Yeni Hayat 1091 – İyiyi ve Kötüyü Ayırt Etmek

Dr. Michael Laitman, Oren Levi ve Tal Mandelbaum ben Moshe ile söyleşide

Ebeveynler ve eğitimciler olarak bir çocuğun neye ilgi duyduğunu belirlemek ve onun doğal eğilimlerini geliştirmek önemlidir. Doğal eğilimler doğuştan iyi veya kötü değildir, ancak onların dışavurumları olumsuz veya olumlu olabilir. Çocuklarımızla, yaşadıkları şeyler ve onlara ilişkin düşünceleri hakkında konuşmalıyız. İyi eğitim, insanlığın egoist doğasını ve başkalarına iyiliğe, nasıl teşvik edileceğini açıklar. Ebeveynler olarak, çocuklarımızı sakinleştirmenin en iyi yolunun kendimizi düzeltmek olduğunu hatırlamamız gerekir.

 

Söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.kabala.info.tr/kutuphane/michael-laitman/dr-laitman-ile-yeni-hayat/yeni-hayat-1091-iyiyi-ve-kotuyu-ayirt-etmek/

İnsanları Nasıl Derecelendirdiğimizi Gözden Geçirme Zamanı

Bir kişiyle ilk toplantıda sorulan ilk sorulardan biri “Ne yapıyorsunuz?” yani yaşamak için ne yapıyorsunuz sorusudur. Bu soruyu sorduğumuzda genellikle bilmek istediğimiz iki şey vardır: 1) Ne kadar kazandığınız ve 2) Sosyal tabakadaki sınıfınız nedir? Aslında, yeni tanıştığınız birine ne kadar kazandığınızı hemen söylediyseniz, yaptığınız işin türü veya sosyal sınıfınız hakkında sorgulama yapmazdı. Sizin kazancınız,  yalnızca o kişinin sizi derecelendirmesine olanak tanır.

Ama para anlamsız olsa ne yaparsınız? İştigal edilecek iş olmayacağından dolayı, birçok iyi insanın kendi iradeleri dışında kalıcı olarak işten ayrılacağı, genel bir işsizlik gerçeğine doğru gidiyoruz. Bu fütüristik bir senaryo değildir. COVID-19 bu gerçeği körükledi. Başlangıçta insanlar öfkelendiyseler de, şimdi gittikçe daha fazla şirket sürekli düşük talep gerçeğine uyum sağladıkça, işten çıkartılmaktadırlar.

Hükümetlerin işsiz insanlara temel gelir sağlama yükümlülüğü ve bu gelirin kendilerine işten çıkarılma gerçeğini öğreten oturumlara katılmaya bağlı olması konusunu, sayısız kez makale ve kitaplarda yazdım. Dünyanın tamamen birbirine bağımlı hale geldiğini ve hayatta kalmak için birbirimizden sorumlu olmamız gerektiğini bilmek şart olsa da, insanların özgüven duygusunu da gözetmeliyiz.

Başka bir deyişle, tatmin edici bir yaşam sürdürebilmek için insanların sağlaması gereken üç unsur vardır: 1) fiziksel giderler (temel gıda vs.), 2) yaşadıkları dünyayı anlamak ve 3) haysiyet veya özsaygı duygusu. Bu üçünden herhangi biri olmadan, insanlar umutsuzluğa sürüklenecek ve birçoğu toplumu parçalayacak olan, şiddete başvuracaktır.

Çünkü günün sonunda, halk figürleri halkın arzularına hitap eder, halk, topluma veren ve daha da önemlisi onları bir araya getiren insanlara saygı duyduğunu göstermelidir. Uyumlu bir toplum, dayanıklı bir toplum olduğu için, sorun yoktur. Ayrıca, insanlar destekleyici bir ortamda yaşadıklarında daha mutlu olurlar. Bunun istediğimiz toplum olduğunu ve bizi saygı, haysiyet ve onurlandırmayla bir araya getirmeye yardım eden insanlara yatırım yaptığımızı göstermeliyiz. Eğer bunu inançla yaparsak ve kararlı bir şekilde başkalarını sömüren insanları, en zenginleri bile kınadığımızı gösterirsek, en güçlü insanlar takdir edilme karşısında, güçlerinden ve servetlerinden vazgeçeceklerdir.

Bu nedenle, sosyal değerler değişirse, insanların arzuları da değişecektir çünkü hiçbir şey, insanların görüşünden daha güçlü değildir. Hangi değerleri istediğimizi, ne tür bireylere saygı duyduğumuzu gösterirsek, bu insanlardan oluşan bir toplum yaratacağız.

Öğretmenimin babası, üretken düşünür ve Kabalist Baal HaSulam, tüm konsepti kısa bir paragrafta ifade eder: “Gerçekten de, deneyimli herhangi bir kişi, dünyanın hayal edilebilir zevklerinin en büyüğünün, insanların sevgisini kazanmak olduğunu bilir. Bu imrenilen şeyi elde etmek, her türlü çabaya ve dünyevi taviz vermeye değer. Bu, her neslin en iyilerinin çekildiği ve tüm dünya yaşamını önemsizleştirdikleri mıknatıstır.”

Beraberliğimize katkıda bulunan insanlara saygı duyduğumuzda, bu katkı yeni para birimi olacaktır. Ne kadar çok insan buna katkıda bulunursa, saygı yeni para birimi haline geldikçe, toplumun gözünde ve dolayısıyla kendi gözlerinde onlar “zengin” olacaklardır. Bu taktiği kullanırsak, topluluklarımızı ve ülkelerimizi COVID-19 ve ötesindeki fırtınalı sulardan, güvenliğe doğru yönlendireceğiz.

Kabala Eleştirisine Nasıl Cevap Vermeliyiz?

Soru: Karantina döneminde Kabala’ya yönelik olarak, aileden gelen sert eleştirilere nasıl cevap vermeliyiz?

Cevap: Ailenize Kabala’nın insanlar arasında nasıl iyi ilişkiler kurulacağını, çocukların doğru bir şekilde nasıl yetiştirileceğini, araba kullanırken başkalarına çarpmamaya veya önünüzdeki arabaya çarpmamaya ve başkalarına yol vermeye nasıl dikkat edileceğini anlattığını söylemelisiniz. Kişi, toplumun bütünsel olduğunu ve iyi ilişkilerle, bağ kurmanın onun için ne kadar yararlı olduğunu anlamalıdır.

Kabala, her şeyin tek bir organizma gibi sorunsuz bir şekilde çalıştığı, doğru toplumsal yapıyı açıklar. Böyle bir organizma yaratmak, kesinlikle buna zıt olan, egoizmimize tamamen aykırıdır. İçinde bulunduğumuz durum budur, ama yine de kendimizi ıslah etmenin bir yolunu bulmalıyız. Kabala bunun nasıl yapılabileceğini anlatır.

Doğada olumlu bir güç vardır — özgecilik. Olumsuz gücü (başlangıçtan içimizde var olan egoizmi) dengelememize yardımcı olması için onu çekmeliyiz. O zaman dürüst, dostane, iyiliksever bir toplumda yaşayacağız. Aksi takdirde, kendimizi karşılıklı yıkıma sürükleyeceğiz.

Bunu ailenize söyleyin. İtiraz edebilecekleri pek olası değildir.

Kabala, bizim ayrı ve uzak olma egoist niteliğimize karşı, doğanın olumlu gücünü, ihsan etme niteliğini, bağın niteliğini nasıl kullanacağımızın bilimidir.

Bu, insan toplumundaki iki karşıt gücün dengelenmesi bilimidir: olumlu ve olumsuz. Onları dengeleyerek, aileyi, toplumu ve çevreyi iyi ve olumlu bir şeye dönüştürürüz.

Hayatın Gerçek Değerini Anlamak

Soru: Koronavirüs, bir yandan insan yaşamının değerinin ne kadar büyük olduğunu, diğer yandan, ona bir darbe vurmanın ne kadar kolay olduğunu gösterdi. Bu iki karşıtlık nasıl birbirine geçmekte?

Cevap: Hayatta her zaman olan şey budur. Bir yandan paha biçilemez; öte yandan, değersizdir. Bu paradoksu çözemeyiz çünkü yaşamın gerçek değerini anlamıyoruz.

O, hayvansal seviyede değil, maddesel seviyeden daha yüksek olan manevi seviyede bulunur çünkü o, sonsuz ve mükemmeldir. Sadece orada hayatlarımızı ve özlemlerimizi karşılaştırabilir, ilişkilendirebilir ve tartabiliriz.

Dünyevi yaşamımız hakkında gerçekten hiçbir şey bilmiyoruz. Eylemlerimizin anlamını ya da tutumlarımızın anlamını bilmiyoruz. Bize gerçekten ne olduğunu bilmiyoruz. Bize sanki yaşıyoruz, kalkıyoruz, işe gidiyoruz, eve gidiyoruz, hobilere sahip oluyoruz ve çocukları büyütüyoruz gibi geliyor. Bu hayatta ne yapıyoruz? Hiçbir şey.

Sadece, eğer hayatın anlamını ciddi bir şekilde bilmek ve buna dayanarak ve ona göre hayatımızı inşa etmeye başlamak istiyorsak, o zaman gerçekten var olduğumuzu söyleyebiliriz.

Nede Geride Kalıyoruz?

Soru: Virüs öncesi hayat bize arabalar, cep telefonları, modern tıp, insanlığa tüm faydaları verdi.

İnsanlık yeni bir hayatın içinde mi gelişecek yoksa zirveye ulaştık mı?

Cevap: Hayır, teknik olarak gelişmeye devam edebiliriz, aynı zamanda sosyal olarak da.

Endüstriyel, teknolojik medeniyet, toplumsal gelişime kıyasla çok ileri gitmiştir. Bizler vahşi hayvanlar olarak kalıyoruz ve birbirimizi bastırmak için tüm modern teknolojileri kullanıyoruz.

Aramızda iyi ilişkiler geliştirmemiz gerekiyor ve bu konuda geride kalıyoruz.

Yeni Hayat 1085 – Sevgi ve Nefret Arasındaki İlişki

Dr. Michael Laitman, Oren Levi ve Yael Leshed-Harel ile söyleşide

Nefret ve sevgi, orta çizginin inşa edildiği iki çizgi gibi birbirinin üstünde gelişir. Orta çizgiyi inşa ettiğimizde, içsel yazılımımız değişir. Daha akıllı hale gelir ve daha önce sevmediğimiz bir şeyi sevmemizi mümkün kılar. Psikolojik düzeyde tavizler alışkanlığa ve daha sonra sevgiye yol açar. Gelişme ile ilgili süreçte ego büyür ve taleplerimiz nitelik ve nicelik olarak değişir. Haz alma arzusu, ona zevk verdiği sürece her şeyi seven, vermediğinde nefret eden, bir tür hayvan veya canavardır. Nefret ve sevgi arasında, bu iki egoist güç aracılığıyla her şeyi yaratan doğanın esas gücünü hissetmeye başlarız.  Kabala ilminde ıslahlar başka bir seviyede yapılır; kişi egoyu üst Işığın yardımıyla ıslah eder. “Sevgi tüm günahları örter” demek,  sevginin, nefretin yerini almadığı, onunla paralel olarak onun üzerine yükseldiği anlamına gelir. Egoizmimiz sürekli büyüyor, nefrette artıyor, böylece onun üzerinde daha büyük bir sevgi inşa edebiliriz.

 

Söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.kabala.info.tr/kutuphane/michael-laitman/dr-laitman-ile-yeni-hayat/yeni-hayat-1085-sevgi-ve-nefret-arasindaki-iliski/

Twitter’da Düşüncelerim / 11 Temmuz 2020

Virüs nereden geldi? Biz virüsün kaynaklarıyız. Umursamayıp birbirimizi reddettiğimizde, doğada olumsuz güçler ortaya çıkarırız …

Bir kişi maneviyat için arzusunu kaybettiğinde, bunun Yaradan’dan, kasten, ona mantık üstü inançla gitme imkanı vermesi- ki böylece manevi dereceye yükselmesi için geldiğini anlamıyor.

Özgür seçim bu şekilde ortaya çıkar – gözlerinizi kapatmak ve Yaradan’ı haklı çıkarma yolunu takip etmek için!

Karantina durma ve düşünme, değişme zamanıdır. Bilge olan biri doğmakta olan safhayı görür. Bu bizi sonsuz ve mükemmel bir safhaya götürür – aramızdaki doğru bağa, üst kuvvetin ifşasına, aklı dolduran üst ışık alanına ve sonsuz edinimle hislere.

Yaradan, büyük bir özen ve sevgi ile bizi ortak bir talihsizlik vasıtasıyla birbirimize bağlar

Üst ışık bizi etkiliyor, içimizde ifşa olmak için yaklaşıyor. Onun yardımıyla bu safhalardan geçmemiz gerekiyor. Hayat iyi olduğunda insanlar birbirlerinden uzaklaşırlar, ancak ortak bir talihsizlik onları yakınlaştırır.

Daha ziyade hedefe doğru ilerleyişimizi hızlandıracağız.

İnsanlık Eski Babil’den dağıldı. Şimdi Yaradan bizi psikolojik bir darbe aracıyla bir araya getiriyor. Yaradan’ın eylemlerini haklı çıkarmaya çalışalım, O’na ulaşmak için gerekliliklerini anlayalım. O zaman güncel olayları sorun olarak görmeyiz.

Biz son nesiliz- başlangıç safhasına yürüyen!

Her şeyin kendi iyiliğimiz için ifşa olduğunu görmek adına aklı ve kalbi açmaya çalışalım. Yaradan, Kendini bize integral bir formda, içimizde ve tüm gezegenin etrafında ifşa ediyor. Dünyanın yaratılışından bu yana daha önce böyle bir şey olmadı!

O bizim hayatlarımızı dikkate almıyor fakat HaVaYaH arzusunun, realitenin tamamının tüm derecelerini sonsuza kadar nasıl yerine getireceğine bakıyor.

Islahın sonu zaten ilerlemekte – zaten etkili, bizler bu sürecin ortasındayız. Haydi algımızı genişletelim ve Yaradan’ın insanlığa ne yaptığını görelim.

Ancak bu tamamlanmanın derecesi, Yaradan’ı her şeyde görmeye hazır olduğumuz ölçüde, kişiye özgü, kişisel, bireyseldir.

Yaradan’ın tüm dünyayı doldurduğunu ve bana onun olmadığı şeklinde gelen hiçbir yer kalmadığını görüyor muyum? Çünkü bu imkansız olurdu! Realitenin tamamı, Yaradan’ın doldurduğu bir arzudur.

Egom geleceği görmeme izin vermiyor, sadece bunun için fayda sağladığım sürece …

Koronavirüs, kendi başımıza duramadığımız için ego gelişimimizi durdurdu. Yaradan’ın her şeydeki rehber elini görmeliyiz – ve gerçekleşen her şeyin ıslahlar olduğunu ve dünyada kötü bir şey olmadığını görmeliyiz.

Son birkaç on yılda kendimizi, dünyayı ve çocuklarımızın hayatlarını yok ettiğimizi anladık, egoist yarışı durduramadık. Şimdi yukarıdan yardım alıyoruz,Yaradan bize kötülüğü Koronavirüs şeklinde ifşa ediyor ve egoizmin üzerinde yükselerek, kısıtlamalarla onu ıslah etme fırsatını

Unutmamalıyız ki, tüm çalışmalarımız mantık üstü inançla, yani alma kuvvetinin üzerindeki ihsan etme kuvvetiyle meydana gelir. Daha büyük bir alma kuvveti olduğunda, daha fazla egoizm ifşa olur bu, daha zor olan bir çalışmayı yerine getirmek ve Yaradan’ın gerçekliğine yaklaşmak için üstüne yükselme fırsatı verildiğinin bir işaretidir.

Korona – Bizi Yeniden Programlayan Virüs (Thrive Global)

Bizleri sağlığımız için birbirine güvenmeye zorlayarak, virüs bize birbirimize güvenebileceğimizi, destekleyici topluluklar kurabileceğimizi ve insanlarda, zevkten daha fazla şey bulabileceğimizi öğretiyor.

Kim olduğumuzun farkına varamayabiliriz ama yaşam hakkında düşünme şeklimiz, istediğimiz şeyler, değerler, tercihler, arzularımız, davranışlarımız, korkularımız, tepkilerimiz, tüm bunlar içinde yaşadığımız sosyal ortam aracılığıyla ruhumuza “programlanmıştır”. COVID-19 kendini hayatımıza sokup onları karantinaya zorladığında, bu hepimizi etkiledi. Bazıları için etki fizikseldi ama herkes için duygusaldı. Koronavirüs’ün yaptığı sosyal ve davranışsal etkiler daha yeni başlıyor ancak onların etki alanı geniş ve kalıcı olacak. Bizler yeni bir döneme girdik. Ne kadar erken adapte olursak, hepimiz için o kadar iyi.

Önceki yaşam biçimimize dönmek istesek bile virüsün varlığı bunu çok zorlaştıracaktır. Nereye gidersek gidelim virüse yakalanma ya da başka bir kişiye bulaştırma ihtimali var, maske takıp mesafemizi korusak bile. Yavaş yavaş, virüs bizi barlara ve restoranlara gitmek, tatile çıkmak için uçağa atlamak, sadece yeni oldukları için veya arkadaşlarımızda olduğu için yeni aletler almak gibi,  alışkın olduğumuz şeyleri tekrar gözden geçirmeye zorluyor.

Bizi farklı davranmaya zorlayarak, virüs aslında ′′ bizi yeniden programlıyor.” Sadece birkaç ay önce, anlık hazların peşinde olmayan bir hayatı zihnimize canlandırabileceğimizi, kim düşünebilirdi ki? Ama şimdi, eğer temel gıdamızı garantilemiş olsaydık, pek çok kişi memnuniyetle çoğunluğa uymaktan vazgeçer ve Leslie Bricusse’ nin müzikalindeki yorumu gibi “durdurun dünyayı, inmek istiyorum ′′ derdi.

Koronavirüsü yine de başka bir salgın değildir. Tıpkı bir bilgisayar virüsü gibi işletim sistemimizi yeniden programlıyor ve özümüzü değiştiriyor. Ama kötü yönde değil; aksine hayatımızı yavaşlatıyor, böylece daha önce kaçırmış olduğumuz gizli hazları keşfedebiliriz. Bizleri sağlığımız için birbirine güvenmeye zorlayarak, virüs bize birbirimize güvenebileceğimizi, destekleyici topluluklar kurabileceğimizi ve insanlarda zevkten daha fazla şey bulabileceğimizi öğretiyor.

Koronavirüs, önüne geçilemez tüketiciliğe, gezegenin ve birbirimizin kontrolsüz sömürüsüne dönmemize izin vermeyecek. Bizlere, kendimiz ve çocuklarımız için iyi, sürdürülebilir bir yaşam kurmayı öğretecek. Direktiflerini isteyerek takip edersek, geçişi hızlı ve kolay bir şekilde tamamlayacağız.  İnadı sürdürürsek, bunu acılı bir şekilde ve yavaş yavaş tamamlayacağız. Her halükarda COVID-19 kazanacaktır. Yaşam için gerekli olmayan şeyleri kilitlemeye ve mutluluk için gerekli şeyleri açmaya zorlayacaktır.

Hükümetlerin Güçsüzlüğü ve Toplumun Pasifliği

Soru: Daha önce, İtalya’nın neredeyse tüm güney kısmı turizm sayesinde hayatta kaldı.  İşsizlik varsa, insanlar ailelerini nasıl besleyecekler?

Cevap: Artık birçok mesleğin, pozisyonun, kuruluş ve işletmenin önceki durumuna geri dönemeyeceğini anlıyorum.

Gerçek şu ki, kesinlikle açık bir devlet programı uygulamak gerekiyor.  Bu sadece bir sadaka şeklinde değil, tüm toplumun bu sorunun çözümünde planlı olarak katılımı olmalıdır.

Bu, gerekli olmayan iş gücünü azaltarak çözülür.  En azından şimdilik.  İnsanları eve göndermek ve onlara asgari normal bir  gelir sağlamak daha iyidir.

Nasıl yeni bir toplum yaratılacağını anlamalıyız.  Bunu yapmak için sürekli olarak görüşmeler, konuşmalar yapmalısınız, ancak şimdi çeşitli hükümet yetkililerinin davet edildiği televizyonda yapıldığı ve ihtiyaç duyduklarını öğütledikleri gibi değil.

Uzmanları, bilim adamlarını davet etmek gerekir, ancak başbakan olmayı hayal eden her türlü kamu figürünü değil.  Ve o zaman aydınlanmış olacağız ve gerçekten hangi koşula gelmemiz gerektiğini göreceğiz.  Bizim için daha da parlayacak ve ben bunu görüyorum.

Soru: Sadece devlet sistemlerinin istihdam sorunlarını çözebileceğini söylüyorsunuz. Eğer böyleyse, o zaman Kabalist’in manevi gelişim yerine Koronavirüs temasını ele alma sebebi nedir?

Cevap: Devletlerin bu sorunu çözebileceğini söylemiyorum.  Bu, toplum ve üreticiler için bir sorundur.  Toplum neye ihtiyacı olduğuna ve artık neye ihtiyacı olmadığına karar vermelidir ve devletin her şeyi yönetmek için ondan aldığı işlevleri üstlenmelidir.

Gerçek şu ki, hükümetlerde hüküm süren bu tür rekabet yasaları ile bu sorunları çözemeyebilirler.  Onları suçlamıyorum çünkü insan doğası bizi böyle bir duruma getirdi.

Hiçbir şekilde bunun hükümetlere bırakılması gerektiğine inanmıyorum.  Eğer toplum, gösteriler ve protesto yürüyüşleri düzenleyerek onları protesto ederse belki bir şey yapabilirler, en azından şimdilik. Gerçekten de, birçok firma ve işletme normal faaliyetlerine geri dönemeyebilir.

“Düşüncelerimizle Covid- 19 İle Savaşabiliriz” (Linkedin)

Pencerenin dışında gördüğümüz hayat, birbirimizle olan bağlantımızın bir yansımasıdır. Amerikan şehirlerinde şiddet gösterileri ve dünya çapında yeni bir Koronavirüs dalgası, her şeyden önce sosyal sorunlardır. Sadece birbirimize karşı tutumumuzu değiştirmeyi kabul edersek ikisini de çözebiliriz.

Koronavirüs bize, sadece karşılıklı sorumluluk koşulu altında sağlıklı olabileceğiniz, ayrılmaz bir dünyada yaşadığımızı öğretti.

Koronavirüs, birbirimizin sağlığından sorumlu olduğumuz için hepimizin birbirimize bağımlı olduğunu gösterdi.  Ancak bu karşılıklı sorumluluğun bizi sağlıklı tutmasını istiyorsak, kendi sağlığımızı değil, başkalarının sağlığını düşünmeliyiz. Sadece herkesi sağlıklı tutmak için çaba gösterirsek, çevremizdeki hiç kimse hasta olmayacağından kendi sağlığımızı garanti ederiz.

Şu anda maske takıyoruz çünkü çevremizdeki diğer insanlardan virüse yakalanmak istemiyoruz.  Bu doğal, egoist düşüncedir. Ancak bu tür bir düşünce virüsün yayılmasını durdurmaz, çünkü birçok insan ondan korkmaz; güçlü ve sağlıklı hissediyorlar ve maske olmadan dolaşmayı umursamıyorlar, aslında başkalarına bulaşabilecek asemtomatik taşıyıcılar olabilirler. Kendimizi korumak için değil, virüsü başkalarına geçirmekten kaçınmak için, düşüncelerimizi tersine çevirmeli ve maske takmalıyız.

Bu şekilde korona virüs, başkalarına karşı tutumumuzu değiştirmemize yol açacaktır. Bunu yapana kadar kaybolmayacak.

Korona virüs bize sadece karşılıklı sorumluluk koşulu altında sağlıklı olabileceğiniz ayrılmaz bir dünyada yaşadığımızı öğretti. Eğer bizler karşılıklı sorumluluk geliştirirsek, hükümetin herhangi bir kural ve düzenleme getirmesine ihtiyacımız olmayacaktır; kendi duygularımız bize ne yapmamız ya da yapmamamız gerektiğini gösterecektir. COVID- 19, düşünce yapımızı başkalarına doğru değiştirmeye başladı ve bizler bu süreci tamamlayıp, düşüncelerimizi tamamen kendine hizmet eden bir zihniyetten, sadece başkalarını düşünmeye kaydırıncaya kadar gitmeyecek. İlk başta bu, sadece kendimi sağlıklı tutmak için olacaktır ama yavaş yavaş herkesi kendimizden önce koyma alışkanlığı ikinci doğamız olacak ve sonra virüsü yeneceğiz ve o yok olacaktır.