Manevi Bayramlar, Bölüm 1

Bayramlar Tekrarlanan Koşullardır

Soru: Kabalistlerin kutladıkları özel tarihlere “bayramlar” veya “gelenekler” denilebilir, ancak hepsi özel manevi bilgiler taşır. Bazıları tarihsel olaylar olarak vardır, bazıları Kabalistik kaynaklarda basitçe anlatılmıştır.

“bayram” kelimesinin kendisi, İbranice’de “חג” – “Hag” dır. Bu ne anlama gelir?

Cevap: “Hag”, “Mehuga” sözcüğünden gelmektedir (saatteki ibre/yelkovan).  Yani, bunlar maneviyatta ilerlemek isteyen herhangi bir kişinin manevi koşullarını temsil eden, tekrarlayan olaylardır.

Manevi alan, dünyamızın üzerindedir ve kendi başına var olur.  Manevi nitelikleri ve güçleri edinen bu insanlar, bu alana dahil olurlar ve kendilerini belirli manevi koşullarda hissederler.

Bu koşullara Hag, Mehuga denir yani tekrarlayan ve geri dönen koşullardır.  Başlangıçta, üst dünya sisteminin yapısından gelirler ve aşağı inerek dünyamızda tezahür ederler.

İlk koşul,  Roş Haşana’dır (Yeni Yıl).  Bu tarih, kişinin yaratılışını temsil eder ve bu nedenle onu kutlarız. Dünya bundan beş gün önce yaratılmış ama bunu kutlamıyoruz.  Adem sisteminin yaratıldığı zamanla, Yeni Yıl ile ilgileniyoruz.

O, bizim dünyamızdaki bir insan değil, bizi kontrol eden manevi bir sistemdir.  Ondan önce cansız, bitkisel ve hayvansal doğayı kontrol eden sistem oluşturuldu. Yaratılışın altıncı gününde yani altıncı derecede, Adem olarak adlandırılan sistem ortaya çıktı.

Soru: Bu, Adem’in tüm realitemizi kontrol eden bir program olduğu anlamına mı gelir?

Cevap: Bizi kontrol eden bir program var ve onun içinde alt programlar vardır.  Bunlardan biri, en merkezi olanı,  Adem (insan) olarak adlandırılır.

 

Dünya – Gerçeklik Mi, İllüzyon Mu? Bölüm 11

Edinimin Bilgeliğine Hakim Olma

Soru: Yaradan’ın sonsuz olduğunu ve bu nedenle O’nu tanımlayamadığımızı söylemek doğru mudur?

Cevap: Gerçek şu ki, Yaradan hakkında konuşmamız için çok erken. O’nun hakkında değil kendimiz hakkında konuşmalıyız: Duygularımıza ne ölçüde güvenebiliriz, dün ile bugünün bilgilerini karşılaştırabilir miyiz, analiz edip ifşa edebilir miyiz yani edinimin bilgeliğine hakim olabilir miyiz?

Edinim sistemi, metodoloji oldukça karmaşıktır. Kabala bize bunun içinde ne kadar sınırlı olduğumuzu açıklar. Bu sınırlama sadece bizim için değil, bilim adamları için de, herkes için de geçerlidir.

Dünyamızda, algımız hakkında doğru bir şey söyleyemeyiz. Bu sadece Kabala’nın yardımıyla, Bina derecesinin üzerine çıktığımızda mümkündür.

Bina ( Havana, İbranice “anlayış”) bir algıdır. Bu derecenin üzerinde olunduğunda, özgecilliğe ıslah edilmiş arzularımızda üst ışığı, Hohma’nın ışığını almaya başlarız; yani ihsan etme uğruna alıp Yaradan’a benzer hale geliriz. O’na benzediğimiz ölçüde, edinimler, onları kontrol etme yeteneği hakkında konuşabilir ve bir şekilde onları birbirleriyle karşılaştırabiliriz. Gerçekte henüz bu hala çok uzaktadır.

Bu olmadan, her zaman doğru yoldan sapacak ve birbirimizi anladığımızı ve kendimizi diğerleriyle karşılaştırabileceğimizi düşüneceğiz. Bu çok büyük bir problemdir. Bu nedenle, Zohar Kitabı’nın yazdığı gibi, insanlar mutlak karanlıktadır. Gözleri kapalıyken yürürler, hiçbir şey görmezler, doğru bir şekilde var olduklarını ve her birinin diğerine öğrettiğini düşünürler.

 

Gelecek Toplumun İnşası, Bölüm 2

Kişinin Sorumluluğu

Baal HaSulam, “Geleceğin Toplumunun İnşası”: Alma kanunu, cezası anında verildiği için çok az dikkat gerektirir. Bundan dolayı, onu asla ihmal etmeyiz. Ancak, ikinci kuralın, topluma ihsan etme gerekliliği kanununun,  cezası derhal toplanmaz. Bize dolaylı olarak gelir.

Soru: Toplum ihsan etmemizi talep etmez; bu nedenle topluma ihsan etme yasasına itaat etmiyoruz. Doğa, bizi bunun için cezalandırır. Ancak ceza da hemen gelmediği için bu yasaya uymuyoruz.

Yasa neden örtülü? Topluma ihsan etmediğimi ve toplumun ya da doğanın beni hemen cezalandırdığını açıkça görürsem, farklı davranırdım.

Cevap: O zaman insan değil, hayvan olurdunuz. Bir insan ve bir hayvan arasındaki fark, hayvanın tamamen doğa yasalarına tabi olmasıdır. Doğa kanunlarını yerine getirip getirmeme konusunda özgür seçimi yoktur. Bir hayvan her şeyi içgüdüsel olarak, doğanın sert etkisi altında, herhangi bir soru sormadan yapar.

Aksine insanlar, doğa yasalarını yerine getirme ya da getirmeme özgür seçimine sahiptirler. Ancak sorun şu ki, kişi, doğanın yasalarını yerine getirmek istemeyecek şekilde yaratılmıştır.

Doğa,Yaradan, kişinin  kendini doğanın kanunlarını yerine getirme yükümlülüğünün anlaşılması noktasına geliştirmesini ister. Kişinin kendi uğruna bile değil başkalarının uğruna, böylece kişi,  veren, tamamlayan, doğuran ve gelişen doğayla aynı olacaktır.

 

Kabalistik Kitapların Anlamı, Bölüm 4

Tora, İnsanlık Programının Dilidir

Zohar Kitabı, “BeHaalotecha” [Mumları Yerleştirdiğinizde], Madde 58: Tora’nın literal hikâyeler ve Esau ve Laban’ınki gibi cahil sözler anlatmak için geldiğini söyleyenlere yazıklar olsun. Eğer böyle olsaydı, bugün bile eğitimsiz bir kişinin sözlerini kurallara hem de onlarınkinden daha iyisine çevirebilirdik. Ve eğer Torah dünyevi meselelere işaret ediyor olsaydı, bu dünyayı yönetenler arasında bile daha iyi şeyler söyleyenler vardır, böylece onların arkasından gider ve aynı şekilde onları kurallara çevirirdik. Ancak, Torah’nın bütün sözlerinin en yukarıda anlamı vardır.

Gerçek şu ki, Tora’dan daha büyüleyici romanlar yazabilirsiniz. Ancak o, kodlanmış, tamamen farklı bir hikaye sunmaktadır.

Her harf, her sözcük, ilk “Bet – ב” harfinden son “Lamed – ל” harfine kadar Tora’da görünen her şey bir koddur. İbranice’den tercüme edilen “harf” kelimesi “işaret” anlamına gelir. Yani onlar, birbirini takip eden belirli işaretlerdir.

Tora’da kelimelere bölünme yoktur. İçinde noktalama işareti yoktur: nokta, virgül, kısa çizgi, vb. Herhangi bir aralığa bölünmeden baştan sona bir cümleyi temsil eder. Bu anlamda, Tora’nın dili biraz bilgisayar diline benzer. İnsanlık programının, onu yerine getirmesi gereken dilidir.

Tora’nın her harfi, kişinin kendi içinde, kendi niteliklerinde dışa vurması gereken bir işarettir. Tora’yı doğru bir şekilde okumak ne anlama gelir? Her işareti, her harfi alırım ve kendimi ona göre biçimlendiririm/düzenlerim: birinci biçim, ikinci biçim, üçüncüsü vb.

Daha sonra belirli koşullardan geçerim. Tora’nın başından sonuna kadar deneyimlediğim, benden Yaradan’a tamamen benzeyen bir Adam, bir insan oluşturduğum işte bu koşullardır.

Tora, her insanın egoist arzusuna sanki her harfi oyuyormuş gibi, doğru bir şekilde okuduğu bir programdır. O zaman bu arzular yavaş yavaş özgecil niteliklere, eylemlere ve koşullara dönüştürülür ve kişi Yaradan ile tam benzerliğe ulaşır.

 

Twitter’da Düşüncelerim / 7 Mart 2020

O’nu, Ona ihtiyacı olanlara bağlayarak O’nda ihsan etmekten memnuniyeti uyandırırım.

İhsan etme kuvveti olarak Yaradan sadece tek bir şey arzular: Bizim bu kuvveti almamızı ve kullanmamızı. Eğer bunu etkinleştirebilir ve dostumun yararı için kullanabilirsem bunu yaparken Yaradan memnuniyetini veririm.

Günahkarlar, biz Yaradan’ın tüm sevgisini tezahür ettirmesini ve dünyayı ıslah etmesini engelliyoruz.

Dostlarım için talep, MAN ne de Yansıyan Işık, OH’i yükseltmezsem Yaradan, doğum sancılarında bir kadın gibi acı çeker: yardım etmek isteyerek ama yapamayarak zira kimse Yaradan’ın doğum yapmasına yardım edemez.

Herkesin bir “kalpteki noktası” vardır. Dostlarla birleşmek için egoizmimizi iptal etmeliyiz. Yaratan bizi birleştirir. Bağı hissettiğim anda: “Ben – dosta ve dost – bana” derhal aramızdaki birliğin gücünü hissederim – ihsan etme, Yaratan’ın niteliği.

Her birimizin içinde ne olduğu önemli değil, aramızda olan önemlidir – bir bağlantıların ağı düğümlerinden daha önemlidir. Bir ağ düğümler üzerine inşa edilmiş olsa da bu sadece hedefe ulaşmak içindir. Yaradan ile birleşmek, bağlantıların ağı, çok daha önemlidir.

Dünyada bir ruh vardır ve bu ruhunun Kaynağı olan Üst Gücü pratik olarak ifşa etmeyi özlemleyen her kişinin içindedir. Her kişi, başkalarıyla bağ kurarken, tüm Üst Işığı Adam olarak hissederek, ortak bir ruha- tek ruha kavuşur.

Üst dünyaya giriş safhasına başlangıç (Ibur) denir: bir kişi kendini Üst’ten önce iptal ettiğinde, tıpkı ruhun egoizme düşmeden önce olduğu gibi, tamamen Üst’e (Malkut’tan Bina’ya bir yükselişte) ihsan etmededir.

Egoizmimiz büyümeye devam ediyor ve sürekli ekonomik büyüme talep ediyor. Korona virüsü bizi ayrılmaya zorluyor, böylece küresel ekonomik krizin gelişmesini hızlandırıyor. Kurtuluş birliktedir. Herkesin birleşme yöntemi Kabala’dır.

Dünya Bnei Baruh grubunun safhası seçkindir, çünkü tüm milyarlarca bireysel ruhtan, tüm insanlığı ıslaha doğru çeken ” Yaradan’a doğru ” bir grup olan Yasar-El’in sisteminde olmaya seçildik.

Ya bir hoş bağımlılık ya da açlıktan ölüm.

Korona Virüsü’nün bir sonucu olarak insanlıkta büyük anlayış ortaya çıkabilir: herkes aramızdaki bağları nasıl koparmaya çalışsak da birbirimizden ayrılmayacağımızı, birbirimize ne kadar bağımlı olduğumuzu ve birbirimize ne kadar ihtiyacımız olduğunu hissedecek.

Eğer çevremizi şu anki seviyeye inşa edersek, bir sonrakine yükselebiliriz. Düz bir çizgide yükseliyoruz. Yükseldikçe bir kez daha bir çevre, bir çember inşa ediyoruz. İçinde yaşadığımız çemberi inşa ettikten sonra, onun bizi koruduğu gibi onu koruduğumuzda dua- MAN’ı yükseltip yukarı doğru bir çizgide yükseliriz.

 

Yaradan ve Mutluluk Hissi

Soru: Mutluluk duygusu,  “O’dan başkası yok” ile nasıl bağlantılıdır?

Cevap: Yaradan’dan başka kimsenin olmadığını hissetmeye başladığımızda, o zaman gerçek mutluluğu deneyimleriz.  Sonuçta, O’nun kaynağında olduğumuzu hissederiz ve bu yüzden tüm problemler ortadan kalkar.

Tüm yüzyıllara ve koşullara dair var oluşumuzun sahipleri haline geliriz. Bu nedenle O’ndan başka, bir insanı mutlak olanın edinimine götüren hiçbir şey yoktur!

 

Manevi Büyümenin İşareti

Soru: Olumsuz nitelikler arttıkça, olumlu nitelikler de mi artar ya da tam tersi? Burada herhangi bir ilişki var mı?

Cevap: Evet. Ne kadar olumsuz nitelikler ortaya çıkarsa, olumlu nitelikleri bilmek için o kadar fazla fırsata sahip olursunuz. Anlamak zorunda olduğumuz şey budur.

Her hareket amaçlanmalıdır, böylece olumsuz olanın üzerine diğerlerine karşı olumlu bir tutum içinde yükselirsiniz. O zaman gerçekten büyüdüğünüzü söyleyebilirsiniz.

 

Kabalistik Bir Grubun Amacı, Bölüm 8

Kabalistik Bir Grubun İlkesi: Eşitlik.

Soru: Bir grupta birlik sağlamak için uymamız gereken belirli ilkeler vardır. Bu ilkelerden biri eşitliktir. Dostlar arasında eşitlik nedir? Nasıl eşitiz?

Cevap: Herkesin birbirlerine olabildiğince yardım etmesinde eşittir. Tıpkı ailede olduğu gibi: aslında en küçük, ailenin en önemlisidir.

Grup içinde, her zaman birbirimizi karşılıklı olarak tamamlamaya ve birbirimizi ayrı bireyler olarak değil, topluluk olarak, onlu olarak hissetmeye çalışırız.

Soru: Yani herkes azami çaba gösterir ama bu çabalar farklıdır ve bu eşit olduğumuz yer midir?

Cevap: Tabii ki, ve o zaman farklı değil eşitiz.

 

Twitter’da Düşüncelerim / 6 Mart 2020

Tam olarak içinde herhangi bir his veya mantık bulunmayan bu safha, bir sonraki derece, yeni bir yükseliş için malzeme işlevi görür.

İçimizde yeni bir boş alan ortaya çıkıyor – ıslah olmamış arzular. Onları iyi kullanmak, çalışmaya bağlamak zorundayız – bu şekilde yeni bir dereceye yükseliriz.

Birbirimizle olan bağa güveniriz – ve böylece her şeyi ıslah ederiz.

“Biz sadece kutsallıkta yükseltiliriz, asla düşürülmeyiz”. Şimdi ruhumuzun yeni bir boş alanını açığa çıkarıyoruz – onu inanç gücüyle, Hasadim ışığıyla ve sonra Hohma’nın ışığıyla doldurmalıyız. Yaradan ile bağlantıları ve dereceleri bu şekilde inşa ederiz.

Mısır’dan çıkış birkaç aşamada gerçekleşir:

  1. Tamamen köleleşmiş hissederiz.
  2. Kölelik ve kulluk için artan bir itiraz hissederiz.
  3. Her şeye hazırız – eğer kölelikten kaçmamıza yardım ederse -Son Deniz’e atlamaya bile zira “Ölüm böyle bir hayattan daha iyidir”

O emirleri yerine getirerek içeriği korumaya istekli ..

Yaradan bunu insanın kendini bağımsız olarak öz sevgiden kurtaramayacağı şekilde yaptı fakat insan yardım etmesi için Yaradan’a ihtiyaç duyacaktı. Yaradan nasıl yardım eder? Kutsal ruhla, yani ihsan etme arzusuyla. İnsanın ihsan etme ışığını almaya arzusu yoktur.

Yaradan kendileri için talep edenlere yardım etmez. Ama onların adına talebimle onları Yaradan’a bağlıyorum. Yaratan’ın Yansıyan Işığı yok, o ihsan etme kuvvetini farklı olarak gösteremez. Yaradan’ın çalışmasına ve zevk almasına izin vererek ona ben kendi tezahürümü veririm.

Başkaları için talep ettiğinde önce sen alırsın!

Yaradan’ın dosta ifşasıyla kendimi ilgilendirirsem, onun yararı ve Yaradan’ın yararı için, talebimde Yaradan’ın eylemlerini hissederim. Sonuçta, Yaradan’ı yardım etmesi için gruba çeken benim eylemlerim ve ben bu yardımı içimden geçeceği için ifşa edeceğim.

 

Korona Virüsü Döneminde Ölümle İlgili Sorulara Nasıl Yanıt Verilir?

Korona Virüsü dünya turuna devam ederken ve panik insan popülasyonuna nüfuz ederken, bazıları ölümle ilgili nihai soru ile karşı karşıyadır.

Ölüme nasıl karşılık vermeliyiz? Ölüm nedir? Öldükten sonra ne olur?

Bizi çevreleyen doğa, akıllı ve mükemmeldir. Bizler, doğanın içinde doğarız ve doğada gelişiriz. Birçok sistem, 70, 80 ve hatta 100+ yıldan daha uzun bir süre bedenlerimizi desteklemek/sürdürmek için an be an çalışır.

“Ve küresel ölçekte sorunlarımızın temel unsuru, yaşamın daha derin sorularının küresel bir uyanışıdır”

Ama neden? Sadece doğmamız, yaşamamız ve ölmemiz mi gerekiyor?

Doğum ve ölümümüz arasında zor ve acı verici yıllara katlanıyoruz. Onlardan gerçekten ne kadar haz alıyoruz? Bedenlerimize nafile özen gösteriyoruz ve devam etmek için gittikçe daha az enerji hissediyoruz.

Sanki yaşayan ve nefes alan organizmalardan biyolojik olarak parçalanabilen bir aşamaya geçiyoruz, daha sonra tamamen parçalara ayrılıp dağılıyoruz.

Böyle bir varoluşun herhangi bir faydası var mıdır?  Ya da eninde sonunda yok olana kadar, hayatta olabildiğince elimizden gelenin en iyisini yapmak için mücadele etmemiz mi gerekiyor? 

Hayatın Amacını Doğanın Dört Seviyesi İle Değerlendirmek

Doğanın her ince ayrıntısı, fayda ve sürekliliğe dayanmaktadır.

Doğada üç farklı seviye vardır: cansız, bitkisel ve hayvansal. Kişi, şu anki gelişim aşamasında, hayvansal dünyaya aittir. Ancak insanlık, kendisini hayvansal seviyeden daha yüksek olan “konuşan” seviye olarak farklılaştırır.

O halde insanları hayvanlardan farklı kılan nedir?

Bizler esasen yeme, içme, uyku ve üremek için temel hayvansal ihtiyaçlarını karşılayan iki bacaklı, nefes alan memelileriz. Bununla birlikte bilgi ve bilgeliği anlamamıza izin veren ek zihinsel ve duygusal kapasiteye sahibiz. Çocuklar yetiştiriyoruz, bilgiyi bir nesilden diğerine aktarıyoruz ve kendimizi daha iyi ve daha rahat hissetmemizi sağlamak amacıyla araçlar ve toplumumuzu geliştiriyoruz.

Başka bir deyişle, yeme, barınma, cinsellik ve aile gibi temel hayatta kalma gereksinimlerimiz var ve sonra kendimizi başkalarıyla kıyasladığımızda sosyal ihtiyaçlarımız var ve bu nedenle kendimizi birbirimizden uzaklaştırıyoruz, kendimizi giydiriyoruz, kendimizi barındırıyoruz ve evlerimizi, bedenlerimizi birbirimize reklamını yaptığımız sayısız ürünlerle dolduruyoruz.

Öyleyse bizler, sadece kendimizi dünyada daha rahat hale getireceğini çözmüş  “akıllı hayvanlar” mıyız?

İnsanlar ve Hayvanlar Arasındaki Temel Fark

İnsanlar ve hayvanlar arasındaki temel fark, bizlerin geçici protein bedenlerimizin sınırlarını aşan, içimizde tohumlanan daha derin bir arzuya sahip olmamızdır.

Ayrıca bu arzuyu saptama yeteneğine de sahibiz. Hayvanlar gibi biz de ölümden korkuyoruz ve yaşamak istiyoruz. Fakat hayvanlara ek olarak, sadece biz insanlar neden yaşadığımızı soruyoruz.

Bütün insanlar yaşamın anlamını sormaz. Yetişkin nüfusun yaklaşık onda biri yaşamın anlamını soruyor ve tüm çocuklar bunu soruyor ama hemen unutuyorlar.

Bu nedenle Korona Virüsü, farklı ülkeler ve gruplar arasındaki çatışmalar, piyasaların düşmesi ve şiddetli toplumsal bölünme: toplumun hücrelerinin kendilerine verdiği zarar, insanlığın tüm bedenine bir hastalık gibi yayılır.

Küresel ölçekte sorunlarımızın temel kısmı, yaşamın daha derin sorularının küresel bir uyanışıdır.

Ortak Kökümüzün Nihai Hissine Yolculuk

Umarım bu tür soruları olan insanlar, cevaplarını arayacaklar, milyarlarca materyalist etkinin ortak kökümüzün yüce algısına ve hissine olan yolculuğumuzun dikkatini dağıtmasına izin vermeyecek ve yolda, bu mükemmel realitenin yasalarını öğrenecek ve uygulayacaklar.

Bir soğanın katmanlarını soymak gibi, sorularımızın yanıtlarını aktif olarak ortaya çıkarmaya çalışan bizler, başkalarına olumlu bir şekilde bağlanma ihtiyacını anlamak için daha derinlemesine araştırıyoruz. Olumlu bağımız sayesinde, gerçekliğin kontrol odasına gireriz, tutumumuzu, doğanın   birbirine bağlı ve birbirine bağımlı bir bütünlük içinde karşılıklı sevgi ve ihsan etme tutumuyla dengeleriz.

Doğayla böyle bir form eşitliğine ulaştığımızda, varoluş sistemimizde sağlıklı ve faydalı parçalar haline geliriz, doğanın temel niteliğiyle (sevgi ve ihsan etme) doğrudan bağlantıya girer ve korkular, hatalar ve problemlerden arınmış yeni ve mükemmel bir yaşam süreriz.