Daily Archives: Nisan 25, 2021

Erkekleri ve Kızları Yetiştirmek

Soru: Günümüzde, insan sosyal davranışının tüm kuralları, tamamen birbirinin yerini almaktadır. Bir erkek evde kalmayı ve ev işi yapmayı tercih etmekte ve kadın da kariyerinde kendisinin farkına varmaktadır. Bu neden oluyor?

Cevap: Çünkü yanlış bir şekilde gelişiyoruz. Cinsiyetlerin yetiştirilme tarzı değişti. Erkekler kadınlar tarafından yetiştiriliyor ki bu yanlıştır.

Oğlanlar, erkekler tarafından yetiştirilmelidir çünkü bir çocuk örnekler vasıtasıyla büyür. Ve annesinin yanındayken sürekli eteğinin etrafında döner ve sonra anaokulundaki, okulundaki öğretmeni yanındadır, o zaman öğrendiği her şey bir kadından gelir, bir kadın tarafından verilir.

Bu nedenle, bir erkek evde kalmayı, çocukları büyütmeyi tercih eder; gerçek bir erkeğin sahip olması gereken o temelden, dünyaya, hayata karşı bu tutumdan yoksundur. Bugün ne olduğunu bile anlamıyoruz. Bütün dünya böyledir- yarı kadın.

Bunu bir sitem olarak söylemiyorum. Bu sadece bizim ihmalimizdir. Her iki cinsiyet, zıtlıklarını hissetmeleri ve birbirlerini nasıl düzgün bir şekilde tamamlayacaklarını bilmeleri için eğitilmelidir. Ve bu olmuyor.

Bir çocuk sürekli olarak kadınlar tarafından büyütülüyorsa, o zaman erkeksi bir temeli yoktur, gücünü, kendine özgü özelliklerini, bazı kadın özelliklerini, ihtiyaçlarını, isteklerini yerine getirdiğini anlayamaz. Bu büyük bir problemdir.

İki Tür İçsel Analiz

Soru: Sina Dağı, Hasadim’i, merhamet niteliğini sembolize eder.  Hermon Dağı, Hohma, bilgelik niteliğidir.  Zohar Kitabı neden dağlardan bahsetmektedir?

Cevap: Dağ, “Irurim” (şüpheler) kelimesinden gelir.

Bir insanda şüpheler ve sorunlar ortaya çıktığında, ancak ilerlemek istiyor ve nasıl yapılacağını bilmiyorsa, o zaman önünde bir dağ belirir.  Eğer kişi, dağa tırmanmayı yani egoist problemlerinin, niteliklerinin ve şüphelerinin üzerine çıkmayı seçerse, o zaman ışığın kaynağına sahip olur.

Zohar Kitabı iki dağda bahseder çünkü mevcut gerçekliğin iki tür analizi vardır: tatlı ya da acı, gerçek ve yalan. Bizler, merhamet ışığının (iyi veya kötü) yardımıyla tatlı veya acıyı ve bilgelik ışığının yardımıyla gerçek ve yalanları analiz ederiz.  Bundan şu sonuç ortaya çıkar ki insan her zaman bu iki analiz arasındadır; tatlı ama yalan veya acı ama doğru olabilir.

Soru: Maneviyattaki tatlılık ve acılıktan mı bahsediyoruz?

Cevap: Önemli değil.  “İnsan” dediğimiz şeyin, içimizde büyümesini sağlamak için bu iki tür hissiyata ihtiyacımız var.  Egoizmimize dayanarak baktığımızda, biz insan değil, sadece hayvanız.  Belki bazı yönlerden maymunlardan biraz daha akıllıca, ama onlardan çok daha mutsuz diyebilirim.

Gerçek şu ki, hayvansal büyüme, gelişme ve varoluş işareti, acı yerine tatlı seçeneğidir.  Ve gerçek ya da yalan olması önemli değildir.  Gerçek her zaman tatlılığın olduğu yerdir.  Ve eğer acı ise, kendime bunun bir yalan olduğunu söylerim.

Ahlakımız sadece bunun üzerine inşa edilmiştir.  Dünyada neler olup bittiğini görüyoruz: benim için yararlı, iyi ve tatlı olan, gerçek budur.

Bunun içinde, insanlar sürekli olarak birbirleriyle çatışmaktadır çünkü herkes kendi tatlılığını istemektedir.  Dahası, herkes diğer bir kişiyi, haklı olduğuna ikna etmek ve bir şekilde onu kendi tarafına çekip kazanmak ister.

Bu nedenle, manevi dünyaya giriş, kişinin,  “acı-tatlı” analizinin üzerine çıkması ve kendisini yalnızca gerçek ve yalanlara göre analiz etmeye ve tamamen gerçeğe bağlı kalmaya başlaması, yalan tatlı görünse de gerçek acı olsa da kendini yalanlara tamamen yabancılaştırması gerçeğinde yatmaktadır.

Diğer bir deyişle, kusursuz bir doğru-yanlış analizini ancak acı-tatlı analizi de beraberinde getirirseniz yapabilirsiniz. Ve bu analizlere doğru bir şekilde hakim olursak, o zaman kendimizi, doğamızın üzerinde inşa edebiliriz.

İki dağın ya da iki yaklaşımın anlamı budur. İsmail (Esav, merhamet niteliği) bilgeliğin niteliğidir.  Ve bu iki niteliğin birleşimi gerçekleştiğinde, tatlı gerçeğe dönüşecektir çünkü her iki niteliğin de sizin içinizde çakışması için kendinizi ıslah ettiniz. Bu, kişinin içsel gelişimi ile ilgilidir.  Sadece bu.

Dinle, Oku ve Gör

Soru: Baal HaSulam’ın Şamati (“Duydum”) adlı kitabında, cehennem hissi içerisinde olan bir kişinin, onu bu histen çıkarabilecek tek şeyin, her şeyin ondan kaynaklandığı üst güç olduğunu anladığı yazılmıştır. Ama kişi bunun için önce bu üst gücü hissetmek zorunda mıdır? Çünkü ancak o zaman gerçekten talep edebilir.

Cevap: Elbette. Kişi bunu hissedene kadar her şey anlamsızdır.

Bu nedenle Kabala bizden herhangi bir ön koşul talep etmez. Sadece dinleyin, okuyun ve bu bilimin bahsettiği her şeyi görün. Kabala, dünyamızda her geçen gün büyüdükçe ve farklılaştıkça yeni nitelikler edinen bir çocuğun değişmesi gibi, sizi de değiştiren gücü ifşa eder.

Bir yetişkin değişmez. Kendini her türlü yeni izlenim ve hazla doldurur. Ama bir çocuk değişir, gittikçe daha fazla ve daha fazla kazanır.

Bu, Kabala’nın bize yetişkinler gibi davranarak, içimizde yeni bir insan yetiştirme şeklidir. Bu nedenle, yeni özellikler, yeni bir zihin edinir ve her gün yeni hissederiz. Bu, bizi -Yaradan’la eşit, benzer hale getiren “Adam (Adem)” denilen özel bir niteliktir.

Bu kesinlikle olacak. Sadece kitabı açmanız ve sistematik bir şekilde çalışmanız gerekir. İnternette bunun için her olasılık var. Herkesi davet ediyorum. İnsanlar, içlerinde tam anlamıyla günden güne veya en azından haftadan haftaya ne gibi değişiklikler olduğunu görecekler.

Kabala, bize ifşa olması gereken, yeni gerçekliğin algılanmasına yaklaşmamız için, bizi çocuklar kadar saf olmaya davet eder. Ve bu şekilde davranırsak, gerçekten yetişkin olacağız.

 

Bilinç Nedir?

Soru: Bilinç, zihin ve akıl gibi kavramları ayırmak mümkün müdür? Yoksa hepsi bir midir?

Cevap: Bilinç, sadece bilgi alanını değil, onun kaynağını da hissettiğimizde mümkündür. Bu kaynağı hissettiğimiz ölçüde, onun imgelerini oluştururuz ve buna bilincimiz denir.

Bilinç yüksek olabilir ve sıradan olabilir, daha düşük olabilir, çocukluğumuzdan itibaren bize yetiştirilme yoluyla, çevrenin etkisi vasıtasıyla vb. aşılanabilir. Ve içimizde geliştirebileceğimiz bilinç, sadece alma arzumuzda değil, aynı zamanda edinilmiş ihsan etme niyetimizde de hissedilen ek algılardır.

Ve sonra bilgi alanını hissetmeye başlayacağız. Neredeyse araştırdığımız ve ilgilendiğimiz her şey, hangi alanda olduğumuza bağlıdır çünkü içimizdeki dünyanın bütün resmini oluşturur; benim ve dünyanın resmini.

Sizi hissederim, etrafımdaki dünyayı, olan her şeyi hissederim. Bu nereden gelir?

Bunun benim içimde olduğu açıktır. Şu an pratikte kendimle bir ayna karşısında konuşuyormuşum gibi konuştuğum açıktır. Bilincin ne olduğunu bilmekle ilgileniyorsam, öncelikle kiminle uğraştığımı ve bu alanın ne olduğunu bulmalıyım. Özellikleri nelerdir, üzerimdeki temel etkileri nedir, benden ne ister, neden beni böyle sınırlı bir algıyla yarattı?

Onu daha fazla hissetmek için neden bu tür gelişim aşamalarından geçmeliyim? Bilincin yanı sıra neden hisler de var? Neden bu alana yaklaşırken ya da uzaklaşırken, belki de araştırmamı engelleyen olumlu ya da olumsuz hisler bende ortaya çıkar?

Bir bilim adamının kimya ya da fizik alanındaki araştırmasını belirli hislere bağlarsanız – bunu sever, sevmez, bundan hoşlanır ya da hoşlanmaz şeklinde – o zaman bu hisler ona müdahale edebilirler mi?

Tüm bu olguları objektif olarak inceleyebilmesi için hislerinin üzerine çıkması gerekir.

Bilinç, çevredeki alanın etkisi altında kendimi nasıl algıladığımdır. Bilinç, beni etkileyen alanın bir imgesidir. Arzusu, niyeti ve planları, doğanın benden ne istediğini bulmak için ondan almaya çalıştığım her şeydir.

Eğer sonunda tüm bunları kendi içimde bir şekilde biçimlendirirsem, buna bilincim diyebilirim.

Soru: Bazı araştırmacılar temel olarak bilgi alanından bahsederken, diğerleri bilinç alanından bahsediyor. Ama bilgi alanı nesnel olarak var ise, o zaman bu bilgiyi algılayan bir nesne olmadan bilinç hakkında konuşmak imkansız mıdır?

Cevap: Bir Kabalist olarak hiçbir şeyin objektif olmadığını söylemeliyim. Her şey, sadece onu algılayan kişiye göre var olur. Ve bir kişinin dışında ne olduğunu söyleyemeyiz bile. Kendimizden çıkıp dışımızdakileri algılamaya başlayacak ne araçlarımız ne de yeteneklerimiz vardır. Bu bize verilmemiştir.