Daily Archives: Nisan 3, 2021

Yaradan, Firavun’u Bize Getiriyor

Bu dünyadan manevi dünyaya yükseliş, Yaradan’ın yardımına giderek daha fazla ihtiyaç duyduğumuz gerçeği sayesinde gerçekleşir. Ve O’nun niteliklerini edinmemize yardım etmek için, Yaradan bize kalbin yükünü, O olmadan baş edemeyeceğimiz hissini verir. Her yerde, herhangi bir manevi koşulu yerine getiremeyeceğimize inanırız.

Ama biz de Yaradan’a soramıyoruz; nasıl yapılacağını bilemiyoruz. Bu inanç eksikliğini gösterir. Yani, Yaradan’ı hissetmeyiz, O’nun var olduğunu ve bize yardım etmeye hazır olduğunu hissetmeyiz ve sadece O’nun yardımıyla manevi koşulları yerine getirebilir, bağ kurabilir, ihsan edebilir ve dünyayı tek kaynaktan yaratılmış olarak görebiliriz.

Bu nedenle, birbirimizle ve Yaradan ile bağ kurmamıza izin vermeyen kötülük gücümüzü daha fazla açığa çıkarmamız gerekecek. Ve bağ kurma ve ihsan etme yeteneğimiz olmadığını hissettiğimizde, bunun, Yaradan’ın bize aramızda duran ve bizi duvara götüren Firavunu gösterdiği, bağa doğru ilerlememizi ve tek kalp tek adam olmaya yaklaşmamızı engellediği anlamına gelir.

Ve tüm bu kalbin yükü, Yaradan’a inanmamanın, yani bu gücün var olduğu ve önümüze her türlü engeli koyanın sadece bu güç olduğu duygusunun yokluğunun bir sonucudur.

İçsel çaresizliğimizden emin olabilmemiz için egoizmimiz olan Firavun’u bize karşı koyan Yaradan’dır. Harekete geçmem gerekir ama yapamayacağımı hissederim, egoizmimi en küçük şekilde bile alt edecek gücüm yoktur.

Ve ne kadar ileri gidersek, o kadar zayıf hissederiz, en ufak bir ihsan etme eylemini gerçekleştirmekten aciz kalırız. Ama Yaradan bunu, Mısır’da köleliği altında olduğumuz Firavun’un gücünün üzerimizdeki tam gücünü gösteren egoizme dalmamız için kasıtlı olarak ayarlar. Sadece Yaradan bizi egoizmden çekerek kurtarabilir, başka herhangi bir güç değil. Bu nedenle, Yaradan’ın bize verebileceği ihsan etme gücüne giderek daha fazla ihtiyacımız var.

Bu iki güç, Firavun’un gücü ve Yaradan’ın gücü birbirine karşı durur ve Musa, ortadaki güç, Yaradan’ın tarafına doğru ağır basmak ve Firavun’un kontrolünden çıkmak için onun üzerine yükselmek isteyen bizizdir. Ancak bu kuvvet çok zayıftır. Ve ancak Yaradan’a olan inancımızın ölçüsünde, bizi Firavun’un elinden kapıp kurtarabileceği gerçeğiyle, iyinin gücünün kötülüğün gücü üzerindeki hakimiyetini kurabiliriz.

Yaradan, Firavun’un gücünü uyandıran on darbe gönderir. Musa’ya: “Firavun’a gelin, çünkü onun kalbini katılaştırdım” diyor. Ve neden Firavun’u katılaştırarak onu daha da güçlü kılıyor?

Musa, Firavun’dan kaçmak ve bizi egoizmden çıkarmak isteyen güçtür. Musa, kendi başına çıkamayacağını, ancak Yaradan’a sarılması gerektiğini, bir bebeğin tüm gücüyle annesine sarılması gibi, O’na sarılması gerektiğini anlar. Kendini güvende hissetmesinin tek yolu budur.

Her iki güç de Yaradan’dan gelir: verme gücü ve alma gücü. Sadece ihsan etme gücünün, alma gücüne üstün gelmesi ve pratik ihsan etme eylemlerini gerçekleştirmemize izin vermesi için dua etmek bize düşmektedir.

Ve özgecil eylemlerde bulunmayı öğrendiğimizde, Yaradan’ın varlığını, O’nun gücünü ve yardımını hissedeceğiz. Böylece, daha sonra manevi bir kap, ruhumuzu, bir manevi grup formu oluşturacağımız ihsan etme arzularımızı toplamaya başlayacağız.

Bu nedenle, asıl mesele, Yaradan’ın ihsan etme uğruna manevi bir eylemi gerçekleştirme, onu gerçekleştiremememizin farkına varma ve yardım için Yaradan’a dönme ihtiyacını nerede aldığımızı düşünmektir. Sonra bu gücü O’ndan alırız ve ihsan etme eylemini gerçekleştiririz. Egoizmin üzerine bu yükselişe Mısır’dan göç denir.

“İnsan Bağında Ustalaşmak” (Linkedin)

Dünya birbiriyle daha bağlı bir duruma, karşılıklılık ve entegrasyona doğru ilerliyor. Bu gelişme eğilimini hali hazırda algılayan biri, diğerlerine bağ ruhunu aktarabilir. Salgının hızlandırdığı insanlığın olgunlaşma sürecinin işaretlerine tanık oluyoruz. Tam olgunluğa ancak başkalarını sevme düzeyine yükseldiğimizde ulaşılacaktır. Bu geçiş dönemi, olumlu değişimi başlatmaya istekli katılım seviyemize bağlı olarak acı verici veya hoş olabilir.

Şimdiye kadar, doğuştan gelen bencil doğamızın, yaşamdaki düşüncelerimize ve eylemlerimize hakim olmasına izin verdik. Bu yönde ne kadar ilerlersek, temel birleştirici doğa yasasından kendimizi o kadar uzaklaştırırız. Bu bölünme çoğaldıkça herkesin acı çekmesine yol açar. Bu nedenle, devam eden virüs salgını, bizi daha bilinçli, karşılıklı bağımlılığımızın farkında olduğumuz bir topluma doğru yönlendiriyor, böylece daha iyi bir gelecek için özlemlerimiz meyve veriyor.

İnsan ilişkilerimizde ve bağımızda nasıl ideal sonuçlar verebiliriz? Her şeyden önce, her insanın bir tür alıcı ve verici gibi davrandığını anlamak önemlidir. Sürekli mesajlar alıyoruz, bunları kendi içimizde işliyor ve iletiyoruz. Bu yüzden, insanlar arasındaki iyi bağlar ve tamamlayıcı ilişkiler hakkında düşünmeye başladığımda, kelimeler olmasa bile, olumlu bir duygu alanı zaten etrafıma yayılıyor.

Dahası, yaşamımız boyunca içinde hareket ettiğimiz çevredeki olumlu etkiyi arttırmak için, her şeyden önce çevremizi değerlendirmemiz gerekir. Bu, ilişki içinde olduğumuz insanların mevcut durumunu, ulaşmak istedikleri durumu, neyi başarı olarak değerlendireceklerini ve iyi bir geleceği nasıl tanımladıklarını kontrol etmemiz gerektiği anlamına gelir. Daha sonra, onlara uyarlanmış bu vizyona dayalı bir sosyal yardım eylem planı oluşturmalı ve bu hedefleri gerçekleştirmelerine yardımcı olmanın bir yolu olarak karşılıklı bağı derinleştirmeyi teklif etmeliyiz.

Başkalarının ihtiyaç ve isteklerine karşı bu tür bir duyarlılık, çocuklarımız ve aile üyelerimizin yanı sıra işteki arkadaşlarımız ve meslektaşlarımızla olan ilişkilerimizle de ilgilidir. Bu aynı zamanda sağlık, kariyer ve iş başarısının artmasıyla, daha iyi ilişkilerle – gerçekte her şeyle ilgili olabilir. Kesin durum ne olursa olsun, ilke her zaman aynıdır: Önce insanların nerede olduğunu ve neyi hedeflediklerini anlayın ve daha sonra onlara, etraflarındaki insanlar arasındaki iyi bağlar yoluyla hedeflerine ulaşabileceklerini nasıl göstereceğinizi düşünün.

“Bağ” kelimesinin ne anlama geldiğini daha iyi anlamak için, örnek olarak aile çemberini ele alalım. Birbirine bağlı bir aile nasıl görünür? Kimseyi savunmak veya kimseden saklanmak zorunda kalmadan, herkesin birbirine açık hissettiği, birbirini anlamaya ve desteklemeye istekli olduğu bir yerdir. Aile, atmosferin herkesi çevreleyen, sıcak, yumuşak bir bulut gibi olduğu bir birim olmalıdır.

Bakış açımızı genişletmek istersek bir adım daha ileri giderek, bu bağ odaklı yaklaşımla ülkemizin ne kadar farklı yönetileceğini öngörmeye çalışabiliriz. İnsanlar bir aile içinde olduğu gibi birlikte oturup, bağ kurabilseydi, toplumlarımız çok farklı bir şekilde davranırdı. Sabahtan akşama kadar böylesine acımasız yollarla savaşmak yerine, her adımda aramızda daha barışçıl etkileşimler olurdu.

Tüm meşru anlaşmazlıklara rağmen bizi duygusal yakınlık ve uyum durumuna ne yöneltebilir? Bir “bağ kurucu” olarak her birimiz sürekli olarak diğer kişilerin gözlerinin önüne bir ilke koymalıyız: Birini daha iyiye doğru etkilemek için, nasıl daha ileriye doğru gideceğimizi, karşılıklı önemi daha fazla nasıl geliştireceğimizi hep birlikte düşünürken, önce sempati, övgü ve anlayış içinde karşımdaki kişiyle bağ kurmalıyım. Başka bir deyişle, mutlu bir varoluş adına en verimli zemini yaratmak için, her birimiz başkalarını sevmeyi uygulamaya koymalıyız.

“Çevre Dostu Olmak Ne Demektir?” (Quora)

Çevre dostu olmak ne demektir? Ozon tabakasını korumak, kirletmemek ve / veya fosil yakıtları yenilenebilir enerjilerle değiştirmek anlamına mı geliyor, yoksa bu tür eylemlerde bir şeyler mi kaçırıyoruz?

Cansızdan bitkisel, hayvansal ve tabii ki insanlara kadar doğayı her düzeyde önemsemeliyiz. Her seviyeye ve özellikle insana zarar vermek yasaktır.

Birbirimize karşı tavrımız doğayı nasıl etkiler? Olumlu insan ilişkisine öncelik verirsek, o zaman doğanın diğer seviyeleriyle olumlu bir şekilde ilişki kurarız. O zaman aynı şekilde doğanın bize nasıl olumlu tepki verdiğini de görebiliriz.

Kabala bilgeliğine göre, insanlar arasındaki nefretin doğada olumsuz dalgalanma etkileri vardır. Doğadaki bize karşı olumsuz olayların sebebidir. Doğa bizimle sürekli iletişim halindedir ve onun mesajına ne kadar erken uyanırsak, o zaman her şeyden önce birbirimizle pozitif ilişki kurmamızı gerektirdiğini o kadar çabuk anlarız. Bu yöndeki en ufak bir hareket bile doğayı olumlu yönde etkileyebilir ve doğadan bize geri dönen uyumlu bir tepkiye tanık oluruz.