Category Archives: Yaradan

“Neyin Doğru Neyin Yanlış Olduğunu Nasıl Bilebiliriz?” (Quora)

Bizler neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemeyiz. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilen tek kişi üst güçtür. Kabala bilgeliğinde “doğa” (“HaTeva”), “Tanrı” (“Elohim”) ile aynı şeydir. Doğanın üst gücüdür. Bu üst gücü açığa çıkarırsak, o zaman neyin doğru neyin yanlış, neyin gerçek neyin sahte olduğunu bileceğiz.

Başka bir deyişle, Yaradan’ın (veya doğanın) görüşüne göre, doğru ve yanlışı tanımlamamız gerekir. Bunu kabul etmenin ya da anlamanın zorluğunu anlıyorum, çünkü bugün herkes Tanrı’yı istediği gibi tanımlayabilir ve hatta Tanrı olarak tanımladıkları adına insanları öldürmeye girişebilirler. Dahası, herkesin kendi Tanrısı olduğu için, dünya parçalanıyor ve bu yıkım, tek bir Yaratıcının, tek bir Tanrı’nın, yani doğanın olduğu konusunda ortak bir sonuca varmaktan başka seçeneğimiz olmadığını anlayana kadar devam edecek.

Doğanın kanunlarına göre, tüm farklılıklar ve dirençlerin üzerinde bağ kurmak, son derece önemlidir; bu demektir ki çeşitli rahatsızlıkların üzerinde bir araya gelmemiz gerekir.  Doğa, bütünlüğünü ve mükemmelliğini keşfetmemiz için bize bu seçeneği verdi. Böyle bir yöne doğru yola çıkarsak, kendimizi uyumlu ve barışçıl bir dünyaya ulaşmış buluruz ve doğru ve yanlış tanımlarımız yol boyunca kendi kendilerine işe yarayacaktır.

Bağ Kutlamasına Davet

Tüm insanlık tarihine bakarsanız, insanların her zaman insan toplumunda varlık koşullarını iyileştirmeye çalıştıkları açıktır; yani birlikte nasıl var olacaklarını arıyorlardı.

Kısa bir süre için savaşlar bitti ve barış sağlandı ama sonra yeniden başladı. Ve şimdiye kadar insanlık, milletler arasında iyi bir yaşama, barışa, uyuma ve yakınlaşmaya nasıl ulaşacağını anlamadı.

Karşılıklı iddialardan vazgeçip, karşılıklı anlayışa varırsak hayatın daha iyi olacağı herkes için açıktır. Ama egoizmimiz yüzünden bunu yapamıyoruz. Herkesin içinde, başkalarıyla olan bağına karşı çıkan, haz alma arzusuna sahip bir egoist vardır.

Ne de olsa bağ, benim bir başkasına yardım etme isteğimi ve onun bana yardım etme isteğini gerektirir; öyle ki, benim ne fayda elde edeceğimi ve onun ne alacağını hesaplamadan, sadece bunun herkes için iyi olduğundan emin olmak için tek bir kişi gibi oluruz.

Bu formül bizim için net değildir ve onu asgari düzeyde bile uygulayamıyoruz. Bu nedenle insanlık, herkesin birbirini destekleyeceği ve herkese – çocuklara, kadınlara, erkeklere – iyi ve güvenli bir yaşam sunacağı, evrensel bağ durumuna yaklaşmanın yollarını arıyor. Bu anlaşma ile dünya hepimize kaynaklarını sağlayabilecek; sadece herkese yetecek kadar doğru ve iyi niyetli bir şekilde dağıtmak gerekli olacaktır.

Bilinçaltında, insanlık bunun herkes için daha iyi olacağını anlar. Ama aynı zamanda, binlerce yıldır, giderek daha fazla koptuk ve tek bir kişi gibi, kardeşçe sevgi içinde yaşamanın bu doğal koşulunu nasıl yerine getireceğimizi hiç düşünmüyoruz.

Ancak binlerce yıldan fazla bir süredir insanlık, daha yakınlaşıp, birleşip ve birbirimize sahip çıkabilmiş olsaydık, hayatın ne kadar harika olacağı fikrine sahipti. Bu, bizleri ıstıraptan, güç ve kaynakların tükenmesinden ne kadar çok kurtarırdı. Tüm işler birlikte kolayca ve zevkle, güvenle ve neşeyle yapılabilirdi.

İnsanlık bunu uzun zamandır konuşuyor ve düşünüyor ve aslında eski çağlarda bir noktada, dünyanın farklı yerlerinde, komünler gibi birlikte hareket eden topluluklar vardı. Onlar, bu komünlerin her birinde egoizm patlayana ve tüm uyumu ve birliği yok edene kadar var oldular.

Bugün, tüm bu girişimlerin çoktan aşıldığı ve bir kenara atıldığı bir aşamadayız: aşırı sağ ve aşırı sol fikirler, radikalizm, kapitalizm, sosyalizm, anarşizm vb. gibi tüm bu oluşumlarda, herkesi az çok tatmin edecek şekilde tutabileceğimiz tek bir ilke yoktu.

İşte bu yüzden, yirminci yüzyılın sonundan itibaren Kabala ilmi, insanlığa ifşa olmaya başlandı ve özellikle günümüzde kararlı bir şekilde ifşa oluyor. Ondan önce Kabala, diğer tüm metotların aksine gizlendi ve dağıtılması yasaklandı. Kabalistler, onu dikkatlice gizlediler ve insanlığın, varoluşun ancak egoist arzusunun, doğasının üzerine çıkmasıyla mümkün olduğunu anlayacağı zamanı beklediler.

Bugün tüm metotları, tüm teknikleri denediğimizi, uygulamaya çalıştığımızı ve bunun imkânsız olduğuna inandığımızı söyleyebiliriz. Geriye sadece Kabala bilimini takip etmek kalıyor. Bizim tarafımızdan sadece küçük bir müdahale gerekiyor ama sonunda, tüm ıslahlar yukarıdan yani doğanın kendisinden ifşa olmalıdır.

İşte bu yüzden, bağımız aracılığıyla, binlerce yıldır bu dünyada insanlığa eşlik eden tüm hayallerin ve umutların en uygun, en iyi biçimde gerçekleştiği, uyanma hazzını elde etmeye çalışmak için burada toplandık. O zaman insanlık, sonunda doğru karara vardığımızı görecektir.

Üst güç, üst ışık, Yaradan üzerimizde parlar ve Yaratılışın doğasına göre O’na en yakın olan, ruhumuzun kökü “kalpteki nokta”da O’nun etkisini hissederiz.

Bu nedenle, Yaradan’a yaklaşmalı ve gelişim sürecine kendi tarafımızdan yardım etmeliyiz, böylece sadece üst gücün tarafından değil, yaratılışın tüm parçalarını bir araya getirmek ve birleştirmek isteyen, aynı zamanda yaratılışın kendisinin zamanımızda uyanan kısımları nedeniyle de gelir, bu yüzden “son nesil” olarak adlandırılır.

Bunlar, önceki nesillerde binlerce yıldır olduğu gibi, sadece seçilmiş bireyler değildir. Bugün hem erkek hem de kadın birçok insan uyandı. Tüm insanlığı, mevcut seviyesinden, şimdiye kadar acı ve sıkıntılar içinde var olduğu yerden, yüce güzel bir duruma, anlayış ve farkındalığa, mükemmel halin büyük bir ifşasına, Yaradan’ın doğasına erişmeye yükseltmek için, kendi içsel değişimleri üzerinde çalışmaya hazırlar.

İyilik yapan, herkesi seven O’ndan başka bir güç yoktur. Ve biz bu sevgiye yaklaşmalı ve ona dahil olmalıyız. Aramızda sevginin hüküm sürmesi için öğrenmemiz gereken şey budur ve o zaman Yaradan aramızda kendisini ifşa edecektir.

Umarım bu ifşaya yakınızdır. Her şey çabalarımıza bağlı. Aramızdaki tüm boşluğu doldurması için, aramızdaki sevgiyi ortaya çıkarmak gerekir. Ve o zaman Yaradan, O’nun ifşası için hazırladığımız bu sevgide tezahür edecektir. Devam edin ve iyi şanslar!

Yaradan’la Buluştuğumuz Yer

Haz alma arzumuzu açıklığa kavuşturana kadar ve bütün bir bağ sistemini ve onun kurucu özelliklerini ifşa etmedikçe, bu sadece özel bir şeyi temsil etmeyen bir arzu gibi görünür.

Ancak onun derinliği ortaya çıkmaya başladığında, bu sistemin ne kadar karmaşık olduğunu görürüz.

Bu nedenle kuantum fiziğinde, bilim insanları maddenin daha da derinlerine inerler ve her seferinde önceden bölünemez olarak kabul edilen, daha küçük temel parçacıkların içindeki bütün bir dünyayı ortaya çıkarırlar.

Bu şekilde, bizler de haz alma arzumuzun daha da derinlerine ineriz. Ama içinde ne görürüz?  Haz alma arzusunu yaratan üst ışığın onu nasıl etkilediğini ve onda direkt ışığın dört safhasını nasıl yarattığını görürüz. Ve bu dört safha aracılığıyla, ışık, haz alma arzusuna girdiği için, kendi yapısını onun içinde inşa eder.

Haz alma arzusunun kendisinde, arzudan başka bir şey yoktur. Ancak ışık, arzunun Aviut’unun (kalınlığının) beş safhasına (Şoreş, Alef, Bet, Gimel, Dalet), Sefirot, Olamot, Partzufim ve Kavim’e göre, sonsuz sayıda bağ ve form farklılıklar yaratır. Her biri  kendine has özelliklere, sonsuz sayıda farklılığa sahiptir -ve hepsi ışıktan gelir.

Bu nedenle, haz alma arzumuzu ne kadar açarsak, ışığı, Yaradan’ı ve O’nun doğasını o kadar çok ifşa ederiz. Ama biz O’nu maddeden, haz alma arzusundan ifşa ederiz ve buna “maddede kıyafetlenmiş form” denir.

Bizler, Yaradan’ın kendisini değil maddede gerçekleştirdiği eylemleri ifşa ederiz ve eylemlerden O’nu ediniriz, yazıldığı gibi: “Biz, Seni yaptıklarından bileceğiz.”

Biz, maddenin kendisine gireriz. Yaradan Kendini maddenin içine koyar ve biz de kendimizi aynı maddede ifşa ederiz ve orada Yaradan ile buluşuruz. Bu nedenle, Atzmuto ulaşılamaz kalır.

Yürümemiz Gereken Yol

Maneviyatta her şey zihinde değil, duygularımızda, arzu denen duyu organında olur.

Yaratılan varlıkları yaratmak ve onlara Yaradan seviyesinde edinime ulaşma fırsatı vermek için, arzuyu öyle bir duruma getirmek ve yaratmak gerekir ki Yaradan’ı yani tüm evreni hissedebilsin. Sonuçta, Yaradan’la, bize ulaşmamız için verilen tüm evreni kastediyoruz.

Bu nasıl yapılır? Başlangıçta yaratılan arzu, yavaş yavaş Yaradan’a benzemek için büyür; O’na tamamen zıt olan egoist eğilimi kendi içinde keşfeder, paramparça olur ve Yaradan’a zıt bir durumdan O’na benzer bir duruma gelmek için, kendisini yeniden yaratmak zorundadır.

Bu, esas olarak yürümemiz gereken yoldur. Bu yolun bir kısmı hazırlık sırasında henüz kendimizi hissetmediğimizde gerçekleşir. Tıpkı iki güç, baba ve anne, çiftleşerek daha sonra onlardan gelecek ve zaten bağımsız olarak gelişecek bir çocuğun (yeni bir arzu)  gelişimi için tüm koşulları yarattığında, dünyamızda bir insan kavramının ortaya çıkması gibi.

Kendimizi, bir yandan Yaradan tarafından kontrol edilen ve diğer yandan O’ndan kesinlikle bağımsız olan, gerçekten bağımsız arzular olarak hayal etmeliyiz. Bu, özgürlüğümüzün ne olduğunu ve doğrudan bağımlılığımızın veya bağımsızlığımızın ne olduğunu belirlememiz gerektiği anlamına gelir.

Bu iki karşıt güç, içimizde aynı anda çalışmalıdır. Onları dengelemeli, birbirine bağlamalı ve birbirlerini tamamlamaları için yönlendirmeliyiz.

Böylece, bu iki güçten – alma gücü ve ihsan etme gücü – “Yaradan’a benzer” olarak adlandırılan, bir şey büyüyecektir. Bu gücün içinde, Yaradan’a olan karşıtlığımız ölçüsünde, O’na benzer olmak için çalışacaktır. Daha sonra oluşan varlığa Yaradan’a benzer anlamına gelen, Adem denilecektir.

Üst Işığın Enerjisi

Bilin ki, oluşumlar oluşmadan ve yaratılanlar yaratılmadan önce, üst, basit bir ışık tüm realiteyi doldurmuştu… Bu, Yaratıcı’ın Kendisinden genişleyen ışığa işaret eder. Kabala bilgeliğinde ortaya çıkan tüm isimlerin ve unvanların hiçbir şekilde Yaratıcı’nın Kendisinde değil, sadece O’nun Kendisinden genişleyen Işık’ta olduğunu bilin. (Baal HaSulam, 10 Sefirot Çalışması, Cilt-1, Kısım-1, Bölüm-1, “Kısıtlama ve Çizgi”).

Yaradan, var olan her şeyin kaynağıdır. O’ndan yayılana ışık denir.

Bu; bizim fiziksel ışıkla ilgili değil, Yaradan’dan gelen yayılım ile ilgilidir. Kişi, ışığın kendi üzerindeki etkisini hissetmeye başladığında, ona etki eden ışık yavaş yavaş onu Yaradan’a benzer yapar. Yani ışık; özel bir enerji, özel bir nitelik taşır ve ışığın etkilediği biri Yaradan’ın bir benzerine dönüşür.

Bu, bir insanın nitelikleri içinde ifade edilir, aniden nasıl değiştiğini ve kendisini saran alanı, dünyamızı, üst dünyayı vb. nasıl kendisine tasvir ettiğini aniden hissetmeye başlar.

Bunlar, kişinin üst ışığın etkisinden aldığı ihsan etme ve sevgi nitelikleridir.

Soru: Bu, kişinin yavaş yavaş herkesi sevmeye başladığı anlamına mı geliyor?

Cevap: Evet. Etrafındaki tüm evreni kesinlikle hissetmeye başlar ve tüm bunları tek bir ışık yarattığı için, ona ait olduğunu hisseder. Üst ışığı edinen kişi, her şeyin tek bir ışığın çalışması olduğunu ifşa eder.

Onun sevgisi, ilk olarak ışığın kaynağına yani Yaradan’a yöneliktir.

Soru: O halde, bir kişi TES’i çalıştığında, Yaradan’a olan sevginin niteliği eninde sonunda kişide ifşa olacak mı?

Cevap: Muhtemelen. Olması gereken bu ama hemen değil.

Direkt Işık Ve Saran Işık Arasındaki Fark

Soru: Işık türleri nelerdir?

Cevap: Yaradan, yaratılışı birçok yönden etkiler. Direkt ışık, yansıyan ışık ve saran ışık vardır; yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya doğru gelen ve birçok farklı ışık türüne ayrışan ışık vardır.

Soru: Direkt ve saran ışık arasındaki fark nedir?

Cevap: Yaratılış, direkt ışığı doğrudan Yaradan’dan geliyormuş olarak hisseder ve saran ışığı da Yaradan’ın, bazı olgular veya kişiler aracılığıyla yabancı yöntemlerle onun üzerindeki eylemi olarak hisseder.

Şehina’yı Tozdan Kaldırmaya Hazır

Parçalanma gerçekten de ıslah için bir fırsattır. Ve bu nedenle, Kabalistler 2000 yıl önce Kudüs’teki Tapınağın yıkımını gördüklerinde, herkes ağladı ve en büyük bilge Rabbi Akiva güldü. Artık Tapınağı yani aramızda Yaradan’ın ifşası için bir yer inşa etmeye başlamak için bir fırsat olduğundan emindi.

Dış parçalanma bize içimizde bir parçalanma olduğunu gösterir. Dışsal kırılmamızın ne kadar şiddetli olduğunu ortaya koyarsak, o zaman içsel olarak nasıl parçalandığımızı anlar ve Kutsallığı tozdan kaldırma fırsatına sahip oluruz.

Bu, kendimizi içinde bulduğumuz durumdur; ne gücümüz, ne anlayışımız ne de Tapınak olarak adlandırılan yani Yaradan’ın ifşa edilebileceği yer olan, bağımızı kurmaya nasıl başlayacağımıza dair hiçbir ipucumuz olmadığını ifşa ederiz. Bu nedenle, eksiklerimizi fark ettiğimiz için de sevinebiliriz.

Son zamanlarda pek çoğu, bağa ulaşmak için hiçbir şansımız, gücümüz, hiçbir yolumuz olmadığından şikayet ediyor. Yaradan’ın ifşası için uygun yer olan Tapınağın niteliklerine ne kadar zıt olduğumuzu anlamamız iyi oldu. Sonuçta bizim görevimiz, Yaradan’ın ifşa olabileceği bir kap (Kli) inşa etmektir.

Bunun bizim gücümüzde ve yeteneklerimizde olmadığını anlamamız güzel çünkü biz bunun tam tersiyiz. O halde sadece talep edebilir, dua edebilir ve isteyebiliriz.

Egoizmimize karşı mümkün olduğu kadar birbirimize yaklaşmaya çalışmalı ve sonra Yaradan’a bu eylemi tamamlayamayacağımızı haykırmalıyız ve O, bunu bizim için tamamlamalı, bizi O’nun ifşa olabileceği tek bir manevi Kli’de birleştirmelidir. Söylendiği gibi, “Yaradan bu işi bizim için bitirecek.”

İlk görev, Yaradan’ın ifşa edileceği yer olan Kutsallığın ifşasıdır. Burası aramızdaki bağ üzerine kurulmuştur. Onludaki bizler, tek kalp tek adam olarak bağ kuramıyorsak, o zaman parçalanma durumundayız demektir. Ama biz zaten bu durumun farkındaysak ve içinde kalmayı kabul etmiyorsak ve ilişkimizin doğasını düzeltmek istiyorsak, o zaman Kutsallığı tozdan kaldırmaya hazırız.

Manevi Yolun Gerçeği

Soru: Otuz yıldan fazla bir süredir Kabala’yı icra ediyorsunuz. Doğru yolda olduğunuzun ve hayatınızın amacının bu olduğunun teyidi nedir? Belki de bunun gerçek olduğuna dair onay aldığınız seviyede misiniz?

Cevap: İlk olarak, manevi edinimimden onay alıyorum. İkincisi, sadece şüphe içinde değilim, aynı zamanda en iyi uygulamayı, insanlık için daha yumuşak bir inişi arıyorum.

Baal HaSulam, zamanında Polonya’ya gitti, bir gazete yayınladı ve kişiyi ıslah etme ve bir sonraki dereceye girme metodu hakkında çok çeşitli insanlar için makaleler yazdı. Ama bunu, yüz yıl önce kabul edilen özel bir şekilde yazdı. Ve ben, genel olarak, tüm insanlar için az çok anlaşılır bir şekilde yazıyorum.

Eriştiğim dereceye göre ve anladığım şeylerden doğru hareket ettiğime eminim, bu birincisi. İkincisi, biri gelip bana ortak olarak yardım ederse inanılmaz mutlu olurum. Ama ne yazık ki, istekli veya edinmişleri görmüyorum. Ayrıca, büyük öğretmenlerimle içimde bir bağ hissediyorum ve elimden geldiğince bunu yapmaya çalışıyorum.

Yapmak istediğim her şeyi yüzde yüz uyguladığımı söyleyemem. Birçok şey için kendimle savaşmak zorundayım; sonuçta, ben de yükselmenin sonraki aşamalarından geçiyorum. Hayat orta çizgide ilerliyor. Yüzde yüz başarılı ve ışıkla dolu olan sağda değil, aynı zamanda solda, egoist olanda da değil.

Tüm sorunlarımı ve tüm kusurlarımı anlayarak, hala Yaradan’ın Rabaş’a geldiğimden beri ve hatta daha öncesinden beri beni bu şekilde yönlendirdiğini umuyorum. Ve ben bu şekilde gidiyorum. Bana emanet ettiği görevi kabul etmekte bir sakınca görmüyorum.

Herkesin bir görevi vardır, benimki de böyle. Ondan başka özel bir şey yapmıyorum. Sonuçta Yaradan her şeyi bizim için olması gerektiği gibi çevirir ve sonunda bizi gerekli olana yönlendirir.

O’nun eylemlerini içimde hissetme fırsatını bulduğum için memnunum: nasıl davrandığını, beni nasıl zorladığını ve içimden beni nasıl kontrol ettiğini. O’nun yaptıklarını içimde hissetmek ve O’nunla uyum içinde çalışmak benim için büyük bir zevk.

Kendi farkındalığınıza, kendi düşünce ve duygularınıza sahip olduğunuzda ve diğer yandan O’nun içinizde olduğunu hissettiğinizde ve O’nunla birlikte olmaya hazır olduğunuzda buna yapışma denir.

Bu kolay değil, bu egoizme, her türlü şüphe ve soruna karşı. Ama bunu aştığınızda ve düşünce ve duygularda aynı harekete, aynı hızda, aynı yöne ulaştığınızı hissettiğinizde – bu, elbette, nihai hazdır!

Ancak burada da sorunlarımız var: bunu böyle bir hazza ulaşmak için mi yoksa bundan daha yüksek bir şey için mi yapıyorsunuz? Ancak tüm bunlardan, kişi durumunun gerçeğini hisseder. Bu ona güç verir.

Sonsuzluk Koşuluna Doğru

Soru: Kişi, sonsuzluğun ne olduğunu nasıl anlayabilir?

Cevap: Sonsuzluk, onun için kullandığımız temel tanımlara bağlı olarak zamanın veya yerin içindedir. Teorik olarak; sonsuzluk, sonu olmayan bir şeydir. Sonu olmayan bir süreçten bahsetmek istersem buna “sonsuzluk” derim.

Yorum: Dünyamızda bu kategoriyi anlamak zordur çünkü her şey sonludur.

Cevabım: Evet çünkü burada her şey, bize göreceli olarak meydana geliyor. Ama aslında Kabala’da; sonsuzluk, Yaradan’ın bir niteliği olarak ifşa olur çünkü O sonsuzdur. Dünyamızda tabii ki böyle bir şey yok.

Kabala çalışan kişi bu dünyada yaşarken bile üst dünyayı hissetmeye başlar, onun içine girer ve sınırlarını hisseder.

Bu nedenle dünyamız kişiye tamamen sınırlı, küçük ve önemsiz gelir. Üst dünya, kişi için gerçekten sonsuzluk dünyası haline gelir. Ama kendi başına dünya değil, çünkü içinde dünyalar, dereceler, Sefirot ve benzeri şeyler var, zira o sonsuzluk durumuna götürür.

 

Meyve, Bilgi Demektir

Soru: Meyve derken neyi kastediyorsunuz?

Cevap: Dünyamızda, bitkilerin meyvelerini elde etmek için, uzun süre bir ağaç yetiştirmek, üzerinde belirli uygulamalar yapmak, bakımını yapmak, gübrelemek, sulamak vb. gereklidir. Ve meyvenin tam olgunlaşmasına ulaştığımızda, onu kullanabiliriz.

Manevi dünyada meyve, gerçek bilgi anlamına gelir. Manevi bilgi, bizi çevreleyen her şey hakkında, dış ve iç güçler hakkında ve en önemlisi onların kaynağı olan Yaradan hakkında bilgidir.