Category Archives: Yaradan

Mesih Nesilinin En Başında

Dünyamız, Yaradan’ın, yaratılanlara özel bir ifşasının olacağı Mesih’in günlerine yaklaşıyor. Yaradan’ın bilgisiyle yani üst ışıkla dolmak, kaderinde var olan Mesih neslinin en başında yaşıyoruz.

Fakat “Işığın avantajı, karanlıktan gelir” denir. Dolayısıyla, dünya karanlığa gömülürken, hissettiğimiz karanlık ne kadar büyük olursa, ışığın ifşasını talep etmek için onu ifşa etme arzumuz ve çabamız da o kadar güçlü olacaktır.

Sonuçta karanlık olmadığında, ışığa karşı özel bir arzumuz da olmaz. Günümüz dünyasında ortaya çıkmaya başlayan karanlık, ışığı ifşa etme arzumuzun meydana gelişinin başlangıcıdır. Sonunda, gencinden yaşlısına tüm insanlar, ortak bir birlik içinde, bizi ayakta tutan ve onun seviyesine yükselmemiz için bizi hazırlayan üst gücü, Yaradan’ı ifşa etmeleri, O’nu tanımaları, O’nu hissetmeleri ve O’na bağlanmaları gerektiğini anlayacaklardır.

Yaradan’ın, iyilik yapan iyi anlayışıyla bize karşı olan esas gücünü edineceğiz ve onunla bütünleşmek isteyeceğiz. Ve sonra insanlar, başka bir doğaya sahip, nazik ve iyilik yapan yaratılanlara dönüşecekler ve Yaradan’ın edinimiyle dolacaklar. O zaman Yaradan’ın, yaratılanlara ihsan etme niyetini algılayabileceğiz; bağ kuracağız ve bu formda O’na kendi tarafımızdan ihsan ederek karşılık verebileceğiz.

Dünya, Onu Algılamaya Gücümüzün Yettiği İle Sınırlıdır

Onludaki bağın, birlikte olmanın bizim için kolay ve keyifli olduğu eski sınıf arkadaşlarıyla veya diğer uzun süreli arkadaşlarla olan, basit arkadaşlıkla aynı olduğunu düşünüyoruz.

Ama onlu kesinlikle bununla aynı değildir. Onludaki dostlarla bağ kurarak manevi bir Kli (kap) inşa ederiz. Bu sayede Yaradan’ı, iyilik yapan iyiyi, bağımıza çekeriz ve durumumuzu ıslah eden O’dur.

Bu nedenle onludaki bağ, sadece dostane bir bağ değildir, her şeyi ıslah edebilecek tek güç olan daha yüksek bir manevi gücün bağımıza çekilmesidir.

Ve eğer bugün savaşları ve acılarıyla önümüzde görünen dünyanın resmini, uygulamada değiştirmek ve Yaradan’a yaklaşmak istiyorsak, o zaman “Dost sevgisinden Yaradan sevgisine.” dendiği gibi, dostlarımıza yaklaşmamız gerekir.

Ve o zaman, bizim bağımız içinde, Yaradan ifşa olacak ve dünyanın durumunun nasıl değiştiğini hissedeceğiz.

Etrafımızda gördüğümüz tüm durumlar, aslında bizim kişisel, içsel durumlarımızdır. Dünyada gerçekten neler olup bittiğini görmüyoruz, ancak yalnızca algılamaya gücümüzün yettiği şeyleri görüyoruz.

Ve eğer dünyada sadece yargının gücünün değil, sevgi ve merhametin de hüküm sürdüğünü görmek istiyorsak, bunu birliğimizin ve Yaradan’a duamızın gücüyle yapabiliriz. Yargının gücü, yalnızca son ıslahın en son aşamasında tamamen ortadan kalkacaktır. Önemli olan, bu dünyanın hissiyatından, en düşük gerçeklikten hemen yükselmek ve Yaradan’ın bizi daha yükseğe yükseltmek için, her şeyi bizim yararımıza yaptığını hissetmektir.

 

Hiç Beklenti İçinde Olmamak Daha Mı İyi?

Sadece bir günlüğüne buradayız,

Elde ettiğimiz tek kazanç ise keder ve üzüntü,

Sonra, hayatımızın bilmecelerini çözümsüz bırakarak,

Ve pişmanlıklarla yüklü olarak, gitmek zorundayız …

Ey insanoğlunun aydınlanmamış ırkı,

Sen bir hiçsin, boş rüzgâr üzerine inşa edilmiş!

Evet, sadece bir hiçsin, uçurumda geziniyorsun,

Önünüzde bir boşluk ve arkanızda bir boşluk!

– Ömer Hayyam, Rubaiyat, #3 ve #424

Anlam arayışının derinliklerine dalmış bir adam olan Ömer Hayyam, bir zamanlar değer verdiği ve uğruna yaşadığı her şeyin bir hiç olduğu sonucuna varmıştır. Hayyam’ın bu farkındalığı tüm eserlerinde yankılanır ve çabalarının beyhudeliğini vurgular.

Bu bakış açısını herhangi bir insanı kapsayacak şekilde genişlettiğimizde, hayatın doğasında var olan hiçliğin farkına varmanın önemli bir trajedi olduğu söylenebilir. Bununla birlikte, her yolculuğun bir başlangıcı ve sonu olduğunu ve nihayetinde her şeyin, aslında hiçbir şey olduğunu anlamak da bize zihinsel hazırlık sağlar.

Peki, o zaman “bir şey” nedir? Bu, yaşamın gerçek anlamının kabullenmede yattığını kolektif olarak kabul ederek, birbirimizle olumlu bir bağlantı içinde yaşamaktır. Eğer verilen koşulları kabul edersek, hayatımızdan memnun oluruz.

Peki ya daha fazlasına olan arzu devam ederse? Daha fazlasını istemek, erdemli bir arayış değildir. İnsan yaşamının özü, sınırlılıklarını anlamak, onlarla uzlaşmak ve kendimiz için daha fazlasını talep etmemekte yatar. Bu, başkalarına yardım etmeye çalışmak, karşılığında yardım kabul etmek ve böylece var olmakla ilgilidir.

Neşe ve mutluluk, bu tür bir varoluşun yan ürünleri olarak ortaya çıkar. Nihayetinde, yaşamdan daha fazlasını beklemenin boşuna olduğunu anlarız.

Yaradan yani sevgi ve ihsan etmenin üst gücü, bu resmin neresinde yer alır? Yaradan’ı, ölçülü ve sınırlı varoluşları içinde edindiğimiz konforlardan aldığımız tatminde buluruz. Daha fazlasını talep etmeden, Yaradan’ın tasarımını kabul etmek ve onaylamak, o zaman bizim neşe kaynağımız haline gelir.

Hayatın sınırlarını fark ettiğimizde, onları kucakladığımızda ve varoluşun sadeliğinde hoşnutluk bulduğumuzda, gerçek tatmini keşfederiz. O halde Yaradan, verilmiş koşullarla anlaşma ve fazlalık taleplerinin reddedilmesinde mevcuttur.

Birlik, Dünyayı Ve Her Birimizi Kurtaracak

Modern insan, Yaradan’dan gittikçe uzaklaşıyor ve giderek daha da kötüleşiyor gibi görünüyor, ancak bunun nedeni ışığın avantajının karanlıktan ortaya çıkmasıdır. Dolayısıyla, bu mesafe, tam olarak Yaradan’a yaklaşmanın işaretlerinden biridir ve Mesih’in nesline ait olduğumuzun bir işaretidir.

Bu, bugün ya da yarın üst ışığı ifşa etmeye başlayacağımız ve manevi merdiveni tırmanacağımız anlamına gelmez. Ancak dünyamızın, doğanın üst gücünün bizimle çok sıkı bir hesaplaşma içinde olduğu bir döneme girdiği açıktır ve bizim de acele etmemiz ve ilerlememizde bu güce mümkün olan her şekilde yardımcı olmamız gerekiyor.

Dünyayı ve her birimizi ancak birliğimizin kurtaracağını insanlara anlatmalıyız; aksi halde insanlık kendi kendini yok etme aşamaya gelecektir.

Mesih’in dönemi, insanların, Kabala bilgeliği ve Zohar Kitabı tarafından bize iletilen mesajı daha iyi anlama kapasitesine sahip oldukları bir zamandır. Bu mesaj, yukarıdan bize yaklaşmak ve kendini ifşa etmek isteyen bir gücün olduğunu söyler. Bu güç, kendisini keşfedebilmemiz, ona ulaşabilmemiz ve ona benzer hale gelebilmemiz için, duygularımızı ve zihnimizi değiştirmeye çalışır.

“Yukarıdan” demek, bu gücün bizim gibi egoistçe almaya değil, tamamen ihsan etmeye yönelik olduğu anlamına gelir. Yukarıdan demek ihsan etme, aşağıdan demek ise almak anlamına gelir.

Tora kişiyi etkileyen ve onun tüm arzularını geliştiren, onları doğru bir şekilde birbirine bağlayan bir ışıktır, böylece kişi yukarıdan gelen mesajı doğrudan alabilir, onunla dolabilir ve üst güçle bağ kurabilir.

Açık Tora ile meşgul olmak, kişinin yapabileceği türden bir çalışmaya başlamak anlamına gelir; bu, hayatın anlamını ve amacını keşfetmek isteyen dostlarla bağ kurmaktır. Bu yapmak için, “her biri dostuna yardım edecek” ilkesiyle hareket eden, birbirinin sevgisini kazanmak için çabalayan, giderek genişleyen bir çevreden oluşan bir grupta bir araya geliyoruz.

Bu savaş, bize tüm varoluş hakkımızın ancak birliğimize bağlı olduğunu açıkça gösterdi. Bugün bu zaten herkes için nettir.

 

Egoist Arzular Dünyamızın Temelidir

Soru: Genel sistemin parçalanması ne zaman oldu ve bu olgunun anlamı nedir?

Cevap: Kelim’in (Kapların) parçalanması, realitenin yaratılışının en başında meydana geldi. Sonuçta, onu yaratmak için doğanın tek gücüne yani Yaradan’a karşıt olan bu tür arzulara ihtiyacımız vardı.

Yaradan ihsan etme, tamamlama, sevme ve birlik olma arzusudur. Yaradan’dan bir şekilde farklı olacak ve yaratılış olarak adlandırılabilecek zıt bir arzunun ortaya çıkması için, verme arzusu birçok küçük egoist arzuya bölündü.

Her arzu yalnızca kendini nasıl tatmin edeceğini düşünür. Daha sonra evrimleştiğimiz doğamız, bu şekilde ortaya çıkmıştır. Egoist arzuların oluşumu, parçalanma sürecidir.

Bu arzular dünyamızın temeli haline gelmiştir: cansız, bitkisel, hayvansal ve insan doğası.

Yaradan’ın Eylemlerini Nasıl Fark Ederiz?

Soru: İçimizde ifşa olan her arzu, direkt ışığın dört algısının akabinde gelir. Tüm arzularımızın ardındaki Yaradan’ın eylemlerini görmek için, bunu nasıl ifşa edebiliriz?

Cevap: Işığın tüm dostlarımızdan geçerek her birimize ulaştığı birlik sistemini, ancak birbirimizle olan bağımız sayesinde ifşa edebiliriz.

Işık onların içinden geçmeli, her birinde kendini ifşa etmelidir ve ancak o zaman son derecede olan sizler de onu ifşa edebileceksiniz. Dostlar sizin üzerinizde dururlar çünkü onlar sizden daha yüksektirler ve onlar, ışığın size yukarıdan aşağıya inme dereceleridir.

Soru: Aşağıdan yükselmek için onlarla nasıl bağ kuracağız?

Cevap: Onlara yardım etmelisiniz, arzularınızı, Hisaron’unuzu, talebinizi onlara eklemelisiniz. Ve sonra, bununla onları yukarı itecek, onlarla birlikte yükselecek ve onlarda uyandırdığınız ışığı alacaksınız.

Bu sistem, her birimizin Malhut’tan Keter’e kadar çalıştığı on Sefirot’tur; burada Keter Yaradan’dır ve Keter ile Malhut arasındaki ara derecelerin hepsi sizin dostlarınızdır.

 

Bu Herkes İçin Çözüm Olacak

Eğer araştırmaya başlarsak, olup bitenlerden bizim, İsrail halkının sorumlu olduğunu hemen anlayacağız. Biz, Tora’nın yolu denilen, düz ve doğru yolu takip etmedik. Bu nedenle artık yolumuzu düzeltmemiz gerekiyor.

Ve bu konuda birbirimizi desteklememiz ve güçlendirmemiz gerekiyor ki, ağıt yakmak ve pişmanlık duymak yerine, gerçeğin gözlerinin içine bakıp birlik, barış ve ortak uyum yolunda nasıl ilerleyeceğimizi ve bunu nasıl başarabileceğimizi çözebilelim ve düşmanlarımıza, evrensel uyuma giden yolun nasıl yalnızca herkes arasındaki birlikten geçtiğini açıklayabilelim, öyle ki kavga etmeyi ve birinin haklılığını kanıtlamayı bırakalım çünkü böyle bir yol çözüme götürmez.

Halkımızın gücü ancak birliktelikten gelir. Ve eğer birliğimizi Yaradan’a yöneltirsek, kendimizi yaratılışın merkezinde buluruz. Bu noktadan itibaren, sadece birilerini güç kullanıp yenerek değil, küresel birliğin her türlü düşmanlığın ötesinde mümkün olduğunu ve herkes için çözüm olacağını, herkese kanıtlayarak başarıya ulaşabiliriz.

Kendimizi adaletin zirvesinde hareket eden erdemliler olarak görmemeliyiz. Eğer öyle olsaydı, bugün bu durumda olmazdık.

Gerçekte durumumuz diğer uluslardan veya gruplardan daha iyi değil. Herkes tam bir karmaşa ve küresel parçalanma içinde. Bu nedenle, kimsenin arkasında bir gerçeğin olmadığını bilmeliyiz. Gerçek yalnızca Yaradan’a dönmek ve O’nun bizimle ilgilenmesi için O’na yaklaşmayı istemekte yatmaktadır.

İnsanlığın içinde bulunduğu tuzaktan kurtulmanın tek yolu, tüm insanlığı bir araya toplayan ve kimseyi o merkezin dışında bırakmayan, merkezi noktaya herkesin katılmak istemesidir. İyi ya da kötü olmayacak, uluslar ve dinler arasında anlaşmazlıklar olmayacak; bütün insanlar kardeş olduğundan, herkes diğerlerini bir topluluğun mensubu olarak kabul etmek zorunda kalacak.

Yaradan, egoizmimizin üzerine çıkabilelim ve ona karşı iyi bir doğa edinebilelim diye, hepimize egoist ve kötü bir doğa verdi.

İnsanlığın öylesi bir karanlığa düştüğünü, hakikatin nerede olduğunu, adaletin nerede olduğunu, barış içinde yaşamanın nasıl mümkün olduğunu kimsenin idrak edemediğini anlamalıyız. Bir yerde dış savaş yoksa iç savaş vardır. Bu nedenle doğru dengeyi sağlamak için kendimizi değiştirmeliyiz.

İnsanların, tüm insanları tek bir grupta, Yaradan’ın tek bir toplumunda birleştirebilecek üst gücü keşfetmelerini diliyorum. O zaman doğru koşul içinde olacağız.

Yaradan bizi tek bir halk olarak bir araya getirsin ve birbirimizle nasıl ilişki kuracağımızı, birbirimiz hakkında ne hissedeceğimizi ve düşüneceğimizi bize öğretsin. Aksi takdirde, bu savaşlar bugün de yarın da bitmeyecek, çok uzun yıllar devam edecektir.

Bu nedenle, Yaradan’dan bize gelişimimizde doğru yönü ve tüm uluslar ve insanlar arasında doğru tutumu göstermesini talep etmeliyiz.

 

Neden Utanç Duymam Gerekiyor? (Quora)

Bizlere utanma niteliği verilmiştir ki, belirli çabalarla, kendi yararımız için haz alma arzularımızın içinde kilitli kaldığımız, doğuştan bedensel yaşamlarımızdan, bunun tam tersi olan ihsan etme arzusundaki manevi yaşama kademeli olarak yükselebilelim.

Kabala metodunda, manevi hedefe – ihsan etme arzusunun elde edilmesi – ilerlememizde bir aşama olarak, utançla yapıcı bir şekilde ilişki kurarız ve bunu bir grup ortamında yaparız. Yani, yaşamda manevi bir hedefe ulaşmak için benzer bir arzuyu paylaşan insanlarla kendimizi çevreleriz ve daha sonra “dostunu kendin gibi sev” ilkesine göre bu insanlarla nasıl yakınlaşabileceğimiz ve bağ kurabileceğimiz üzerinde çalışmaya başlarız.

Bunu yaparak, kendimizi doğanın sevgi ve ihsan etme gücünü çekecek koşullara hazırlarız ve bu yüce manevi gücü hissettiğimizde, onun karşısında kendi egoist doğamızı görürüz. Böyle bir süreç, özgecil manevi doğaya kıyasla kendi doğamızdan utanç duyana kadar devam eder ve bu ifşayı yapıcı bir şekilde kullanarak, kişisel fayda için sürekli olarak doyum almayı arzuladığımız mevcut bedensel seviyemizden çıkar ve sadece ihsan etme ve sevme arzusuyla doğanın kendi seviyesine yükseliriz.

 

İnancınızı Güçlendirin

Soru: İnancımızı güçlendirmemiz ve şüpheye düşmememiz için bize ne yardım eder? Onluda birbirimize nasıl destek olabiliriz?

Cevap: Öncelikle onlu içinde birleşmeliyiz. Öyle ki, birbirimize bağlı olup olmadığımız, birbirimize yardım edip etmediğimiz konusunda hiçbir şüphemiz olmayacak şekilde birlik olmalıyız. Tüm bu meseleler çözüme kavuşturulmalıdır.

Birbirimize bağlı olduğumuzdan ve dolayısıyla Yaradan’a bağlı olduğumuzdan kesinlikle eminiz.

Soru: Şunu doğru mu anlıyorum; Yaradan beni, hiç bir şüphe olmadan sadece inancım ölçüsünde ihsan etme niteliği ile onurlandırabilir?

Cevap: Bu ilki. İkincisi ise, ilki inanç duygusuna sahip olmak istemeniz kadar bile önemli değil. Yani, tam olarak Yaradan’ın sizinle ilişki kurduğu şekilde siz de O’nunla ilişki kurmak istiyorsunuz. Bu en önemli şey. İçimdeki her şeyi Yaradan’a ihsan etmek istiyorum ve bu durumda ne kadar aldığım ve O’nun bana ne verdiği benim için önemli değil.

 

Yaradan’a Teslim Olmamız Gerekir

Yorum: Kocası ölen yaşlı bir kadınla ilgili bir hikâyemiz vardı. Bütün bir hayatı birlikte mükemmel bir uyum içinde yaşadılar. Artık kocasının olmadığına bir türlü inanamadığı için bunu nasıl kabul edeceğini sordu.

Siz de tek kelimeyle teslimiyetin olması gerektiğini söylediniz. Soru yağmuruna tutulduk. Çok sayıda insan sevdiklerini kaybettikten sonra yaşamaya devam ediyor. Asıl soruları şu: Nasıl teslim olunur?

Cevap: Yaradan’ın önünde başınızı eğin. Her şeyi O yapar, her şey O’na bağlıdır, tüm iyilikler ve tüm kötülükler. O’ndan başka kimse yoktur. Başınızı eğip kabul edin.

Soru: Yaradan’la hiç iletişim kurmamış, bunu hiç düşünmemiş bir kişi olarak bunu nasıl hayal edebilirim?

Cevap: Hayır, siz her zaman O’nunla birliktesin! O sizin içindedir ve siz de onun içindesin. Ve siz birbirinize tüm yaşamınız ve tüm yaşamlarınız boyunca bağlısınız. Dolayısıyla kendinizi uzak veya reddedilmiş biri olarak hayal etmenize gerek yok. Ama O’nun iradesine boyun eğmeli, teslim olmalı ve yine de O’nu haklı çıkarmak için O’na doğru bir adım atmalıyız. Yapmamız gereken şey bu.

Yorum: Elbette güzel ama bir o kadar da zor.

Cevap: Kolay değil.

Soru: Ve siz tüm bunları “teslimiyet” kelimesi ile mi ifade ediyorsunuz?

Cevap: Evet. Bence doğru kelime bu. Çünkü insan bu sözü bulunca sevinir. Önünde eğilecek biri olduğunda, hiçbir gerekçeye ihtiyaç duymadan kabul eder. Evrenin gücüne olan bu teslimiyet duygusu her şeyi kapsar.