Son Kapı

Kabalistlerin, açıklamalarında hep aynı prensibe geri döndüklerini görüyoruz. Maneviyatta çok fazla kural yoktur. Yükselişlerin ve düşüşlerin tek ve aynı olan aşamaları sebepleriyle beraber, değişik yollarla bize geri gelir fakat temelde her zaman aynı prensip geçerlidir. Gerçek bir eksikliğe gelmeden yeni bir güç elde edemeyiz.

Yaratan’ın hizmetkârı olan kişi, sürekli olarak O’na yaklaşmak için yeni yollar arar. Bu yaklaşma, yeni kabın edinimini ve bize zıt olan ihsan etme arzusunu içerir.

Çalışmaya yeni başlayan bir kişi henüz arzunun “ne için” ya da “neye karşı” olduğunun anlamını tam olarak anlayamaz. Maneviyatın aslında hem kolay hem de zor olduğunu görmeye başlayana kadar bu böyle devam eder. Bunun ne olduğunu anlamaya başlayana kadar çok zaman geçer.

Bu, kişinin manevî çalışmada daha ziyade pasif olarak yer almasıyla, içinde oluşan bir çeşit içsel gizli bir süreçtir. Maneviyatı, ona bilgiyi, başkaları üzerinde daha büyük bir güç ve haz veren egoizmine iyi gelecek bir şey olarak, hayal etmeyi sürdürür. Gerçekte gelme sebebi budur; bu dünyada mutlu olma umudunu kaybetmesi. Bu sebeple manevî doyum edinmeye karar verir.

Herkes bu şekilde düşünür. Aksi halde neden çalışsın ki? Kişiyi çekmek için Üst Güç, doğa tarafından bu şekilde ayarlama yapılmıştır. Başka bir şey söyleseniz bile sizi duymayacaktır. Ama bu faydalı yalan, egosunun, alma arzusunun, daha fazla almak üzere olduğunu kişiye hissettirerek, onu bu süreçte tutar. Aslında ona söylenenleri duymaz, hatta “ihsan etme arzusu” “mantık ötesi inanç” gibi cümleleri sürekli tekrarlasa bile, gerçekte ne anlama geldiklerini tam olarak idrak edemez.

Bu kavramları, kendi içsel yorumu olarak tarif eder çünkü başka şekilde algılayamaz. Bu, Kabala ilmini çalışmasına ve ışığın bir orda bir burada yanmasına kadar, bu şekilde sürer gider ve ihsan etme arzusu, dost sevgisi, egoist arzuların üstüne çıkmak gibi kavramların gerçek anlamını bir şekilde anlamaya başlar.

Gittikçe daha fazla duyar ve ihsan etmeye hazır hale gelir. Önce, genel teorik bir uzlaşma, soyut bir şey olmalıdır: tüm dünyaya, insanlığa, Yaratan’a ihsan etmek. Bu kavramlar biraz karışıktır; kişinin kendinden, alanından ve idrakinden uzaktadır.

Bu sebeple, “Yaratanına mutluluk vermeye” hazırdır. Ancak iş pratik eylemlere ve başkasını, dostlarını sevmeye gelince, buna hazır değildir. Burada yapılacak çok iş vardır.

Tekrar üst Işık onun üzerinde etki eder, kaplarını değiştirir ta ki ihsan etmenin grubun içinde olduğunu idrak etmeye başlayana kadar. Yaratan, yapabildiğimiz kadarıyla başkalarını sevmeyi anlamamızı, bizden talep eder.

Bu elbette bir yalandır, fakat bir başlangıçtır. Bununla kişi Yaratan’ın hizmetkârı haline gelir –eğer yaptığı eylemler gerçekten ihsan etme arzusuna hizmet ederse. Elbette, kişi kendisi bu ihsan etme arzusunu yaratamaz, bu eylemlerinin direkt bir sonucu değildir. Tohumu eken ve hiçbir şeyin filizlenmediğini gören, bir kişi gibidir. Sonra, hiçbir sonuç almadan birçok hayal kırıklığıyla tekrar başlar.

Aynı zamanda bazı kısmî başarılar da elde eder: biraz anlayış ve his. Ancak sonunda “gözyaşları içinde olanlardan” haline gelir ve görür ki çalışması onu bir yere götürmüyor, ama bir talebe, isteğe, duaya ve Yaratan’a getiriyor. Bu aşamaya geldiğinde buna “çoğunluğun duası” denir ve bu ona Cennetin kapılarını açar. Açılan gözyaşı kapısı haricinde bütün kapılar kapalıdır. Kişinin keşfettiği şey budur.

“Kapılar” (İbranîcede “Shearim”, “hayali – Meshuar” kelimesiyle aynı kökten gelir), kişinin hayal ettiği beklenen ödülün yolunu belirtir. Tüm bu kapılardan, ihsan etme haricinde bir şeyler almak ister, ama ihsan etmekle ilgili olarak sadece ağlar çünkü şu açıktır ki kendi başına buna ulaşamaz. Aynı zamanda gerçekten bunun önemini anlayana kadar, edinmeyi istemez.

Böylece kişi birçok gözyaşı akıtır, ta ki gözyaşı kapısını oluşturana, ihsan etmeyi isteyerek onun inşasını sonunda bitirene ve ona ulaşmasının mümkün olmadığını görene kadar. Bu sebeple Yaratan’a doğru olmaya itilir. Ta ki O’na ihtiyacı kalmayana kadar ama şimdi Yaratan’ın gerekli olduğunu görür.

Sonuç olarak, ihsan etmeyi ister ve bunu sadece Yaratan’dan alır. Tüm bunu grubun içinde edinir, çünkü başka şekilde bu imkânsızdır ve sonra “meyveyi toplar.” Islah eden Işık gelir ve onu dostlarına bağlar ve onların içinde Yaratan ifşa olur. Kişi sonra manevî çalışmasında mutlu olur. Yaratan’ın hizmetkârının, yolu budur.

Günlük Sabah Dersi 27/02/2012  “Rabaş’ın Yazıları”

Dünyaya Bir Çözüm Vermek

Bağlantıların ağını oluşturarak dünyaya kılavuzluk ederiz; bizler dünyanın ‘ihsan etmenin merkezi’ haline geliyoruz. İnsanlık acı çekiyor ancak bu acının arkasındaki sebebi ifşa edemiyor ve işte bu yüzden bu acıdan nasıl kurtulacağını bilmiyor. Aslında bu görünür bir durum ve daha ve daha fazla hissedilecek. İşte bu yüzden bizler mümkün olduğunca kısa bir zamanda  insanlara bu krizin sebebini, krizin doğasının ardındaki sebebi ve nasıl bundan kurtulabilecelerini anlatmalı ve açıklamalıyız.

Bunu yapmadan dünyaya ihsan ediyoruz diyemeyiz. Tüm gücümüzle insanların acılarına ortak olmalıyız, ızdıraplarını hissetmeli ve kendimizden daha çok onlar için talepte bulunmalıyız. Bizim esas işimiz budur. Biz bunun için varız. İşte bu yüzden olabildiğince en kısa zamanda dünyaya neler olduğu hakkında bir açıklamayla ortaya çıkmalıyız. Dünya kendi çözümünü muhakeme edemeyecektir. Bu durum bizleri, eğitmenler hazırlamak, içerik oluşturmak ve benzeri hazırlıklar için ağ oluşturmak için zorunlu kılar.

Bizim işimiz budur. Şükür buna ki, sadece dağıtım ve dost sevgisine olan endişemizle kendimizi daha ileriye taşıyacağız.

28.02.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 2. Bölümünden, ‘Sorular ve Cevaplar’

Işık Olmadan Hiçbir Şey Çözülemez

Soru: Hoşlanmadığım birçok niteliğim var. Bana büyük yük oluyorlar ve bu nitelikleri istemiyorum. Ne yapabilirim?

Cevap: Kötü nitelikleri bertaraf etmek yerine, o nitelikleri tam zıttına çevirmen lazım. Fakat bunu yapmak için Işığa ihtiyacın var; “burada, savaşmak yerine durumu hediyelerle atlatamazsın”. İçsel olarak öyle bir biçimde değişmeliyim ki kötü niteliğim onun antitezine dönüşsün.

Soru: Diyelim ki “çabuk sinirlenen” bir yapım var ve kavga çıkarmak için yer arıyorum. Birine kızdığımda, sinirli olduğum için kendime sinirleniyorum. Bu durumda benim ıslahım ne olacak? Asabiyetim bitecek mi?

Cevap: Hayır, asabi olacaksın fakat başka sebepler yüzünden. Çünkü öfkenin kendisi ille de kötü değildir. Tüm insanlar farklıdır ve Işık herkese kendi çizgisini verir. Sana şu an kötü gözüken bir şeyi sana şu an iyi gözüken bir şeyle düzeltemezsin. Çünkü egoist kriterler tarafından yönlendiriliyorsun. Egoizm hakim sandalyesinde otururken gerçeği göremezsin.

Neyin iyi neyin kötü olduğunu sadece Işık sana gösterecek ve daha sonra neyi tercih edeceğine karar vereceğin bir fırsatı sana sunacak. Tifferet’in orta üçte birini, yani orta çizgiyi ortada bulunan terazilerle beraber bırakacak. Kişi kendini daima yarı günahkâr yarı haktan yana görmelidir diye yazar. Işığın yardımıyla hissedeceğin şey budur.

Fakat şu an egoizm “balonunun” içindesin ve kendi kendine karar verirsen “dünya reformcuları” gibi olursun, sabahtan akşama kadar duyurularda ve uyarılarda bulunan, ceza korkusu üzerine kurulu bir eğitim sistemi inşa eden tüm o akıllı insanlar gibi olursun. Bunun dışında başa bir şeyleri yok. Egoistler ve onları takip edenler de öyle.

Onların aksine biz Islah Eden Işık olmaksızın hiçbir şey yapmıyoruz. Alma arzusu akla, hissiyata ve doğru karar için güce sahip değildir. Sadece korku arta kalır ve gerçeğin kendisinden kaçar. Bunun sonucu olarak da uyuşmazlıklar kızışır ve insanlar birbirlerinden yavaş yavaş koparlar.

– 08.02.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü kısmından alıntıdır, “On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş”.

Dört Koşul

Soru: Grup, uygun olmayan davranışlarından ötürü bir arkadaşın kongreye katılmasına mâni olabilir mi?

Cevap: Her durumu ayrı ayrı gözden geçirmek zorundayız. Genel olarak kriterler şunlardır;

  • Sabah derslerine katılmak;
  • Maser (onda bir) ödemek;
  • Dostların toplantısına katılmak,
  • Kişinin elinden geldiği kadarıyla dağıtımda yer alması


Bu dört koşula uyulması gerekir. Eğer kişi bu koşulları yerine getiriyorsa, kongrede yeri vardır.
Fakat biz bazı hafifletmelerde bulunduk ve kongreye katılacak olanları bu kriterlere göre kontrol etmiyoruz. Bir çoğu onda biri ödemiyor, sabah derslerine katılmıyor vs. Şurası kesin ki, bu insanlar neye niyetimiz olduğunu ve ne yaptığımızı anlamıyorlar. Ancak bu, kongrede başarılı olamayacağımız ya da bunun sadece bir “alıştırma” olacağı anlamına gelmez.

Ayrıca Adam HaRişon’un kolektif ruhunun farklı parçalarından farklı insanlar geliyorlar ve onlardan bazıları için sistemi öğrenmek iki ya da üç katı daha fazla zaman alıyor. Belli bir hususta ilerleme kaydedebilirler fakat onlar için içsel açıdan değişmek daha zor. Hatta daha kötü bir hale gelenler de var; daha bayağı, daha ihmalkâr vs. Kendini dostunun yerine koymadan, onu yargılama.
Genel olarak dağıtım çalışmalarıyla ilgili olmadıkça, biz dostlarımızı dışsal davranışlarına göre yargılamıyoruz. Esas olan şey kişinin aldırmazlık ve ilgisizlik sergilememesidir.

Soru: Bunun anlamı şu mu; bu kriterler bir talep değil fakat birer tavsiye mi?

Cevap: Bu sefer bunları uygulamıyoruz. Fakat kişi şunu bilmeli ki, bu koşulları yerine getirmemek kişiyi geride bırakır. Aktivitelerimize katılabilir fakat kişi ilerlemez. Kongrede bize rahatsızlık vermez ve hatta bir yükseliş de hisseder fakat Mısır’dan çıkan bir “adam” olarak değil.

İlerleyiş ve hissiyata belli bir limit koyan daha düşük bir seviyede bizlerle olmaları için bu insanlara bir şans veriyoruz. Bunun hakkında bizim yapabileceğimiz bir şey yok.

– 20.02.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü bölümünden alıntıdır, “Arava Kongresi İçin Tavsiye”.

Dostlara Bir Gülücükle Dön

Rabaş, Şlavey Hasulam (Merdivenin Basamakları), “Her biri dostuna yardım etti”: Bilakis, dostunun düştüğünü gören bir kişi dostuna yardım edebilir. Yazıldığı üzere “Kişi kendini zindandan kurtaramaz”. Aksine, kişinin ruh halini yükseltebilecek olan yine kişinin dostudur.

Bu şu anlama gelir; kişinin dostu kişiyi içinde bulunduğu koşuldan çıkartıp, onu canlılık koşuluna yükseltir. Daha sonra kişi yeniden güç kazanır ve hayat ve bolluğun getirdiği güveni yeniden edinir. Ve kişi sanki amacı şimdi daha yakınmışcasına yola koyulur.
Rabaş, 34. Mektup: Tarz, dostunun bir etkinliğine giden kişininki gibidir. Kendini düşünmez – iyi ya da kötü bir ruh haline sahip olup olmadığını düşünmez – dostunun sevincine katılmak zorundadır. Somurtmamalı, mutlu bir yüz sergilemelidir.

Kişi, dostlarının birliği zaten hissettiklerini görmelidir. Ve eğer bir daire inşa ederse, grupla bağı amaçlarsa, eğer onun içinde olmayı isterse, o zaman neşe ile birlikte hem negatif hem de pozitif güçler edinir. Dostlarla birbirlerine olan bağda Yaratan’ı ifşa etsin diye her şey ona gereken güçle ve doğru miktarda gelir.

Dostlarla birleşmek, yardım almak için gerekli bir koşuldur. Fakat dostların bana gelmeleri gerektiğini düşünmek doğru değildir. İlk önce (a) ben onlara dönüyorum ve daha sonra onlardan güç alıyorum (b):
a – gruba dahil olmak.

b – güç almak.

Farklılıklarımızın Üzerinde Karşılıklı Sorumluluk

Kötü olmadan iyi yoktur ve iyi olmadan da kötü yoktur. Sadece ikisi dengede olduğunda, ikisi arasında yaşam hissi ve saadet büyür. Bunu her “yaratı”da görürüz. Müzikte bile, minör ve majör birbiri olmadan devam etmez. Notaların kesiştiği noktalarda müzik, her akordaki dirençle sürekli titreşir, ahenksizlik ve ahenk birlikte var olur. Armoni, uyumsuz sesler arasındaki doğru ilişkidir.

Hatta evde bile, eğer iki zıddı bir araya getirmezseniz, bir anlaşmaya ulaşamazsınız. Aile içi huzura nasıl erişebilirsiniz? Nihayetinde, barış bütünlüktür, orta çizgidir, iki karşıt şeyden oluşur. Onlar yavaş yavaş büyürler ve aralarındaki karşıtlık da daha güçlenir. Onları geçersiz kılmazsınız, aksine, onları birbirine bağlarsınız, onları birlikte yukarıya taşırsınız.

Bu karşılıklı sorumluluktur: Farklılıklara rağmen, bizi birbirimize bağlayacak ortak üst gücü ararız. Sadece o gücü çağırmayı, onu çekmeyi isteriz ki böylece o bizim aramızda olur.

Aslında “o”, gelecekteki “biz”dir. Şu an birbirimize doğru şekilde davranamıyoruz. Dolayısıyla, o karşılıklı ihsan etme gücünün bizde kıyafetlenmesini, bizim içimizde uyandırılmasını istiyoruz.

Günlük Kabala Dersi, 4. Bölüm, “Özgürlük”, 2.01.2012

Cansız Bir Kaya ile Yaşayan Bir Tohum Arasındaki Fark

Tüm çalışmamız ve derslerimiz eksikliğimizi, hayattaki amacımızı açıklamaya ve hayatımın beni neye doğru götürdüğünün ve kim olmak istediğimin netleştirilmesine adanmıştır. Bu kişinin tamamıdır. Her şey sadece kişinin eksikliği tarafından ve doğadan alınmış olana kişinin ekledikleri tarafından belirlenir.

Eğer bir yere gitmem için ya da grupta bir şeyler yapmak için ya da dostlarla bağ kurmak için içimde birtakım arzular uyanırsa, bunlar benim arzularım değildir. Beni şu an çöle gitme arzusu ile etkileyen bir grubun içine dahil oldum; dostlardan etkilendim fakat bu ben değilim. Çünkü bu bakımdan bir kaya gibiyim. Çevreden herhangi bir şey alıyor mu? – neredeyse hiçbir şey almıyor.

Fakat eğer güçlerimi yatırmak istersem ve doğru çevredeysem, toprağa ekildikten sonra kocaman bir ağaca dönüşen bir tohum gibi o çevrenin içinde büyümeye başlarım. Sadece kendi çabamı eklemem ve öylece durup etrafımdakilerin beni uyandırmasını beklememem lazım.

Kendimi ve diğerlerini harekete geçiriyorum. Beni etkilesinler diye onların hepsini canlandırıyorum. Ve onlardan almış olduğum şey manevi kabım. Manevi bir kap her zaman çevreden alınır ve her zaman kişinin aldığı ilhamın ve çevre için çalışmasının bir sonucudur.

Çevrenin içinde fakat çevreden tamamıyla izole olmuş kişiler var, bunlar sanki kendilerini elektronik bir teyp ile kuşatmış gibiler. Çevreden nasıl fayda sağlayabilirler? Böyle bir durumda kişinin içinde manevi bir kap oluşmayacaktır. Diğerleriyle birlikte, çevrenin onu sokacağı o genel ruh halinden etkilenecek ve ayakları yerden kesilecektir fakat kendi bireysel manevi kabı gelişmeyecektir.

– 16.02.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin ikinci bölümünden alıntıdır, Zohar.

Geri Çekilmemeliyiz

Soru: İsrail’deki son kongrede, eşi görülmemiş bir bağ hissettim. Fakat hemen sonrasında bir hafta boyunca daha önce hiç hissetmediğim bir düşüş yaşadım. Şimdi kongrelerden korkuyorum. Ne yapabilirim?

Cevap: Bu çok iyi, mükemmel. Gerçektende korkuyor olmalıyız. Bunu aynı zamanda İsrail halkının Mısır’dan çıkışından öncede görürüz.

Alıştığın bir yerden atıldığını hayal et, gecenin bir yarısı nereye gideceğini bilmeden kaçıyorsun. Firavunun felâketi seni bırakmıyor. Kafan karışık, Kızıl Denize atlıyorsun ve birden bir mucize oluyor. Aslında bu o kadar da hoş değil. Sonra insanlar Yaratan’a şükrediyor: “Sürücü ve atı suda boğuldu.” Fakat şunu anlamalıyız ki kişi doğuma benzer birçok zorlu aşamalardan geçer; doğum sancıları sırasındaki bir embriyo gibi büyük baskı hisseder.

Çöldeki yolculuktan sonra neredeyse binlerce yasa sana “yüklenir”: ne yapmalısın ya da ne yapmamalısın ve bu yasaları yerine getirmezsen ne ceza alacaksın? Diğer bir deyişle, Sina Dağının eteklerine gelmeden önce, gelecek ıslahının plânını elde edersin: “İstesen de istemesen de, bu beklenen şeydir. Hiç fark etmez. Al ve yapmaya başla.”

Şimdi yalnızca Yaratan’ın işinin ne olduğunu keşfedersin. Şimdiye kadar, kaybedenlerin arasında bir kahraman olduğunu düşündün ve şimdi önünde gökyüzüne kadar uzanan bir liste var. Her bir satırında şöyle yazıyor: “Eğer yerine getirmezsen, sorunlar, afetler ve ölümle karşılaşırsın…”

Buna ilâveten şöyle de denir: “Bütünde bağ kurmazsan, bu senin mezar yerin olacaktır.”

Sonra her kalbin içinden Yaratan’a doğru bizi çeken, Musa noktası ortaya çıkar. Bu noktaları birleştirir ve bir ölçüde üst güçle bağımızı keşfederiz. Bu aşamalı olarak yapılır: Dağın eteklerinde diğer noktalar -bilgeler, atalar, rahipler, Levitanlar, İsrail, kadınlar, köleler ve çocuklar- beklerken, önce sadece Musa noktası O’nu keşfeder. Onlar şöyle söyler, “Yapacağız ve duyacağız.” Diğer bir deyişle, boyun eğmeyi bekleyen tüm arzularımız, gücü elde eder.

Bugün olan budur ve hemen ertesinde altın buzağını inşa edeceğiz.

Şunu anlamamız önemlidir: Hepsi bizim ulaşabileceğimiz şekildedir. Egodan kaçarız ve bu kaçışı gerçekten hissetmek zorundayız. Kongreye tam hazır bir halde, görevi tamamlayamamaktan ve istenilen amaca ulaşamamaktan, korkarak geliyorsunuz. Kısıtlanmaktan ve zorlanmaktan korkarak geliyorsunuz, tıpkı Mısır’dan kaçış gibi.

Diğer yandan tüm dostlarınıza karşı kendinizi yükümlü hissediyorsunuz. Onlara çaresizce bakıp, bağın ortak noktasını arıyorsunuz.

Sonuç olarak, tüm güçlerimizi bir ana toplamalıyız. Bu an için, tüm kongre boyunca gergin olmalıyız tıpkı gerilmiş bir tel gibi. Aramızdaki bağda, zamanda, eylemde ve mekânda bağ kurmalıyız. Şöyle denir: “İsrail, Tora ve Yaratan birdir.” Bu, Yom Kippur’daki Kutsalların Kutsalı büyük rahiplerin durumu gibidir… Hepimiz o eşsiz tek bir ana erişmeliyiz ve işte o zaman arzumuz gerçekleşir.

Sonra yol devam eder fakat bu Yansıyan Işığın bağı vasıtasıyla gerçekleşir.

Şu durum söz konusudur: Aslında kaçıyorsunuz; bir önceki hayatınıza geri dönmeniz sizin elinizde değil; arzulanan amacı elde etmelisiniz; aynı zamanda tüm güçlerinizi, bu tek bir an için bir araya getirmelisiniz. Bu sizi hedefe doğru kesin olarak yönlendirir. Nasıl olacağını hep birlikte görelim.

Zohar Kitabında (Nasso 98-99) şöyle der: “…ve onlar dağın eteğinde bir araya gelecek. Dağın eteğinde onlara şöyle dendi: ‘Eğer Tora’yı alırsanız, iyiyi alısınız eğer almazsanız orası size mezar olur.’”

Bu şu demektir, egoist arzularımızla bu kötü hayatımızı “muhteşem” olarak görürüz. Bu “sevimsiz mezarda” olduğumuzu hissederiz, ama bazıları bunu bile hissetmez. Zihinsel, hedef odaklı, insan kargaşası yerine, bütün dünyanın acı çektiği gerçek problemleri aramalıyız.

Dolayısıyla, kongreye çok ciddî hazırlanmalıyız. Eğer bunu üzerimize alırsak, geri çekilmemeliyiz. Bu dar bir köprüdür ve önemli olan tek şey korkmamaktır.

Günlük Kabala Dersi  19/02/2012 “Arava Kongresi için Tavsiye”

Egonun Dipsiz Çukurunun Üzerinde Sevgiden Bir Köprü

Lizhensk’li Kabalist Elimeleh, “Işık saçan bir şey ve Güneş”: Esas olan, sevgi ile her bir dostla birleşmek, tek bir kalple Yaratan’a hizmet etmek, birlikte birbirine yardım etmek, aramızdaki bağı genişletmek ve tek bir bütün olmak için birbirinin kalpleriyle lehimlenmek ve Yaratan’a yürekten hizmet etmektir.

Genel olarak tüm çalışmamız tek bir eylemdedir, tek kalpli tek bir adam olarak birleşmektir, tek bir bütün olmak için birbirinin kalpleriyle lehimlenmek ve Yaratan’a yürekten hizmet etmektir. Birbirimizden kopukluğumuzun seviyesini ifşa etmemiz için özellikle yaratılmış olan o kırılmayı bu şekilde düzeltiyoruz ve onun üzerine sevginin köprüsünü bu şekilde inşa ediyoruz.
Yukarıdan verilen bir engelin yardımı ile egomuzun dipsiz çukurunun üzerinde uzanacak olan köprünün yüksekliği, müşterek manevi Partzuf’umuzu inşa edişimiz ve içinde yaşayacak olduğumuz ebedi realitenin ifşası bu şekilde bir çalışma ile oluyor. Böylelikle yol üzerinde birbirimizden kopukluğun daha çok darbelerini alacağız ve karşılıklı garantide, birlik içinde ve integral sistemin mükemmel bir şekilde akort edilmiş bir mekanizması gibi birbirini tamamlayıcılık nosyonu içerisinde sevginin bağını inşa edeceğiz. Her seferinde mükemmelliğe özlem duymamız gerek. Mükemmel olmak için sistemimize eklenmesi gereken yeni detaylar ve aksaklıklar bizlere ifşa olacak. Ve biz, bu detayları bulmaktan ve düzeltmekten dolayı mutluluk duyacağız. Çünkü ıslahlar bizi gerçek mükemmelliğe doğru götürüyor.

İfşa olan kötülükten dolayı mutluluk duymalıyız. Baal HaSulam Igrot (Mektuplar) 5’te, zaten orada olan ve şimdi ifşa olan kusurlardan dolayı hoşnutum ve neşeliyim, diye yazıyor. Şöyle devam ediyor: Her ne kadar daha ifşa olmayan kusurların tümünden pişmanlık duysam ve üzgün olsam da, zira gizli bir kusur düzeltilemez. Bu nedenle kusurların ifşa olması çok önemlidir. Ve neşeyle kabul edilmelidirler. Kişi bir gruba doğru bir biçimde bağlandığında tüm engelleri, problemleri ve zorlukları sevinçle kabul eder. Çünkü bunları aşarak ve bunların üzerinde düzgün bir bağ inşa ederek, bilgi, bilgelik ve sevgi, kötülüğün üzerinde ifşa olur. Kişi, kötü dipsiz bir çukurun derinliği kadar yükseklikte bir manevi tepeye tırmanır ve Yaratan’ın sonsuz dünyasını algılar.

– 19.02.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü bölümünden alıntıdır, “Arava kongresi için tavsiye”.

Çok Güçlü Bir Arzu

Bütün kongreler tek bir düşünceyle yapılmalıdır. Düşünce oldukça basittir. Üst Işık, hiçbir değişime uğramadan sonsuz sükûnet içendedir. Eksiksiz ihsan etme halindedir ve onun tarafından yapılan hiçbir kısıtlama yoktur. Işığı almadaki tüm kısıtlamalar, Işığa olan zıtlığımız ölçüsünde bizden kaynaklanır.

Dolayısıyla, yapmamız gereken tek şey kendimizi değiştirmek ve bir dereceye kadar Işığa benzer hale gelmektir.  Işık sevgi, bağ ve denge sunar; bu yüzden en azından belli bir dereceye kadar bu niteliklere sahip olmak zorundayız. Bu nitelikleri edinerek, içimizdeki ihsan etme ve sevgi niteliklerini ve üst Işığı hissedebiliriz.

Bu nitelik, bu hissiyata Işık ya da Yaratan denir. Işığın niteliklerini edindiğimiz zaman, Işık içimize yerleşecek, biz onu hissedecek ve onun içinde olacağız. Kendimizi ve dünyayı bu niteliğin içinde gözlemleyeceğiz, çünkü üst dünya dediğimiz bir sonraki derecede var olacağız. Edinmemiz gereken şey budur.

Bu edinim sadece üst Işığın yardımıyla gelir çünkü bizi etkilemek ve ıslah etmek durumundadır. Ancak, eğer Işık sonsuz sükûnet içindeyse biz onun etkisini nasıl uyandıracağız? Bunu talep etmeliyiz işte o zaman Işık bizi ıslah eder. Işık sadece arzumuz ölçüsünde ve arzuladığımız şeyin özelliklerine göre bizi etkiler.

Eğer sadece kendimiz için almayı ve dünyayı egoistçe kullanmayı arzularsak, Işık bizi buna göre etkiler: Bizden uzaklaşır ve dolayısıyla durumumuzu kötüleştirir. Ancak eğer Işığa benzer hale gelmeyi ve ona yakınlaşmayı arzularsak, o zaman arzumuz ölçüsünde, ışık bize yakınlaşır. Temel olarak her şey, üst Işığın bizim ona yaklaşımımıza bağlı olarak etkisini göstermesine bağlıdır.

Dolayısıyla, kişiden istenen, sevgi ve ihsan etmeye arzu duymasıdır. Daha sonra, Işık bizi etkiler, Işığımız olacak ihsan etme ve sevgi arzusunu bize getirir. Diğer bir deyişle, üst Işık ihsan etme ve sevgiye olan bir özlemi yansıtır. Bu manevî kabın doyumunun ölçüsü, dediğimiz şeydir.

Öyleyse, ihsan etmek, sevgi ve birlik için büyük bir arzuya sahip olmalıyız. Işığa doğru olan bu özlem bizi, sevgi içinde olan ve veren yapar ve bir sonraki derecede, ihsan etme niteliğinde, üst dünyada var olmamıza izin verir.

Birlik Günü Dersinden alıntı 29/01/2012