz için o kadar iyi.

Önceki yaşam biçimimize dönmek istesek bile virüsün varlığı bunu çok zorlaştıracaktır. Nereye gidersek gidelim virüse yakalanma ya da başka bir kişiye bulaştırma ihtimali var, maske takıp mesafemizi korusak bile. Yavaş yavaş, virüs bizi barlara ve restoranlara gitmek, tatile çıkmak için uçağa atlamak, sadece yeni oldukları için veya arkadaşlarımızda olduğu için yeni aletler almak gibi,  alışkın olduğumuz şeyleri tekrar gözden geçirmeye zorluyor.

Bizi farklı davranmaya zorlayarak, virüs aslında ′′ bizi yeniden programlıyor.” Sadece birkaç ay önce, anlık hazların peşinde olmayan bir hayatı zihnimize canlandırabileceğimizi, kim düşünebilirdi ki? Ama şimdi, eğer temel gıdamızı garantilemiş olsaydık, pek çok kişi memnuniyetle çoğunluğa uymaktan vazgeçer ve Leslie Bricusse’ nin müzikalindeki yorumu gibi “durdurun dünyayı, inmek istiyorum ′′ derdi.

Koronavirüsü yine de başka bir salgın değildir. Tıpkı bir bilgisayar virüsü gibi işletim sistemimizi yeniden programlıyor ve özümüzü değiştiriyor. Ama kötü yönde değil; aksine hayatımızı yavaşlatıyor, böylece daha önce kaçırmış olduğumuz gizli hazları keşfedebiliriz. Bizleri sağlığımız için birbirine güvenmeye zorlayarak, virüs bize birbirimize güvenebileceğimizi, destekleyici topluluklar kurabileceğimizi ve insanlarda zevkten daha fazla şey bulabileceğimizi öğretiyor.

Koronavirüs, önüne geçilemez tüketiciliğe, gezegenin ve birbirimizin kontrolsüz sömürüsüne dönmemize izin vermeyecek. Bizlere, kendimiz ve çocuklarımız için iyi, sürdürülebilir bir yaşam kurmayı öğretecek. Direktiflerini isteyerek takip edersek, geçişi hızlı ve kolay bir şekilde tamamlayacağız.  İnadı sürdürürsek, bunu acılı bir şekilde ve yavaş yavaş tamamlayacağız. Her halükarda COVID-19 kazanacaktır. Yaşam için gerekli olmayan şeyleri kilitlemeye ve mutluluk için gerekli şeyleri açmaya zorlayacaktır.