Category Archives: Dünya

Krizler Kişinin Bilincini Değiştirir

Soru: Bugün milyonlarca insan neden bahsettiğinizi anlıyor ama sadece kanunları koyan politikacılar kamunun düşüncesini değiştirebilir. Ve onlar medya tarafından seçilirler. Dahası, medya zenginlerin elindedir ve zenginler hiçbir şeyi değiştirmek istemezler. Bunun bir kısır döngü olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumdan bir çıkış var mı?

Cevap: Doğa bize çıkış yolunu söylüyor. Yine de bizi büyük bir patlamaya, egoizme, hayal kırıklığına götürecektir. Ve o zaman her şeyi değiştirebiliriz. Güç ve paradan oluşan hiçbir güç, dünyayı insanların kendilerinin istediğinden daha fazla yönetemez.

Ve insanlar yavaş yavaş bu şekilde var olmaya devam etmenin doğayı, kendilerini ve çocuklarını bozmak anlamına geldiğini ve bununla ilgili bir şeyler yapılması gerektiğini anlamaya başlıyor.

Öyle bir nesilde ve öyle bir zamanda yaşadığımıza inanıyorum ki virüsün bize gerçekleştirdiği bütünsel, küresel saldırılar, insanlığın dünyaya, hayata, doğaya ve kendisine nasıl davranması gerektiği konusundaki görüşünü hızla değiştirecektir. Sonunda her şey değişecektir.

Krizler kişinin bilincini değiştirir ve onlar olmadan daha fazla gelişmek imkansızdır.

Neden Maddesel Dünya Maneviyattan Bu Kadar Farklı?

Maddesel yaşam ile maneviyat arasında neden bu kadar büyük bir mesafe, böylesine bir farklılık vardır? Gerçek şu ki, bunlar iki farklı dünya, varoluşun tamamen farklı formu, farklı bir hedeftir. İçlerinde iki farklı program işler: alma uğruna çalışmak ve ihsan etme uğruna çalışmak.

Bu iki prensipten daha zıt hiçbir şey yoktur. Bu dünyaları aklımızla bir şekilde birleştirmeye çalışıyoruz. Ama aslında onları, bilginin ötesinde yani egoist aklın ötesinde bir inançla anlamak mümkündür.

“Yeni Bir Navigasyon Sistemi İhtiyacı İçinde” (Linkedin)

Dünya o kadar hızlı değişiyor ki takip edemiyoruz. Okulda veya üniversitede küreselleşme ile ilgili eğitim gördük ama bunu hayatımızda gerçek bir sorun olarak hiç hissetmedik. Şimdi, Batı Avrupa’da pencereden dışarı bakıp, Amerika’nın Batı Kıyısı’ndaki yangınlardan çıkan dumanla grimsi hale gelen, soluk mavi gökyüzünü görmek, gerçekten tek bir teknede olduğumuzu anlamak için yeterli. Dünyayı üç boyutlu bir dünyada yaşıyormuşuz gibi geziniyoruz ama böyle değil; bir kürenin içinde yaşıyoruz ve o kürenin her noktası diğer her noktayı etkiliyor. Yaptığımız, söylediğimiz ve hatta düşündüğümüz her şey dünyadaki diğer herkesi etkiliyor. Korkunç bir düşünce, ama yine de doğru. Yakın zamanda, dünyanın sorunlarını “küresel ortaklık eksikliğine” bağlayan eski Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’a katılıyorum, ancak bunun ortaklıktan daha derin olduğunu düşünüyorum; hayatta kalmamız bağlantılı hale geldi.

Aslında, Koronavirüsün bize öğrettiği ilk ders, her bir elementin diğer unsurları etkilediği yeni bir varoluş boyutuna, küresel boyuta geçtiğimizdi. Pek çok insan, Koronavirüsle ilgili karşılıklı sorumluluğumuzu tanımlamak için, “Herhangi bir yerdeki enfeksiyon, her yerde enfeksiyondur.” ifadesini kullandı, ancak bu, diğer her şey için de geçerlidir.

Bu nedenle, birbirimizi sevmesek ve çoğu durumda birbirimiz için en kötüsünü dilesekte, bu tutumu sürdürmeyi göze alamayız; bu bize doğrudan ve çok kişisel olarak zarar verecektir. Kelimenin tam anlamıyla birbirimizden sorumlu hale geldik. ABD’deki yangınları ve kasırgaları, kendi kasabamızda oluyormuş gibi önemsemeliyiz; Covid’den ölen milyonlarca insanı, kendi ailemizmiş gibi önemsemeliyiz ve dünya çapında yeterli yiyecek ve suya, barınağa ve hatta sağlık önlemlerine sahip olmayan milyonlarca insanı önemsemeliyiz. Acı çeken tüm insanları önemsemeliyiz çünkü bugün onlar yarın biziz, bu kadar basit ve bu kadar gerçektir.

Ve yapabileceğimiz hiçbir şey yok değil. Herkese yetecek kadar yiyecek ve su var; Covid’i durdurmak ve hatta iyileştirmek için yapabileceğimiz çok şey var ve Dünya’nın iklimini dengelemesine yardımcı olmak içinde yapabileceğimiz çok şey var. Ancak şu anki kıyasıya rekabet tutumu içinde, hiçbir şey yapamayacağız ve hepimiz Dünya’nın batan teknesinde boğulacağız.

Yani yapmamız gereken ilk şey, birbirimizle bağ kurma şeklimizi değiştirmektir. Toplumsal atmosferi değiştirirsek, birdenbire, birbirimize yardım etmek çok doğal gelecek. Bu gerçekleştiğinde, kendi ihtiyaçlarımız için ve başkalarını mahrum bırakmak için depoladığımız geniş kaynaklar, en çok ihtiyaç duyulan yere hızla ulaşacaktır. Dünya’nın çehresini ve insanlığın kaderini birkaç ay içinde değiştirebiliriz; bu sadece olumsuz bir tutumdan başkalarına karşı olumlu bir tutuma geçiş meselesidir. Bunu uygularsak, Dünya’da cennette yaşarız. Yapmazsak, Cehenneme gitmek için ölmemize gerek kalmaz; o bize gelecektir.

Hayattaki Önemli Dokuz Kural

Yorum: İnsanlar toplum için bir takım evrensel kural geliştirdiler. Onlar, Kabalistik bakış açısından mı kaynaklanıyor? Kendimizi ayarlamız ve onları takip etmemiz mi gerekiyor?

İlk kural şudur ki: “Hayatınızı ve sevdiklerinizin hayatlarını sevgiyle doldurmaya çalışın. Bu şekilde uygun koşulları ve refahı çekersiniz. Bununla birlikte, herhangi bir biçimde saldırganlık sergilemek, yaşam kalitesinde sürekli bir bozulma ve genel olarak başarısızlıkla kendini gösterecektir.”

Cevabım: Bu kısmen doğrudur. Ancak şunu söylemek daha iyidir: sadece sevdiklerinize değil, hayatınız boyunca başkalarına da sevgi gösterin. O zaman hayatınız, tamamen yeni bir üst anlamla dolacaktır.

Yorum: “Hayatta kesinlikle tesadüfi hiçbir şey yoktur. Düşüncelerinizle, sözlerinizle, eylemlerinizle ve davranışlarınızla mevcut gerçekliğinizi ve geleceğinizi şekillendiriyorsunuz. ”

Cevabım: Bu doğru.  Ama sadece doğru şeyi nasıl yapacağımızı anlarsak. Aksi takdirde, doğru şeyi yaptığımızı düşünebiliriz ve hayat aniden hata yapmamıza neden olur.

Doğru şeyi yapmak demek, arzuladığımız ya da düşündüğümüz gibi değil, aslında doğanın programına karşılık geldiği şekilde, yaratılışın amacına açıkça ilerlemek demektir.

Yorum: Sıradaki kural, bir öncekiyle bağlantılı: “Düşüncelerimiz, her birimizin aksiyonlarını ve gerçekliğini şekillendirir. Olumlu düşünmeyi öğrenin, o zaman sizi tatmin edecek bir gerçeklik yaratırsınız. Ve bunun tersi de geçerlidir: hırs, öfke, nefret, kıskançlık ve gurur başarısızlıkları ve kötü şansı çeker. ”

Cevabım: Hayallerimle hayatımı yaratamam. Bunu, başkalarına doğru bir şekilde bağlanarak, başkalarıyla doğru bağ kurarak yapmak zorundayım: Ben onlarlayım, onlar da benimle. Hayatımı bu iyi bağdan yaratırsam, o zaman gerçekten iyi olur.

Soru: Birçok insan Tanrı’ya inanıyor. Bugünlerde ateistler bile bizi kontrol eden bir şey olduğu sonucuna varıyorlar. Kişi üst evrene bağlı olabilir mi? Nasıl doğru bir şekilde bağlanabiliriz?

Cevap: Bizi kontrol eden kimse yok. Tanrı yok.

Uymamız gereken tek bir doğa kanunu vardır. O zaman, ona erişmeye başlayacağız ve onunla iyi bir bağ kurarak gerçekten kendi kaderimizin efendisi olacağız. Bu üst güce, ihsan etme ve sevginin niteliğine tamamen benzemek koşuluyla, Tanrılar haline geleceğiz.

Yorum: Başka bir kural: “Suçlarınız ne kadar ciddi olursa olsun, evren hala her birinizi seviyor. Bununla birlikte, bize tam da şu anda ihtiyacımız olanı verdiğini unutmayın, ki bu sadece onun bildiğidir. ”

Cevabım: Evet, bu doğru. Öyle diyebilirsiniz.

Yorum: Ana evrensel yasalardan biri, form eşitliği yasasıdır. Kendinizi sevmezseniz, başkaları sizi sevmeyecek veya ilgi göstermeyecektir.

Cevabım: Başkalarını, sadece başkalarını sevmem gerekiyor. Sadece onların iyiliği için ve sadece onlar için. Bu tek doğru kuraldır.

Soru: Bunun bir örneğini nerede bulabilirim?

Cevap: Aslında, şimdi kendinizi egoist olarak seviyorsunuz. Başkalarını da aynı şekilde sevmeniz gerektiğini hayal edin.

Yorum: “Bir insanın içinde kesinlikle her şey vardır: güç, ün, onur, para ve güzellik. İş, tüm bolluğu çevrenizdeki gerçekliğe yaymaktır. ”

Cevap: Gerçekten, kişi sahip olduğu her şeyi başkalarına verirse, en mutlu, en bilge, en ıslah olmuş kişi olacaktır ve her şey onun için iyi olacaktır.

Soru: “Sahip olduğu her şeyi başkalarına vermek” ne anlama geliyor?

Cevap: Onları, kendi arzuladıklarına göre değil, en rahat, en iyi, en mükemmel duruma, doğanın üstünde gerçekte var olana getmiş olacak. Tıpkı bir çocuğu eğitmek isteyen bir anne gibi: O çocuğun istediği her şeyi yapmaz ama en mükemmel duruma ulaşması için, onun için mümkün olanın en iyisini yapar.

Yorum: “Çevrenizdeki insanları iyi ve kötü olarak sınıflandırmayın.” İnsanların değerlendirilebileceği doğru bir ölçüt var mı?

Cevabım: Elbette. Her şeyi toplumun yararı için yapan bir insan iyidir ve bunun tam tersi.

Yorum: “Evren için günah ya da ceza vb. kavramlar yoktur. “Tüm bunlara ne için ihtiyacım var?” diye sormamak önemlidir. Ancak, “Tüm bunlara neden ihtiyacım var?”

Cevabım: Bu ıslahtır.

Soru: Evrende günah ya da ceza gibi kavramlar var mı?

Cevap: İyileşme. Islah. Bu, kişiyi herkese tamamen ihsan etme ihtiyacına yönlendirmektir.

Soru: Evrenin en önemli kuralı nedir?

Cevap: Sevgi.

Soru: İnsan sevmeyi nasıl öğrenebilir?

Cevap: Bunu öğrenemezsiniz. Bunu kendinize öğretmek zorundasınız. Kabala yöntemine göre, sürekli olarak, bir grup içinde, kendi cinsinizle bağ kurarak. Bu tam olarak Kabala yönteminin doğru uygulanmasının sonucudur.

“Biz, Bizim İçin Değilsek, Kim Bizim İçin”

Dr. Michael Laitman Facebook Sayfamdan  28.08.2020

Öğretmenim derdi ki, eğer biri ağır bir çantanın yanında durursa ve insanlardan onu kaldırıp omzuna koymasına yardım etmelerini isterse, kimse ona yardım etmez. Ama çantayı alır, omzuna koyarsa ve çanta tek başına taşıyamayacağı kadar ağır olduğu için adeta kayıyorsa, etrafındaki herkes yardımına koşacaktır. Hikayenin kıssadan hissesi basittir: Yardım istemeden önce kendinize yardım etmek için çaba gösterin. O zaman, yardıma ihtiyacınız olursa, o kesin gelecektir.

Günümüzde, sadece kendimize yardım edebileceğimiz her zamankinden daha fazla nettir. Devlet görevlilerinin bizim için işimizi yapmasını beklersek, sonsuza kadar bekleyebiliriz. Ancak karşılıklı sorumluluk yoluyla elde edebileceklerimizin sınırı yoktur.

Covid-19 pandemisinden öğrenebileceğimiz pek çok ders var ama bence en önemli çıkarım, bizler tek bir sistemiz ve sistemin refahı, onun parçaları arasındaki bağların kalitesine bağlıdır. İnanılmaz bulaşma kolaylığıyla virüs bize şunu öğretti: herhangi bir yerde bir enfeksiyon, her yerde enfeksiyon demektir. İrademize karşı, o bizi birbirimizin sağlığından sorumlu yaptı, ancak bunu yaparken zaten bildiğimiz bir gerçeği vurguladı: Tamamen birbirimize bağımlıyız.

Birbirimizden sorumlu olduğumuzun farkına varmak, sadece birbirimize hastalık bulaştırmamamız gerektiğini öğretmekten ibaret değildir. Bu bizlere, eğer gezegende iyi bir yaşam sürdürmek istiyorsak, kalplerimizi birbirine bağlamamız gerektiğini, aksi takdirde birbirimize fiziksel olarak yardım etmek için yapmamız gerekeni yapma motivasyonumuz olmayacağını gösterdi.

Başka bir deyişle, salgınla birlikte yaşadığımız sağlık krizi her şeyden önce bir toplumsal krizdir, toplumsal parçalanmanın bir belirtisidir. Aslında, toplumsal parçalanmadan muzdarip olmasaydık, şu anda yaşadığımız krizlerin çoğu asla gerçekleşmezdi. New York ve Chicago’daki silahlı şiddet dalgası, toplumsal parçalanmanın bir belirtisi değil mi? Reçeteye tabi olan ilaçlara ve hatta her yıl on binlerce Amerikalıyı öldüren reçetesiz satılan ilaçlara bağımlılık krizi, bu toplumsal parçalanmadan kaynaklanmıyor mu? Ya aile içi şiddet, polis şiddeti, ırkçılık, fanatizm, cinsel taciz, sözlü ve fiziksel taciz, depresyon, obezite, boykot kültürü, bunların hepsi toplumsal parçalanmanın sonuçları değil mi?

Açıkçası, bugün ihtiyacımız olan gerçek çare birbirimizle ilgilenmek ya da en azından birbirimizden sorumlu olmaktır. Ama bunu bizler yapmazsak- toplumdan topluma, şehirden şehire, devletten devlete ve ülkenin her yerinde olmak üzere- kimse bizim için toplumsal sorumluluk inşa edemez.

Covid-19 bir meydan okumadır. Ve meydan okumaya başkaldırmak, zorluğun bizi öncekinden daha yüksek bir seviyeye çıkarması gerektiği anlamına gelir. Yoksa neden ilk sırada meydan okuma geldi ki? Bu Koronavirüs durumunda, açıkça bizi izolasyonun en düşük noktasından bağın zirvesine yükseltmek için geldi. Bu, bugün, mutluluğa giden yolumuzdur.

İnternet Çağından Önce ve Sonra

Soru: Psikologlar, en büyük uçurumun Y kuşağı (20. yüzyılın 80-90’larında doğan insanlar) ve ebeveynleri arasında olduğunu söylüyor. Bilim adamları bu uçurumu dijital bir çatışma olarak adlandırıyor.

İnternet çağına giren insanlardan bahsediyoruz ve onlar ile ebeveynleri arasında büyük bir uçurum var. Sizin görüşünüz nedir? Bu dönemde, dijital uçurum dışında neler yaşandı?

Cevap: Bizler, internet öncesi çağda yaşayanlar, nasıl var olduğumuzu biliyoruz: İşe gittik, oradan döndük, yiyecek aldık, eve taşıdık, yemek yaptık ve yatağa gittik. Ve ertesi gün aynı şeyler tekrar oldu. Charlie Chaplin filmlerinde olduğu gibi.

Bugün, her şey tamamen farklı: İnternette, birbirimiz arasında, dünyanın tüm parçaları arasında bütünsel bir iletişim içinde yaşıyoruz. Nereden yazdığımızı veya nereye yazdığımızı bile bilmiyoruz; bizim için önemli değil çünkü tamamen farklı bir iletişim düzeyine geçtik. Şimdi insanlar arasındaki İnternet bağlantısını keserseniz, dünyada hangi kaosun hüküm süreceğini hayal edebilirsiniz.

Güneş aktivitesinde, sözde bir patlama olduğunu, prizlerin yandığını ve tüm iletişimin çöktüğünü hayal edin. Tüm yönetim sistemleri işlevlerine son verecektir: askeri, sivil, bakanlıklar, bankalar vb. Cihazlar hastanelerde, her yerde, nerede olursa olsun çalışmayı bırakacaktır.

Diğer bir deyişle, şimdi aramızdaki bağı koparırsak ki bu bağ 50 yıl önce yoktu, var olamayız çünkü hiçbir iletişim aracımız olmaz. Her şey buna bağlıdır.

Twitter’da Düşüncelerim / 22 Eylül 2020

Dünyamızın üzerine yükselmeden, yaşamı tek hücre içinde hissederim. Başkalarıyla birleşirsem, her şeyin içinden akan ortak yaşam akımını hissederim. Buna manevi yaşam denir. Ortak bir yaşam bir hissine ulaşırız ve onun 125 seviyesini ediniriz. Ve onların tümü sonsuz yaşama aittir

Maneviyat, Mısır’dan (ego) kaçış, Pesah ile başlar. Ama haz alma arzusundan (Malhut) ihsan etme arzusuna (Bina) kadar 7 ay boyunca gelişmesi gerekir. Pesah’tan sonraki yedinci ayda Roş Haşana (Yeni Yıl) gelir, yeni bir manevi derece oluşturmaya başladığımızda yeni bir başlangıç.

Ama ne inşa etmeliyim? Neden uzaklaşıp neye yaklaşmalı? Bu yüzden egoist niteliklerimi incelediğim Selihot (pişmanlıklar) dönemi yeni yıldan önce gelir. Ben almadan ihsan etmeye, hayvan zihninden Yaradan’ın aklına, mantık üstü inanca gitmek istiyorum.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, “Koronavirüs salgını kontrolden çıkıyor” dedi. COVID-19 salgını, başka hiçbir şeye benzemeyen bir krizdir. Bu doğru: İnsanlığın iyilik ya da kötülük yoluyla ıslahının bir dönemine girdik. Islahın yöntemi Kabala’dır. Gecikmemek iyi olur!

Bu Yeni Yıl öncekilerden farklıdır, çünkü Yaradan dünyayı bir bütün olarak açıkça ele almaya başlıyor. Ve biz O’na aynı şekilde davranmalıyız, tüm dünya olarak Yaradan’a dönmeli, tüm dünyayı Yaradan’ın bizim için belirlediği bu hedefe çekmeliyiz.

Bu Yeni Yılda, yeni bir gerçeklik hali ortaya çıkıyor. 5780 yıllık gelişimden sonra, insanlık ilk manevi dereceye yükselebilir. İlk onlular kapıyı açıp giriyor, bütün dünyayı onlarla birlikte çekerek. Haydi sorumluluğun ağırlığı, güveni ve karşılıklı garanti ile hazırlanalım.

Bireysel onlulardan tüm insanlığı içeren tek bir onluya. Bu, Yaradan’a bağımızın ölçüsüdür!

Bizim günahımız başkalarıyla bağ kurma arzusunu ihmal etmek ve bu konuda yardım için Yaradan’a dönmemek. Yaratılışın amacı, sadece yaratılanları tek bir arzu içinde birleştirerek, Yaradan’da birleşmektir.

Yaradılışın amacına bu şekilde ulaşırız- Yaratan’ın nitelikleriyle benzerlik, sevgi ve O’na bağlılıkla

Yaradılışın ıslahı, Adem’in ruhu, yaratılanların birliğinde, karşılıklı garantide, “Komşunu sev” emrinin gerçekleşmesinde ve ötesindedir, yaratılan sevgisinden Yaradan’ın sevgisine, gelişimimizin amacı.

Roş Haşana (Yeni Yıl) – Günahlarımız için Yaradan’dan af dileme zamanı. Yaradan’ın bir önemi veya büyüklüğü hissine sahip olmadığımı hissediyorum, bunun için tövbe ediyorum. Sonuçta, Yaradan’ı büyük ve önemli hissetseydim, farklı davranırdım. Tek eksikliğim Yaradan’ın hissidir.

“Bırak Seni hissedeyim ve ben değişeceğim!” – Yaradan’a söylenmesi gereken budur, bu doğru istek ve pişmanlıktır. Suç işlerim çünkü Yaradan’ın hissi yok, inanç yok ve beni durduracak kimse yok. Farklı davranamam çünkü Yaradan hükmetmiyorsa o zaman bu kötü eğilimdir!

Geçmişi gündeme getirmiyor ya da bunun için özür dilemiyoruz. Daha önce ne olduğunun değil, şimdi düzeltme istemediğimin ve bu konuda Yaradan’ın yardımını talep etmediğimin farkındalığına gelmeliyim. İlerlemek istiyorum, yaptığım şey hakkında gözyaşı dökerek geçmişe dalmak değil.

Ben bir şey yaptım mı ? Ben hiçbir şey yapmadım, hepsi Yaradan’dı. Ve bunu bilerek yaptı ki böylece neyi düzeltmem gerektiğini bileyim. Bu kötülüğü, şimdi ortaya çıkan suçu alıyorum ve düzeltmeye başlıyorum. Tüm amacım ileriye doğru, geriye değil …

“Bırak seni hissedeyim ve ben değişeceğim!” Yaradan’a tam olarak söylenmesi gereken şey budur, bu doğru istek ve gerçek pişmanlıktır. Suçu işlememin sebebi neydi? Çünkü Yaradan’ın İnanç denen bir hissi yoktu.

Yaradan hissi yok, inanç yok, bu yüzden beni durduracak kimse yok. Farklı davranamam çünkü Yaradan bana hükmetmezse, o zaman kötü eğilimin – egoizmin kontrolü altındayım! Bu nedenle, Yaradan’dan bana hükmetmesini istiyorum. Bu benim temel talebim!

Roş Haşana (Yeni Yıl) arifesinde, herkese en çok eksik olduğumuz şeyi diliyorum – bağı, aramızdaki yakınlığı, sevgiyi. Bu her zaman halkımızı kurtarır, kodekste, sicilde, milletin kendisinin kromozomlarında.

Bize Yaradan’a benzer, Adam olma ve tüm insanlığı ıslaha doğru çekme şansı veriliyor. Bu bizim işimiz, bu nedenle Yaradan’ın hizmetkarları olarak adlandırılıyoruz. Bu çok yüksek bir ayrıcalık, özel ve onurlu bir görev. Bir kişi bunu ihmal ederse, başkasıyla değiştirilir …

Şu anda, insanın ve tüm insanlığın ıslah metodunu yaymak bize ağır bir yük gibi görünebilir. Ama ilerledikçe, Yaradan’a zevk veren şeyin bu olduğunu anlayacağız ve eğer O’nu yüce olarak hissedersek, o zaman memnuniyetle bu yüke katlanacağız ve hiçbir ağırlık hissetmeyeceğiz.

Sağlık ve Tıp, Bölüm 4

Dünya Nüfusunun % 90’ı Ne Yapmalı?

Soru: Bilim adamları, hastalıkların % 40’ının virüslerden veya fiziksel rahatsızlıklardan değil, zihinsel stresten kaynaklandığını hesaplamışlar. Bugün milyonlarca insan evde oturuyor ve bu da doğal olarak strese yol açıyor. Pek çok insan, bundan kaynaklanan hasarın bir tür virüsten çok daha büyük olduğunu söylüyor. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cevap: Kişinin düzeltilmesi gerektiğine inanıyorum. Böyle olup olmadığını hesaplamanın bir anlamı yoktur. Kişi, bir kürenin içinde, bütünleşik bir toplumda yaşadığını anlamalıdır. Cansız, bitkisel, hayvansal ve en önemlisi de insan doğası onu etkiler ve homeostazda, onlarla denge içinde olmalıdır. Ve bu gerçekleşmemektedir.

Kişi, etrafındaki dünyadan her şeyi almak, karşılığında hiçbir şey vermemek ya da aşırı durumlarda, yalnızca gerektiği kadarını vermek ister. Sorun budur.

Bugün bizi bir şeyler yapmaya zorlayacak koşullar içindeyiz. Nitekim bize ihtiyacımız olan her şeyi sağlamak için nüfusun yalnızca % 10’unun çalışması gerekir. Vurguluyorum – gerekli olanı sağlamak için!

Ve insanların geri kalan % 90’ının da beslenme ve bakıma ihtiyacı var. Ancak fiziksel olarak çalışmaları gerekmez, herhangi bir maddi değer kazanmaları da gerekmez. Onların, toplumu, insanlığı dönüştürmeleri; onları nazik ve birbirine bağlı hale getirmeleri gerekir. Onlar, başkalarının kendi kendine eğitim ve öğretimi ile meşgul olmalılar. O zaman uyumlu bir topluma sahip olacağız.

Soru: “Bir kişi vermelidir” ne anlama gelir? Diyorsunuz ki; homeostaz, kişinin doğadan bir şey aldığı ve ona bir şey vermesi gerektiği anlamına gelir. Tam olarak nedir?

Cevap: İyi dostluk. Başka hiçbir şeye ihtiyacımız yoktur.

Soru: İnsanlık tarihinde iyi dostluğun örneği olan bir dönem var mıydı?

Cevap: Hayır, yoktu.

Soru: İlkel komünal sistem sırasında bile mi?

Cevap: Şu anda bile, örneğin Afrika’da, Polenezya’da ilkel sistemler var. Ama bu bir toplum değil, küçük bir komündür.

Twitter’da Düşüncelerim / 21 Eylül 2020

Virüs yok etmiyor ama dünyayı ele geçirdikçe hayatımızı felç ediyor ve bunu yaparken de tüm dikkati kendisine çekiyor. Bu, manevi bir dereceden, ortak ıslahımızın son programından kaynaklanır. Onu özel kılan ve herkesi umutsuzluğa düşüren budur.

Sorun, bize birleşmemiz gerektiğini göstermek için birbirimize bağlı olduğumuz üst dereceden kaynaklanıyor. Birbirimize yakınlaşırsak salgın azalır. Egoya geri dönersek, salgın geri dönecektir. Böylece Yaradan bize, bizimle O’nun arasındaki bağa doğru çabalamayı öğretecektir.

Koronavirüs salgını, sorunlarımızın düşmanlığımızın bir sonucu olduğunu hissettirmeli. Fiziksel ve duygusal safhaları birbirine bağlamalıyız. Birbirimizi duygusal olarak hissetme ve bir arada olmanın ne kadar harika olduğu hissetme konusundaki mesafemiz ve yetersizliğimiz tüm talihsizliklerimizin sebebidir.

Zorlu Bir Kışa Hazırlanın

Facebook Sayfamdan 20/08/2020 Michael Laitman

Yazın sonuna yaklaşıyoruz ve Covid-19 pes etmiyor. Kısıtlamaların hafifletildiği her yerde, öncesinden daha güçlü patlak vermekte, daha da genç insanları enfekte etmekte ve mutasyonlarla 10 kat daha fazla bulaşıcıdır. Sıcaklıklar düşmeye başladığında ve açık hava eğlenceleri daha az çekici hale geldikçe, insanlar ya dışarı çıkmaktan vazgeçecek ya da kapalı mekan etkinliklerine katılacak ve zaten yüksek olan bulaşma riskini artıracaklar. Aynı zamanda, evde kalanları en iyi ihtimalle sinirlilik ve moral bozukluğu bekleyebilir ve öfke nöbetleri olasıdır.  Ve en kötüsü, aile içi şiddetin hızla artacaktır.

Ayrıca, işler sona erip çok sayıda nakit akışı krizine girildikçe, gıda güvensizliği ve kamu hizmetlerinden kopukluk olağan hale gelecektir.  Bu durumda, yaklaşan gergin seçimlerle birlikte umutsuzluk, sokak şiddetini, cinayeti, yağmayı ve kundaklamaları rutin hale geldiği noktaya kadar şiddetlendirecektir. Pek çok şehir ve mahallede insanlar evlerinin dışına adım atmaya cesaret edemeyecekler.  Bir şeyler hızlı değişmediği sürece, çok zorlu bir kışa hazırlansak iyi olur.

Ama değişebilecek bir şey varsa, bu gelecektir.  Geleceği şekillendirmek daima bizim elimizdedir.  Ve şimdi, toplumumuzu bir topluluk, birbirlerinden sorumlu olan ve sırf benim siyasi, ırksal ya da etnik olarak yanımda olmadıkları için başkalarının yol kenarına düşmesine izin vermeyen, sorumlu bireylerden oluşan bir topluluk haline getirmek için son çağrımız.

Yıkılmadan önceki son günleri yaşıyoruz, ancak henüz düşmedik.  Kalbimizdeki nefrete bakıp şunu söyleyebiliriz: “Sen ne kadar büyürsen, biz insanlar o kadar çok birleşeceğiz. Bağımızı sıkılaştırmamız sadece senin sayende nefret.”

Karşıt görüşlerin birbirinden hoşlanmaması doğaldır.  Çatışan görüşlere sahip insanlar arasındaki sevgi her zaman sıkı çalışma gerektirir.  Ama tam da bu yüzden, kendi iradenizle seçtiğinizi gerçekten söyleyebileceğiniz tek sevgi budur. Sadece doğal eğiliminizin üzerine çıktığınızda özgür bir seçim yaptığınızı söyleyebilirsiniz.  Ama bir kez başardığınızda, o sizindir.

Önümüzdeki zorlu kış için hazırlığımız bu olmalıdır. Nefret kesinlikle gelecek, ancak nefretin tamamen üzerinde toplumumuzun kanatlarını birbirine bağlamaya hazırlıklı olmalıyız.  Ve ne kadar büyürse, kendimizi o kadar sıkı bağlayacağız. Bunu yaparsak, o zaman kışın sonunda nefret gitmiş olacak ve Covid de onunla birlikte gitmiş olacaktır.