Category Archives: Karşılıklı Sorumluluk

İnsanlığın Zorlu Yolu

Soru: İnsanlık için doğru yol nedir?

Cevap: Birbirimizle mutlak etkileşime ulaşmak için, sevgiyi yükseltmek. Kabala ilmi bundan bahseder. İbrahim’in insanlara öğretmek istediği şey buydu. Bundan sonrasında, onların itibarlarını başarıyla karalayan tüm dinler geldi ve sonuç olarak tüm önermeler sadece kağıt üzerinde kaldı.

BM, UNESCO ve dünyadaki insanlarla bir şekilde ilgilenmek için çağrılan diğer büyük kuruluşlar nerede? Sonuçta, egoizmi ıslah edene kadar, iyi bir şey olmayacak. Ve onu ıslah etmek için, belli ki akut bir cerrahi eyleme ihtiyacımız var.

Soru: Bu zor yolda hangi pratik adımları görüyorsunuz? Her ülke bu konuda ayrı ayrı mı çalışmalı yoksa tüm devletlerin ortak bir karara varacağı bir tür toplantı mı yapmalı?

Tabi ki, insanlar sizinle aynı fikirde olacak. Tek bir aile gibi sevgi içinde yaşamaya itiraz edecek çok fazla insan olduğunu sanmıyorum.  Ama pratikte bu nasıl yapılır? Ülkeler hangi adımları atmalılar?

Cevap: İlk adım, kişiyi eğitme ihtiyacının farkına varmaktır. Yeniden eğitim sistemi oluşturmak için, bizler zaten buna dair bir temele sahibiz. Günümüzde, her şey internet üzerinden gerçekleştirilmekte ve her insana sorunsuz olarak ulaşmaktadır.

Normal var oluşumuz için hangi işletmelerin gerçekten gerekli olduğunu net bir şekilde ortaya çıkarmalıyız. Her aile, bir daireye, gıdaya, giyime, güvenliğe ve tıbbi bakıma sahip olmalıdır. Yani, ihtiyacınız olan her şeye. Ama daha fazlasına değil. Kabala biliminin söylediği şey budur.

Ve geri kalan her şey eğitimimize harcanmalıdır. Örneğin, sekiz milyar insanın yarısı tüm işlerden serbest bırakılabilir veya dönüşümlü olarak çalışabilir. Onlar, öğrenmeyle ve uygulamalı olarak, Çevre edinerek birbirleriyle ilişkiler kurmakla ilgilenecekler.

Bu, insanların burs alacakları ya da diğer işçi düzeyinde olanların ödenek alacağı, zorunlu bir meslek haline gelecektir. Bunu uygulamaya başlamalıyız çünkü bu olmadan, dünyada hayatta kalamayacağız.

Soru: İnsanları birleştirmeye ne itmeli?

Cevap: Farkındalık veya ıstırap.

Soru: O zaman kim karar vermek zorunda? Mevcut liderler? Yoksa ülkeler bu tür dramatik değişikliklerin önemini ve gerekliliğini anlayacak yeni insanları mı aday gösterecek?

Cevap: Onların hiçbiri toplumu yeniden eğitemez, çünkü egoistlerden yeni bir şey beklenemez. Hala sistemlerini – akıllarında ve ruhlarında olan şeyi devam ettirecekler.

Kararlar, zengin ve fakir herkesle birlikte kapsamlı bir şekilde verilmelidir, aksi takdirde dünya hayatta kalamaz. Bugün olduğu gibi böylesi bir yapıda, genel doğa çerçevesinde onun var olma hakkı yoktur, çünkü doğa, şimdi bizlere mutlak bütünlüğünü göstermektedir.

Birbirine Bağlı Bir Dünyada İnsan, Bölüm 6

Geleceğin Toplumunda Doyum

Soru: Kişi geleceğin toplumunda ne ile doyum sağlayacak?

Cevap: Gelecek toplumda kişi, sadece doğanın tüm özelliklerinin ve güçlerinin, Şehina’nın parıltısı olarak adlandırılan, bütünleşik resminin şaşırtıcı bağının daha iyi anlaşılması nedeniyle doyum sağlayacaktır. Bu eşsiz, uyumlu eylemin anlayışı, bir kişi için en büyük haz olacaktır.

Soru: Kişi diğer insanlarla bağ kurma sürecinden haz alacak mı ve bu doyum sağlayacak mı?

Cevap: Evet. Diğer insanlarla bağlı olarak, doğanın tek gücünü ifşa etmeye başlayacak ve bu onu dolduracak ve yüceltecektir.

Soru: Buna sevgi denilebilir mi?

Cevap: Sevgi deyin. Aslında bizim görüşümüze göre sevgi, tamamen zıt bir şeydir, bencil bir hazdır.

Pandemi Ne Zaman Bitecek?

Soru: Şimdi birçok eski zevkler arka planda kayboluyor. Bazı insanlar alışkanlıklarını değiştiriyorlar. Diğerleri eski hayatlarını geri getirmek için acele ediyorlar ve bu durdurmak imkansız çünkü insanlar yemek, içmek, sıcak kalmak zorundalar.

Peki o zaman insanlar nasıl değişmeye başlamalılar?

Cevap: Değişiklik, insanların yemeleri, içmeleri, ısınmaları için ihtiyaç duydukları şeyleri, kendilerine en gerekli olanı sağlamaları, ancak ihtiyaç olanın dışında bir şey sağlamaları gerekmediğini anlamaları gerçeğiyle başlamalıdır. Ve o zaman salgın sona erecektir. Herkes toplum için gerekli olan işte uygun bir şekilde görevlendirilecektir. Ama bundan daha fazlası değil.

Virüs, sadece kağıt parçaları kazanmak için geçmişe dönmemize izin vermeyecek. Bu olmayacak.

Soru: Dünya Sağlık Örgütü de dahil olmak üzere çeşitli kaynaklardan, insanların sonbahar ve kış aylarında yeni hastalık dalgalarına hazırlanmaları gerektiğine dair bilgiler geliyor. Bizi korkutmak isteyip istemedikleri veya bunun gerçek bir varsayım olup olmadığı belli değil mi?

Cevap: Bence aynı salgın devam edecek. Dalgalar halinde gelip gidecek ve hiçbir aşı bize yardımcı olmayacak.

Sonuçta, bu tıpla ilgili değil, insanların doğaya, çevreye ve topluma karşı tutumlarını doğru bir şekilde algılamalarıyla ilgili. Bu değişmelidir. Eğer insanların tutumları değişirse, bu aşı olacaktır.

Koronavirüs İnsanların Etkileşim Şeklini Sonsuza Kadar Değiştirecek Mi? (Quora)

Koronavirüs gerçekten de ciddi değişiklikler geçirmemize neden oluyor.

Davranışlarımız, düşüncelerimiz, hırslarımız, umutlarımız ve beklentilerimiz zaten değişti, bu bizlere Koronavirüsün bizi etkileyen küçücük fiziksel bir parçacık olmadığını gösteriyor.

Koronavirüs,  daha ziyade realitemize giren, bizi davranışsal ve psikolojik olarak dönüştüren yeni bir programdır. Pandemi ne kadar uzun sürerse, bizlerin değerlerimizi, zevklerimizi ve tutumlarımızı yeniden değerlendirmemizi o kadar sağlayacaktır.

Sanki yoğun şekilde materyalist Koronavirüs öncesi dünya – bireysel servet birikimini, şöhreti ve gücü başarı işaretleri olarak gördüğümüz yer –  ile pandeminin derinlerine doğru ilerlerken, bu değerlerin çok daha az öneme sahip olduğu anlayışı arasında bir köprü üzerinde yürüyormuş gibiyiz.

Koronavirüsün sadece bulaşıcı bir hastalık olduğu vizyonundan bir anlığına geri adım atıp, Koronavirüse, özellikle insan etkileşimlerini değiştirmek için ortaya çıkan, doğa tarafından gönderilen evrimsel bir olgu olarak bakabilirsek, o zaman doğanın, ilişkilerimizi ve bağlarımızı iyileştirmek için bize nasıl ustaca rehberlik ettiğini görürüz.

Böyle bir görüş, doğanın bizi nasıl geliştirdiği anlayışından kaynaklanır: tamamen çeşitliliği ve bireyselliği arttırmak, daha sonrasında, daha ileri seviyelerde işbirliği ve bağ kurma ile çözülen kriz aşamaları vasıtasıyla.

Elisabet Sahtouris gibi evrim biyologları, bu doğa sürecini, parçalarını daha fazla bağlantıya ve daha evrimleşmiş yaşam formlarına yönlendiren olarak örneklendirmişlerdir ve bu, Kabalistlerin doğanın amaç ve plan tasvirleriyle tutarlıdır, ki bu insanlığın tek bir bütün olarak olumlu bir şekilde birleşmesi ve bunu yaparak doğa ile dengeye ulaşmasıdır.

Ne kadar gelişirsek, o kadar birbirine bağlı ve birbirine bağımlı hale geliriz. Sorun şu ki, artan bağımızı olumlu bir şekilde gerçekleştirmek için birbirimize karşı tutumlarımızı etkin bir şekilde geliştiremiyoruz.

Bu nedenle doğa, Koronavirüsü öncelikle bizlere birbirimizi önemsememize bir ders vermek amacıyla gönderdi.

Örneğin, virüsü bilmeden taşımamız durumunda, başkalarına bulaştırmamak için şimdi maske takmamız gerekiyor. Başka bir deyişle, kendi sağlığımız için değil, başkalarının sağlığı için maske takıyoruz ve kendi sağlığımız aynı şekilde bizi “önemseyen” başkalarına da bağlıdır.

Ayrıca, ekonomik alanda, Koronavirüs birçok işletmeye ve işe bir darbe vurduğundan, bizleri, sıkışık bir durumla karşılaşan herkesi düşünmeye ve herkesin en azından temel gereksinimlerini karşılayabilmesi için yeni çözümler hakkında düşünmeye zorluyor. Böylece yetkililer de kendi halklarını daha fazla düşünmeye ve harekete geçmeye mecburi hale geliyor.

Doğa kaynaklı kriz zamanlarında, insanlar ihtiyaçtan dolayı bir araya gelirler ve Koronavirüs pandemisi nihayetinde birbirimize karşı tutumumuzu geliştirmeye yarayan bir kriz gibidir.

Karşılıklı olarak sorumlu ve saygılı ilişkilerin, gelişimimizin bir sonraki aşaması olduğunu ne kadar çabuk anlarsak ve birbirimize karşı daha sorumlu ve düşünceli davranmaya yardımcı olmak için etkin adımlar atarsak, o zaman doğanın bizi yönlendirdiği daha gelişmiş bağ koşuluna o kadar erken geçeriz – ve o zaman, istemeden değişimimizi zorlamak için salgın hastalıklara ve diğer krizlere ihtiyacımız olmaz.

Bu nedenle, Koronavirüs, etkileşim şeklimizi değiştirme sürecini çoktan başlattığından, önümüze koyduğu koşullara bağlı kalmak ve başkalarına karşı daha saygılı bir biçimde düşünmeye ve davranmaya çabalamak akıllıca olur.

Bu bizlerin pandemiden çıkmak ve daha mutlu, daha güvenli ve daha sağlıklı, doğanın nihayetinde bizden ne istediğinin daha fazla farkında olacağımız bir dünyaya girmek için, biletimiz olacaktır.

Umudum, bu değişime daha etkin bir şekilde girmemizdir ve bu, bizi oraya götürmeyi doğaya bırakmaya devam etmemizden daha hızlı ve daha keyiflidir.

Neden Bir Virüse İhtiyacımız Var?

Soru: Virüsten sonra birleşmemizi nasıl gerçekleştirebiliriz?

Cevap: Böylelikle bu virüs artık var olmaz. Yeni bir birleşme sistemi oluşturmak için virüse ihtiyacımız var. Onsuz bunu yapamayız. O bizlere kendi aramızda ne tür bir birlik oluşturmamız gerektiğini gösteriyor.

Şu anda hala onu anlamıyoruz ve hissetmiyoruz. Virüse bir engel gibi, kötülük gibi bakıyoruz ama gerçekten yakında onun üzerine çıkacağız ve onunla çalışacağız. Bağımızdaki çalışmayı başka nerede iyileştirmemiz gerektiğini gösterecektir.

Soru: Bütün insanlar sadece krizin sonunu bekliyorlar. Bir sonraki salgını nasıl önleyebiliriz?

Cevap: Yaşamış olduğumuz şeye dayanarak doğru bir şekilde davranmaya başlarsak, daha sıcak ilişkiler ve karşılıklı yardım için çabalarsak bir sonraki krizi önleyeceğiz. Eğer yapmıyorsak, o zaman bir sonraki salgına şimdiden girmeye başlıyoruz.

“İnsanlar Neden Birbirlerinden Nefret Ediyorlar?” (Quora)

Nefret, insanlara özgü bir niteliktir.

İnsan doğası, başkalarının yararından önce kendi yararını gözeten, kendi kendine hizmet eden egoist bir arzudur.

Ne kadar gelişirsek, egoist niteliğimiz o kadar artar ve benzer şekilde, diğer insanlar ve ekoloji pahasına kendimize daha fazla fayda sağlamaya çalışırız.

Başka bir deyişle, ne kadar gelişirsek, birbirimize olan nefretimiz o kadar artar.

Olumsuz bir nitelik gibi görünse de, insanlıkta giderek artan nefretin olumlu bir yönü vardır: artan olumsuz hissiyat, bizi hayatta kalmak, gelişmek ve mutlu olmak için egoist insan doğamızı değiştirmemiz gerektiğini keşfedeceğimiz, ciddi bir kendi kendini incelemeye götürür.

Egoist doğamızın dışındaki, olumlu, özgecil, sevgi dolu ve şekillendiren doğa, düşünme ve hareket etme şeklimize zıt olarak davranır.

Bu nedenle, nefretimize göre hareket edersek, bu bize yalnızca doğanın yasalarının farkında olmadığımızı ve ayrıca doğa ile tutarsızlığımızı ve dengesizliğimizi gösterir.

Gerçek nefret böylece bizler sevgiye doğru giderken kendini ifşa eder. Yani doğanın nihai yasası olarak, kendimizi sevdiğimiz gibi birbirimizi sevme yoluna ayak basarsak, o zaman içimizde nefretin ortaya çıkmasını, başkalarını gerçekten sevmek için düzeltmemiz gereken bir nitelik olarak görmeye başlayacağız.

Ve neden başkalarını sevmek isteyelim ki?

İstesek de istemesek de, doğa hepimizi mutlak bir sevgi koşuluna, doğanın temel niteliğine yönlendiriyor. Kendimizi başkalarını sevmeye ayarlayarak, yükselen nefretin üstünde birbirini sevmek için destekleyici bir çevre oluşturarak kendimizi, aksi halde istemsiz olarak ortaya çıkan nefretten doğacak olan çok fazla ıstıraptan kurtaracağız.

Bugünün birçok dünya olayları, insanlıktaki muazzam nefreti ifade ediyor. Yaşamın birçok alanında başkalarına karşı taraf tutuyoruz ve bölünmüşlüklerimizi birbirine bağlamak düşünülemez görünüyor.

Egoist insan doğamızın bizim üzerimizde nasıl işlediğine, bizleri böldüğüne dair anlayışımızı yönlendiren, bölünmelerin üzerinde destekleyici bağlar geliştirebilmemiz için herhangi bir eğitim uygulayamadığımızdan, egonun taleplerine defalarca düşeriz ve nefret de kusursuz bir şekilde egemen olur.

Nefretimizin kaynağını – insan egosunu – nasıl düzelteceğimizi öğrenmeliyiz ki böylece onu sevgi ile nasıl örteceğimizi bilelim.

Şu anda dünyada olup bitenler üzerinde bir durum kontrolü yaparsak, çok önemli bir geçiş döneminde olduğumuzu görürüz: egonun kötülüğünün giderek daha fazla farkına vardığımız bir yerdeyiz.

Geleceğimiz hakkında çok daha kötü, daha depresif, stresli, endişeli ve belirsiz hissediyoruz ama yine de olumsuz duyumlarımızın nedenleri ve etkileri ile bu konuda neler yapabileceğimizin farkında değiliz.

Ancak, eninde sonunda egoist insan doğamızın, sevgiye geçmek için “çekebileceğimiz”  bir kaldıraç olduğunun farkına varmak zorundayız.

Hayatlarımızı dolduran artan nefret ve olumsuzluk olmadan, içimizdeki giderek çözülmekte olan bu kötülük, gerçek bir sevgi duygusunun ortaya çıkması için daha fazla arzu ve özlem eklediğinden, sevgide daha dolu bir haz duygusu da hissedemeyiz.

Yine de, egoist doğamızın değişmesini istemek için onu kötü olarak kabul etmeye, acı ve ıstırabı beklememize gerek yoktur.

Destekleyici bağlar kurmak, kendimizi birbirimizi sevmeye yönlendirmek ve zaten yöntemin rehberliği ile inşa ettiğimiz çok daha güçlü bir sevgi ve olumlu bağ örtüsü içinde, olumlu bir şekilde bağ kurmaya ve nefret kaynağımızın – her birimizin içinde yaşayan ego – ifşasını hızlandırmaya başlamak için uygulayabileceğimiz bir bağ metodu vardır.

Kısacası, bize nefret gönderilir, böylece birbirini sevmeyi amaçlayan bir toplum inşa etme konusundaki aktif çabalarımız sayesinde, nefreti onarabilir, sevgi ile örtebiliriz ve bunu yaparak, topluma yayılmış yeni bir uyum ve mutluluk duygusu yaşarız.

Birbirine Bağlı Bir Dünyada İnsan, Bölüm 5

Doğa Sert Bir Öğretmendir

Soru: Baal HaSulam, doğanın darbelerinin kusursuz olarak ve toplumun gelişme düzeyine uygun olarak gerçekleştiğini yazar. Yani toplum geliştikçe doğa bizi ıslah eder.

Bugünkü ıslah, 100 yıl önceki virüslerden ve felaketlerden nasıl farklıdır?

Cevap: Gelişimimize uygun olarak, doğadan gittikçe daha fazla darbe alıyoruz. Bize öyle geliyor ki doğa bizi cezalandırıyor. Ama bu doğru değil. O, bize öğretir, hangi seviyede ve ne ölçüde yanıldığımızı gösterir. Birbirimizle bütünleşme ve doğanın küresel resmiyle  birleşme çabasından sapıyoruz.

Genel olarak doğanın söz dinlemeyen, bilgisiz katılımcıları olduğumuz ortaya çıkıyor. Ne yapmamız gerektiğini anlamıyoruz. Ya da anlıyoruz, ama duymak istemiyoruz.

Sonuç olarak, doğa bize her zaman işaret eder, burnumuzu hatalarımıza sokar ve biz onları görmeyiz. Aramızda en başarılı olanların, bu hatalara daha az dikkat eden, etraflarındaki dünyada olan bireylerin tutarsızlıklarını umursamayanlar olduğu ortaya çıkmaktadır. Onlar,  her şeyi kendi yollarıyla yaparlar ve aynı zamanda başkalarının anlayışında en başarılı olarak kabul edilirler.

Yorum: Ama doğa hala bizi ortaklık, işbirliği, dayanışma yönünde itiyor. Bazı felaketler meydana geldiğinde, insanların birbirine daha hassas ve nazik davranmaya başladığını görüyoruz.

Cevabım: Bir şeyleri fark ettikleri için değil, zorunluluklar yüzünden. Ve tehdit edici durum geçer geçmez derhal birbirlerine karşı durmaya geri dönerler.

Soru: Darbeler yardımcı olmazsa, doğa bizi dayanışmaya, hassas ilişkilere nasıl yönlendirebilir? Onların amacı nedir?

Cevap: Doğa yine de onun ne kadar bütünleyici olduğunu görmemize ve kendisiyle benze şekilde, ne kadar bütünleyici olmamız gerektiğini hissetmemize yol açar.

Soru: Öyleyse, doğa hala insan olarak, yaratılışın tacı olarak bunu tek başımıza fark etmemizi ve birbirimizle hassas bir şekilde bağ kurmayı istememizi mi talep etmekte?

Cevap: Evet. En üst seviyede birleşmek için, doğanın içsel, itici gücünün tamamını hissettiğimiz ve onunla aynı olduğumuz bir sistem yaratırız: sonsuz, mükemmel ve her şeyi edinme.

Soru: Yani toplumda değerlerin bir çeşit sıfırlanması mı gerekir?

Cevap: Tabii ki. Her birinde.

Hayat Dersleri

Soru: Her birimiz hayatta zor anlar yaşıyoruz. Sonra kendimize bir soru soruyoruz: “Bunu neden hak ediyorum?” Karmik yasalar gerçekten var mı ve her kişi başına gelenleri hak ediyor mu?

Cevap: Bu kısmen doğrudur ve kısmen değildir. Her insanda ruhunun bir kaynağı vardır. Belli bir dizi özellik ile doğar ve önceki döngüleri deneyimlerine sahiptir. Ve şimdi onlara devam etmeli ve varlığının amacına ulaşmalıdır: Yaradan’la tam benzerliğe ulaşmak.

Bunun için, kişinin başlangıç noktası geçmiş döngülerinde bir yerde kaybolur ve gelecek döngülerinde bitiş noktası kaybolur. Ve şu anda o, belli bir planı yürütmektedir. Bu nedenle, başına gelen her şey kazara olamaz. Bütün bunlar tamamen önceden belirlenmiştir. Bu şekilde kişi, hedefe yönlendirilir.

Soru: Her insan bundan bir ders almalı mı?

Cevap: Evet, eğer almak isterse. Bunun için çabalarsa, o zaman ona yukarıdan yardım edilir, kendisine belli bir çevre verilir ve daha sonra bu dersleri öğrenebilir ve oldukça bilinçli hareket edebilir.

Soru: Bugünkü duruma göre, insanlık bu dersi öğrendi mi? Koronavirüs ile olan durumdan ne anlamalıyız?

Cevap: Şimdi bir pandemi dalgasından geçmekte olan bizim dünyamız, bütünsel bir sistemdir. İlk defa bu, tüm gezegenden geçiyor. Tarih boyunca, dünyada istisnasız herkese dokunacak hiçbir şey olmamıştır.

Bizlere dünyamızın tamamen bütünsel, kapalı bir sistem olduğu gösterilmektedir ve bu nedenle kendimizi tamamen içsel dengeye getirmeliyiz.

COVID-19 Günlerinde Bilmemiz Gereken 5 Şey (Linkedin)

Kimse onu anlamıyor. Nereden geldiğini, nasıl yapıldığını, amacının ne olduğunu, bizi nasıl etkilediğini, neden bu şekilde etkilediğini, hatta bir yolu varsa ondan nasıl kurtuluruz, gerçekten kimse bilmiyor. COVID-19 bizi köşeye sıkıştırdı, kendi merhametine göre ve bizler sadece birinin gelip bizi kurtarmasını bekliyoruz.

Ama gerçekte, bu az önce belirtilen soruları cevaplamaktan daha büyük bir sorunumuz var. Bizim sorunumuz virüse karşı tutumumuzdur, çünkü tavrımızı değiştirirsek, tehlikeyi bir lütuf haline getiririz. Aşağıda tutumumuzu değiştirmek ve bunu bir nimet haline getirmek için bilmemiz gereken beş şey var.

1. Bilmemiz gereken ilk şey virüsün vücudumuzdan daha da fazlasını etkilediğidir. Belirgin fiziksel etkilerinin yanı sıra, bizi duygusal ve zihinsel olarak da etkiliyor. Virüs, psikolojimizi değiştiriyor. Bizi karantinaya zorladı ve doğru kabul ettiğimiz birçok değeri yeniden değerlendirmemizi sağladı. Her an bir şeyler satın almamanın ya da alışveriş fırsatlarını aramamanın sorun olmadığını gösterdi. Çevremizdeki insanlara, anne babamıza, çocuklarımıza, eşlerimize ve dostlarımıza karşı gözlerimizi açtı. Ne kadar sabırsız olduğumuzu, ne kadar yardımsever olup olmadığımızı ve akrabalarımızı ne kadar önemseyip önemsemediğimizi gösterdi.

2. COVID-19 karşılıklı sorumluluğun öğretmenidir. Hasta hissetmesem, genç, güçlü ve sağlıklı olsam bile, taşıyıcı olabilirim ve virüsü o kadar genç, güçlü, sağlıklı olmayan ebeveynlerime veya büyükanne ve büyükbabalarıma iletebilirim. Bu nedenle, onlara sarılıp öpmekten veya bazı işleri yapmak istediğimde çocukları onlarla birlikte olmaya göndermekten kaçınmalıyım. Ve bunu virüsü yakalamak istemediğim için değil, onlara iletmemek için yapmalıyım. Yetkililer virüsü başkalarına, tüm yabancılara iletmemek için, dışarı çıktığımda bu yaklaşımı uygulamam gerektiğini söylüyor! Bu tamamen yeni bir sosyal yaklaşımdır, ancak yine de aşırı bulaşıcı virüsler günümüzde hayati önem taşımaktadır.

3. Bilinmesi gereken bir diğer önemli şey de virüsün ekonomiyi yeniden yapılandırdığıdır. İster beğenin ister beğenmeyin, o, tüketimciliği öldürüyor, kapitalizmi yok ediyor ve NY Times köşe yazarı Thomas Friedman’ın “kalplerle ve kalpler arasında daha fazla değer yaratan” işler dediği şeyi tanıtıyor. Bu, 20 yüzyıl komünizmi veya sosyalizm değildir. Herkesi aynı şekilde gören bir ekonomi değildir.  Aksine, herkesi benzersiz olarak görmekte ve herkesin benzersiz becerilerinden ve yeteneklerinden faydalanmaya çalışmaktadır. Buna göre, toplum,  her bireyin katkısını tanır ve toplumu yaşamak için daha iyi bir yer yapma çabalarından ötürü takdir ederken, her bireyin kabiliyetlerini ve yeteneklerinin gelişimini destekler ki  kişi, o zaman toplumu bir bütün olarak geliştirmek için mutlu bir şekilde çalışır. Böylece toplum, hem insanların katkılarından faydalanır, hem de insanlar mutlu bir şekilde katkıda bulunur çünkü bu onları güçlendirir, hayallerini gerçekleştirir ve onları insan olarak değerli ve faydalı hissettirir.

4. Koronavirüsü bizi iş piyasasında radikal değişiklikler yapmaya götürecektir. Maddi düzeyde toplum, insanların temel ihtiyaçları ile ilgilenecek; yiyecek, su, barınak, sağlık, eğitim, hatta eğlence için endişelenmelerine gerek kalmayacaktır. Topluma katkısı, herkese hammadde üretimi ve temini olacak insanlar olacaktır. Halkın geri kalanı boş oturmayacak, Friedman’ın söylediği gibi, sosyal dayanışmayı ve uyumu arttırarak “kalpleriyle değer” yaratmakla meşgul olacaklardır.

5. Yeni Koronavirüs pandemisinin nihai sonucu, insanlarının temel ihtiyaçlarını zahmetsizce alan, gün boyu birbirleriyle sosyalleşen, birbirleriyle ve doğa ile barış içinde yaşayan bir toplum olacaktır. Aşırı alışveriş artık insanları memnun etmeyeceğinden, ihtiyaç duyduklarından fazlasını tüketemeyecekler ve gezegenin kaynaklarını yok etmeyecekler. Doğa iyileşecek, iklim dengeye dönecek ve insanlar kendi aralarında ve tüm doğayla birleşmiş hissedecekler.

Son Neslin Zamanı Geliyor

Yorum: Şu anda Koronavirüsten sonra ne olacağı konusunda çok fazla spekülasyon var. Çoğunlukla iş olmayacağı gerçeğinden çok fazla korku var. İnsanların şu anda parası yok. Yeni virüslerden korkuyorlar, evlerini terk etmekten korkuyorlar, çocukları anaokullarına vb. göndermekten korkuyorlar.

Anketler, az sayıda insanın tünelin sonunda ışık gördüğünü gösteriyor. Kabalistler bunun “son neslin” zamanı olduğunu söylüyorlar.

Birçok insan bu “son” nesil kelimesinden korkuyor. Sonuçta, son ondan sonra hiçbir şey olmayacağı anlamına gelir.

Lütfen sıradan insanlara son neslin ne olduğunu açıklayın.

Cevabım: Son nesil koşulunda, yavaş yavaş kendimizi bir sonraki koşula, ruh koşuluna geçmeye hazırlıyoruz. Bunu yapmak için fiziksel olarak ölmek gerekli değildir, sadece yaşamaya başlamak, manevi bağ koşulunun içinde var olmak gereklidir.

Son neslin işareti, insanlığın, egoizmini ıslah etmeye ve ondan kurtulmaya yaklaşmış olmasıdır.

Tüm maddi ve egoistik değerleri sürdürmemiz gerekmeyecek. Artık maddi değerlere, maddi hayata dikkat etmeyeceğimiz noktada, sakin, basit bir şekilde var olabileceğiz. Sadece maneviyata doğru yani aramızdaki bağa doğru yöneleceğiz. Aramızda sadece karşılıklı bağa değer verdiğimiz bir koşula geleceğiz.

Dostlardan daha fazlası olmak için, hatta tek bir bütünden daha fazlası olmak için birlikte çalışmaya başlayacağız.

Soru: Sizce insanlık şimdi bu yönde ilerliyor mu?

Cevap: Kesinlikle net bir şekilde görüyorum. Dahası bu hareket oldukça yoğundur.

Soru: Doğanın bu bağa gelmemizi sağlayacağını söylüyorsunuz. Eğer buna direnirsek, bizi sürekli zorlayacak. Bir kişinin bunu hissetmesini nasıl sağlarım? Tamamen bir egoist olduğunu hissetmesi mi gerekiyor? Önemli olan şey bu değil mi?

Cevap: O bunu ilerledikçe hissedecek. Bir yandan, başkalarına yakınlaşması için baskı hissederken, diğer yandan bunu yapmaya başladığında, egoizminin direncini hissedecektir. Bağ kurmasını engelleyen şeyin egosu olduğunu anlayacak. Kişi nerede olduğunu, egoizminin nerede olduğunu bile bilmiyor.

Soru: Son neslin yasaları nelerdir?

Cevap: Prensip olarak, bunlar birlikten gelen yasalardır.

Soru: Kişi başka bir çıkış yolu olmadığını anlamalı mı?

Cevap: Kesinlikle! Başka seçeneğimiz yok. Zaten yola çıktık. Artık geri dönüş yok.

Soru: Yani şimdi görevim bununla hemfikir olmak, kabul etmek ve yavaş yavaş düzgün bir şekilde bu bağa doğru ilerlemek, onun hakkında konuşmaya ve düşünmeye başlamak mı?

Cevap: Kesinlikle. Var olan her şeyin entegre bir şekilde birbirine bağlı olduğunu anlayın. Ve birbirimizle ve doğanın geri kalanıyla karşılıklı olarak bağ içinde olmalıyız. Birbirimizi “kurtlar koyunlarla yaşayacak”, kadar çok sevinceye dek, görevimizi gerçekleştiremeyeceğiz.

Başka bir deyişle, tüm doğayı, insanlar birbirlerinin bakımını üstleneceği için, doğanın tümünün birbiriyle ilgileneceği karşılıklılık ve sevgiye yönlendirmeliyiz.

Soru: Her şey insanlarla mı başlar? Bu en üst mü? Bir kişi bu duruma ulaşır ulaşmaz, her şey çözülecek mi?

Cevap: Evet. Doğadaki bütünlüğe doğru gidersem, bütün doğa integral hale gelir.

Kişi bunu zaten virüsten görebilir. Ve virüs gitmemize izin vermiyor, bu yüzden, bu işten çıkabileceğimizi düşünmüyoruz. Bizler sadece küresel integral etkileşime doğru gitmeliyiz. Orada doğru, iyi, kolay bir varoluş bulacağız. Yani, burada kendimizi yeniden yapılandırmamız gerekiyor.

Soru: Kendimizi yeniden inşa etmemiz için insancıl, sevgi dolu bir doğa bizi büyük acıya götürebilir mi?

Cevap: Bizler, egoistler olarak değişmek istemiyoruz. Bize öyle geliyor ki, insancıl ve sevgi dolu doğanın bizi olduğumuz gibi kabul etmesi gerekiyor. Doğa bizi nihai, ıslah olmuş koşulumuzun tam tersi olarak yarattı ve bu koşullar arasındaki farkı öğrenip anlayabilmemiz için, yavaş yavaş bizi buna getiriyor. Ve sonrasında yetişkinler olacağız.