Category Archives: Egoizm

Denizi Ayıran Doğa

thumbs_laitman_744Midraş ”Beşalah”: Deniz henüz ayrılmamasına rağmen, İsrail oğulları dev dalgalara doğru daha derinden hareket etmeye devam ettiler. Su onların boyunlara kadar yükselmişti.

Musa elini yuvarlanan dalgalara doğru uzattı ve denize emretti, ”Yaradan adına, yolu aç!” Fakat deniz bu emre uymadı.

Deniz 6 günlük evrim içinde oluşmuş olan sınırlarını değiştirmek istemedi. Yaradan Musa’ya ekibinin sayısını artırarak denizi tehdit etmesini emretti. Ev sahibinin sopasını asi hizmetkarına kaldırdığında olduğu gibi. Fakat dalgalar geri çekilmedi ve kabarmaya devam etti. 

Daha sonra Şehina (Yaradan’ın mucizesi) denizin önünde belirdi ve deniz ayrıldı. ”Niçin şimdi, deniz, gittin mi?” diye sordu Musa. Cevap geldi: ”Ben yalnızca dünya kralının kendisi adına geriye çekildim!”

Uzak mesafede olan ülkelerde bile denizin gürültüsü ve kırılması duyulmuştu. Bu noktada, yalnızca Yam Suf  (son deniz) ayrılmamıştı, fakat bütün ülkelerdeki göller ve kuyular ayrılmıştı, hatta testilerdeki sular bile ayrılmıştı!

Nitekim bütün dünyada bir mucize ortaya çıkmıştı! Yam Suf  suyu (son deniz suyu) kendi malum yerini aldıktan sonra, dünya etrafındaki bütün sular ise kendi doğal seviyesine döndü. 

İnsanların hareket edişleri Bina’nın genel doğasında gerçekleşir ve Bina’nın tüm bölümleri, nerede olurlarsa olsun, Bina’nın doğasını Malhut’un doğasına gömmüştü. Nitekim şayet insanlar ihsan etme seviyesine erişirlerse, o zaman Bina her seviyede zincirleme bir olay şeklinde çalışmaya başlar. Bu nedenle, denir ki, ”göller ve kuyulardaki sular tüm ülkelerde ayrılmıştı ve hatta testi içindeki su bile ayrılmıştı.”

Soru: Deniz niçin Musa’nın emrine uymadı ?

Cevap: Egoizmden çıkabilmek için, bunun başarılması ancak  Üst Işığın yardımı ile, GAR de Bina etkisi altında ve büyük Hohma Işığı ile, ”Yaradan” adı verilen doğa ile olur.

Bunun yapılması için her çabanın harcanması gerekirdi fakat Nahşon dışında kimse bu fırsata teslim olmadı: ne Musa ne de Aron biliyordu, hatta rahipler bile ”Nahşon” doğası hakkında bir şey bilmiyorlardı.

Genelde kişinin önde ilerlemesine ilişkin bir doğası yoktur. Bitişe doğru koşan atletler gibi, bir liderin grubun önünde ilerlemesi gibi. Fakat bu grup bitiş çizgisine doğru beraber gelmelidir ve şayet birlikte koşmazlarsa o zaman ne birinci ne de sonuncu kişi bitiş çizgisine ulaşır.

Tüm grup için temel olan şey kutsal amaca doğru birliğe gelmektir. Grupta lider olan kişi önde olduğu için hızı tutmalıdır fakat her seferinde lider değişir. Bu şekilde herhangi bir kişinin karakteristik doğası yok olmaz fakat aksine bunların bir kişi rehberlik ettiğinde ve tüm insanlığa rehberlik ettiğinde en azından bir an için bile ortaya çıkması gerekir.

Diyelim ki, tüm insanlık bir dairedir. Ben bu dairenin  içinde genetik doğamlayım. Ben bu doğanın içinde iken, bir kere herkesin önünde ve bir kere de herkesin arkasında olmalıyımdır. Her bir kişi aynı şeyi yapar. Her bir insanın doğası iki kez kendini belli etmelidir: tüm insanlığın rehberi olarak ve insanların ona rehberlik ettiği şekilde.

Soru: ”İnsanlığa yol gösterme” kavramı bellidir, fakat neden tüm insanlık tarafından buna rehberlik edilmelidir?

Cevap: Biri olmadan diğeri olamaz. Çünkü yalnızca bu şekilde kişinin gerçek doğası kendini belli eder. Tüm diğer nitelikler birbirine karışmıştır. Nitekim kişinin kendine has niteliği yalnızca Keter ve Malhut olarak kendini belli etmelidir.

Kabtv’den ”Ölümsüz Kitabın Sırları”, 30.4.2014

Ego Yumuşamaya Başladığında

thumbs_laitman_922Soru: Herbirimiz kendi hayatlarımızı belli zorluklar, başarılar ve hayal kırıklıkları ile yaşarız. Hepimiz hayatlarımızı daha mutlu yapmak isterdik, peki ama bu nasıl mümkün olabilir? Yaşamın sıcaklığına ve hayatlarımızın güvenliğine, yolunda gitmesine dair hissiyatlarımızı nereden alabiliriz?

Cevap: Burada cevap şudur, annemizin rahminde, sonrasında kollarında ve sonrasında da evimizin sıcaklığında ve ocağında. Bizler yavaş yavaş bunlardan uzaklara doğru çekiliriz, fakat, egomuzda özgür olmak istememize rağmen,  bu koşulları korumaya yönelik olan eğilimimiz de aynen kalır.

Bundan daha fazlası, katılmakta olduğumuz tartışma çemberlerinde kurmuş olduğumuz topluluğu hissetmesinin yoluna göre egomuzun yumuşamaya başladığını görürüz. Egomda, neyi bırakabileceğime bakarım, onu gerçekte tamamen yok edemem, fakat basit bir şekilde, topluluktaki hayatıma, gitgide daha fazla katmak için ve kendimin daha büyük bir çembere ait olduğumu hissetmem için bana yardımcı olmaya başlar. Bu yüzden, egomuz “karşı yardım” olarak çalışabilir.

Sadece egoistik olarak geliştiğimizde, sürekli olarak toplum hayatımızı yok ederiz. Ancak, şimdi, topluluğu onardığımızda (en azından bir oyun şeklinde), baskıyı hissetmeye başlayan ego, bize yardım etmeye başlar. Tam olarak sıfırlanamaz ancak yeni bir şekil almış olur. Bu integral toplum eğitimi olarak adlandırılır.

Bunu edinebileceğimizi umut edelim. Bu yüzden, bizler genel global doğa kuvvetini dengeleriz ve bu da insanlığı içsel eğilimimize göre birleştirir. Bizleri etkileyen iki güç uyum içerisinde dengelendiklerinde, hayatlarımızda mutlu bir hale gelecektir.

KabTV, “Yeni Bir Yaşam” 10/8/14

Egonun Duvarı İle Yüzleşmek

Soru: Eğer, ben tam olarak egomun içine gömülüysem, etkilenebildiğim noktayı anlamıyorum.

Cevap: Bunu henüz açıklayamam; fakat bunun olduğunu şimdiden hissedebilirsin. Fiziksel duyularımız içerisinde tanımlayamadığımız bir çeşit geçit açılıyor. Bizim içerisine girebileceğimiz bir çeşit saklı bir yer var.

Senin önünde içerisine girebildiğin ve aniden açılan bir duvar var. Buna bir açılış ve maneviyatın içindeki bir kapı denir. Bu ne zaman gerçekleşir? Önündeki duvarı tanımlamak istemediğin zaman, bunun içerisinden gireceğin bir duvar olmadığına karar verirsin. O zaman sen ve Yaradan arasında duran egonu eğmek istediğinde zaten girersin. Bu demektir ki ortak garanti koşulunu kabul ediyorsundur.

31.12.13 Tarihli Günlük Kabala Dersi 1. Bölüm, Ders Başlığı: Kongreye Hazırlık

Eğitim ile Tedavi

Soru: Bizim bugünkü görevimiz, kişiye kendisini daha iyi hissetmesi için nasıl yardım edebileceğimizi düşünmektir. Bunu nasıl başarabiliriz?

Yanıt: İnsanlar eğitim vasıtasıyla tedavi edilmelidirler. Beyinleri etkilenmiş durumdalar,  algılama sistemleri, analiz sistemleri, sonuca varmaları, gerçeği kavrama sistemleri. Tüm bunlar “egoizm” olarak adlandırılan, onları içten yemekte olan berbat bir tümör tarafından etkilenmektedir.

Herşeyden önce, bunun daha önce içimizde gözlemlemediğimiz, gözlemlemiş olsak bile, bu kadar öldürücü bir dereceye sahip olduğunu göremediğimiz, ne kadar kötü bir çeşit büyüme olduğunu tespit etmeliyiz.

Problemin derinliğini ve genişliğini anlamamız gerekmekte. Herşeyden sonra, bu sadece bir ülkenin belli bir problem değil: Doktorlar kötü, hastalar kötü ya da sağlık hizmetleri zayıf. Bu tüm dünyanın aynı prensibini takip eden, genel sağlık sistemine ait bir problem.

Aynı konu ekonomi, ticaret ve endüstri içinde de var. Örnek olarak, süpermarketlerde bizlere kolay bozulan ürünler satılmakta, çünkü bizlerin mümkün olduğu kadar sık alışveriş etmemiz üreticilerin avantajına ve bizlerin sisteme bağlı kalmamızı istiyorlar. Belli bazı ürünleri kullanmak üzere eğitildik. Aynı konu iş hayatında, tatilde de süregelmektedir. Herşey kontrol altında tutuluyor.

 “Geleceğin İlacı” , 7 Nisan 2013,Kab TV

Avrupa, Kriz, Amerika

Soru: Avrupa’daki birliğin gücü bize yaklaşmakta olan Amerika’daki kongrede bir sonraki seviyemize ulaşmada nasıl yardım edecek?

Yanıt : Avrupa ve Amerika’nın birbirlerine karşı kuvvetli bir etkileri var. Ama gerçek olan şu ki Amerika’daki krizin etkileri daha az hissedildi. Amerika’da bunu geçiştirmenin olasılığı var. Amerika’da sadece bir hükümet var, tek bir güç, hiçbir konuda kimse ile pazarlık yapmaya gerek yok. Yapmak istedikleri herşeyi yapabilirler, bu kadar basit. Yüz milyar dolar daha basmaya karar verdiler ve yaptılar. Matbaa çalışıyor.

Avrupa’da bu çok daha zor, çünkü tüm ülkeler arasında bir koordinasyon gerektiriyor. Bu nedenle kriz çok daha fazla hissediliyor. Avrupa birleşmiş olsaydı, o zaman krizi çok kolay ele alabileceklerdi. İlk olarak, kriz çok çabuk yatıştırılabilirdi çünkü Avrupa Birliği vatandaşları egolarının üzerlerinde birleşeceklerdi. Genel olarak, Avrupa günümüzün Babil’idir.

Buna ilave olarak, tek bir çözümü benimsemeye başlayıp, Amerikalıların yaptıklarının aynısını yapabilirlerdi. Bütün kriz sadece Avrupa bölünmüş olduğundan yayıldı. Avrupa’nın bir parçası Brüksel’den, Avrupa’nın diğer parçasına kararlarını zorla uygulatmaya çalışıyor. Ve öteki taraf bunu istemiyor, Güney Kıbrıs’ta , parlamento diğerlerinin kararlarını kabul etmeyi reddetti.

Bu ne biçim bir birlik? Ya birleşmek, ya da parçalanmak zorundalar.

Amerika’da, koşullar, karar vermiş oldukları “Bizim krizimiz yok.” bakış açısıyla daha iyi durumda. Sanki hiç birşey olmamış gibi yaşıyorlar ve bunu belirlemiş durumdalar. Ama tabi ki daha sonra herşey çökecek.

 Avrupa Kongre’sinden, Almanya, 6. Ders, 24/03/13 

Gezegeni Yağmalamaya Son Verin

Ernst Ulrich von Weizsäcker’in görüşleri (Almanya’daki Roma Klübü’nün Eş Başkanı): “Her doktor bilir ki başarılı bir tedavi için ön koşul doğru teşhistir.Ve işte, insanlar gözlerini kapatmayı tercih eder ve bu şartlar dramatik bir şekilde değişmediği sürece hiçbir şey yapamayacağımızı düşünür. Eğer insanlık bu şekilde konuşmaya devam ederse, dünya kendi sonuna yaklaşıyor demektir.

“Ne yazık ki birçok insan için kısa süreli başarılar torunlarının kaderinden daha çok önem taşır. Bu nedenle hepsi kendilerini korkutucu düşüncelerden uzaklaştırırlar.

Beş şeye ulaşmayı umuyorum:

Gelişim için olumlu imkanlar oluşturmalıyız.

Bu fosil yakıtların kullanımındaki rezaletlerin ve de balık endüstrisindeki skandalların –bazıları okyanuslarda hiç balık kalmaması gerektiğine inanıyor- bütün dünyada bilinmesi için gerekli.

Biz “Dünyayı nasıl yaşamaya uygun hale getirebiliriz?” sorusu üzerine fikir üretmeliyiz.”

Biz, yatırım fonlarının ekolojik kriterlere uygun olarak yatırım yapması için onlarla işbirliği yapmalıyız, eğer yapsaydık bu piyasalara ciddi şekilde etki edebilirdi.

Dünya çapındaki bütün hükümetlerin ve işletmelerin, gezegenin zenginliğinin yağmalanmasına bir son verilmesi için zorunlu birtakım kurallar benimsemesi gerekir.

Benim yorumum:

Gezegene olan tutumumuzda değil ama içimizde, içimizdeki egoizmimizde doğru teşhisi koymak ve buna yol açanı tedavi etmek gerçek şifa ve çözümdür. Bu insanları yeniden eğitmek anlamına gelir ve göz ardı edilemez, aksi takdirde olumlu bir sonuç elde edemeyiz ve hastalık gittikçe daha da kötü bir hale gelir, Roma Klübü’nün de bütün yıllarında olduğu gibi.

Eksikliğimiz Nedir?

Soru: Farz edelim ki adam oturuyor ve kendisini yandan izliyor: ‘‘biraz su istiyorum daha sonra başka bir şey ve daha sonra başka ne isteyeceğimi bilmiyorum.’’  Adamın arzusunun özünün haz almak olduğunu ona anlatmaya yardımcı olacak basit bir deney var mıdır?

Cevap: Kişi her defasında görür ki içinde yeni arzular ortaya çıkmaktadır. Bu arzuların nereden geldiğini bilmez; önce bir şeyler ister ve aniden başka bir şey ve daha sonra bambaşka bir şey.

Bir taraftan kişi kendini programlayabilir yani ona haz getirecek bir şeyleri hatırlamak için belli arzulara kendini odaklar. Bu durumda, kişinin içinde haz için gelişecek böylesi büyük bir arzu için tekrar özlem başlar: ‘‘Ne istiyorum? Oh, unutmuştum buzdolabında biraz dondurma olmalıydı’’ ve gider dondurmayı alır veya gideceği bir yerde ilgisini çeken biriyle karşılaşacağı ümidini hatırlayabilir veya ilgisini çekecek bir kitap veya film için arzu duymaya başlar. Yani devam eder.

Yani haz hissetmediğimiz zaman biz bunu kendi içimizde uyandırıyoruz. Tatmin olmuş durumumuzda hazzı hissetmeyiz. Tatminim, yani her şey güzel görünüyor ancak hayatımın tadı tuzu yok. Hatta her şeye sahip olsak dahi ek bir heyecanın eksikliğini çekeriz.  Hazzın ve teşvikin yeni kaynaklarını keşfetmeye çalışırım ancak hepsinin kökü aynı egodandır.

KabTV’deki 03.11.2012 Tarihli Michael Laitman’ın ProgramındanKabTV ’deki 03.11.2012 Tarihli Michael Laitman’ın ProgramındanKabTV ’deki 03.11.2012 Tarihli Michael Laitman’ın Programından

Egonu Mahsom’un Diğer Tarafında Bırak

Kişi Kabala Bilgeliğine hayatının anlamı hakkında çok kişisel bir soru ile gelir. Kendisini ve ne için yaşadığını, çevresindeki dünyada neler olduğunu anlamak ve kendi kaderini kendisi tayin etmek için ne yapması gerektiği hakkında bilmek ister. Bu çok kişisel ve derindir ve diğerleriyle birlikte onun en içsel noktasından gelen bu sorulara cevap vermek çok zordur.

Bu biri, ötekine zıt gibi görünür: Bir taraftan hayatımın sırrını keşfetmek istediğim içsel bir noktam var ve diğer taraftan bir çevre ve tüm insanlık var.

Doğa ile bağ kurmaya ihtiyacım olan düşünceyi kabul edebilirim ancak bunu yapmak için bir grup insanla bağ kurmam gerektiği ve çok güçlü bir bağ ile onlara bağlanarak, tahammül edemeyeceğim bir bağlantıda onları bana en yakın, en sevdiğim, en aziz olarak kabul etmek fikri zordur.

Bu durum için hissiyatlarımın, aklımın ve geçmiş tüm kalıplarımın üzerinde çalışmalıyım. Şüphesiz ki bu, çok uzak ve bulanık görünüyor ancak şunu anlamalıyız ki manevi dünyanın girişinin bana ifşasına şükretmeliyim –  bu dost sevgisi vasıtasıyladır, öylesine uzak, nefret dolu ve istediğim her şeye zıttır.

Benim için, arzumun üzerinde diğerleriyle bağ kurma ihtiyacı, onlara hizmet etmek ve aynı zamanda tüm ödülün kendime değil onlara gidiyor olduğunu, her şeye onların sahip olacağını bilmekten daha itici ve daha hoş olmayan bir durum yoktur. Ben ve kalbim aynı zamanda onlarla olacağız! Ben de buradayım, sadece boş bir egom olacak.

Bunu anlamak çok zordur fakat kendi üzerimizde çalışarak ve yoğunlaşarak yavaş yavaş bu prensibi algılamaya başlarız. Burada bir şeyin içinde gizlenmiş içsel bir mantık vardır ve bu durum bizim dünyamıza göre saçma, nefret dolu ve uzaktır ve manevi dünyanın bize sunulduğu şekil budur. Bunun vasıtasıyla, aniden duvarın içinde beliren aralığın vasıtasıyla, bu dünyadan manevi dünyayı ayıran Mahsomun (bariyer) arasından geçebiliriz.

11.10.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. Bölümünden, Rabaş’ın Yazıları

Egoistik Entegrasyonun Sınırları

İnsan sosyal bir varlıktır yani o herkese bağlıdır ve herkes de ona bağlıdır; ancak bu durum aşama aşama ifşa olur.

İnsanoğlunun tüm tarihi, adamın sosyal ifşasının özüdür. İnsan ağaçtan aşağı indiği zamanda da sosyal bir ailenin veya kabilenin içinde yaşadı ve daha sonra insanın sosyal sınırları genişledi. Bir taraftan onu diğerlerinden ayıran ego onun içinde gelişti ve öyle ki bir nitelik sahibi oldu -kendi evi, kendi arazisi, kendi develeri, atları koyunları, uşakları. Diğer taraftan ise insan diğerlerine daha bağımlı hale geldi -biri demirci oldu, diğeri ayakkabıcı, bir diğeri terzi, öteki çiftçi- ve hepsi mal ve hizmet anlamında insan seviyesinde birbirine bağımlı hale geldi. Bunun yanı sıra işin gerçeği kişi hiçbir şey vermek istemez hep almak ister hale geldi.

Böylece küresel mekanizmanın tekerleği dönmeye başladı zira başka şansları yoktu. Bununla birlikte hiç biri diğerleri ile koordineli çalışmak istemiyordu. Toplum, tarih boyunca iki çizgi etrafında gelişti: Büyüyen karşılıklı bir bağımlılık ve büyüyen egoistik bir itilme. İnsanlar kendilerini şehir duvarlarıyla ve politik sınırlarla kapadılar ta ki bu değiştirilemez süreç bir ölü noktaya erişene dek. Öyle ki artık büyük bir egomuz var ve hepimiz birbirimize bağlıyız. Bugün bize ifşa olan şey, geçmişte başlamış olan ve insanoğlunu şekillendiren bu iki trendin sonuna gelmiş olduğumuzdur.

Bugün hiçbir şansımız yok: Tamamen birbirimize bağımlıyız ve kesinlikle birbirimizden nefret ediyoruz ki daha henüz bu tam anlamıyla ifşa olmamıştır ve yine de bunu keşfetmeliyiz. Bütünde bu Islah Eden Üst Işık tarafından ifşa edilir ve bizler bağ kurmaya başlarsak bunun üzerine çıkabileceğiz.

Dünya çapında bağ kurmak istiyoruz, böyle bir aksiyondan çıkarımımız ne? Bağ kurmamanın başlangıçtaki avantajlarını görmekle beraber aynı zamanda birbirimizden çok uzak olduğumuzu da kötülüğün içinde özümseyerek göreceğiz. Bunun sebebi iyi ve kötü birbirine oranla ölçülür. Böylece zaman geçtikçe birlik için iyiliğe özlem duyarak tekrar yeni bir kötülük keşfedeceğiz ki buna da ‘‘Gog ve Magog savaşı’’ – Armageddon savaşı denir.

Bütünde, bizler, şimdi genel kolektif mekanizmalarımızın farklı bir arınma seviyesinden bakarsak, onun gereğinden fazla işlediğini görürüz. Tekerlekler dönmekte ve parçalar çalışmaktadır. Buradaki soru ise bunlar sana ifşa olurken bu mekanizmanın aksiyonuyla hemfikir olup olmadığındır. Durumu bu şekilde analiz etmeliyiz; daha olgun bir seviyeden.

10.09.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. Bölümünden, ‘‘Dünyada Barış’’

Kendini Egoizmle Özdeşleştirme

Egoizm, ‘’bana karşı olan yardım’’ olarak tanımlanır; çünkü eğer ben onu kendime karşı olarak düşünürsem, bu bana gerçekten yardımcı olur; fakat kendimi onunla ilişkilendirirsem, tabi ki o benim için bir düşmandır. Bütünüyle bu, nasıl kendimizi egoizmle ilişkin konumlandırdığımıza bağlıdır.

Kendimi egoizmle özdeşleştirmemem gerektiğini egoizmin sadece bana yardımcı olarak görmeyi nasıl unutmayabilirim?

Bu, sadece çevre vasıtasıyla sağlanabilir. Bir kişi asla bu durumda kendini tutamaz. Eğer ki grup onu bir mıknatıs gibi egoizmin üzerine yükseltemezse, kişi her zaman kendini ego ile tanıyacak ve onun bir parçası olacaktır. İki güç vardır: üstten-grubun kuvveti ve alttan-egoizmin kuvveti.

Eğer grup, benim “Ben”imi bu egoizmden dışarı çekebilirse ve onu dışarıda tutabilirse,  egoizmin bana karşı olduğunu hissederim. Eğer grup beni yükseltemezse,  daha sonra ben yine egoizme geri düşecek ve egoizmi kendim dışında görmeyi bile hatırlayamayacağım.

Bu yüzden, yalnızca grup, karşılıklı garanti tarafından onun düşüncesi yoluyla bununla ilgilenebilir.

Kharkov Kongresi, ‘’Yükselmeyi Birleştirmek’’ 17/8/12, Çalıştay 2