Çiftler

Soru: Neden erkek ve kadın mevcut, nedir amaç bunda?

Cevap: Manevi dünyada tek bedende var olan, bizim dünyamızda çift bedene dönüşür. Eril ve dişi olarak Neşama bazındadır, İhsan-etme gücü ve alma gücü niteliğindedir. Eril ve dişi armonisinde tek bedendir. Bu armoni ruhun kırılmasında parçalandığı için iki bölüme; ihsan eden ve alana ayrıldığından, dünyamıza da iki ayrı beden olarak-erkek ve kadın- yansıdı. Aslında manevi dünyada bu iki ayrı gücün tek bedende oluşturdukları bağda yeni durumlar ve kademeler yaratması gibi bizim dünyamızda da erkek ve dişi bedenler aralarında kurdukları bağda yeni oluşumlar var ediyorlar ki buna çocuk dünyaya getirmek diyoruz.

Bizim dünyamız manevi dünyanın yansıması olduğundan orada tekte olan bizde de aynen ancak çoğulda gerçekleşiyor.

Soru: Peki, o zaman dünyamızda erkek kadın arasındaki ilişkide var olan çatışmanın nedeni ne?

Cevap: Tabii ki buda manevi dünyada olanın bir yansımasıdır ve aslında hiçbirşey yoktur ki dünyamızda maneviyatın yansıması olmasın. Çatışmanın nedeni; karşı olma gücü, zıt olma gücündendir. Herşey ihsan eden ve alan güçlerin arasında oluşmaktadır. Bu zıt güçler sanki birbirlerine muhtaçlar, birbirlerini istiyorlar, birbirlerini arıyorlar fakat nasıl bağ kuracaklarını, nasıl birleşeceklerini bilmiyorlar. “Komünükasya-Sırrı” aralarındaki bağı oluşturmakta onları zorluyor.

Sadece Kabala ilmi bu sırrı çözmüş durumda: “BİRLİK”, aralarında birlik oluşturmak. Ve bunun dışında dünyamızda kadın erkek ilişkisinde dengeyi sağlayacak başka hiçbir yöntem mevcut değildir. Çünkü Neşamada olan metot budur ve de ondan esinlenerek dünyamıza adapte ediyoruz. Doğal bir sistem olup manevi dünyada bölünmüş ve ayrı olan bu iki gücün, or ve kli, erkek ve dişi ancak üçüncü bir dengeleyici -”Masah” aracılığıyla aralarındaki bağı kurabiliyorlar.

Bir yanda ihsan eden diğer yanda alan ve bu iki gücü birleştiren, aralarında bir bağ kuran üçüncü bir güç olarak: Masah.

Soru: Peki, dünyamızda erkek ve kadının birbirlerini tamamladıklarını ve bütünselliği yakaladıkları söyleniyor, siz ne diyorsunuz buna?

Cevap: Nerede görüyorsun bütünleşmeyi ve birbirlerini tamamlamayı? Tamamlama ve bütünleşme ancak tarafların kendi doğalarını aşabilmeleri şartına bağlıdır. Her iki taraf da gerçekten ihsan eden olur ve şu anda olduğu gibi kazanan olmaktan vazgeçerse oluşabilir. Oysa günümüzde olduğu şekliyle aynen -devletler arasında olduğu gibi- asgari müştereklerde mutabakata vararak menfaatini koruma birlikteliğinde gerçek tamamlama ve bütünsellik yoktur. Tamam, kötü değil, eşler kendi egolarını farkedip onun üstesinden gelmesi ve birlikteliği koruma adına bir mutabakata varmaları, ancak bu henüz bütünsellik değildir. Şalom şlemut-bütünsellikten gelir ve bu o değildir.

Şlemut sadece Sevgi ile oluşur. Maalesef bu gün ailede sevgi yok ve aslında hiçbir zaman da olmadı. Sevgi geleceğe dönük olan birşeydir ve insanlık buna ulaşacaktır.

Sevgi demek; ben senin tüm arzularını bilip, kabullenip onları tatmin etmem ve senin de benim tüm isteklerimi kabullenerek onları tatmin etmendir. Ve böylece ikimizde ortak arzularda buluşup karşılıklı tatminde bulunuyoruz demektir. Sen benim ve de ben senin oluyorum demektir. Böylelikle artık aramızda bir ayırım bir sınır da kalmış olmuyor. Çift olmanın-evlilik müessesesinin- maneviyatta ve ruhsal tekamülde çok büyük bir katkısı mevcuttur.

Çiftler birbirlerinden birçok şey öğrenebilirler maneviyat amacına ulaşmak için. Bu karşılıklı ilişki sisteminde birçok farklı safhalar yaşayarak hem Yaratn ve hem de diğer neşamalar ile ilişkiye girebilirim. Partnerim ile olan ilişkim bana diğerleri ve Yaratanla nasıl ilişki kuracağıma örnek teşkil eder. “İş ve İşa Şhina Beynehem” (Tanrının Nuru Eşlerin Arasındadır), Şhina, Yaratanın  ifşası demektir. Eğer ben doğru ilişkide olursam, eğer aramızda doğru bir ilişki varsa o zaman aramızda üst gücü ifşa ederiz, yeter ki çiftlerde her iki tarafta doğru tutumu yani ruhsal eril ve dişil niteliklerini yansıtmış olsunlar. Böylelikle iki tarafın Neşaması Bütünleşmiş ve arasında da Yaratan İfşa olur, Manevi Dünya oluşmuş olur. Bizim bu dünyayı elde edebilmemiz  için tüm insanlığa gereksinimiz yok gibi ve sanki bir tek kendi ailemizle dahi manevi dünyayı ifşa edebiliyoruz.

Soru: Peki, bu ilişki nasıldır, nedir?

Cevap: Kabala bilgeliğinden öğreniyoruz ki bu ilişki, “alma arzusu” ile “verme arzusu (ışık)” arasında var olan bir ilişkidir, zıtların ilişkisi. Aslında “İşto le Adam ze Ezer Kenegdo” (Kadın Eşine Zıddının Yardımıdır). Kadın bir yönden, üst alemlere varmakta eşine destek ve yardım edendir ve diğer yönden ise sanki bu yardım onun karşısında ve zıddınadır. Sanki sen onu ve o seni birlikte ikiniz aynı safhaları yaşarken onları aşmanız gerektiğini öğrenirsiniz Yaratanı ifşa etmek için.

Soru: Günlük yaşamımızda çiftler birbirlerini sevmelerine ya da en azından birlikteliklerinden hoşnut olmalarına rağmen aniden fındık kabuğunu doldurmayan bir nedenden ötürü tatsızlıklar ve tartışmalar oluşup gelişiyor. Birbirlerini anlayamıyorlar hatta ne için tartıştıklarını ve tartışma nedenini dahi unutur hale geliyorlar. Peki nedir bu olanlar, hangi sebep, nasıl bir kuvvet onları bu hale getiriyor?

Cevap: Duygularının onlara hükmetmesine izin veriyorlar ve işte bu yasak, olmamalı.

Bizler mükemmel değiliz ve yaşamımızda halletmemiz, düzeltmemiz gereken onlarca niteliklere sahibiz ve buda çok doğaldır. Bunun bilincinde olarak bizi tartışmaya götürecek şeyleri uyandırmamalıyız. Ben şahsen eşimle bir anlaşmaya vardık birlikte. Aramızda ortak olan konulardan konuşuyor ve bizi anlaşmazlığa sürükleyecek konuları dışımızda tutuyoruz. Her sabah dersten  sonra iki saat eşimle beraber olur, yürüyüşler yapar ve aramızda konuşuruz. O bana çocuklarımız ve torunlarımızdan, ben de ona öğrencilerimden, dersten bahsederim.

Bu prensibi manevi dünyadan öğrendim. Manevi kab büyükçe bir arzu-almadır ve bu kab ihsan-etme gücüne sahip değildir ve onu hep başka bir zamana erteler. Yavaş yavaş akıllanıp güçlendikçe ve duygulara hakimiyet arttıkça, konuşulabilecek müşterek konulara bir yenisi daha ilave edilebilecek ve bu böylece tedrici bir şekilde, basamak basamak gelişme gösterecek. Bu şekilde her iki tarafta daha fazla müşterek sağlama adına, ıslah olmamış arzularından bir ölçü daha bu ilişkiye katma çabasında olur.

Konuşabileceğimiz konular olduğu gibi bizim için tabu olan konular da mevcuttur ve onlar hakkında hiç konuşmayız çünkü o konunun bizde ıslah edilmesi gereğinin bilincindeyizdir (burası çok önemlidir) ve aramızdaki iyi ilişkiyi bozmaya gerek yoktur.

Bu gayet insancadır çünkü doğa böyle ve hiçbirimiz mükemmel değiliz.

Soru: Hem kadının eşinden hem de erkeğin eşinden birçok istekleri, beklentileri vardır, fakat bunların arasından, örneğin bir kadının eşinden temelde beklediği, arzuladığı en önemli talep nedir?

Cevap: Gerçekte kadın erkeğinden “Manevi-Tatmin” bekler. Kadın erkeğinden onun tabiatında noksan olanın onun tarafından tamamlanmasını, hissettiği eksikliğin giderilmesini arzular.

Manevi alemde  kadın Kli Evi temsil eder. Günlük yaşam dünyamızda da bunu görüyoruz.  Kadın kendine ait olan bir aile hissetmek ister. Çocuklar, eş, ev eğer kadın bunlara sahip ise yaşamını %90 gerçekleştirmiş hisseder kendini. Kliyi dolduran ışıktır ve dünyamızda evi dolduran da erkek olup dolumun oluşturduğu yeni safhalar gelişmeler de çocuklardır.

Soru: Peki, bir erkeğin eşinden beklediği en önemli arzu nedir?

Cevap: Erkek de eşinden “Değer Verildiğini” görmek ister, Eşinin onu ne kadar değerlendirdiğini hissetmek ister. Ve eğer kadın bunu başarırsa; erkeğinin ne kadar değerli, ne kadar başarılı, güçlü, saygın ve özel olduğunu ona hissettirebilirse artık o erkeğin onun için yapmayacağı hiçbir şey yoktur. Erkek bu konuda çok zayıf olup eşinin desteğine muhtaçtır. Tabii ki bu da Manevi alemle ilgilidir. Bizim alma-arzumuz, ihsan-etme arzusundan destek görüyor.

İhsan etmede her şeyi yapma gücü vardır ancak bunu gerçekleştirmek için de alma arzusunun buna destek olması gerek. Dünyamızda da alma arzusunu temsilen kadın erkeğine bu desteği vermediğinde onun ihsan etme niteliği çok güçsüz kalır. Gördüğünüz üzere çiftlerde, kadının kendini var etmesinde erkeğine duyduğu ihtiyaç kadar, erkeğin de kendini var etmesinde kadınına ihtiyacı vardır.

13-12-09, Sevgiler ve birbirlerini tamamlayabilen ilişkiler dileğiyle.

Benzerimizde Yapalım İnsanı

İnsan Malhut ile Bina entegrasyonundan yaratıldı, Alma ve İhsan-etme niteliğinden ve sırf bu nedenle Islah olanağına sahiptir, ancak tam olarak hiç birine ait değildir. Çünkü Malhut yargı ölçüsü olup sayesinde bir şey oluşmasına olanak vermez ve bina da rahmet ölçüsü olup yaratma gücünden yoksundur. Yaratma gücü ancak iki niteliğin birleşmesinden doğabilir.

Diyelim ki çimento, kum ve su alarak onları karıştırıp beton elde edip inşaatı yapıyoruz. Yapıya bu şekilde malzeme temin ediliyor, kendi niteliklerinden sıyrılıp yeni bir gerçeklikte doğarak.

Baba’dan anne’ye aktarılan bir tohum damlasını bu kadar önemli kılan ne? Büyüyüp  bebek olarak doğan ve sonra da bireysel insana dönüşen. Nasıl oluyor, aniden ebeveylerine olan bağımlılıkları yok olup ergenleşiyorlar? Başlarda içgüdüsel ve doğal davranan bebeklerin aniden 6-7 yaşlarına geldiklerinde kendi fikirlerini oluşturmaya başladıklarını, içgüdüsel davranışlarından sıyrılıp kendi kişiliklerini oluşturduklarını görüyoruz. Tam olarak ne anne ve babaya benzeyen ancak her ikisinden de benzerlikler içermesine rağmen ikisinden de farklı kendi kişiliği olan.

Bunun nasıl oluştuğunu bilememizin nedeni, oluşumun kökünü, başlangıcını bilmiyor olmamız aslında. İşte bu tam da Yaratanın isteği. Yaratan tarafından yaratılan bu iki gücün, Alma ve İhsan-Etme güçlerinin hem birbirlerine zıt ve hem de birbirleriyle olan birleşmelerinden yeni bir yaşam oluşuyor “orta çizgi” (İnsan).

Demek ki amaç, Yaratan için  Arzu değilmiş. Çünkü istek, iyi veya kötüye otomatik tepki veren bir malzeme sadece. Yaratan malzemenin dışında bulunur ve insanda bir nokta yarattı, arzunun ötesinde olan, alma ile verme niteliklerinin birliğinde var olabilen, yeni bir gerçeklik olarak var olabilen. Ve bu gerçeklik “Ben” Senim.

(01-12-09-Ptihat Hohmat Hakabala) Dersinden alıntıdır.

Dostları Düşünün

Soru: Israil ve Dünya Kli‘sinde (Kli=Kap) zor günlerden geçen dostlarımız var, fakat onları tanımıyorum. Onları yükseltmek için ne yapılabilir?

Dr. Laitman: Onları düşün; onları düşüncelerinde yükselt. Yapılabilecek başka bir şey yok.

Soru: Dünya Kli‘sinin genel noksanlığını mı göreyim?

Dr. Laitman: Dünya Kli‘sinin bütününe Arvut verdiğini düşün – her birine, tüm Dünya Kli‘sine bir bütün olarak; onların düşmemelerine önem vererekten onlara Arvut verirsin. Fakat eğer düşerlerse, anında neden düştüklerini fark etmelerini ve kendilerini toplumun desteği ile donatmalarını düşün. Hedefin önemini fark etmelerini ve anında manevi bir girişime kalkışmalarını düşün. Diğer bir deyiş ile, bunu onlar için iste, kendini onlara bağla, ve Yaratan’dan şu talepte bulun: “Bu durum meydana geldiğinde, anında o olumsuz duygunun ilerlemek için bir araç olduğunun farkedilmesini istiyorsun. Dostum kaybetsin diye değil, ilerlemek için bir gereklilik olarak bu durumlar meydana geliyor.”

Ve eğer bu şekilde düşünüyorsan: Bu düşüncelerin seni ne kadar etkilediğine bak, seni ne kadar ıslah ettiğine bak. Ondan sonra bir diğerinin daha iyi olmasını düşün ve birden bire onun sana yakın olduğunu hissetmeye başlarsın ve herşeye rağmen, bunun aslında senin arzun olduğunu hissetmeye başlarsın. Aslında onu hiç bir zaman gerçekten düşünmedin, daha ziyade kendi arzuna nasıl daha da yaklaşabileceğini buğulu bir yoldan düşündün. Ondan sonra fark ediyorsun ki, artık “ben” ve “o” yok ortada, ikimiz de “bir” olmuşuz. Düşünce zinciri bu şekilde seni ıslaha yönlendirir. Bir başkasını düşünmekle, ona bir iyilik yaptığımızı düşünürüz, veya bir başka kişiye Arvut verdiğimizi düşünürüz. Asla. Kendini bu şekilde kurtarırsın.

Hakiki Sevginin Sırrı

Bana yöneltilen bir soru: Kabala iliminin bahsettiği dost sevgisinin sırrı nedir? Bütün dünya birbirimizi sevmemiz gerektiğinden bahsediyor, fakat tam tersine birbirimizden nefret ediyoruz.

Cevabım: Sır şu ki, doğru bir şekilde Kabalistik bir grup içerisinde çalışaraktan, kişi gerçeği ifşa etmeye başlar: komşusunu sevmediğini, ve hatta ondan nefret ettiğini görür. Bu ifşa meydana gelmeden önce herkesi sevdiği düşünür, buna gerçekten inanırdı. Ama şimdi, en kinci insanın kendisinin olduğunu ve eğer elinde olsaydı çevresindeki herkesi yok edeceğini görür. Buna kötülüğün ifşası denir ve ıslah yolunda büyük bir adımdır.

Bu farkındalık, Kabala eğitimi ile özirdeleme sonucu olarak gelir. Kişi, yaratılışında bulunan nitelikleri araştırır ve bunlar “Kötü eğilimi ben yarattım” ifadesiyle yazıya dökülmüş olan niteliklerin aynılarıdır.

İçerisinde yaşadığımız dünyanın nasıl bir yer olduğunu anlamak için çok çaba sarf etmemiz gerekiyor. Bu, yukarıya sıçrayışı yapmaya yarayan tramplendir. Eğer nasıl niteliklerle yaratıldığımı anlarsam, geri kalan tek şey bundan şikayetçi olmak ve “beni yaratan Usta’dan” ıslah talebinde bulunmak.

Yaratan, kötülüğümüzü fark edelim diye bizi bilhassa bu şekilde yarattığı gerçeğini saklamıyor. Kişi öncelikle başkalarına duyduğu kinden dolayı ızdırap çektiğini ve bu yüzden büyük ölçüde kaybettiğini anlamalıdır. Sonrasında kişi, bu dünyada ve öte dünyada başına neler geleceği konusunda korkuya kapılır. Fakat zamanla, Islah Eden Işığın etkisi altında, ihsan etmenin ne denli değerli olduğunu anlamaya başlar, çünkü ıslah etmek onu özgür kılar.

Manevi arzuları materyalistik arzulara tercih etmeye başlar. Verici ve sevgi dolu olmak ve egosundan çıkmak ister – zindanından çıkmak ister! Henüz bunu kendisi için ister ki kendisini daha iyi hissedebilsin, fakat en azından artık egoistik arzusundan kurtulmak istemeye başlamıştır.

Bu sebepten dolayı başkaları ile bir araya gelir ve duruma bu hedefin açısından bakıldığında, onlar zaten Kabalisttir, egoistler topluluğu değildirler. Beraberce herhangi bir değişiklik yapamadıkları gerçeğini ifşa ederler; üçüncü bir bileşene ihtiyaçları vardır, Üst Güce, Yaratan’a, Islah Eden Işığa ihtiyaçları vardır.

Işık, onları fırtınalı bir denizdeki kayık gibi çalkalar ve bütün grup öylesine birleşir ki, beraber tepki vermeye başlar, eş zamanlı olarak, ortak ahenk içerisinde iletişim halinde olaraktan (pozitif veya negatif olarak). Işık bundan sonra her kişiyi çok daha kuvvetli olarak etkilemeye başlar, çünkü etkisi grup tarafından büyütülmüştür, tıpkı bir amfiden geçer gibi.

Bu şekilde Yaratan olmadan, Islah Eden Işık olmadan başaramayacaklarını anlarlar. Ondan sonra bütün grup, Yaratan’ı ifşa etmek için tek kalp, tek kişi olarak birleşme arzusuna ulaşır.

Çok Kişinin Duası

Dua, “çok kişinin duası” olmadıktan sonra, ıslah için bir duada bulunulmuş olamaz. Yani, çalışıp öğrendiğimiz zaman, ıslah’tan bahsettiğimiz zaman, değişiklik hakkında düşündüğümüz zaman, tüm bunları yalnızca diğer ruhlar ile bağlantımız kapsamında tasfir etmemiz gerekir. Şu an hangi ruhlara sahibiz? Ruhlar çok yüksek bir meseledir; onlar, diğerleri ile bağlantı içerisinde ıslah edilmiş noksanlıklarımızdır.

Ruhlar, aramızda uyanan şeylerdir, noksanlıklarımız arasında uyanan şeyler. Eğer herkes diğerleri ile bağlanmak ister ise.. – diğerleri ile bağlanmak isteyen bu eğilim, doğru noksanlıktır. Ve bu noksanlık ıslah olduğu zaman, ruhun bedeni inşa edilmiştir. Sonrasında bu bedene kabul edilecek doyuma ise, ruhun Işığı denilecektir. Diğer bir deyiş ile, şu an hiç birimiz ruhların kabına, ruhların ışığına sahip değiliz. Ruhlar aramızda varlar. Onlar, ifşa etmemiz gereken aynı ağ bağlantılarıdır. Bu bağlantıyı yapmak için yapılan talebe ise, “Çok Kişinin Duası” denir.

Bu sebepten dolayı, kendimizi şu konuda sürekli ikna etme çabasına değer: Bağlantılar aramızda, Yaratan’a bağlanma, ona yapışma arzusunun içerisinde bulunuyor. Bunların ne kadar hasar görmüş, kırılmış olmalarının önemi yok – Bir başlangıç noktası olduğu sürece, kalpteki nokta olduğu sürece, süreç bu noktadan başlar. Geri kalan şey ise, “Çok Kişinin Duası”dır.. aramızdaki bağın, yani kalpteki noktaların bağının ifaşının talep edilmesidir.

Eğer bu talepte bulunursak, ve bu talebi durdurabilecek hiç bir şey yoktur, “Çok Kişinin Duası” için daima cevap alınır.

Çok Kişinin Duası

Dua, “çok kişinin duası” olmadıktan sonra, ıslah için bir duada bulunulmuş olamaz. Yani, çalışıp öğrendiğimiz zaman, ıslah’tan bahsettiğimiz zaman, değişiklik hakkında düşündüğümüz zaman, tüm bunları yalnızca diğer ruhlar ile bağlantımız kapsamında tasfir etmemiz gerekir. Şu an hangi ruhlara sahibiz? Ruhlar çok yüksek bir meseledir; onlar, diğerleri ile bağlantı içerisinde ıslah edilmiş noksanlıklarımızdır.

Ruhlar, aramızda uyanan şeylerdir, noksanlıklarımız arasında uyanan şeyler. Eğer herkes diğerleri ile bağlanmak ister ise.. – diğerleri ile bağlanmak isteyen bu eğilim, doğru noksanlıktır. Ve bu noksanlık ıslah olduğu zaman, ruhun bedeni inşa edilmiştir. Sonrasında bu bedene kabul edilecek doyuma ise, ruhun Işığı denilecektir. Diğer bir deyiş ile, şu an hiç birimiz ruhların kabına, ruhların ışığına sahip değiliz. Ruhlar aramızda varlar. Onlar, ifşa etmemiz gereken aynı ağ bağlantılarıdır. Bu bağlantıyı yapmak için yapılan talebe ise, “Çok Kişinin Duası” denir.

Bu sebepten dolayı, kendimizi şu konuda sürekli ikna etme çabasına değer: Bağlantılar aramızda, Yaratan’a bağlanma, ona yapışma arzusunun içerisinde bulunuyor. Bunların ne kadar hasar görmüş, kırılmış olmalarının önemi yok – Bir başlangıç noktası olduğu sürece, kalpteki nokta olduğu sürece, süreç bu noktadan başlar. Geri kalan şey ise, “Çok Kişinin Duası”dır.. aramızdaki bağın, yani kalpteki noktaların bağının ifaşının talep edilmesidir.

Eğer bu talepte bulunursak, ve bu talebi durdurabilecek hiç bir şey yoktur, “Çok Kişinin Duası” için daima cevap alınır.

Gerçeği Görebilmek için Kendimi Islah Etmek

Soru: Islah süresince ne yapmalıyım?
Cevap: Anlamalıyız ki bulunduğumuz konum “Kırılma” yüzündendir. İhsan-Etme niteliğinin kırılması ve Sürgünde olmamız. Bu niteliği yitirmekle en önemli ruhsal duyuyu Yaratan’ın duyusunu da kaybetmiş olduk.

Kırılma ve sürgün neticesinde birbirimize bağımlı olmamıza rağmen nefret içindeyiz. Bu yüzden ıslahı kendi adıma değil hepimiz adına istemeliyim. Aramızdaki ilişkinin ıslahı olarak ve eğer karşılıklı bir bağ var ise, o zaman ben yokum demektir. Karşılıklı entegre olmanın içeriğini anlamalıyız, hiç kimse bağımsız bir kişilik değildir.

Gerçeği görebilmemiz için duyularımızı ıslah etmeliyiz. Bu benim Üst-Işıktan dileğim öyle bir bakışa sahip olalım ki bize gerçeği göstersin, gerçek resmi.
Günümüzde gittikçe büyüyen problemler nedeniyle, artık insanlık, kırık bir kab oluşturduğunu keşfetmek ve de aynı zamanda birleşme ve birlik olma zorunluluğundadır.

Bizlere düşen bu durumu oluşturan unsurları keşfetmek, bir yandan nefret dağı (Sina=nefret Dağı), diğer yandan – amaca verilen önem (Yaratanla-Birlik).

Neşama Nasıl Gelişiyor Bir Noktadan?

Şimdi biz neşamanın gelişmesinden, ruhsal dünyayı hissetmenin ne olduğundan, kimin onu hissetmesinden konuşmaya başlıyoruz. Bu ilave bir duyudur ve bundan sonra ona “Neşama” diyeceğiz fakat henüz ona sahip değiliz. Biz onu, noktadan geliştirmeyi istedikçe ve sayesinde tüm hissettiklerimiz,  resimler yardımıyla Zoharda anlatılıyor bize; Noah, Lea, Elokim, Havaya, Teva, Gemi, Ev, Işık ve bir çok diğerleri gibi. Onları hiç tanımıyoruz, aynen yeni doğan ve hiç birşey bilmeyen, boş bir beyaz sayfa misali.

Ve şimdi dünya ile temasa geçip onu tanıdıkça ve kademeli şekilde hislerinin gelişmesi elverdikçe olgunlaşıp bilinçlenmesine, kendisini nasıl hazırladığına hiç dikkat etmeyiz. Sanki kendi içine kapanmış ve ancak bir zaman sonra dışına, bizlere tepki verir hale gelmeye başlar.

Fakat ruhsal dünyada gelişme  bu dünyada olduğu gibi değildir. Ruhsal dünyada Neşama, içimizde bulunan arzu noktasından büyümekte. Bu noktayı edindikten sonra Zohar kitabını okursak, bu öğrenimden farklı hislenmeler edinir ve noktacıkta gelişmeye başlar. Ve büyüyüp belli bir ölçüye geldiğinde onun içinde Ruhsal Dünyayı hissederiz.

(Zohar kategorisine aittir).

Hatalardan Korkmayın

Hazırlık dönemi en önemli dönemdir ve özel bir zamandır, çünkü özellikle gizliliğin ve karanlığın bu döneminde tüm niteliklerimizin, hedeflerimizin, araçlarımızın ve içsel tanımlamalarımızın farkına varmaya çalışırız. Sonrasında, Mahsom‘un üzerine yükseldiğimizde, tek yaptığımız şey, içimizde olan ve hazırlık döneminde açığa çıkarıp ıslah için hazırladığımız kötülüğü ıslah etmektir.

Baal HaSulam açıklar ki, hazırlık döneminde Zdonot (kasıtlı olarak ihlalde bulunmak) ve Shgagot (kasıtsız olmayarak hata ve ihmalde bulunmak) “yaparız” (içimizde ifşa etmek). Bu hata ve ihmalleri hazırlık döneminden sonra, “ihsan adına ihsan” denen dönemde ıslah ederiz. Bundan sonra ise, “ihsan adına alma” denen dönemde kasıtlı olan ihlalleri ıslah ederiz.

Hazırlık dönemi, içimizde bulunan tüm “zinacıları” ifşa etme dönemidir. Onarı, yapabildiğimiz ölçüde teker teker ifşa ederiz. En önemlisi şu ki, onları kaldırabileceğimiz dozlarda ifşa ederiz, bizi manevi yoldan kaçırmayacak derecede baş edebileceğimiz şekilde ifşa ederiz! Ve tümünü uyandırmadıkça Mahsom‘u geçemeyiz.

İhlal ve ihmallerin üzerlerine yükselme şartıyla Mahsom‘u geçeriz. Onları ıslah etmeye kalkışmamalıyız, bunun yerine onların üzerlerine yükselmeye çalışmalıyız. Ondan sonra, Machsom’un üstünde, onları ıslah eder ve “ihsan adına ihsan” niyetini kazanırız. Onları olduğu gibi kullanırız ve onların içinde kalmak isteriz, fakat bunu ihsan adına yaparız. Bu, Sinai Çölü’nü aşmaktır.

Sonra ise onları “alma adına alma” niyeti ile ıslah ederiz, yani Israel’e ayak basarız (Yaratan’ın ifşası). Görünüyor ki, Mahsom öncesinde içimizde ıslah ettiğimiz bütün niteliklerin içerisinde Üst Dünya’yı, Yaratan’ı ifşa ederiz.

Kendimizi Yeni Algılara Açmamız İçin Gerekli Vukuatlarımız

Bir Kabala dersi, diğer türden olan tür derslerden ayrılır, çünkü bizlere hissettiğimiz (içerisine doğmuş olduğumuz) realiteden farklı bir realteye taşınmayı öğretir. İçerisinde bulunduğumuz vukuatlarımız süresince, altta yazılı olan yeni duyulara hazırlıklı olmalıyız.

1. Dersten önce tüm problem ve kaygılarımızı unutmalıyız, sanki bunlar hiç var olmamış gibi ve sanki dünyanın ta kendisi hiç var olmamış gibi bir vaziyette olmalıyız.  Eğer yeni bir realite tatmak istiyorsak, dışımızda bulunan herhangi bir şey kafamızı bozmamalı, sanki dünyamız yokmuş gibi davranmalıyız.

2. Muhteşem bir şeyi algılamaya başlamış gibi davranmaya gayret göstermeliyiz; muhteşem, yeni, sonsuz, mükemmel, gururlu ve tüm dünyaca tamamlayıcı/belirleyici bir şey algılamaya başlamış gibi davranmaya gayret göstermeliyiz. Bu yeni yüksekliği ve büyüklüğü kabul etmeye kendimizi hazırlamalıyız.

3. Öte Dünyaları algılamak, ruhların birleşmesi ile gerçekleşir. Arzularımızı ortak bir niyet yönünde birleştirme yolundaki kollektif olan içsel çabalarımız, her birimizde manevi dünyayı algılama arzusunu doğurabilir – verme ve sevgi niteliğine kavuşma arzusunu doğurabilir.

4. Hepimizde ortak olan verme ve sevgi niteliklerini edinme girişimlerimiz, bizlere sonuçta mutlaka “dışımızdan” desteğe ihtiyacımız olduğunu gösterir.. Bunu fark ederiz. Bu ise, içimizdeki bu niteliğin yüzeye çıkmasına yarayacak, Yaratan’a yöneltilmiş içten bir duaya sebep olur.

5. Bu tür dualar, otantik Kabalistik kaynaklardan grubumuz ile beraber çalışırken, ortaya çıkabilir.

İyi Söz Ağaç Parçasına da İyi Gelir

Soru: Doğada farklı malzemeler mevcut: Demir, ağaç, taş gibi ve bunlar kesinlikle pasiftirler. Benim algılayışıma göre de hepsi cansız seviyededirler ve arzu ise daha aktif birşey, neden tüm bu malzemeleri arzudan sayıyorsun?

Cevap: Örnek olarak kurşun kalemi alalım. Malzemesi ağaç, ondan yapıldı. Ancak ağaç kendi formunu, yapısındaki atomik bağı muhafaza etmek ister. Onunla birşey yapmayı denediğinde, vermeye çalıştığın değişikliğe karşı koyup direndiğine şahit olacaksın. O’nun bu direncini, formunu koruma arzusu adına gösterdiği direnci kırabilmen için kendinden büyük bir güç katman gerekecek.

Bu malzemenin gücüdür ve farklı parametrelerde ölçüldüğünde onun dış etkenlere olan direnişini ölçmüş oluyoruz. Senden, O’nun niteliğini ve konumunu değiştirebilmen için fazladan bir kuvvet katmanı talep eder. İşte buna malzemenin arzusu denir.

(03-12-09-Hohmat Kabalada Malzeme ve Form makalesi) Dersinden alıntıdır.