Twitter’da Düşüncelerim / 27 Nisan 2020

Koronavirüs karşısında hepimiz eşit derecede savunmasızız. Hepimizin evinde kalması, yeni safhaya aynı şekilde girmesi gerekiyordu. Ama bir kez bu eş duyguya alıştığımızda, şimdi, karantinadan çıkıştan sonra, ne kadar farklı olduğumuzu keşfedeceğiz: zengin ve fakir…

Bireysel olarak her biri kişinin egoizmi karşısında çaresizdir – ona karşı hiçbir şey yapamaz. Fakat başkalarına bakarsak, güçleri fiziksel ve manevi olarak hareket ettiririz. İhtiyacın, ortak bir çözümün ve örneğin onluda olduğu gibi gerçekleştirilmesine ihtiyacımız var …

Bir arkadaşından 1000 dolar alan kişi, ona “mantık altı inanç” la inanır. Bilgi inancına aykırı olmadığından, bilgi inançtan daha önemlidir, inanç bilgiyle çelişmez. Sonuç olarak inanç bilginin altındadır, çünkü inanç bilgiyle çelişirse, kişi buna inanmayacağını farkeder.

Maneviyat ve fizikselliği arzulayan biri arasındaki fark, öncekinin EGO’yu iptal etmesidir – o bu yaşamdan ödül alırken, ikincisi her iki dünyayı da tatmak ister, Zohar’ın dediği gibi: Bu dünyanın GAV’ı ve gelecek dünyanın GAV’ı . Bu, başkalarına davranış şekilleriyle açıktır.

İntegral sistemin benzersizliği şudur ki, bir onlu dünyanın içindeki tüm parçaları içerir.

Gruptaki çalışma tüm insanlığı etkiler mi? Çünkü küçük bir grup (onlu) ile tüm insanlık arasında hiçbir fark yoktur. Üst gücü, gruptaki eylemlerimizle uyandırdığımızda, tüm dünyayı onun aracılığıyla etkileriz.

Grubu (onluyu) üst ışıkla doldurursak, tüm insanlığı kapsayacak şekilde genişler. Her dost içinde bir milyar insanı barındırır. Sonuç olarak, onlu içinde, bütün bir gerçeklik, tüm insanlık, tüm dünyalar vardır.

Koronavirüs insanlığın #egoistik gelişim tarihini kapatır ve egoizmimizde yer alan herhangi bir sistemin olumsuz bir sonuç üreteceğini gösterir. Çünkü bu sistemler bize, düzeltmenin tek yolunun sistemi değil, egoist doğamızı düzeltmek olduğunu göstermeyi amaçlamaktadır.

Bilgi ötesi inanç – bilgimden sapsa bile Yukarı’nın görüşünü kabul ettiğimdedir. “Gözleri var ama görmüyorlar, kulakları var ama duymuyorlar.” Kendimi her seferinde O’nun fikrini kabul ederek, bir sonraki dereceye çekiyormuş gibi Yaratan’a yükseltebilirim.

Bilgi, bu dünyadaki aklım ve burada olanların hissidir, gözlerinin gördüklerine güvenen bir hakim gibi. İnanç bilginin üzerindedir, Bina gibi Malkut’un üzerindedir, Malhut seviyesinden Bina seviyesine yükselmek için bilginin üstü inançla giderim.

Üstün aklı bir grubun ya da öğretmenin görüşüdür. Her seferinde bilgi üstünde inanca yükselmeye çalışırsam, bu manevi derecelere yükseldiğim anlamına gelir. Yaradan’ın muhakemesini kabul etmek için çaba göstermezsem, o zaman manevi dünyaya girmeyeceğim, hatta ona yaklaşmayacağım.

Bilgi üstü inanç, bu dünyada verilen seçim özgürlüğünü çalıştırmanın tek yoludur.

Üstün görüşünü kabul ederek kabul ederek, onun seviyesine yükselirim. Ve “zarfımın” parayla değil, Yaradan’ın büyüklüğüyle nasıl dolduğunu görürüm. Bilgi üstü inanç, maddi dereceden manevi olana, alt manevi dereceden daha yükseğine yükseliş metodudur.

Bizler, entegral bir doğa sisteminde varız. Dolayısıyla, virüsler de dahil tüm sorunlar, bu sistemin dengesizliğinden kaynaklanmaktadır. Sistemi “destekler” ile onarmak mantıksız. Sorunların ortaya çıkış kaynağını düzeltmeliyiz – egoizmimiz. İnsanlık yakında buna ikna olacak!

Covid-19 Karşılıklı Sorumluluk Gerektirir

COVID-19’un, insanlığın ona kötü muamelesi nedeniyle doğadan bir ceza olması hakkında kapsamlı bir konuşma var. Saygı duyuyorum, ama buna katılmıyorum. Gördüğüm üzere, doğada hiçbir ceza yoktur; doğa yasaları vardır. Örneğin yerçekimi doğal bir yasadır. Uçabileceğiniz düşüncesiyle yüksek katlı bir binanın çatısından atlarsanız, yolu yarılamış olsanız bile manzarayı izlerken ve yüzünüzde rüzgâr, yaşamın size gülümsediğini düşünerek öleceksiniz. Ancak, yerçekimi yasasına uyar ve sağlam çatıda kalırsanız, güvende olursunuz.

Yüzyıllar boyunca, insanlık, olmadığı gibi, yani çatıdaki bu aptal gibi davrandı: Dünyanın tek hükümdarı gibi. Çok yükseğe zıpladık ve şimdi aşağı doğur serbest düşüşteyiz. Aşağı inerken, başarımızı kutladık ve “Şimdiye kadar çok iyiydi” dedik. Ama gerçeklik algımızı büken ben merkezli doğamız tarafından yanıltılmışız. Şimdi, altımızdaki zemine hızla yaklaşırken serbest düşüşü, açıp durdurabileceğimiz tek bir paraşüt var: İnsan doğasını, doğanın geri kalanıyla hizaya sokmak. Başka hiçbir şey alttaki asfaltla çarpışmayı engelleyemez.

Kumdan Kaleler

Birkaç hafta içinde, Koronavirüs medeniyetin yörüngesini durdurdu. Turizm, ulaşım, spor, eğlence, kültür, sanayi, eğitim, sosyalleşme ve hatta dua için bir araya gelme gücümüz durduruldu. Kısacası, virüs hayatımızı durdurdu. Birçoğu hala yiyecek ve barınak gibi temel beslenmeye sahiptir, ancak ileride bu bile şüphelidir.

Aynı zamanda, bu birkaç hafta içinde COVID-19, doğanın insanlar tarafından yok edilen birçok yönünü yeniden başlatmayı başardı. Çin’deki hava on yıllardır ilk kez berraktır ve balıkların uzun yıllar bulanık sularda yüzdüğü Venedik kanallarında artık kuğuların da yüzdüğünü görebilirsiniz. Doğa gözle görülür biçimde yenileniyor. İnsanlığa karşı misilleme yapmıyor; bizi doğanın geri kalanından ayırdı ve uyumu ve dengeyi yeniden sağladı.

Koronavirüs bize bir mesaj gönderiyor: Böylesine değer verdiğimiz uygarlığı yaratan insan doğası, doğanın geri kalanına aykırı durumdadır. Dünyanın geri kalanına zarar veriyor ve biz insanlara da zararlıdır.

İçinde yaşadığımız dünya, etkileşimlerin kendi parçaları arasındaki yansımasıdır. Doğa uyumlu bir işbirliği ile gelişirken, bizler iktidar ve kontrol mücadelesi tarafından yönlendirildik. Kumdan kaleler inşa eden yaramaz çocuklar gibi, kendi kalelerimizi inşa etmek ve dalga gelip hepsini yıkana kadar, herkesi parçalamak için savaşıyoruz, böylece düzgün bir şekilde baştan başlayabiliriz.

Homeostaz ve Karşılıklı Sorumluluk

Kurtlar, ABD’nin Wyoming kentindeki Yellow Stone Milli Parkı’nda nesillerini tüketmek için avlandıklarında, tüm ekosistem acı çekti. Aşırı nüfuslu otçullar, florayı tüketti, nehir kıyısı bitki örtüsü eksikliği nedeniyle akarsular rotalarından saptı, zayıf ve hasta olanlar yırtıcılar tarafından avlanmadığı için hayvanların sağlığı kötüleşti. Kurtlar parka tekrar sokulduğunda denge ve sağlık yeniden sağlandı.

Bu dengeyi yönlendiren doğal yasa, bir organizmanın, popülasyonun veya grubun farklı fakat birbirine bağlı unsurları veya grupları arasındaki denge durumuna doğru bir eğilim olarak tanımlanan “homeostaz” olarak bilinir.

Biz insanlar, doğanın geri kalanında homeostazı koruyan içgüdülerden yoksunuz. Bunun yerine, onu bilinçli ve isteyerek geliştirmeliyiz. İnsan homeostazı bizi yönlendiren doğal bir yasa değil, toplumumuzun temelini oluşturacak bir sosyal rehber olacaktır. Bu rehber “karşılıklı sorumluluk” olacaktır. Homeostaz gibi, karşılıklı sorumluluk da farklı ama birbirine bağımlı unsurlar arasında denge eğilimi anlamına gelir. Fakat insanlarda, kalıtsal olandan ziyade bilinçli bir eğilimdir.

Toplumlarımıza karşılıklı sorumluluk getirirsek, bir insan toplumu olarak büyümeye ve gelişmeye devam edebileceğiz. Bundan kaçınırsak, doğa bizi daha dengeli bir şekilde davranmaya zorlayacaktır, Koronavirüsün bugün yaptığı gibi. Ve ne kadar inatla reddedersek, doğa da o kadar saldırgan bir şekilde bizi boyun eğmeye zorlayacaktır.

Uygulamada, karşılıklı sorumluluğun getirilmesi fiziksel düzeyde ve entelektüel düzeyde olmalıdır. İlkinde, hükümetler insanların gıda, sağlık ve barınma için temel ihtiyaçlarına yönelmek zorunda kalacaklar. İkinci düzeyde, bilim insanlarının ve diğer uzmanların karşılıklı sorumluluk kavramını ortaya koyduğu ve günümüz gerçekliğinin ne gerektirdiğini açıkladığı bir çevrimiçi eğitim sistemi kurmalıyız.

Bu eğitim programlarının ardındaki fikir, sadece insanlığın virüsü aşmasına yardımcı olmak değildir. Daha ziyade, bu fikir, “ben” e odaklanmaktan “biz” e odaklanmaya geçerek, hayatımızı yöneten yaklaşımı değiştirmektir.  Koronavirüsün, eski yaklaşım olan medeniyetimizi durdurmasının nedeni, bir an bile beklemek çok geç olacağından karşılıklı sorumluluğa dayanan yeni bir tane daha inşa etmemiz gerektiğindendir.

Bencillik Virüstür

Soru: Salgın ilk başladığı zamanlarda, insanların 5000 kişiye kadar toplanmasına izin verildi, daha sonra bu 2000,sonra 500, 100 ve 10 a kadar düştü. Ve bugün sizler 10 kişi ile bile yan yana gelemiyorsunuz. Yani, doğa bizi zorla ayırmakta ama hangi amaç için? Sonrasında ne olacak?

Cevap: Kabala der ki: Günahkârların toplanması onlar için kötü ve dünya için kötüdür. Ve günahkârların ayrılması onlar için iyi ve dünya için iyidir.

Soru: Günahımız nedir?

Cevap: Bizler başlangıçta günah içinde doğduk. Ve bunlar dinî ifadeler değildir. İnsan doğası, egoist olduğumuz için günahkârdır, bizler sadece kendimizi düşünürüz, bir şeyleri kendimiz için nasıl daha iyi ve diğerleri için daha kötü hale getireceğimizi düşünürüz. Her şey görecelidir. Kendi kişisel durumumuzu devamlı başkalarıyla karşılaştırarak yaşarız.

Bu sebeple, insanların birbirlerinden ayrılması, esas olarak, birbirlerine karşı olan çekememezliklerini ve kıskançlıklarını zayıflatır ve böylece toplumun durumunu sakinleştirir. Ne de olsa, toplum birbirine dost canlısı insanlardan oluşuyorsa, samimiyetleri ölçüsünde daha da yakınlaşabilirler. Ve bu durum bencilceyse o zaman bu ölçüde birbirlerinden uzaklaşmalılardır.

Soru: Yani doğa bizi bencil olarak yarattı, bu yüzden bize karşı hiçbir talep yokmuş gibi mi?

Cevap: Evet, bu Tora’da söylenmiştir.  Ben (Yaradan) egoizmi yarattım. Doğayı incelerken, onun tüm parçalarının, tüm kanunlarının çekiminin ve reddinin, maddenin egoistik niteliklerine dayandığını görürüz.

Soru: Yani egoizmimizi doğru kullanmazsak, o zaman doğa her cins virüsleri ve diğer felaketleri üretir, böylece egoyu ıslah etme ihtiyacının farkına varırız. Bencillik aynı virüs mü?

Cevap: Herhangi bir zamanda, başkalarının pahasına olsa bile, daha fazla haz ve daha da iyisini almak istiyoruz. Bizim tüm bencil doğamız bir virüstür. Cansız, bitkisel, hayvansal doğa ve insanlar,  O’nun gücünün içindedir ve kendilerini yalnızca bu şekilde tezahür ettirirler.

Yeni Bir Dünya Ortaya Çıkıyor

Bizler, yeni bir dünyada, bildiğimizden çok farklı bir dünyada yaşamak üzereyiz. Yükümlülüklerimizin çoğunu değiştireceğiz. Evde daha fazla kalmak ve internet üzerinden işimizi yapmak gibi koşullara geleceğiz. Mevcut iş ve faaliyetlerimizin birçoğu COVID-19’dan sonra eskimiş veya son derece farklı hale gelecek.

Daha fazlası olmazsa, Koronavirüsün bitmesi aylarca sürebilir. Normalliğe döndüğümüzde, bu farklı bir normal olacaktır: yükümlülüklerimiz, uğraşlarımız ve tercihlerimiz farklı olacak ve farklı bir dünyada yaşayacağız çünkü kendimiz farklı insanlar olacağız. Ama daha iyi bir hayat olacak.

Yaşam, her ülkenin ve şehrin sunduğu restoran ve kültürleri bilmekten daha fazlasıdır. Bu akışla devam ediyorduk ama bence akış değişecek. Daha rahat bir dünya olacak ve insanlar daha düşünceli ve sakin olacaklar.

Koronavirüs Karantinasının Üstesinden Gelmenin Sırrı

Evde kalma emri altında olan dünyadaki üç kişiden biriyseniz, bu durumun nasıl anlamlı hale getirileceği sorusu önem kazanmaktadır.

COVID-19 salgının yükselişi, birbirimize ne kadar bağlı olduğumuzu fark etmemiz için insanlığı zorluyor. O, sadece virüsün daha da yayılmasını durdurmak için değil, aynı zamanda kendimizi, başkalarının harabesi üzerine inşa etmeye çalıştığımız, sıkıntılı ve sömürücü etkileşimlerimizle, daha da enfekte etmemizi engellemek için bizi eve gönderdi. Dengesiz ilişkilerimiz doğanın diğer seviyelerini (cansız, bitkisel ve hayvansal) negatif bir şekilde etkilemektedir ve doğa, bizi onunla dengede tutmaya çalışmak için zararlı etkimize, belirli darbelerle vurarak tepki vermektedir.

Manevi Gücü Nasıl Bulursun? 

O zaman ev, önce başkalarıyla uyumlu ilişkiler kurarak doğa ile dengesizliğimizi düzeltmek için laboratuar haline gelir. Birbirimize nasıl daha saygılı davranacağımızı düşünmeye başlayabileceğimiz bir yer. Fakat zaman geçtikçe kolayca sabırsız hale gelebiliriz. Ego- kendi yararına alma arzusu-  artık birbirimizle anlaşamayana kadar arttığında, olumlu bir tutum sürdürmek daha karmaşık hale gelir. Aramızdaki kopmuş bağlar, anlaşmazlıklar ve küslükler, tartışmalar ve yüzleşmeler yaratır.

Bağ kurma ilmi olarak da bilinen, Kabala bilgeliği bu tür durumların çatışmaların üzerine çıkma, uyum ve karşılıklı anlayış sağlama fırsatları olduğunu açıklar. Yazıldığı gibi, “Her biri diğerine yardım eder ve kardeşine ‘Güçlü ol!’ der.” ( Yeşaya, 41: 6) Başka bir deyişle, aramızda uygun bağ inşa ederek, diğerine yardım ederek, destekleyerek ve cesaretlendirerek, bize en yakın olanlardan başlayarak, dünyada iyilik yapmak için gerekli manevi gücü edineceğiz.

Ve Kabalistler şunları tavsiye eder: Sevgi ve özen gösterin. Bunu en büyük çabanızla yapın. Alışkanlığınız ikinci doğanız oluncaya kadar açıkça hatta yapay olarak yapın. Böyle bir tavsiyeyi, uygulamayı boş verin, eğer bu kalbin ne hissettiğine karşı koyuyorsa,  nasıl duyabiliriz?  Başka bir yol olmadığını ve alternatifinin hapis gibi kendi evimizde yaşamak olduğunu anladığımızda kendimizi adamaya hazır olacağız. Diğer taraftan, daha tatmin edici hayatlar yaşamak için birbirimize olan davranışlarımızda neyi düzeltmemiz gerektiğini incelemek için bu karantinayı bir fırsat olarak kabul edebiliriz.

Çocuklar Çocuk Olacak, Yetişkinler Olmamalı

Çocukların, doğal arzularına aykırı hareket etmek için şiddetli arzularını yenecek gücü nerede bulacağını merak edebiliriz. Örneğin, çocuklar ortak bir zemin ve anlayış bulmak için taviz vermeye nasıl hazır olabilirler? Bu, bizim örneğimizle onları yetiştirdiğimizde başarılabilir. Yetişkinler özgecil davranış gösterirlerse, inatçı çocuk gibi davranmazlarsa; sevginin, ilginin ve birbirine vermenin örneğini gösterirlerse, o zaman çocuklar bu tür örnekleri taklit edecekler ve benzer şekilde davranış geliştireceklerdir.

Bu oldukça karmaşıktır fakat ebeveynler ideal olarak, çocukları bu tür tavizler vermeye teşvik etmelidir.  Çünkü bunu yapmayı başarırlarsa, çok daha sakin ve mutlu bir koşulun içine girerler. Bu yüzden onlara (hem de kendimize) şöyle açıklamalıyız: “İnatçı olduğunuzda, daha fazla kazanacağınızı mı düşünüyorsunuz?”,  “Vermeyi reddederseniz, bu kimseye fayda sağlayacak mı?”,  “Eğer diğerini vermeye zorlarsanız, kalıcı avantajlar elde edecek misiniz?”

Bir saniye sonra kabul ederek başlarını sallayacaklardır. Bu prensibi kavramak nispeten kolaydır ama gerçekleştirmesi zordur.  İnsan doğası, alma arzusu buna direnir. O zaman doğamızın üstesinden gelmek için ne yapabiliriz? Cevap: Destekleyici bir çevre düzenleyin, çocukların( ve kendimizin) egonun üstesinden gelmesine, egodan çıkmaya yardımcı olacak bir atmosfer yaratın ve ortak bir fayda sağlayın.

Hem siz hem çocuklarınız bu tür tavizler duymaktan bıktığınızda,  o zaman kendimize bir kez daha şunu açıklamalıyız: “Başka biri yerine kendi egomuzla savaştığımızda, zafer daha tatlı ve daha keyifli olacak.”

Ancak, onlara sadece boş talimatlar veremeyiz. Karşılıklı kazanç için, kendi bencil doğamızı düzenleyerek, daha derine inmemiz gerekiyor. Böyle yararak, uzlaşma yapmak için yeni bir yaklaşım geliştiririz, içimizde bu özelliği daha yüksek bir amaç için inşa ederiz. Tüm dünyaya ödün vermeye hazır hale geliriz. Neden? Onu sakinleştirmek ve aynı uzlaşma gücünü, mücadelelerimizi dengeleme gücünü ona getirmek için. Böylece, çocuklarımıza öğretirken, kendimizi de eğitiriz ve bunu yaparak karşılıklı olarak daha yüksek bir düşünce ve sorumluluk seviyesine yükseliriz.

Yavaş yavaş, tüm aile üyelerimizin diğerleri karşısında iradelerini/isteklerini iptal etmeyi ve tüm ailenin yararına tebessümle, sakince ve hoş bir şekilde vermeyi başardıklarını görmeye başlayacağız. Ödün vermek için bu gücü edindiğimizde, bu gücü daha küçük bir birimden genel olarak topluma yayabiliriz. Sonra herkes, birbirine ayrı ayrı fayda sağlamak için başkalarını çekmeye çalışmak yerine herkesin yararına düşünmeye ve harekete geçmeye başlayacaktır. Ve bunu yaparak, herkes tıpkı bir ailede olduğu gibi yaşamları için gerekli olanı alacaktır.

Önümüzdeki 200 Yıllık Görev

Soru: Yaradan, neden O’nu edinmemize ihtiyaç duyar?

Cevap: Kişiyi,  O’nun formuna eşdeğer kılmak için,  kişiyi ve diğer herkesi, aynı anda değil ancak kademeli olarak O’nun seviyesine yükseltmek için.  Bu hedefe önümüzdeki 200 yıl içinde ulaşmalıyız.

Soru: Bu, Yaradan’a,  “O’nun sureti ve O’nun benzerliği” nde,  benzerlik göstermek zorunda olduğumuz anlamına mı geliyor?

Cevap: O’nun sureti ve O’nun benzerliğinde demek,  Yaradan olarak adlandırılan, doğanın en üst niteliği gibi, aynı ihsan etme ve sevgi formunu, başkalarıyla bağlantıyı ifade eder.

Soru: Fiziksel bedenlerimizin içindeyken,  bu gelişim seviyesine ulaşmak zorunda mıyız?

Cevap: Evet. Elbette bu kolay değildir, bu karmaşık ve yüce bir görevdir ancak bunun için çabalamalıyız.

Manevi Dünyaya Hangisi Daha Yakındır: Kalp Mi Akıl Mı?

Soru: Neden maneviyata olan arzu, kalpteki nokta olarak adlandırılıp akıldaki nokta olarak adlandırılmıyor? Manevi dünyaya kalp daha mı yakındır?

Cevap: Doğanın tümü alma, dolu olma, haz alma arzusudur. Bu, doğanın temelidir. Akıl bu arzuları doğru bir şekilde kullanmak için bize verilmiştir. Bu sebeple, akıl arzulara hizmet etmektedir.

Kalp, en merkezi başlangıç noktamız, en merkezi arzularımızdır. Bu yüzden maneviyat için uyanış arzusu kalpteki nokta olarak adlandırılır.

Neden Bir Kare Değil De Çember?

Soru: Neden özellikle bir karenin merkezi yerine, çemberin merkezi hakkında konuşuyorsunuz? Çember nedir?

Cevap: Çember, herkesin eşit olduğu zamandır.

Eğer bütün dostlar onluda birleşirlerse ve birbirlerine tamamen eşit olmaya çalışırlarsa, o zaman geometrik olarak bu bir çember olarak tasvir edilir.

Sizler çembere katılan birisiniz. Ve sizlerin tamamen eşit ve karşılıklı çabalarınızın tümü, beraber birikir ve ardından Yaradan çemberin merkezinde ifşa olur.

Twitter’da Düşüncelerim / 23 Nisan 2020

Yaratan, fiziksel bir görüntü değil, ihsan etme ve sevgi gücüdür. Aramızda yaşamalı. Buna kurtuluş (egodan), Mısır’dan çıkış denir. Birliğin gücü tüm sınırların üzerinde çalışır.. Dünyayı şeffaf, tek bir bütün olarak hissedeceğiz herkesin birbiriyle birleştiği ve Yaradan’ın içinde olduğu yerde.

Mısır’dan çıkış, egodan aramızdaki sevgiye çıkıştır. Asılsız nefretten çıkmak ve açık bir kalple birbirimize yüzümüzü dönmek istiyoruz. Bu genel sevgi olarak ifşa olur, Mısır’dan İsrail topraklarına çıkış – “Yaratan’a doğru” hedeflenen bir arzuya

Virüs ne kadar tutsak olduğumuzu, egoya batmış olduğumuzu, haz alma isteğinde köle benzeri bağımlılığımızı gösteriyor. Egomuzun tüm taleplerini yerine getirmeyi kabullendik ve bunun farkında değiliz. Egoizm arzularımız ve düşüncelerimize hükmeder, kölelik tam da bunu ifade eder.

Tüm gerçekliği ve içindeki Yaratan’ı hissedeceğiz.

Birlik gücü tüm ülkelerin ve sınırların üzerinde çalışır. Evler ve evrenin bölümleri arasında sınırsız, dünyayı saydam olarak hissedeceğiz. Her şey bir bütün olarak hissedilecek, her biri birbirine bağlı ve herkes onun içinde.

Eğer şimdi biz dünyayı değiştirmezsek, virüs bizi tekrar ziyaret eder mi? … Neyi değiştiriyoruz?

Karantinadan ayrılırken düşünün: sizinle birlikte apaçık dünyaya ne götürmek istersiniz? Karantinadan ayrıldığınızda girdiğiniz dünyayı nasıl hissetmek istersiniz? Belki başkaları da aynı şekilde hissediyordur ve siz dış dünyayı değiştirebiliyorsunuzdur?

“Koronavirüs Krizi Sonrası Toplum Nasıl Değişecek?” (Quora)

Eskiden olduğu gibi alışveriş merkezlerine hücum etmeyeceğimizi ve imalat-satın alma-kullanım zincirini geçmişte bırakacağımızı düşünüyorum.

Koştuğumuz tüketim yanlısı fare yarışından, sakinleşmek için bir süre geçirdikten sonra, bizler şu anda – Koronavirüs döneminin evde kalma koşullarındayken – başkaları pahasına kendimize fayda sağlamak için yola çıktığımız bir yaşam tarzının, bizimle doğa arasında büyük dengesizlik getirdiğini düşünmek için zamana sahibiz.

Şimdi, evlerimizde birbirimizden izole edilmişken, Koronavirüs öncesi hayatımızın bizi nasıl bir çıkmaza götürdüğünü ve şu anki uzun süreli sosyal uzaklaşma dönemimizin, nasıl bizlere hayatlarımızı yaşama şeklimizi gözden geçirmek için yeni bir alan sağladığını kabul eden, çok fazla bilgi etrafta paylaşılıyor.

Bu nedenle umarım, geçmiş rekabetçi-egoist yaklaşımımızın bize olanak verdiği memnuniyette ve haz almakta yetersiz kalmasının farkıdalığıyla birlikte, eğer doğa ile dengeye girersek gerçek mutluluğun geleceğini de öğreneceğiz. Yani, doğa ayrılmaz bir sistem olduğundan ve doğa bize küresel olarak ne kadar birbirine bağlı ve birbirine bağımlı olduğumuzu (mevcut koronavirüs kriziyle örneklendiği gibi) giderek daha fazla gösterdiğinden,  o halde doğanın farkındalığımızı geliştirdiği, birbirine bağlılık ve karşılıklı bağımlılık düzeylerine uyacak şekilde tutumlarımızı nasıl ayarlayacağımızı öğrenmek akıllıca olur.

Bizler o zaman, egoist yaklaşımımızı, yeni özgecil bir yaklaşım ile değiştirerek sömürü, istismar, depresyon, stres, yalnızlık, kaygı ve ihmal gibi giderek daha fazla olumsuz olgu olan bir dönemi, sorumluluk, destek, cesaretlendirme, mutluluk, barış, birleşme ve sevgiyi ifşa edeceğimiz onun zıttı olumlu forma, tersine çeviririz ve Koronavirüs döneminden çıkarız.

Eski ekonomimizin çoğunu üzerine inşa ettiğimiz aşırı plastik yığınları ile ne yapardık? Koronavirüs sonrası dünyada yükseltilmiş bir insan bilinci ile uyandığımızda, inşa ettiğimiz tüm binalara ve kulelere, tüm çarşılar ve alışveriş merkezlerine ne olurdu?

Onları müzeye çevirirdik. Tüm bu mağazaların etrafında dolaşıp, hayatlarımızı doldurduğumuz gereksiz ve önemsiz nesnelere bakarak, şöyle düşünürdük “Tüm bu çöpleri yapmanın, satın almanın, satmanın ve elden çıkarmanın bize her türlü keyfi getireceğini nasıl düşünebildik? Ne düşünüyorduk ki?”

Koronavirüs dönemi sonrası müzeler yeni yükseltilmiş bilinç durumumuzu göstermek için harekete geçerdi: ortak bir destek, düşünce ve cesaret atmosferi hissiyle, Koronavirüs öncesi materyalist kültürümüzü, soyu tükenmiş bir dönem olarak görürdük ve bu müzeler bizlere, böyle başarısız bir mutluluk girişimine geri dönmek istemeyeceğimizi hatırlatırdı. Kabalist Yehuda Aşlag’ın (Baal HaSulam)  “Panim Meirot uMasbirot Kitabına Giriş” adlı makalesinde yazdığı gibi: “İnsan servet kazanmak ya da bina inşa etmek için yaratılmadı. Dolayısıyla kişi, kendini sevgiye getirecek her şeyi aramalı. ”