“Gerçek Eşitlik” (Linkedin)

Eşitlik talebi nesilden nesle sadece artmaktadır. Bu sosyal rahatsızlığı çözmek, günümüzde tekrarlayan ayrımcılık ve adaletsizlikleri önlemenin reçetesi gibi görünüyor. Peki, birbirimizle barış içinde yaşamak için ne olması gerekiyor?

Eşitlik aldatıcı bir terimdir çünkü doğa gereği hepimiz farklıyız. Herkesin kendi ihtiyaçları ve kendine has özellikleri vardır, bu nedenle başkasıyla aynı şekilde muamele görme beklentisi oldukça problemlidir. Ne de olsa, genellikle diğer kişinin ihtiyaçlarını bilmeyiz ve başkasının yerine geçme niyetimiz olsa bile, kendi ihtiyaçlarımız bizim için her zaman öncelik olduğu için bunu başarmakta zorlanırız.

Herkesin farklı olduğu ve aynı zamanda benmerkezci olduğu böyle bir gerçeklikte eşitlik olamaz. Devlet bütçesinin dağıtımından, bir çalışma ekibi içindeki ikramiye dağıtımına kadar her seviyede başımıza gelen budur. Hayatımızın hangi alanında olursa olsun, sürekli bir savaş içindeyiz çünkü herkes şu anda kendisine verilenden daha fazlasını hak ettiğini düşünüyor. Bu nedenle, her zaman bir yoksunluk hissi vardır ve eşitsizlik duygusu yakından takip eder.

Ve her şeye rağmen, içimizde eşitlik arzusu yatıyor. Neden? Çünkü böyle bir duruma gerçekten girebiliriz. Ancak eşitliği başarmak, genel olarak başka bir yaşam düzeyine yükselmeyi gerektirir. Şöyle ki, şu anda bildiklerimizden tersine çevrilmiş yeni ilişkiler yoluyla, kendi çıkarımıza ilişkin dar egoistik hesaplarımızdan, insanlar arasındaki sevgi düzeyine çevirerek, saygı, bağ ve karşılıklı kazanım ilişkilerini başlatarak. Sadece sevgi ve işbirliğine dayalı ilişkilerde eşitlik olabilir, çünkü ben diğerini seviyorum ve öteki de beni sevecek ve bu sayede kendimizi eşit hissedeceğiz.

İlk bakışta bu senaryonun asla gerçekleşmeyecek bir masal gibi göründüğü açıktır, ama insanlığın karşılaştığı sorunlar ve mücadeleler başka türlü çözülemez. Biz, gittikçe birbirine daha bağlı hale gelen bir gerçeklikte yaşıyoruz, aynı zamanda küresel, sınırlı kaynaklar tükeniyor. Her şeyi kendimiz adına almak için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz ve er ya da geç başka bir seçeneğimiz olmadığını düşüneceğiz ama pes etmeyi biraz kabul edeceğiz.

Bu arada kendimizi tatminsiz, huzursuz, mahrum hissediyor ve bize baskı yapanların elinden kurtulmak ve hak ettiğimizi aldığımızı düşünmek için sadece ilk fırsatı bekliyoruz. Bu yüzden mücadeleden mücadeleye, savaştan savaşa geçiyoruz. Bu her seferinde daha da kötüye gidiyor çünkü ego giderek güçleniyor, bu yüzden ayrımcılık, adalet ve eşitlik talebi adına birbirimizi yok ediyoruz.

Genel bir çöküşten kaçınmak istiyorsak, insani bağın herhangi bir özel nitelikten veya arzudan daha yüksek bir değere sahip olacağı bir seviyeye yükselmek zorunda olacağız. Bu yüce hedef insan doğasına aykırı olduğu için, yalnızca yaygın, uzun vadeli bir sosyal eğitim süreci bize yardımcı olabilir. Gerçek bir kültürel-algısal devrim.  Amaç, toplumdaki her bireyin gerçeklik algısını yükseltmek olmalıdır. Bu, dünya sadece bize aitmiş gibi ben merkezli algımızı değiştirmek ve doğada başkalarına bağlı ve onlara bağımlı olduğumuzu fark etmek anlamına gelir. Bu algı değişikliği gerçekleştiğinde, kendimize önem verdiğimiz gibi başkalarını da önem vermeye adanmış olduğumuzu hissedeceğiz.

Bu hedefe ulaşmak, muazzam bir savunuculuk taahhüdü, hem kapsam hem de süre bakımından dünya çapında toplumun her düzeyine nüfuz etmek için çok fazla çalışma gerektirir, böylelikle genel kamuoyunda bağ ve karşılıklılık gibi fikirleri öncelikli olarak teşvik eden bir anlaşmaya varılabilir. Bu anlaşma toplumda, yönetimde ve liderlikte değişikliklere yol açacak ve aynı zamanda yavaş yavaş toplumda eşitlik konusunda yeni bir tutum yaratacaktır.

Birbirimize sevgiyle davranmaya çalıştığımızda, tek bir bedendeki organlar gibi hepimizin tek bir ruh olduğumuzu hissetmeye başlayacağız. Ve tıpkı vücudumda farklı organları algıladığım gibi, etrafımdaki her bir insanı hissedeceğim. Böyle bir durum bizlere gerçek eşitlik algısını verecektir; bu algı, ancak bağ yoluyla, hepimiz birimiz ve birimiz hepimiz için olma taahhüdüyle elde edilebilir.

Ne yazık ki, bu ögeye yorum yapma özelliği kapatılmış.

"Kabala ve Hayatın Anlamı" Yorumlar RSS Feed