Gerçekler ve Değerlerin Ahengi

Soru: Zohar kitabı veya On Sefirot Çalışması kitabından öğrendiğimiz niyetler arasındaki fark nedir?

Cevap: Aslında pek fark yoktur. İki kitap da Atsilut (O’nun yeri anlamında, Oluşumun, gelişimin kaynağı, başlangıç yeri)  dünyasının GAR  (ilk üç sefirot) seviyesinden yazılmıştır. Bu iki ifade tarzı birbirini tamamlar ve bu şekilde bize yardımcı olur.

Bizler yalnızca Midraş (ibranice kutsal metin tefsiri) dilindeki kitapları okursak eğer, o zaman bizim için onlara ne nitelik vereceğimiz belli değildir. Bir kişi, izole edilmiş ayrıntılar içerisinde kalarak onların içindeki anlamı araştırır, diğeri ise bununla bir paralellik kurar vs.

Bu nedenle, inşa etmek için, doğru yaklaşım ile bizi dengelemek ve Zohar kitabını, Tora ile yapılmış olana döndürmemek için, herkesin beğendiğini bulduğu: psikoloji, sosyoloji, tarih, hukuk vs., Baal HaSulam eğitimimize, öğretimimize bir çeşit karşılıklı manevi faaliyetler,  ”fizik” veya ”mekanik”  biçimde sokmuştur. Şükür ki, bunun sayesinde  onun ne bahsettiğini biliyoruz.  Kitapları,  bir manevi sistemi yöntemsel kavramlar ile anlatır ve ben henüz hissiyat açısından o noktada olmasam da, temelde hakikatı şimdiden tahmin ederim: on Sefirot, aralarındaki ilişki, üzerlerinde bulunan Üst Işık’ a istinaden hareketleri, nasıl bununla kendilerini tanımladıkları ve bununla içlerinin nasıl dolduğunu.

Bu şekilde, kaçmadan doğru yöne bağlı kalırım; bundan sonra, yazarın niçin böyle yazdığını, bu tarz hisleri taşıdığını, dünyamızdaki gibi kelimeler kullandığını aydınlatmaya başlarım. Baal HaSulam benimle üst sistem ile iletişime geçer, alçak sistemde bulunan  şeylerin doğasına göre herşeyin belirlendiği yerde, ben, cansız (durağan), bitkisel, hayvansal ve aralarındaki karşılıklı bağın her şekildeki çeşitlilik ve zenginliğinin olduğu insan seviyelerini görürüm. Benim hislerim, içinde bulunduğum dünyadan çıkar, fakat  aynı zamanda Baal HaSulam bana üst dünyayı anlatır:  ”Nasıl inşa olmuş olduğunu gör.” Ve bu şekilde yapmayı seçmeden, bir çeşit teşvik (dürtü) almaya başlarım, görünüşte ayrı olan detayları birleştirmeye başlarım ve  böylece ilerleme sağlarım.

Orada saklı olan, bilmediğimiz çok şey var. Bizler birazcık daha hassas olmaya başladığımız zaman, şuur altından bile, daha yüce bir hissi, bizi geliştiren bir aydınlanmayı  alırız…

29.3.2013 tarihli Kabala dersinin 2. bölümünden, Zohar  

Yaradan’a Nasıl Teşekkür Ederiz?

Soru: Yaradan’a olan şükranımızı nasıl ifade edebiliriz?

Yanıt: Sadece onun ifşa olmasını isteyerek Yaradan’a olan şükranımızı ifade edebiliriz, bu sayede ona memnunluk getirmiş oluruz.

Bu sözler size sıradan, suni gelebilir, tam olarak anlaşılamayabilir fakat bütüne baktığımızda bu dünyanın sözlerini kullanarak bunu açıklamak için tek yol budur. Gerçekte, bu çok yüksek bir seviyedir ve bu sözlerin anlamını ancak Yaradan ifşa olduğunda anlamaya başlayacağız.

Herşeyi yöneten Üst Güce, Yaradan’ımıza, bizler bu gezegende birbirine çarpan böcekler gibi etrafta koşuştururken, memnuniyeti nasıl getirebiliriz? O’nu istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Ruh halimiz buna göre mi değişiyor? O sonuç olarak acı mı çekiyor yoksa keyif mi alıyor (Şehina’nın acı çekmesi ya da zevk alması)? Tüm bunları biz anlayamayız, biz birbirimizi dahi anlayamıyoruz.

Aslında, tüm insanlık üstsel varlıklardır, kendi egoistik özelliklerimizde gördüğümüz şekilde değil fakat gerçekten var olduğumuz genel bağlantıda olduğumuz şekilde.Yaradan ile tümüyle bağlantıda olmada. Bu seviyede tamamen O’na eşit ve denkizdir.

Bu yüzden, bu seviyeyi düşlememiz gereklidir, bunu gerçekleştirmek için, herkes kendisini ve arkadaşlarını bu seviyeye değer olarak görmelidir. Bu bizi yükseltmelidir.

Almanya’daki Avrupa Kongresinden,23 Mart 2013 Ders 3 

Takımın Tekyürek olarak Birleşmesi

Soru: Çocuklar bizlerin ve dünyanın gelecekleridir. Oyunlar oynayarak birlik olma üzerine çalışıyorlar. Bazen bu birlik olma oyunlarından sıkılıyorlar ve “Artık yeter! Sonunda birinin kazanmasını istiyoruz” dedikleri oluyor. Böyle bir durumda ne yapmamız gerekiyor.

Yanıt: Grubun içinde kazanmak isteyen bir kişinin olması bir problemdir. Bu oyunun doğru bir şekilde yönetilmediği anlamına gelir. Tabi ki, hem yetişkinler hem çocuklar her zaman kazanmak isterler. Bu bir dereceye kadar hepimizin içinde olan psikolojik bir dürtüdür. Ancak  eğitim zaten bir çocuğa yalnız başına kazanmanın imkansız olduğunu sadece birlik olarak kazanılabilineceğini yavaş yavaş düşünmeyi öğretmek demektir. Sonrasında alışkanlık ikinci doğası haline gelir.

Bu psikolojik bir durumdur. Dünyada bulunan birçok grup bu şekilde eğitilmişlerdir. Örnek olarak dalgıçlar, atletler ve bunun gibi. Psikolojik bir eğitim. Kişi bunu anldığı zaman, birşeyi başarsa bile bunu gruba borçlu olduğunu anlar. Bu yüzden, bu mutlaka öğrenilmesi gereken birşeydir. Bunu çocuklara öğretebiliriz bu sayede düşünmeye, hissetmeye ve bu şekilde davranmaya başlayacaklardır.

Batmakta olan bir denizaltıyla ilgili çok trajik bir hikaye vardır. Mürettebatın yarısının kendilerini kurtarma şansları varken diğer yarısının yoktu. Kurtulma şansı olan ekip denizaltıyı terketmeyi reddettiler ve sonunda hepberaber orada yaşamlarını sonlandırdılar. O kadar kendilerini birbirlerine bağlı hissettiler ki arkadaşlarını arkalarında bırakamadılar.

Bu örnek bize birlik için hazırlıklı olmanın ne kadar önemli olduğunu gösterir. “Ben”in olmadığı “Biz” duygusunun kişinin içinde gelişmesi için.

Almanya’daki Avrupa Kongresinden 22 Mart 2013, Ders 2

Bir Çoğu için Rol Model

Soru: İçimizde bu kadar darbe almış ve tamamen karanlık durumdaysak nasıl olur da bizler tek olarak birleşebiliriz? Herşeye rağmen, alma arzusu herşeyi yok ediyor. İçimizde sadece nefret varken, Yaradan’a nasıl bir talepte bulunabilir, nasıl bir dua edebiliriz? Bunun hakkında ne yapabiliriz? Evet, bir grupta olmam gerektiği konusunda hemfikirim ancak Fransa’da bu işler biraz karmaşık…

Yanıt: Hepimiz insan gelişiminde herşeyin daha sadece başlamakta olduğu bir safhadayız. Bizler herkesten önce yürümekte olan öncüleriz. Bu tabi ki çok zor. Etrafımızda bizim gibi düşünmekte olan kişiler bulabiliriz, birşekilde problemleri çözmemiz gerektiğini anlayan ancak bunu nasıl yapacağımız henüz bilmeyen. Bu biraz zaman alacaktır.   

Asıl soru şudur: Bizim gibi düşünmekte olan insanlarla gerçekten fiziksel olarak yakın olmaya ihtiyacımız var mı? Tüm dünyada bizimle çalışmakta olan ve birbirlerine paylaşımlar konusunda yardım etmekte olan birçok öğrencim var. Birlikte çalışmamız bizi birbirimize bağlar. Bu nedenle bir grup ve topluluk kurmamız gerekmekte.

Fransa’da bizim öğrencimiz olmayanlardan oluşan bir bölgede yaşıyor olabilirsin ama yine de bizimle bağlantıda olabilirsin. Diğer insanlar ile direk temas içinde olman gerekmiyor. Bu tabi ki önemli ancak bu olmadan da çalışmalarını yönetebilirsin.

Örnek olarak, İsviçre’de grup olmadan başarı ile gelişmiş olan bir arkadaşımız var. Mükemmel bir öğrenci! Ondan deneyimlerini sizinle paylaşmasını isteyebilirsiniz; o gerçekten birçoğu için rol model.

Almanya’daki Avrupa Kongresinden Ders 2 , 22 Mart 2013

Manevi Islahı Nasıl Hesaplamamız Gerekir?

Soru: Tüm 613 tane arzumuzu ıslah edebilmek için ne yapabiliriz?

Cevap: Ne yapmamız gerektiğini önceden bilemeyiz. Bu grup çalışmasındaki katılım payımız ile açıklığa kavuşur ve bu grup büyük bir bedende birleşir, daha büyük bir grupta;  vücudumuzdaki benzerliğe göre, hücreler belli bir organın içinde yoğun olup, organımız ise diğer organların içinde birleşmiş ve entegre olmuş haldedir.

Yani, bağ içindeki, karşılıklı ihsan eden ve karşılıklı yardım içinde olan güçler ve arzular sistemi derece derece şekillenir. Aramızda kuvvetli biçimde şekillenen sistemin bu yatağı üzerinde Işık’ı, bizi yaratan Üst gücü veya Yaradan’ı, yani aynı şeyi hissederiz.

Böylece bizler ileriye doğru olan hareketimizi hesaplayamayız. Bizler aramızdaki içsel artan bağa doğru hareket etmeliyiz; sözle ve hareketler ile değil, fakat niyetlerimiz ve arzularımız içinde ve içsel açıdan, bizlerin bir ağ içinde bağ oluşturduğunu hissetmeye çalışınız.

Bu aslında bugün dünyada ifşa edilen şeydir: bu birbirine bağlı olmak, bağdır. Bizler burada özel bir şey keşfetmiyoruz, fakat  bunun parçası olabilmek için bu bağı basit şekilde yerine getiriniz. Dünyaya bunun karşılıklı bütünsel hareket olarak ifşa olması yani tüm insanlığın karşılıklı bağ hareketi olması, herkes tarafından zorunlu ve arzulanmayan olarak algılanır. Bizler bunu arzulanacak şekilde, içinde var olacağımız ve girmemiz gereken, doğa ve Yaradan ile eşdeğer olunan yer olarak,  keşfetmek istiyoruz.

17.3.2013 tarihli sanal dersten

Dünyasal Utanç ve Manevi Utanç

Soru: Güncel yaşamımızda hissettiğimiz utanç ile manevi utanç arasındaki fark nedir?

Cevap: Dünyasal utanç bencil utançtır çünkü gururumun kırılmasını istemem. Manevi utanç kısıtlama sonrasında oluşur; kendim hakkında endişe duymaz, doğal niteliklerim hakkında artık utanç duymaz isem. Ben tamamıyla farklı bir şey hakkında endişe duyarım.

Benim utanç duymam lazım! Ben aslında bunu kendi manevi olgunlaşmam içinde ararım nitekim bu bana büyük  güç verir. Eğer şimdi utanç duyarsanız, ne kadar gayretli olabileceğinizi ve hareket etmeniz için hangi güçlerin size şevk vereceğini hayal ediniz. Siz şimdi yaptığınız  gibi yerinizde sessizce oturmaz ve kestirmezdiniz. Siz bu utanç hissinden sakinleşene kadar hareket etmeye başlardınız. Bir hafta öncesine kadar, tamamıyla sakinleşene kadar bu utanç konusunda  endişe duymaya devam ederdiniz.

Siz utanç hissinin nedenini tesirsiz bırakmak için, herşeyi yapmaya hazır olurdunuz; herşey daha önceki duruma gelene kadar sakinleşmezdiniz. Belli bir kişi eğer sizi utandırırsa, öç almak için elinizden geleni yapardınız. Bazı insanlar daha az kızgın, bazıları ise daha fazla kızgın olur, fakat herkes aşağı yukarı aynı hisleri yaşar.

Soru ise, beni kişisel olarak etkilemeyecek seviyeye ulaşıp ulaşmayacağımdır, fakat ben utanç hissederim, çünkü gruba katkı sağlamadığım, içinde yer almadığım ve eklemem gerekeni veya daha da fazlasını eklemediğim için. Benim utanç duyduğum tek şey budur.

Bizler eğer birisine, ”kendinden utanmıyor musun?’ dersek, bu sanki ona diğerlerini dikkate almadığını göstermişiz gibidir. Benim ıslahımın başladığı nokta budur.

Yani benim kişisel niteliklerim tamamıyla gereksizdir nitekim bu benim hayvansal karakterimdir. Bir hayvanın herhangi bir şey nedeniyle utanç duyduğunu hiç gördünüz mü? Hiç bir kedinin krema çaldığı ve yakalandığı için kızarması ile karşılaştınız mı?

Bir hayvanın utanç duymasını gerektirecek bir şeyi yoktur. Ancak içimizde inşa etmeye başladığımız insan, utancı hisseder. Utanç  kişinin kendisi ile bağdaşır;  kişinin kendisine, diğerlerine verip vermediği konusunda endişe duyması, diğerlerine fayda sağlamak için katkıda bulunması ve genel sistemdeki görevini yerine getirip getirmediğine bağlıdır.  

18.3.2013 tarihli Kabala dersinin 1. bölümünden, “Matan Torah” 

Barış için Umut

Dünya Erdemlik Konseyi’ne hazırlık için yazılmış bir makale, İsviçre, Ocak 2006.

Kötüliğin nedenini arıyoruz. O sadece bizim içimizde.
Jean-Jacques Rousseau

Yaratılışın alma arzusu ihsan etme yönünde değiştirilmediği sürece dünya varolmaya devam edemeyecektir. Dünyadaki tek yıkıcı güç bizim egomuzdur. İnsan egosu dışında dünyada olan tüm güçler kendi içlerinde mükemmel uyumda olan doğanın güçleridir.  Bunların arasında, ‘Pozitif veya ’negatif’ diye kendi anlayışımıza göre değerlendirdiğimiz güçler bulunuyor. Fakat bütün hepsi doğanın tek kuralı ile başlayıp, sürekliliğini korur.  Cansız, bitkisel, hayvansal ve madde seviyelerinde bütünsel bir uyum içinde varolurlar.

Geçmişte böyle bir uyumun varolmadığını düşünüyorduk. Doğanın ‘zararlı’ gibi görünen inandığımız kısımlarını yıkmak için istekliydik. Doğaya müdahale etmemiz ile yaşadığımız acı tecrübe bize gösterdi ki doğadaki herşey birbirine bağlıdır, herssey özdenge durumununda varolur veya arzu eder- diğer bir deyişle maddenin tüm halleri ve biçimlerindeki etkileşimin bütün aşamalarında uyum olmasıdır. Devamını oku

Kuyunun Sonundan Gelen Bir Haykırış

Kişi yalnız başına egosundan çıkamaz. Her kim katılmak isterse, yalnızca grup ona bir yaşam ipi atarak yardım edebilir. Grup kişi için dışsaldır, yani kişi kendisinden çıkmak isterse, onlara haykırır, ”Bana yardım edin, ben derin bir kuyuya düştüm! Bana ip atın ki, kendime sarabileyim ve sonra beni buradan çekip çıkarın!”

Yalnızca grup böyle bir yardıma ihtiyacı olana, herkes ile birlikte olmak istemesi sonucu bu yardımı sunabilir. İp, dostlar ve onların sevgisi ile bağ kurmak için, bir davetiyedir. Kişi eğer bu davetiyeye bağlı kalmayı  ve onlar ile form eşitliği içinde olmayı  denerse, o zaman dostlar onu yukarı çekmeye başlar. Kişinin egosunu, kendi açısından daha da fazla aşması  gerekir; bu demektir ki, kişi kuyunun dibinden dostlarına doğru yükselir.

Her seferinde yeni problemler ve kesilmeler, o ipin üzerinde kişinin geride kalmasına neden olacak fakat o, bunları aşacak, ipe daha sıkıca sarılacak ve kuyudan çıkıncaya kadar tırmanmaya devam edecektir.

13.3.2013 tarihli Kabala dersinin 1. bölümünden, Şamati #36   

Ruh Neyin İçine Kıyafetlenir?

Baal HaSulam, “Barış”: …nesilden nesile değişen bedenleri görmemize rağmen, bu yalnızca bedenler ile ilgili bir hususdur. Fakat ruhlar, bedenin kendi özleri olup, yok olmazlar, yeniden konumlandırılırlar, fakat bedenden bedene, nesilden nesile hareket ederler.

”Beden” alma arzusunu temsil eder. Şayet onun içinde ihsan etme niyeti var ise, o zaman tabiattaki benzerlik kuralına göre, Işık onun içinde kıyafetlenir. Işık’ın en küçücük temel parçacığına (ruhun ilk seviyesi) ”Nefeş” adı verilir. Genelde, ıslah edilmiş arzuyu kıyafetlendiren Işık farklı bir ruh seviyesine aittir ve ona ”Neşama” denir. Bizler hiçbir zaman en yüksek Işıkları, yani Haya ve Yehida‘yı, ıslahın sonuna ulaşana kadar tamamen ifşa edemeyeceğiz.

Aslında var olanın tümü kap ve Işık’tır. Işık’ın kabın içine çıkamadığı zaman da olur; bu nedenle, kabı  azıcık ”aydınlatır” ki,  böylece canlı kalabilsin. Aynı zamanda doğru niyeti elde ederek de kabın Işık’a benzer hale geldiği haller gerçekleşir. Alma arzusu ve Işık tanımları itibariyle birbirine zıttır; nitekim Işık devamlı ihsan eder. Bunun yanı sıra, alma arzusunun üzerinde ihsan etme niyeti var ise (”koşulsuz inanç” veya ”yansıyan Işık”),  o zaman alma arzusu Işık’a benzer hale gelir ve bu nedenle Işık ile dolar çünkü aralarında bir bağ vardır. Işık’ın alma arzusuna alçalmasına, ”Nefeş”, ”Ruah” veya ”Neşhama” denilir.

Kabala bilgeliği, ıslah olmuş alma arzusu ”beden”inden bahseder. Diğer yandan da, bizim güncel arzumuzda ruh yoktur, ”Nefeş” seviyesinde bile yoktur. Bizler burada fiziksel bedenlerden bahsetmiyoruz, nitekim bedenler bu ”aldatıcı” dünyanın bir parçasıdır.

Kabalistler tarafından yazılan kitaplar,  ne tıbbi  bilgiler klavuzu ne de anatomi ders kitapları değildir. Onlar maneviyat ve ruh hakkında bahsederler. ”Ruh” Yaradan’ın  bir parçasıdır,  yani yerine getirme ve memnun etme arzusu. Bunun bu dünyayı ”besleyen” güncel arzularımız, ”hayvansal” seviye ile alakası yoktur. Hayır kesinlikle! Bu bizim Yaradan’a olan arzumuz ile ilgili olup, ”konuşan” seviye  (insan) ile ilgilidir.

Bizler bu arzuları nerede buluruz? Bunlar bizim fiziksel hissiyatımızda değil, yalnızca dostlar grubunda bulunabilir. Bu bizim neden fizyoloji ve beden ile ilgili olanı neden atlamamız gerektiğini açıklar. Kabala bunlardan bahsetmez. Kabala Yaradan’ı arayışında iken içimizde meydana gelen arzuları, bunların ”iyi” ihsan eden arzular veya ”kötü” olan, O’ndan ”çaldığımız” arzular olup olmadığını inceler.

Bu ilişkiler misafir ve ev sahibi örneğinde çok iyi şekilde açıklanmıştır. Ben üzerinde yemek dolu masada oturduğumda, bu benim önümde ne olduğu değil, fakat kimin ev sahibi olduğu ile ilgilidir. Bunun dışında kalan, ”hayvansal” seviye ile ilgilidir ve sahnenin geri planında bırakılmalıdır.  Olay şu ki, ben ev sahibinin karşısında oturuyorum!  Onunla nasıl bağ kuracağım. O benimle nasıl bağ kurar? Aramızda devam eden nedir? Bu Kabala bilgeliğidir ve bunun hepsi maneviyat ile ilgilidir.

8.3.2013 tarihli Kabala dersinin 4. bölümünden,“Barış”  

Kişinin Kendi Egoizminin Hapishanesinde

Kişi geliştikçe, manevi olan herşeyin, kendini çevreleyen herşeyin içinde; duran, bitkisel, hayvansal, doğa ve konuşan seviye içinde, bedeninin dışında, olduğunu hissetmeye başlar. İşte dünya budur, sevgi ve özenle davranmayı öğrenmemiz gereken alan, büyük bir hazine olarak bedenimiz dışında olan dünya, bizim için çok önemli bir hale gelecektir.

Fiziksel beden içinde varolduğumuz hissiyatı, sadece kendi hayali canlandırmamızda,  üzerimizde işleyen güçlerin birleşmesiyle gerçekleşir. İşte bu yüzden maddesel beden içerisinde yaşıyormuşuz gibi hissederiz ve eğer kişi bedeninin dışında yaşamaya arzu duyuyorsa (kendini çevreleyen herşeyin içinde) bu zaten ruhu hissetmek için gerekli olandır.

Bunun üzerinde çalışmaya başlamış olmakla, kişi tüm çalışmasına doğru bir çevrede konsantre olması gerektiğini anlar, çünkü sadece oradan  yardım ve destek alabilir. Bu tarz bir çevre : GRUP’tur. Dış dünyanın temsilcisi olarak, bana yanıt verecek, beni çekecek ve kendimden çıkmama yardım edecek olan.  

Sonrasında GRUP’u kurtarıcım olarak görürüm. Sanki kuyudan çekecekmiş gibi bana ipi atan Grup. Kendimi beden ile ortak etmem ve onun içinden çıkmak isterim ve bu yüzden ipi yakalarım. Grup, kendim dışında olan arkadaşlarımdır ve bedenimden kaçmama yardımcı olurlar.

Bu nedenle, birlikte çalışarak, nöbetleşerek, yükselmeye ve kendimizden çıkmaya birbirimize yardım ederiz. En sonunda sadece bedensel kılıfının, kendi kişisel çıkarlarının dışında, kişi Grubun sadece bazı insanların biraraya gelmesi olmadığını, Yaratan’ın kıyafetlendiği kutsal Şehina olduğunu hissetmeye başlar. 

Beden, Klipat Noga’dan oluşur, bana özgür seçim veren kısım ve “yılanın derisi”, en güçlü egoizm ki beni geriye doğru çeker, bu sayede dışarı çıkmaya çalışırken yeterli çabayı doğru hedefe  uygulayabilirim.   

Egoizmimden (kendimi sevme ve kendi yararıma olan düşünceler) dışarı çıkmaya olan arzumdan dolayı, bedenimin ötesine kaçmak ve dünya ile grup hakkında düşünmek için, Gruptan, öğretmenden ve Yaradan’dan gelen, beni bu hapishaneden kurtaran gücü uyandırırım. Tüm bunlar Grup içinde, öğretmen ve kitaplar ile karşılıklı sorumluluk anlayışına göre gerçekleştirilen çalışmalardan dolayı  gerçekleşir. Tüm çalışmalar, dağıtımlar ve paylaşımlar sayesinde, ki tüm bunlar Yaratan’ın kuvvetinin kıyafetlendiği ve bana kendimden çıkmak için yardım eden araçlardır. 

Günlük Kabala Dersi 13.03.13,  Shamati #36