Dışarıda Yalan ya da İçeride Gerçek

Soru:  Neden internet iletişim şebekesi Facebook bu kadar inanılmaz derecede popüler?

Cevap: Egomuz sadece nicelik olarak değil aynı zamanda nitelik olarak da gelişiyor. Eskiden bir kişi çevresinde balığa birlikte gidebileceği, bara uğrayabileceği, kart oynayabileceği, köpek gezdirebileceği ve bunun gibi aynı ilgi alanında olan beş ya da on arkadaşa sahip olmaktan tatmin olurken, bugün bu artık onu tatmin etmiyor.

Kişi diğerleriyle köpekler ya da balıklar yoluyla tanışmak değil de -ki bu dünyevi ilgi alanları ve coğrafik yakınlık üzerine kurulu olmayandır- yerine kendini en iyi ifade edebileceği bir yer olan içsel benzerlikler arıyor.

Kişi, hatta yalan söyleyebileceği bir iletişim yolu arıyor. Fakat gerçekte, bu şekilde davranarak, kişi kendini aslında daha çok ifade eder. Ne de olsa, yalan söylediğimizde içsel gerçekliğimizi ifşa ederiz! Bu yalan ne olmak isteyip de olamadığımızı gösterir.

Bu Facebook’un kurulmuş olduğu prensip ile çok paraleldir: Kişi sadece göstermek istediğini gösterir, “en iyi resimlerini”.  Fakat bu kişinin içsel dünyasını yansıtır. İşin doğrusu,  kişi açgözlü, tutarsız korkak ya da ilkel olabilir ama egoistik doğalarından dolayı kendilerini ideal görünüşleri ile takdim edeceklerdir. Bir başka deyişle, kişi kendi gözüyle hak ettiği daha derinde, içsel, çekici şeklini gösterir.

Böylece, bunu, bir yanda kendimin kim olduğunu bilerek (kendim olarak görmesem de) fakat diğerlerine kendimi daha çekici bir maske ile takdim ederek, takip eder.

Bazen de diğer yol etraftadır: Olduğumdan daha kötü görünmek isterim, sert adamı oynayarak ve kendimi savaşçı Don Kişot olarak tasvir ederek. Hala, bu resmin gerçek olandan daha iyi ya da daha kötü olduğunun bir önemi yoktur çünkü bu yalan sonunda kişiye özünün ne olduğunu gösterir ve kişi kendi kötü yanını tanımış olur.

Kişi bir soru ile yüz yüze gelir:  Internet’te kendimi gösterdiğim resimle karşılaştırdığımda ben neyim? Ne de olsa herkes beni internette tasvir ettiğim gibi görüyor, fakat ben kendimin diğerlerine boyadığım kişiden uzak olduğumun farkına varmaya başlıyorum. Bu, kişileri, kendi kötülüklerinin farkına varmaya, değişime olan ihtiyaca ve diğerlerinin görmelerini istediği imaja daha yakın olmaya getirir.

Eğer sizinle fiziksel kontakta değilsem ve beni görmüyorsanız, size olmak istediğim gibi görünebilirim: yeni bir ben, ideal içselliğim, dünyeviliğimle hiçbir alakası olmayan. Ve bu imaj daha otantiktir.

Bu yüzden, sanal iletişimden olan gelişimimiz, bize manevi iletişim, ruhsal değişim yolunda rehberlik edecektir. Bu yüzden Facebook ve diğer iletişim şebekelerinin gelişmelerinden ve büyüyen popülaritelerini duymaktan dolayı çok mutluyum.

Bu sosyal şebekelerde ciddi araştırmalar yapan psikologlar ve sosyologlar olduğundan eminim. Unutulmamalıdır ki bu, tüm insanlık üzerinde yayılan bir global fenomendir.

Anlayışı Yenilemek

Soru: Maneviyatta neden her yeni zevk için bir arzu şekillendirmemiz gerekir ?

Cevap: Çünkü maneviyatta arzu olmadan zevk yoktur. Arzulamadan hiçbirşeye ulaşamayacaksınız. Ve her seferinde arzu yeni olmalıdır. Bu arzular dünyamızda birlikte doğduğumuz arzular değildir.

Burada biz doğarken, duyularımız henüz çalışmıyorlardı. Bir bebek pratikte hiçbirşeyi algılamaz. Duyamaz ya da göremez. Sadece hayvansal seviyede bazı reaksiyonları vardır. Ve sonrasında biz derhal bebeği kendi algılama programlarımızla pompalamaya ve doldurmaya başlarız.

Annesinin rahminden henüz gelmiş olan bu canlıyı diğer programlarla donatmış olsaydık, onu tamamıyla farklı bir şeye şekillendirmiş olacaktık. Onu manevi olarak inşa edebilecektik. Bu eğitime, yetiştirmeye ve gelişimin metoduna bağlıdır. İlk günkü tutumumuzdan itibaren çocuğu bir egoist olarak yetiştiririz.

Her ne kadar bir bebek herşeye açık olsa da: Farklı bir şekilde duyup görebilir, dünyayı zıt bir şekilde algılayabilir. Sonuçta herşey çevreye bağlıdır.

Şimdi, çevrenin yardımıyla, aynı prensiple dünya vizyonumuzu, hayata bakış açımızı dönüştürmeliyiz.

Başlangıç Seviyesindeyseniz Endişe Etmeyin – Kabala Basittir

Kabala bilimini çalışmaya başlayan kişi, geçmiş bilgilerinin gerçeklikten uzak olduğunu keşfeder. “Vücut , “ruh” ve diğer tanıdık kavramlar tamamen farklı anlamlar kazanırlar.

Kabala bilimi herşeyi, pratik bir şekilde kafanızın karışmasına yol açacak hiçbir şans bırakmadan, çok basit bir şekilde düzenler. Haz için, içinde ihsan etmenin farklı biçimlerinin algılanabildiği arzu vardır. Ve bu bizim gerçekliğimizde meydana gelen tek şeydir.

İhsan etmenin hangi seviyesinde olduğunuza bağlı olarak bu hissettiğiniz gerçekliktir. Gerçekliği sıfır seviyesinde hissedebilirsiniz, bir diğer deyişle, dünyamızda ihsan etmenin derecesinin sıfıra eşit olduğu noktada yaşayabilirsiniz. Biz çok aşağı noktadayız, fakat burada dahi dört gelişebilir seviye vardır: Cansız, bitkisel, hayvansal ve insan.

Sonrasında, manevi merdivenin 125 seviyesinde yükseldikçe, ihsan etmenin derecesine ulaşacaksınız, ya da diğer bir deyişle, Yaratıcıya. Sonunda, 125.seviyede, %100 ihsan etmeye ulaşacaksınız.

Suretin eşitliğinden ya da yaratılışın haz için arzunun üstünde ihsan etmeyi nasıl elde ettiğinden bahsediyoruz.

Alma arzunuzda devamlı olarak yükselmelisiniz ki ihsan etme arzusunun şeklini onun üzerinde edinebilesiniz.

Alma arzusu üzerine giymiş olduğumuz ihsan etmenin şekli, sizi ihsan etme derecesine getirir, çünkü bunu belirli bir ölçüde gerçekleştirdiniz.

Bu kendinizi Yaratan’a benzer ve eş hale getirmenizin yoludur, insan olmak (Adam). Gerçekten bu çok basittir. Sadece iki özelliği doğru bir şekilde birleştirmemiz gereklidir; Eğik bir merdivende yükselmek ki iki kuvvetten ya da iki hattan inşa edilmiş: sağ ve sol.

Bu yüzden başlangış seviyesinde olanlar net açıklamalar alırlar. Gerçekte, Kabalistler dünyalar arasında ayrım çizmezler. Herşey kişiye bağlıdır.

Yeteneğinizi ihsan etme şekli için geliştirin ve  bu sayede şimdi anladığınızdan daha fazlasını  anlayacaksınız.

Manevi Gelişim İçin Kişisel Test

Soru: Hiç çalışma sorularım yoksa yine de ilerler miyim?

Cevap: Kişi ilerleyip ilerlemediğine dair kendisini kontrol etmelidir. Bunu nasıl yapabilir? Bunu çalışma sırasında diğerleri ile bağlantısında inişler ve çıkışlar ve bu yüzden de reddediş deneyimlemesini inceleyerek yapabilir.

Şimdi, bilmem gereken tek şey diğerleri ile bağlantıda olmam ve bu bağlantıda Zohar’da çalıştığımız, yaratıcının tasvirlerini, açığa çıkarmaya çalışmamdır.

Bunu arzulamalı mıyım? Evet, arzulamalıyım. Arzum ne kadar güçlüdür? Ders sırasında bu düşünceleri kaç kere terk edip, geri geldim? Bu çalışma sırasında kaç kere diğerleri hakkında endişelendim bu sayede onlar da, bu niyete sahip oldular?

Sonrasında, ortak düşünceleri de bana tesir edecek bu sayede bu düşünceleri terketsem bile, derhal onlara geri döneceğim. Aslında bu seri çıkış ve girişleri mümkün olduğu kadar çok yaşamam iyidir.

Bu yüzden grubun desteğine ihtiyacım var ve sürekli olarak bağlantı düşüncesine sahip olmalıyım. Tüm çalışmam budur. Bu işaretler, gelişimimi değerlendirmeme yardım ederler. Bağlantı hakkında düşünmeyi durdurursam ve bu düşüncelere tekrar geri dönmezsem, o zaman ilerleyemem.

Bu yüzden, sormak yerine kendinizi inceleyin.

Günlük Kabala Dersi – Zohar Bölümü –

İki Kere Ölçün, Tek Seferde Kesin

Soru: İnsanlar hala aynı soruyu soruyorlar:  Pratikte ne yapmalıyız?

Cevap: Basit, mekaniksel bir aksiyondan bahsediyorsak,  o zaman ne kadar daha az o kadar daha iyi. Daha az zarar gerçekleşecektir. Sadece ellerinizi kullanarak çalışabilecek durumdaysanız o zaman hiçbirşey yapmayın, tıpkı yazılı olduğu gibi: “Oturup, hiçbirşey yapmamak daha iyidir.”

Herşeyden önce, idrak edebilmek için düşünceyi çalıştırmalıyız.  Bu özellikle ciddi olarak Kabala çalışması ile uğraşanlar için doğrudur ki bu kişiler dünyanın geri kalanına Kabala ve metodu hakkındaki medya ve dağıtım bilgisinin her türünü eğitimli topluluk olarak öğretecektir. Bu durumda daha çok idrak ve daha az eylem olmalıdır.

Ancak, bunun aynısı tüm insanlık için geçerlidir. Herkes kendisini ve kendi arzusunu etkilemek zorundadır. Bu yüzden, herşeyden önce, hangi içsel ve dışsal eylemlerin, arzularımı değiştirebileceği hakkında düşünmeliyim ki bu sayede MAN’a (düzeltme için af) yükselmeyi isteyeceğim. Gerçekte, bu eylemlerimi sonlandırandır. Sadece sormam gereken, değişime olan ihtiyacı doldurmak ve yaratıcı gibi verici olmaya başlamak, onu memnun etmek için kendimde değişimi gerçekleştirmektir.

Peki, bunu nasıl başarmalıyım? Bunun için bazı dışsal eylemler gerçekleştirmem gerekiyorsa gerçekleştireceğim, fakat gerçekte, gereksinimi duyulan içsel eylemlerdir. Kişinin ne kadar basit olduğu fark etmez, her kim olursa olsun bu tarz bir dönüşümü arzulamaya başlamak için film, müzik ve tiyatro gibi çeşitli medya araçlarıyla kendini değiştirebilir.

Unutulmamalıdır ki herkes arzularının içinde yaşar ve düşünmemiz gereken, verici olmaya,  dönüşüm arzusunu, içimizde nasıl uyandırmalıyızdır.

Çok Değerli Madeni Para

Soru: Kabalistler bir çözüm tarif ettiler ve dünya üzerindeki birçok insan bununla hemfikir ve bunu yapmaya gönüllü. Peki eksik olan şey nedir?

Cevap: Yoksun olduğumuz şey durumun aciliyetinin farkına varmak. Maneviyata ait olan herşey sadece çaresizlikten, yaşam yada ölümün acil ihtiyacından dolayı farkedilebilinir. Sina Dağında iken olduğu gibi: Ya birlik kuracaksın yada bu öldüğün yer olacak. Kişi, başka bir seçimi olmadığını görene kadar kişisel sevginin bir nebze dahi dışına çıkmaktan acizdir.

Bu nedenle yol üzerindeki her karar güçlü esintiler tarafından ileriye itilmemizi gerektirir: korkular, endişeler, herşeyi kaybetme tehlikesi vs. Bu “ızdırabın yolu” olarak adlandırılır. Sonuçta Yaratan, korunma yada taviz vermeyen doğanın evrensel bir kanununu temsil eder.
Diğer fırsat ise durumu ifşa eden ve bize gerçeği gösteren Işığın yardımı ile ilerlemektir. Ondan sonra herkes, grup, gerçek koşulu ifşa etmek için bir ihtiyaç ve heves hissetsin diye, herkese destek olur, güç verir ve yardımcı olmayı ister.

Eğer ona doğru hep beraber yol alırsak bu bize ızdırap çektiğim durumdaki kadar korkunç gözükmez. Izdırap vasıtasıyla bir egoist olarak kalırım ve önümde yalnızca tehlike görürüm. Ancak, kendimi grubun önünde iptal edersem eğer, ızdırabın yüzde birlik bölümü onları tamamiyle algılamam için yeterli olacaktır.

Dostların önünde başımızı eğerek ızdıraba yönelik hassasiyetimi yoğunlaştırıyorum. Şimdi acı çekiyorum çünkü egoizmin içine batmış durumdayım. Grubun içinde daha hevesli oluyorum ve şimdi eğer egomun yüzde biri bana gösterilirse daha büyük ızdırap yaşıyorum ve onun tam yükünü yaşamış olduğumdakiyle aynı şekilde ondan kurtulmaya hazırım.
Dostların bana verdiği şey bu: yükümü benimle paylaşıyorlar. Bu, servetini uzak bir ülkeye yollaması gereken kral hakkındaki hikayedekine benzer. Egoist hizmetçileri mücevherleri çalarlardı. Bu yüzden her birine sadece bir adet madeni para verdi. Tek bir madeni parayı çalmanın bir anlamı yoktur ve bu yüzden her hizmetçi onu varış noktasına ulaştırdı.

Eğer hep beraber, birbirimizin önünde eğilerek yol alırsak, o zaman bir dünya savaşından geçmemize gerek kalmaz. Çaba harcıyor ve hiç bir şey elde edemiyor oluşumuz gerçeği yeterli; bu zaten yapması gerekeni yapacak olan ızdıraba sebep oluyor.

Sonuçta, yıllar geçiyor ve hala hiçbir şeye sahip değilim. Bu nasıl olabilir? Ne oluyor? Nafile çabalardan kaynaklanan acı bütünleşmeyi yoğunlaştırıyor. Ondan kaçmayı istememiz, manevi bir dereceye yükselmemiz ve kralın hazinesinin kendi payımıza düşen kısmını teslim etmemiz için bu acı yeterli olacaktır.

– 28/10/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin birinci kısmından alıntıdır.

Endişeyi Sevinçle Doldur

Son zamanlarda insanlardan şu ana kadar düzenlemiş olduğumuz hiçbir kongreden önce hissetmedikleri kadar çok ilham, endişe ve baskı yaşadıklarına dair birçok mektup alıyorum. Geçmişte insanlar haz duymak uğruna mutlu bir bekleyiş içinde geliyorlardı ama şimdi buna ek olarak endişe de hissediyorlar. Bu bağımızın sonucu. Daha önce aramızdaki bağ üzerinde hiç bu kadar kesin ve geri dönülemez bir şekilde çalışmamıştık. “Matan Tora”, “Karşılıklı Garantörlük” de dahil olmak üzere Baal HaSulam’ın tüm makalelerini hiç bu kadar yoğun bir şekilde gözden geçirmemiştik. Önemi hiç bu kadar zirveye yükseltmemiştik. Şimdi birbirimizin içinde karşılıklı dahil olmamız yüzünden, herkes içsel titreşimlerle birbirine “dayanıyor”. Birbirimize arzular, ilhamlar ve izlenimler aktarıyoruz. Herkese baskının bu kadar büyük bir algısını hissettiren şey tam olarak karşılıklı dahil olma. Şimdi içsel huzursuzluğun bu algısını bastırmadan onu sevinç ve güvenle doldurmalıyız ki çok yüce bir şeyi ediniyoruz. Şimdilik sadece içsel endişe ve huzursuzluk olarak tecrübe ettiğimiz karşılıklı dahil olma aracılığıyla yarattığımız bu arzu, güven, karşılıklı garantörlük, sevinç ve tamamlanma ile doldurulacak. Herkes bu içsel huzursuzluk kendisine geldiğinden ötürü mutluluk duymalı zira bu diğerlerini daha fazla hissediyor ve müşterek heyecan ona aktarılıyor demektir. Bu şu anda gayet anlaşılabilir bir durum.

– 31/10/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin ikinci kısmından alıntıdır.

Yaratan’ın Elini Tut

Kişi ıslahı için grubun ne kadar önemli olduğunun farkına vardığında tıpkı bir arabanın motor kaputu gibi kendini açar ve dostlarının içeride “bakım yapmasına” izin verir. Aynı şekilde hasta biri doktorun onun hayatını kurtaracağı beklentisi içinde seve seve ameliyat masasına yatar. Kişi dostlarının iyi niyetine yüzde yüz bağlı olduğunu ve sadece onların yardımıyla değişeceğini, ıslah olacağını ve ölümcül bir hastalıktan kurtulacağını hisseder. Daha sonra çevre onun üzerinde işlemeye başlar. Dostlara daha fazla yapıştıkça onlara dönmenin ne kadar zor olduğu ve bunu yapmaktan ne kadar ürktüğü ona daha açıkça gösterilir. Bir taraftan kişi basit bir şekilde dostlara dönmesi gerektiğini anlar çünkü tüm yaşamı buna bağlıdır fakat diğer taraftan ego ve inatçılık bunu yapmasına müsaade etmez. Bu iki nitelik “nefret”, “bayağı taraf” ve “bozuk” olarak adlandırılır. Örneğin, bazen birinden özür dilememiz gerekir ve kendimizi bunu yapmaya zorlayamayız. Bu durumda iki zıt güç keşfediyorum: kendimi kurtarmak için bunu yapmak zorundayım fakat daha yapamıyorum. Ancak daha sonra bunu yapamamaktaki yetersizliğimin dışsal bir güçten kaynaklandığını teşhis ediyorum ve bunun sonucunda güç kazanıyorum. Her yeni derecede bu gerçekleşir. Yaratan’ın her şeyi, bir yetişkine yapışan küçük bir çocuk gibi O’nun elini tutayım diye ayarlamış olduğunu fark etmeye başlarım. Ondan sonra O’nun yardımıyla Firavun’a gidebileceğim. Son ıslaha kadar bu şekilde ilerliyoruz: Doğamın kötülüğünü teşhis ediyorum, ondan ayrılıyorum ve onun Firavun, yani rakibim olduğunu görüyorum. Ondan sonra ondan kurtulmayı arzu ediyor ve Üst Işıktan bunu yapmasını talep ediyorum.

– 18/10/10 tarihli Günlük Kabala Dersinden alıntıdır.

Günümüz Firavununun Yaşadığı Son Felaketler

Birleşik bir sistem olan doğanın tüm parçaları arasındaki doğru ilişkiye, herkesin çıkarlarını tek bir sistem olarak hesaba katan sevgi adı verilir. Diğer bir deyişle herkesi benim ayrılmaz bir parçam olarak hissediyorum çünkü hepimiz gerçekten de birbirimize bağlıyız! Tek problem şu ki dünyamızda, bizi bu koşula getirebilecek olan gücü algılamıyoruz. Bu yüzden o yöne doğru bakmıyoruz bile, onu gerçek dışı bir ütopya olarak görüyoruz ve bu dünyayı her bireyin kullanabildiği kadar egoistçe kullanmaya çalışıyoruz. Nihayetinde bu dünyayı tamamen mahvediyoruz ve içinde kullanacak hiçbir şey kalmadı. Onu öyle bozulmuş koşullara getirdik ki onun üzerinde herhangi bir kontrolümüz kalmadı. Kalpteki nokta ve Kabala bilgeliği bu yüzden sadece umarsızlık ve çaresizliğin en üst aşamasına gelmiş nesilde gün ışığına çıkıyor. Kabala kesinlikle gerekli hale geldi ve bu yüzden onu açığa çıkarmakla yükümlüyüz. Bu dünyanın ıslahı için kaçınılmaz bir koşul. Tüm dünya onu bilmeli. Bu Musa Firavunla tartıştığında Mısır’ın başına gelen felaketler hikayesine benziyor. Neden o ilk önce Firavun’un yanına gitti? Çünkü bu dünyadaki her egoist ıslahın metodunun var olduğunu bilmeli! Bir taraftan bu metodun yayılması ve diğer taraftan da egoizmin büyümesi nedeniyle iki inatçı nitelik, Israil’in ve Firavun’un insanları birbirleriyle yüzleşiyorlar ve her iki taraf da bir çıkış yolu olmadığının farkına varıyor. Ve sonrasında bu dünya (egoist Firavun) tek çözümün şu an içinde bulunduğu koşulunun üzerine çıkmak ve ıslahın metodunu kabul etmek olduğunu anlamalı. Baal HaSulam bize bu yüzden Kabala bilgeliğinin dağıtımının manevi özgürlüğün en gerekli ve en önemli koşulu olduğunu açıklıyor. – 24/10/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü kısmından alıntıdır.

Bilgisayar Ekranımdaki Üç Pencere

Yolumuz aynı anda üç pencerenin ya da belgenin açık olduğu bir bilgisayar ekranı olarak hayal edilebilir. Son pencere gizli; onu görmüyorum. Bu Son Islahta ruhumun kökünde Yaratan’la bütünleşmiş ve Yaratan’a yapışmış olan ben.

Ortadaki pencere yolum, 125 derece boyunca ilerleyişim. İlk pencere şu an önümde gördüğüm ben, şimdiki koşulum.

Bu üçü ruhumun koşulları, ne algıladığı, zira “edinmediğimiz hiçbir şeye isim veremeyiz”. Kabalistler bu yoldan geçtiler, tüm bu koşulları başından sonuna kadar yaşadılar ve bize geçirdikleri süreçten bahsediyorlar.

– 22/10/10 tarihli Günlük Kabala Dersinden alıntıdır.